Cüz   13
Kur’ân sayfa no : 241 - 260  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 53 ) Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). ( 53 ) "Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir." ( 54 ) Ve kâlel meliku’tûnî bihî estahlishu li nefsî, fe lemmâ kellemehu kâle innekel yevme ledeynâ mekînun emîn(emînun). ( 54 ) Hükümdar: "Onu bana getirin, yanıma alayım" dedi. Onunla konuşunca: "Bugün senin yanımızda önemli bir yerin ve güvenilir bir durumun vardır." dedi. ( 55 ) Kâlec’alnî alâ hazâinil ard(ardı), innî hafîzun alîm(alîmun). ( 55 ) Yusuf: "Beni memleketin hazinelerine memur et, çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim" dedi. ( 56 ) Ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fîl ard(ardı), yetebevveu minhâ haysu yeşâu, nusîbu bi rahmetinâ men neşâu ve lâ nudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne). ( 56 ) Yusuf'u böylece o memlekete yerleştirdik; istediği yerlerde oturabilirdi. Rahmetimizi tıpkı bu misalde olduğu gibi istediğimize veririz; iyi davrananların ecrini zayi etmeyiz. ( 57 ) Ve le ecrul âhırati hayrun lillezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). ( 57 ) Ama ahiret ecri, inananlar ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. ( 58 ) Ve câe ihvetu yûsufe fe dehalû aleyhi fe arafehum ve hum lehu munkirûn(munkirûne). ( 58 ) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Kendisini tanımadıkları halde o onları tanıdı. ( 59 ) Ve lemmâ cehhezehum bi cehâzihim kâle’tûnî bi ahin lekum min ebîkum, e lâ terevne ennî ûfîl keyle ve ene hayrul munzilîn(munzilîne). ( 59 ) Onların yüklerini hazırlatınca şöyle dedi: "Baba bir kardeşinizi bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafir konuklayanların en iyisi olduğumu görmüyor musunuz?" ( 60 ) Fe in lem te’tûnî bihî fe lâ keyle lekum indî ve lâ takrabûni. ( 60 ) "Eğer onu bana getirmezseniz bundan böyle benden bir ölçek bile alamazsınız ve bana artık yaklaşmayın da." ( 61 ) Kâlû se nurâvidu anhu ebâhu ve innâ le fâ’ilûn(fâ’ilûne). ( 61 ) Kardeşleri: "Babasını ikna etmeye çalışacağız ve her halde bunu yaparız" dediler. ( 62 ) Ve kâle li fityânihic’alû bidâatehum fî rihâlihim, leallehum ya’rifûnehâ izânkalebû ilâ ehlihim leallehum yerci’ûn(yerci’ûne). ( 62 ) Yusuf adamlarına: "Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca, onu anlarlar da bir daha dönerler" dedi. ( 63 ) Fe lemmâ raceû ilâ ebîhim kâlû yâ ebânâ munia minnâl keylu fe ersil meanâ ehânâ nektel ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne). ( 63 ) Babalarına döndüklerinde, "Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi, kardeşimizi bizimle beraber gönder de yiyecek alalım. Onu elbette koruruz" dediler.
  • ( 64 ) Kâle hel âmenukum aleyhi illâ kemâ emintukum alâ ahîhi min kabl(kablu), fallâhu hayrun hâfizâ(hâfizen) ve huve erhamur râhimîn(râhimîne). ( 64 ) "Daha önce kardeşini size emanet ettiğim gibi, şimdi onu emanet eder miyim? Ama Allah en iyi koruyandır, O merhametlilerin merhametlisidir" dedi. ( 65 ) Ve lemmâ fetahû metâahum vecedû bidâatehum ruddet ileyhim, kâlû yâ ebânâ mâ nebgî, hâzihî bidâatunâ ruddet ileynâ, ve nemîru ehlenâ ve nahfazu ehânâ ve nezdâdu keyle beîr (beîrin), zâlike keylun yesîr(yesîrun). ( 65 ) Yüklerini açınca karşılık olarak götürdükleri mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. "Ey babamız! Daha ne isteriz; işte mallarımız da bize iade edilmiş; ailemize onunla yine yiyecek getirir, kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de artırmış oluruz; esasen bu az bir şeydir" dediler. ( 66 ) Kâle len ursilehu meakum hattâ tu’tûni mevsikan minallâhi le te’tunnenî bihî illâ en yuhâta bikum, fe lemmâ âtevhu mevsikahum kâlallâhu alâ mâ nekûlu vekîl(vekîlun). ( 66 ) Babaları: "Hepiniz helak olmadıkça onu bana geri getireceğinize dair Allah'a karşı sağlam bir söz vermezseniz, sizinle göndermeyeceğim" dedi. Söz verdiklerinde: "Sözümüze Allah vekildir" dedi. ( 67 ) Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikatin, ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey’in, inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi felyetevekkelil mutevekkilûn(mutevekkilûne). ( 67 ) Babaları: "Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz, hüküm ancak Allah'ındır, O'na güvendim, güvenenler de O'na güvensinler" dedi. ( 68 ) Ve lemmâ dehalû min haysu emerehum ebûhum, mâ kâne yugnî anhum minallâhi min şey’in illâ hâceten fî nefsi ya’kûbe kadâhâ, ve innehu le zû ilmin limâ allemnâhu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 68 ) Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı, ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir fakat insanların çoğu bilmezler. ( 69 ) Ve lemmâ dehalû alâ yûsufe âvâ ileyhi ehâhu, kâle innî ene ahûke fe lâ tebteis bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne). ( 69 ) Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: "Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme" dedi.
