Cüz   21
Kur’ân sayfa no : 401 - 420  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 46 ) Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illâllezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhidun ve nahnu lehu muslimûn. ( 46 ) Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle deyin: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir, biz O'na teslim olmuşuzdur." ( 47 ) Ve kezâlike enzelnâ ileykel kitâbe, fellezîne âteynâ humul kitâbe yuk’minûne bih, ve min hâulâi mey yuk’minu bih, ve mâ yecehadu bi âyâtinâ illâl kâfirûn. ( 47 ) Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkarcılar bile bile tanımazlar. ( 48 ) Ve mâ kunte tetlû min kabelihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînik izen lertâbel mubetilûn. ( 48 ) Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. ( 49 ) Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm, ve mâ yecehadu bi âyâtinâ illâz zâlimûn. ( 49 ) Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkar etmez. ( 50 ) Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun mir rabbih, kul innemâl âyâtu indallâhi, ve innemâ ene nezîrun mubîn. ( 50 ) "Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?" derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım." ( 51 ) E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yuk’minûn. ( 51 ) Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır. ( 52 ) Kul kefâ billâhi beynî ve beynekum şehîdâ, ya’lemu mâ fîs semâvâti vel ard, vellezîne âmenû bil bâtili ve keferû billâhi ulâike humul hâsirûn. ( 52 ) De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahit olarak yeter. O, göklerde ve yerde olanı, batıla inananları ve Allah'ı inkar edenleri bilir." İşte kaybedenler bunlardır.
  • ( 53 ) Ve yesta’cilûneke bil azâbe, ve lev lâ ecelun musemmen le câehumul azâbu, ve le ye’tiyennehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn. ( 53 ) Senden azabı acele bekliyorlar. Eğer süre belirtilmiş olmasaydı azap onlara hemen gelirdi. Ama yine de onlar farkına varmadan başlarına ansızın gelecektir. ( 54 ) Yesta’cilûneke bil azâbi, ve inne cehenneme le muhîtatun bil kâfirîn. ( 54 ) Azabı senden acele istiyorlar. Muhakkak ki cehennem, kâfirleri mutlaka ihata edicidir (kuşatıcıdır). ( 55 ) Yevme yagşâhumul azâbu min fevkihim ve min tahti erculihim ve yekûlu zûkû mâ kuntum ta’melûn. ( 55 ) O gün azap, üstlerinden ve ayaklarının altından onları kaplayacak. Ve (Allah), "Yapmış olduğunuz şeyleri (cezasını) tadın!" diyecek. ( 56 ) Yâ ibâdiyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn. ( 56 ) Ey inanmış kullarım! Benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde güven içinde olacağınız yere gidip yalnız Bana kulluk ediniz. ( 57 ) Kullu nefsin zâikatul mevt summe ileynâ turceûn. ( 57 ) Her can ölümü tadacaktır. Sonunda Bize döneceksiniz. ( 58 ) Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafen tecerîmin tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecerul âmilîn. ( 58 ) Ve onlar ki âmenû oldular (Allah’a ulaşmayı dilediler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlediler. Onları mutlaka, altından nehirler akan cennette köşklere yerleştireceğiz. Orada ebediyyen kalıcıdırlar. Salih (nefsi ıslâh edici) amel işleyenlerin ecri (mükâfatı) ne güzel! ( 59 ) Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn. ( 59 ) Onlar, sabrın sahipleri ve Rab’lerine tevekkül edenlerdir. ( 60 ) Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rizkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm. ( 60 ) Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir. ( 61 ) Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehharaş şemse vel kamere le yekûlunnallâh, fe ennâ yu’fekûn. ( 61 ) And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz "Allah'tır" derler. Öyleyse niçin döndürülüyorlar? ( 62 ) Allâhu yebesutur rizka li mey yeşâu min ibâdihî ve yakadiru leh, innallâhe bi kulli şey’in alîm. ( 62 ) Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir. ( 63 ) Ve le in seeltehum men nezzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda min ba’di mevtihâ le yekûlunnallâh, kulil hamdu lillâh, bel ekseruhum lâ ya’kilûn. ( 63 ) And olsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz, "Allah'tır" derler. De ki: "Övülmek Allah içindir", fakat çoğu bunu akletmezler.
