Cüz   23
Kur’ân sayfa no : 441 - 460  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 28 ) Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn. ( 28 ) Ve onun arkasından, onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indiriciler de olmadık. ( 29 ) İn kânet illâ sayhaten vâhideten fe izâ hum hâmidûn. ( 29 ) (Onların cezası) sadece bir sayha (şiddetli ses dalgası) oldu. O zaman onlar sönenler oldular. ( 30 ) Yâ hasreten alâl ibâde, mâ ye’tîhim mir resûlin illâ kânû bihî yestehziûn. ( 30 ) Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı. ( 31 ) E lem yerav kem ehleknâ kabelehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yarciûn. ( 31 ) Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi? ( 32 ) Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn. ( 32 ) Hepsi huzurumuza getirileceklerdir. ( 33 ) Ve âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracenâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn. ( 33 ) İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler. ( 34 ) Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn. ( 34 ) Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız. ( 35 ) Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn. ( 35 ) Onun ve elleriyle yaptıklarının ürünlerini yesinler; şükretmezler mi? ( 36 ) Subehânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn. ( 36 ) Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir. ( 37 ) Ve âyetun lehumul leylu, neslehu minhun nehâra fe izâ hum muzlimûn. ( 37 ) Onlara bir delil de gecedir; gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler. ( 38 ) Veş şemsu tecerî li mustekarrin lehâ, zâlike takadîrul azîzil alîm. ( 38 ) Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur. ( 39 ) Vel kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm. ( 39 ) Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir. ( 40 ) Lâş şemsu yenbegî lehâ en tuderikel kamera ve lâl leylu sâbikun nehâr, ve kullun fî felekin yesbehûn. ( 40 ) Aya erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.
  • ( 41 ) Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn. ( 41 ) Ve onların zürriyetlerini (nesillerini) dolu gemilerde taşımamız onlar için bir âyettir. ( 42 ) Ve halakanâ lehum min mislihî mâ yerkebûn. ( 42 ) Ve onlar için, onun gibi (gemiler gibi) binecekleri şeyler yarattık. ( 43 ) Ve in neşe’ nugrikahum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn. ( 43 ) Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi. ( 44 ) İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn. ( 44 ) Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık. ( 45 ) Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn. ( 45 ) Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler. ( 46 ) Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn. ( 46 ) Zaten Rabbinin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdi. ( 47 ) Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu mel lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn. ( 47 ) Onlara: "Allah'ın size verdiği rızıktan sarfedin" denince inkar edenler inananlara: "Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler. ( 48 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn. ( 48 ) "Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler. ( 49 ) Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten te’huzuhum ve hum yahissimûn. ( 49 ) Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. ( 50 ) Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn. ( 50 ) O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler. ( 51 ) Ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecedâsi ilâ rabbihim yensilûn. ( 51 ) Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. ( 52 ) Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn. ( 52 ) "Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir. ( 53 ) İn kânet illâ sayhaten vâhideten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn. ( 53 ) Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. ( 54 ) Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tucezevne illâ mâ kuntum ta’melûn. ( 54 ) Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz.
  • ( 55 ) İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn. ( 55 ) Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. ( 56 ) Hum ve ezvâcuhum fî zilâlin alâl erâiki muttekiûn. ( 56 ) Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır. ( 57 ) Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn. ( 57 ) Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır. ( 58 ) Selâmun kavlen mir rabbin rahîm. ( 58 ) Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır. ( 59 ) Vemtâzûl yevme eyyuhâl mucerimûn. ( 59 ) Ve ey mücrimler (suçlular)! Bugün ayrılın (bir kenara çekilin). ( 60 ) E lem a’hade ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân, innehu lekum aduvvun mubîn. ( 60 ) Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır. ( 61 ) Ve eni’budûnî, hâzâ sirâtun mustakîm. ( 61 ) Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır. ( 62 ) Ve lekade edalle minkum cibillen kesîra, e fe lem tekûnû ta’kilûn. ( 62 ) And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? ( 63 ) Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn. ( 63 ) İşte bu, size söz verilen cehennemdir. ( 64 ) islevhâl yevme bimâ kuntum tekfurûn. ( 64 ) Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin. ( 65 ) El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn. ( 65 ) İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder. ( 66 ) Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sirâta fe ennâ yubesirûn. ( 66 ) Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi? ( 67 ) Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn. ( 67 ) Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi. ( 68 ) Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk, e fe lâ ya’kilûn. ( 68 ) Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Akletmezler mi? ( 69 ) Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî leh, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn. ( 69 ) Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır. ( 70 ) Li yunzira men kâne hayyen ve yehikkal kavlu alâl kâfirîn. ( 70 ) Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de inkarcıların aleyhine çıksın.
  • ( 71 ) E ve lem yerav ennâ halakanâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn. ( 71 ) Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar. ( 72 ) Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn. ( 72 ) Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır. ( 73 ) Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribe, e fe lâ yeşkurûn. ( 73 ) Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır; şükretmezler mi? ( 74 ) Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn. ( 74 ) Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler. ( 75 ) Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn. ( 75 ) Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler. ( 76 ) Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn. ( 76 ) Bunların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz. ( 77 ) E ve lem yeral insânu ennâ halakanâhu min nutafetin fe izâ huve hasîmun mubîn. ( 77 ) İnsan, onu bir nutfeden nasıl yarattığımızı görmedi mi? Sonra da Bize (karşı) apaçık hasım (düşman) oldu. ( 78 ) Ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkah, kâle mey yuhyil izâme ve hiye ramîm. ( 78 ) Ve kendi yaratılışını unutup Bize misal getirdi: "Kemiklerimiz çürüyüp dağılmış haldeyken kim onlara can verecek?" dedi. ( 79 ) Kul yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merrah, ve huve bi kulli halkin alîm. ( 79 ) De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir." ( 80 ) Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkidûn. ( 80 ) Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız. ( 81 ) E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ ey yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm. ( 81 ) Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur; çünkü O, yaratan ve bilendir. ( 82 ) İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en eyyekûle lehu kun fe yekûn. ( 82 ) Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir, hemen olur. ( 83 ) Fe subehânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn. ( 83 ) Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.
