Cüz   26
Kur’ân sayfa no : 501 - 520  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 33 ) Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn. ( 33 ) İşledikleri kötülükler kendilerine belli oldu ve onları, alaya aldıkları şeyler kuşatıp mahvetti. ( 34 ) Ve kîlel yevme nensâkum kemâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsirîn. ( 34 ) Onlara denir ki: "Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi Biz de sizi unuttuk; varacağınız yer ateştir, yardımcılarınız da yoktur." ( 35 ) Zâlikum bi ennekumuttehaztum âyâtillâhi huzuven ve garratkumul hayâtud dunyâ, fel yevme lâ yuhracûne minhâ ve lâ hum yusta’tebûn. ( 35 ) "Bu, Allah'ın ayetlerini alaya almanızdan ve dünya hayatının sizi aldatmış olmasından ötürüdür." O gün, ne oradan çıkarılırlar ve ne de özürleri dinlenir. ( 36 ) Fe lillâhil hamdu rabbis semâvâti ve rabbil ardi rabbil âlemîn. ( 36 ) Övülmek, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi olan Allah içindir. ( 37 ) Ve lehul kibiriyâu fîs semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm. ( 37 ) Göklerde ve yerde azamet O'nundur, O, güçlüdür, Hakim'dir.

    46. Ahkâf Sûresi ( سُورَةُ الْاَحْقَافِ ) Surah Al-Ahqaf

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mîm. ( 1 ) Ha, Mim. ( 2 ) Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm ( 2 ) Bu Kitap'ın indirilmesi güçlü olan, Hakim olan Allah katındandır. ( 3 ) Mâ halakanâs semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil hakki ve ecelin musemmâ, vellezîne keferû ammâ unzirû mu’ridûn ( 3 ) Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak gerçek üzere ve belirli bir süre için yarattık; inkar edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. ( 4 ) Kul e raeytum mâ tede’ûne min dûnillâhi erûnî mâzâ halakû minel ardi em lehum şirkun fîs semâvât, îtûnî bi kitâbin min kabeli hâzâ ev esâratin min ilmin in kuntum sâdikîn ( 4 ) De ki: "Allah'ı bırakıp taptığınız şeyleri görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yaratmışlar bana göstersenize! Yoksa Allah'la ortaklıkları göklerde midir? Eğer doğru sözlü iseniz, size indirilmiş bir kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı varsa bana getirin." ( 5 ) Ve men edallu mimmey yede’û min dûnillâhi mel lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kiyâmeti ve hum an duâihim gâfilûn ( 5 ) Allah'ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kimdir? Çünkü, yalvardıkları şeyler yalvarışlarından habersizdirler.
  • ( 6 ) Ve izâ huşiran nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim kâfirîn ( 6 ) Ama, insanlar kıyamet günü toplatılınca, putları onlara düşman olurlar ve tapınmalarını inkar ederler. ( 7 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lil hakki lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn ( 7 ) Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman inkar edenler, kendilerine gelen gerçek için: "Bu, apaçık bir büyüdür" derler. ( 8 ) Em yekûlûnefterâh, kul inifteraytuhu fe lâ temlikûne lî minallahi şey’â, huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh, kefâ bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur rahîm ( 8 ) Veya, "onu uydurdu" derler. De ki: "Eğer onu uydurdumsa, beni Allah'a karşı hiçbir şekilde savunamazsınız; O, Kuran için yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayandır, merhamet edendir." ( 9 ) Kul mâ kuntu bide’an miner rusuli ve mâ ederî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn ( 9 ) De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." ( 10 ) Kul e raeytum in kâne min indillâhi ve kefertum bihî ve şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ yehdîl kavmez zâlimîn ( 10 ) De ki: "Eğer bu Kitap Allah katından ise ve siz de onu inkar etmişseniz; İsrailoğullarından bir şahit de bunun böyle olduğuna şehadet edip de inanmışken, siz yine de büyüklük taslarsınız, bana söyleyin kendinize yazık etmiş olmaz mısınız?" Doğrusu Allah zalim milleti doğru yola eriştirmez. ( 11 ) Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenû lev kâne hayran mâ sebekûnâ ileyh, ve iz lem yehtedû bihî fe se yekûlûne hâzâ ifkun kadîm ( 11 ) İnkar edenler, inananlar için: "Eğer İslamiyet'te bir hayır olsaydı, bu hususta bizden öne geçemezlerdi" derler. Bununla doğru yola girmedikleri için de, "Bu, eski bir uydurmadır" derler. ( 12 ) Ve min kabelihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirallezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn ( 12 ) Kuran'dan önce, Musa'nın kitabı (Tevrat), bir rahmet ve rehberdi. Bu Kuran da, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap'dır. ( 13 ) İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn ( 13 ) Doğrusu, "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. ( 14 ) Ulâike ashâbul cenneti hâlidîne fîhâ, cezâen bimâ kânû ya’melûn ( 14 ) İşte onlar, cennetliklerdir; işlediklerine karşılık olarak, içinde temelli kalacaklardır.
