Cüz   22
Kur’ân sayfa no : 421 - 440  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 31 ) Ve mey yaknut mn kunne lllâh ve resûlh ve ta’mel sâlhan nu’thâ ecrrahâ merrateyn ve a’tedenâ lehâ rzkan kerîmâ(kerîmen). ( 31 ) Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır. ( 32 ) Yâ nsâen nebyy lestunne ke ehadn mnen nsa nttekaytunne fe lâ tahda’ne bl kavl fe yatamaallezî fî kalbhî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen). ( 32 ) Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa, kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin. ( 33 ) Ve karne fî buyûtkunne ve lâ teberrecne teberrucel câhlyyetl ûlâ ve ekmnes salâte ve âtînez zekâte ve at’nallâhe ve resûleh, nnemâ yurîdullâhu l yuzhbe ankumur rcse ehlel beyt ve yutahhrakum tathîrâ(tathîran). ( 33 ) Evlerinizde oturun; eski Cahiliyye'de olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın; zekatı verin; Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! (ehl-i beyt) Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister. ( 34 ) Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtkunne mn âyâtllâh vel hkmeh, nnallâhe kâne latîfen habîrâ(habîran). ( 34 ) Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmetini hatırda tutun. Şüphesiz Allah haberdar olandır, latif olandır. ( 35 ) nnel muslmîne vel muslmât vel muk’mnîne vel muk’mnât vel kântîne vel kântât ves sâdkîne ves sâdkât ves sâbrîne ves sâbrât vel hâşîne vel hâşât vel mutesaddkîne vel mutesaddkât ves sâmîne ves sâmât vel hâfzîne furûcehum vel hâfzât vez zâkrînallâhe kesîran vez zâkrât eaddallâhu lehum magfraten ve eceran azîmâ(azîmen). ( 35 ) Doğrusu erkek ve kadın müslümanlar, erkek ve kadın müminler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır.
  • ( 36 ) Ve mâ kâne l muk’mnn ve lâ muk’mnetn zâ kadallâhu ve resûluhu emran en yekûne lehumul hyeratu mn emrhm, ve mey ya’sllâhe ve resûlehu fe kade dalle dalâlen mubînâ(mubînen). ( 36 ) Allah ve Peygamber'i bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamber'e baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur. ( 37 ) Ve z tekûlu lllezî en’amallâhu aleyh ve en’amte aleyh emsk aleyke zevceke vettekllâh ve tuhfî fî nefske mâllâhu mubedîh ve tahşen nâs(nâse), vallâhu ehakku en tahşâh, fe lemmâ kadâ zeydun mnhâ vetaran zevvecnâkehâ lkey lâ yekûne alâl muk’mnîne haracun fî ezvâc ede’yâhm zâ kadav mn hunne vetarâ(vetaran), ve kâne emrullâh mef’ûlâ(mef’ûlen). ( 37 ) Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini bırakma, Allah'tan sakın" diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir. ( 38 ) Mâ kâne alân nebyy mn haracn fîmâ faradallâhu leh, sunnetallâh fîllezîne halev mn kabl, ve kâne emrullâh kaderan makadûrâ(makdûran). ( 38 ) Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş geçmişlere uyguladığı yasasıdır. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir. ( 39 ) Ellezîne yubellgûne rsâlâtllâh ve yahşevnehu ve lâ yahşevne ehaden llâllâh, ve kefâ bllâh hasîbâ(hasîban). ( 39 ) Allah'ın göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Allah hesap gören olarak yeter. ( 40 ) Mâ kâne muhammedun ebâ ehadn mn rcâlkum, ve lâkn resûlallâh ve hâtemen nebyyn, ve kânallâhu b kull şey’n alîmâ(alîmen). ( 40 ) Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. ( 41 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zkran kesîrâ(kesîran). ( 41 ) Ey inananlar! Allah'ı çok anın. ( 42 ) Ve sebbhûhu bukraten ve asîlâ(asîlen). ( 42 ) O'nu sabah akşam tesbih edin. ( 43 ) Huvellezî yusallî aleykum ve melâketuhu l yuhrcekum mnez zulumât lân nûr, ve kâne bl muk’mnîne rahîmâ(rahîmen). ( 43 ) Karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size rahmet ve istiğfar eden Allah ve melekleridir. İnananlara merhamet eden O'dur.