  • 37. Sâffât Sûresi ( سُورَةُ الصَّاۤفَّاتِ ) Surah As-Saaffaat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Ves sâffati saffâ. ( 1 ) Ve saf bağlayarak (huşû ile Allah’ın huzurunda) saf halinde bulunanlara andolsun. ( 2 ) Fez zâcirâti zecerâ. ( 2 ) Toplayıp sevkedenlere (sağ ve sol kanat velîlerine). ( 3 ) Fet tâliyâti zikrâ. ( 3 ) Zikrederek (Kur’ân) tilâvet edenlere (okuyanlara) (andolsun). ( 4 ) İnne ilâhekum le vâhide. ( 4 ) Muhakkak ki sizin İlâhınız, mutlaka Tek’tir. ( 5 ) Rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârika. ( 5 ) Göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Ve doğuların (da) Rabbidir. ( 6 ) İnnâ zeyyennâs semâed dunyâ bi zîynetinil kevâkibe. ( 6 ) Şüphesiz Biz, yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik. ( 7 ) Ve hifzan min kulli şeytânin mâride. ( 7 ) Onu, inatçı her türlü şeytandan koruduk. ( 8 ) Lâ yessemmeûne ilâl meleil a’lâ ve yukazefûne min kulli cânibe. ( 8 ) Melei A’lâ’ya kulak verip dinleyemezler ve her taraftan atılırlar (kovulurlar). ( 9 ) Duhûra ve lehum azâbun vâsibe ( 9 ) Kovulmuş olarak, onlar için kesilmeyen sürekli azap vardır. ( 10 ) İllâ men hatifel hatafete fe etbeahu şihâbun sâkibe. ( 10 ) Hele bir tek söz kapan olsun; delici bir alev onun peşine düşüverir. ( 11 ) Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halakanâ, innâ halakanâhum min tînin lâzibe. ( 11 ) Allah'a eş koşanlara sor: Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa Bizim yarattığımız gökleri yaratmak mı? Aslında Biz kendilerini özlü ve yapışkan çamurdan yaratmışızdır. ( 12 ) Bel acibete ve yesharûn. ( 12 ) Evet; sen onlara şaşıyorsun, onlar da seni alaya alıyorlar. ( 13 ) Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn. ( 13 ) Onlara öğüt verildiğinde öğüt dinlemezler. ( 14 ) Ve izâ raev âyetey yesteshirûn. ( 14 ) Bir mucize gördüklerinde onu eğlenceye alırlar. ( 15 ) Ve kâlû in hâzâ illâ sihrun mubîn. ( 15 ) Ve: "Bu sadece apaçık bir sihirdir." dediler (derler). ( 16 ) E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le mebe’ûsûn. ( 16 ) Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz, mutlaka beas edilenler (diriltilenler) mi olacağız? ( 17 ) E ve âbâunel evvelûn. ( 17 ) Ve evvelki babalarımız (atalarımız) da mı? ( 18 ) Kul neam ve entum dâhirûn. ( 18 ) De ki: "Evet hem de zelil ve hakir olarak." ( 19 ) Fe innemâ hiye zeceratun vâhidetun fe izâ hum yenzurûn. ( 19 ) Tek bir çığlık. Hemen bakıp kalırlar. ( 20 ) Ve kâlû yâ veylenâ hâzâ yevmud dîn ( 20 ) Şöyle derler: "Vay bize! İşte bu ceza günüdür." ( 21 ) Hâzâ yevmul faslillezî kuntum bihî tukezzibûn. ( 21 ) Onlara: "İşte bu, yalanladığınız hüküm günüdür" denir. ( 22 ) Uhşurûllezîne zalemû ve ezvâcehum ve mâ kânû ya’budûn. ( 22 ) Zulmedenleri ve onların eşlerini (zevcelerini) haşredin (biraraya toplayın)! Ve onların tapmış oldukları şeyleri (de). ( 23 ) Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sirâtil cahîm. ( 23 ) Allah’tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennem) yoluna hidayet edin (ulaştırın). ( 24 ) Vakifûhum innehum mes’ûlûn. ( 24 ) "Onları durdurun; çünkü kendilerinden daha da sorulacaktır."
  • ( 25 ) Mâ lekum lâ tenâsarûn. ( 25 ) Şöyle sorulur: "Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?" ( 26 ) Bel humul yevme musteslimûn. ( 26 ) Hayır; bugün onların hepsi teslim olmuşlardır. ( 27 ) Ve akabele ba’duhum alâ ba’din yetesâelûn. ( 27 ) Birbirlerine dönüp soruşurlar. ( 28 ) Kâlû innekum kuntum te’tûnenâ anil yemîn. ( 28 ) İleri gelenlerine: "Doğrusu siz bize sureti hakdan görünürdünüz" derler. ( 29 ) Kâlû bel lem tekûnû muk’minîn. ( 29 ) Onlar da şöyle derler: "Hayır; siz inanmış kimseler değildiniz." ( 30 ) Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultân, bel kuntum kavmen tâgîn. ( 30 ) "Bizim sizin üstünüzde bir nüfuzumuz yoktu. Bilakis, azmış bir millettiniz." ( 31 ) Fe hakka aleynâ kavlu rabbinâ innâ le zâikûn. ( 31 ) "Bu sebeple, Rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleşti. şüphesiz azabı tadacağız." ( 32 ) Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn. ( 32 ) "Sizi biz azdırmıştık, çünkü kendimiz azgındık". ( 33 ) Fe innehum yevme izin fîl azâbi muşterikûn. ( 33 ) O gün hepsi azabda birleşirler. ( 34 ) İnnâ kezâlike nef’alu bil mucerimîn. ( 34 ) Doğrusu suçlulara böyle yaparız. ( 35 ) İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illâllâhu yestekbirûn. ( 35 ) Onlara: "Allah'tan başka tanrı yoktur" denildiği zaman şüphesiz büyüklenirler. ( 36 ) Ve yekûlûne e innâ le târikû âlihetinâ li şâirin mecenûn. ( 36 ) "Deli bir şair yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım?" derlerdi. ( 37 ) Bel câe bil hakki ve saddakal murselîn. ( 37 ) Hayır; o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri doğrulamıştı. ( 38 ) İnnekum le zâikûl azâbil elîm. ( 38 ) Şüphesiz siz can yakıcı azabı tadacaksınız. ( 39 ) Ve mâ tucezevne illâ mâ kuntum ta’melûn. ( 39 ) Yaptığınızdan başka birşeyle cezalanmayacaksınız. ( 40 ) İllâ ibâdallâhil muhlasîn. ( 40 ) Ancak Allah'a içten bağlı kullar bunun dışındadır. ( 41 ) Ulâike lehum rizkun ma’lûm. ( 41 ) İşte onlar; onlar için malûm (bilinen) bir rızık vardır. ( 42 ) Fevâkih, ve hum mukramûn. ( 42 ) Ve meyveler, onlar ikram olunanlardır. ( 43 ) Fî cennâtin naîm. ( 43 ) Naîm cennetlerinde. ( 44 ) Alâ sururin mutekâbilîn. ( 44 ) Karşılıklı tahtlar üzerinde. ( 45 ) Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn. ( 45 ) Onların etrafında akan sudan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. ( 46 ) Beydâe lezzetin liş şâribîn. ( 46 ) Berrak, içenler için lezzetli. ( 47 ) Lâ fîhâ gavlun ve lâ hum anhâ yunzefûn. ( 47 ) Onun içinde aklı gideren bir şey yoktur. Ve onlar, ondan (o maiden) sarhoş olmazlar. ( 48 ) Ve indehum kâsirâtut tarfi în. ( 48 ) Ve onların yanında, bakışlarını saklayan (sadece onlara çeviren) güzel gözlü kadınlar vardır. ( 49 ) Ke enne hunne beydun meknûn. ( 49 ) Onlar muhafaza edilmiş (el değmemiş) yumurta gibidir. ( 50 ) Fe akabele ba’duhum alâ ba’din yetesâelûn. ( 50 ) Birbirlerine dönüp sorarlar: ( 51 ) Kâle kâilun minhum innî kâne lî karîn. ( 51 ) Onlardan konuşan birisi: "Gerçekten benim bir yakınım vardı." dedi (der).