  • ( 15 ) Ve vassaynâl insâne bi vâlideyhi ihsâne, hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhe, ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehra, hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzi’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslih lî fî zurriyyetî, innî tubutu ileyke ve innî minel muslimîn ( 15 ) Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir; zira annesi, onu, karnında, zorluğa uğrayarak taşımış; onu güçlükle doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Sonunda erginlik çağına erince ve kırk yaşına varınca: "Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi ve benim hoşnut olacağın yararlı bir işi yapmamı sağla; bana verdiğin gibi soyuma da salah ver; doğrusu Sana yöneldim, ben, kendini Sana verenlerdenim" demesi gerekir. ( 16 ) Ulâikellezîne netekabbelu anhum ahsene mâ amilû ve netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh, va’des sidkillezî kânû yûadûn ( 16 ) İşte, işlediklerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz bu kimseler, cennetlikler içindedirler. Bu, verilen doğru bir sözdür. ( 17 ) Vellezî kâle li vâlideyhi uffin lekumâ e teidâninî en uhrace ve kade haletil kurûnu min kabelî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne va’dallâhi hakku, fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul evvelîn ( 17 ) Annesine babasına: "Of ikinizden; benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni tekrar diriltilmemle mi tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne babası Allah'a sığınarak: "Sana yazıklar olsun! İnan; doğrusu Allah'ın sözü gerçektir" dedikleri halde: "Bu, Kuran öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" diye cevap verenler işte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, Allah'ın azap vadinin aleyhlerinde gerçekleştiği kimselerdir. Doğrusu onlar hüsranda olanlardır. ( 18 ) Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kade halet min kabelihim minel cinni vel ins, innehum kânû hâsirîn ( 18 ) Annesine babasına: "Of ikinizden; benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni tekrar diriltilmemle mi tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne babası Allah'a sığınarak: "Sana yazıklar olsun! İnan; doğrusu Allah'ın sözü gerçektir" dedikleri halde: "Bu, Kuran öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" diye cevap verenler işte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, Allah'ın azap vadinin aleyhlerinde gerçekleştiği kimselerdir. Doğrusu onlar hüsranda olanlardır. ( 19 ) Ve li kullin deracâtun mimmâ amilû, ve li yuveffiyehum a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn ( 19 ) İşlediklerinden ötürü herkesin bir derecesi vardır. Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Kendilerine haksızlık yapılmaz. ( 20 ) Ve yevme yu’radullezîne keferû alân nâri, ezhebetum tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tucezevne azâbel hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardi bi gayril hakki ve bi mâ kuntum tefsukûn ( 20 ) İnkar edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara: "Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz; ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz"
  • ( 21 ) Vezkur ehâ âdin, iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kade haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâhe, innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm ( 21 ) Ad milletinin kardeşi Hud'u an; ondan önce ve sonra, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin" diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken, Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmış "Doğrusu sizin için, büyük günün azabından korkuyorum" demişti. ( 22 ) Kâlû e ci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdikîn ( 22 ) "Bize, bizi tanrılarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediler. ( 23 ) Kâle innemâl ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî ve lâkinnî erâkum kavmen tecehelûn ( 23 ) "Doğrusu bunun ne zaman geleceğini Allah bilir; ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum; fakat sizin cahil bir millet olduğunuzu görüyorum." dedi. ( 24 ) Fe lemmâ raevhu âridan mustakabile evdiyetihim kâlû hâzâ âridun mumtirunâ, bel huve mâsta’celtum bih, rîhun fîhâ azâbun elîm ( 24 ) Fakat onu (azabı) vadilerine doğru yönelen bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler. Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır (fırtınadır). ( 25 ) Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike necezîl kavmel mucerimîn ( 25 ) O Rabbinin emriyle herşeyi dumura uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin onların meskenlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. Mücrim kavmi, işte böyle cezalandırırız. ( 26 ) Ve lekade mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’a ve ebesâran ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebesâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yecehadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn ( 26 ) And olsun ki onlara, size vermediğimiz servet ve imkanı vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik; ama kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı, zira, Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı, alaya aldıkları şeyler onları kuşatıp yokediverdi. ( 27 ) Ve lekade ehleknâ mâ havlekum minel kurâ ve sarrafnâl âyâti leallehum yerciûn ( 27 ) And olsun ki, çevrenizde bulunan birçok kentleri yok etmişizdir. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri türlü türlü anlatmışızdır. ( 28 ) Fe lev lâ nasara humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen âlih, bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû yefterûn ( 28 ) O zamanlar, Allah'ı bırakıp da O'na yakınlık peyda etmek için edindikleri tanrılar kendilerine yardım etmeli değil miydi? Ama tanrıları onlardan uzaklaştılar. Bu, onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.
  • ( 29 ) Ve iz sarafnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’âne, fe lemmâ hadarûhu kâlû ensitû, fe lemmâ kudiye vellev ilâ kavmihim munzirîn ( 29 ) Kuran'ı dinleyecek cinlerden bir takımını sana yöneltmiştik. Onlar Kuran'ı dinlemeğe hazır olunca birbirlerine: "Susun" dediler. Kuran'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak milletlerine döndüler. ( 30 ) Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilâl hakki ve ilâ tarîkin mustakîm ( 30 ) Şöyle dediler: "Ey milletimiz! Doğrusu biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan, gerçeği ve doğru yolu gösteren bir kitap dinledik." ( 31 ) Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm ( 31 ) "Ey milletimiz! Allah'a çağırana (Muhammed'e) uyun ve O'na inanın da Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azabdan korusun." ( 32 ) Ve mey lâ yucibe dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardi ve leyse lehu min dûnihî evliyâ, ulâike fî dalâlin mubîn ( 32 ) Allah'a çağırana uymayan kimse bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakamaz; onların O'ndan başka dostları da bulunmaz; işte onlar apaçık sapıklıktadırlar. ( 33 ) E ve lem yerav ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve lem ya’ye bi halkihinne bi kâdirin alâ ey yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli şey’in kadîr ( 33 ) Gökleri, yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi? Evet; O her şeye Kadir'dir. ( 34 ) Ve yevme yu’radullezîne keferû alân nâri,e leyse hâzâ bil hakk, kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum tekfurûn ( 34 ) İnkar edenler, ateşe sunuldukları gün onlara: "Bu, gerçek değil miydi?" denir, onlar: "Rabbimize and olsun ki evet gerçekti" derler. Allah: "İnkar etmenizden ötürü azabı tadın" der. ( 35 ) Fasbir kemâ sabera ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yeravne mâ yûadûne lem yelibesû illâ sâaten min nehâr, belâg, fe hel yuhleku illâl kavmul fâsikûn ( 35 ) Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret; inkarcılar için acele etme; onlar, kendilerine söz verileni gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir; yoldan çıkmış olanlardan başkası mı yok edilir?