  • ( 44 ) Tahyyetuhum yevme yelkavnehu selâm, ve eadde lehum eceran kerîmâ(kerîmen). ( 44 ) O'na kavuştukları gün müminlere yapılacak dirlik temennileri "Selam" demek olacaktır. Onlara cömertçe verilecek ecir hazırlamıştır. ( 45 ) Yâ eyyuhân nebyyu nnâ erselnâke şâhden ve mubeşşran ve nezîrâ(nezîran). ( 45 ) Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. ( 46 ) Ve dâîyen lâllâh b znhî ve srâcen munîrâ(munîran). ( 46 ) Ve O’nun (Allah’ın) izni ile Allah’a davet eden ve nurlandırıcı sirac (kandil) olarak (gönderdik). ( 47 ) Ve beşşrl muk’mnîne b enne lehum mnallâh fadlen kebîrâ(kebîran). ( 47 ) İnananlara, Rablerinden büyük bir lütuf olduğunu müjdele. ( 48 ) Ve lâ tutl kâfrîne vel munâfkîne veda’ ezâhum ve tevekkel alâllâh(alâllâh), ve kefâ bllâh vekîlâ(vekîlen). ( 48 ) İnkarcılara, ikiyüzlülere itaat etme; eziyetlerine aldırma; Allah'a güven, güvenilecek olarak Allah yeter. ( 49 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû zâ nekahtumul muk’mnât summe tallaktumûhunne mn kabel en temessûhunne fe mâ lekum aleyhnne mn ddetn ta’teddûnehâ, fe mettûhunne ve serrhûhunne serâhan cemîlâ(cemîlen). ( 49 ) Ey inananlar! Mümin kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın. ( 50 ) Yâ eyyuhân nebyyu nnâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî âteyte ucûrahunne ve mâ meleket yemînuke mmmâ efâallâhu aleyke ve benât ammke ve benât ammâtke ve benât hâlke ve benât hâlâtkellâtî hâcerne meâk, vemraeten muk’mneten n vehebet nefsehâ ln nebyy n erâden nebyyu ey yestenkhahâ hâlsaten leke mn dûnl muk’mnîn(mu’mnîne), kade almnâ mâ faradnâ aleyhm fî ezvâchm ve mâ meleket eymânuhum l keylâ yekûne aleyke harace, ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen). ( 50 ) Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikahlanmayı dilediği takdirde müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini Peygambere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışızdır. Bir zorluğa uğramaman için; müminlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
  • ( 51 ) Turcî men teşâu mnhunne ve tu’vî leyke men teşâ, ve menbetegayte mmmen azelte fe lâ cunâha aleyk, zâlke edenâ en tekarra a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yardayne bmâ âteytehunne kulluhunne, vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbkum ve kânallâhu alîmen halîmâ(halîmen). ( 51 ) Bunlardan istediğini bırakır, istediğini yanına alabilirsin. Sırasını geri bırakmış olduklarından da arzu ettiğini yanına almanda sana bir sorumluluk yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olmasını, üzülmemelerini, hepsine verdiğin şeylere razı olmalarını daha iyi sağlar. Allah kalblerinizde olanı bilir; Allah bilendir, Halim olandır. ( 52 ) Lâ yahllu leken nsâu mn ba’du ve lâ en tebeddele bhnne mn ezvâcn ve lev a’cebeke husnuhunne llâ mâ meleket yemînuk, ve kânallâhu alâ kull şey’n rakîbâ(rakîben). ( 52 ) Bundan sonra sana hiçbir kadın, cariyelerin bir yana, güzellikleri ne kadar hoşuna giderse gitsin, hiçbirini boşayıp başka bir eşle değiştirmen helal değildir. Allah her şeyi gözetmektedir. ( 53 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedehulû buyûten nebyy llâ ey yu’zene lekum lâ taâmn gayra nâzrîne nâhu ve lâkn zâ duîtum fedehulû fe zâ tamtum fenteşrû ve lâ muste’nsîne l hadîs(hadîsn), nne zâlkum kâne yu’zîn nebyye fe yestahyî mnkum vallâhu lâ yestahyî mnel hakk, ve zâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne mn verâ hcâbe, zâlkum ataharu l kulûbkum ve kulûbhn, ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâh ve lâ en tenkhû ezvâcehu mn ba’dhî ebedâ(ebeden), nne zâlkum kâne ndallâh azîmâ(azîmen). ( 53 ) Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz ve ne de O'nuneşlerini nikahlamanız asla caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir. ( 54 ) n tubedû şey’en ev tuhfûhu fe nnallâhe kâne b kull şey’n alîmâ. ( 54 ) Bir şeyi açıklasanız de gizleseniz de Allah şüphesiz hepsini bilir.
  • ( 55 ) Lâ cunâha aleyhnne fî âbâhnne ve lâ ebenâhnne ve lâ hvânhnne ve lâ ebenâ hvânhnne ve lâ ebenâ ehavâthnne ve lâ nsâhnne ve lâ mâ meleket eymânuhunn, vettekînallâh(vettekînallâhe), nnallâhe kâne alâ kull şey’n şehîdâ(şehîden). ( 55 ) Onların; babaları, oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, hizmetçi kadınları ve cariyeleri hakkında bir sorumluluğu yoktur. Allah'tan sakının, çünkü Allah her şeye şahiddir. ( 56 ) nnallâhe ve melâketehu yusallûne alân nebyy, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyh ve sellmû teslîmâ(teslîmen). ( 56 ) Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin. ( 57 ) nnellezîne yu’zûnallâhe ve resûlehu leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhrat ve eadde lehum azâben muhînâ(muhînen). ( 57 ) Allah'ı ve Peygamber'ini incitenlere, Allah dünyada da ahirette de lanet eder; onlara alçaltıcı bir azap hazırlar. ( 58 ) Vellezîne yu’zûnel muk’mnîne vel muk’mnât b gayr mâktesebû fe kadhtemelû buhtânen ve smen mubînâ(mubînen). ( 58 ) İnanan erkek ve kadınları, yapmadıkları bir şeyden ötürü incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olurlar. ( 59 ) Yâ eyyuhân nebîyyu kul l ezvâcke ve benâtke ve nsâl muk’mnîne yudenîne aleyhnne mn celâbîbhnn(celâbîbhnne), zâlke edenâ ey yu’rafne fe lâ yu’zeyne ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen). ( 59 ) Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder. ( 60 ) Le n lem yentehl munâfkûne vellezîne fî kulûbhm maradun vel murcfûne fîl medînet le nugryenneke bhm summe lâ yucâvrûneke fîhâ llâ kalîlâ(kalîlen). ( 60 ) İkiyüzlüler, kalblerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar, eğer bundan vazgeçmezlerse, and olsun ki, seni onlarla mücadeleye davet ederiz; sonra çevrende az bir zamandan fazla kalamazlar. ( 61 ) Mel’ûnîne, eyne mâ sukfû uhzû ve kuttlû takatîlâ(taktîlen). ( 61 ) Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler. ( 62 ) Sunnetallâh fîllezîne halev mn kabl, ve len tecde l sunnetllâh tebdîlâ(tebdîlen). ( 62 ) Allah'ın geçmişlere uyguladığı yasası budur ve Allah'ın yasasında bir değişme bulamazsın.
