Cüz   29
Kur’ân sayfa no : 561 - 580  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    67. Mülk Sûresi ( سُورَةُ الْمُلْكِ ) Surah Al-Mulk

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tebârakellezî bi yedihil mulku ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). ( 1 ) Hükümranlık elinde olan Allah yücedir ve O herşeye Kadir'dir. ( 2 ) Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebeluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru). ( 2 ) Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır. ( 3 ) Ellezî halaka sebe'a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciıl basara hel terâ min futûr(futûrin). ( 3 ) Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin? ( 4 ) Summerciıl basara kerrateyni yenkalibe ileykel basaru hâsien ve huve hasîr(hasîrun). ( 4 ) Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer. ( 5 ) Ve lekade zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîn ve a’tedenâ lehum azâbes saîr(saîri). ( 5 ) And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık. ( 6 ) Ve lillezîne keferû bi rabbihim azâbu cehennem(cehenneme), ve bi’sel masîr(masîru). ( 6 ) Rablerini inkar eden kimseler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür! ( 7 ) İzâ ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûr(tefûru). ( 7 ) Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. ( 8 ) Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun). ( 8 ) Nerede ise öfkesinden paralanacak! İçine her bir topluluğun atılmasında, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. ( 9 ) Kâlû belâ kade câ enâ nezîrun fe kezzebenâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin). ( 9 ) Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik" derler. ( 10 ) Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri). ( 10 ) "Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık" derler. ( 11 ) Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri). ( 11 ) Böylece, günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar! ( 12 ) İnnellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi lehum magfiratun ve ecerun kebîr(kebîrun). ( 12 ) Doğrusu, görünmediği halde Rablerinden korkanlara, onlara, bağışlanma ve büyük ecir vardır.
  • ( 13 ) Ve esirrû kavlekum evicherû bih, innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). ( 13 ) Sizler, sözlerinizi gizleseniz de açıklasanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir. ( 14 ) E lâ ya’lemu men halaka, ve huvel latîful habîr(habîru). ( 14 ) Yaratan bilmez olur mu? O, Latif'tir, haberdardır. ( 15 ) Huvellezî ceale lekumul arda zelûlen femşû fî menâkibihâ ve kulû mir rızkıhî, ve ileyhin nuşûr(nuşûru). ( 15 ) Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır. ( 16 ) E emintum men fîs semâi ey yahsife bikumul arda fe izâ hiye temûr(temûru). ( 16 ) Gökte olanın sizi yerin dibine geçirmesinden güvende misiniz? O zaman, yer, sarsıldıkça sarsılır. ( 17 ) Em emintum men fîs semâi ey yursile aleykum hâsıbâ(hâsiben) fe se ta’lemûne keyfe nezîr(nezîri). ( 17 ) Gökte olanın başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Benim uyarmamın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz. ( 18 ) Ve lekade kezzebellezîne min kabelihim fe keyfe kâne nekîr(nekîri). ( 18 ) And olsun ki, bunlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Beni inkar etmek nasılmış? ( 19 ) E ve lem yerav ilât tayri fevkahum sâffâtin ve yakabıdne, mâ yumsikuhunne illâr rahmân(rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr(basîrun). ( 19 ) Üzerlerinde kanat çırpan dizi dizi kuşları görmezler mi? Onları havada Rahman olan Allah'tan başkası tutmuyor; doğrusu, O, herşeyi görendir. ( 20 ) Em men hâzâllezî huve cundun lekum yansurukum min dûnir rahmân(rahmâni), inil kâfirûne illâ fî gurûr(gurûrın). ( 20 ) Yahut, Rahman olan Allah'ın dışında size yardımda bulunabilecek taraftarlarınız kimdir? İnkarcılar sadece aldanmaktadırlar. ( 21 ) Em men hâzâllezî yerzukukum in emseke rızkah, bel leccû fî utuvvin ve nufûr(nufûrın). ( 21 ) Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır; onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler. ( 22 ) E fe mey yemşî mukibben alâ vecehihî ehdâ em men yemşî seviyyen alâ sırâtın mustakîm. ( 22 ) Yüzükoyun sürünen mi, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi daha doğru yoldadır? ( 23 ) Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebesâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn. ( 23 ) De ki: "Sizi yaratan sizin için kulaklar, gözler ve kalbler var eden O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!" ( 24 ) Kul huvellezî zeraekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn. ( 24 ) Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız. ( 25 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn. ( 25 ) "Doğru sözlü iseniz bildirin bu azap sözü ne zamandır?" derler. ( 26 ) Kul innemâl ilmu indallâhi ve innemâ ene nezîrun mubîn. ( 26 ) De ki: "Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."
  • ( 27 ) Fe lemmâ raevhu zulfeten sîet vucûhullezîne keferû ve kîle hâzâllezî kuntum bihî teddeûn. ( 27 ) Azabı yaklaşırken gördükleri zaman, inkar edenlerin yüzleri çirkinleşip kararır; onlara: "Sizin arayıp durduğunuz işte budur" denir. ( 28 ) Kul e raeytum in ehlekeniyallâhu ve men maıye ev rahımenâ fe mey yucîrul kâfirîne min azâbin elîm. ( 28 ) De ki: "Allah, beni ve benimle beraber bulunanları isterse yok eder veya isterse merhamet eder; söyleyin, bu takdirde inkarcıları, can yakıcı azabdan kim alıkoyabilir?" ( 29 ) Kul huver rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn. ( 29 ) De ki: "Bizim inandığımız ve kendisine güvendiğimiz, Rahman olan Allah'tır. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz." ( 30 ) Kul e raeytum in asbaha mâukum gavran fe mey ye’tîkum bi mâin maîn. ( 30 ) De ki: "Suyunuz yere batarsa, söyleyin, size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?"

