Cüz   15
Kur’ân sayfa no : 281 - 300  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    17. İsrâ ( Benî İsrâil ) Sûresi ( سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ ) Surah Al-Israa

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru). ( 1 ) Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescidi Haram'dan (Mekke'den), kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya (Kudüs'e) götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür. ( 2 ) Ve âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ(vekîlen). ( 2 ) Ve Musa (A.S)’a kitap verdik. Ve O’nu, “Benden (Allah’tan) başkasını vekil edinmeyin (tevekkül etmeyin).” diye İsrailoğullarına hidayetçi kıldık. ( 3 ) Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ(şekûran). ( 3 ) (Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi. ( 4 ) Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merrateyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ(kebîren). ( 4 ) İsrailoğullarına Kitap'da: "Doğrusu yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz" diye bildirdik. ( 5 ) Fe izâ câe va’du ûlâhumâ beasnâ aleykum ibâden lenâ ulî be’sin şedîdin fe câsû hılâled diyâr(diyâri), ve kâne va’den mef’ûlâ(mef’ûlen). ( 5 ) "Bu ikiden birincisinin vakti gelince, üzerinize pek güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrollerine alacaklar. Bu, yerine gelecek bir vaaddir." ( 6 ) Summe radednâ lekumul kerrate aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrâ(nefîren). ( 6 ) "Bunun ardından sizi onlara galip getireceğiz; mallar ve oğullarla size yardım edecek ve sizin sayınızı artıracağız." ( 7 ) İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhırati li yesûû vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merratin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ(tetbîren). ( 7 ) İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid'e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.
  • ( 8 ) Asâ rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâ(hasîren). ( 8 ) Umulur ki Rabbiniz size acır; ama siz dönerseniz Biz de döneriz. Cehennemi, inkarcılara bir zindan kılmışızdır. ( 9 ) İnne hâzâl kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ(kebîren). ( 9 ) Muhakkak ki Bu Kur’ân, en kuvvetli olanı hidayete erdirir (Allah’a ulaştırır). Ve amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller) yapan mü’minlere, onlar için büyük ecir olduğunu müjdeler. ( 10 ) Ve ennellezîne lâ yu’minûne bil âhırati a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen). ( 10 ) Ve onlar, muhakkak ki ahirete (Allah’a mülâki olmaya ve kıyâmet gününe) inanmayan (kalplerinde îmân yazmayan) kimselerdir. Onlar için elîm azap hazırladık. ( 11 ) Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr(hayri), ve kânel insânu acûlâ(acûlen). ( 11 ) İnsan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi, kötülüğün gelmesine de dua eder. Esasen insanoğlu acelecidir. ( 12 ) Ve cealnâl leyle ven nehâre âyeteyni fe mehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten li tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâ(tafsîlen). ( 12 ) Gece ve gündüzü varlığımıza birer delil kıldık. Bir delil olan geceyi kaldırıp yine bir delil olan gündüzü Rabbinizin bol nimetini aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için aydınlık kıldık. Her şeyi uzun uzadıya açıkladık. ( 13 ) Ve kulle insânin elzemnâhu tâirahu fî unukıhî, ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren). ( 13 ) Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı Kitap'ı önüne çıkarırız. ( 14 ) Ikra’ kitâbeke, kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ(hasîben). ( 14 ) "Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin." ( 15 ) Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen). ( 15 ) Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş ve kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz peygamber göndermedikçe kimseye azabetmeyiz. ( 16 ) Ve izâ eradnâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhâl kavlu fe demmernâhâ tedmîrâ(tedmîran). ( 16 ) Bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hakeder. Biz de onu yerle bir ederiz. ( 17 ) Ve kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûhin ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîran basîrâ(basîran). ( 17 ) Nuh'dan sonra nice nesilleri yok etmişizdir. Kullarının günahlarından haberdar ve onları gören olarak Rabbin yeter.
  • ( 18 ) Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennem(cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ(medhûran). ( 18 ) Dünyayı isteyene istediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya girer. ( 19 ) Ve men erâdel âhırate ve seâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ(meşkûran). ( 19 ) Ahireti isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların çalışmaları şükre değer. ( 20 ) Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbike, ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûran). ( 20 ) Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış değildir. ( 21 ) Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dın, ve lel âhıratu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâ(tafdîlen). ( 21 ) Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır. ( 22 ) Lâ tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tak’ude mezmûmen mahzûlâ(mahzûlan). ( 22 ) Allah'la beraber başka bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş ve tek başına kalmış olursun. ( 23 ) Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ(kerîmen). ( 23 ) Rabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı "Öf" bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. ( 24 ) Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ(sagîren). ( 24 ) Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: "Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!" de. ( 25 ) Rabbukum a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâ(gafûran). ( 25 ) İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. İyi kimselerseniz bilin ki O şüphesiz, Kendine baş vuranları bağışlar. ( 26 ) Ve âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ(tebzîren). ( 26 ) Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri saçıp savurma. ( 27 ) İnnel mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş şeytânu li rabbihî kefûrâ(kefûran). ( 27 ) Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.
