Cüz   16
Kur’ân sayfa no : 301 - 320  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 75 ) Kâle e lem ekul leke inneke len testetîa maiye sabarâ. ( 75 ) O: "Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?" dedi. ( 76 ) Kâle in seeltuke an şey’in ba’dehâ fe lâ tusâhibenî, kade belagte min ledunnî uzrâ. ( 76 ) Musa: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma, o zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın" dedi. ( 77 ) Fentalekâ, hattâ izâ eteyâ ehle karyetinistat’amâ ehlehâ fe ebev ey yudayyifûhumâ fe vecedâ fîhâ cidâray yurîdu en yenkadda fe ekâmehu, kâle lev şi’te lettehazte aleyhi ecerâ. ( 77 ) Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi, şehrin içinde yıkılmağa yüz tutan bir duvar gördüler, Musa'nın arkadaşı onu doğrultuverdi; Musa: "Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin" dedi. ( 78 ) Kâle hâzâ firâku beynî ve beynik, se unebbiuke bi te’vîli mâ lem testeti’ aleyhi sabarâ. ( 78 ) O şöyle söyledi: "İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım" ( 79 ) Emmâs sefînetu fe kânet li mesâkîne ya’melûne fîl bahri fe eradtu en eîbehâ ve kâne verâehum melikuy ye’huzu kulle sefînetin gasbâ. ( 79 ) "Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim, çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı." ( 80 ) Ve emmâl gulâmu fe kâne ebevâhu muk’mineyni fe haşînâ en yurhikahumâ tugyânen ve kufrâ. ( 80 ) "Oğlana gelince; onun ana babası inanmış kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korkmuştuk. ( 81 ) Fe eradanâ en yubedilehumâ rabbuhumâ hayran minhu zekâten ve akrabe ruhmâ. ( 81 ) Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini vermesini istedik." ( 82 ) Ve emmâl cidâru fe kâne li gulâmeyni yetîmeyni fîl medîneti ve kâne tahtehu kenzun lehumâ ve kâne ebûhumâ sâlihan, fe erâde rabbuke ey yebelugâ eşuddehumâ ve yestahricâ kenzehumâ rahmeten mir rabbik ve mâ fealtuhu an emrî, zâlike te’vîlu mâ lem testi’ aleyhi saberâ. ( 82 ) "Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur." ( 83 ) Ve yes’elûneke an zîl karneyn, kul se etlû aleykum minhu zikrâ. ( 83 ) Sana Zülkarneyn'i sorarlar, "Onu size anlatacağım" de.
  • ( 84 ) İnnâ mekkennâ lehu fîl ardi ve âteynâhu min kulli şey’in sebebâ. ( 84 ) Doğrusu biz onu yeryüzüne yerleştirmiş ve her şeyin yolunu ona öğretmiştik. ( 85 ) Fe etbea sebebâ. ( 85 ) O da bir yol tuttu. ( 86 ) Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavme, kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehize fîhim husnâ. ( 86 ) Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. ( 87 ) Kâle emmâ men zaleme fe sevfe nuazzibuhu summe yuraddu ilâ rabbihî fe yuazzibuhu azâben nukrâ. ( 87 ) "Haksızlık yapana azap edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır; ama inanıp yararlı iş işleyene, mükafat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz" dedi. ( 88 ) Ve emmâ men âmene ve amile sâlihan fe lehu cezâenil husnâ ve se nekûlu lehu min emrinâ yusrâ. ( 88 ) "Haksızlık yapana azap edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır; ama inanıp yararlı iş işleyene, mükafat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz" dedi. ( 89 ) Summe etbea sebebâ. ( 89 ) Sonra yine bir yol tuttu. ( 90 ) Hattâ izâ belega mateliaş şemsi vecedehâ tatluu alâ kavmin lem nece’al lehum min dûnihâ sitrâ. ( 90 ) Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu. ( 91 ) Kezâlike, ve kade ehatnâ bimâ ledeyhi huberâ. ( 91 ) İşte bunun gibi, onun yaptıklarının hepsini baştanbaşa biliyorduk. ( 92 ) Summe etbea sebebâ. ( 92 ) Sonra yine bir yol tuttu. ( 93 ) Hattâ izâ belega beynes seddeyni vecede min dûnihimâ kavmen lâ yekâdûne yefkahûne kavlâ. ( 93 ) Sonunda, iki dağın arasına varınca, orada nerdeyse hiç laf anlamayan bir millete rastladı. ( 94 ) Kâlû yâ zel karneyni inne ye’cûce ve me’cûce mufsidûne fîl ardi fe hel nece’alu leke harcen alâ en tece’ale beynenâ ve beynehum seddâ. ( 94 ) Dediler ki: Zülkarneyn! Doğrusu Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? ( 95 ) Kâle mâ mekkennî fîhi rabbî hayrun fe eînûnî bi kuvvetin ece’al beynekum ve beynehum rademâ. ( 95 ) (Zülkarneyn): “Bu konuda Rabbimin beni kuvvetlendirdiği (desteklediği) şeyler daha hayırlıdır. Şimdi (siz) bana kuvvet ile yardım edin. Onlarla sizin aranıza çok sağlam bir engel yapayım.” dedi. ( 96 ) Atûnî zuberal hadîde, hattâ izâ sâvâ beynes sadafeyni kâlenfuhû, hattâ izâ cealehu nâran kâle âtûnî ufrig aleyhi kitarâ. ( 96 ) “Bana demir parçaları getirin. İki dağın arası aynı seviye olunca üfleyin (körükleyin).” dedi. Onu ateş haline koyunca, “Bana erimiş bakır getirin, onun üzerine dökeceğim.” dedi. ( 97 ) Femâstâû ey yazherûhu ve mâstetâû lehu nakubâ. ( 97 ) Artık Yecüc ve Mecüc onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler.