  • ( 52 ) Yekûlu e inneke le minel musaddikîn. ( 52 ) "Sen gerçekten (tekrar dirilmeyi) tasdik edenlerden misin?" dedi. ( 53 ) E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn. ( 53 ) Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz mutlaka cezalandırılacak olanlar mıyız? ( 54 ) Kâle hel entum muttaliûn. ( 54 ) Yanındakilere: "Siz onu bilir misiniz?" der. ( 55 ) Fettalea fe raâhu fî sevâil cahîm. ( 55 ) Bir bakar onu cehennemin ortasında görür. ( 56 ) Kâle tallâhi in kidte le turdîn. ( 56 ) Ona der ki: "Allah'a and olsun ki, az kalsın beni de mahvedecektin." ( 57 ) Ve lev lâ ni’metu rabbî le kuntu minel muhdarîn. ( 57 ) "Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı ben de oraya götürülenlerden olurdum." ( 58 ) E fe mâ nahnu bi meyyitîn. ( 58 ) Artık biz (bir daha) ölecek değiliz, öyle değil mi? ( 59 ) İllâ mevtetenâl ûlâ ve mâ nahnu bi muazzebîn. ( 59 ) Bizim ilk ölümümüz hariç. Ve biz azap görecek olanlar (da) değiliz. ( 60 ) İnne hâzâ le huvel fevzul azîm. ( 60 ) İşte büyük kurtuluş şüphesiz budur. ( 61 ) Li misli hâzâ felya’melil âmilûn. ( 61 ) Çalışanlar bunun için çalışsın. ( 62 ) E zâlike hayrun nuzulen em şeceratuz zakkûm. ( 62 ) Konukluk olarak bu mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? ( 63 ) İnnâ cealnâhâ fitneten liz zâlimîn. ( 63 ) Biz o ağacı, zalimler için bir dert yaptık. ( 64 ) İnnehâ şeceratun tahrucu fî aslil cahîm. ( 64 ) O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. ( 65 ) Tal’uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn. ( 65 ) Tomurcukları şeytan başı gibidir. ( 66 ) Fe innehum le âkilûne minhâ fe mâliûne minhâl butûn. ( 66 ) İşte cehennemlikler bundan yerler, karınlarını onunla doldururlar. ( 67 ) Summe inne lehum aleyhâ le şevben min hamîm. ( 67 ) Sonra, üzerine kaynar su katılmış içki şüphesiz onlar içindir. ( 68 ) Summe inne merciahum le ilâl cahîm. ( 68 ) Doğrusu sonra dönecekleri yer yine cehennemdir. ( 69 ) İnnehum elfev âbâehum dâllîn. ( 69 ) Onlar babalarını şüphesiz sapık kimseler olarak bulmuşlardı. ( 70 ) Fe hum alâ âsârihim yuhraûn. ( 70 ) Öyleyken yine de onların izlerinden kovalanırcasına koşturuyorlardı. ( 71 ) Ve lekade dalle kabelehum ekserul evvelîn. ( 71 ) Onlardan önce, evvelki ümmetlerin çoğu, and olsun ki sapıtmıştı. ( 72 ) Ve lekade erselnâ fî him munzirîn. ( 72 ) And olsun ki, içlerine uyarıcılar göndermiştik. ( 73 ) Fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn. ( 73 ) Uyarıldığı halde yola gelmeyenlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak! ( 74 ) İllâ ibâdallâhil muhlasîn. ( 74 ) Allah'ın, O'na içten bağlanan kulları bunun dışındadır. ( 75 ) Ve lekade nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn. ( 75 ) And olsun ki, Nuh Bize seslenmişti de duasına ne güzel icabet etmiştik. ( 76 ) Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm. ( 76 ) Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
  • ( 77 ) Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn. ( 77 ) Ancak onun soyunu sürekli kıldık. ( 78 ) Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn. ( 78 ) Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. ( 79 ) Selâmun alâ nûhin fîl âlemîn. ( 79 ) Âlemler içinde Nuh (A.S)’a selâm olsun. ( 80 ) İnnâ kezâlike necezîl muhsinîn. ( 80 ) İşte Biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız. ( 81 ) İnnehu min ibâdinâl muk’minîn. ( 81 ) Doğrusu o, bizim inanmış kullarımızdandı. ( 82 ) Summe agrakanâl âharîn. ( 82 ) Sonra, diğerlerini suda boğduk. ( 83 ) Ve inne min şîatihî le ibrâhîm. ( 83 ) İbrahim de şüphesiz O'nun yolunda olanlardandı. ( 84 ) İz câe rabbehu bi kalbin selîm. ( 84 ) Nitekim Rabbine temiz bir kalple geldi. ( 85 ) İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta’budûn. ( 85 ) İbrahim babasına ve milletine şöyle demişti: "Nelere kulluk ediyorsunuz?" ( 86 ) E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn. ( 86 ) "Allah'ı bırakıp uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?" ( 87 ) Fe mâ zannukum bi rabbil âlemîn. ( 87 ) "Alemlerin Rabbi hakkındaki sanınız nedir?" ( 88 ) Fe nazara nazraten fîn nucûm. ( 88 ) İbrahim yıldızlara bir göz attı ve "Ben rahatsızım" dedi. ( 89 ) Fe kâle innî sakîm. ( 89 ) İbrahim yıldızlara bir göz attı ve "Ben rahatsızım" dedi. ( 90 ) Fe tevellev anhu mudebirîn. ( 90 ) Onu bırakıp gittiler. ( 91 ) Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle e lâ te’kulûn. ( 91 ) Onların ilâhları ile ilgilendi ve: "Yani (siz yemek) yemiyor musunuz?" dedi. ( 92 ) Mâ lekum lâ tentikûn. ( 92 ) Yoksa siz konuşmuyor musunuz? ( 93 ) Ferâga aleyhim darben bil yemîn. ( 93 ) Sonunda, üzerlerine yürüyüp kuvvetle vurdu. ( 94 ) Fe akabelû ileyhi yeziffûn. ( 94 ) Bunun üzerine putperestler koşarak ona geldiler. ( 95 ) Kâle e ta’budûne mâ tenhitûn. ( 95 ) (İbrâhîm A.S): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi. ( 96 ) Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn. ( 96 ) Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı. ( 97 ) Kâlûbenû lehu bunyânen fe elkûhu fîl cahîm. ( 97 ) Putperestler: "Onun için bir yapı yapın da onu oradan ateşin içine atın" dediler. ( 98 ) Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ humul esfelîn. ( 98 ) Ona düzen kurmak istediler, ama Biz onları altettik. ( 99 ) Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî se yehdîn. ( 99 ) İbrahim: "Doğrusu ben Rabbim uğrunda sizi bırakıp gidiyorum; O beni doğru yola eriştirir" dedi. ( 100 ) Rabbi hebe lî mines sâlihîn. ( 100 ) "Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver" diye yalvardı. ( 101 ) Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm. ( 101 ) Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. ( 102 ) Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tu’mer se tecidunî inşâallâhu mines sâbirîn. ( 102 ) Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca: "Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. "Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin" dedi.