  • 47. Muhammed ( Kıtâl ) Sûresi ( سُورَةُ مُحَمَّدٍ ) Surah Muhammad

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Ellezine keferu ve saddu an sebilillahi edalle a'malehum ( 1 ) Allah, inkar edenlerin ve kendi yolundan alıkoyanların işlerini boşa çıkarır. ( 2 ) Vellezine amenu ve amilus salihati ve amenu bima nuzzile ala muhammediv ve huvel hakku mir rabbihim keffera anhum seyyiatihim ve asleha balehum ( 2 ) İnanıp yararlı iş işleyenlerin ve Muhammed'e, Rablerinden bir gerçek olarak indirilene inananların kötülüklerini Allah örter ve durumlarını düzeltir. ( 3 ) Zalike bi ennellezine keferuttebeul batile ve ennellezine amenuttebeul hakka mir rabbihim kezalike yadribullahu lin nasi emsalehum ( 3 ) Bu, inkar edenlerin batıla uymaları ve inananların Rablerinden gelen gerçeğe uymalarından ötürü böyledir. Allah böylece insanlara kendilerinin misallerini anlatır. ( 4 ) Fe iza lekiytumullezine keferu fe darber rikabi hatta iza eshantumuhum fe şuddul vesaka fe imma mennem ba'du ve imma fidaen hatta tedaal harbu evzaraha zalike ve lev yeşaullahu lentesara minhum ve lakil li yebeluve ba'dakum bi ba'd vellezine kutilu fi sebilillahi fe ley yudille a'malehum ( 4 ) Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz. ( 5 ) Se yehdihim ve yuslihu balehum ( 5 ) Onları doğru yola eriştirir, durumlarını düzeltir. ( 6 ) Ve yudehiluhumul cennete arrafeha lehum ( 6 ) Onları, kendilerine anlattığı cennete koyar. ( 7 ) Ya eyyuhellezine amenu in tensurullahe yensurkum ve yusebbit akedamekum ( 7 ) Ey inananlar! Siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar. ( 8 ) Vellezine keferu fe ta'sel lehum ve edalle a'malehum ( 8 ) İnkar edenlere ise, yıkım ve yokluk olsun! Allah onların işlerini boşa çıkarır. ( 9 ) Zalike bi ennehum kerihu ma enzelellahu fe ahbeta a'malehum ( 9 ) Bu, Allah'ın indirdiğini beğenmediklerinden ötürüdür. İşlerini Allah bunun için boşa çıkarmıştır. ( 10 ) E fe lem yesiru fil erdi fe yenzuru keyfe kane akibetullezine min kabelihim demmerallahu aleyhim ve lil kafirine emsaluhe ( 10 ) Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah onları yere geçirmiştir; inkarcılara da onların başına gelenin benzerleri vardır. ( 11 ) Zalike bi ennellahe mevlellezine amenu ve ennel kafirine la mevla lehum ( 11 ) Çünkü Allah inananların sahibidir. Kafirlerin ise sahibi yoktur.
  • ( 12 ) İnnellahe yudihilullezine amenu ve amilus salihati cennatin teceri min tahtihel enhar vellezine keferu yetemetteune ve ye'kulune kema te'kulul en'amu ven naru mesvel lehum ( 12 ) Doğrusu Allah, inanıp yararlı işler işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Durakları ateş olduğu halde kafirler, zevklenirler ve hayvanlar gibi yerler. ( 13 ) Ve keeyyum min karyetin hiye eşeddu kuvvetem min karyetikelleti ahracetke ehleknahum fe la nasira lehum ( 13 ) Seni sürüp çıkaran şehirden daha kuvvetli olan nice şehirler yok ettik. Yardım edenleri bulunmadı. ( 14 ) E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihi ke men zuyyine lehu suu amelihi vettebeu ehvaehum ( 14 ) Rabbinin katından bir belgesi olan kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen kimseye benzer mi? Bunlar heveslerine uymuşlardır. ( 15 ) Meselul cennetilleti vuidel muttekun Figa enharum mim main ğayri asin ve enharum mil lebenil lem yeteğayyer ta'muh ve enharum min hamril lezetil liş şaribine ve enharum min aselim musaffa ve lehum fiha min kullis semerati ve mağfiratum mir rabbihim ke men huve halidun fin nari ve suku maen hamimen fe kattaa em'aehum ( 15 ) Allah'a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır. Bunların durumu, ateşte temelli kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? ( 16 ) Ve minhum mey yestemiu ileyke hatta iza harecu min indike kalu lillezine utul ilme maza kale anife ulaikellezine tabeallahu ala kulubihim vettebeu ehvaehum ( 16 ) Onların içinde seni dinleyenler vardır; sonra senin yanından çıkınca, bilgili kimselere "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. İşte bunlar, Allah'ın kalblerini mühürlemiş olduğu, kendi heveslerine uyan kimselerdir. ( 17 ) Vellezinehtedev zadehum hudev ve atahum takvahum ( 17 ) Doğru yolu bulanların ise Allah doğruluklarını artırır, onların karşı gelmekten sakınmalarını sağlar. ( 18 ) Fe hel yenzurune illes saate en te'tiyehum bağteh fe kade cae eşratuha fe enna lehum iza caethum zikrahum ( 18 ) Onlar kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar. Şüphesiz onun alametleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar? ( 19 ) Fa'lem ennehu la ilahe illellahu vestağfir li zembike ve lil muk'minine vel muk'minat vallahu ya'lemu mutekallebekum ve mesvakum ( 19 ) Bil ki, Allah'tan başka tanrı yoktur; kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yerleri bilir.