  • ( 98 ) Kâle hâzâ rahmetun min rabbî, fe izâ câe va’du rabbî cealehu dekkâe, ve kâne va’du rabbî hakkâ. ( 98 ) Zülkarneyn: "İşte bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin tayin ettiği zaman gelince onu yerle bir eder; Rabbimin verdiği söz gerçektir" dedi. ( 99 ) Ve teraknâ ba’dahum yevme izin yemûcu fî ba’d ve nufiha fîs sûri fe cema’nâhum cem’â. ( 99 ) Biz o gün onları bırakırız, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sura üflenince hepsini bir araya toplarız. ( 100 ) Ve aradnâ cehenneme yevme izin lil kâfirîne ardâ. ( 100 ) Ve izin günü cehennemi, kâfirlere çok şiddetli birarz edişle, arz ettik (gösterdik). ( 101 ) Ellezîne kânet a’yunuhum fî gitâin an zikrî ve kânû lâ yestetîûne sem’â. ( 101 ) Onlar, gözleri “Beni zikretmekten” perdeli olanlardır. Ve onlar, (Beni) işitmeye muktedir olamadılar. ( 102 ) E fe hasibellezîne keferû ey yettehizû ibâdî min dûnî evliyâ, innâ a’tedenâ cehenneme lil kâfirîne nuzulâ. ( 102 ) İnkar edenler, Beni bırakıp da kullarımı dost edinmelerini yeterli mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi inkarcılara konak olarak hazırladık. ( 103 ) Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ. ( 103 ) "Size, amelce en çok kayıpta bulunanları haber verelim mi?" de. ( 104 ) Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â. ( 104 ) Dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. ( 105 ) Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kiyameti veznâ. ( 105 ) Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü Biz onlara değer vermeyeceğiz. ( 106 ) Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ. ( 106 ) İşte onların cezası; inkarlarına, peygamberlerimi ve ayetlerimi alaya almalarına karşılık olarak, cehennemdir. ( 107 ) İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kânet lehum cennâtul firdevsi nuzulâ. ( 107 ) Ama inanıp yararlı iş işleyenlerin konakları Firdevs cennetleridir. ( 108 ) Hâlidîne fîhâ lâ yebegûne anhâ hivelâ. ( 108 ) Orada temelli kalırlar, başka bir yere gitmek istemezler. ( 109 ) Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kabele en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ. ( 109 ) De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi." ( 110 ) Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhide, fe men kâne yercû likâe rabbihî felya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ibâdeti rabbihî ehadâ. ( 110 ) De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işleşin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın."
  • 19. Meryem Sûresi ( سُورَةُ مَرْيَمَ ) Surah Maryam

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Kâf, hâ, yâ, ayn, sâde. ( 1 ) Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad. ( 2 ) Zikru rahmeti rabbike abedehu zekeriyyâ. ( 2 ) Bu, Rabbinin kulu Zekeriya'ya olan rahmetini anmadır. ( 3 ) İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ. ( 3 ) O Rabbine içinden yalvarmıştı. ( 4 ) Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakiyyâ. ( 4 ) Şöyle demişti: "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım." ( 5 ) Ve innî hiftul mevâliye min verâî ve kânetimraetî âkiran fe hebe lî min ledunke veliyyâ. ( 5 ) Ve gerçekten ben, arkamdan (benden sonra) vali olanlar (benim soyumdan gelenler benim gibi davranmazlar diye) korktum. Ve benim kadınım (artık) akir oldu. Bu sebeple bana, Senin katından bir velî (dost, yardımcı, evlât) bağışla. ( 6 ) Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vece’alhu rabbî radiyyâ. ( 6 ) Bana ve Yâkub (A.S)’ın ailesine varis olsun. Ve Rabbim, onu (Senden) razı (olan) kıl. ( 7 ) Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nece’al lehu min kabelu semiyyâ. ( 7 ) Allah: "Ey Zekeriya! Sana, Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" buyurdu. ( 8 ) Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimraetî âkiran ve kade belagtu minel kiberi itiyyâ. ( 8 ) Zekeriya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" dedi. ( 9 ) Kâle kezâlike, kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kade halakatuke min kabelu ve lem teku şey’â. ( 9 ) Allah: "Rabbin böyle buyurdu; Çünkü bu bana kolaydır, nitekim sen yokken daha önce seni yaratmıştım" dedi. ( 10 ) Kâle rabbice’al lî âyeh, kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ. ( 10 ) Zekeriya "Rabbim! Öyleyse bana bir alamet ver" dedi. Allah: "Senin alametin, sağlam ve sıhhatli olduğun halde üç gün üç gece insanlarla konuşamamandır" buyurdu. ( 11 ) Fe harace alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukraten ve aşiyyâ. ( 11 ) Zekeriya bunun üzerine mabedden çıkıp milletine: "Sabah akşam Allah'ı tesbih edin" diye işarette bulundu.
  • ( 12 ) Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh, ve âteynâhul hukme sabiyyâ. ( 12 ) Ey Yahya! Kitab’ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik. ( 13 ) Ve hanânen min ledunnâ ve zekâh, ve kâne takiyyâ. ( 13 ) Ve katımızdan ona, sevgi ve zekât (nefs tezkiyesi) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu. ( 14 ) Ve berran bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asiyyâ. ( 14 ) Anne ve babasına karşı birr sahibiydi. Ve o, asi, cebbar değildi. ( 15 ) Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yube’asu hayyâ. ( 15 ) Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde ona selam olsun. ( 16 ) Vezkur fil kitâbi meryeme, izintebezet min ehlihâ mekânen şarkiyyâ. ( 16 ) Kitabda Meryem'i de an. O, ailesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti. ( 17 ) Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeran seviyyâ. ( 17 ) Sonra, insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü. ( 18 ) Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takiyyâ. ( 18 ) Meryem: "Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen, senden Rahman'a sığınırım" dedi. ( 19 ) Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ. ( 19 ) Cebrail: "Ben temiz bir oğlan bağışlamak için Rabbinin sana gönderdiği elçiden başkası değilim" dedi. ( 20 ) Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagiyyâ. ( 20 ) Meryem: "Bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın da olmadığım halde nasıl oğlum olabilir?" dedi. ( 21 ) Kâle kezâlik, kâle rabbuki huve aleyye heyyin, ve li nece’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emran makadiyyâ. ( 21 ) Cebrail: "Bu böyledir, çünkü Rabbin, 'Bu bana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız; hem bu önceden kararlaştırılmış bir iştir' diyor" dedi. ( 22 ) Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasiyyâ. ( 22 ) Meryem oğlana gebe kaldı, o haliyle uzak bir yere çekildi. ( 23 ) Fe ecâehâl mehâdû ilâ ciz’in nahleti, kâlet yâ leytenî mittu kabele hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ. ( 23 ) Doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeğe mecbur etti. "Keşke ben bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim" dedi. ( 24 ) Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kade ceale rabbuki tahteki seriyyâ. ( 24 ) O zaman onun (Hz. Meryem’in) alt yanından, ona “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi): “Rabbin, senin alt yanından bir su yolu kıldı (oluşturdu).” ( 25 ) Ve huzzî ileyki bi ciz’in nahleti tusâkit aleyki rutaben ceniyyâ. ( 25 ) Ve hurma ağacının gövdesini üzerine silkele. Taze hurmalar senin üzerine düşsün, (orada) toplansın.