  • ( 28 ) Ve immâ tu’ridanne anhumubtigâe rahmetin min rabbike tercûhâ fe kul lehum kavlen meysûrâ(meysûren). ( 28 ) Rabbin'den umduğun rahmeti elde etmek için, hak sahiblerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, onlara hiç değilse tatlı bir söz söyle. ( 29 ) Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ(mahsûran). ( 29 ) Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın. ( 30 ) İnne rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâ(basîran). ( 30 ) Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır. ( 31 ) Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâkın, nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ(kebîren). ( 31 ) Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır. ( 32 ) Ve lâ takrabûz zinâ innehu kâne fâhışeten, ve sâe sebîlâ(sebîlen). ( 32 ) Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur. ( 33 ) Ve lâ taktulûn nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı, ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katli, innehu kâne mensûrâ(mensûran). ( 33 ) Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendisi ne de olsa yardım görmüştür. ( 34 ) Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû bil ahdi, innel ahde kâne mes’ûlâ(mes’ûlen). ( 34 ) Yetimin malına ergin çağa ulaşana kadar en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Ahdi de yerine getirin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır. ( 35 ) Ve evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen). ( 35 ) Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın. Böyle yapmak, sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir. ( 36 ) Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilmun, innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ(mes’ûlen). ( 36 ) Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur. ( 37 ) Ve lâ temşi fîl ardı merahan, inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâ(tûlen). ( 37 ) Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin. ( 38 ) Kullu zâlike kâne seyyiuhu inde rabbike mekrûhâ(mekrûhen). ( 38 ) Rabbinin katında bunların hepsi beğenilmeyen kötü şeylerdir.
  • ( 39 ) Zâlike mimmâ evhâ ileyke rabbuke minel hikmeti, ve lâ tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tulkâ fî cehenneme melûmen medhûrâ(medhûran). ( 39 ) Bunlar Rabbinin sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber başka tanrı edinme. Yoksa yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. ( 40 ) E fe asfâkum rabbukum bil benîne vettehaze minel melâiketi inâsâ(inâsen), innekum le tekûlûne kavlen azîmâ(azîmen). ( 40 ) Rabbiniz oğulları size ayırdı, seçti de kendisi için kız olarak melekleri mi edindi? Doğrusu siz büyük söz söylüyorsunuz. ( 41 ) Ve lekad sarrafnâ fî hâzâl kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrâ(nufûran). ( 41 ) Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. ( 42 ) Kul lev kâne meahû âlihetun kemâ yekûlûne izen lebtegav ilâ zîl arşı sebîlâ(sebîlen). ( 42 ) De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah'la beraber tanrılar bulunsaydı, o takdirde hepsi arşın sahibiyle savaşmaya bir yol ararlardı." ( 43 ) Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ(kebîren). ( 43 ) O, onların söylediklerinden Münezzeh'tir, Yüce'dir, Ulu'dur. ( 44 ) Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran). ( 44 ) Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır. ( 45 ) Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâ(mestûran). ( 45 ) Kuran okuduğun zaman senin ile ahirete inanmayan kimseler arasına görünmeyen bir perde çekeriz. ( 46 ) Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûran). ( 46 ) Kuran'ı anlarlar diye kalblerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Kuran'da Rabbini bir tek olarak andığın zaman, onlar ürkerek ardlarına dönerler. ( 47 ) Nahnu a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran). ( 47 ) Seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini ve gizli toplantılarında zalimlerin: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediklerini Biz çok iyi biliriz. ( 48 ) Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen). ( 48 ) Sana nasıl misaller verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar. ( 49 ) Ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ(cedîden). ( 49 ) "Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman, yeniden mutlaka dirilecek miyiz? derler.
  • ( 50 ) Kul kûnû hicâraten ev hadîdâ(hadîden). ( 50 ) De ki: “Taş veya demir olun (olsanız bile)!” ( 51 ) Ev halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdunâ, kulillezî fetarakum evvele merratin, fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûve, kul asâ en yekûne karîbâ(karîben). ( 51 ) “Veya gönlünüzde büyüyen (daha büyük ve çok kuvvetli, güçlü olarak hayal ettiğiniz) başka bir yaratılış olsun. O zaman da bizi, kim (hayata) geri çevirecek?” diyecekler. “Sizi ilk defa yaratan.” de! Bunun üzerine sana başlarını (alaylı bir tarzda) sallayarak: “O, ne zaman?” diyecekler. De ki: “(Onun) yakın olması muhtemeldir.” ( 52 ) Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ(kalîlen). ( 52 ) Sizi çağırdığı gün, O'na hamdederek davetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız. ( 53 ) Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsenu, inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ(mubînen). ( 53 ) İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır. ( 54 ) Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ(vekîlen). ( 54 ) Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse size azabeder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik. ( 55 ) Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûran). ( 55 ) Göklerde ve yerde olan kimseleri Rabbin daha iyi bilir. And olsun ki peygamberleri birbirinden üstün kılmış ve Davud'a Zebur vermişizdir. ( 56 ) Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâ(tahvîlen). ( 56 ) De ki: "Allah'tan başka tanrı olduğunu sandıklarınızı çağırın; sizin bir sıkıntınızı gidermeye ve onu değiştirmeye güçleri yetmez." ( 57 ) Ulâikellezîne yed’ûne yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrabu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbehu, inne azâbe rabbike kâne mahzûrâ(mahzûran). ( 57 ) Taptıkları putlar Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı korkmağa değer. ( 58 ) Ve in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran). ( 58 ) Kıyamet gününden önce ortadan kaldırmayacağımız veya çetin azaba uğratmayacağımız bir şehir yoktur. Bu, Kitap'da yazılıdır.