  • ( 70 ) Fe lemmâ cehhezehum bi cehâzihim ceales sikâyete fî rahli ahîhi, summe ezzene muezzinun eyyetuhâl îru innekum le sârikûn(sârikûne). ( 70 ) Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadi şöyle bağırdı: "Ey kervancılar, siz hırsızsınız!" ( 71 ) Kâlû ve akbelû aleyhim mâzâ tefkidûn(tefkidûne). ( 71 ) Geri dönerek, "Ne kaybettiniz?" dediler. ( 72 ) Kâlû nefkıdu suvâal meliki ve li men câe bihî hımlu beîrin ve ene bihî za’îm(za’îmun). ( 72 ) "Hükümdarın su kabını kaybettik, onu getirene bir deve yükü mükafat verilecek, buna ben kefil oluyorum" dediler. ( 73 ) Kâlû tallâhi lekad alimtum mâ ci’nâ li nufside fîl ardı ve mâ kunnâ sârikîn(sârikîne). ( 73 ) "Allah'a yemin ederiz ki memleketi ifsat etmeğe gelmediğimizi ve hırsız da olmadığımızı biliyorsunuz" dediler. ( 74 ) Kâlû fe mâ cezâuhû in kuntum kâzibîn(kâzibîne). ( 74 ) "Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?" dediler. ( 75 ) Kâlû cezâuhu men vucide fî rahlihî fe huve cezâuhu, kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne). ( 75 ) "Cezası, kimin yükünde bulunursa, ceza olarak ona el konulur; biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler. ( 76 ) Fe bedee bi ev’ıyetihim kable viâi ahîhi, summestahracehâ min viâi ahîhi, kezâlike kidnâ li yûsuf(yûsufe), mâ kâne li ye’huze ehâhu fî dînil meliki, illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), nerfeu deracâtin men neşâu, ve fevka kulli zî ilmin alîm(alîmun). ( 76 ) Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur. ( 77 ) Kâlû in yesrık fe kad seraka ahun lehu min kabl(kablu), fe eserrahâ yûsufu fî nefsihî ve lem yubdihâ lehum kâle entum şerrun mekânâ(mekânen), vallâhu a’lemu bimâ tasifûn(tasifûne). ( 77 ) "Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı" dediler. Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. İçinden, "Durumunuz pek kötüdür; anlattığınızı Allah daha iyi bilir" dedi. ( 78 ) Kâlû yâ eyyuhâl azîzu inne lehû eben şeyhan kebîran fe huz ehadenâ mekânehu, innâ nerâke minel muhsinîn(muhsinîne). ( 78 ) Kardeşleri: "Ey Vezir! Onun yaşlanmış, kocamış bir babası vardır. Bizden birini onun yerine al. Doğrusu biz senin iyi davrananlardan olduğunu görüyoruz" dediler.
  • ( 79 ) Kâle maâzallâhi en ne’huze illâ men vecednâ metâanâ indehû innâ izen le zâlimûn(zâlimûne). ( 79 ) "Maazallah! Biz, malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoruz, yoksa haksızlık etmiş oluruz" dedi. ( 80 ) Fe lemmâstey’esû minhu halasû neciyyâ(neciyyen), kâle kebîruhum e lem ta’lemû enne ebâkum kad ehaze aleykum mevsikan minallâhi ve min kablu mâ ferrattum fî yûsuf(yûsufe), fe len ebrahal arda hattâ ye’zene lî ebî ev yahkumallâhu lî ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne). ( 80 ) Ümidsizliğe düşünce, konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: "Babanızın Allah'a karşı sizden bir söz aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de ileri gittiğinizi bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verene veya Allah hakkımda hüküm verene kadar ki O, hükmedenlerin en iyisidir bu yerden ayrılmayacağım. Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki: Ey Babamız! Senin oğlun hırsızlık yaptı, bu bildiğimizden başka bir şey görmedik; görülmeyeni de bilmeyiz; bulunduğumuz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz kervana da sorabilirsin; biz şüphesiz doğru söylüyoruz." ( 81 ) Irciû ilâ ebîkum fe kûlû yâ ebânâ innebneke seraka, ve mâ şehidnâ illâ bimâ alimnâ ve mâ kunnâ lil gaybi hâfizîn(hâfizîne). ( 81 ) Yakup: "Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi, artık bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, çünkü O bilendir, hakimdir" dedi. ( 82 ) Ves’elil karyetelletî kunnâ fîhâ vel îralletî akbelnâ fîhâ, ve innâ le sâdikûn(sâdikûne). ( 82 ) Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu. ( 83 ) Kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ(emren), fe sabrun cemîl(cemîlun), asâllâhu en ye’tiyenî bihim cemî’â(cemî’an), innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu). ( 83 ) Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu. ( 84 ) Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu minel huzni fe huve kezîm(kezîmun). ( 84 ) Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu. ( 85 ) Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikîn(hâlikîne). ( 85 ) "Allah'a yemin ederiz ki, Yusuf'u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helak olacaksın" dediler. ( 86 ) Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilâllâhi ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 86 ) Yakup: "Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Allah katından, sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.