    68. Kalem ( Nûn ) Sûresi ( سُورَةُ الْقَلَمِ ) Surah Al-Qalam

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Nûn vel kalemi ve mâ yesturûn(yesturûne). ( 1 ) Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun! ( 2 ) Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecenûn(mecnûnin). ( 2 ) Rabbinin ni’meti ile sen mecnun değilsin. ( 3 ) Ve inne leke le eceran gayra memnûn(memnûnin). ( 3 ) Doğrusu sana kesintisiz bir ecir vardır. ( 4 ) Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin). ( 4 ) Şüphesiz sen büyük bir ahlaka sahipsindir. ( 5 ) Fe se tubesıru ve yubesırûn(yubsırûne). ( 5 ) Artık yakında sen göreceksin ve onlar da görecekler. ( 6 ) Bi eyyikumul meftûn(meftûnu). ( 6 ) Sizin hanginiz meftun (şaşkın)? ( 7 ) İnne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne). ( 7 ) Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapıtanları çok iyi bilir; O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir. ( 8 ) Fe lâ tutııl mukezzibîn(mukezzibîne). ( 8 ) Bundan böyle, yalanlayanlara itaat etme; ( 9 ) Veddû lev tudehinu fe yudehinûn(yudhinûne). ( 9 ) (Onlar sana indirilen ayetlerden beğenmediklerini bırakman suretiyle senin) kendilerine yumuşak davranmanı isterler; böyle yapsan, onlar da seni över, yumuşak davranırlar. ( 10 ) Ve lâ tutı’ kulle hallâfin mehîn(mehînin). ( 10 ) Lüzumsuz yere çok yemin edenlerin hiçbirine itaat etme. ( 11 ) Hemmâzin meşşâin bi nemîm(nemîmin). ( 11 ) Devamlı kusur arayanlara, lâf taşıyanlara (itaat etme). ( 12 ) Mennâın lil hayri mu’tedin esîm(esîmin). ( 12 ) Hayrı devamlı engelleyenlere, haddi tecavüz eden günahkârlara (itaat etme). ( 13 ) Utullin ba’de zâlike zenîm(zenîmin). ( 13 ) Kötülük yapan zorbalara, bundan başka haram yiyen günahkârlara (itaat etme). ( 14 ) En kâne zâ mâlin ve benîn(benîne). ( 14 ) Mallara ve oğullara sahip olmaları (sebebiyle onlara itaat etme). ( 15 ) İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelîn(evvelîne). ( 15 ) Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: "Öncekilerin masalları" der.
  • ( 16 ) Se nesimuhu alâl hurtûm(hurtûmi). ( 16 ) Onun havada olan burnunu yakında yere sürteceğiz. ( 17 ) İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti, iz akasemû le yasrimunnehâ musbihîn(musbihîne). ( 17 ) Muhakkak ki Biz, onları belâya uğrattık. Bostan mahsulünü mutlaka, sabah erkenden (fakirlere göstermeden) devşirmek için yeminleşen bostan sahiplerini belâya uğrattığımız gibi. ( 18 ) Ve lâ yestesnûn(yestesnûne). ( 18 ) Ve bir istisna yapmıyorlar. ( 19 ) Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûn(nâimûne). ( 19 ) Fakat onlar uyuyorken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet onun (bostan mahsullerinin) üzerinde dolaştı. ( 20 ) Fe asbahat kes sarîm(sarîmi). ( 20 ) Böylece (mahsul) simsiyah oldu (bahçe kara toprak gibi oldu). ( 21 ) Fe tenâdev musbihîn(musbihîne). ( 21 ) Nihayet sabah olunca birbirlerine seslendiler. ( 22 ) Enıg’dû alâ harsikum in kuntum sârımîn(sârımîne). ( 22 ) Eğer devşirecekseniz, tarlanıza sabah erken gidin! ( 23 ) Fentalekû ve hum yetehâfetûn(yetehâfetûne). ( 23 ) Bundan sonra aralarında gizlice konuşarak (evden) ayrıldılar. ( 24 ) En lâ yedehulennehâl yevme aleykum miskîn(miskînun). ( 24 ) Sakın bugün oraya (bostana) sizin yanınıza bir yoksul girmesin. ( 25 ) Ve gadev alâ hardin kâdirîn(kâdirîne). ( 25 ) Yoksullara yardım etmeye güçleri yeterken böyle konuşarak erkenden gittiler. ( 26 ) Fe lemmâ raevhâ kâlû innâ le dâllûn(dâllûne). ( 26 ) Fakat onu (bostanın halini) görünce: “Muhakkak ki biz, gerçekten dalâlette olan kimseleriz.” dediler. ( 27 ) Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne). ( 27 ) Hayır, biz mahrum olan kimseleriz. ( 28 ) Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûn(tusebbihûne). ( 28 ) Ortancaları: "Ben size Allah'ı anmanız gerekmez mi, dememiş miydim?" dedi. ( 29 ) Kâlû subehâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). ( 29 ) "Rabbimizi tenzih ederiz; doğrusu biz yazık etmiştik" dediler. ( 30 ) Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn(yetelâvemûne). ( 30 ) Birbirlerini yermeye başladılar. ( 31 ) Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîn(tâgîne). ( 31 ) Sonra şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize; doğrusu azgınlık edenlerdendik." ( 32 ) Asâ rabbunâ ey yubedilenâ hayran minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûn(râgıbûne). ( 32 ) "Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz." ( 33 ) Kezâlikel azâbe(azâbu), ve le azâbul âhırati ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne). ( 33 ) İşte azap böyledir; ama ahiret azabı daha büyüktür; keşke bilseler! ( 34 ) İnne lil muttakîne inde rabbihim cennâtin naîm(naîmi). ( 34 ) Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, Rableri katında nimet cennetleri vardır. ( 35 ) E fe nece’alul muslimîne kel mucerimîn(mucrimîne). ( 35 ) Kendilerini Allah'a vermiş olanları hiç suçlular gibi tutar mıyız? ( 36 ) Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). ( 36 ) Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz? ( 37 ) Em lekum kitâbun fîhi tederusûn(tedrusûne). ( 37 ) Yoksa okuduğunuz bir kitabınız mı var? ( 38 ) İnne lekum fîhi lemâ tehayyerûn(tehayyerûne). ( 38 ) Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır. ( 39 ) Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum le mâ tahkumûn(tahkumûne). ( 39 ) Yoksa aleyhimizde, kıyamet gününe kadar süregidecek ahidleriniz mi var ki, kendinize hükmettikleriniz sizin olacaktır? ( 40 ) Sel hum eyyuhum bi zâlike zeîm(zeîmun). ( 40 ) Sor onlara: "Bunu kim üzerine alır?" ( 41 ) Em lehum şurakâu, felye’tû bi şurakâihim in kânû sâdikîn(sâdikîne). ( 41 ) Yoksa onların ortakları mı vardır? Doğru sözlü iseler ortaklarını getirsinler. ( 42 ) Yevme yukşefu an sâkın ve yude’avne ilâs sucûdi fe lâ yestetîûn(yestetîûne). ( 42 ) Gerçeklerin açığa çıktığı gün, secde etmeye davet olunurlar. Fakat (secde etmeye) güçleri yetmez.
  • ( 43 ) Hâşiaten ebesâruhum terhekuhum zilletun, ve kade kânû yud’avne ilâs sucûdi ve hum sâlimûn(sâlimûne). ( 43 ) Gözleri korkudan ürpermiş halde, onları bir zillet kaplar. Onlar, salimken (sağlıklı ve selâmette iken) secde etmeye davet olunmuşlardı. ( 44 ) Fe zernî ve mey yukezzibu bi hâzâl hadîs(hadîsi), se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 44 ) Kuran'ı yalanlayanları Bana bırak; Biz onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız. ( 45 ) Ve umlî lehum, inne keydî metîn(metînun). ( 45 ) Onlara mehil veriyorum; doğrusu Benim tuzağım sağlamdır. ( 46 ) Em tes’eluhum eceran fe hum min magramin muskalûn(muskalûne). ( 46 ) Yoksa, sen onlardan ücret istiyorsun da, ağır bir borç altında mı kalıyorlar? Elbette hayır. ( 47 ) Em inde humul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne). ( 47 ) Yoksa, gaybın bilgisi kendilerinin katında da onlar mı yazıyorlar? ( 48 ) Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hûti, iz nâdâ ve huve mekzûm(mekzûmun). ( 48 ) Sen Rabbinin hükmüne kadar sabret; balık sahibi (Yunus) gibi olma, o, pek üzgün olarak Rabbine seslenmişti. ( 49 ) Levlâ en tedârakehu ni’metun mir rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûm(mezmûmun). ( 49 ) Rabbinin katından ona bir nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı. ( 50 ) Fecetebâhu rabbuhu fe cealehu mines sâlihîn(sâlihîne). ( 50 ) Fakat O’nun Rabbi, kendisini seçti, böylece O’nu salihlerden kıldı. ( 51 ) Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebesârihim lemmâ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecenûn(mecnûnun). ( 51 ) Ve inkâr edenler, zikri (Kur’ân’ı) işittikleri zaman gerçekten seni, neredeyse gözleri ile devirirler. Ve: “Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur (delidir).” derler. ( 52 ) Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne). ( 52 ) Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.