  • ( 63 ) Yes’eluken nâsu ans sâah, kul nnemâ lmuhâ ndallâh, ve mâ yuderîke lealles sâate tekûnu karîbâ(karîben). ( 63 ) İnsanlar senden kıyametin zamanını soruyorlar; de ki: "Onun bilgisi ancak Allah katındadır; ne bilirsin, belki de zamanı yakındır." ( 64 ) nnallâhe leanel kâfrîne ve eadde lehum saîrâ(saîran). ( 64 ) Allah şüphesiz, inkarcılara lanet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar. ( 65 ) Hâldîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecdûne velyyen ve lâ nasîrâ( nasîran). ( 65 ) Allah şüphesiz, inkarcılara lanet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar. ( 66 ) Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâr yekûlûne yâ leytenâ ata’nâllâhe ve ata’nâr resûlâ(resûlen). ( 66 ) Yüzleri ateşte çevrildiği gün: "Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygamber'e itaat etseydik!" derler. ( 67 ) Ve kâlû rabbenâ nnâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ). ( 67 ) Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptırdılar.” ( 68 ) Rabbenâ âthm d’feyn mnel azâb vel’anhum la’nen kebîrâ( kebîran). ( 68 ) “Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.” ( 69 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berraehullâhu mmmâ kâlû, ve kâne ndallâh vecîhâ(vecîhen). ( 69 ) Ey inananlar! Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nitekim Allah onu, söylediklerinden beri tutmuştu. O, Allah'ın katında değerli bir kişiydi. ( 70 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ(sedîden). ( 70 ) Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olun ve sedîd (doğru) söz söyleyin! ( 71 ) Yuslh lekum a’mâlekum ve yagfr lekum zunûbekum, ve mey yutllâhe ve resûlehu fe kade fâze fevzen azîmâ(azîmen). ( 71 ) (Böylece) sizin için amellerinizi ıslâh etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur. ( 72 ) nnâ aradnâl emânete alâs semâvât vel ard vel cbâl fe ebeyne en yahmlnehâ ve eşfakane mnhâ ve hamelehâl nsân, nnehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen). ( 72 ) Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir) ( 73 ) L yuazzballâhul munâfkîne vel munâfkât vel muşrkîne vel muşrkât ve yetûballâhu alâl muk’mnîne vel muk’mnât(mu’mnât), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen). ( 73 ) Bunun sonucu olarak, Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara, Allah'a ortak koşan erkek ve kadınlara azap verecektir. Allah inanan erkek ve kadınların tevbelerini kabul buyuracaktır. Allah bağışlar ve merhamet eder.
  • 34. Sebe' Sûresi ( سُورَةُ سَبَأٍ ) Surah Saba

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardi ve lehul hamdu fîl âhirah, ve huvel hakîmul habîr. ( 1 ) Hamd, göklerde olanlar ve yerde bulunanlar Kendisinin olan Allah'a mahsustur. O, Hakim'dir, her şeyden haberdardır. ( 2 ) Ya’lemu mâ yelicu fîl ardi ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr. ( 2 ) Yere gireni ve oradan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, merhametlidir, mağfiret sahibidir. ( 3 ) Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînâs sâah, kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gaybe, lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardi ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn. ( 3 ) İnkar edenler: "Kıyamet bize gelmeyecektir" dediler. De ki: "Hayır, öyle değil; görülmeyeni bilen Rabbim'e and olsun ki, o saat size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O'nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık Kitap'tadır." ( 4 ) Li yeceziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihât, ulâike lehum magfiratun ve rizkun kerîm. ( 4 ) (Kıyâmetin kopması) âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları mükâfatlandırmak içindir. İşte onlar ki; onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır. ( 5 ) Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbun mir ricezin elîm. ( 5 ) Ve âyetlerimizi aciz bırakmak konusunda çalışanlar, işte onlar ki; onlar için elîm azaptan iğrenç bir azap vardır. ( 6 ) Ve yerâllezîne ûtûl ilmellezî unzile ileyke mir rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sirâtil azîzil hamîde. ( 6 ) Kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu, güçlü ve hamde layık olanın yolunu gösterdiğini bilirler. ( 7 ) Ve kâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculiy yunebbiukum izâ muzzikatum kulle mumezzekin innekum le fî halkin cedîde. ( 7 ) Ve kâfirler dediler ki: "Siz tamamen parça parça olduğunuz (öldükten sonra vücudunuz çürüdüğü zaman) sizin mutlaka yeniden halkedileceğinizi (yaratılacağınızı) haber veren bir adamı size gösterelim mi?"