  • ( 64 ) Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laibe, ve inned dârel âhirate le hiyel hayevân, lev kânû ya’lemûn. ( 64 ) Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler! ( 65 ) Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîne, fe lemmâ neccâhum ilâl berri izâ hum yuşrikû. ( 65 ) Gemiye bindikleri zaman, dîni O’na halis kılarak Allah’a dua ederler. Fakat, onları karaya çıkarıp kurtardığımız zaman, onlar hemen şirk koşarlar. ( 66 ) Li yekfurû bimâ âteynâhum ve li yetemettaû, fe sevfe ya’lemûn. ( 66 ) Onlara verdiğimiz şeyleri inkâr etsinler (nankörlük etsinler) ve metalansınlar (faydalansınlar) diye. Ama yakında bilecekler. ( 67 ) E ve lem yerav ennâ cealnâ haramen âminen ve yutehattafun nâsu min havlihim, e fe bil bâtili yuk’minûne ve bi ni’metillâhi yekfurûn. ( 67 ) Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken Bizim Mekke'yi güven içinde ve kutsal bir yer kıldığımızı görmediler mi? Batıla inanıp Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar? ( 68 ) Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bil hakki lemmâ câeh, e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn. ( 68 ) Allah'a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde inkarcılar için durak yok mudur? ( 69 ) Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn. ( 69 ) Ama Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla beraberdir.

    30. Rûm Sûresi ( سُورَةُ الرُّومِ ) Surah Ar-Room

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm. ( 1 ) Elif, Lam, Mim. ( 2 ) Gulibetir rûm. ( 2 ) Rumlar’a gâlip gelindi (Rumlar mağlûp oldular). ( 3 ) Fî edenâl ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn. ( 3 ) Ve onlar, yakın bir yerde, yenilmelerinden sonra gâlip gelecekler. ( 4 ) Fî bıd’ı sinîn, lillâhil emru min kabelu ve min ba’d, ve yevme izin yefrahul muk’minûn. ( 4 ) Birkaç (3 ile 9) sene içinde. Bundan önce de sonra da emir, Allah’ındır. O gün mü’minler, ferahlayacaklar (sevinecekler). ( 5 ) Bi nasrillâh, yansuru mey yeşâ, ve huvel azîzur rahîm. ( 5 ) Allah’ın yardımı ile (Allah), dilediğine yardım eder. Ve O; Azîz’dir (yüce, üstün), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli eden, esirgeyen, rahmet nuru gönderen).
  • ( 6 ) Va’dallâh, lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 6 ) Bu, Allah'ın vaadidir; Allah verdiği sözden caymaz, fakat insanların çoğu bilmezler. ( 7 ) Ya’lemûne zâhiran minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhırati hum gâfilûn. ( 7 ) Onlar, dünya hayatının görülen kısmını bilirler. Onlar, ahiretten habersizdirler. ( 8 ) E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ ve inne kesîran minen nâsi bi li kâi rabbihim le kâfirûn. ( 8 ) Kendi kendilerine, Allah'ın gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, gerçek olarak ve belirli bir süre için yarattığını düşünmezler mi? Doğrusu insanların çoğu, Rablerine kavuşacaklarını inkar ederler. ( 9 ) E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabelihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amarûhâ eksera mimmâ amarûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinât, fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn. ( 9 ) Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler, yeryüzünü kazıp alt üst ederek onlardan çok imar etmiş kimseydiler ve onlara belgelerle peygamberler gelmişti. Böylece Allah onlara zulmetmiyor, onlar kendilerine zulmediyorlardı. ( 10 ) Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn. ( 10 ) Sonra Allah'ın ayetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanların sonu pek kötü oldu. ( 11 ) Allâhu yebedeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn. ( 11 ) Allah önce yaratır, ölümünden sonra tekrar diriltir. Sonunda O'na döneceksiniz. ( 12 ) Ve yevme tekûmus sâatu yubelisul mucerimûn. ( 12 ) Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz kalıverirler. ( 13 ) Ve lem yekun lehum min şurakâihim şufeâu ve kânû bi şurakâihim kâfirîn. ( 13 ) Koştukları ortakları artık şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler. ( 14 ) Ve yevme tekûmus sâatu yevme izin yeteferrakûn. ( 14 ) Kıyamet koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar. ( 15 ) Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun. ( 15 ) Ama inanıp yararlı iş işleyenler, ağırlanacakları bir cennette bulunurlar.