  • ( 20 ) Ve yekulullezine amenu lev la nuzzilet surah fe iza unzilet suratum muhkemetuv ve zukira fihel kitalu raeytellezine fi kulubihim meraduy yenzurune ileyke nazaral mağşiyyi aleyhi minel mevt fe evla lehum ( 20 ) Ve âmenû olanlar: “(Savaşı emreden) bir sure indirilmeli değil miydi?” derler. Sonra da muhkem (hükmü açık ve kesin) bir sure indirilince ve onun içinde savaş zikrolunuyorsa (bahsediliyorsa), kalplerinde hastalık olanların, üzerlerine ölüm hali çökmüş gibi bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Oysa onlar için en iyi (en uygun) olan odur ki… ( 21 ) Taatuv ve kavlum ma'ruf fe iza azemel emru fe lev sadekullahe le kane hayral lehum ( 21 ) İtaat ve maruf sözdür. Fakat bir işe azmedildiğinde o zaman Allah’a sadık olsalardı, muhakkak ki onlar için daha hayırlı olurdu. ( 22 ) Fe hel aseytum in tevelleytum en tufsidu fil ardi ve tukattiu erhamekum ( 22 ) Geri dönerseniz yeryüzünde bozgunculuk yapmanız ve akrabalık bağlarını kesmeniz beklenmez mi sizden? ( 23 ) ulaikellezine leanehumullahu fe esammehum ve a'ma ebesarahum ( 23 ) İşte, Allah'ın lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği bunlardır. ( 24 ) E fe la yetedebberunel kur'ane em ala kulubin akafaluha ( 24 ) Bunlar Kuran'ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir? ( 25 ) İnnelleziner teddu ala edebarihim min ba'di ma tebeyyene lehumul hudeş şeytanu sevvele lehum ve emle lehum ( 25 ) Kendileri için doğru yol belli olduktan sonra ardlarına dönenleri, bu işi yapmaya şeytan sürüklemiş, onlara ümit vermiştir. ( 26 ) Zalike bi ennehum kalu lillezine kerihu ma nezzelellahu senutiy'ukum fi ba'dil emr vallahu ya'lemu israrahum ( 26 ) Bu, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselerin: "Biz bazı işlerde size itaat edeceğiz" demelerindendir. Allah onların gizlediklerini bilir. ( 27 ) Fe keyfe iza teveffethumul melaiketu yadribune vucuhehum ve edebarahum ( 27 ) Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nice olur? ( 28 ) Zalike bi ennehumuttebeu ma eshatallahe ve kerihu ridvanehu fe ahbeta a'malehum ( 28 ) Bu, Allah'ı gazablandıran şeye uymaları ve O'nun rızasından hoşnut olmamalarından ötürüdür. Allah da onların işlerini boşa çıkarmıştır. ( 29 ) Em hasibellezine fi kulubihim meradun el ley yuhricellahu adğanehum ( 29 ) Yoksa, kalblerinde hastalık olanlar, Allah'ın onların kinlerini dışarı vurmayacağını mı sandılar?
  • ( 30 ) Ve lev neşau le eraynakehum fe learaftehum bisimahum ve le ta'rifennehum fi lahnil kavl vallahu ya'lemu a'malekum ( 30 ) Eğer dileseydik, Biz onları sana gösterirdik; sen de onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen, onları konuşmalarından da tanırsın; Allah işlediklerinizi bilir. ( 31 ) Ve le nebeluvennekum hatta na'lemel mucahidine minkum vessabirine ve nebeluve ahbarakum ( 31 ) And olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz. ( 32 ) İnnellezine keferu ve saddu an sebilillahi ve şakkur rasule mim ba'di ma tebeyyene lehumul huda ley yedurrullahe şey'e ve seyuhbitu a'malehum ( 32 ) Şüphesiz, inkar edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı gelenler Allah'a hiçbir zarar veremezler. O, onların işlerini boşa çıkaracaktır. ( 33 ) Ya eyyuhellezine amenu etiy'ullahe ve etiy'ur rasule ve la tubetilu a'malekum ( 33 ) Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin; işlerinizi boşa çıkarmayın. ( 34 ) İnnellezine keferu ve saddu an sebilallahi summe matu ve hum kuffarun fe ley yağfirallahu lehum ( 34 ) İnkar edip Allah yolundan alıkoyanları, sonra da inkarcı olarak ölenleri Allah şüphesiz ki bağışlamayacaktır. ( 35 ) Fe la tehinu ve tede'u ilis selmi ve entumul a'levne vallahu meakum ve ley yetirakum a'malekum ( 35 ) Ey inananlar! Sizler daha üstün olduğunuz halde düşman karşısında gevşemeyin ki barış istemek zorunda kalmayasınız; Allah sizinle beraberdir; sizin işlerinizi eksiltmeyecektir. ( 36 ) İnnemel hayatud dunya leibuv ve lehv ve in tuk'minu ve tetteku yuk'tikum ucurakum ve la yes'elkum emvalekum ( 36 ) Doğrusu dünya hayatı oyun ve oyalanmadır. Eğer inanır ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size ecirlerinizi verir; O, sizin mallarınızı tamamen sarfetmenizi istemez. ( 37 ) İy yes'elkumuha fe yuhfikum tebehalu ve yuhrice adğanekum ( 37 ) Eğer sizden onları isteyip de sizi zorlarsa, cimrilik edecektiniz, O da kinlerinizi ortaya çıkaracaktı. ( 38 ) Ha entum haulai tude'avne li tunfiku fi sebilillah fe minkum mey yebehal Fe innema yebehalu an nefsih vallahul ğaniyyu ve entumul fukara' ve in tetevellev yestebidil kavmen ğayrakum summe la yekunu emsalekum ( 38 ) İşte sizler, Allah yolunda sarfetmeye çağırılan kimselersiniz. Kiminiz cimrilik yapıyor ama, cimrilik yapan bilsin ki, ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz çevirirseniz sizi ortadan kaldırır, sizin gibi olmayacak bir milleti yerinize getirir.
  • 48. Fetih Sûresi ( سُورَةُ الْفَتْحِ ) Surah Al-Fath

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ ( 1 ) Doğrusu Biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. ( 2 ) Li yagfira lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhara ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sirâtan mustekîmâ ( 2 ) Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir. ( 3 ) Ve yansurakallâhu nasran azîzâ ( 3 ) Böylece sana, kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde yardım eder. ( 4 ) Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard, ve kânallâhu alîmen hakîmâ ( 4 ) İnananların, imanlarını kat kat artırmaları için, kalblerine güven indiren O'dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah bilendir, Hakim olandır. ( 5 ) Li yudehilel muk’minîne vel muk’minâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffira anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ ( 5 ) İnanan erkek ve kadınları, içinde temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur. ( 6 ) Ve yuazzibel munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sev’ aleyhim dâiratus sev’, ve gadiballâhu aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem, ve sâet masîrâ ( 6 ) İnananlara yardım etmez diye Allah'a kötü sanıda bulunan ikiyüzlü erkek ve kadınlara, puta tapan erek ve kadınlara Allah azabetsin; kötü sanıları kendi baslarına gelsin! Allah onlara gazabetmiş, onları lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Ne kötü dönüş yeridir! ( 7 ) Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard ve kânallâhu azîzen hakîmâ ( 7 ) Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah güçlü olandır. Hakim olandır. ( 8 ) İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ ( 8 ) Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyen ve uyarıcı olarak gönderdik. ( 9 ) Li tuk’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkirûh, ve tusebbihûhu bukraten ve asîlâ ( 9 ) Allah ve O’nun Resûl’üne îmân edin, O’nu saygıyla yüceltin ve sabah akşam O’nu tesbih edin diye.