  • ( 8 ) Efterâ alâllahi keziben em bihî cinneh, belillezîne lâ yuk’minûne bil âhirati fîl azâbi ved dalâlil baîde. ( 8 ) Allah’a yalanla iftira mı etti? Yoksa onda cinnet (delilik) mi var? Hayır, onlar, ahirete inanmayanlar, azapta ve uzak bir dalâlet içindedirler. ( 9 ) E fe lem yerav ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ard, in neşe’ nahsif bihimul arda ev nuskita aleyhim kisefen mines semâ, inne fî zâlike le âyeten li kulli abedin munîbe. ( 9 ) Önlerinde ve ardlarında olan göğü ve yeri görmezler mi? Dilesek onları yere geçirir veya göğün bir parçasını başlarına indiririz. Bunlarda, Allah'a yönelen her kul için dersler vardır. ( 10 ) Ve lekade âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahu vet tayr, ve elennâ lehul hadîde. ( 10 ) Ve andolsun ki Dâvud (a.s)’a, Bizden bir fazilet verdik (nefsini tasfiye ettik). Ey dağlar, onunla beraber bana yönelin ve ey kuşlar (siz de)! Ve Biz de ona demiri yumuşattık. ( 11 ) Eni’mel sâbigâtin ve kaddir fîs serd va’melû sâlihâ, innî bimâ tamelûne basîr. ( 11 ) (Bedeni örten) uzun (geniş) zırhlar yap. Ve onu örgü (iç içe halkalar) şeklinde dizayn et. Ve salih amel (zikirle nefs tezkiyesi) yapın! Muhakkak ki Ben, yaptıklarınızı görenim. ( 12 ) Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve ravâhuhâ şehr ve eselnâ lehu aynel kitr, ve minel cinni mey ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve mey yezig minhum an emrinâ nuzikuhu min azâbis saîr. ( 12 ) Gündüz estiğinde bir aylık mesafeye gidip, akşam da bir aylık mesafeden gelen rüzgarı Süleyman'ın buyruğu altına verdik. Onun için su gibi erimiş bakır akıttık. Rabbinin izniyle, yanında iş gören cinleri onun buyruğu altına verdik ki, bunlar içinde buyruğumuzdan çıkan olursa ona alevli ateşin azabını tattırırdık. ( 13 ) Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyât, i’melû âle dâvûde şukrâ, ve kalîlun min ibâdiyeş şekûr. ( 13 ) Süleyman için, o ne dilerse, mabedler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır." ( 14 ) Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardi te’kulu minseeteh, fe lemmâ harra tebeyyenetil cinnu el lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn. ( 14 ) Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler görülmeyeni bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı.
  • ( 15 ) Lekade kâne li sebein fî meskenihim âyeh, cennetâni ay yemînin ve şimâl, kulû mir rizki rabbikum veşkurû leh, beldetun tayyibetun ve rabbun gafûr. ( 15 ) Sebelilerin yurtlarında Allah'ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: "Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab" denmişti. ( 16 ) Fe a’radû fe erselnâ aleyhim seylel arimi ve beddelnâhum bi cenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin hamtin ve eslin ve şeyin min sidirin kalîl. ( 16 ) Fakat onlar yüz çevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik, onların bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. ( 17 ) Zâlike cezeynâhum bimâ keferû, ve hel nucâzî illâl kefûr. ( 17 ) İşte böylece, inkarlarından ötürü onları cezalandırdık. Biz nankörden başkasına ceza mı veririz? ( 18 ) Ve cealnâ beynehum ve beynel kurâlletî bâraknâ fîhâ kuran zâhiraten ve kaddernâ fîhâs seyr, sîrû fîhâ leyâliye ve eyyâmen âminîn. ( 18 ) Onlarla, kutlu kıldığımız şehirler arasında, karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş, oraları gezilecek belirli konak yerleri yapmıştık, "Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde gezin" demiştik. ( 19 ) Fe kâlû rabbenâ bâide beyne esfârinâ ve zalem û enfusehum fe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle mumezzak, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr. ( 19 ) Ama onlar: "Rabbimiz! Yolculuklarımızın mesafesini uzak kıl" deyip kendilerine yazık ettiler. Biz de onları efsane yapıverdik, darmadağın ettik. Doğrusu bunlarda, pek sabreden ve çok şükreden kimseler için dersler vardır. ( 20 ) Ve lekade saddaka aleyhim ibilîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel muk’minîn. ( 20 ) And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı. ( 21 ) Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme mey yuk’miknu bil âhirati mimmen huve minhâ fî şekk, ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz. ( 21 ) Oysa İblis'in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama Biz ahirete inanan kimselerle ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır. ( 22 ) Kulide’ûllezîne zeamtum min dûnillâh, lâ yemlikûne miskâle zerratin fîs semâvâti ve lâ fîl ardi ve mâ lehum fîhimâ min şirkin ve mâ lehu minhum min zahîr. ( 22 ) De ki: "Allah'ı bırakıp de göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadığı, her ikisinde de bir ortaklığı bulunmadığı ve hiçbiri Allah'a yardımcı olmadığı halde tanrı olduklarını ileri sürdüklerinizi yardıma çağırsanıza!"
  • ( 23 ) Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine leh, hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakk, ve huvel aliyyul kebîr. ( 23 ) Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar; "Hak söyledi" derler. O, yücedir, büyüktür. ( 24 ) Kul mey yerzukukum mines semâvâti vel ard, kulillâh ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn. ( 24 ) De ki: "Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?" De ki: "Allah'tır. Öyleyse doğru yolda veya apaçık bir sapıklıkta olan ya biziz ya sizsiniz." ( 25 ) Kul lâ tus’elûne ammâ eceremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn. ( 25 ) De ki: "İşlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmazsınız, sizin yaptıklarınızdan da biz sorumlu olmayız" ( 26 ) Kul yecemeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakki, ve huvel fettâhul alîm. ( 26 ) De ki: "Rabbimiz sonunda hepimizi toplar, sonra aramızda adaletle hükmeder. Adaletle hükmeden, bilen ancak O'dur." ( 27 ) Kul erûniyellezîne elhakatum bihî şurakâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm. ( 27 ) De ki: "O'na taktığınız ortakları bana gösterin, yoktur ki! O, güçlü olan, hakim olan Allah'tır." ( 28 ) Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 28 ) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez. ( 29 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn. ( 29 ) "Doğru sözlü iseniz söyleyin bu vaad ne zamandır?" derler. ( 30 ) Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhu sâaten ve lâ testakadimûn. ( 30 ) De ki: "Size, bir gün tayin edilmiştir. Ondan bir saat ne geri kalabilirsiniz ne de öne geçebilirsiniz." ( 31 ) Ve kâlellezîne keferû len nuk’mine bi hâzâl kur’âni ve lâ billezî beyne yedeyh, ve lev terâ iziz zâlimûne mevkûfûne inde rabbihim, yerciu ba’duhum ilâ ba’dinil kavle, yekûlullezînestud’ifû lillezînestekberû lev lâ entum le kunnâ muk’minîn. ( 31 ) İnkar edenler: "Bu Kuran'a ve ondan öncekilere inanmayacağız" dediler. Sen bu zalimleri, Rablerinin huzurunda dikilmiş oldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen! Güçsüz sayılanlar, büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık" derler.