  • ( 103 ) Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn. ( 103 ) Böylece ikisi de (Allah’a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı. ( 104 ) Ve nâdeynâhu ey yâ ibrâhîm. ( 104 ) Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik). ( 105 ) Kade saddakter ru’yâ, innâ kezâlike necezîl muhsinîn. ( 105 ) Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. ( 106 ) İnne hâzâ le huvel belâul mubîn. ( 106 ) Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. ( 107 ) Ve fedeynâhu bi zibehin azîm. ( 107 ) Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. ( 108 ) Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn. ( 108 ) Sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. ( 109 ) Selâmun alâ ibrâhîm. ( 109 ) İbrâhîm (A.S)’a selâm olsun. ( 110 ) Kezâlike necezîl muhsinîn. ( 110 ) İşte iyileri böylece mükafatlandırırız. ( 111 ) İnnehu min ibâdinâl muk’minîn. ( 111 ) Doğrusu o, inanmış kullarımızdandı. ( 112 ) Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mines sâlihîn. ( 112 ) Ona, iyilerden olan İshak'ı peygamber olarak müjdeledik. ( 113 ) Ve bâraknâ aleyhi ve alâ ishâka, ve min zurriyyetihimâ muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubîn. ( 113 ) Kendisini ve İshak'ı mübarek kıldık; ikisinin soyundan iyi olan da vardır, açıktan açığa kendisine yazık eden de vardır. ( 114 ) Ve lekade menennâ alâ mûsâ ve hârûn. ( 114 ) And olsun ki Musa ve Harun'a da iyilikte bulunmuştuk. ( 115 ) Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm. ( 115 ) İkisini ve milletlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık. ( 116 ) Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn. ( 116 ) Onlara yardım etmiştik de üstün gelmişlerdi. ( 117 ) Ve âteynâ humâl kitâbel mustebîn. ( 117 ) Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir Kitap vermiştik. ( 118 ) Ve hedeynâ humâs sirâtal mustakîm. ( 118 ) Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik. ( 119 ) Ve teraknâ aleyhimâ fîl âhirîn. ( 119 ) Ve sonrakiler arasında ikisine (şerefli bir anı) bıraktık. ( 120 ) Selâmun alâ mûsâ ve hârûn. ( 120 ) Musa (A.S)’a ve Harun (A.S)’a selâm olsun. ( 121 ) İnnâ kezâlike necezîl muhsinîn. ( 121 ) Doğrusu Biz, iyileri böylece mükafatlandırırız. ( 122 ) İnne humâ min ibâdinâl muk’minîn. ( 122 ) İkisi de şüphesiz inanmış kullarımızdandı. ( 123 ) Ve inne ilyâse le minel murselîn. ( 123 ) Doğrusu İlyas da peygamberlerdendir. ( 124 ) İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn. ( 124 ) (İlyas A.S) kavmine: "Siz takva sahibi olmayacak mısınız?" demişti. ( 125 ) E tede’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn. ( 125 ) Siz (bir put olan) Ba’le mi tapıyorsunuz? Ve Yaratıcılar’ın En Güzeli’ni (Allah’ı) terk mi ediyorsunuz (vaz mı geçiyorsunuz)? ( 126 ) Allâhe rabbekum ve rabbe âbâikumul evvelîn. ( 126 ) Allah, sizin ve evvelki babalarınızın (atalarınızın) Rabbidir.
  • ( 127 ) Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn. ( 127 ) Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple muhakkak ki onlar, gerçekten (cehennemde) hazır bulundurulacak olanlardır. ( 128 ) İllâ ibâdallâhil muhlasîn. ( 128 ) Allah’ın muhlis kulları hariç. ( 129 ) Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn. ( 129 ) Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. ( 130 ) Selâmun alâ ilyâsîn. ( 130 ) İlyas (A.S)’a selâm olsun. ( 131 ) İnnâ kezâlike necezîl muhsinîn. ( 131 ) Doğrusu Biz iyileri böylece mükafatlandırırız. ( 132 ) İnnehu min ibâdinâl muk’minîn. ( 132 ) O, inanmış kullarımızdandı. ( 133 ) Ve inne lûtan le minel murselîn. ( 133 ) Şüphesiz Lut da peygamberlerdendir. ( 134 ) İz necceynâhu ve ehlehû ecemaîn. ( 134 ) Onu ve onun ailesini, hepsini kurtarmıştık. ( 135 ) İllâ acûzen fîl gâbirîn. ( 135 ) Geride kalanlar arasında acuze bir kadın hariç. ( 136 ) Summe demmernâl âharîn. ( 136 ) Sonra diğerlerini yok etmiştik. ( 137 ) Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn. ( 137 ) Ve muhakkak ki siz, sabahları onlara mutlaka uğruyorsunuz. ( 138 ) Ve bil leyl e fe lâ ta’kilûn. ( 138 ) Ve geceleyin de. Hâlâ akıl etmez misiniz? ( 139 ) Ve inne yûnuse le minel murselîn. ( 139 ) Doğrusu Yunus da peygamberlerdendir. ( 140 ) İz ebeka ilâl fulkil meşhûn. ( 140 ) Dolu bir gemiye kaçmıştı. ( 141 ) Fe sâheme fe kâne minel mudehadîn. ( 141 ) Gemide olanlarla karşılıklı kura çekmişti de yenilenlerden olmuştu, bu sebeple denize atılmıştı. ( 142 ) Feltekamehul hûtu ve huve mulîm. ( 142 ) Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu. ( 143 ) Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn. ( 143 ) Eğer o gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı. ( 144 ) Le lebise fî batanihî ilâ yevmi yube’asûn. ( 144 ) Muhakkak ki o, beas gününe (kıyâmet gününe) kadar onun (balığın) karnında kalırdı. ( 145 ) Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm. ( 145 ) Halsiz bir halde iken kendisini sahile çıkardık. ( 146 ) Ve enbetnâ aleyhi şeceraten miy yakatîn. ( 146 ) Onun için, geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. ( 147 ) Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn. ( 147 ) Onu, yüzbin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik. ( 148 ) Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn. ( 148 ) Sonunda ona inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik. ( 149 ) Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn. ( 149 ) Putperestlere sor, kızlar senin Rabbinin de erkekler onların mı? ( 150 ) Em halakanâl melâikete inâsen ve hum şâhidûn. ( 150 ) Yoksa melekleri kız olarak yarattığımızda onlar hazır mı idiler? ( 151 ) E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn. ( 151 ) Yalanlarından dolayı mutlaka (şöyle, şöyle) diyenler kesinlikle onlar değil mi? ( 152 ) Veledallâhu ve innehum le kâzibûn. ( 152 ) "Allah doğurdu." Muhakkak ki onlar, kesinlikle yalan söyleyenlerdir. ( 153 ) Astafel benâti alâl benîn. ( 153 ) Allah kızları, oğullara tercih mi etmiş?