  • ( 59 ) Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihâl evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ(tahvîfen). ( 59 ) Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz. ( 60 ) Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâsi, ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren). ( 60 ) Sana: "Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır" demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka birşeye yaramıyor. ( 61 ) Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen). ( 61 ) Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise: "çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?" demişti. ( 62 ) Kâle e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen). ( 62 ) "Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, and olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım" demişti. ( 63 ) Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ(mevfûran). ( 63 ) Allah: "Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki, cehennem hepinizin cezası olur, hem de tam bir ceza" dedi. ( 64 ) Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûran). ( 64 ) "Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaadeder. ( 65 ) İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen). ( 65 ) Doğrusu Benim mümin kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter." ( 66 ) Rabbukumullezî yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmâ(rahîmen). ( 66 ) Rabbiniz, bol nimetinden elde edesiniz diye, denizde gemileri sizin için yüzdürür. O, size merhamet eder.
  • ( 67 ) Ve izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâhu, fe lemmâ neccâkum ilâl berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ(kefûren). ( 67 ) Denizde bir sıkıntıya düştüğünüz zaman, Allah'tan başka yalvardıklarınız kaybolup gider, fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür. ( 68 ) E fe emintum en yahsife bikum cânibel berri ev yursile aleykum hâsiben summe lâ tecidû lekum vekîlâ(vekîlen). ( 68 ) Onun karada da, sizi yere batırmasından veya başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. ( 69 ) Em emintum en yuîdekum fîhi târaten uhrâ fe yursile aleykum kâsıfen miner rîhı fe yugrikakum bimâ kefertum summe lâ tecidû lekum aleynâ bihî tebîâ(tebîan). ( 69 ) Yoksa sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı yıkan bir fırtına gönderip, inkarlarınızdan ötürü sizi suda boğmasından güvende misiniz? O zaman bize soru soracak bir yardımcı da bulamazsınız. ( 70 ) Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen). ( 70 ) And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık. ( 71 ) Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakraûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). ( 71 ) Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız. O gün kitabı sağından verilenler, işte onlar kitablarını okurlar. Onlara kıl kadar haksizlik edilmez. ( 72 ) Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhırati a’mâ ve edallu sebîlâ(sebîlen). ( 72 ) Bu dünyada kalbi kör olan, ahirette de kör ve daha şaşkındır. ( 73 ) Ve in kâdû le yeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke li tefteriye aleynâ gayrahu ve izen lettehazûke halîlâ(halîlen). ( 73 ) Seni, sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için uğraşırlar. O zaman seni dost edinirler. ( 74 ) Ve lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâ(kalîlen). ( 74 ) Sana sebat vermemiş olsaydık, and olsun ki, az da olsa onlara meyledecektin. ( 75 ) İzen le ezaknâke di’fal hayâti ve di’fal memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrâ(nasîran). ( 75 ) O takdirde sana, hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.
  • ( 76 ) Ve in kâdû le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilâfeke illâ kalîlâ(kalîlen). ( 76 ) Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi. ( 77 ) Sunnete men kad erselnâ kableke min rusulinâ ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvîlâ(tahvîlen). ( 77 ) Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın. ( 78 ) Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecri, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden). ( 78 ) Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur. ( 79 ) Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden). ( 79 ) Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir. ( 80 ) Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîran). ( 80 ) De ki: "Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver." ( 81 ) Ve kul câel hakku ve zehekal bâtıl(bâtılu), innel bâtıle kâne zehûkâ(zehûkan). ( 81 ) De ki: "Hak geldi, batıl ortadan kalkmaya mahkumdur." ( 82 ) Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ(hasâran). ( 82 ) Kuran'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır. ( 83 ) Ve izâ en’amnâ alâl insâni a’rada ve neâ bi cânibihî, ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâ(yeûsen). ( 83 ) İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer; başına bir kötülük gelince de yese düşer. ( 84 ) Kul kullun ya’melu alâ şâkiletihî, fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâ(sebîlen). ( 84 ) De ki: "Herkes yaradılışına göre davranır. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu bilir." ( 85 ) Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen). ( 85 ) Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: "Ruh, Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir." ( 86 ) Ve lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ(vekîlen). ( 86 ) Dileseydik and olsun ki, sana vahyettiğimizi alıp götürürdük. Sonra bize karşı duracak bir vekil de bulamazdın.
  • ( 87 ) İllâ rahmeten min rabbike, inne fadlehu kâne aleyke kebîrâ(kebîren). ( 87 ) Bunu yapmayışı ancak Rabbinin sana merhamet etmesindendir. Çünkü O'nun sana olan nimeti büyüktür. ( 88 ) Kul le inictemeatil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzâl kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ(zahîren). ( 88 ) De ki: "İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar." ( 89 ) Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran). ( 89 ) And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler. ( 90 ) Ve kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâ(yenbûan). ( 90 ) Şöyle söylediler: "Bize, yerden kaynaklar fışkırtmadıkça sana inanmayacağız", ( 91 ) Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufecciral enhâra hılâlehâ tefcîrâ(tefcîran). ( 91 ) "Veya hurmalıkların, bağların olup, aralarında ırmaklar akıtmalısın." ( 92 ) Ev tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâ(kabîlen). ( 92 ) "Yahut da iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşürmeli, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin." ( 93 ) Ev yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâi, ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakrauhu, kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâ(resûlen). ( 93 ) "Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız." De ki: "Fesubhanallah! Ben peygamber olan bir insandan başka bir şey miyim? " ( 94 ) Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen). ( 94 ) İnsanlara doğruluk rehberi geldiği zaman, inanmalarına engel olan, sadece: "Allah peygamber olarak bir insan mı gönderdi?" demiş olmalarıdır. ( 95 ) Kul lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ(resûlen). ( 95 ) De ki: "Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik." ( 96 ) Kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîran basîrâ(basîren). ( 96 ) De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu O, kullarını görür, haberdardır."