  • ( 32 ) Kâlellezînestekberû lillezînestud’ifû e nahnu sadedenâkum anil hudâ ba’de iz câekum bel kuntum mucerimîn. ( 32 ) Büyüklük taslayanlar, Güçsüz sayılanlara: "Size doğruluk rehberi geldikten sonra ondan sizi biz mi alıkoyduk? Hayır; zaten suçlu kimselerdiniz" derler. ( 33 ) Ve kâlellezînestud’ifû lillezînestekberû bel mekrul leyli ven nehâri iz te’murûnenâ en nekfure billâhi ve nece’ale lehû endâdâ, ve eserrûn nedâmete lemmâ raevûl azâbe, ve cealnâl aglâle fî a’nâkillezîne keferû, hel yucezevne illâ mâ kânû ya’melûn. ( 33 ) Güçsüz sayılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır gece gündüz hile kuruyor ve bize Allah'ı inkar etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz" derler. Azabı gördüklerinde, ettiklerine içleri yanar. İnkar edenlerin boyunlarına demir halkalar vururuz. Yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler? ( 34 ) Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn. ( 34 ) Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kentin varlıklı kimseleri, "Biz sizinle gönderilen şeyleri inkar ediyoruz" dediler. ( 35 ) Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evlâden ve mâ nahnu bi muazzebîn. ( 35 ) Ve dediler ki: "Malları ve çocukları en çok olan bizleriz, azaba uğratılacak da değiliz" ( 36 ) Kul inne rabbî yebesutur rizka limey yeşâu ve yakadiru ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 36 ) De ki: "Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler." ( 37 ) Ve mâ emvâlukum ve lâ evlâdukum billetî tukarribukum indenâ zulfâ illâ men âmene ve amile sâlihan fe ulâike lehum cezâud di’fi bimâ amilû ve hum fîl gurufâti âminûn. ( 37 ) Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte onların yaptıklarına karşılık mükafatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedirler. ( 38 ) Vellezîne yes’avne fî âyâtinâ muâcizîne ulâike fîl azâbi muhdarûn. ( 38 ) Ayetlerimizi etkisiz kılmaya çalışanlar; işte onlar, azabla yüz yüze bırakılırlar. ( 39 ) Kul inne rabbî yebesutur rizka li mey yeşâu min ibâdihî ve yakadiru leh, ve mâ enfakatum min şeyin fe huve yuhlifuh, ve huve hayrur râzikîn. ( 39 ) De ki: "Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır."
  • ( 40 ) Ve yevme yahşuruhum cemîan summe yekûlu lil melâiketi e hâulâi iyyâkum kânû ya’budûn. ( 40 ) Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: "Bunlar mı size tapıyordu?" der. ( 41 ) Kâlû subehâneke ente veliyyunâ min dûnihim, bel kânû ya’budûnel cinn, ekseruhum bihim muk’minûn. ( 41 ) Melekler: "Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı" derler. ( 42 ) Fel yevme lâ yemliku ba’dukum li ba’din nef’an ve lâ darrân, ve nekûlu lillezîne zalemû zûkû azâben nârilletî kuntum bihâ tukezzibûn. ( 42 ) Zalimlere: "Yalanladığınız ateşin azabını tadın, bugün birbirinize ne fayda ve ne de zarar verebilirsiniz" deriz. ( 43 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculuy yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ ve kâlellezîne keferû lil hakki lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn. ( 43 ) Ayetlerimiz onlara apaçık olarak okunduğu zaman: "Bu adam sizi babalarınızın taptıklarından alıkoymaktan başka bir şey istemiyor" derlerdi. "Bu Kuran düpedüz bir uydurmadan başka bir şey değildir" derlerdi. Hak, inkar edenlere geldiğinde, onun için: "Bu apaçık bir büyüdür" demişlerdi. ( 44 ) Ve mâ âteynâhum min kutubin yederusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kabeleke min nezîr. ( 44 ) Oysa Biz, onlara okuyacakları bir kitap vermemiş ve senden önce de onlara bir uyarıcı göndermemiştik. ( 45 ) Ve kezzebellezîne min kabelihim ve mâ belegû mi’şâra mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr. ( 45 ) Kendilerinden önce gelenleri de yalanlamışlardı; oysa bunlar, onlara verdiklerimizin onda birine bile erişememişlerdi. Böyleyken peygamberlerimizi yalanladılar; Beni inkar etmek nasıl olur? ( 46 ) Kul innemâ eizukum bi vâhidey, en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi sâhibikum min cinneh, in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîde. ( 46 ) De ki: "Size tek bir öğüdüm vardır: Allah için ikişer ikişer ve tek tek kalkınız, sonra düşününüz, göreceksiniz ki arkadaşınızda bir delilik yoktur. O yalnız çetin bir azabın öncesinde sizi uyarmaktadır." ( 47 ) Kul mâ seeltukum min ecerin fe huve lekum, in eceriye illâ alâllâh, ve huve alâ kulli şeyin şehîde. ( 47 ) De ki: "Ben sizden bir ücret istersem, o sizin olsun; benim ecrim Allah'a aittir. O her şeye şahiddir." ( 48 ) Kul inne rabbî yakazifu bil hakki, allâmul guyûbe. ( 48 ) De ki: "Görünmeyenleri en iyi bilen Rabbim, batılı hak ile ortadan kaldırır."