  • ( 26 ) Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ, fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ. ( 26 ) Ye iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan 'Ben Rahman için oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım' de." ( 27 ) Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh, kâlû yâ meryemu lekade ci’ti şey’en feriyyâ. ( 27 ) Böylece onu taşıyarak kavmine getirdi. (Kavmindekiler) dediler ki: “Ey Meryem! Andolsun ki sen, acayip (kötü) bir şey yaptın.” ( 28 ) Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagiyyâ. ( 28 ) Ey Harun’un (kız)kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Ve senin annen de azgın (iffetsiz) değildi. ( 29 ) Fe eşârat ileyh, kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ. ( 29 ) Meryem çocuğu gösterdi. "Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz?" dediler. ( 30 ) Kâle innî abedullâhi, âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ. ( 30 ) (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.” ( 31 ) Ve cealenî mubâraken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ. ( 31 ) Ve beni nerede bulunursam bulunayım (bulunduğum heryerde) mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece namazı ve zekâtı bana vasiyet etti (emretti). ( 32 ) Ve berran bi vâlidetî ve lem yece’alnî cebbâren şakiyyâ. ( 32 ) Ve anneme karşı birr sahibi olmayı (emretti). Ve beni, cebbar (zorba) şâkî kılmadı (yapmadı). ( 33 ) Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ube’asu hayyâ. ( 33 ) Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve canlı olarak beas edileceğim (diriltileceğim) gün selâm benim üzerimedir (banadır). ( 34 ) Zâlike îsâbenu meryem, kavlel hakkillezî fîhi yemterûn. ( 34 ) İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa gerçek söze göre budur. ( 35 ) Mâ kâne lillâhi ey yettehize min velede, subehâneh, izâ kadâ emran fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn. ( 35 ) Allah çocuk edinmez, O münezzehtir. Bir işin olmasına hükmederse ona ancak "Ol" der, o da olur. ( 36 ) Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûh, hâzâ sirâtun mustekîm. ( 36 ) "Doğrusu Allah benim de sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin, bu doğru yoldur." ( 37 ) Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne keferû min meşhedi yevmin azîm. ( 37 ) Fırkalar, kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Vay o büyük günü görecek kafirlerin haline! ( 38 ) Esmi’ bihim ve ebesir yevme ye’tûnenâ lâkiniz zâlimûnel yevme fî dalâlin mubîn. ( 38 ) Bize geldikleri gün neler görüp neler işitecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
  • ( 39 ) Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudiyel emr, ve hum fî gafletin ve hum lâ yuk’minûn. ( 39 ) Hala gaflet içinde bulunanları ve hala inanmayanları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar. ( 40 ) İnnâ nahnu nerisul arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn. ( 40 ) Şüphesiz Biz bütün yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara varis olacağız. Onlar Bize döneceklerdir. ( 41 ) Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm, innehu kâne siddîkan nebiyyâ. ( 41 ) Kitap'da İbrahim'e dair anlattıklarımızı da an, o şüphesiz dosdoğru bir peygamberdi. ( 42 ) İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubesiru ve lâ yugnî anke şey’â. ( 42 ) Babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?" ( 43 ) Yâ ebeti innî kade câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sirâtan seviyyâ. ( 43 ) "Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim." ( 44 ) Yâ ebeti lâ ta’budiş şeytân, inneş şeytâne kâne lir rahmâni asiyyâ. ( 44 ) "Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman'a baş kaldırmıştır" ( 45 ) Yâ ebeti innî ehâfu ey yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş şeytâni veliyyâ. ( 45 ) "Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak kalırsın." ( 46 ) Kâle e râgibun ente an âlihetî yâ ibrâhîm, leil lem tentehi le ercumennek vehcurnî meliyyâ. ( 46 ) Babası: "Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir süre benden uzaklaş git." dedi. ( 47 ) Kâle selâmun aleyk, se estagfiru leke rabbî, innehu kâne bî hafiyyâ. ( 47 ) İbrahim şöyle cevap verdi: "Sana selam olsun. Senin için Rabbim'den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkardır." ( 48 ) Ve a’tezilukum ve mâ tede’ûne min dûnillâhi ve ede’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakiyyâ. ( 48 ) "Sizi Allah'tan başka taptıklarınızla bırakıp çekilir, Rabbime yalvarırım. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım." ( 49 ) Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebenâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve kullen cealnâ nebiyyâ. ( 49 ) İbrahim onları Allah'tan başka taptıklarıyla başbaşa bırakıp çekilince ona İshak ve Yakub'u bahşettik ve her birini peygamber yaptık. ( 50 ) Ve vehebenâ lehum mir rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sidikin aliyyâ. ( 50 ) Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onların her dilde üstün şekilde anılmalarını sağladık. ( 51 ) Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ. ( 51 ) Kitap'da Musa'ya dair anlattıklarımızı da an. O seçkin kılınmış bir insan, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.
  • ( 52 ) Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrabenâhu neciyyâ. ( 52 ) Ona Tur'un sağ yanından seslenmiş ve konuşmak için onu yaklaştırmıştık. ( 53 ) Ve vehebenâ lehu mir rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ. ( 53 ) Rahmetimizden, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ona bağışladık. ( 54 ) Vezkur fîl kitâbi ismâîl innehu kâne sâdikal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ. ( 54 ) Kitap'da İsmail'e dair anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde doğru bir kimse idi, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi. ( 55 ) Ve kâne yek’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardiyyâ. ( 55 ) Çevresinde bulunanlara namaz kılmalarını, zekat vermelerini emrederdi. Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti. ( 56 ) Vezkur fîl kitâbi idirîs innehu kâne siddîkan nebiyyâ. ( 56 ) Kitap'da İdris'i de zikret, çünkü o dosdoğru bir peygamberdi. ( 57 ) Ve rafa’nâhu mekânen aliyyâ. ( 57 ) Biz onu yüce bir yere yükselttik. ( 58 ) Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vecetebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ. ( SECDE ÂYETİ ) ( 58 ) İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimetler sunduğu peygamberler; Adem'in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan; İbrahim ve İsmail'in neslinden ve doğru yola erdirdiğimizden, seçip beğendiklerimizdendirler. Rahman'ın ayetleri onlara okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. ( 59 ) Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevât fe sevfe yelkavne gayyâ. ( 59 ) Onların ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. ( 60 ) İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedehulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â. ( 60 ) Tövbe edenler, âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. İşte onlar, cennete girecekler. Ve onlara, hiçbir şeyle zulmedilmez. ( 61 ) Cennâti adeninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gaybe, innehu kâne va’duhu me’tiyyâ. ( 61 ) Adn cennetleri ki onları, Rahmân, kullarına gıyaben vaadetti. Muhakkak ki o (adn cennetleri), O’nun (Allah’ın) vaadidir, yerine gelecektir. ( 62 ) Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ, ve lehum rizkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ. ( 62 ) Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar. ( 63 ) Tilkel cennetulletî nûrisu min ibâdinâ men kâne takiyyâ. ( 63 ) Kullarımızdan Allah'a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız Cennet işte budur. ( 64 ) Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbik, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlik, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ. ( 64 ) Cebrail: "Biz ancak Rabbinin buyruğu ile ineriz, geçmişimizi geleceğimizi ve ikisinin arasındakileri bilmek O'na mahsustur. Rabbin unutkan değildir."