  • ( 154 ) Mâ lekum, keyfe tahkumûn. ( 154 ) Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz? ( 155 ) E fe lâ tezekkerûn. ( 155 ) Hiç düşünmez misiniz? ( 156 ) Em lekum sultânun mubîn. ( 156 ) Yoksa apaçık bir deliliniz mi var? ( 157 ) Fe’tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn. ( 157 ) Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin bakalım. ( 158 ) Ve cealû beynehu ve beynel cinneti nesebâ, ve lekade alimetil cinnetu innehum le muhdarûn. ( 158 ) Allah'la cinler (melekler) arasında da bir soy bağı icadettiler. And olsun ki, cinler de, kendilerinin (bunu söyleyenlerin) hesap yerine götürüleceklerini bilirler. ( 159 ) Subhânallâhi ammâ yasifûn. ( 159 ) Allah onların vasıflandırmalarından münezzehtir. ( 160 ) İllâ ibâdallâhil muhlasîn. ( 160 ) Allah'ın içten bağlı kulları bunların dışındadır. ( 161 ) Fe innekum ve mâ ta’budûn. ( 161 ) Bundan sonra muhakkak ki siz ve sizin taptıklarınız. ( 162 ) Mâ entum aleyhi bi fâtinîn. ( 162 ) Onun (Allah’ın) aleyhinde, kimseyi fitneye düşürecek değilsiniz (düşüremezsiniz). ( 163 ) İllâ men huve sâlil cahîm. ( 163 ) Ama cehenneme girecek olanlar hariç. ( 164 ) Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma’lûm. ( 164 ) Ve bizden (hiç) kimse yoktur ki, onun bilinen bir makamı olmasın. ( 165 ) Ve innâ le nahnus sâffûn. ( 165 ) Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah’ın huzurunda) saf saf duranlarız. ( 166 ) Ve innâ le nahnul musebbihûn. ( 166 ) Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah’ı) tesbih edenleriz. ( 167 ) Ve in kânû le yekûlûn. ( 167 ) Ve onlar mutlaka, sadece (şöyle) diyorlardı. ( 168 ) Lev enne indenâ zikran minel evvelîn. ( 168 ) Keşke bizim yanımızda (elimizde) evvelkilere verilenlerden bir zikir (bir kitap) olsaydı. ( 169 ) Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn. ( 169 ) (O zaman) mutlaka biz, Allah’ın muhlis kullarından olurduk. ( 170 ) Fe keferû bih, fe sevfe ya’lemûn. ( 170 ) Böyleyken O'nu inkar ettiler. Ama bileceklerdir. ( 171 ) Ve lekade sebekat kelimetunâ li ibâdinâl murselîn. ( 171 ) And olsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir. ( 172 ) İnnehum le humul mensûrûn. ( 172 ) Onlar şüphesiz yardım göreceklerdir. ( 173 ) Ve inne cundenâ le humul gâlibûn. ( 173 ) Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir. ( 174 ) Fe tevelle anhum hattâ hîn. ( 174 ) Bir süreye kadar onlara aldırış etme. ( 175 ) Ve ebesirhum fe sevfe yubesirûn. ( 175 ) Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir. ( 176 ) E fe bi azâbinâ yesta’cilûn. ( 176 ) Azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar? ( 177 ) Fe izâ nezele bi sâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn. ( 177 ) O azap, yurtlarına indiğinde, uyarılan fakat yola gelmeyenlerin sabahı ne kötü olur! ( 178 ) Ve tevelle anhum hattâ hîn. ( 178 ) Bir süreye kadar onlardan yüz çevir. ( 179 ) Ve ebesir fe sevfe yubesirûn. ( 179 ) İnecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir. ( 180 ) Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn. ( 180 ) Senin güçlü olan Rabbin, onların vasıflandırmalarından münezzehtir. ( 181 ) Ve selâmun alâl murselîn. ( 181 ) Ve selam, peygamberleredir. ( 182 ) Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn. ( 182 ) Hamd de Alemlerin Rabbi Allah'adır.
  • 38. Sâd Sûresi ( سُورَةُ صۤ ) Surah Saad

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Sâde, vel kur’âni zîz zikr. ( 1 ) Sâd, zikrin sahibi Kur’ân’a andolsun. ( 2 ) Belillezîne keferû fî izzetin ve şikâka. ( 2 ) Hayır, kâfirler gurur ve ayrılık içindedirler. ( 3 ) Kem ehleknâ min kabelihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne menâs. ( 3 ) Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Feryat ediyorlardı; oysa artık kurtulma zamanı değildi. ( 4 ) Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhirun kezzâbe. ( 4 ) Ve onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesi acayiplerine gitti (şaşırdılar). Ve kâfirler: "Bu çok yalancı bir büyücü." dediler. ( 5 ) E cealel âlihete ilâhen vâhide, inne hâzâ le şey’un ucâbe. ( 5 ) İlâhları bir tek ilâh mı kılıyor? Muhakkak ki bu, gerçekten acayip (şaşılacak) bir şey. ( 6 ) Ventalekal meleu minhum enimşû vasbirû alâ âlihetikum inne hâzâ le şey’uy yurâde. ( 6 ) Ve onlardan ileri gelenler: "Yürüyün! İlâhlarınıza karşı sabırlı (kararlı) olun. Muhakkak ki sizden istenen mutlaka budur." (diyerek) ayrıldılar. ( 7 ) Mâ semi’nâ bi hâzâ fîl milletil âhirati, in hâzâ illâhtilâka. ( 7 ) Biz, diğer dînler içinde bunun gibi (bu konuda) bir şey (bütün ilâhların tek bir ilâh olduğunu) işitmedik. Bu sadece bir iftiradır. ( 8 ) E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâbe. ( 8 ) Zikir, bizim aramızda ona mı indirildi? Hayır, onlar Benim Zikrim’den şüphe içindedirler. Hayır, onlar azabımı henüz tatmadılar. ( 9 ) Em indehum hazâinu rahmeti rabbikel azîzil vehhâbe. ( 9 ) Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? ( 10 ) Em lehum mulkus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ, felyertekû fîl esbâbe. ( 10 ) Yahut, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyle ise sebeplere tevessül edip göğe yükselsinler! ( 11 ) Cundun mâ hunâlike mehzûmun minel ahzâbe. ( 11 ) Onlar burada takım takım bozguna uğramış perişan bir ordudur. ( 12 ) Kezzebet kabelehum kavmu nûhin ve âdun ve fir’avnu zul evtâde. ( 12 ) Onlardan önce Nuh (A.S)’ın kavmi, Ad kavmi ve kazıklar sahibi firavun da yalanlamıştı. ( 13 ) Ve semûdu ve kavmu lûtin ve ashâbul eykeh, ulâikel ahzâbe. ( 13 ) Ve Semud kavmi, Lut (A.S)’ın kavmi ve Eyke halkı; işte onlar da (yalanlayan) fırkalardır. ( 14 ) İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ikâbe. ( 14 ) Hepsi peygamberleri yalanladı da azabımı hakettiler. ( 15 ) Ve mâ yanzuru hâulâi illâ sayhaten vâhideten mâ lehâ min fevâka. ( 15 ) Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler. ( 16 ) Ve kâlû rabbenâ accil lenâ kittanâ kabele yevmil hisâbe. ( 16 ) Onlar ise "Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver" derler.