  • ( 49 ) Kul câel hakku ve mâ yubediûl bâtilu ve mâ yuîde. ( 49 ) De ki: "Hak geldi; artık batıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir." ( 50 ) Kul in dalaltu fe innemâ edillu alâ nefsî, ve in ihtedeytu fe bimâ yûhî ileyye rabbî, innehu semîun karîbe. ( 50 ) De ki: "Eğer saparsam, kendi zararıma sapmış olurum. Doğru yolda olursam, bu Rabbim'in bana vahyetmesiyledir. Doğrusu O, işitendir, yakın olandır" ( 51 ) Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhizû min mekânin karîbe. ( 51 ) Ve onları dehşete kapıldıkları zaman görsen. Artık kaçış (kurtuluş) yoktur. Ve onlar, (cehenneme) yakın bir yerden yakalandılar. ( 52 ) Ve kâlû âmennâ bihî, ve ennâ lehumut tenâvuşu min mekânin baîde. ( 52 ) Ve "O’na îmân ettik." dediler. (Hidayete) uzak bir yerden (dalâletten) onlar (îmânı) nasıl elde ederler? ( 53 ) Ve kade keferû bihî min kabl, ve yakazifûne bil gaybi min mekânin baîde. ( 53 ) Oysa onu daha önce inkar etmişler, uzak bir yer olan dünyadan görünmeyene dil uzatmışlardı. ( 54 ) Ve hîle beynehum ve beyne mâ yeştehûne kemâ fuile bi eşyâihim min kabl, innehum kânû fî şekkin murîbe. ( 54 ) Kendileriyle, arzuladıkları şeyler arasına artık engel konur; nitekim, daha önce, kendilerine benzeyenlere de aynı şey yapılmıştı. Çünkü onlar şüphe ve endişe içindeydiler.

    35. Fâtır ( Melâike ) Sûresi ( سُورَةُ فَاطِرٍ ) Surah Faatir

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) El hamdu lillâhi fâtiris semâvâti vel ardi câilil melâiketi rusulen ulî ecenihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halki mâ yeşâ, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr. ( 1 ) Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır. Doğrusu Allah, her şeye Kadir olandır. ( 2 ) Mâ yeftehillâhu lin nâsi mir rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dih, ve huvel azîzul hakîm. ( 2 ) Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur. O, güçlü'dür, Hakim'dir. ( 3 ) Yâ eyyuhân nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikin gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard, lâ ilâhe illâ huv fe ennâ tu’fekûn. ( 3 ) Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?
  • ( 4 ) Ve iy yukezzibûke fe kade kuzzibet rusulun min kabelik, ve ilâllâhi turceul umûr. ( 4 ) Seni yalanlıyorlarsa bil ki senden önce de nice peygamberler yalanlanmıştır. Bütün işler Allah' a döndürülür. ( 5 ) Yâ eyyuhân nâsu inne va’dallâhi hakk fe lâ tegurrannekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrannekum billâhil garûr. ( 5 ) Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın. ( 6 ) İnneş şeytâne lekum aduvvun fettehizûhu aduvvâ, innemâ yede’û hizbehu li yekûnû min ashâbis saîr. ( 6 ) Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır. ( 7 ) Ellezîne keferû lehum azâbun şedîde, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiratun ve ecerun kebîr. ( 7 ) İnkar eden kimselere çetin azap vardır. ( 8 ) E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe raâhu hasenâ, fe innallâhe yudillu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâ, fe lâ tezhebe nefsuke aleyhim haserât, innallâhe alîmun bimâ yesneûn. ( 8 ) Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse, kötülüğü hiç işlemeyene benzer mi? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Artık onlara üzülerek kendini harabetme; Allah onların yaptıklarını şüphesiz bilir. ( 9 ) Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe sukanâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr. ( 9 ) Rüzgarları gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir. ( 10 ) Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ, ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîde, ve mekru ulâike huve yebûr. ( 10 ) Kudret isteyen kimse bilsin ki, kudret, bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de yararlı iş yükseltir. Kötülük yapmakta düzen kuranlara, onlara, çetin azap vardır. İşte bunların kurdukları düzenler boşa çıkar. ( 11 ) Vallâhu halakakum min turâbin summe min nutafetin summe cealekum ezvâcâ, ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih, ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâbe, inne zâlike alâllâhi yesîr. ( 11 ) Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde varetmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak O'nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin azalması şüphesiz Kitap'dadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır.