    69. Hâkka Sûresi ( سُورَةُ الْحَاقَّةِ ) Surah Al-Haaqqa

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) El hâkkah. ( 1 ) Gerçekleşecek olan! ( 2 ) Mâl hâkkah. ( 2 ) Nedir o gerçekleşecek olan gün? ( 3 ) Ve mâ ederâke mâl hâkkah. ( 3 ) Gerçekleşecek olanın ne olduğunu sana ne bildirir? ( 4 ) Kezzebet semûdu ve âdun bil kâriah. ( 4 ) Semud ve Ad milletleri tepelerine inecek bu gerçeği yalanladılar. ( 5 ) Fe emmâ semûdu fe uhlikû bit tâgıyeh. ( 5 ) Bu yüzden Semud milleti zorlu bir sarsıntı ile yok edildi. ( 6 ) Ve emmâ âdun fe uhlikû bi rîhın sarsarin âtîyeh. ( 6 ) Ad milleti de bu yüzden önünde durulmaz, dondurucu bir rüzgarla yok edildi. ( 7 ) Sahharahâ aleyhim sebe’a leyâlin ve semâniyete eyyâmin husûmen fe terâl kavme fîhâ sar’â ke ennehum a’câzu nahlin hâviyeh. ( 7 ) Allah onların kökünü kesmek üzere, üzerlerine o rüzgarı yedi gece sekiz gün, estirdi. Halkın, kökünden çıkarılmış hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün. ( 8 ) Fe hel terâ lehum min bâkıyeh. ( 8 ) Onlardan arda kalmış bir şey görür müsün?
  • ( 9 ) Ve câ e fir’avnu ve men kabelehu vel mu’tefikâtu bil hâtıeh. ( 9 ) Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi. ( 10 ) Fe asav resûle rabbihim fe ehazehum ahzeten râbiyeh. ( 10 ) Rabbinin peygamberine baş kaldırmışlardı. Bunun üzerine Rableri onları şiddeti arttıkça artan bir şekilde yakaladı. ( 11 ) İnnâ lemmâ tagâl mâu hamelnâkum fîl câriyeh ( 11 ) Muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp giden) gemide Biz taşıdık. ( 12 ) Li nec’alehâ lekum tezkiraten ve teıyehâ uzunun vâıyeh. ( 12 ) Onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar onu bellesin diye. ( 13 ) Fe izâ nufiha fîs sûri nefhatun vâhıdeh, ( 13 ) Artık sur’a tek bir üfleyişle üflendiği zaman. ( 14 ) Ve humiletil ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh, ( 14 ) Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman. ( 15 ) Fe yevme izin vakaatil vâkıah. ( 15 ) İşte izin günü, o vakıa (büyük olay) vuku bulmuştur. ( 16 ) Venşakkatis semâu fe hiye yevme izin vâhiyeh. ( 16 ) Gök yarılır; o gün düzeni bozulur. ( 17 ) Vel meleku alâ ercâihâ, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semâniyeh. ( 17 ) Melekler onun çevresindedirler; o gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. ( 18 ) Yevme izin tu’radûne lâ tahfâ minkum hâfiyeh. ( 18 ) O gün siz huzura alınırsınız, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. ( 19 ) Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukaraû kitâbiyeh. ( 19 ) O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman: “Alınız, kitabımı okuyun.” der. ( 20 ) İnnî zanentu ennî mulâkın hısâbiyeh. ( 20 ) Muhakkak ki ben, hesabıma mülâki olacağımı (hesabımla karşılaşacağımı) biliyordum. ( 21 ) Fe huve fî îşetin râdıyeh. ( 21 ) İşte o razı olduğu bir yaşayış içindedir. ( 22 ) Fî cennetin âliyeh. ( 22 ) Onlar yüksek bir cennettedirler. ( 23 ) Kutûfuhâ dâniyeh. ( 23 ) Onun olgunlaşmış meyveleri yakınlaşmış (aşağı sarkmış) durumdadır. ( 24 ) Kulû veşrabû henîen bimâ esleftum fîl eyyâmil hâliyeh. ( 24 ) Onlara şöyle denir: "Geçmiş günlerde, peşinen işlediklerinize karşılık afiyetle yiyiniz içiniz." ( 25 ) Ve emmâ men ûtiye kitâbehu bi şimâlihî fe yekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh. ( 25 ) Ve kitabı (hayat filmi) solundan verilen kimse ise o zaman: “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” der. ( 26 ) Ve lem ederi mâ hısâbiyeh. ( 26 ) Ve hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. ( 27 ) Yâ leytehâ kânetil kâdiyeh. ( 27 ) Keşke o (ölünce hayatım) bitmiş olsaydı. ( 28 ) Mâ agnâ annî mâliyeh. ( 28 ) Malım bana bir fayda vermedi. ( 29 ) Heleke annî sultâniyeh. ( 29 ) Benim saltanatım (mal gücüm) helâk oldu. ( 30 ) Huzûhu fe gullûh. ( 30 ) İlgililere şöyle buyurulur: "O'nu alın, bağlayın." ( 31 ) Summel cahîme sallûh. ( 31 ) "Sonra cehenneme yaslayın" ( 32 ) Summe fî silsiletin zer’uhâ sebe’ûne zirâan feslukûh. ( 32 ) "Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun"; ( 33 ) İnnehu kâne lâ yu’minu billâhil azîm. ( 33 ) "Çünkü, o, yüce Allah'a inanmazdı." ( 34 ) Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn. ( 34 ) "Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmezdi."
  • ( 35 ) Fe leyse lehul yevme hâhunâ hamîm. ( 35 ) "Bu sebeple burada bugün onun bir acıyanı yoktur." ( 36 ) Ve lâ taâmun illâ min gıslîn(gıslînin). ( 36 ) Ve kanlı irinden başka bir yemek yoktur. ( 37 ) Lâ ye’kuluhu illâl hâtiûn(hâtiûne). ( 37 ) Onu günahkârlardan başkası yemez. ( 38 ) Fe lâ, ukusımu bima tubsırûn(tubsırûne). ( 38 ) Artık hayır, gördüğünüz şeylere yemin ederim. ( 39 ) Ve mâ lâ tubsırûn(tubsırûne). ( 39 ) Ve görmediğiniz şeylere de (yemin ederim). ( 40 ) İnnehu le kavlu resûlun kerîmin. ( 40 ) Muhakkak ki o, gerçekten Kerim Resûl’ün sözüdür. ( 41 ) Ve mâ huve bi kavli şâir, kalîlin mâ tu’minûn(tu’minûne). ( 41 ) O, şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz! ( 42 ) Ve lâ bi kavli kâhin, kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne). ( 42 ) Kahin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz! ( 43 ) Tenzîlun min rabbil âlemîn(âlemîne). ( 43 ) Kuran, Alemlerin Rabbinden indirilmedir. ( 44 ) Ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl(ekâvîli), ( 44 ) Ve eğer, bazı sözleri Bize karşı uydurmuş olsaydı. ( 45 ) Le ehaznâ minhu bil yemîn(yemîni). ( 45 ) Elbette onu sağından tutup alırdık (yakalardık). ( 46 ) Summe le kata’nâ minhul vetîn(vetîne). ( 46 ) Sonra mutlaka onun can damarını keserdik. ( 47 ) Fe mâ minkum min ehadin anhu hâcizîn(hâcizîne). ( 47 ) Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız. ( 48 ) Ve innehu le tezkiratun lil muttakîn(muttakîne). ( 48 ) Doğrusu Kuran Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. ( 49 ) Ve innâ le na’lemu enne minkum mukezzibîn(mukezzibîne). ( 49 ) İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz. ( 50 ) Ve innehu le hasratun alâl kâfirîn(kâfirîne). ( 50 ) Doğrusu Kuran, inkarcılar için bir üzüntüdür. ( 51 ) Ve innehu le hakk'ul yakîn(yakîni). ( 51 ) O, şüphesiz kesin gerçektir. ( 52 ) Fe sebbıh bismi rabbikel azîm(azîmi). ( 52 ) Öyleyse çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et.