  • ( 17 ) isbir alâ mâ yekûlûne vezkur abedenâ dâvûde zel eyde, innehû evvâbe. ( 17 ) Onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Davud'u an; o, daima Allah'a yönelirdi. ( 18 ) İnnâ sahharnâl cibâle meahu yusebbihne bil aşiyyi vel işrâka. ( 18 ) Muhakkak ki Biz, dağları ona musahhar (emrine amade) kıldık. İşrak vakti ve akşam vakti onunla beraber tesbih ederlerdi. ( 19 ) Vet tayra mahşûrah, kullun lehû evvâbe. ( 19 ) Ve kuşları da birarada toplanmış olarak (ona musahhar kıldık). Onların hepsi, ona evvab idiler (yönelmişlerdi ve sığınmışlardı). ( 20 ) Ve şededenâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel hitâbe. ( 20 ) Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve kesin hüküm selahiyeti vermiştik. ( 21 ) Ve hel etâke nebeul hasmi, iz tesevverûl mihrâbe. ( 21 ) Ve o hasımların (davacıların) haberi sana geldi mi? Mihraba (Dâvud (a.s)’ın ibadet ettiği yere) duvarın üstünden aşarak gelmişlerdi. ( 22 ) İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’din fahkum beynenâ bil hakki ve lâ tuştit vehdinâ ilâ sevâis sirâta. ( 22 ) Dâvud (a.s)’ın yanına girdikleri zaman (Dâvud a.s) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır." ( 23 ) İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hitâbe. ( 23 ) "Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır; O'nu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi." ( 24 ) Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih, ve inne kesîran minel huletâ i le yebegî ba’duhum alâ ba’din illâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfera rabbehu ve harra râkian ve enâbede. ( SECDE ÂYETİ ) ( 24 ) Davud: "And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da ne kadar azdır!" demişti. Davud, Kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yönelmişti. ( 25 ) Fe gafernâ lehu zâlike, ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâbe. ( 25 ) Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır. ( 26 ) Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardi fahkum beynen nâsi bil hakki ve lâ tettebiil hevâ fe yudilleke an sebîlillâh, innellezîne yadillûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâbe. ( 26 ) Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır.
  • ( 27 ) Ve mâ halaknâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ bâtilâ, zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen nâr. ( 27 ) Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bunun boşuna olduğu, inkar edenlerin sanısıdır. Vay ateşe uğrayacak inkarcıların haline! ( 28 ) Em nece’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl ardi em nece’alul muttakîne kel fuccâr. ( 28 ) Yoksa, inanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde, bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa, Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkanlar gibi mi tutarız? ( 29 ) Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârakun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ulûl elbâbe. ( 29 ) Sana indirdiğimiz bu Kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar. ( 30 ) Ve vehebnâ li dâvûde suleymân, ni’mel abd, innehû evvâbe. ( 30 ) Davud'a Süleyman'ı bahşettik; o ne güzel bir kuldu! Doğrusu o daima Allah'a yönelirdi. ( 31 ) İz urida aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul ciyâde. ( 31 ) Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu. ( 32 ) Fe kâle innî ahbebetu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ tevârat bil hicâbe. ( 32 ) Bunun üzerine dedi ki: "Muhakkak ki ben, (onları) Rabbimi zikrettiğim için hayır (hayra, daimî zikre ulaşanların) sevgisi ile seviyorum." (Atlar tozu dumana katıp koşarak toz) perdesinin arkasında kaybolunca. ( 33 ) Ruddûhâ aleyy, fe tafika meshan bis sûki vel a’nâka. ( 33 ) "Onları bana geri getirin." (dedi). Sonra bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. ( 34 ) Ve lekade fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden summe enâbe. ( 34 ) And olsun ki Süleyman'ı denedik, hükümranlığını zayıf düşürdük; sonra eski haline döndü. ( 35 ) Kâle rabbigfir lî vehebe lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâbe. ( 35 ) Süleyman: "Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın" dedi. ( 36 ) Fe sehharnâ lehur rîha tecerî bi emrihî ruhâen haysu esâbe. ( 36 ) Bunun üzerine rüzgârı ona musahhar (emre amade) kıldık. Onun emri ile dilediği yere hafif hafif eserek giderdi. ( 37 ) Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâs. ( 37 ) Ve şeytanları da hepsini ki, onlar bina yapanlar ve dalgıçlardır. ( 38 ) Ve âharîne mukarranîne fîl asfâde. ( 38 ) Ve diğerlerini (de) zincirlerle birbirine bağlı olarak (emre amade kıldık). ( 39 ) Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri hisâbe. ( 39 ) "İşte Bizim bağışımız budur; ister ver, ister tut, hesapsızdır." dedik. ( 40 ) Ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâbe. ( 40 ) Doğrusu onun katımızda yakınlığı ve güzel bir istikbali vardır. ( 41 ) Vezkur abedenâ eyyûbe, iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâbe. ( 41 ) Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine: "Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azap verdi" diye seslenmişti. ( 42 ) Urkud bi ricelik, hâzâ mugteselun bâridun ve şerâbe. ( 42 ) "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su" dedik.