  • ( 12 ) Ve mâ yestevîl bahrâni hâzâ azbun furâtun sâigun şerâbuhu ve hâzâ milhun ucâce, ve min kullin te’kulûne lahmen tariyyen ve testahricûne hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke fîhi mevâhira li tebetegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn. ( 12 ) İki deniz bir değildir. Birinin suyu tatlı ve kolay içimlidir; diğeri tuzlu ve acıdır. Her birinden taze balık eti yersiniz; takındığınız süsler çıkarırsınız; Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yararak gittiğini görürsün. Belki artık şükredersiniz. ( 13 ) Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sahharaş şemse vel kamere kulluy yecerî li ecelin musemmâ, zâlikumullâhu rabbukum lehul mulk, vellezîne tede’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kitamîr. ( 13 ) Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar; belirli bir süre içinde hareket eden güneş ve ayı buyruk altına almıştır. İşte bu, Rabbiniz olan Allah'tır, hükümranlık O'nundur. O'nu bırakıp taptıklarınız, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. ( 14 ) İn tede’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevmel kiyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr. ( 14 ) Onları çağırırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size cevap veremezler; ama kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkar ederler. Herşeyden haberdar olan Allah gibi, sana kimse haber vermez. ( 15 ) Yâ eyyuhân nâsu entumul fukarâu ilâllâh, vallâhu huvel ganiyyul hamîde. ( 15 ) Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız, Allah ise müstağnidir, övülmeğe layık olandır. ( 16 ) İy yeşe’ yuzhibekum ve ye’ti bi halkin cedîde. ( 16 ) Dilerse sizi yokeder, yeniden başkalarını yaratır. ( 17 ) Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz. ( 17 ) Bu, Allah'a göre zor değildir. ( 18 ) Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in tede’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh, ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih, ve ilâllâhil masîr. ( 18 ) Günahkar kimse diğerinin günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını olsa bile, yükünden birşey taşınmaz. Sen ancak, görmediği halde Rablerinden korkanları, namazı kılanları uyarırsın. Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur; dönüş ancak Allah'adır.
  • ( 19 ) Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîr. ( 19 ) Ve âmâ (kör) olanla basiret sahibi olan (gören) müsavi (eşit) olmaz. ( 20 ) Ve lâz zulumâtu ve lân nûr. ( 20 ) Ve zulmet (karanlık) ve nur (aydınlık) da (eşit olmaz). ( 21 ) Ve lâz zillu ve lâl harûr. ( 21 ) Ve gölge ve sıcaklık da (eşit olmaz). ( 22 ) Ve mâ yestevîl ahyâu ve lâl emvât, innallâhe yusmiu mey yeşâ, ve mâ ente bi musmiin men fîl kubûr. ( 22 ) Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen, kabirlerde olanlara işittiremezsin. ( 23 ) İn ente illâ nezîr. ( 23 ) Sen sadece bir uyarıcısın. ( 24 ) İnnâ erselnâke bil hakki beşîran ve nezîrâ, ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr. ( 24 ) Şüphesiz Biz seni, müjdeci ve uyarıcı olarak, gerçekle gönderdik. Geçmiş her ümmet içinde de mutlaka bir uyarıcı bulunagelmiştir. ( 25 ) Ve iy yukezzibûke fe kade kezzebellezîne min kabelihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr. ( 25 ) Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara belgeler, sayfalar ve nurlu kitaplar getirmişlerdi. ( 26 ) Summe ehaztullezîne keferû fe keyfe kâne nekîr. ( 26 ) Sonra Ben, inkar edenleri yakaladım. Beni inkar etmek nasıl olur? ( 27 ) E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahracenâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûde. ( 27 ) Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş; dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar varetmişizdir. ( 28 ) Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik, innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâ, innallâhe azîzun gafûr. ( 28 ) İnsanlar, yerde yürüyenler ve davarlar da böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak bilginlerdir. Doğrusu Allah güçlüdür, bağışlayandır. ( 29 ) İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razakanâhum sirran ve alâniyetey yercûne ticâraten len tebûr. ( 29 ) Allah'ın Kitap'ına uyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler, tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. ( 30 ) Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlih, innehu gafûrun şekûr. ( 30 ) Çünkü Allah bu kimselerin ecirlerini tam verir ve lütfu ile arttırır. Doğrusu O, bağışlayandır, şükrün karşılığını bol bol verendir.
  • ( 31 ) Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyh, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr. ( 31 ) Bu, sana vahyettiğimiz, öncekileri doğrulayan gerçek Kitap'dır. Allah şüphesiz kullarından haberdardır, görendir. ( 32 ) Summe evresnâl kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihî, ve minhum mukatesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâh, zâlike huvel fadlul kebîr. ( 32 ) Sonra bu Kitap'ı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır. Onlardan kimi kendine yazık eder, kimi orta davranır, kimi de, Allah'ın izniyle, iyiliklere koşar. İşte büyük lütuf budur. ( 33 ) Cennâtu adenin yedehulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’lue, ve libâsuhum fîhâ harîr. ( 33 ) Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir. ( 34 ) Ve kâlûl hamdu lillâhillezî ezhebe annâl hazen, inne rabbenâ le gafûrun şekûr. ( 34 ) Derler ki: "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir." ( 35 ) Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlihî, lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûbe. ( 35 ) "Bizi lütfuyla, temelli kalınacak cennete O yerleştirdi. Orada bize ne bir yorgunluk gelecek ve ne de usanç gelecektir." ( 36 ) Vellezîne keferû lehum nâru cehenneme, lâ yukadâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike necezî kulle kefûr. ( 36 ) İnkar edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. Her inkarcıyı böylece cezalandırırız. ( 37 ) Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricenâ na’mel sâlihan gayrallezî kunnâ na’mel, e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr, fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr. ( 37 ) Orada; "Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim" diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: "Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mi? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz." ( 38 ) İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ard, innehu alîmun bi zâtis sudûr. ( 38 ) Allah şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir.