  • ( 16 ) Ve emmâllezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhırati fe ulâike fîl azâbi muhdarûn. ( 16 ) İnkar edip, ayetlerimizi ve ahirette Bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabla yüzyüze bırakılırlar. ( 17 ) Fe subehânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn. ( 17 ) Öyleyse akşam ve sabah vaktinde Allah’ı tesbih edin (münezzeh kılın)! ( 18 ) Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn. ( 18 ) Ve göklerde ve yerde hamd, O’na mahsustur. İkindide ve öğle vaktinde (O’na hamdedin)! ( 19 ) Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhracûn. ( 19 ) O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz. ( 20 ) Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn. ( 20 ) Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız. ( 21 ) Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh, inne fî zâlike le âyâtin li kavmiy yetefekkerûn. ( 21 ) İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır. ( 22 ) Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn. ( 22 ) Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır. ( 23 ) Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebetigâukum min fadlih, inne fî zâlike le âyâtin li kavmiy yesmeûn. ( 23 ) Geceleyin uyumanız, gündüz de lütfundan rızık aramanız O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda kulak veren millet için dersler vardır. ( 24 ) Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaen, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn. ( 24 ) Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır.
  • ( 25 ) Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrih, summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn. ( 25 ) Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile ayakta durması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz. ( 26 ) Ve lehu men fîs semâvâti vel ard, kullun lehu kânitûn. ( 26 ) Göklerde ve yerde olanlar O'nundur; hepsi O'na boyun eğmiştir. ( 27 ) Ve huvellezî yebedeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh, ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm. ( 27 ) Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O'nundur. O, güçlüdür, Hakim'dir. ( 28 ) Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurakâe fî mâ razakanâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmiy ya’kılûn. ( 28 ) Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız. ( 29 ) Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilm, fe mey yehdî men edallallâh, ve mâ lehum min nâsırîn. ( 29 ) Hayır; zulmedenler, körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur. ( 30 ) Fe ekim veceheke lid dîni hanîfe, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebedîle li halkıllâh, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 30 ) Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler. ( 31 ) Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn. ( 31 ) O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. ( 32 ) Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyea, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn. ( 32 ) (O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
  • ( 33 ) Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyh summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn. ( 33 ) Ve insanlara bir zarar dokunduğu zaman Rab’lerine dua ederek, O’na yönelirler. Sonra onlara kendisinden rahmet tattırdığı (Rahîm esması ile hidayete erdirdiği) zaman onlardan bir kısmı Rab’lerine şirk (ortak) koşarlar (hidayetteyken dalâlete düşerler). ( 34 ) Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn. ( 34 ) Onlara verdiklerimizi inkâr etsinler. Böylece metalansınlar (faydalansınlar). Yakında bilecekler. ( 35 ) Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn. ( 35 ) Yoksa onlara ortak koşmalarını söyleyen bir delil mi indirdik. ( 36 ) Ve izâ ezakanân nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbehum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yakanetûn. ( 36 ) İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler, ama yaptıklarından ötürü başlarına bir kötülük gelirse hemen ümitlerini kaybediverirler. ( 37 ) E ve lem yerav ennellâhe yebesutur rızka li mey yeşâu ve yakadir, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yuk’minûn. ( 37 ) Allah'ın, rızkı dilediğine yayıp bir ölçüye göre verdiğini görmezler mi? Doğrusu bunda, inananlar için dersler vardır. ( 38 ) Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebenes sebîl, zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vecehallâh ve ulâike humul muflihûn. ( 38 ) Yakınlığı olana, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar saadete erenlerdir. ( 39 ) Ve mâ âteytum mir riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vecehallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn. ( 39 ) İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz; fakat, Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekat) böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat artıranlardır. ( 40 ) Allâhullezî halakakum summe razakakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurakâ ikum mey yef’alu min zâlikum min şey’, subehânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn. ( 40 ) Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir. ( 41 ) Zaheral fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn. ( 41 ) İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.