  • ( 87 ) Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ahîhi ve lâ tey’esû min ravhillâh(ravhillâhi), innehu lâ yey’esu min ravhillâhi illâl kavmul kâfirûn(kâfirûne). ( 87 ) "Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez." ( 88 ) Fe lemmâ dehalû aleyhi kâlû yâ eyyuhâl azîzu messenâ ve ehlenâd durru ve ci’nâ bi bidâatin muzcâtin fe evfi lenâl keyle ve tesaddak aleynâ, innallâhe yeczîl mutesaddikîn(mutesaddikîne). ( 88 ) Kardeşleri vezirin yanına vardıklarında: "Ey Vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz darlığa uğradık; pek değersiz bir malla geldik; ölçeği bize tam yap ve sadaka ver; Allah sadaka verenleri şüphesiz mükafatlandırır" dediler. ( 89 ) Kâle hel alimtum mâ fealtum bi yûsufe ve ahîhi iz entum câhilûn(câhilûne). ( 89 ) "Siz, Yusuf ve kardeşine bilmeden neler yaptığınızın farkında mısınız?" dedi. ( 90 ) Kâlû e inneke le ente yûsuf(yûsufu), kâle ene yûsufu ve hâzâ ahî kad mennallâhu aleynâ, innehu men yettekı ve yasbir fe innallâhe lâ yudî’u ecrel muhsinîn(muhsinîne). ( 90 ) "Yoksa sen Yusuf musun?" dediler. "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu; doğrusu kim kötülükten sakınır ve sabrederse bilsin ki Allah iyi davrananların ecrini katiyen zayi etmez" dedi.. ( 91 ) Kâlû tallâhi lekad âserekellâhu aleynâ ve in kunnâ le hâtıîn(hâtıîne). ( 91 ) "Allah'a yemin ederiz ki, Allah seni bizden üstün tutmuştur; doğrusu biz suç işlemiştik" dediler. ( 92 ) Kâle lâ tesrîbe aleykumul yevm(yevme), yagfirullâhu lekum ve huve erhamur râhimîn(râhimîne). ( 92 ) Yusuf: "Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görmeğe başlar; bütün çoluk çocuğunuzla bana gelin" dedi. ( 93 ) Yezhebû bi kamîsî hâzâ fe elkûhu alâ vechi ebî ye’ti basîrâ(basîran), ve’tûnî bi ehlikum ecmaîn(ecmaîne). ( 93 ) Yusuf: "Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görmeğe başlar; bütün çoluk çocuğunuzla bana gelin" dedi. ( 94 ) Ve lemmâ fasalatil’îru kâle ebûhum innî le ecidu rîha yûsufe lev lâ en tufennidûni. ( 94 ) Kervan, memleketlerine dönmek üzere ayrıldığında, babaları: "Doğrusu ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum; ne olur bana bunak demeyin" dedi. ( 95 ) Kâlû tallâhi inneke le fî dalâlikel kadîm(kadîmi). ( 95 ) Çevresindekiler: "Allah'a yemin ederiz ki sen, hala eski şaşkınlığındasın" dediler.
  • ( 96 ) Fe lemmâ en câel beşîru elkâhu alâ vechihî fertedde basîrâ(basiran), kâle e lem ekul lekum innî a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 96 ) Müjdeci gelip, gömleği Yakub'un yüzüne bırakınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yakub "Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?" dedi. ( 97 ) Kâlû yâ ebânâstagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ hâtıîn(hâtıîne). ( 97 ) Oğulları: "Ey Babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dile, bizler hiç şüphesiz suçluyuz" dediler. ( 98 ) Kâle sevfe estagfiru lekum rabbî, innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu). ( 98 ) Yakub: "Rabbim'den bağışlanmanızı dileyeceğim; O şüphesiz bağışlar ve merhamet eder" dedi. ( 99 ) Fe lemmâ dehalû alâ yûsufe âvâ ileyhi ebeveyhi ve kâledhulû mısra in şâallâhu âminîn(âminîne). ( 99 ) Yusuf'un yanına geldiklerinde, o, anasını babasını bağrına bastı, "Allah'ın dileğince, güven içinde Mısır'da yerleşin" dedi. ( 100 ) Ve rafea ebeveyhi alâl arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahracenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâu, innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu). ( 100 ) Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah'a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: "Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim'dir" dedi. ( 101 ) Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs(ehâdîsi), fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ vel âhırati, teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne). ( 101 ) "Rabbim! Bana hükümranlık verdin, rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaradanı! Dünya ve ahirette işlerimi yoluna koyan sensin; benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat." ( 102 ) Zâlike min enbâil gaybi nûhîhi ileyke, ve mâ kunte ledeyhim iz ecmaû emrehum ve hum yemkurûn(yemkurûne). ( 102 ) Sana böylece vahyettiklerimiz, gaybe ait haberlerdir. Onlar elbirliği edip düzen kurdukları zaman yanlarında değildin; sen ne kadar yürekten istersen iste, insanların çoğu inanmazlar. ( 103 ) Ve mâ ekserun nâsi ve lev haraste bi mu’minîn(mu’minîne). ( 103 ) Sana böylece vahyettiklerimiz, gaybe ait haberlerdir. Onlar elbirliği edip düzen kurdukları zaman yanlarında değildin; sen ne kadar yürekten istersen iste, insanların çoğu inanmazlar.