  • ( 65 ) Rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ fa’buduhu vastabir li ibâdetih, hel ta’lemu lehu semiyyâ. ( 65 ) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Öyleyse Ona ibadette sabırlı ol. Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin? ( 66 ) Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ. ( 66 ) İnsan: "Ben öldüğümde mi diriltileceğim?" der. ( 67 ) E ve lâ yezkurul insânu ennâ halakanâhu min kabelu ve lem yeku şey’â. ( 67 ) Bu insan kendisi önceden bir şey değilken onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mi? ( 68 ) Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdirannehum havle cehenneme cisiyyâ. ( 68 ) Rabbine and olsun ki Biz onları mutlaka uydukları şeytanlarla beraber haşredeceğiz. Sonra cehennemin yanında diz çöktürerek hazır bulunduracağız. ( 69 ) Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu alâr rahmâni itiyyâ. ( 69 ) Sonra her toplumdan Rahman'a en çok kimin baş kaldırdığını ortaya koyacağız. ( 70 ) Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ siliyyâ. ( 70 ) Cehenneme girmeye en layık olanları Biz biliriz. ( 71 ) Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makadiyyâ. ( 71 ) Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. ( 72 ) Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ. ( 72 ) Sonra Biz Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır, zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız. ( 73 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ. ( 73 ) Ayetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkar edenler inananlara: "Bu iki takımın hangisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?" derler. ( 74 ) Ve kem ehleknâ kabelehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ. ( 74 ) Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki, onlar varlıkça ve gösterişçe bunlardan daha üstündüler. ( 75 ) Kul men kâne fîd dalâleti felyemdud lehur rahmânu meddâ, hattâ izâ raev mâ yûadûne immâl azâbe ve immâs sâate, fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ. ( 75 ) De ki: "Sapıklıkta olanı Rahman ne kadar ertelese bile, sonunda tehdit edildikleri azabı ya da kıyamet gününü gördükleri zaman onlar kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha güçsüz olduğunu bilecektir." ( 76 ) Ve yezîdullâhullezînehtedev hude, vel bâkiyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun meraddâ. ( 76 ) Allah doğru yolda olanların doğruluğunu artırır. Baki kalacak yararlı işler Rabbinin katında sevap olarak da daha iyidir, sonuç olarak da daha iyidir.
  • ( 77 ) E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ. ( 77 ) Ayetlerimizi inkar eden ve "bana elbette mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mu? ( 78 ) Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ. ( 78 ) O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahman katından bir söz mü almıştır? ( 79 ) Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ. ( 79 ) Hayır, söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. ( 80 ) Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ. ( 80 ) Bahsettikleri şeyler Bize kalacaktır, kendisi Bize tek olarak gelecektir. ( 81 ) Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum izzâ. ( 81 ) Onlar kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah'ı bırakarak tanrılar edindiler. ( 82 ) Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim diddâ. ( 82 ) Hayır, tanrıları kendilerinin ibadetlerini inkar edecekler ve onlara düşman olacaklardır. ( 83 ) E lem tera ennâ erselnâş şeyâtîne alâl kâfirîne teuzzuhum ezzâ. ( 83 ) Kafirlerin üzerine onları kışkırtan şeytanlar gönderdiğimizi bilmiyor musun? ( 84 ) Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ. ( 84 ) Öyleyse onların acele yok olmalarını isteme. Biz onların günlerini saydıkça sayıyoruz. ( 85 ) Yevme nahşurul muttekîne ilâr rahmâni vefdâ. ( 85 ) O gün muttakileri (takva sahiplerini), Rahmân’ın huzurunda izzet ve ikramla haşredeceğiz (toplayacağız). ( 86 ) Ve nesûkul mucerimîne ilâ cehenneme virdâ. ( 86 ) Ve mücrimleri (suçluları), susamış olarak cehenneme sevkedeceğiz. ( 87 ) Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ. ( 87 ) Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır. ( 88 ) Ve kâluttehazer rahmânu veledâ. ( 88 ) Bazı kimseler: "Rahman çocuk edindi" dediler ( 89 ) Lekade ci’tum şey’en iddâ. ( 89 ) And olsun ki, ortaya pek kötü bir şey attınız. ( 90 ) Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehirrul cibâlu heddâ. ( 90 ) Bundan neredeyse semalar (gökyüzü) parçalanacak ve yeryüzü yarılacak ve dağlar çökerek yıkılacaktı. ( 91 ) En deav lir rahmâni veledâ. ( 91 ) Rahmân’a bir çocuk isnat etmeleri (sebebiyle). ( 92 ) Ve mâ yenbagî lir rahmâni ey yettehize veledâ. ( 92 ) Semalarda ve yeryüzünde olan kimselerin hepsi, mutlaka Rahmân’a kul olarak gelecek. ( 93 ) İn kullu men fîs semâvâti vel ardi illâ âtir rahmâni abedâ. ( 93 ) Andolsun ki onları, tek tek adetlendirerek tespit etti (saydı). ( 94 ) Lekad ahsâhum ve addehum addâ. ( 94 ) And olsun ki onların adedini bilmiş ve teker teker saymıştır. ( 95 ) Ve kulluhum âtîhi yevmel kiyâmeti ferdâ. ( 95 ) Kıyamet günü hepsi O'na tek olarak gelecektir.
  • ( 96 ) İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yece’alu lehumur rahmânu vuddâ. ( 96 ) İnanıp yararlı iş işleyenleri Rahman sevgili kılacaktır. ( 97 ) Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttakîne ve tunzira bihî kavmel luddâ. ( 97 ) Biz Kuran'ı Allah'a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık. ( 98 ) Ve kem ehleknâ kabelehum min karnin, hel tuhissu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikzâ. ( 98 ) Onlardan önce nice nesilleri yok ettik, şimdi onlardan hiçbirini duyuyor veya bir ses işitiyor musun?