  • ( 43 ) Ve vehebenâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ulîl elbâbe. ( 43 ) Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, ona tekrar ailesini ve geçmiş olanlarla bir mislini daha vermiştik. ( 44 ) Ve huz bi yedike digsen fadrib bihî ve lâ tahnes, innâ vecedenâhu sâbirâ, ni’mel abd, innehû evvâbe. ( 44 ) "Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma" demiştik. Doğrusu Biz onu sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu, daima Allah'a yönelirdi. ( 45 ) Vezkur ibâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ulîl eydî vel ebesâr. ( 45 ) Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an. ( 46 ) İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr. ( 46 ) Biz onları ahiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler kıldık. ( 47 ) Ve innehum indenâ le minel mustafeynel ahyâ. ( 47 ) Doğrusu onlar katımızda seçkin, iyi kimselerdendirler. ( 48 ) Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifl, ve kullun minel ahyâr. ( 48 ) İsmail'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de an. Hepsi iyilerdendir. ( 49 ) Hâzâ zikr, ve inne lil muttakîne le husne meâbe. ( 49 ) İşte bu güzel bir anmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. ( 50 ) Cennâti adenin mufettehaten le humul ebvâbe. ( 50 ) Kapıları onlara açılmış Adn cennetleri vardır. ( 51 ) Muttekîne fîhâ yede’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîratin ve şerâbe. ( 51 ) Orada tahtlara yaslanmış olarak türlü meyveler ve içecekler isterler. ( 52 ) Ve indehum kâsirâtut tarfi etrâbe. ( 52 ) Yanlarında, gözlerini eşlerine dikmiş yaşıt güzeller vardır. ( 53 ) Hâzâ mâ tûadûne li yevmil hisâbe. ( 53 ) İşte bu hesap günü için, size söz verilenlerdir. ( 54 ) İnne hâzâ le rizkunâ mâ lehu min nefâde. ( 54 ) Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir. ( 55 ) Hâzâ, ve inne lit tâgiyne le şerra meâbe. ( 55 ) Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır. ( 56 ) Cehenneme, yaslevnehâ, fe bi’sel mihâde. ( 56 ) Cehenneme girerler; ne kötü bir konaktır! ( 57 ) Hâzâ felyezûkûhu hamîmun ve gassâka. ( 57 ) İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar. ( 58 ) Ve âharu min şeklihî ezvâce. ( 58 ) Bunlara benzer daha başkaları da vardır... ( 59 ) Hâzâ fevcun mukatehimun meakum, lâ merhaben bihim, innehum sâlûn nâr. ( 59 ) (İnkarcıların ileri gelenlerine denir ki;) "İşte şunlar sizinle beraber girecek olanlardır." (Derler ki;) "Onlar rahat yüzü görmesin. Behemehal ateşe gireceklerdir" ( 60 ) Kâlû bel entum, lâ merhaben bikum, entum kaddemtumûhu lenâ, fe bi’sel karâr. ( 60 ) (Onlara uyanlar;) "Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bunu başımıza getiren sizsiniz; ne kötü bir duraktır!" derler. ( 61 ) Kâlû rabbenâ men kaddeme lenâ hâzâ fe zidehu azâben di’fen fîn nâr. ( 61 ) "Rabbimiz! Bunu kim başımıza getirdiyse, ateşte onun azabını kat kat artır" derler.
  • ( 62 ) Ve kâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen kunnâ neudduhum minel eşrâr. ( 62 ) Şöyle derler: "Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?" ( 63 ) Ettehaznâhum sihriyyen em zâgat anhumul ebesâr. ( 63 ) "Onları alaya alırdık; yoksa şimdi gözlere görünmezler mi?" ( 64 ) İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin nâr. ( 64 ) İşte cehennemliklerin bu şekilde tartışması gerçektir. ( 65 ) Kul innemâ ene munzir ve mâ min ilâhin illâllâhul vâhidul kahhâr. ( 65 ) De ki: "Ben sadece bir uyarıcıyım. Gücü her şeye yeten tek Allah'tan başka tanrı yoktur." ( 66 ) Rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâl azîzul gaffâr. ( 66 ) "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, güçlüdür, çok bağışlayandır." ( 67 ) Kul huve nebeun azîm. ( 67 ) De ki: "O (Kur’ân), Büyük Bir Haber’dir." ( 68 ) Entum anhu mu’ridûn. ( 68 ) Siz O’ndan yüz çevirenlersiniz. ( 69 ) Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz yahtesimûn. ( 69 ) "Onlar tartışırlarken Melei Ala'daki bu olanlar hakkında bir bilgim yoktu." ( 70 ) İy yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun mubîn. ( 70 ) "Bana sadece vahyolunuyor; doğrusu ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." ( 71 ) İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeran min tîn. ( 71 ) Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti. ( 72 ) Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi mir rûhî fe kaû lehu sâcidîn. ( 72 ) Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın! ( 73 ) Fe secedel melâiketu kulluhum ecemaûn. ( 73 ) Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde etti. ( 74 ) İllâ ibilîse, istekbere ve kâne minel kâfirîn. ( 74 ) Bütün melekler secde etmişlerdi, fakat İblis; o, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu. ( 75 ) Kâle yâ ibilîsu mâ meneake en tescude limâ halakatu bi yedeyy, estekberte em kunte minel âlîn. ( 75 ) Allah: "Ey İblis, ellerimle (kudretimle) yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?" dedi. ( 76 ) Kâle ene hayrun minh, halakatenî min nârin ve halakatehu min tîn. ( 76 ) İblis: "Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" dedi. ( 77 ) Kâle fahruce minhâ fe inneke racîm. ( 77 ) (Allahû Tealâ): "Haydi oradan (cennetten) çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi. ( 78 ) Ve inne aleyke la'netî ilâ yevmid dîn. ( 78 ) Ve muhakkak ki dîn gününe (kıyâmet gününe) kadar lânetim senin üzerinedir. ( 79 ) Kâle rabbi fe enzirnî ilâ yevmi yube’asûn. ( 79 ) "Rabbim! Dirilecekleri güne kadar beni (canımı almayı) ertele" dedi. ( 80 ) Kâle fe inneke minel munzarîn. ( 80 ) (Allahû Tealâ): "Öyleyse muhakkak ki sen, tehir edilenlerdensin." dedi. ( 81 ) İlâ yevmil vakatil ma’lûm. ( 81 ) Vakti malum olan (bilinen) güne kadar. ( 82 ) Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecemaîn. ( 82 ) (İblis): "Bundan sonra Senin izzetine (andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi. ( 83 ) İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn. ( 83 ) Onlardan Senin muhlis kulların hariç.
  • ( 84 ) Kâle fel hakku vel hakka ekûl. ( 84 ) (Allahû Tealâ): "İşte bu Hakk’tır. Ve Ben, hakkı söylerim." dedi. ( 85 ) Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecemaîn. ( 85 ) Cehennemi mutlaka seninle ve onlardan sana tâbî olanların hepsiyle dolduracağım. ( 86 ) Kul mâ es’elukum aleyhi min ecerin ve mâ ene minel mutekellifîn. ( 86 ) De ki: "Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim." ( 87 ) İn huve illâ zikrun lil âlemîn. ( 87 ) "Bu Kuran, ancak dünyalar için bir öğüttür." ( 88 ) Ve le ta’lemunne nebeehu ba’de hîn. ( 88 ) "Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra öğreneceksiniz."