  • ( 104 ) Ve mâ tes’eluhum aleyhi min ecr(ecrin), in huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne). ( 104 ) Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Kuran, alemler için sadece bir öğüttür. ( 105 ) Ve keeyyin min âyetin fîs semâvâti vel ardı yemurrûne aleyhâ ve hum anhâ mu’ridûn(mu’ridûne). ( 105 ) Göklerde ve yerde nice belgeler vardır ki, yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler. ( 106 ) Ve mâ yu’minu ekseruhum billâhi illâ ve hum muşrikûn(muşrikûne). ( 106 ) Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar. ( 107 ) E fe eminû en te’tiyehum gâşiyetun min azâbillâhi ev te’tiyehumus sâatu bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne). ( 107 ) Allah tarafından, onları kuşatacak bir azaba uğramalarından veya farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın gelmesinden güvende midirler? ( 108 ) Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne). ( 108 ) De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a eş koşanlardan değilim." ( 109 ) Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min ehlil kurâ, e fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, ve le dârul âhırati hayrun lillezînettekav, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). ( 109 ) Senden önce kasabalar halkından şüphesiz, kendilerine vahyettiğimiz bir takım insanlar gönderdik. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hayırlıdır. Akletmez misiniz? ( 110 ) Hattâ izâstey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâu, ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimîn(mucrimîne). ( 110 ) Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri çevrilemeyecektir. ( 111 ) Lekad kâne fî kasasıhim ibratun li ulîl elbâb(elbâbi), mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne). ( 111 ) And olsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kuran uydurulabilen bir söz değildir. Fakat kendinden önceki Kitapları tasdik eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.
  • 13. Ra'd Sûresi ( سُورَةُ الرَّعْدِ ) Surah Ar-Ra'd

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm râ tilke âyâtul kitâbe, vellezî unzile ileyke min rabbikel hakku ve lâkinne ekseran nâsi lâ yuk’minûn. ( 1 ) Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitap'ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen Kitap haktır; fakat insanların çoğu inanmazlar. ( 2 ) Allâhullezî rafeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alâl arş ve sehharaş şemse vel kamer, kulluy yecerî li ecelin musemmâ, yudebbirul emre yufassilul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkinûn. ( 2 ) Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay'ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız. ( 3 ) Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ ravâsiye ve enhârâ, ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyn yugşil leylen nehâr, inne fî zâlike le âyâtin li kavmiy yetefekkerûn. ( 3 ) Yeri düzleyen, orada dağlar, nehirler var eden, her türlü üründen çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle bürüyen de O'dur. Doğrusu bunlarda, düşünen kimseler için ibretler vardır. ( 4 ) Ve fîl ardi kitaun mutecâvirâtun ve cennâtun min a’nâbin ve zer’un ve nahîlun sinvânun ve gayru sinvânin yuskâ bi mâin vâhide, ve nufaddilu ba’dehâ alâ ba’din fîl ukul, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kilûn. ( 4 ) Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bunda ibretler vardır. ( 5 ) Ve in ta’cebe fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkin cedîde, ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkihim, ve ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn. ( 5 ) Şaşacaksan, onların: "Biz toprak olunca mı yeniden yaratılacağız?" demelerine şaşmak gerekir. İşte onlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. İşte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
  • ( 6 ) Ve yesta’cilûneke bis seyyieti kabelel haseneti ve kade halet min kabelihimul mesulât, ve inne rabbeke le zû magfiratin lin nâsi alâ zulmihim, ve inne rabbeke le şedîdul ikâbe. ( 6 ) Puta tapanlar senden, iyilikten önce kötülük isterler, oysa onlardan önce nice ibret alınacak cezalar verilmiştir. Doğrusu Rabbinin, insanların zulümlerine rağmen onlara mağfireti vardır. Rabbinin cezalandırması çetindir. ( 7 ) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun mir rabbih, innemâ ente munzir ve li kulli kavmin hâde. ( 7 ) İnkar edenler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Sen ancak bir uyarıcısın. Her milletin bir yol göstereni vardır. ( 8 ) Allâhu ya’lemu mâ tahmilu kullu unsâ ve mâ tegîdul erhâmu ve mâ tezdâde, ve kullu şey’in indehu bi mikadâr. ( 8 ) Allah her dişinin rahminde taşıdığını, rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir. O'nun katında her şey bir ölçüye göredir. ( 9 ) Âlimul gaybi veş şehâdetil kebîrul muteâl. ( 9 ) Görünen (şahit olunan) ve görünmeyeni (gaybı) bilir. Büyüktür, Âlîdir (Yücedir). ( 10 ) Sevâun minkum men eserrel kavle ve men cehere bihî ve men huve mustahfin bil leyli ve sâribun bin nehâr. ( 10 ) Sizden, sözü gizleyen kimse ile onu alenen (açıkça) söyleyen kimse ve o geceleyin gizlenip, gündüzleyin yoluna devam eden kimse müsavidir (eşittir). (O, hepsini bilir. âyet: 9) ( 11 ) Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh, innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh, ve mâ lehum min dûnihî min vâl. ( 11 ) Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler. Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık onun önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan başka hamide bulunmaz. ( 12 ) Huvellezî yurîkumul berka havfen ve tamaan ve yunşius sehâbes sikâl. ( 12 ) Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmurla yüklü bulutları meydana getiren O'dur. ( 13 ) Ve yusebbihur ra’du bi hamdihî vel melâiketu min hîfetihî, ve yursilus savâika fe yusîbu bihâ mey yeşâu ve hum yucâdilûne fîllâh, ve huve şedîdul mihâl. ( 13 ) O'nu, gök gürlemesi hamd ile, melekler de korkularından tesbih ederler. Onlar pek kuvvetli olan Allah hakkında çekişirken, O, yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar.