    20. Tâhâ Sûresi ( سُورَةُ طٰهٰ ) Surah Taa-Haa

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tâ, hâ. ( 1 ) Ta, Ha. ( 2 ) Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ. ( 2 ) Kur’ân’ı sana meşakkat (güçlük) olsun diye indirmedik. ( 3 ) İllâ tezkiraten li mey yahşâ. ( 3 ) Huşû sahiplerine zikir (öğüt) olsun diye. ( 4 ) Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ. ( 4 ) Arzı ve yüksek semaları yaratan tarafından indirilmiştir. ( 5 ) Er rahmânu alâl arşistevâ. ( 5 ) Rahman arşa hükmetmektedir. ( 6 ) Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardi ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ. ( 6 ) Göklerde ve yerde, her ikisi arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nundur. ( 7 ) Ve in teceher bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ. ( 7 ) Sen sözü istersen açığa vur, şüphesiz O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. ( 8 ) Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ. ( 8 ) Allah'tan başka tanrı yoktur, en güzel isimler O'nundur. ( 9 ) Ve hel etâke hadîsu mûsâ. ( 9 ) Musa'nın başından geçen olay sana geldi mi? ( 10 ) İz raâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alân nâri hudâ. ( 10 ) O, bir ateş görmüştü de, ailesine: "Durun, ben bir ateş gördüm, ya ondan size bir kor getirir, ya da ateşin yanında bir yol gösteren bulurum" demişti. ( 11 ) Fe lemmâ etâhâ nûdiye yâ mûsâ. ( 11 ) Musa ateşin yanına gelince: "Ey Musa!" diye seslenildi: ( 12 ) İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk, inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ. ( 12 ) "Ben şüphesiz senin Rabbinim; ayağındakileri çıkar; çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva'dasın."
  • ( 13 ) Ve enahtertuke festemi’ li mâ yûhâ. ( 13 ) "Ben seni seçtim; artık vahyolunanları dinle." ( 14 ) İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budenî ve ekimis salâte li zikrî. ( 14 ) "Şüphesiz Ben Allah'ım, Benden başka tanrı yoktur; Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl." ( 15 ) İnnes sâate âtiyetun ekâdu uhfîhâ li tucezâ kullu nefsin bimâ tes’â. ( 15 ) Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tuttuğum kıyamet mutlaka gelecektir. ( 16 ) Fe lâ yasuddenneke anhâ mel lâ yuk’minu bihâ vettebea hevâhu fe terdâ. ( 16 ) "Buna inanmayan ve hevesine uyan kimse seni ondan alıkoymasın, yoksa helak olursun." ( 17 ) Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ. ( 17 ) "Ey Musa! Sağ elindeki nedir?" ( 18 ) Kâle hiye asâye, etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ. ( 18 ) Musa: "O benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim, ondan daha birçok işlerde faydalanırım" dedi. ( 19 ) Kâle elkihâ yâ mûsâ. ( 19 ) Allah: "Ey Musa! Bırak onu" dedi. ( 20 ) Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â. ( 20 ) Bırakınca, değnek hemen, koşan bir yılan oluverdi. ( 21 ) Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâl ûlâ. ( 21 ) “Onu al ve korkma! Onu ilk suretine (durumuna) döndüreceğiz.” dedi. ( 22 ) Vadmum yedeke ilâ cenâhike tahruce beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ. ( 22 ) Elini, (koynunun) yan tarafına koy (sok). Başka bir âyet (mucize) olarak, kusursuz (lekesiz) ve beyaz (nurlu) olarak çıkar. ( 23 ) Li nuriyeke min âyâtinâl kuberâ. ( 23 ) Büyük âyetlerimizden (mucizelerimizden) birini, sana göstermemiz içindir. ( 24 ) İzhebe ilâ fir’avne innehu tagâ. ( 24 ) "Firavun'a git, doğrusu o azmıştır." ( 25 ) Kâle rabbişrah lî saderî. ( 25 ) (Musa A.S): “Rabbim benim göğsümü şerhet (yar, aç).” dedi. ( 26 ) Ve yessir lî emrî. ( 26 ) Ve bana işimi kolaylaştır. ( 27 ) Vahlul ukadeten mil lisânî. ( 27 ) Ve dilimden düğümü (peltekliği) çöz. ( 28 ) Yefkahû kavlî. ( 28 ) Sözlerimi idrak etsinler. ( 29 ) Vece’al lî vezîren min ehlî. ( 29 ) Ve ailemden bana bir yardımcı kıl. ( 30 ) Hârûne ahî. ( 30 ) Kardeşim Harun. ( 31 ) Uşdude bihî ezrî. ( 31 ) Onunla, gücümü artır (beni güçlendir). ( 32 ) Ve eşrikhu fî emrî. ( 32 ) Ve onu, işimde bana ortak kıl. ( 33 ) Key nusebbihake kesîrâ. ( 33 ) Seni, çok tesbih etmemiz için. ( 34 ) Ve nezkureke kesîrâ. ( 34 ) Ve Seni, çok zikredelim. ( 35 ) İnneke kunte binâ basîrâ. ( 35 ) Muhakkak ki Sen, bizi görensin. ( 36 ) Kâle kade ûtîte su’leke yâ mûsâ. ( 36 ) (Allahû Tealâ): “Ey Musa! Sana istediğin verilmiştir.” dedi. ( 37 ) Ve lekade menennâ aleyke merraten uhrâ. ( 37 ) Ve andolsun ki seni, bir kere daha ni’metlendirdik (ni’metlendirmiştik).