  • ( 10 ) İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh, yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi eceran azîmâ ( 10 ) Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir. ( 11 ) Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe mey yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef’â, bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ ( 11 ) Bedevilerin savaştan geri kalmış olanları, sana: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile" diyecekler. Dilleriyle, gönüllerinde bulunmayanı söylerler; de ki: "Allah size bir zarar gelmesini dilerse, yahut bir fayda elde etmenizi dilerse, O'na karşı kimin gücü bir şeye yeter? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." ( 12 ) Bel zanentum ey ley yenkaliber resûlu vel muk’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ ( 12 ) Aslında siz, Peygamberin ve inananların, ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, gönüllerinize güzel görünmüştü de kötü sanıda bulunmuştunuz. Hayırsız bir topluluk oldunuz. ( 13 ) Ve mel lem yuk’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tedenâ lil kâfirîne saîrâ ( 13 ) Allah'a ve Peygamberine kim inanmamışsa bilsin ki, şüphesiz Biz, inkarcılar için çılgın alevli cehennemi hazırlamışızdır. ( 14 ) Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard, yagfiru li mey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâ, ve kânallahu gafûran rahîmâ ( 14 ) Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azabeder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. ( 15 ) Se yekûlul muhallefûne izântalaktum ilâ megânime li te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne ey yubeddilû kelâmallâh, kul len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl, fe se yekûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ ( 15 ) Savaştan geri kalmış olanlar, siz ganimetleri almaya giderken: "Bırakın, biz de sizinle gelelim" diyeceklerdir. Onlar Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Bize uymayacaksınız; Allah sizin için önceden böyle buyurmuştur." Size: "Hayır, bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Aksine, kendileri ancak pek az söz anlayan kimselerdir.
  • ( 16 ) Kul lil muhallefîne minel a’râbi se tude’avne ilâ kavmin ulî be’sil şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn, fe in tutîû yu’tikumullâhu eceran hasenâ, ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kabelu yuazzibkum azâben elîmâ ( 16 ) Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: "güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksanız; eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi can yakan bir azaba uğratır." ( 17 ) Leyse alâl a’mâ haracun ve lâ alâl a’raci haracun ve lâ alâl marîdi harac, ve mey yutiillahe ve resûlehu yudihilhu cennâtin tecerî min tahtihâl enhâr, ve mey yetevelle yuazzibehu azâben elîmâ. ( 17 ) Ama, gözleri görmeyen kimse savaşa gelmezse ona bir sorumluluk yoktur; topala ve hastaya da sorumluluk yoktur. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır. ( 18 ) Lekade radiyallâhu anil muk’minîne iz yubâyiûneke tahteş şecerati fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ. ( 18 ) Andolsun ki, o ağacın altında sana tâbî oldukları zaman Allah, mü’minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı biliyordu. Böylece onların üzerine sekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih nasip etti. ( 19 ) Ve megânime kesîratey ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ ( 19 ) Ve pekçok da ganimet vardır. Onları alırlar. Ve Allah; Azîz’dir, Hakîm’dir. ( 20 ) Vaadekumullâhu megânime kesîraten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil muk’minîne ve yehdiyekum sirâtan mustakîmâ ( 20 ) Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vadetmiştir. İnananlar için bir belge olması, sizi doğru yola eriştirmesi için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir. ( 21 ) Ve uhrâ lem takadirû aleyhâ kade ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ ( 21 ) Bundan başka, sizin gücünüzün yetmediği fakat Allah'ın sizin için sakladığı ganimetler de vardır. Allah her şeye Kadir olandır. ( 22 ) Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edebâra summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ ( 22 ) İnkar edenler sizinle savaşsalardı yüzgeri döneceklerdi. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardı. ( 23 ) Sunnetallâhilletî kade halet min kabl, ve len tecide li sunnetillâhi tebedîlâ ( 23 ) Allah'ın önceden gelip geçmişlere uyguladığı yasası budur. Allah'ın yasasında değişme bulamazsın.
  • ( 24 ) Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batani mekkete min ba’di en azferakum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ ( 24 ) Sizi onlara üstün kıldıktan sonra, Mekke bölgesinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan geri tutan, savaşı önleyen O'dur. Allah yaptıklarınızı görendir. ( 25 ) Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel hediye ma’kûfen ey yebeluga mahilleh, ve lev lâ ricâlun muk’minûne ve nisâun muk’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm, li yudehilallâhu fî rahmetihî mey yeşâ, lev tezeyyelû le azzebnâllezîne keferû minhum azâben elîmâ ( 25 ) Onlar inkar edenlerdir, sizi Mescidi Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer inananlarla inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkar edenleri can yakıcı bir azaba uğratırdık. ( 26 ) İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel muk’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bigâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ ( 26 ) İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliyye çağının asabiyet ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir. ( 27 ) Lekade sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk, le tedehulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassirîne lâ tehâfûn, fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ ( 27 ) And olsun ki Allah, Peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Ey inananlar! Siz, Allah dilerse, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram'a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Size, bundan başka, yakın zamanda bir zafer verecektir. ( 28 ) Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakki li yuzhirahu alâd dîni kullih, ve kefâ billâhi şehîdâ ( 28 ) Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi Kuran ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.