    70. Meâric Sûresi ( سُورَةُ الْمَعَارِجِ ) Surah Al-Ma'aarij

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Seele sâilun bi azâbin vâkıa. ( 1 ) Talep sahibi birisi, vuku bulacak vakayı (azabı) istedi. ( 2 ) Lil kâfirîne leyse lehu dâfia. ( 2 ) Kâfirler için, onu geri çevirecek kimse yoktur. ( 3 ) Minallâhi zîl meârice. ( 3 ) (O azap), mearic (yüksekliklerin, yüksek derecelerin) sahibi Allah tarafındandır. ( 4 ) Ta'rucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikadaruhu hamsîne elfe seneh. ( 4 ) Melekler ve Cebrail o derecelere, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler. ( 5 ) Fasbir sabran cemîlâ. ( 5 ) Güzel güzel sabret; ( 6 ) İnnehum yeravnehu baîdâ. ( 6 ) Doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar. ( 7 ) Ve nerâhu karîbâ. ( 7 ) Ama biz onu yakın görmekteyiz. ( 8 ) Yevme tekûnus semâu kel muhl. ( 8 ) Gök, o gün, erimiş maden gibi olur. ( 9 ) Ve tekûnul cibâlu kel ıhn. ( 9 ) Dağlar da atılmış pamuğa döner. ( 10 ) Ve lâ yes’elu hamîmun hamîmâ. ( 10 ) Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz.
  • ( 11 ) Yubassarûnehum yeveddul mucerimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh. ( 11 ) Onlar birbirlerine gösterilirler, günahkâr olan izin günü, azaptan kurtulmak için, oğullarını fidye olarak verebilmeyi temenni eder. ( 12 ) Ve sâhıbetihî ve ahîh. ( 12 ) Kendi eşini ve kardeşini. ( 13 ) Ve fasîletihilletî tu’vîh. ( 13 ) Ve kendisini barındıran aşiretini. ( 14 ) Ve men fîl ardı cemî’an summe yuncîh. ( 14 ) Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (versin de), sonra kendisini kurtarsın. ( 15 ) Kellâ, innehâ lezâ. ( 15 ) Hayır, asla! Muhakkak ki o (kurtulmak istediği), alev alev yanan ateştir. ( 16 ) Nezzâaten liş şevâ. ( 16 ) (O ateş), baş derisini yakıp kavurucudur. ( 17 ) Tede’û men edbera ve tevellâ. ( 17 ) Kim arkasını döner ve (îmândan) yüz çevirirse onu çağırır. ( 18 ) Ve cemea fe ev’â. ( 18 ) Ve (mal, servet) toplayıp, sonra da onu biriktireni. ( 19 ) İnnel insâne hulika helûâ. ( 19 ) İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır: ( 20 ) İzâ messehuş şerru cezûâ. ( 20 ) Başına bir fenalık gelince feryat eder, ( 21 ) Ve izâ messehul hayru menûâ. ( 21 ) Bir iyiliğe uğrarsa onu herkesten meneder; ( 22 ) İllâl musallîn. ( 22 ) Namaz kılanlar hariç. ( 23 ) Ellezîne hum alâ salâtihim dâimûn. ( 23 ) Onlar namazlarına devam edenlerdir. ( 24 ) Vellezîne fî emvâlihim hakkun ma’lûm. ( 24 ) Ve onlar, mallarında belirli bir hak bulunanlardır. ( 25 ) Lis sâili vel mahrûm. ( 25 ) İsteyenler ve mahrum olanlar için. ( 26 ) Vellezîne yusaddikûne bi yevmid dîn. ( 26 ) Ve onlar ki, dîn gününü tasdik ederler. ( 27 ) Vellezîne hum min azâbi rabbihim muşfikûn. ( 27 ) Ve onlar, Rab’lerinin azabından korkanlardır. ( 28 ) İnne azâbe rabbihim gayru me’mûn. ( 28 ) Doğrusu Rablerinin azabından kimse güvende değildir. ( 29 ) Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn. ( 29 ) Ve onlar, ırzlarını muhafaza edenlerdir. ( 30 ) İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn. ( 30 ) Zevcelerine ve ellerinin arasında sahip olduklarına (cariyelerine karşı durumları) hariç. Çünkü muhakkak ki onlar, kınanmış değildir. ( 31 ) Fe menibetegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn. ( 31 ) Bu sınırları aşmak isteyenler, işte onlar, aşırı gidenlerdir. ( 32 ) Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn. ( 32 ) Emanetlerini ve sözlerini yerine getirenler, ( 33 ) Vellezîne hum bi şehâdâtihim kâimûn. ( 33 ) Şahidliklerini gereği gibi yapanlar, ( 34 ) Vellezîne hum alâ salâtihim yuhâfizûn. ( 34 ) Namazlarına riayet edenler, ( 35 ) Ulâike fî cennâtin mukramûn. ( 35 ) İşte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir. ( 36 ) Fe mâ lillezîne keferû kıbeleke muhtıîn. ( 36 ) İnkâr edenler, şimdi niçin senin tarafına doğru hızla koşar oldular? ( 37 ) Anil yemîni ve aniş şimâli ızîn. ( 37 ) Sağdan ve soldan dağınık gruplar halinde. ( 38 ) E yatmeu kullumriin minhum ey yudehale cennete naîm ( 38 ) Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor? ( 39 ) Kellâ, innâ halaknâhum mimmâ ya’lemûn. ( 39 ) Hayır; doğrusu onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır.
  • ( 40 ) Fe lâ, ukasimu bi rabbil meşârikı vel megâribi innâ le kâdirûn. ( 40 ) Artık hayır (öyle değil). Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim. Muhakkak ki Biz, elbette kaadiriz (öyle ki). ( 41 ) Alâ en nubeddile hayran minhum ve mâ nahnu bi mesbûkîn. ( 41 ) Onlardan daha hayırlısı ile değiştirmeye (onların yerine getirmeye)! Ve Biz, önüne geçilebilecek (engellenebilecek) değiliz. ( 42 ) Fe zerhum yahûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevme humullezî yûadûn. ( 42 ) Onları bırak; kendilerine söz verilen güne kavuşmalarına kadar dalıp oynasınlar. ( 43 ) Yevme yahrucûne minel ecedâsi sirâan ke ennehum ilâ nusubin yûfidûn. ( 43 ) Kabirlerinden süratle çıkacakları gün, sanki onlar bir hedefe koşuyor gibidir. ( 44 ) Hâşi’aten ebesâruhum terhekuhum zilleh, zâlikel yevmullezî kânû yûadûn. ( 44 ) Onların bakışları korkulu bir haldedir, onları bir zillet kaplar. İşte bu, onların vaadolundukları gündür.

    71. Nûh Sûresi ( سُورَةُ نُوحٍ ) Surah Nooh

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabeli en ye’tiyehum azâbun elîm ( 1 ) "Milletine can yakıcı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye Nuh'u milletine gönderdik. ( 2 ) Kâle yâ kavmi innî lekum nezîrun mubîn ( 2 ) O da şöyle söyledi: "Ey Milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım." ( 3 ) Eni’budûllâhe vettekûhu ve etîûn. ( 3 ) Allah’a kul olmanız, O’na karşı takva sahibi olmanız için. Ve bana itaat edin (tâbî olun). ( 4 ) Yagfir lekum min zunûbikum ve yuahhırkum ilâ ecelin musemmâ, inne ecelallâhi izâ câe lâ yuahhar, lev kuntum ta’lemûn ( 4 ) (Allah da) sizin günahlarınızı mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin) ve sizi belirlenmiş bir zamana kadar tehir etsin (ömür versin)! Muhakkak ki Allah’ın eceli (onun belirlediği an) gelince tehir edilmez. Keşke siz bilmiş olsaydınız. ( 5 ) Kâle rabbi innî deavtu kavmî leylen ve nehârâ ( 5 ) Nuh dedi ki: "Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım." ( 6 ) Fe lem yezidehum duâî illâ firârâ ( 6 ) "Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı." ( 7 ) Ve innî kullemâ deavtuhum li tagfira lehum cealû esâbiahum fî âzânihim vestagşev siyâbehum ve esarrû vestekberûstikbârâ ( 7 ) "Doğrusu ben Senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler." ( 8 ) Summe innî deavtuhum cihârâ ( 8 ) "Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım." ( 9 ) Summe innî a’lentu lehum ve esrartu lehum isrârâ ( 9 ) "Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim." ( 10 ) Fe kul tustagfırû rabbekum innehu kâne gaffârâ ( 10 ) (Nuh A.S) ve dedim ki: “Artık Rabbinizden mağfiret dilediğinizi söyleyin. Muhakkak ki O; Gaffar’dır (mağfiret edendir).”
  • ( 11 ) Yursilis semâe aleykum miderârâ ( 11 ) Üzerinize bol yağmurlu olarak semayı göndersin. ( 12 ) Ve yumdidkum bi emvâlin ve benîne ve yece’al lekum cennâtin ve yece’al lekum enhârâ ( 12 ) "Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın." ( 13 ) Mâ lekum lâ tercûne lillâhi vakârâ ( 13 ) "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz." ( 14 ) Ve kade halakakum etvârâ ( 14 ) "Oysa sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştır." ( 15 ) E lem terav keyfe halakallâhu sebe’a semâvâtin tıbâkâ ( 15 ) "Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz?" ( 16 ) Ve cealel kamera fîhinne nûran ve cealeş şemse sirâcâ ( 16 ) "Aralarında aya aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır." ( 17 ) Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ ( 17 ) "Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir." ( 18 ) Summe yuîdukum fîhâ ve yuhricukum ihrâcâ ( 18 ) "Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır." ( 19 ) Vallâhu ceale lekumul arda bisâtâ ( 19 ) Ve Allah, arzı sizin için geniş bir mekân kıldı. ( 20 ) Li teslukû minhâ subulen ficâcâ ( 20 ) Sizin yolculuk etmeniz için, ondan geniş yollar yaptı. ( 21 ) Kâle nûhun rabbi innehum asavnî vettebeû men lem yezidehu mâluhu ve veleduhû illâ hasârâ ( 21 ) (Nuh A.S): “Rabbim, muhakkak ki onlar bana asi oldular (isyan ettiler). Ve malı ve evlâdı kendisine hüsrandan başka bir şeyi artırmayan kimselere tâbî oldular.” dedi. ( 22 ) Ve mekerû mekran kubbârâ ( 22 ) Ve büyük hileler kurdular. ( 23 ) Ve kâlû lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerrunne vedden ve lâ suvâan ve lâ yagûse ve yaûka ve nesrâ ( 23 ) İnsanlara: "Sakın tanrılarınızı bırakmayın, Ved, Suva, Yağus, Yeuk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler. ( 24 ) Ve kade edallû kesîrâ, ve lâ tezidiz zâlimîne illâ dalâlâ ( 24 ) "Böylece birçoğunu saptırdılar; Rabbim! Sen bu zalimlerin sadece şaşkınlığını artır." ( 25 ) Mimmâ hatîâtihim ugrikû fe udehılû nâran fe lem yecıdû lehum min dûnillâhi ensârâ ( 25 ) Onlar, günahları yüzünden suda boğuldular; ateşe sokuldular, kendilerine Allah'tan başka yardımcı bulamadılar. ( 26 ) Ve kâle nûhun rabbi lâ tezer alâl ardı minel kâfirîne deyyârâ ( 26 ) Nuh dedi ki: "Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma." ( 27 ) İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciran keffârâ ( 27 ) "Doğrusu Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; sadece ahlaksız ve çok inkarcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler." ( 28 ) Rabbigfirlî ve li vâlideyye ve li men dehale beytiye muk’minen ve lil muk’minîne vel muk’minât ve lâ tezidiz zâlimîne illâ tebârâ ( 28 ) "Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helakını artır."
  • 72. Cin Sûresi ( سُورَةُ الْجِنِّ ) Surah Al-Jinnd