  • ( 38 ) İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ. ( 38 ) Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik. ( 39 ) Enikazifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkihil yemmu bis sâhili ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî. ( 39 ) (Onu sandığa koymasını, sonra onu denize (Nil Nehri’ne) bırakmasını (vahyetmiştik). Böylece deniz, onu sahile atsın, Benim ve onun düşmanı, onu alsın. Ve gözümün önünde (korumam altında) yetiştirilmen için sana, Kendimden muhabbet (sevgi) verdim. ( 40 ) İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ mey yekfuluh, fe raca’nâke ilâ ummike key takarra aynuhâ ve lâ tahzen, ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûne, fe lebiste sinîne fî ehli medeyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ. ( 40 ) Kızkardeşin Firavun'un sarayına giderek: "Ona bakacak birini size göstereyim mi?" diyordu. Böylece, annen üzülmesin, sevinsin diye, seni ona iade etmiştik. Sen bir cana kıymıştın, seni üzüntüden kurtarmış ve seni birçok musibetlerle denemiştik. Bunun için, Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra, ey Musa, peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa gelince dönüp geldin. ( 41 ) Vastana’tuke li nefsî. ( 41 ) Seni kendim için ayırdım. ( 42 ) İzhebe ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî. ( 42 ) Sen ve kardeşin, ayetlerimle gidin; beni anmakta gevşek davranmayın. ( 43 ) İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ. ( 43 ) Firavun'a gidin, doğrusu o azmıştır. ( 44 ) Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ. ( 44 ) Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar. ( 45 ) Kâlâ rabbenâ innenâ nehâfu ey yefruta aleynâ ev ey yatagâ. ( 45 ) Musa ve kardeşi: "Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığının artmasından korkarız" dediler. ( 46 ) Kâle lâ tehâfâ innenî meakumâ esmau ve erâ. ( 46 ) (Allahû Tealâ): “İkiniz (de) korkmayın! Muhakkak ki Ben, sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” dedi. ( 47 ) Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibehum, kade ci’nâke bi âyetin mir rabbik, ves selâmu alâ menittebeal hudâ. ( 47 ) O halde ikiniz ona gidin ve ona şöyle söyleyin: “Muhakkak ki biz, senin Rabbinin iki resûlüyüz. İsrailoğulları’nı artık bizimle beraber gönder ve onlara azap etme! Sana Rabbinden âyet (mucize) getirdik. Ve hidayete tâbî olanlara selâm olsun.” ( 48 ) İnnâ kade ûhiye ileynâ ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevellâ. ( 48 ) Muhakkak ki yalanlayanların ve yüz çevirenlerin üzerine azap olduğu bize vahyolundu. ( 49 ) Kâle fe men rabbikumâ yâ mûsâ. ( 49 ) Firavun: "Musa! Rabbiniz kimdir?" dedi. ( 50 ) Kâle rabbunâllezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ. ( 50 ) Musa: "Rabbimiz, her şeye ayrı bir özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir" dedi. ( 51 ) Kâle fe mâ bâlul kurûnil ûlâ. ( 51 ) Firavun: "Öyleyse önceki nesillerin durumu ne oluyor?" dedi.
  • ( 52 ) Kâle ilmuhâ inde rabbî fî kitâbe, lâ yadillu rabbî ve lâ yensâ. ( 52 ) Musa: "Onların bilgisi Rabbimin katında yazılıdır. Rabbim şaşırmaz ve unutmaz." dedi. ( 53 ) Ellezî ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mines semâi mâen, fe ahracenâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ. ( 53 ) Sizin için yeryüzünü döşeyen, yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o su ile türlü türlü, çift çift bitkiler yetiştirdik. ( 54 ) Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ. ( 54 ) İster yiyin, ister hayvanlarınızı otlatın, onlarda akıl sahipleri için şüphesiz dersler vardır. ( 55 ) Minhâ halakanâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ. ( 55 ) Sizi yerden yarattık, oraya döndüreceğiz, sizi tekrar oradan çıkaracağız. ( 56 ) Ve lekade eraynâhu âyâtinâ kullehâ fe kezzebe ve ebâ. ( 56 ) Ve andolsun ki; âyetlerimizin (mucizelerimizin) hepsini, ona gösterdik. Buna rağmen yalanladı ve (yalanında) direndi. ( 57 ) Kâle e ci’tenâ li tuhricenâ min ardinâ bi sihrike yâ mûsâ. ( 57 ) “Sen bizi, sihrin ile yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin ya Musa?” dedi. ( 58 ) Fe le ne’tiyenneke bi sihrin mislihî fece’al beynenâ ve beyneke mev’iden lâ nuhlifuhu nahnu ve lâ ente mekânen suvâ. ( 58 ) Öyleyse biz de sana mutlaka onun gibi bir sihir getireceğiz. Şimdi (sen), seninle bizim aramızda bir zaman (buluşma zamanı) (ve) bizim ve senin, ihtilâf etmeyeceğimiz uygun bir yer tayin et (seç). ( 59 ) Kâle mev’idukum yevmuz zîneti ve ey yuhşeren nâsu duhâ. ( 59 ) Musa: "Buluşma zamanımız sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir" dedi. ( 60 ) Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ. ( 60 ) Firavun döndü, tuzaklarını toplayıp o gün geldi. ( 61 ) Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alâllâhi keziben fe yushitekum bi azâbe, ve kade hâbe menifterâ. ( 61 ) Musa onlara: "Size yazıklar olsun! Allah'a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azabla yok eder. Allah'a iftira eden hüsrana uğrar" dedi. ( 62 ) Fe tenâzeû emrahum beynehum ve eserrûn necevâ. ( 62 ) Sihirbazlar işi aralarında tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular. ( 63 ) Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni ey yuhricâkum min ardikum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ. ( 63 ) “Bu ikisi gerçekten iki sihirbazdır. Sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve üstün olan tarikatınızı (yolunuzu, dîninizi), yok etmek istiyorlar.” dediler. ( 64 ) Fe ecemiû keydekum summe’tû saffâ, ve kade eflehal yevme menista’lâ. ( 64 ) (Firavun şöyle dedi): “Artık hilelerinizi (sihirlerinizi) toplayın. Sonra saf saf (sırayla) gelin. Ve o gün üstün gelen, felâha (kurtuluşa, zafere) ulaşmış olur.”
  • ( 65 ) Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne evvele men elkâ. ( 65 ) "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy, ya da önce biz koyalım" dediler. ( 66 ) Kâle bel elkû, fe izâ hibâluhum ve isiyyuhum yuhayyelu ileyhi min sihrihim ennehâ tes’â. ( 66 ) Musa: "Siz koyun" dedi. Hemen, değnekleri ve ipleri, sihirleri yüzünden, Musa'ya sanki yürüyorlarmış gibi geldi. ( 67 ) Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ. ( 67 ) Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti. ( 68 ) Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ. ( 68 ) "Korkma, sen muhakkak daha üstünsün" dedik. ( 69 ) Ve elki mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhir, ve lâ yuflihus sâhiru haysu etâ. ( 69 ) "Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun, yaptıkları sadece sihirbaz düzenidir. Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz." ( 70 ) Fe ulkiyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ. ( 70 ) Sonunda sihirbazlar: "Biz Musa ve Harun'un Rabbine inandık" deyip secdeye kapandılar. ( 71 ) Kâle âmentum lehu kabele en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr, fe le ukattianne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûin nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebekâ. ( 71 ) Firavun "Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu size sihri öğreten, büyüğünüz odur. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sizi hurma kütüklerine asacağım. Hangimizin azabının daha çetin ve daha devamlı olduğunu bileceksiniz" dedi. ( 72 ) Kâlû len nu’sireka alâ mâ câenâ minel beyyinâti vellezî fataranâ fakadi mâ ente kâd, innemâ takadî hâzihil hayâted dunyâ. ( 72 ) İman eden sihirbazlar: "Seni, gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. Doğrusu biz, yanılmalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha iyi ve daha devamlıdır" dediler. ( 73 ) İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfira lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr, vallâhu hayrun ve ebekâ. ( 73 ) İman eden sihirbazlar: "Seni, gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. Doğrusu biz, yanılmalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha iyi ve daha devamlıdır" dediler. ( 74 ) İnnehu mey ye’ti rabbehu mucerimen fe inne lehu cehenneme, lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ. ( 74 ) Rabbine suçlu olarak gelen bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar. ( 75 ) Ve mey ye’tihî mu’kminen kade amiles sâlihâti fe ulâike lehumud deracâtul ulâ. ( 75 ) Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O’na (Allah’a) mü’min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır. ( 76 ) Cennâtu adenin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ. ( 76 ) İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.