  • ( 29 ) Muhammedun resûlullâh, vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebetegûne fadlen minallâhi ve ridvâne sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûde, zâlike meseluhum fît tevrât, ve meseluhum fîl incîli, ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkihî yuk’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr, vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfiraten ve eceren azîmâ ( 29 ) Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.

    49. Hucurât Sûresi ( سُورَةُ الْحُجُرَاتِ ) Surah Al-Hujuraat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Ya eyyuhellezine amenu la tukaddimu beyine yedeyillahi ve rasulih vettekullah innellahe semiun alim ( 1 ) Ey inananlar! Allah'tan ve Peygamberinden öne geçmeyin; Allah'tan sakının, doğrusu Allah işitir ve bilir. ( 2 ) Ya eyyuhellezine amenu la terfeu asvatekum fevka savtin nebiyyi ve la teceheru lehu bil kavli ke cehri ba'dikum li ba'din en tahbeta a'malukum ve entum la teş'urun ( 2 ) Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın. ( 3 ) İnnellezine yeğuddune asvatehum inde rasulillahi ulaikel lezinemtehanellahu kulubehum lit takva lehum mağfiratuv ve ecerun azim ( 3 ) Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır. ( 4 ) İnnellezine yunaduneke miv verail hucurati ekseruhum la ya'kilun ( 4 ) Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu akletmeyen kimselerdir.
  • ( 5 ) Ve lev ennehum saberu hatta tahruce ileyhim le kane hayral lehum vallahu ğafurur rahiym ( 5 ) Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi şüphesiz onlar için daha iyi olurdu. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. ( 6 ) Ya eyyuhellezine amenu in caekum fazikum bi nebein fe tebeyyenu en tusiybu kavmem bi cehaletin fe tusbihu ala ma fealtum nadimin ( 6 ) Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz. ( 7 ) Va'lemu enne fikum rasulellah lev yutiy'ukum fi kesirim minel emri le anittum ve lakinnellahe habbebe ileykumul imane ve zeyyenehu fi kulubikum ve kerrahe ileykumul kufra vel fusuka vel isyan ulaike humur raşidun ( 7 ) Ve aranızda Allah’ın Resûl'ü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır. ( 8 ) Fadlen minellahi ve ni'meh vallahu alimun hakim ( 8 ) (Bu) Allah’tan bir fazl ve ni’mettir. Ve Allah; Alîm’dir, Hakîm’dir. ( 9 ) Ve in taifetani minel mu'mininaktetelu fe aslihu beynehuma fe im beğat ihdaluma alel uhra fe katiluleti tebeğiy hatta tefie ila emrillah fe in faet fe aslihu beynehuma bil adile ve akasitu innellahe yuhibbul mukasitiyn ( 9 ) Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever. ( 10 ) İnnemel muk'minune ihvetun fe aslihu beyne ehaveykum vettekullahe leallekum turhamun ( 10 ) Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın. ( 11 ) Ya eyyuhellezine amenu la yeshar kavmun min kavmin asa ey yekunu hayram minhum ve la nisaum min nisain asa ey yekunne hayram minhunn ve la telmizu enfusekum ve la tenabezu bil elkabe bi'sel ismul fusuku ba'del iman ve mel lem yetube fe ulaike humuz zalimun ( 11 ) Ey inananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir.
  • ( 12 ) Ya eyyuhellezine amenutenibu kesiram minez zanni inne ba'daz zanni ism ve la tecessesu ve la yağteb ba'dukum ba'da e yuhibbu ehadukum ey ye'kule lahme ehiyhi meyte fe kerihtumuh vettekullah innellahe tevvabur rahiym ( 12 ) Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tevbeleri daima kabul edendir, acıyandır. ( 13 ) Ya eyyuhen nasu inna halakanakum min zekeriv ve unsa ve cealnakum şuubev ve kabeile li tearafu inne ekramekum indellahi etkakum innellahe alimun habir ( 13 ) Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. ( 14 ) Kaletil a'rabu amenna kul lem tuk'minu ve lakin kulu eslemna ve lemma yedehulil imanu fi kulubikum ve in tutiy'ulahe ve rasulehu la yelitkum min a'malikum şey'e innellahe ğafurur rahiym ( 14 ) Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder." ( 15 ) İnnemel muk'minunellezine amenu billahi ve rasulihi summe lem yertabu ve cahedu bi emvalihim ve enfusihim fi sebilillah ulaike humus sadikun ( 15 ) "İnananlar, ancak Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır." ( 16 ) Kul etuallimunellahe bi dinikum vallahu ya'lemu ma fis semavati ve ma fil ard vallahu bi kulli şey'in alim ( 16 ) De ki: "Dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da yerde olanları da bilir, Allah her şeyi bilendir." ( 17 ) Yemunnune aleyke en eslemu kul la temunnu aleyye islamekum belillahu yemunnu aleykum en hedakum lil imani in kuntum sadikiyn ( 17 ) Müslüman oldular diye seni minnet altında bırakmak isterler; de ki: "Müslüman olmanızla beni minnet altında tutmayın, hayır; eğer doğru kimselerseniz, sizi imana eriştirmekle Allah sizi minnet altında bırakır." ( 18 ) İnnellahe ya'lemu ğaybes semavati vel ard vallahu basiyrum bima ta'melun ( 18 ) Doğrusu Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
  • 50. Kâf Sûresi ( سُورَةُ قۤ ) Surah Qaaf