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ. ( 1 ) De ki: “Cinlerden bir topluluğun (Kur’ân) dinlediği, sonra: “Biz gerçekten harika, güzel bir Kur’ân işittik.” dedikleri bana vahyedildi.” ( 2 ) Yehdî ilâr ruşdi fe âmennâ bih, ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ. ( 2 ) “O (Kur’ân), irşada ulaştırır, artık biz, O’na îmân ettik ve artık kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayız.” ( 3 ) Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mâttehaze sâhıbeten ve lâ veledâ. ( 3 ) "Doğrusu Rabbimizin yüceliği her yücelikten üstündür. O, zevce ve çocuk edinmemiştir." ( 4 ) Ve ennehu kâne yekûlu sefîhunâ alâllâhi şetatâ. ( 4 ) "Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu." ( 5 ) Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ. ( 5 ) "Doğrusu insanların ve cinlerin Allah'a karşı yalan uydurabileceklerini sanmazdık." ( 6 ) Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rahekâ. ( 6 ) "Gerçekten, bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da onların azgınlıklarını artırırlardı." ( 7 ) Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb’asallâhu ehadâ. ( 7 ) "Doğrusu, onlar da sizin, Allah'ın kimseyi yeniden diriltmeyeceğinizi sandığınız gibi sanıda bulunmuşlardı." ( 8 ) Ve ennâ le mesnâs semâ efe vecednâhâ muliet harasen şedîden ve şuhubâ. ( 8 ) "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla) doldurulmuş bulduk." ( 9 ) Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’ fe mey yestemiıl âne yecide lehu şihâben rasadâ. ( 9 ) "Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş (ışın) buluyor." ( 10 ) Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum raşedâ. ( 10 ) "Yeryüzünde olanlara kötülük mü murad edildi, yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz." ( 11 ) Ve ennâ minnâs sâlihûne ve minnâ dûne zâlik, kunnâ tarâika kıdedâ. ( 11 ) "Doğrusu aramızda iyiler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz, türlü türlü yolda olan topluluklardık." ( 12 ) Ve ennâ zanennâ el len nu’cizallâhe fîl ardı ve len nu’cizehu herabâ. ( 12 ) "Yeryüzünde kalsak da Allah'ı aciz bırakamayacağımız, başka yere kaçsak da, O'nu aciz kılamayacağımız gerçeğini şüphesiz anladık." ( 13 ) Ve ennâ lemmâ semi’nâl hudâ âmennâ bih, fe mey yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rahekâ. ( 13 ) "Şüphesiz, doğruluk rehberi olan Kuran'ı dinlediğimizde ona inandık; kim Rabbine inanırsa, o, ecrinin eksiltileceğinden ve kendisine haksızlık edileceğinden korkmaz."
  • ( 14 ) Ve ennâ minnâl muslimûne ve minnâl kâsitûn, fe men esleme fe ulâike teharrav raşedâ. ( 14 ) "İçimizde, kendini Allah'a vermiş olanlar da, yazık edenler de vardır. Kendini Allah'a veren kimseler, işte onlar, doğru yolu arayanlar, ona layık olanlardır." ( 15 ) Ve emmâl kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ. ( 15 ) "Kendilerine yazık edenlere gelince; onlar, cehennemin odunları oldular." ( 16 ) Ve en levistekâmû alât tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ. ( 16 ) Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah’a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki. ( 17 ) Li neftinehum fîh, ve mey yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ. ( 17 ) Onları bu konuda imtihan edelim diye. Ve kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu çok şiddetli azaba uğratır. ( 18 ) Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ tede’û meallâhi ehadâ. ( 18 ) Mescidler şüphesiz Allah'ındır, öyleyse oralarda Allah'a yalvarırken başkasını katmayın. ( 19 ) Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ. ( 19 ) Allah'ın kulu Muhammed, O'na yalvarmak, namaz kılmak için kalkınca, nerdeyse, çevresinde keçeleşirler, birbirlerine girerlerdi. ( 20 ) Kul innemâ ede’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ. ( 20 ) De ki: "Ben sadece Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam." ( 21 ) Kul innî lâ emliku lekum darran ve lâ raşedâ. ( 21 ) De ki: "Ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kadir değilim." ( 22 ) Kul innî ley yucîranî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ. ( 22 ) De ki: "Beni kimse Allah'a karşı savunamaz ve ben O'ndan başka bir sığınak bulamam." ( 23 ) İllâ belâgan minallâhi risâlâtih, ve mey ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâra cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ. ( 23 ) "Benim yaptığım yalnız, Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. Allah'a ve Peygamberine kim karşı gelirse ona, içinde sonsuz ve temelli kalınacak cehennem ateşi vardır." ( 24 ) Hattâ izâ raev mâ yûadûne fe se ya’lemûne men ad’afu nâsıran ve ekallu adedâ. ( 24 ) Sonunda, kendilerine söz verileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha güçsüz ve sayısının daha az olduğunu bileceklerdir. ( 25 ) Kul in ederî e karîbun mâ tûadûne em yece’alu lehu rabbî emedâ. ( 25 ) De ki: Size söz verilen yakın mıdır, yoksa Rabbim onu uzun süreli mi kılmıştır ben bilmem." ( 26 ) Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ. ( 26 ) Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyene kimseyi muttali kılmaz. ( 27 ) İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ. ( 27 ) Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki, ( 28 ) Li ya’leme en kade eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey’in adedâ. ( 28 ) Rab’lerinin risaletlerinin tebliğ edilmiş olduğunu bilsinler diye. Ve (Allah) onların yanlarında olanları (ilmi ile) ihata etmiştir (kuşatmıştır). Ve herşeyin adedini sayıp tespit etmiştir.
  • 73. Müzzemmil Sûresi ( سُورَةُ الْمُزَّمِّلِ ) Surah Al-Muzzammil

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Yâ eyyuhâl muzzemmil. ( 1 ) Ey örtünüp gizlenen! ( 2 ) Kumil leyle illâ kalîlâ. ( 2 ) Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk! ( 3 ) Nisfehû evinkus minhu kalîlâ. ( 3 ) Onun (gecenin) yarısı veya ondan (yarısından) biraz eksilt. ( 4 ) Ev zide aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ. ( 4 ) Veya onu daha arttır. Ve Kur’ân’ı tane tane güzel bir şekilde oku. ( 5 ) İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ. ( 5 ) Doğrusu Biz, sana, taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz. ( 6 ) İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vata’en ve akvemu kîlâ. ( 6 ) şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. ( 7 ) İnne leke fîn nehâri sebehan tavîlâ. ( 7 ) Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır. ( 8 ) Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebitîlâ. ( 8 ) Rabbinin adını an; herşeyi bırakıp yalnız O'na yönel, ( 9 ) Rabbul meşriki vel magribi lâ ilâhe illâ huve fettehizhu vekîlâ. ( 9 ) O, doğunun ve batının Rabbidir; O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyse O'nu vekil tut. ( 10 ) Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum heceran cemîlâ. ( 10 ) Onların söylediklerine sabret, yanlarından güzellikle ayrıl. ( 11 ) Ve zernî vel mukezzibîne ulîn na’meti ve mehhilhum kalîlâ. ( 11 ) Varlık sahibi olup da seni yalanlayanları Bana bırak; onlara az bir mehil ver. ( 12 ) İnne ledeynâ enkâlen ve cahîmâ. ( 12 ) Muhakkak ki bizim yanımızda (ayaklara bağlanan) ağır zincirler ve alevli ateş vardır. ( 13 ) Ve taâmen zâ gussatin ve azâben elîmâ. ( 13 ) Ve boğazı tıkayıp orada kalan yemek ve elîm azap vardır. ( 14 ) Yevme tercuful ardu vel cibâlu ve kânetil cibâlu kesîben mehîlâ. ( 14 ) Kıyametin koptuğu gün, yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar, yumuşak kum yığını haline gelir. ( 15 ) İnnâ erselnâ ileykum resûlen şâhiden aleykum kemâ erselnâ ilâ fir'avne resûlâ. ( 15 ) Firavun'a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de, hakkınızda şahidlik edecek bir peygamber gönderdik. ( 16 ) Fe asâ fir’avnur resûle fe ehaznâhu ahzen vebîlâ. ( 16 ) Ama Firavun o peygambere karşı gelmişti de onu çok ağır bir şekilde tutup cezalandırmıştık. ( 17 ) Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmey yece’alul vildâne şîbâ. ( 17 ) Eğer inkar ederseniz, gençleri ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz? ( 18 ) Es semâu munfatirun bih, kâne va’duhu mef’ûlâ. ( 18 ) O günün şiddetiyle gök bile parçalanır. O'nun sözü yerine gelir. ( 19 ) İnne hâzihî tezkirah, fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ. ( 19 ) Doğrusu bu anlatılanlar birer öğüttür. Dileyen kimse, Rabbine doğru giden bir yol tutar.
  • ( 20 ) İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu edenâ min suluseyil leyli ve nisfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak, vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr, alime el len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakaraû mâ teyessera minel kur’ân, alime en se yekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fîl ardi yebetegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâh fakaraû mâ teyessere min ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akaridullâhe kardan hasene, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayran ve a'zame ecerâ, vestagfirûllâh , innallâhe gafûrun rahîm. ( 20 ) Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir. Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden, hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekatı verin; Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun; kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder.