  • ( 14 ) Lehu da’vetul hakk, vellezîne yede’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ ke bâsiti keffeyhi ilâl mâi li yebeluga fâhu ve mâ huve bi bâligih, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl. ( 14 ) Gerçek dua ve ibadet ancak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiçbir cevap vermezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin yalvarışıda böyle, boşunadır. ( 15 ) Ve lillâhi yescudu men fîs semâvâti vel ardi tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl. ( SECDE ÂYETİ ) ( 15 ) Yerde ve göklerdeki kimseler de, gölgeleri de, sabah akşam, ister istemez Allah'a secde ederler. ( 16 ) Kul mer rabbus semâvâti vel ardi, kulillâh, kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ, kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr, em cealû lillâhi şurakâ e halakû ke halkihî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr. ( 16 ) De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?", "Allah'tır" de. "Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?" de. "Kör ile gören bir olur mu? Veya karanlıkla aydınlık bir midir?" de. Yoksa Allah'a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: "Her şeyi yaratan Allah'tır. O, her şeye üstün gelen tek Tanrı'dır." ( 17 ) Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden râbiyâ, ve mimmâ yûkidûne aleyhi fîn nâribetigâe hilyetin ev metâin zebedun misluh, kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtil, fe emmâz zebedu fe yezhebu cufâ e, ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusu fîl ard, kezâlike yadribullâhul emsâl. ( 17 ) Allah gökten su indirir, dereler onunla dolar taşar. Sel, üste çıkan köpüğü alır götürür. Süslenmek veya faydalanmak için ateşte erittiklerinizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Allah, hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. Allah bunun gibi daha nice misaller verir. ( 18 ) Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardi cemîan ve mislehu meahu leftedev bih, ulâike lehum sûul hisâbi ve me’vâhum cehennem, ve bi’sel mihâde. ( 18 ) Rablerinin çağrısına gelenlere en güzel karşılık vardır. O'nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve daha bir katı onların olsa, kurtulmak için fidye verirlerdi. İşte hesapları kötü olanlar bunlardır. Varacakları yer cehennemdir; ne kötü konaktır!
  • ( 19 ) E fe mey ya’lemu ennemâ unzile ileyke minr rabbikel hakku ke men huve a’mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâbe. ( 19 ) Sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahipleri ibret alırlar. ( 20 ) Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâka. ( 20 ) Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. ( 21 ) Vellezîne yasilûne mâ emerallâhu bihî ey yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâbe. ( 21 ) Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rablerinden korkarlar; kötü hesaptan ürkerler. ( 22 ) Vellezîne saberûbtigâe vecehi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razakanâhum sirran ve alâniyeten ve yederaûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukubed dâr. ( 22 ) Onlar, sabırla Rab’lerinin Vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır. ( 23 ) Cennâtu adenin yedehulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedehulûne aleyhim min kulli bâbe. ( 23 ) Adn cennetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler. ( 24 ) Selâmun aleykum bi mâ sabertum fe ni’me ukubed dâr. ( 24 ) Sabretmenizden dolayı size selâm olsun. Dar-ı dünyanın (dünya yurdunun) akıbeti (sonucu) ne güzel. ( 25 ) Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkihi ve yakataûne mâ emerallâhu bihi ey yûsale ve yufsidûne fîl ardi ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr. ( 25 ) Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt, cehennem, onlaradır. ( 26 ) Allâhu yebesutur rizka li mey yeşâu ve yakadir, ve ferihû bil hayâtid dunyâ, ve mâl hayâtud dunyâ fîl âhirati illâ metâ. ( 26 ) Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir. ( 27 ) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun mir rabbih, kul innallâhe yudillu mey yeşâu ve yehdî ileyhi men enâbe. ( 27 ) İnkar edenler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: "Doğrusu Allah dileyeni saptırır ve Kendisine yöneleni doğru yola eriştirir." ( 28 ) Ellezîne âmenû ve tatamainnu kulûbuhum bi zikrillâh e lâ bi zikrillâhi tatamainnul kulûbe. ( 28 ) Onlar inanmışlar, kalbleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.