  • ( 39 ) Huvellezî cealekum halâife fîl ard, fe men kefere fe aleyhi kufruh, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ makatâ, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâ. ( 39 ) Sizleri yeryüzüne de hakim kılan O'dur. İnkar edenin inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında yalnız kendilerine olan gazabı arttırır. İnkarcıların inkarı, hüsrandan başka birşey arttırmaz. ( 40 ) Kul e raeytum şurakâekumullezîne tede’ûne min dûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardi em lehum şirkun fîs semâvâti, em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minh, bel iy yaiduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ. ( 40 ) De ki: "Allah'ı bırakıp da taptığınız putlarınıza hiç baktınız mı? Bana gösterin, onlar yerden hangi şeyi yarattılar?" Yoksa onların Allah'la ortaklığı göklerde midir? Yoksa Biz onlara kitap verdik de ondaki delillere mi dayanırlar? Hayır; zalimler, birbirlerine sadece aldatıcı söz söylerler. ( 41 ) İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dih, innehu kâne halîmen gafûrâ. ( 41 ) Doğrusu, zeval bulmasın diye gökleri ve yeri tutan Allah'tır. Eğer onlar zevale uğrarsa O'ndan başka, and olsun ki onları kimse tutamaz. O, şüphesiz Halim'dir, bağışlayandır. ( 42 ) Ve akasemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdâl umem, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ. ( 42 ) Ve Allah’a en kuvvetli yeminleri ile kasem ettiler. Eğer gerçekten onlara nezir gelirse, mutlaka en çok hidayete eren ümmetlerden biri olacaklarına. Fakat (bu), onlara nezir (uyarıcı) geldiği zaman onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı. ( 43 ) İstikbâran fîl ardi ve mekras seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlih, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn, fe len tecide li sunnetillâhi tebedîlâ, ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ. ( 43 ) Yeryüzünde kibirlendiler ve kötü hile düzenlediler. Oysa kötü hileler, sahibinden başkasına isabet etmez (ulaşmaz). Öyleyse onlar, evvelkilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar (bekliyorlar)? Halbuki Allah’ın sünnetinde asla bir tebdil (değişiklik) bulamazsın. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir tahvil (değişme) bulamazsın. ( 44 ) E ve lem yesîrû fîl ardi fe yanzurû keyfe kâne âkibetullezîne min kabelihim ve kânû eşedde minhum kuvveh, ve mâ kânallâhu lî yu’cizehu min şey’in fîs semâvâti ve lâ fîl ard, innehu kâne alîmen kadîrâ. ( 44 ) Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, Kadir olandır.
  • ( 45 ) Ve lev yuâhizullâhun nâse bimâ kesebû mâ terake alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yuahhiruhum ilâ ecelin musemme, fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâ. ( 45 ) Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir.

    36. Yâsîn Sûresi ( سُورَةُ يٰسۤ ) Surah Yaasen

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Yâ sîn. ( 1 ) Ya, Sin. ( 2 ) Vel kur’ânil hakîm. ( 2 ) Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun. ( 3 ) İnneke leminel murselîn. ( 3 ) Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin. ( 4 ) Alâ sirâtin mustakîm. ( 4 ) Sıratı Mustakîm üzerinde(sin). ( 5 ) Tenzîlel azîzir rahîm. ( 5 ) Azîz ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. ( 6 ) Li tunzira kavmen mâ unzira âbâuhum fe hum gâfilûn. ( 6 ) Babaları uyarılmamış bir kavmi, uyarman içindir. Çünkü onlar gâfillerdir. ( 7 ) Lekade hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yuk’minûn. ( 7 ) And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar. ( 8 ) İnnâ cealnâ fî a’nâkihim aglâlen fe hiye ilâl ezkâni fe hum mukamehûn. ( 8 ) Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başları yukarı kalkıktır. ( 9 ) Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubesirûn. ( 9 ) Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler. ( 10 ) Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yuk’minûn. ( 10 ) Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar. ( 11 ) İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybe, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecerin kerîm. ( 11 ) Sen ancak, Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele. ( 12 ) İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârahum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn. ( 12 ) Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bir kitabda saymışızdır.
  • ( 13 ) Vadribe lehum meselen ashâbel karyeti, iz câehâl murselûn. ( 13 ) İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat: ( 14 ) İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn. ( 14 ) Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi. ( 15 ) Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn. ( 15 ) "Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz" dediler. ( 16 ) Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn. ( 16 ) (Resûller) dediler ki: "Bizim, gerçekten size gönderilmiş resûller olduğumuzu Rabbimiz biliyor." ( 17 ) Ve mâ aleynâ illâl belâgul mubîn. ( 17 ) Ve bizim üzerimizde açıkça tebliğden (bildirmekten) başka bir şey (sorumluluk) yoktur. ( 18 ) Kâlû innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm. ( 18 ) "Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır" dediler. ( 19 ) Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn. ( 19 ) Elçiler: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi. ( 20 ) Ve câe min akasal medîneti raculuy yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn. ( 20 ) Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun." ( 21 ) İttebiû men lâ yes’elukum eceran ve hum muhtedûn. ( 21 ) "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar." ( 22 ) Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn. ( 22 ) "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz." ( 23 ) E ettehizu min dûnihî âliheten iy yuridinir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkizûn. ( 23 ) "O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar." ( 24 ) İnnî izen le fî dalâlin mubîn. ( 24 ) "Doğrusu o takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum." ( 25 ) İnnî âmentu bi rabbikum fesmeûn. ( 25 ) "Şüphesiz ben Rabbinize inandım, beni dinleyin." ( 26 ) Kîledehulil cenneh, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn. ( 26 ) (Ona): "Cennete gir!" denildi. "Keşke kavmim bilseydi." dedi. ( 27 ) Bimâ gafera lî rabbî ve cealenî minel mukramîn. ( 27 ) Bu sebeple, Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve ikram edilenlerden kıldığını (bilselerdi).


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.