  • ( 97 ) Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnihî, ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren). ( 97 ) Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimleri de saptırırsa, artık onlar için Allah'dan başka dostlar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız. ( 98 ) Zâlike cezâuhum bi ennehum keferû bi âyâtinâ ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ(cedîden). ( 98 ) Bu, ayetlerimizi inkar etmelerinin ve: "Kemik ve ufalanmış toprak olduğumuzda mı yeniden dirileceğiz?" demelerinin cezasıdır. ( 99 ) E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda kâdirun alâ en yahluka mislehum ve ceale lehum ecelen lâ raybe fîhi, fe ebâz zalimûne illâ kufûrâ(kufûran). ( 99 ) Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerlerini de tekrar yaratmaya Kadir olduğunu görmezler mi? Onlar için şüphe götürmeyen bir süre tayin etmiştir. Öyleyken, zalimler, inkarcılıkta hala direnirler. ( 100 ) Kul lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâk(infâkı), ve kânel insânu katûrâ(katûran). ( 100 ) De ki: "Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla yine de cimrilik ederdiniz. Zaten insanlar pek cimridir." ( 101 ) Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ(meshûran). ( 101 ) And olsun ki, Musa'ya dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrailoğullarına sor, Musa onlara geldiğinde, Firavun kendisine: "Ey Musa! Ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti. ( 102 ) Kâle lekad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâir(basâire), ve innî le ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâ(mesbûran). ( 102 ) Musa da: "And olsun ki, bunları göklerin ve yerin Rabbinin açık belgeler olarak indirdiğini biliyorsun. Ey Firavun! Doğrusu senin mahvolacağını sanıyorum" demişti. ( 103 ) Fe erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâ(cemîan). ( 103 ) Firavun bunun üzerine onları memleketten sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk. ( 104 ) Ve kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhırati ci’nâ bikum lefîfâ(lefîfen). ( 104 ) Sonra İsrailoğullarına: "Bu memlekette siz oturun, kıyamet koptuğunda hepinizi bir araya getiririz." dedik.
  • ( 105 ) Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezele, ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren). ( 105 ) Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. ( 106 ) Ve kur’ânen faraknâhu li takraehu alân nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ(tenzîlen). ( 106 ) Kuran'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik. ( 107 ) Kul âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtûl ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâ(succeden). ( SECDE ÂYETİ ) ( 107 ) De ki: “O’na inanılsın veya inanılmasın, O’ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur’ân’ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar.” ( 108 ) Ve yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ(mef’ûlen). ( 108 ) Ve derler ki: “Rabbimiz, Sübhan’dır (herşeyden münezzehtir). Eğer Rabbimiz vaadettiyse, (o) mutlaka ifa edilmiştir.” ( 109 ) Ve yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâ(huşûan). ( 109 ) Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki saygıyı artırır. ( 110 ) Kulid’ûllâhe evid’ûr rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ(sebîlen). ( 110 ) De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur." Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut. ( 111 ) Ve kulil hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâ(tekbîren). ( 111 ) De ki: "Hamd, çocuk edinmemiş olan, hükümranlığında ortağı bulunmayan, düşkün olmayıp yardımcıya da ihtiyaç göstermeyen Allah'a mahsustur." O'nu gereği gibi büyükle.

    18. Kehf Sûresi ( سُورَةُ الْكَهْفِ ) Surah Al-Kahf

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) El hamdulillâhillezî enzele alâ abedihil kitâbe ve lem yece'al lehu ivecâ. ( 1 ) Allah’a hamdolsun ki O, kuluna Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indirdi. Ve O’nda, bir eğrilik kılmadı. ( 2 ) Kayyimel li yunzira be'sen şedîden mil ledunhu ve yubeşşirel mu'minînellezîne ya'melûnes sâlihâti enne lehum eceran hasenâ. ( 2 ) (Kur’ân-ı Kerim), kayyum (kıyâmete kadar devam edecek) olarak, katından şiddetli azapla uyarmak ve salih amel yapan mü’minlere en güzel ecrin onların olduğunu müjdelemek için (indirildi). ( 3 ) Mâkisîne fîhi ebedâ. ( 3 ) Orada ebedî olarak kalıcıdırlar (kalacaklardır). ( 4 ) Ve yunzirellezîne kâlûttehazellâhu veledâ. ( 4 ) Ve (Kur’ân-ı Kerim), “Allah, bir çocuk edindi.” diyenleri uyarır.