  • ( 29 ) Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâbe. ( 29 ) İnanan ve yararlı iş işleyen kimseler için hoş bir hayat ve dönülecek güzel bir yer vardır. ( 30 ) Kezâlike erselnâke fî ummetin kade halet min kabelihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân, kul huve rabbî lâ ilâhe illâ huve, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâbe. ( 30 ) Sana vahyettiğimizi okuman için, seni de onlardan önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik; o ümmet merhametli olan Allah'ı inkar eder; de ki: "O benim Rabbim'dir, O'ndan başka Tanrı yoktur, yalnız O'na güvenirim, dönüşüm de O'nadır." ( 31 ) Ve lev enne kur’ânen suyyirat bihil cibâlu ev kuttiat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ, e fe lem yey’esillezîne âmenû el lev yeşâullâhu le hedân nâse cemîâ,ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh, innallâhe lâ yuhliful mîâde. ( 31 ) Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, "Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir" gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz. ( 32 ) Ve lekadeistuhzie bi rusulin min kabelike fe emleytu lillezîne keferû summe ehaztuhum, fe keyfe kâne ikâbe. ( 32 ) And olsun ki, senden önce de nice peygamberler alaya alınmıştı. İnkar edenleri önce erteledim, sonra cezalarını verdim. Cezalandırmam nasıldı? ( 33 ) E fe men huve kâimun alâ kulli nefsin bi mâ kesebet, ve cealû lillâhi şurakâ e, kul semmûhum, em tunebbiûnehu bi mâ lâ ya’lemu fîl ardi em bi zâhirin minel kavl, bel zuyyine lillezîne keferû mekruhum ve suddû anis sebîl, ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min hâde. ( 33 ) Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: "Onlara bir ad bulun bakalım; yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkonuldular. Zaten Allah'ın saptırdığına yol gösteren bulunmaz. ( 34 ) Lehum azâbun fîl hayâtid dunyâ ve le azâbul âhirati eşakk, ve mâ lehum minallâhi min vâka. ( 34 ) Onlara, dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise daha çetindir. Allah'a karşı onları bir koruyan da yoktur.
  • ( 35 ) Meselul cennetilletî vuidel muttekûn, tecerî min tahtihâl enhâr, ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukubellezînettekav ve ukubel kâfirînen nâr. ( 35 ) Allah'a karşı gelmekten sakınanlara vadedilen cennetin altından ırmaklar akar; oranın yiyecekleri ve gölgeleri devamlıdır. Bu, sakınanların elde edeceği sonuçtur, inkarcıların varacağı sonuç ise ateştir. ( 36 ) Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrahûne bimâ unzile ileyk ve minel ahzâbi mey yunkiru ba’dah, kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih, ileyhi ede’û ve ileyhi meâbe. ( 36 ) Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı guruplar içinde ise, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum. Hepinizi ancak O'na çağırıyorum vedönüşüm O'nadır." ( 37 ) Ve kezâlike enzelnâhu hukmen arabiyyâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’de mâ câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ vâka. ( 37 ) Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz. ( 38 ) Ve lekade erselnâ rusulen min kabelike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh, ve mâ kâne li resûlin ey ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh, li kulli ecelin kitâbe. ( 38 ) And olsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır. ( 39 ) Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit, ve indehu ummul kitâbe. ( 39 ) Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır; Ana Kitap O'nun katındadır. ( 40 ) Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel belâgu ve aleynâl hisâbe. ( 40 ) Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de senin canını alsak da, vazifen sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek Bize düşer. ( 41 ) E ve lem yerev ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallâhu yahkumu lâ muakkibe li hukmih, ve huve serîul hisâbe. ( 41 ) Görmüyorlar mı ki, Biz yeryüzünü etrafından gitgide eksiltmekteyiz. Hüküm Allah'ındır, O'nun hükmünü takip edip bozacak yoktur. O, hesabı çabuk görür. ( 42 ) Ve kade mekerallezîne min kabelihim fe lillâhil mekru cemîâ, ya’lemu mâ teksibu kullu nefs, ve se ya’lemul kuffâru li men ukubed dâr. ( 42 ) Onlardan öncekiler de tuzak kurdular, oysa bütün tuzaklar(ın cezası) Allah'ındır, Herkesin yaptığını bilir. İnkarcılar da, neticenin kimin olduğunu göreceklerdir.
  • ( 43 ) Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ, kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâbe. ( 43 ) İnkar edenler: "Sen peygamber değilsin" derler; de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve Kitap'ı bilenler yeter."

    14. İbrâhîm Sûresi ( سُورَةُ اِبْرٰه۪يمَ ) Surah Ibrahim

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilân nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd. ( 1 ) Elif lâm râ. Rab’lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; Azîz, Hamîd olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır. ( 2 ) Allâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard, ve veylun lil kâfirîne min azâbin şedîde. ( 2 ) O Allah ki; semalarda ve yeryüzünde ne varsa O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı kâfirlerin vay haline. ( 3 ) Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alâl âhırati ve yasuddûne an sebîlillâhi ve yebegûnehâ ivecâ, ulâike fî dalâlin baîde. ( 3 ) Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyup onun eğriliğini isterler. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler. ( 4 ) Ve mâ erselnâ mir resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâu, ve huvel azîzul hakîm. ( 4 ) Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O'dur. ( 5 ) Ve lekade erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahrice kavmeke minez zulumâti ilân nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr. ( 5 ) And olsun ki Musa'yı ayetlerimizle, "Milletini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah'ın günlerini onlara hatırlat" diye göndermiştik. Bunlarda, çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır.