  • ( 77 ) Ve lekade evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadribe lehum tarîkan fîl bahri yebesâ, lâ tehâfu deraken ve lâ tahşâ. ( 77 ) And olsun ki Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt, denizde onlara kuru bir yol aç, batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme" diye vahyettik. ( 78 ) Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum. ( 78 ) Firavun, ordusuyla onları takip etti, deniz de onları içine alıverdi, hem de ne alış! ( 79 ) Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ. ( 79 ) Firavun, milletini saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi. ( 80 ) Yâ benî isrâîle kade enceynâkum min aduvvikum ve vâadenâkum cânibet tûril eymene ve nezzelnâ aleykumul menne ves selvâ. ( 80 ) Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanını size vadettik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik. ( 81 ) Kulû min tayyibâti mâ razakanâkum ve lâ tatagav fîhi fe yahille aleykum gadabî ve mey yahlil aleyhi gadabî fe kade hevâ. ( 81 ) Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı haketmeyesiniz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur. ( 82 ) Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ. ( 82 ) Doğrusu Ben, tevbe edeni, inanıp yararlı iş işleyerek doğru yola gireni bağışlarım. ( 83 ) Ve mâ a’celeke an kavmike yâ mûsâ. ( 83 ) "Musa! Seni milletinden daha çabuk gelmeye sevkeden nedir?" dedik. ( 84 ) Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke rabbi li terdâ. ( 84 ) Musa: "Onlar ardımdadır, Rabbim! Hoşnut olman için Sana acele geldim" dedi. ( 85 ) Kâle fe innâ kade fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumus sâmiriyy. ( 85 ) Allah: "Doğrusu Biz, senden sonra milletini sınadık; Samiri onları saptırdı" dedi. ( 86 ) Fe racea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esife, kâle yâ kavmi e lem yaidekum rabbukum va’den hasene, e fe tâle aleykumul ahdu em eradtum ey yahille aleykum gadabun mir rabbikum fe ahleftum mev’idî. ( 86 ) Musa, milletine kızgın ve üzgün olarak döndü. "Ey milletim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti, yoksa Rabbinizin gazabına mı uğramak istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?" dedi. ( 87 ) Kâlû mâ ahlefnâ mev’ideke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâran min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy. ( 87 ) Onlar: "Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O milletin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı. Biz onları ateşe attık, aynı şekilde Samiri de attı" dediler.
  • ( 88 ) Fe ahrace lehum icelen ceseden lehu huvârun fe kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu mûsâ fe nesi. ( 88 ) Bunun üzerine Samiri onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya koydu. O ve adamları: "Bu sizin de Musa'nın da tanrısıdır, ama o unuttu" dediler. ( 89 ) E fe lâ yerevne ellâ yerciu ileyhim kavlen ve lâ yemliku lehum darran ve lâ nef’â. ( 89 ) Görmüyorlar mıydı ki, o heykel onlara ne söz söyleyebilir, ne zarar ve ne de fayda verebilirdi? ( 90 ) Ve lekade kâle lehum hârûnu min kabelu yâ kavmi innemâ futintum bih ve inne rabbekumur rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî. ( 90 ) And olsun ki, Harun da onlara önceden: "Ey milletim! Siz bu buzağı ile sınanıyorsunuz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahman'dır. Bana uyun, emrime itaat edin" demişti. ( 91 ) Kâlû len neberaha aleyhi âkifîne hattâ yercia ileynâ mûsâ. ( 91 ) "Musa bize dönene kadar buna sarılmaktan vazgeçmeyeceğiz" demişlerdi. ( 92 ) Kâle yâ hârûnu mâ meneake iz raeytehum dallû. ( 92 ) (Musa A.S): “Ey Harun! Onların dalâlete düştüğünü gördüğün zaman (onları uyarmaktan) seni ne men etti?” dedi. ( 93 ) Ellâ tettebian, e fe asayte emrî. ( 93 ) Niçin bana tâbî olmadın? Yoksa emrime isyan mı ettin? ( 94 ) Kâle yebeneumme lâ te’huz bi lihyetî ve lâ bi ra’sî, innî haşîtu en tekûle ferrakate beyne benî isrâîle ve lem terkube kavlî. ( 94 ) Harun: "Ey Annemoğlu! Saçımdan sakalımdan tutma; doğrusu İsrailoğulları arasına ayrılık koydun, sözüme bakmadın demenden korktum" dedi. ( 95 ) Kâle fe mâ hatbuke yâ sâmiriyy. ( 95 ) Musa: "Ey Samiri! Ya senin yaptığın nedir?" dedi. ( 96 ) Kâle basurtu bi mâ lem yabesurû bihî fe kabadtu kabedaten min eserir resûli fe nebeztuhâ ve kezâlike sevvelet lî nefsî. ( 96 ) Samiri: "Onların görmedikleri bir şey gördüm ve o sana gelen elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Bunu ziynet eşyasının eritildiği potaya attım. Nefsim böyle yaptırdı" dedi. ( 97 ) Kâle fezhebe fe inne leke fîl hayâti en tekûle lâ misâs ve inne leke mev’iden len tuhlefeh, vanzur ilâ ilâhikellezî zalte aleyhi âkifâ, le nuharrikannehu summe le nensifennehu fîl yemmi nesfâ. ( 97 ) Musa: "Defol! Doğrusu artık hayatta, "Bana dokunmayın!" demenden başka yapacağın yoktur. Senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Durup üzerinde titrediğin tanrına bak, onu yakacağız, sonra denize dökeceğiz" dedi. ( 98 ) İnnemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ huv, vesia kulle şey’in ilme. ( 98 ) Sizin Tanrınız, ancak, O'ndan başka tanrı olmayan Allah'tır. İlmi her şeyi içine almıştır.