    74. Müddessir Sûresi ( سُورَةُ الْمُدَّثِّرِ ) Surah Al-Muddaththir

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Yâ eyyuhâl muddessir. ( 1 ) Ey örtüye bürünen! ( 2 ) Kum fe enzir. ( 2 ) Kalk da uyar. ( 3 ) Ve rabbeke fe kebbir. ( 3 ) Rabbini yücelt. ( 4 ) Ve siyâbeke fe tahhir. ( 4 ) Giydiklerini temiz tut. ( 5 ) Var ruceze fehcur. ( 5 ) Kötü şeyleri terke devam et. ( 6 ) Ve lâ temnun testeksir. ( 6 ) Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. ( 7 ) Ve li rabbike fasbir. ( 7 ) Rabbin için sabret. ( 8 ) Fe izâ nukira fîn nâkûr ( 8 ) Artık Nâkûr’a (Sur Borusu’na) üflendiği zaman. ( 9 ) Fe zâlike yevme izin yevmun asîr ( 9 ) İşte o izin günü, “zor gün” dür. ( 10 ) Alâl kâfirîne gayru yesîr. ( 10 ) Kâfirlere kolay değildir. ( 11 ) Zernî ve men halakatu vahîdâ. ( 11 ) Tek başına yarattığım kişiyi Bana bırak. ( 12 ) Ve cealtu lehu mâlen memdûdâ. ( 12 ) Ve onu, devamlı çoğaltarak mal sahibi yaptım. ( 13 ) Ve benîne şuhûdâ. ( 13 ) Ve her zaman yanında olan oğullar (verdim). ( 14 ) Ve mehhedtu lehu temhîdâ. ( 14 ) Ve ona bol bol (ni’metler) vererek geniş imkânlar sağladım. ( 15 ) Summe yatamau en ezîde. ( 15 ) Bir de verdiğim nimetten artırmamı umar; ( 16 ) Kellâ, innehu kâne li âyâtinâ anîdâ. ( 16 ) Hayır; hayır; çünkü o, Bizim ayetlerimize karşı son derece inatçıdır. ( 17 ) Se urhikuhu saûdâ. ( 17 ) Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
  • ( 18 ) İnnehu fekkera ve kadder. ( 18 ) Çünkü o, düşündü, ölçtü biçti; ( 19 ) Fe kutile keyfe kadder. ( 19 ) Canı çıkası, ne biçim ölçüp biçti! ( 20 ) Summe kutile keyfe kaddar. ( 20 ) Canı çıkası; sonra yine ne biçim ölçüp biçti! ( 21 ) Summe nazar. ( 21 ) Sonra baktı; ( 22 ) Summe abese ve beser. ( 22 ) Sonra kaşlarını çattı, suratını aştı; ( 23 ) Summe edebera vestekber. ( 23 ) Sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı. ( 24 ) Fe kâle in hâzâ illâ sihruy yu’sar. ( 24 ) Sonunda: “Bu sadece, olsa olsa nakledilen bir büyüdür.” dedi. ( 25 ) İn hâzâ illâ kavlul beşar. ( 25 ) Bu olsa olsa ancak bir insanın sözüdür. ( 26 ) Se uslîhi sekar. ( 26 ) İşte bu adamı yakıcı bir ateşe yaslayacağım. ( 27 ) Ve mâ ederâke mâ sekar. ( 27 ) Yakıcı ateşin ne olduğunu sen nerden bilirsin? ( 28 ) Lâ tubekî ve lâ tezer. ( 28 ) O, ne geri bırakır ne de azabdan vazgeçer. ( 29 ) Levvâhatul lil beşer. ( 29 ) İnsanın derisini kavurur; ( 30 ) Aleyhâ tis'ate aşar. ( 30 ) Orada ondokuz bekçi vardır. ( 31 ) Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ iddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykinellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ, kezâlike yudillullâhu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâ, ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ huv, ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşar. ( 31 ) Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar: "Allah bu misalle neyi muradetti?" desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir. ( 32 ) Kellâ vel kamer ( 32 ) Hayır, Ay’a yemin olsun! ( 33 ) Vel leyli iz edeber. ( 33 ) Dönüp gittiği an geceye andolsun. ( 34 ) Ves subehi izâ esfer. ( 34 ) Ağarmaya başladığı zaman sabaha andolsun. ( 35 ) İnnehâ le ihdâl kuber. ( 35 ) Muhakkak ki o (cehennem), gerçekten büyüklerden (büyük musîbetlerden) biridir. ( 36 ) Nezîran lil beşer. ( 36 ) İnsanlar için bir uyarı olarak. ( 37 ) Li men şâe minkum ey yetekaddeme ev yeteahhar. ( 37 ) Sizden, öne geçmek isteyen veya geride kalmak isteyen kimseler için. ( 38 ) Kullu nefsin bimâ kesebet rahîneh. ( 38 ) Herkes kazancına bağlı bir rehindir; ( 39 ) İllâ ashâbel yemîn. ( 39 ) Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç. ( 40 ) Fî cennâtin, yetesâelûn ( 40 ) Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar. ( 41 ) Anil mucerimîn. ( 41 ) Mücrimlerden (suçlulardan). ( 42 ) Mâ selekekum fî sekar. ( 42 ) Sizi sekarın içine (alevli ateşe) sevkeden (sürükleyen) nedir? ( 43 ) Kâlû lem neku minel musallîn. ( 43 ) Onlar derler ki: "Namaz kılanlardan değildik." ( 44 ) Ve lem neku nuta’imul miskîn. ( 44 ) "Düşkün kimseyi doyurmuyorduk." ( 45 ) Ve kunnâ nehûdu meal hâidîn. ( 45 ) "Batıla dalanlarla biz de dalardık." ( 46 ) Ve kunnâ nukezzibu bi yevmid dîn. ( 46 ) "Ceza gününü yalanlardık." ( 47 ) Hattâ etânâl yakîn. ( 47 ) "Ölüm bize o haldeyken geldi."
  • ( 48 ) Fe mâ tenfeuhum şefâatuş şâfiîn. ( 48 ) Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez. ( 49 ) Fe mâ lehum anit tezkirati mu’ridîn. ( 49 ) Öyleyken, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar? ( 50 ) Ke ennehum humurun mustenfira. ( 50 ) Sanki onlar ürkmüş yabanî merkepler gibidir. ( 51 ) Ferrat min kasverah. ( 51 ) Arslandan (korkup) kaçmıştır. ( 52 ) Bel yurîdu kullumriin minhum ey yu’tâ suhufen muneşşerah ( 52 ) Hayır; her biri önüne açılıvermiş sahifeler verilmesini ister. ( 53 ) Kellâ, bel lâ yuhâfûnel âhirah ( 53 ) Hayır; daha doğrusu ahiretten korkmazlar. ( 54 ) Kellâ innehu tezkirah ( 54 ) Hayır; şüphesiz bu Kuran bir öğüttür. ( 55 ) Fe men şâe zekerah ( 55 ) Dileyen kimse öğüt alır. ( 56 ) Ve mâ yezkurûne illâ ey yeşâallâh, huve ehlut takvâ ve ehlul magfirah ( 56 ) Allah dilemeksizin öğüt alamazlar. O, kendisinden korkulmaya daha layıktır ve bağışlamaya daha ehildir.