  • ( 6 ) Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebenâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun mir rabbikum azîm. ( 6 ) Musa, milletine dedi ki: "Allah'ın size olan nimetlerini anın; size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtardı; bütün bunlarda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır." ( 7 ) Ve iz teezzene rabbukum le in şekertum le ezîdennekum ve le in kefertum inne azâbî le şedîde. ( 7 ) Rabbiniz: "Şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir" diye bildirmişti. ( 8 ) Ve kâle mûsâ in tekfurû entum ve men fîl ardı cemîan fe innallâhe le ganiyyun hamîde. ( 8 ) Musa: "Siz ve yeryüzünde olanlar, hepiniz nankörlük etseniz, Allah yine de müstağni ve övülmeğe layık olandır" demişti. ( 9 ) E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûde, vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illâllâh, câethum rusuluhum bil beyyinâti fe reddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîbe. ( 9 ) Sizden önce gecen Nuh, Ad, Semud milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri ki onları Allah'tan başkası bilmez size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: "Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz" dediler. ( 10 ) Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard, yede’ûkum li yagfira lekum min zunûbikum ve yuahhırakum ilâ ecelin musemmâ, kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn. ( 10 ) Onların peygamberleri: "Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?" dediler. Onlar da: "Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz" dediler.
  • ( 11 ) Kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerun mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ mey yeşâu min ibâdih, ve mâ kâne lenâ en ne’tiyekum bi sultânin illâ bi iznillâh, ve alâllâhi felyetevekkelil muk’minûn. ( 11 ) Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin." ( 12 ) Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kade hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi felyetevekkelil mutevekkilûn . ( 12 ) "Bize yollarımızı gösteren Allah'a niçin güvenmeyelim? Bize ettiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Güvenenler ancak Allah'a güvensinler." ( 13 ) Ve kâlellezîne keferû li rusulihim le nuhricennekum min ardınâ ev le teûdunne fî milletinâ, fe evhâ ileyhim rabbuhum le nuhlikennez zâlimîn. ( 13 ) Kâfirler, resûllerine dediler ki: “Sizi mutlaka arzımızdan (ülkemizden) çıkaracağız veya mutlaka bizim dînimize döneceksiniz.” Bunun üzerine onlara Rab’leri: “Mutlaka zalimleri helâk edeceğiz.” diye vahyetti. ( 14 ) Ve le nuskinennekumul arda min ba’dihim, zâlike li men hâfe makâmî ve hâfe vaîde. ( 14 ) Sizi onlardan sonra mutlaka yeryüzünde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve tehdidimden (vaadimden) korkan kimse içindir. ( 15 ) Vesteftehû ve hâbe kullu cebbârin anîde. ( 15 ) Peygamberler yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı. ( 16 ) Min verâihî cehennemu ve yuskâ min mâin sadîde. ( 16 ) Ardında cehennem vardır; orada kendisine irinli su içirilecektir. ( 17 ) Yetecerrauhu ve lâ yekâdu yusîguhu ve ye’tîhil mevtu min kulli mekânin ve mâ huve bi meyyit, ve min verâihî azâbun galîz. ( 17 ) Onu yudum yudum alacak fakat yutamıyacaktır. Ölüm ona her taraftan geldiği halde, ölemiyecek, arkasından da çetin bir azap gelecektir. ( 18 ) Meselullezîne keferû bi rabbihim a’mâluhum ke ramâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf, lâ yakdirûne mimmâ kesebû alâ şey’, zâlike huved dalâlul baîde. ( 18 ) Rablerini inkar edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır.
  • ( 19 ) E lem tera ennallâhe halakas semâvâti vel arda bil hakk, iy yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîde. ( 19 ) Gökleri ve yeri gerçekten Allah'ın yarattığını bilmiyor musun? Dilerse sizi yok edip yeni bir topluluk var eder. ( 20 ) Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz. ( 20 ) Bu, Allah için güç değildir. ( 21 ) Ve berazû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’, kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ e cezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs. ( 21 ) İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkarlar; güçsüzler, büyüklük taslayanlara: "Doğrusu biz size uymuştuk, Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?" derler. Cevap olarak: "Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi eriştirirdik. Artık sızlansak da sabretsek de birdir, çünkü kaçacak yerimiz yoktur" derler. ( 22 ) Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe vaadekum va’del hakkı ve vaadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebetum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrihiyy, innî kefertu bi mâ eşraktumûni min kabl, innez zâlimîne lehum azâbun elîm. ( 22 ) İş olup bitince, şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır" der. ( 23 ) Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tahiyyetuhum fîhâ selâm. ( 23 ) İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: "Selam!"dır. ( 24 ) E lem tere keyfe daraballâhu meselen kelimeten tayyibeten ke şeceratin tayyibetin asluhâ sâbitun ve fer’uhâ fis semâ. ( 24 ) Allah nasıl örnek verdi, görmedin mi? Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir. Onun aslı sabittir (kökü topraktadır). Ve onun dalları semadadır.