  • ( 5 ) Mâ lehum bihî min ilmin ve lâ li âbâihim, kebeurat kelimeten tahrucu min efvâhihim, iy yekûlûne illâ kezibâ. ( 5 ) Allah'ın çocuk edindiğine dair ne kendilerinin ve ne de babalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından çıkan söz ne büyük iftiradır. Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler. ( 6 ) Fe lealleke bâhiun nefseke alâ âsârihim il lem yuk'minû bi hâzâl hadîsi esefâ. ( 6 ) Bu söze inanmayanların ardından üzülerek nerdeyse kendini mahvedeceksin! ( 7 ) İnnâ cealnâ mâ alâl ardi zîneten lehâ li nebeluvehum eyyuhum ahsenu amelâ. ( 7 ) İnsanların hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye, yeryüzünde olan şeyleri, yeryüzünün süsü yaptık. ( 8 ) Ve innâ le câilûne mâ aleyhâ saîden curuzâ. ( 8 ) Şüphesiz Biz, yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak haline getirebiliriz. ( 9 ) Em hasibete enne ashâbel kehfi ver rakîmi kânû min âyâtinâ acabâ. ( 9 ) Yoksa sen Mağara ve Kitap ehlini şaşılacak ayetlerimizden mi zannettin? ( 10 ) İz evâl fityetu ilâl kehfi fe kâlû rabbenâ âtinâ mil ledunke rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ. ( 10 ) Birkaç genç mağaraya sığınmış: "Rabbimiz! Katından bize rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl" demişlerdi. ( 11 ) Fe darabenâ alâ âzânihim fîl kehfi sinîne adedâ. ( 11 ) Böylece mağarada kulakları üzerine (kalplerinin zikrini duyabilmeleri için yan üstü) senelerce yatırdık (uyuttuk). ( 12 ) Summe beasnâhum li na'leme eyyul hizbeyni ahsâ limâ lebisû emedâ. ( 12 ) Sonra ne kadar süre kaldıklarını, iki topluluktan hangisinin daha iyi hesap edeceğini bilmemiz (belirtmemiz) için onları beas ettik (dirilttik, uyandırdık). ( 13 ) Nahnu nakussu aleyke nebeehum bil hakk, innehum fityetun âmenû bi rabbihim ve zidenâhum hudâ. ( 13 ) Biz, sana onların haberlerini gerçek olarak kıssa ediyoruz. Muhakkak ki onlar, Rab’lerine âmenû olmuş gençlerdi. Ve onlara hidayeti artırdık. ( 14 ) Ve rabatenâ alâ kulûbihim iz kâmû fe kâlû rabbunâ rabbus semâvâti vel ardi len nede'uve min dûnihî ilâhe lekade kulnâ izen şetatâ. ( 14 ) Onların kalpleri üzerine rabıta kurduk (kalplerini Bize bağladık). Ayağa kalktıkları zaman (kalkınca) şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz, semaların ve arzın Rabbidir. O'ndan başkasına ilâh olarak asla dua etmeyiz. Öyle yaparsak, andolsun ki haddi aşarak yanlış söylemiş olurduk.” ( 15 ) Hâulâi kavmunâttehazû min dûnihî âliheh, lev lâ ye'tûne aleyhim bi sultânin beyyin, fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ. ( 15 ) İşte bu bizim kavmimizdir. Onlara açıkça bir delil (sultan) gelmemesine rağmen Allah’tan başkasını ilâhlar edindiler. Öyleyse Allah’a yalanla iftira edenden daha zalim kim vardır?
  • ( 16 ) Ve izi'tezeletumûhum ve mâ ya'budûne illâllâhe fe'vû ilâl kehfi yenşur lekum rabbukum mir rahmetihî ve yuheyyi' lekum min emrikum mirfekâ. ( 16 ) Onlara: "Siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından ayrıldınız, bunun için mağaraya girin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve size işinizde kolaylık göstersin" denildi. ( 17 ) Ve terâş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takriduhum zâteş şimâli ve hum fî fecevetin minhu, zâlike min âyâtillâh, mey yehdillâhu fe huvel muhtede, ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ. ( 17 ) Baksaydın, güneşin mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah'ın mucizelerindendir; Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın. ( 18 ) Ve tahsebuhum eykâzan ve hum rukûde, ve nukallibuhum zâtel yemîni ve zâteş şimâl, ve kelbuhum bâsitun zirâayhi bil vasîde, levittala'te aleyhim le velleyte minhum firâran ve le muli'te minhum ru'bâ. ( 18 ) Mağara ehli uykuda iken sen onları uyanık sanırdın. Biz onları sağa ve sola döndürürdük. Köpekleri dirseklerini eşiğe uzatmıştı. Onları görsen, için korkuyla dolar, geri dönüp kaçardın. ( 19 ) Ve kezâlike beasnâhum li yetesâelû beynehum, kâle kâilun minhum kem lebistum, kâlû lebisnâ yevmen ev ba'da yevm, kâlû rabbukum a'lemu bi mâ lebistum febe'asû ehadekum bi verikikum hâzihî ilâl medîneti felyanzur eyyuhâ ezkâ taâmen felye'tikum bi rizkin minhu velyetelattaf ve lâ yuş'iranne bikum ehadâ. ( 19 ) Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" dedi. "Bir gün veya daha az bir müddet kaldık" dediler. "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Paranızla birinizi şehre gönderin, sakın sizi kimseye duyurmasın" dediler. ( 20 ) İnnehum iy yazherû aleykum yercumûkum ev yuîdûkum fî milletihim ve len tuflihû izen ebedâ. ( 20 ) "Zira onların sizden haberi olacak olursa, ya taşlayarak öldürürler veya dinlerine döndürürler ve bu takdirde asla kurtulamazsınız."