    75. Kıyâmet Sûresi ( سُورَةُ الْقِيٰمَةِ ) Surah Al-Qiyaama

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Lâ ukusimu bi yevmil kiyâmeh ( 1 ) Kıyamet gününe yemin ederim. ( 2 ) Ve lâ ukusimu bin nefsil levvâmeh ( 2 ) Ve nedamet çeken nefse yemin ederim. ( 3 ) E yahsebul insânu ellen neceme a izâmeh ( 3 ) İnsan, kemiklerini bir araya toplayamayız mı sanıyor? ( 4 ) Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâne. ( 4 ) Evet, Biz onu, parmak uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleriyle yeniden yapmaya kadiriz. ( 5 ) Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh ( 5 ) Hayır, insan, önündeki (zamanı) fısk ve fücur ile geçirmeyi ister. ( 6 ) Yes’elu eyyâne yevmul kiyâmeh. ( 6 ) “Kıyâmet günü ne zaman?” diye sorar. ( 7 ) Fe izâ berikal basar. ( 7 ) Artık bakışlar dehşetle kamaştığı zaman. ( 8 ) Ve hasefel kamer. ( 8 ) Ve Ay karardığı (zaman). ( 9 ) Ve cumiaş şemsu vel kamer. ( 9 ) Ve Güneş ve Ay birleştirildiği (zaman). ( 10 ) Yekûlil insânu yevme izin eynel meferr. ( 10 ) İzin günü, insan: “Firar edilecek yer nerede?” diyecek. ( 11 ) Kellâ lâ vezer. ( 11 ) Hayır; hayır; bir sığınak yoktur. ( 12 ) İlâ rabbike yevme izinil mustekarr. ( 12 ) O gün, sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. ( 13 ) Yunebbeul insânu yevme izin bimâ kaddeme ve ahhar. ( 13 ) O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir. ( 14 ) Belil insânu alâ nefsihî basîrah ( 14 ) Hayır, insan kendi nefsine basirdir (şahittir). ( 15 ) Ve lev elkâ meâzîrah ( 15 ) Ve mazeretlerini beyan etse bile. ( 16 ) Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bih ( 16 ) Cebrail sana Kuran okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle. ( 17 ) İnne aleynâ cem’ahu ve kur’âneh. ( 17 ) Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. ( 18 ) Fe izâ kara’nâhu fettebi’ kur’âneh ( 18 ) Biz onu Cebrail'e okuttuğumuz zaman, onun okumasını dinle. ( 19 ) Summe inne aleynâ beyâneh ( 19 ) Sonra onu sana açıklamak Bize düşer.
  • ( 20 ) Kellâ bel tuhibbûnel âcileh ( 20 ) Hayır, hayır! Sizler, çabuk elde edeceğiniz dünya nimetlerini seversiniz. ( 21 ) Ve tezerûnel âhirah ( 21 ) Ahireti bırakırsınız. ( 22 ) Vucûhuy yevme izin nâdirah ( 22 ) İzin günü pırıl pırıl yüzler vardır. ( 23 ) İlâ rabbigâ nâzirah ( 23 ) Rab’lerine bakan. ( 24 ) Ve vucûhuy yevme izin bâsirah ( 24 ) O gün bir takım yüzler de asıktır. ( 25 ) Tezunnu ey yuf’ale bigâ fâkirah ( 25 ) Kendisinin belkemiğinin kırılacağını sanır. ( 26 ) Kellâ izâ belegatit terâki ( 26 ) Hayır, (can) köprücük kemiğine geldiği zaman (can boğaza gelince, ölmek üzere iken). ( 27 ) Ve kîle men arâka. ( 27 ) Ve: “Kurtaracak kimdir?” denir. ( 28 ) Ve zanne ennehul firâka. ( 28 ) Artık ayrılık vaktinin geldiğini sanır. ( 29 ) Velteffetis sâku bis sâka. ( 29 ) Bacaklar birbirine dolaşır. ( 30 ) İlâ rabbike yevme izinil mesâka. ( 30 ) O gün sevk Rabbin huzurunadır. ( 31 ) Fe lâ saddeka ve lâ sallâ. ( 31 ) Fakat o tasdik etmedi ve namaz kılmadı. ( 32 ) Ve lâkin kezzebe ve tevellâ. ( 32 ) Ve lâkin yalanladı ve yüz çevirdi. ( 33 ) Summe zehebe ilâ ehlihî yetemettâ. ( 33 ) Sonra böbürlenerek ehlinin (ailesinin) yanına gitti. ( 34 ) Evlâ leke fe evlâ. ( 34 ) Sana yazıklar olsun, yazıklar! ( 35 ) Summe evlâ leke fe evlâ. ( 35 ) Daha ne olsun, sana yazıklar olsun, yazıklar! ( 36 ) E yahsebul insânu ey yutrake sudâ. ( 36 ) İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? ( 37 ) E lem yeku nutufeten min menîyin yumnâ. ( 37 ) O, katılan bir meni damlası değil miydi? ( 38 ) Summe kâne alakaten fe halaka fe sevvâ. ( 38 ) Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu yaratıp şekil vermişti. ( 39 ) Fe ceale minhuz zevceyniz zekera vel unsâ. ( 39 ) Ondan, erkek, dişi iki cins yaratmıştı. ( 40 ) E leyse zâlike bi kâdirin alâ ey yuhyiyel mevtâ. ( 40 ) Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? Elbette yeter.

    76. İnsân ( Dehr ) Sûresi ( سُورَةُ الْاِنْسَانِ ) Surah Al-Insaan

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hel etâ alâl insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ. ( 1 ) İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz, uzun bir zaman geçmemiş midir? ( 2 ) İnnâ halakanâl insâne min nutufetin emşâcin nebetelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ. ( 2 ) Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz; bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır. ( 3 ) İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiran ve immâ kefûra. ( 3 ) Şüphesiz ona yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük. ( 4 ) İnnâ a’tedenâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve seîrâ. ( 4 ) Doğrusu, inkarcılar için zincirler, demir halkalar ve çılgın alevli cehennem hazırladık. ( 5 ) İnnel eberâra yeşrabûne min ke’sin kâne mizâcuhâ kâfûrâ. ( 5 ) Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler.
  • ( 6 ) Ayney yeşrabu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ. ( 6 ) Bu ancak Allah'ın kullarının taşıra taşıra içebileceği bir pınardır. ( 7 ) Yûfûne bin nezri ve yehâfûne yevmen kâne şerruhu mustetîrâ. ( 7 ) Onlar verdikleri sözleri yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar. ( 8 ) Ve yut’imûnet taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ. ( 8 ) Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler. ( 9 ) İnnemâ nut’imukum li vecehillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ. ( 9 ) Biz sadece Allah’ın vechi için sizi doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz. ( 10 ) İnnâ nehâfu mir rabbinâ yevmen abûsen kamtarîrâ. ( 10 ) Muhakkak ki biz, yüzlerin asık olduğu, belâlı, zor günde Rabbimizden korkuyoruz. ( 11 ) Fe vekâhumullâhu şerra zâlikel yevmi ve lakkâhum nadraten ve surûrâ. ( 11 ) Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur; onların yüzüne parlaklık ve neşe verir. ( 12 ) Ve cezâhum bimâ saberû cenneten ve harîrâ. ( 12 ) Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir. ( 13 ) Muttekiîne fîhâ alâl erâik, lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ. ( 13 ) Orada tahtlara yaslanırlar; orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. ( 14 ) Ve dâniyeten aleyhim zilâluhâ ve zullilet kutûfuhâ tezlîlâ. ( 14 ) Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır. ( 15 ) Ve yutâfu aleyhim bi âniyetin min fiddatin ve ekvâbin kânet kavârîrâ. ( 15 ) Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kaseler dolaştırılır. ( 16 ) Kavârîra min fiddatin kadderûhâ takedîrâ. ( 16 ) Billurları gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar. ( 17 ) Ve yuskavne fîhâ ke’sen kâne mizâcuhâ zencebîlâ. ( 17 ) Orada, zencefil karışık bir tasla içirilirler. ( 18 ) Aynen fîhâ tusemmâ selsebîlâ. ( 18 ) O pınara "Selsebil" denir. ( 19 ) Ve yetûfu aleyhim vildânun muhalledûne, izâ raeytehum hasibtehum lu’luen mensûrâ. ( 19 ) Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın. ( 20 ) Ve izâ raeyte semme raeyte naîmen ve mulken kebîrâ. ( 20 ) Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün. ( 21 ) Âliyehum siyâbu sundusin hudrun ve isteberak ve hullû esâvira min fiddatin, ve sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ. ( 21 ) Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır; gümüş bileziklerle süslenmişlerdir Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. ( 22 ) İnne hâzâ kâne lekum cezâen ve kâne sa’yukum meşkûrâ. ( 22 ) "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir. ( 23 ) İnnâ nahnu nezzelnâ aleykel kur’âne tenzîlâ. ( 23 ) Kuran'ı sana indiren şüphesiz Biziz. ( 24 ) Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tuti’ minhum âsimen ev kefûrâ. ( 24 ) Rabbinin hükmüne kadar sabret; onların günah işleyen ve inkarcı olanlarına uyma. ( 25 ) Vezkurisme rabbike bukraten ve asîlâ. ( 25 ) Rabbinin adını sabah akşam an.
  • ( 26 ) Ve minel leyli fescude lehu ve sebbihh leylen tavîlâ. ( 26 ) Geceleyin O'na secde et; O'nu geceleri uzun uzun tesbih et. ( 27 ) İnne hâulâi yuhibbûnel âcilete ve yezerûne verâehum yevmen sekîlâ. ( 27 ) Doğrusu insanlar, çabuk elde edilen dünya nimetlerini severler de ağırlığı çekilmez günü arkalarında bırakırlar. ( 28 ) Nahnu halakanâhum ve şededenâ esrahum, ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehum tebedîlâ. ( 28 ) Onları yaratan, mafsallarını pekiştiren Biziz; dilersek onları benzerleri ile değiştiriveririz. ( 29 ) İnne hâzihî tezkirah, fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ. ( 29 ) Bu sadece bir öğüttür; dileyen, Rabbine giden yolu tutar. ( 30 ) Ve mâ teşâûne illâ ey yeşâallâh, innallâhe kâne alîmen hakîmâ. ( 30 ) Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Doğrusu Allah, bilendir, Hakim'dir. ( 31 ) Yudehilu mey yeşâu fî rahmetih, vez zâlimîne eadde lehum azâben elîmâ. ( 31 ) Dilediğine rahmet eder. Zalimlere, işte onlara, can yakıcı bir azap hazırlamıştır.