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Kâf vel kur’ânil mecîde. ( 1 ) Kaf. Şanlı Kuran'a and olsun. ( 2 ) Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâlel kâfirûne hâzâ şey’un acîbe. ( 2 ) Hayır, kendilerinden bir nezirin onlara gelmesine şaşırdılar. Bunun üzerine kâfirler: “Bu şaşılacak bir şey.” dediler. ( 3 ) E izâ mitnâ ve kunnâ turâbâ, zâlike race’un baîde. ( 3 ) “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltileceğiz)?” İşte bu, uzak (gerçekleşmesi mümkün olmayan) bir dönüştür. ( 4 ) Kade alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîz. ( 4 ) Onlardan kimlerin ölüp toprağa karıştığını biliyoruz. Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitap vardır. ( 5 ) Bel kezzebû bil hakki lemmâ câehum fe hum fî emrin merîce. ( 5 ) Hayır; onlar, gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler. ( 6 ) E fe lem yanzurû ilâs semâi fevkahum keyfe beneynâhâ ve zeyyennâhâ ve mâ lehâ min furûce. ( 6 ) Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişizdir bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur. ( 7 ) Vel arda mededenâhâ ve elkaynâ fîhâ ravâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîce. ( 7 ) Ve arz; onu döşedik, yaydık ve oraya sağlam dağlar attık (yerleştirdik). Ve orada her çeşit bitkiden güzel çiftler yetiştirdik. ( 8 ) Tebesiraten ve zikrâ li kulli abedin munîbe. ( 8 ) Münib olan (Allah’a yönelen: Allah’a ulaşmayı dileyen) bütün kullarına basiret olsun (onların kalp gözleri açılsın) ve (çok) zikretsinler (daimî zikre ulaşsınlar) diye. ( 9 ) Ve nezzelnâ mines semâi mâen mubâraken fe enbetnâ bihî cennâtin ve habbel hasîde. ( 9 ) Ve gökten mübarek (bereketli) su (yağmur) indirdik. Böylece onunla bahçeler ve hasat edilen hububat yetiştirdik. ( 10 ) Ven nahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîde. ( 10 ) Ve üst üste kümelenmiş tomurcukları olan uzun hurma ağaçları (yetiştirdik). ( 11 ) Rizkan lil ibâde ve ahyeynâ bihî beldeten meytâ(meyten), kezâlikel hurûce. ( 11 ) Kullar için rızık olsun diye. Ve onunla ölü beldeye hayat verdik. (Ölümden sonra topraktan) Çıkış (diriliş), işte bunun gibidir. ( 12 ) Kezzebet kabelehum kavmu nûhin ve ashâbur ressi ve semûde. ( 12 ) Onlardan evvel Hz. Nuh’un kavmi, Ress’in halkı ve Semûd halkı da (resûllerini) yalanladı. ( 13 ) Ve âdun ve fir’avnu ve ihvânu lûta. ( 13 ) Ve Ad (kavmi), Firavun ve Lut (A.S)’ın kardeşleri de. ( 14 ) Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubba, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîde. ( 14 ) Ve Eyke halkı ve Tubb kavmi, hepsi resûllerini yalanladı. Böylece vaadim (cezam) hak oldu (Allah’ın vaadi yerine geldi). ( 15 ) E fe ayînâ bil halkil evvel, bel hum fî lebesin min halkin cedîde. ( 15 ) Biz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır; onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler.
  • ( 16 ) Ve lekade halaknâl insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh, ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîde. ( 16 ) And olsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz; Biz ona şah damarından daha yakınız. ( 17 ) İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîde. ( 17 ) O zaman, sağda ve solda oturan iki telâkki edici (tesbit edici melek), (amelleri) tespit ederler. ( 18 ) Mâ yelfizu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîde. ( 18 ) Bir söz söylenmez ki, onun yanında hazır gözetleyiciler (tarafından tespit edilmiş) olmasın. ( 19 ) Ve câet sekratul mevti bil hakk, zâlike mâ kunte minhu tehîde. ( 19 ) Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir, ey insan, işte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir. ( 20 ) Ve nufiha fîs sûr, zâlike yevmul vaîde. ( 20 ) Sura üfürülür. İşte bu geleceği söz verilen gündür. ( 21 ) Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîde. ( 21 ) Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahit bulunduğu halde gelir. ( 22 ) Lekade kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gitâeke fe besarukel yevme hadîde. ( 22 ) Ona: "And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir" denir. ( 23 ) Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîde. ( 23 ) Yanındaki melek: "İşte bu yanımdaki hazırdır" der. ( 24 ) Elkiyâ fî cehenneme kulle keffârin anîd. ( 24 ) “Bütün inatçı kâfirleri cehenneme atın!” ( 25 ) Mennâin lil hayri mu’tedin murîbe. ( 25 ) “Hayra mani olan, haddi aşan, şüphe eden …” ( 26 ) Ellezî ceale meallâhi ilâhen âhara fe elkiyâhu fîl azâbiş şedîde. ( 26 ) “O, Allah ile beraber başka ilâh edindi. Öyleyse ikiniz onu şiddetli azabın içine atın!” ( 27 ) Kâle karînuhu rabbenâ mâ etgaytuhu ve lâkin kâne fî dalâlin baîde. ( 27 ) Yanındaki şeytan: "Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı" der. ( 28 ) Kâle lâ tahtesimû ledeyye ve kade kaddemtu ileykum bil vaîde. ( 28 ) (Allahû Teâla): “Huzurumda kavga etmeyin. Size daha önce vaadimi (cezamı) bildirmiştim.” der. ( 29 ) Mâ yubeddelul kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin lil abîde. ( 29 ) “Katımda söz değiştirilmez. Ve Ben, kullarıma zulmedici değilim.” ( 30 ) Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîde. ( 30 ) O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz, o: "Daha var mı?" der. ( 31 ) Ve uzlifetil cennetu lil muttakîne gayra baîde. ( 31 ) Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır, zaten uzakta değildir. ( 32 ) Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz. ( 32 ) İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için. ( 33 ) Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbe. ( 33 ) Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için). ( 34 ) Udehulûhâ bi selâm, zâlike yevmul hulûde. ( 34 ) Oraya selâmla (selametle) girin. İşte bu ebediyyet (sonsuzluk) günüdür. ( 35 ) Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîde. ( 35 ) Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır.