  • ( 21 ) Ve kezâlike a'sernâ aleyhim li ya'lemû enne va'dallâhi hakkun ve ennes sâate lâ raybe fîhâ, iz yetenâzeûne beynehum emrehum fe kâlûbenû aleyhim bunyânâ, rabbuhum a'lemu bihim, kâlellezîne galebû alâ emrihim le nettehizenne aleyhim mescidâ. ( 21 ) Böylece, Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağladık. Nitekim halk, bunların hakkında çekişip duruyor: "Onların mağaralarının çevresine bir bina kurun" diyorlardı. Oysa, Rableri onları çok iyi bilir. Tartışmayı kazananlar: "Onların mağaralarının çevresinde mutlaka bir mescid kuracağız" dediler. ( 22 ) Se yekûlûne selâsetun râbiuhum kelbuhum, ve yekûlûne hamsetun sâdisuhum kelbuhum racemen bil gaybe, ve yekûlûne seb'atun ve sâminuhum kelbuhum, kul rabbî a'lemu bi iddetihim mâ ya'lemuhum illâ kalîl, fe lâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhirâ, ve lâ testefti fîhim minhum ehâdâ. ( 22 ) Karanlığa taş atar gibi, "Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir" derler, yahut, "Beştir, altıncıları köpekleridir" derler, yahut "Yedidir, sekizincileri köpekleridir" derler. De ki: "Onların sayısını en iyi bilen Rabbim'dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez." Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma. ( 23 ) Ve lâ tekûlenne li şey'in innî fâilun zâlike gadâ. ( 23 ) Herhangi bir şey için, Allah'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım" deme. Unuttuğun zaman Rabbini an ve şöyle de: "Umulur ki, Rabbim beni doğruya daha yakın olana eriştirir." ( 24 ) İllâ ey yeşâallâh vezkur rabbeke izâ nesîte ve kul asâ ey yehdiyeni rabbî li akrabe min hâzâ raşedâ. ( 24 ) Herhangi bir şey için, Allah'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım" deme. Unuttuğun zaman Rabbini an ve şöyle de: "Umulur ki, Rabbim beni doğruya daha yakın olana eriştirir." ( 25 ) Ve lebisû fî kehfihim selâse mietin sinîne vezdâdû tis'â. ( 25 ) Onlar mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar. ( 26 ) Kulillâhu a'lemu bimâ lebisû, lehu gaybus semâvâti vel ard, ebesir bihî ve esmi', mâ lehum min dûnihî min veliyyin ve lâ yuşriku fî hukmihî ehadâ. ( 26 ) De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'na aittir. O, ne mükemmel görendir! O ne mükemmel işitendir! İnsanların O'ndan başka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükümranlığa ortak kılmaz." ( 27 ) Vetlu mâ ûhiye ileyke min kitâbi rabbik, lâ mubeddile li kelimâtihî ve len tecide min dûnihî multehadâ. ( 27 ) Rabbinin Kitap'ından sana vahyolunanı oku; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.
  • ( 28 ) Vasbir nefseke meallezîne yede'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne veceheh ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tuti' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ. ( 28 ) Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma. ( 29 ) Ve kulil hakku mir rabbikum fe men şâe felyu'min ve men şâe felyekfur innâ a'tedenâ liz zâlimîne nâran ehâta bihim surâdikuhâ, ve iy yestegîsû yugâsû bi mâin kel muhli yeşvîl vucûh, bi'seş şerâbe ve sâet murtefekâ. ( 29 ) De ki: "Gerçek Rabbinizdendir." Dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır! ( 30 ) İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti innâ lâ nudîu ecere men ahsene amelâ. ( 30 ) Muhakkak ki âmenû olanlar (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar, Biz kesinlikle en güzel amel işleyen kimselerin ecrini (karşılığını) zayi etmeyiz. ( 31 ) Ulâike lehum cennâtu adenin tecerî min tahtihimul enharu yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve yelbesûne siyâben hudran min sundusin ve isteberakin muttekiîne fîhâ alâl erâik, ni'mes sevâbe, ve hasunet murtefekâ. ( 31 ) İşte onlara (onlar için) adn cennetleri vardır. Onların altından nehirler akar. Orada altın (dan) bileziklerle süslenirler. İnce ipek ve atlastan yeşil elbiseler giyerler. Orada tahtlar üzerine yaslanırlar. Ne güzel bir sevap ve ne güzel bir destek. ( 32 ) Vadribe lehum meselen raculeyni cealnâ li ehadihimâ cenneteyni min a'nâbin ve hafefnâhumâ bi nahlin ve cealnâ beynehumâ zer'â. ( 32 ) Onlara iki adamı misal olarak göster: Birine iki üzüm bağı verip, etrafını hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik. ( 33 ) Kiltel cenneteyni âtet ukulehâ ve lem tazlim minhu şey’e ve feccernâ hilâlehumâ neherâ. ( 33 ) Her iki bahçe de ürünlerini vermişlerdi, hiçbir şeyi de eksik bırakmamışlardı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık. ( 34 ) Ve kâne lehu semerun, fe kâle li sâhibihî ve huve yuhâviruhû ene ekseru minke mâlen ve eazzu neferâ. ( 34 ) Onun gelirleri de vardı. Bu yüzden, arkadaşiyle konuşurken: "Ben malca senden zengin, nüfusça da senden daha itibarlıyım" dedi.