  • ( 99 ) Kezâlike nakussu aleyke min enbâi mâ kade sebaka, ve kade âteynâke min ledunnâ zikrâ. ( 99 ) İşte böylece geçmiş olan haberleri sana anlatıyoruz. Ve sana katımızdan Zikri (Kur’ân’ı) verdik. ( 100 ) Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kiyâmeti vizrâ. ( 100 ) Kim ondan yüz çevirirse, o zaman muhakkak ki o, kıyâmet günü (ağır) bir yük (kaybettiği dereceleri) yüklenir. ( 101 ) Hâlidîne fîh, ve sâe lehum yevmel kiyâmeti himlâ. ( 101 ) Devamlı bu günahın azabında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için ne kötüdür bu yük! ( 102 ) Yevme yunfehu fîs sûr ve nahşurul mucerimîne yevme izin zurkâ. ( 102 ) Sura üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. ( 103 ) Yetehâfetûne beynehum in lebistum illâ aşrâ. ( 103 ) "Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz" diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. ( 104 ) Nahnu a’lemu bimâ yekûlûne iz yekûlu emseluhum tarîkaten in lebistum illâ yevmâ. ( 104 ) Aralarında konuştuklarını Biz daha iyi biliriz. En akıllıları: "Sadece bir gün eğleştiniz" der. ( 105 ) Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ. ( 105 ) Ve sana dağ(lar)dan soruyorlar. O zaman onlara de ki: “Rabbim onları savurup atacak.” ( 106 ) Fe yezeruhâ kâan safsafâ. ( 106 ) Böylece onu (dağların yerini) boş bir düzlük olarak bırakacaktır. ( 107 ) Lâ terâ fîhâ ivecen ve lâ emtâ. ( 107 ) Orada (dağların yerinde) bir eğrilik ya da bir engebe (alçaklık yükseklik) görmezsin. ( 108 ) Yevme izin yettebiûned dâiye lâ ivece leh, ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ. ( 108 ) İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar. Rahmân’a karşı sesler kısılır. O zaman hemsten (hafif fısıltıdan) başka bir şey (ses) işitmezsin. ( 109 ) Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radiye lehu kavlâ. ( 109 ) O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. ( 110 ) Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bihî ilmâ. ( 110 ) Allah onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların hiçbirinin ilmi ise O'nu kuşatamaz. ( 111 ) Ve anetil vucûhu lil hayyil kayyûm, ve kade hâbe men hamele zulmâ. ( 111 ) İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah'a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. ( 112 ) Ve mey ya’mel mines sâlihâti ve huve muk’minun fe lâ yehâfu zulmen ve lâ hadmâ. ( 112 ) İnanmış olarak, yararlı işler işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz. ( 113 ) Ve kezâlike enzelnâhu kur’ânen arabîyyen ve sarrafnâ fîhi minel vaîdi leallehum yettekûne ev yuhdisu lehum zikrâ. ( 113 ) İşte Kuran'ı, Arapça okunmak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir.
  • ( 114 ) Fe teâlâllâhul melikul hak, ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabeli en yukadâ ileyke vahyuh ve kul rabbi zidenî ilmâ. ( 114 ) Gerçek hükümdar olan Allah Yüce'dir. Kuran sana vahyedilirken, vahy bitmezden önce, unutmamak için, tekrarda acele edip durma, "Rabbim! ilmimi artır" de. ( 115 ) Ve lekade ahidenâ ilâ âdeme min kabelu fe nesîye ve lem necide lehu azmâ. ( 115 ) And olsun ki daha önce "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. ( 116 ) Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ ibelîse, ebâ. ( 116 ) Ve meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin!” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O (iblis), direndi (secde etmedi). ( 117 ) Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ. ( 117 ) Bunun üzerine, (Âdem a.s’a şöyle) dedik: “Ey Âdem! Muhakkak ki bu (şeytan), senin için ve zevcen (eşin) için düşmandır. Sonra sakının (dikkat edin ki) sizin ikinizi (de) cennetten çıkarmasın. O zaman şâkî olursunuz.” ( 118 ) İnne leke ellâ teceûa fîhâ ve lâ ta’râ. ( 118 ) Muhakkak ki senin için orada (cennette) acıkmak ve çıplak kalmak yoktur. ( 119 ) Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ. ( 119 ) Ve muhakkak ki sen, orada susamazsın ve (sıcaktan) yanmazsın. ( 120 ) Fe vesvese ileyhiş şeytânu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şeceratil huldi ve mulkin lâ yebelâ. ( 120 ) Ama şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi. ( 121 ) Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafikâ yahsifâni aleyhimâ min varakil cenneh ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ. ( 121 ) Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. ( 122 ) Summecetebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ. ( 122 ) Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi. ( 123 ) Kâlehbitâ minhâ cemîa ba’dukum li ba’din aduvv, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadillu ve lâ yeşkâ. ( 123 ) Onlara şöyle dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur." ( 124 ) Ve men a’rada en zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kiyâmeti a’mâ. ( 124 ) Benim Kitap'ımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. ( 125 ) Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kade kuntu basîrâ. ( 125 ) O zaman: "Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim" der.
  • ( 126 ) Kâle kezâlike etetke âyâtunâ fe nesîtehâ, ve kezâlikel yevme tunsâ. ( 126 ) Allah: "Böyledir, ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der. ( 127 ) Ve kezâlike necezî men esrafe ve lem yuk’min bi âyâti rabbih, ve le azâbul âhirati eşeddu ve ebekâ. ( 127 ) İşte haddi aşanları, Rabbinin ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem, ahiretin azabı bu dünya azabından daha şiddetli ve daha devamlıdır. ( 128 ) E fe lem yehdi lehum kem ehleknâ kabelehum minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ. ( 128 ) Onları yerlerinde gezdikleri, kendilerinden önce yok etmiş olduğumuz bunca nesiller doğru yola sevketmedi mi? Doğrusu bunlarda akıl sahipleri için ibretler vardır. ( 129 ) Ve lev lâ kelimetun sebekat mir rabbike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ. ( 129 ) Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı. ( 130 ) Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kabele tulûiş şemsi ve kabele gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ. ( 130 ) Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin. ( 131 ) Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehratel hayâtid dunyâ li neftinehum fîh, ve rizku rabbike hayrun ve ebekâ. ( 131 ) Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır. ( 132 ) Ve’mur ehleke bis salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rizkâ, nahnu nerzukuk, vel âkibetu lit takvâ. ( 132 ) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır. ( 133 ) Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin mir rabbih, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ. ( 133 ) "Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya" derler. Onlara, önceki Kitablarda bulunan belgeler gelmedi mi? ( 134 ) Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kabelihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabeli en nezille ve nahzâ. ( 134 ) Eğer onları ondan önce bir azaba uğratarak yok etseydik: "Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmazdan önce ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi. ( 135 ) Kul kullun muterabbisun fe terabbesû, fe se ta’lemûne men ashâbus sirâtis seviyyi ve menihtedâ. ( 135 ) De ki: "Herkes gözlemektedir, siz de gözleyin. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolda bulunduğunu bileceksiniz."


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.