  • ( 36 ) Ve kem ehleknâ kabelehum min karnin hum eşeddu minhum bataşen fe nakkabû fîl bilâdi, hel min mahîs. ( 36 ) Bu inkarcılardan önce, kendilerinden daha kuvvetli olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. Kurtuluşu var mı? ( 37 ) İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîde. ( 37 ) Doğrusu bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak verene ders vardır. ( 38 ) Ve lekade halaknâs semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin ve mâ messenâ min lugûbe. ( 38 ) And olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz bir yorgunluk da duymadık. ( 39 ) Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kabele tulûiş şemsi ve kabelel gurûbe. ( 39 ) Söylediklerine sabret; Rabbini, güneşin doğmasından önce ve batışından önce överek tesbih et. ( 40 ) Ve minel leyli fe sebbihhu ve edebâras sucûde. ( 40 ) Geceleyin ve secdelerin ardından O'nu tesbih et. ( 41 ) Vestemi’ yevme yunâdil munâdi min mekânin karîbe. ( 41 ) Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. ( 42 ) Yevme yesmeûnes sayhate bil hakk, zâlike yevmul hurûce. ( 42 ) O gün çığlığı gerçekten duyarlar; işte o, kabirden çıkış günüdür. ( 43 ) İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu ve ileynâl masîr. ( 43 ) Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir. ( 44 ) Yevme teşakkakul ardu anhum sirââ, zâlike haşrun aleynâ yesîr. ( 44 ) O gün, yer yarılır, onlar çabucak ayrılır; bu, Bize göre kolay bir toplamadır. ( 45 ) Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûn ve mâ ente aleyhim bi cebbâr fe zekkir bil kur’âni mey yehâfu vaîde. ( 45 ) Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.

    51. Zâriyât Sûresi ( سُورَةُ الذَّارِيَاتِ ) Surah Adh-Dhaariyat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Vez zâriyâti zerve. ( 1 ) Savurarak esip dağıtan rüzgârlara andolsun! ( 2 ) Fel hâmilâti vıkra. ( 2 ) Ve de yük taşıyanlara (yağmur yüklü bulutlara). ( 3 ) Fel câriyâti yusra. ( 3 ) Sonra kolayca akıp gidenlere (süzülenlere). ( 4 ) Fel mukassimâti, emre. ( 4 ) Hem de emrederek (işleri), (görevli meleklere) taksim edenlere (andolsun ki...) ( 5 ) İnnemâ tûadûne le sâdik. ( 5 ) Muhakkak ki size vaadolunanlar kesinlikle doğrudur. ( 6 ) Ve inned dîne le vâkıa. ( 6 ) Ve muhakkak ki dîn (hesap görme; mükâfat veya ceza), kesinlikle vuku bulacaktır (gerçekleşecektir).
  • ( 7 ) Ves semâi zâtil hubuk. ( 7 ) Ve dairesel yollara sahip olan semaya andolsun. ( 8 ) İnnekum le fî kavlin muhtelif. ( 8 ) Muhakkak ki siz, mutlaka ihtilâflı bir söz (düşünce) içindesiniz. ( 9 ) Yu’feku anhu men ufik. ( 9 ) Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür. ( 10 ) Kutilel harrâsûn(harrâsûne). ( 10 ) Yalancılar kahrolsun! ( 11 ) Ellezîne hum fî gamratin sâhûn(sâhûne). ( 11 ) Onlar ki cehalet içinde, gaflette olanlardır. ( 12 ) Yes’elûne eyyâne yevmud dîn(dîni). ( 12 ) İşlerin karşılık göreceği günün zamanını sorarlar. ( 13 ) Yevme hum alân nâri yuftenûn(yuftenûne). ( 13 ) O, kendilerinin ateşte azap görecekleri gündür. ( 14 ) Zûkû fitnetekum, hâzâllezî kuntum bihî testa’cilûn(testa’cilûne). ( 14 ) Onlara: "Azabınızı tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" denir. ( 15 ) İnnel muttakîne fî cennâtin ve uyûn. ( 15 ) Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlardadır. ( 16 ) Âhizîne mâ âtâhum rabbuhum, innehum kânû kabele zâlike muhsinîn(muhsinîne). ( 16 ) Rab’lerinin onlara verdiği şeyi alanlar; muhakkak ki onlar, bundan önce muhsin olanlardır. ( 17 ) Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn(yehceûne). ( 17 ) Onlar, geceleri az uyuyanlardı. ( 18 ) Ve bil eshârihum yestağfirûn(yestağfirûne). ( 18 ) Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi. ( 19 ) Ve fî emvâlihim hakkun lis sâili vel mahrûm. ( 19 ) Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi. ( 20 ) Ve fîl ardı âyâtun lil mûkınîn(mûkınîne). ( 20 ) Yakîn hasıl edenler için yeryüzünde (Allah’ın) âyetleri vardır. ( 21 ) Ve fî enfusikum, e fe lâ tubesirûn(tubsirûne). ( 21 ) Ve kendi nefslerinizde de (âyetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? ( 22 ) Ve fîs semâi rızkukum ve mâ tûadûn(tûadûne). ( 22 ) Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir. ( 23 ) Fe ve rabbis semâi vel ardı innehu le hakkun misle mâ ennekum tentıkûn(tentıkûne). ( 23 ) Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir. ( 24 ) Hel etâke hadîsu dayfi ibrâhîmel mukramîn(mukramîne). ( 24 ) İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi? ( 25 ) İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun(selâmun), kavmun munkerûn(munkerûne). ( 25 ) Onlar, İbrahim'in yanına girip: "Selam sana" demişlerdi, İbrahim de: "Selam size" demişti; içinden de, onların "tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti. ( 26 ) Fe râga ilâ ehlihî fe câe bi icelin semîn. ( 26 ) Bunun üzerine (Hz. İbrâhîm) gizlice ailesinin yanına gidip hemen (kızarmış) semiz bir buzağı getirdi. ( 27 ) Fe karrabehû ileyhim kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne). ( 27 ) Böylece onu (yemeği) onlara yaklaştırdı (ikram etti): “Yemez misiniz?” dedi. ( 28 ) Fe evcese minhum hîfeh, kâlû lâ tehaf, ve beşşerûhu bi gulâmin alîm(alîmin). ( 28 ) (Yemediklerini görünce) onlardan endişeye düştü; "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler. ( 29 ) Fe akabeletimraetuhu fî sarratin fe sakket vecehehâ ve kâlet acûzun akîm. ( 29 ) Bunun üzerine karısı hayretle seslenerek geldi, elleriyle yüzünü kapayarak: "kısır bir kocakarı!" dedi. ( 30 ) Kâlû kezâliki kâle rabbuk, innehu huvel hakîmul alîm. ( 30 ) Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.