  • ( 35 ) Ve dehale cennetehu ve huve zâlimun li nefsihî, kâle mâ ezunnu en tebîde hâzihî ebedâ. ( 35 ) Ve o, nefsine zulmederek bahçesine girdi. Şöyle dedi: “Bunun (bu bağın) ebediyyen helâk olacağını zannetmiyorum.” ( 36 ) Ve mâ ezunnus sâate kâimeten ve le in rudidtu ilâ rabbî le ecidenne hayran minhâ munkalebâ. ( 36 ) Ve ben, (kıyâmet) saatinin kaim olacağını (vukû bulacağını) zannetmiyorum. Ve eğer Rabbime döndürülürsem mutlaka ondan daha hayırlısına dönüşmüş olanı bulurum. ( 37 ) Kâle lehu sâhibuhu ve huve yuhâviruhû e keferte billezî halakake min turâbin summe min nutafetin summe sevvâke raculâ. ( 37 ) Onunla konuşan (sohbet eden) arkadaşı, ona dedi ki: “Seni, (önce) topraktan, sonra bir nutfeden (bir damla sudan) yaratan sonra da seni bir adam hüviyetine sevva (dizayn) edeni (Allah’ı), sen inkâr mı ediyorsun?” ( 38 ) Lâkinne huvallâhu rabbî ve lâ uşriku bi rabbî ehadâ. ( 38 ) Fakat O, Allah ki; benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiçbir şey ile şirk koşmam. ( 39 ) Ve lev lâ iz dehalte cenneteke kulte mâ şâallâhu lâ kuvvete illâ billâh, in terani ene ekalle minke mâlen ve veledâ. ( 39 ) Beni mal ve evlât (bakımından) daha az (yetersiz) görsen bile, sen bahçene girdiğin zaman: “(Bu bağ), Allah’ın dilediği (bağ)dır. Allah’tan başka kuvvet yoktur.” deseydin olmaz mıydı?” ( 40 ) Fe asâ rabbî ey yu’tiyeni hayran min cennetike ve yursile aleyhâ husbânen mines semâi fe tusbiha saîden zelekâ. ( 40 ) Belki Rabbim, bana senin bahçenden daha hayırlısını verir. Ve onun (senin bahçenin) üzerine semadan (husbân) felâketler gönderir. Böylece kaygan bir toprak haline gelir. ( 41 ) Ev yusbiha mâuhâ gavran fe len testetîa lehu talebâ. ( 41 ) Veya onun (bahçenin) suyu, yerin içine çekilir. Artık onu elde etmeye asla gücün yetmez (sen muktedir olamazsın). ( 42 ) Ve uhîta bi semerihî fe asbeha yukallibu keffeyhi alâ mâ enfeka fîhâ ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ ve yekûlu yâ leytenî lem uşrik bi rabbî ehadâ. ( 42 ) Nitekim, ürünleri yok edildi; bağın altüst olmuş çardakları karşısında, sarfettiği emeğe içi yanarak ellerini oğuşturup "Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım" diyordu. ( 43 ) Ve lem tekun lehu fietun yansurûnehu min dûnillâhi ve mâ kâne muntasirâ. ( 43 ) Ona, Allah'tan başka yardım edebilecek adamları da yoktu, kendi kendini de kurtaramadı. ( 44 ) Hunâlikel velâyetu lillâhil hakk, huve hayrun sevâben ve hayrun ukubâ. ( 44 ) İşte burada kudret ve hakimiyet, varlığı gerçek olan Allah'ındır. Mükafatlandırma bakımından hayırlı olan da, sonuçlandırma yönünden hayırlı olan da O'dur. ( 45 ) Vadrib lehum meselel hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardi fe asbeha heşîmen tezrûhur riyâh, ve kânallâhu alâ kulli şey'in mukatedirâ. ( 45 ) Onlara, dünya hayatı misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgarın savuracağı çerçöpe döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır.
  • ( 46 ) El mâlu vel benûne zînetul hayâtid dunyâ, vel bâkiyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun emelâ. ( 46 ) Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak yararlı işler, sevab olarak da, emel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır. ( 47 ) Ve yevme nuseyyirul cibâle ve terâl arda bârizeten ve haşernâhum fe lem nugâdir minhum ehadâ. ( 47 ) Bir gün dağları yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın diriltip bir araya toplarız. ( 48 ) Ve uridû alâ rabbike saffâ, lekade ci'tumûnâ kemâ halaknâkum evvele merrah, bel zeamtum ellen nece'ale lekum mev'idâ. ( 48 ) Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: "And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize geldiniz. Sizi bir yere toplamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi?" denir. ( 49 ) Ve vudial kitâbu fe terâl mucerimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ veyletenâ mâ li hâzâl kitâbi lâ yugâdiru sagîraten ve lâ kebîraten illâ ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdirâ, ve lâ yazlimu rabbuke ehadâ. ( 49 ) Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez. ( 50 ) Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ ibelîse, kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih, e fe tettehizûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduv, bi'se liz zâlimîne bedelâ. ( 50 ) Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü değişmedir! ( 51 ) Mâ eşhedtuhum halkas semâvâti vel ardi ve lâ halka enfusihim ve mâ kuntu muttehizel mudillîne adudâ. ( 51 ) Oysa Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları hiçbir işte asla yardımcı da edinmedim. ( 52 ) Ve yevme yekûlu nâdû şurakâiyellezîne zeamtum fe deavhum fe lem yestecibû lehum ve cealnâ beynehum mevbikâ. ( 52 ) O gün Allah: "Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin" der. Onları çağırırlar, fakat hiçbirisi onların çağrılarına gelmez. Aralarına bir cehennem deresi koyarız. ( 53 ) Ve rael mucerimûnen nâre fe zannû ennehum muvâkiûhâ ve lem yecidû anhâ masrifâ. ( 53 ) Suçlular ateşi görürler ve ona düşeceklerini anlarlar, fakat ondan kaçacak yer bulamazlar.