  • ( 25 ) Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn. ( 25 ) O her zaman Rabbinin izni ile meyvesini verir. Ve Allah, insanlara örnek (darb-ı misal) verir. Böylece (umulur ki;) onlar tezekkür ederler. ( 26 ) Ve meselu kelimetin habîsetin ke şeceratin habîsetinictusset min fevkıl ardı mâ lehâ min karâr. ( 26 ) Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. ( 27 ) Yusebbitullâhullezîne âmenû bil kavlis sâbiti fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırah, ve yudıllullâhuz zâlimîne ve yef’alullâhu mâ yeşâu. ( 27 ) Allah inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar. ( 28 ) E lem tera ilâllezîne beddelû ni’metallâhi kufran ve ehallû kavmehum dâral bevâr. ( 28 ) Allah’ın ni'metini küfürle değiştirenleri ve kendi kavimlerini helâk yurduna götürenleri görmedin mi? ( 29 ) Cehenneme, yaslevnehâ, ve bi’sel karâr. ( 29 ) Cehennem; ona yaslanırlar. Karar kılınan yer ne kötü! ( 30 ) Ve cealû lillâhi endâden li yudıllû an sebîlih, kul temetteû fe inne masîrakum ilân nâr. ( 30 ) Allah'ın yolundan sapıtmak için O'na eşler koşmuşlardı. De ki: "Yaşayın bakalım, hiç şüphesiz varacağınız yer ateş olacaktır." ( 31 ) Kul li ibâdiyellezîne âmenû yukîmus salâte ve yunfikû mimmâ razakanâhum sirran ve alâniyeten min kabeli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hilâl. ( 31 ) İnanan kullarıma söyle, namazı kılsınlar; alışveriş ve dostluğun olmayacağı günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli sarfetsinler. ( 32 ) Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve enzele mines semâi mâen fe ahrace bihî mines semerâti rızkal lekum, ve sehhara lekumul fulke li teceriye fîl bahri bi emrih, ve sehhara lekumul enhâr. ( 32 ) Semaları ve arzı yaratan ve semadan suyu indiren, böylece onunla sizin için ürünlerden rızık çıkaran ve denizlerde emri ile akıp gitmesi için gemileri size musahhar kılan ve nehirleri de sizin emrinize veren Allah’tır. ( 33 ) Ve sehhara lekumuş şemse vel kamere dâibeyn, ve sehhara lekumul leyle ven nehâr. ( 33 ) Ve ikisi de (adetleri üzere sünnetullah ile) devamlı hareket halinde olan güneşi ve ay'ı size musahhar kıldı. Geceyi ve gündüzü de size musahhar kıldı.
  • ( 34 ) Ve âtâkum min kulli mâ seeltumûh, ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ,innel insâne le zalûmun keffâr. ( 34 ) Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür. ( 35 ) Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâl belede âminen vecenubenî ve beniyye en na’budel asnâm. ( 35 ) İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." ( 36 ) Rabbi innehunne adlelne kesîran minen nâs, fe men tebianî fe innehu minnî, ve men asânî fe inneke gafûrun rahîm. ( 36 ) "Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin." ( 37 ) Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharrami rabbenâ li yukîmus salâte fece’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim verzukuhum mines semerâti leallehum yeşkurûn. ( 37 ) "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır." ( 38 ) Rabbenâ inneke ta’lemu mâ nuhfî ve mâ nu’lin, ve mâ yahfâ alâllâhi min şey’in fîl ardı ve lâ fîs semâ. ( 38 ) "Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz." ( 39 ) El hamdulillâhillezî vehebe lî alâ kiberi ismâîle ve ishâk, inne rabbî le semîud duâi. ( 39 ) "Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir." ( 40 ) Rabbice’alnî mukîmes salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ. ( 40 ) "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur." ( 41 ) Rabbenâgfirlî ve li vâlideyye ve lil muk’minîne yevme yekûmul hisâbe. ( 41 ) "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla." ( 42 ) Ve lâ tahsebennallâhe gâfilen ammâ ya’meluz zâlimûn, innemâ yuahhıruhum li yevmin teşhasu fîhil ebesâr. ( 42 ) Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.
  • ( 43 ) Muhtıîne mukniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef’idetuhum hevâun. ( 43 ) O gün başları kalkmış, gözleri kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde koşup duracaklardır. ( 44 ) Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucibe da’veteke ve nettebiir rusul, e ve lem tekûnû akasemtum min kabelu mâ lekum min zevâl. ( 44 ) Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz? ( 45 ) Ve sekentum fî mesâkinillezîne zalemû enfusehum ve tebeyyene lekum keyfe fealnâ bihim ve darabenâ lekumul emsâl. ( 45 ) Ve siz, nefslerine zulmedenlerin meskenlerine (yerlerine) yerleştiniz ve onlara neler yaptığımız size açıklandı. Ve size örnekler verdik. ( 46 ) Ve kade mekerû mekrehum ve indallâhi mekruhum, ve in kâne mekruhum li tezûle minhul cibâl. ( 46 ) Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah'ın elindeydi. ( 47 ) Fe lâ tahsebennallâhe muhlife va’dihî rusuleh, innallâhe azîzun zuntikâm ( 47 ) Öyleyse Allah’ı sakın resûllerine karşı vaadini yerine getirmez sanma. Muhakkak ki; Allah, azîzdir, intikam sahibidir. ( 48 ) Yevme tubeddelul ardu gayral ardı ves semâvât ve berazû lillâhil vâhıdil kahhâr. ( 48 ) O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar. ( 49 ) Ve terel mucerimîne yevme izin mukarranîne fîl asfâde. ( 49 ) O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. ( 50 ) Serâbîluhum min katırânin ve tagşâ vucûhehumun nâr. ( 50 ) Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir. ( 51 ) Li yeceziyallâhu kulle nefsin mâ kesebet, innallâhe serîul hısâbe. ( 51 ) Bu, Allah herkese yaptığının karşılığını vereceği için böyledir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görür. ( 52 ) Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ulûl elbâbe. ( 52 ) Bu Kuran, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.