    39. Zümer Sûresi ( سُورَةُ الزُّمَرِ ) Surah Az-Zumar

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm. ( 1 ) Kitap'ın indirilmesi, güçlü ve Hakim olan Allah katındandır. ( 2 ) İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakki fa’budillâhe muhlisan lehud dîn. ( 2 ) Biz sana Kitap'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et. ( 3 ) E lâ lillâhid dînulhâlis, vellezînettehazû min dûnihî evliyâ e, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilâllâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn, innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr. ( 3 ) Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: "Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez. ( 4 ) Lev erâdallâhu ey yettehize veledenlestafâ mimmâ yahluku mâ yeşâ subehâneh, huvallâhul vâhidul kahhâr. ( 4 ) Allah çocuk edinmek isteseydi, yaratıklarından dilediğini seçerdi. O münezzehtir, O; gücü her şeye yeten tek Allah'tır. ( 5 ) Halakas semâvâti vel arda bilhakk, yukevvirul leyle alân nehâri ve yukevvirun nehâre alâl leyl ve sahharaş şemse vel kamer, kulluy yecerî li ecelin musemmâ, e lâ huvel azîzul gaffâr. ( 5 ) Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. Geceyi gündüze dolar, gündüzü geceye dolar. Her biri belirli bir süreye kadar yörüngelerinde yürüyen güneş ve ayı buyruk altında tutar. Dikkat edin, güçlü olan, çok bağışlayan O'dur.
  • ( 6 ) Halakakum min nefsin vâhidetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvâce, yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkin fî zulumâtin selâs, zâlikumullâhu rabbukum lehul mulk, lâ ilâhe illâ huv, fe ennâ tusrafûn. ( 6 ) Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O'nu bırakıp başkasına yönelirsiniz? ( 7 ) İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ibâdihil kufr, ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn, innehû alîmun bi zâtis sudûr. ( 7 ) Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkarından hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur. Hiçbir günahkar diğerinin günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir. ( 8 ) Ve izâ messel insâne durrun deâ rabbehu munîben ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yede’û ileyhi min kabelu ve ceale lillâhi endâden li yudille an sebîlih, kul temetta’ bi kufrika kalîle inneke min ashâbin nâr. ( 8 ) İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir; Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: "İnkarınla az bir müddet zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin." ( 9 ) Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimey yahzerul âhirate ve yercû rahmete rabbih, kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn, innemâ yetezekkeru ulûl elbâbe. ( 9 ) Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar." ( 10 ) Kul yâ ibâdillezîne âmenûttekû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh, ve ardullâhi vâsiah, innemâ yuveffes sâbirûne ecerahum bi gayri hisâbe. ( 10 ) Şöyle de: "Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir."
  • ( 11 ) Kul innî umirtu en a’budallâhe muhlisan lehud dîn. ( 11 ) De ki: "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum." ( 12 ) Ve umirtu li en ekûne evvelel muslimîn. ( 12 ) "Ve Müslümanların ilki olmakla emrolundum." ( 13 ) Kul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm. ( 13 ) De ki: "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım." ( 14 ) Kulillâhe a’budu muhlisan lehu dînî. ( 14 ) De ki: "Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim; ( 15 ) Fa’budû mâ şi’tum min dûnih, kul innel hâsirîne ellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kiyâmeh, e lâ zâlike huvel husrânul mubîn. ( 15 ) Ey Allah'a eş koşanlar! Siz de O'ndan başka dilediğinize kulluk edin." De ki: Hüsrana uğrayanlar kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur. ( 16 ) Lehum min fevkihim zulelun minen nâri ve min tahtihim zulel, zâlike yuhavvifullâhu bihî ibâdeh, yâ ibâdi fettekûn. ( 16 ) Onlara üstlerinden kat kat ateş vardır. Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, Benden sakının. ( 17 ) Vellezînecetenebût tâgûte ey ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâde. ( 17 ) Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele! ( 18 ) Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh, ulâikellezîne hedâhumullâh ve ulâike hum ulûl elbâbe. ( 18 ) Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri). ( 19 ) E fe men hakka aleyhi kelimetul azâbi, e fe ente tunkizu men fîn nâr. ( 19 ) Hakkında azap sözü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olanı sen mi kurtaracaksın? ( 20 ) Lâkinillezînettekav rabbehum lehum gurafun min fevkihâ gurafun mebeniyyetun tecerî min tahtihâl enhâr, va’dallâh, lâ yuhlifullâhul mîâde. ( 20 ) Fakat, Rablerinden sakınanlara, üst üste bina edilmiş köşkler vardır; altlarından ırmaklar akar. Bu, Allah'ın verdiği sözdür, Allah verdiği sözden caymaz. ( 21 ) E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen fe selekehu yenâbîa fîl ardi summe yuhricu bihî zer’an muhtelifen elvânuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yece’aluhu hutâmâ, inne fî zâlike le zikrâ li ulîl elbâbe. ( 21 ) Allah'ın gökten bir su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onları kurutur ki sen de onları sapsarı görürsün, sonra da çer çöpe çevirir. Şüphesiz bunlarda, akıl sahipleri için öğüt vardır.
  • ( 22 ) E fe men şerahallâhu sadarahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh, ulâike fî dalâlin mubîn. ( 22 ) Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı? Kalbleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar. ( 23 ) Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takaşairru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh, zâlike hudallâhi yehdî bihî mey yeşâ, ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min hâde. ( 23 ) Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz. ( 24 ) E fe mey yettekî bi vecehihî sûel azâbi yevmel kiyâmeh, ve kiyle liz zâlimîne zûkû mâ kuntum teksibûn. ( 24 ) Kıyamet günü kötü azaptan yüzünü korumaya çalışan kimse, güven içinde olan kimse gibi midir? Zalimlere: "Kazandıklarınızın karşılığını tadın" denir. ( 25 ) Kezzebellezîne min kabelihim fe etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn. ( 25 ) Onlardan öncekiler de peygamberleri yalanlamışlardı da farkına varmadıkları yerden onlara bir azap çatmıştı. ( 26 ) Fe ezâkahumullâhul hizye fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhirati ekber, lev kânû ya’lemûn. ( 26 ) Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı; ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler! ( 27 ) Ve lekade darabenâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin leallehum yetezekkerûn. ( 27 ) Biz bu Kuran'da insanlara her türlü misali, belki öğüt alırlar diye, and olsun ki verdik. ( 28 ) Kur’ânen arabiyyen gayra zî ivecin leallehum yettekûn. ( 28 ) O, eğriliği olmayan, Arapça bir Kuran'dır. Belki sakınırlar. ( 29 ) Daraballâhu meselen raculen fîhi şurakâu muteşâkisûne ve raculen selemen li raculin, hel yesteviyâni mesele, el hamdulillâh bel ekseruhum lâ ya’lemûn. ( 29 ) Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler. ( 30 ) İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn. ( 30 ) Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. ( 31 ) Summe innekum yevmel kiyâmeti inde rabbikum tahtasimûn. ( 31 ) Ey insanlar! Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.