  • ( 54 ) Ve lekade sarrafnâ fî hâzâl kur'âni lin nâsi min kulli meselin, ve kânel insânu eksere şey'in cedelâ. ( 54 ) And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır. ( 55 ) Ve mâ menean nâse ey yu’minû iz câe humul hudâ ve yestagfirû rabbehum illâ en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azâbu kubulâ. ( 55 ) İnsanlara doğruluk rehberi gelmişken, onları inanmaktan, Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan öncekilere uygulananın kendilerine de uygulanmasını veya gözleri göre göre azaba uğramayı beklemeleridir. ( 56 ) Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn, ve yucâdilullezîne keferû bil bâtili li yudehidû bihil hakk vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ. ( 56 ) Biz peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Oysa inkarcılar hakkı batılla ortadan kaldırmak için çekişirler. Ayetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarmaları alaya alırlar. ( 57 ) Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh, innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten ey yefkahûhu ve fî âzânihim vakarâ ve in ted’uhum ilâl hudâ fe len yehtedû izen ebedâ. ( 57 ) Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılmışken onlardan yüz çeviren ve önceden yaptıklarını unutan kimseden daha zalim var mıdır? Kuran'ı anlarlar diye kalblerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Sen onları doğru yola çağırsan da asla doğru yolagelmezler. ( 58 ) Ve rabbukel gafûru zur rahmeh, lev yuâhizuhum bi mâ kesebû le accele lehumul azâbe, bel lehum mev’idun ley yecidû min dûnihî mev’ilâ. ( 58 ) Bununla beraber, Rabbin mağfiret ve merhamet sahibidir. Eğer onları, yaptıklarından dolayı hemen hesaba çekmek isteseydi, azaba uğratmakta acele ederdi. Ama onların bir vadesi vardır. Ondan kaçıp sığınacak yer bulamazlar. ( 59 ) Ve tilkel kurâ ehleknâhum lemmâ zalemû ve cealnâ li mehlikihim mev’idâ. ( 59 ) Haksızlıklarından ötürü işte yok ettiğimiz şehirler! Onları yok etmek için bir süre tayin etmiştik. ( 60 ) Ve iz kâle mûsâ li fetâhu lâ eberahu hattâ ebeluga mecmeal bahrayni ev emdiye hukubâ. ( 60 ) Musa, genç arkadaşına: "Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmağa, yahut yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti. ( 61 ) Fe lemmâ belega meceme beynihimâ nesiyâ hûtehumâ fettehaze sebîlehu fîl bahri serabâ. ( 61 ) İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık bir delikten kayıp denizi boyladı.
  • ( 62 ) Fe lemmâ câvezâ kâle li fetâhu âtinâ gadâenâ lekade lekînâ min seferinâ hâzâ nasabâ. ( 62 ) Oradan uzaklaştıklarında Musa, yanındaki gence: "Azığımızı çıkar, and olsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük" dedi. ( 63 ) Kâle e raeyte iz eveynâ ilâs sahrati fe innî nesîtul hûta, ve mâ ensânîhu illâş şeytânu en ezkureh, vettehaze sebîlehu fîl bahri acebâ. ( 63 ) O da: "Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum. Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş" dedi. ( 64 ) Kâle zâlike mâ kunnâ nebg ferteddâ alâ âsârihimâ kasasâ. ( 64 ) Musa: "İstediğimiz zaten buydu" dedi. Hemen geldikleri yoldan izleri üzerinde geri döndüler. ( 65 ) Fe vecedâ abeden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu mil ledunnâ ilmâ. ( 65 ) Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular. ( 66 ) Kâle lehu mûsâ hel ettebiuke alâ en tuallimeni mimmâ ullimte ruşdâ. ( 66 ) Musa ona: "Sana öğretileni bana hayra götüren bir bilgi olarak öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" dedi. ( 67 ) Kâle inneke len testetîa maiye sabarâ. ( 67 ) O: "Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın, bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?" dedi. ( 68 ) Ve keyfe tesbiru alâ mâ lem tuhit bihî huberâ. ( 68 ) Musa: "İnşallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiçbir işte baş kaldırmayacağım" dedi. ( 69 ) Kâle se tecidunî inşâallahu sâbiran ve lâ a’sî leke emrâ. ( 69 ) (Musa A.S): “İnşaallah (Allah dilerse), beni sabırlı bulacaksın. Ve sana emirlerde asi olmayacağım.” dedi. ( 70 ) Kâle fe initteba’tenî fe lâ tes’elnî an şey’in hattâ uhdise leke minhu zikrâ. ( 70 ) (Hızır A.S): “Bana tâbî olduğun taktirde, sana anlatmadığım konularda (anlatmadıkça) bana bir şey sorma.” dedi. ( 71 ) Fentalakâ, hattâ izâ rakibâ fîs sefîneti harakahâ kâle e haraktehâ li tugrika ehlehâ, lekade ci’te şey’en imrâ. ( 71 ) Bunun üzerine kalkıp gittiler; sonunda bir gemiye bindiklerinde, o gemiyi deliverdi; Musa: "Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın" dedi. ( 72 ) Kâle e lem ekul inneke len testetîa maiye saberâ. ( 72 ) Musa'ya: "Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?" dedi. ( 73 ) Kâle lâ tuâhiznî bimâ nesîtu ve lâ turhiknî min emrî usrâ. ( 73 ) Musa: "Unuttuğum için bana çıkışma, gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma" dedi. ( 74 ) Fentalekâ, hattâ izâ lekiyâ gulâmen fe katelehu kâle e katelte nefsen zekiyyeten bi gayri nefsin, lekade ci’te şey’en nukrâ. ( 74 ) Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, o hemen onu öldürdü. Musa: "Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın" dedi.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.