    77. Mürselât Sûresi ( سُورَةُ الْمُرْسَلَاتِ ) Surah Al-Mursalaat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Vel murselâti urfâ. ( 1 ) Ardarda (marufla, irfanla) gönderilenlere andolsun. ( 2 ) Fel âsifâti asfâ. ( 2 ) Ve de şiddetle estikçe esenlere (andolsun). ( 3 ) Ven nâşirâti neşra ( 3 ) Dağıtıp yayanlara andolsun. ( 4 ) Fel fârikâti ferkâ. ( 4 ) Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun). ( 5 ) Fel mulkiyâti zikrâ. ( 5 ) Ve de zikri ilka edenlere (andolsun). ( 6 ) Uzran ev nuzrâ. ( 6 ) (Bu yeminler), özür olarak (mazeret olmaması) veya nezir olarak (uyarması) içindir. ( 7 ) İnnemâ tûadûne le vâki ( 7 ) Muhakkak ki vaadolunduğunuz şey, mutlaka vuku bulacaktır. ( 8 ) Fe izân nucûmu tumiset. ( 8 ) Yıldızların ışığı giderildiği zaman, ( 9 ) Ve izâs semâu furicet. ( 9 ) Gök yarıldığı zaman, ( 10 ) Ve izâl cibâlu nusifet. ( 10 ) Dağlar pamuk gibi atıldığı zaman, ( 11 ) Ve izâr rusulu ukkitet. ( 11 ) Peygamberlere ümmetleri hakkında şahidlik vakitleri bildirildiği zaman; ( 12 ) Li eyyi yevmin uccilet. ( 12 ) (Bunlar) hangi gün için tecil edildi (ertelendi)? ( 13 ) Li yevmil fasl ( 13 ) Fasıl (ayırma) günü için (tecil edildi). ( 14 ) Ve mâ ederâke mâ yevmul fasl ( 14 ) Hüküm gününün ne olduğunu sen nerden bilirsin? ( 15 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 15 ) O gün yalanlamış olanların vay haline! ( 16 ) E lem nuhlikil evvelîn. ( 16 ) Evvelkileri Biz helâk etmedik mi? ( 17 ) Summe nutbiuhumul âhirîn. ( 17 ) Sonra diğerlerini (arkadan gelenleri) de onlara tâbî kılarız. ( 18 ) Kezâlike nef’alu bil mucerimîn. ( 18 ) Suçlulara böyle yaparız. ( 19 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 19 ) O gün, yalanlamış olanların vay haline!.
  • ( 20 ) E lem nahlukkum min mâin mehîn. ( 20 ) Sizi Biz, değersiz bir sudan yaratmadık mı? ( 21 ) Fe cealnâhu fî karârin mekîn. ( 21 ) Sonra onu sağlam bir yerde kararlı kıldık (yerleştirdik). ( 22 ) İlâ kaderin ma’lûm. ( 22 ) Bilinen bir süreye kadar. ( 23 ) Fe kadarnâ fe ni’mel kâdirûn. ( 23 ) Buna gücümüz yeter; Biz ne güzel güç yetireniz! ( 24 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 24 ) O gün yalanlamış olanların vay haline! ( 25 ) E lem nece’alil arda kifâtâ. ( 25 ) Biz arzı toplanma yeri kılmadık mı? ( 26 ) Ahyâen ve emvâtâ. ( 26 ) Canlılara ve ölülere. ( 27 ) Ve cealnâ fîhâ ravâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ. ( 27 ) Orada yüksek yüksek sabit dağlar var edip size tatlı sular içirmedik mi? ( 28 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 28 ) Yalanlamış olanların vay o gün haline! ( 29 ) İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn. ( 29 ) İnkarcılara o gün şöyle denir: "yalanlayıp durduğunuz şeye gidin;" ( 30 ) İntalikû ilâ zillin zî selâsi şuâbe. ( 30 ) Üç çatallı olan gölgeye gidiniz. ( 31 ) Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel lehebe. ( 31 ) Gölgelendirmez ve yakıcı aleve bir faydası olmaz. ( 32 ) İnnehâ termî bi şerarin kel kasr. ( 32 ) Muhakkak ki o, saray gibi (büyük) kıvılcımlar atar. ( 33 ) Ke ennehu cimâletun sufr ( 33 ) Sanki o (kıvılcımlar), sarı erkek develer gibidir. ( 34 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 34 ) Yalanlamış olanların o gün vay haline! ( 35 ) Hâzâ yevmu lâ yentikûn. ( 35 ) Bu, onların konuşamayacakları gündür. ( 36 ) Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn ( 36 ) Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler. ( 37 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 37 ) Yalanlamış olanların o gün vay haline! ( 38 ) Hâzâ yevmul fasl, cema’nâkum vel evvelîn. ( 38 ) "Bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür." ( 39 ) Fe in kâne lekum keydun fe kîdûn ( 39 ) "Eğer bir düzeniniz varsa Bana kurun." ( 40 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 40 ) Yalanlamış olanların o gün vay haline!. ( 41 ) İnnel muttakîne fî zilâlin ve uyûn. ( 41 ) Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar, elbette gölgeliklerde ve pınar başlarındadırlar. ( 42 ) Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn. ( 42 ) Canlarının istediği meyveler arasındadırlar. ( 43 ) Kulû veşrabû henîen bimâ kuntum ta’melûn. ( 43 ) Onlara denir ki: "İşlediklerinize karşılık afiyetle yiyiniz, içiniz." ( 44 ) İnnâ kezâlike necezîl muhsinîn. ( 44 ) Biz, iyi davrananlara işte böyle karşılık veririz. ( 45 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 45 ) O gün yalanlamış olanların vay haline ( 46 ) Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucerimûn. ( 46 ) Yiyiniz, biraz zevkleniniz bakalım, doğrusu sizler suçlularsınız. ( 47 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 47 ) O gün yalanlamış olanların vay haline! ( 48 ) Ve izâ kîle lehumurkeû lâ yerkeûn. ( 48 ) Onlara "Rüku edin" denildiğinde rükua varmazlar. ( 49 ) Veyluy yevme izin lil mukezzibîn. ( 49 ) O gün yalanlamış olanların vay haline! ( 50 ) Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yuk’minûn. ( 50 ) Kuran'dan başka hangi söze inanacaklar?


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.