  • ( 42 ) Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabl, kâne ekseruhum muşrikîn. ( 42 ) De ki: "Yeryüzünde dolaşın da daha öncekilerden çoğu ortak koşan (müşrik) olanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın." ( 43 ) Fe ekim veceheke lid dînil kayyimi min kabeli ey ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâh yevme izin yassaddeûn. ( 43 ) İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz o günün gelmesinden önce, kendini dosdoğru dine yönelt. ( 44 ) Men kefere fe aleyhi kufruh, ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn. ( 44 ) Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. Yararlı iş işleyen kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar. ( 45 ) Li yeceziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih innehu lâ yuhıbbul kâfirîn. ( 45 ) Çünkü Allah inanıp yararlı iş işleyenlere lütfundan karşılık verecektir. Doğrusu O, inkarcıları sevmez. ( 46 ) Ve min âyâtihî ey yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum mir rahmetihî ve li teceriyel fulku bi emrihî ve li tebetegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn. ( 46 ) Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, O'nun varlığının belgelerindendir. Belki şükredersiniz. ( 47 ) Ve lekade erselnâ min kabelike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne eceramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul muk’minîn. ( 47 ) And olsun ki! Senden önce, birçok peygamberleri ümmetlerine gönderdik, onlara belgeler getirdiler; dinlemeyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu. ( 48 ) Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebesutuhu fîs semâ i keyfe yeşâu ve yece’aluhu kisefen fe terâl vedeka yahrucu min hılâlih, fe izâ esâbe bihî mey yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebeşirûn. ( 48 ) O Allah’tır ki, rüzgârları gönderir, böylece bulutları hareket ettirir. Sonra semada onu dilediği gibi yayar. Ve onu kısımlara ayırır, bundan sonra onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Böylece kullarından dilediğine onu (yağmuru) isabet ettirdiği zaman onlar sevinirler. ( 49 ) Ve in kânû min kabeli ey yunezzele aleyhim min kabelihî le mubelisîn. ( 49 ) Ve onlar, onun (yağmurun) onlara indirilmesinden önce gerçekten ümitlerini kesenlerdi. ( 50 ) Fanzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr. ( 50 ) Allah'ın rahmetinin belirtilerine bir bak, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ölüleri O diriltir. O her şeye Kadir'dir.
  • ( 51 ) Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn. ( 51 ) Bir rüzgar göndersek de yeşilliklerin sarardığını görseler hemen nankörlüğe başlarlar. ( 52 ) Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâ e izâ vellev mudebirîn. ( 52 ) Tabiidir ki sen ölülere katiyyen işittiremezsin; dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. ( 53 ) Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ mey yuk’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn. ( 53 ) Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin; ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; işte onlar Müslümanlardır. ( 54 ) Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeh, yahluku mâ yeşâ, ve huvel alîmul kadîr. ( 54 ) Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra kuvvetli kılan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz ve ihtiyar yapan Allah'tır. O, dilediğini yaratır; bilendir, Kadir olandır. ( 55 ) Ve yevme tekûmus sâatu yukasimul mucerimûne mâ lebisû gayra sâah, kezâlike kânû yu’fekûn. ( 55 ) Kıyamet koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı. ( 56 ) Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekade lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’s fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn. ( 56 ) Kendilerine ilim ve iman verilenler; "And olsun ki, siz Allah'ın yazısında mevcut yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür, fakat sizler anlamıyordunuz" derler. ( 57 ) Fe yevme izin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn. ( 57 ) Zulmedenlerin, o gün mazeretleri fayda vermez; artık kendilerinden Allah'ı hoşnut edecek şeyleri yapmaları da istenmez. ( 58 ) Ve lekade darabenâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli mesel, ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubetılûn. ( 58 ) And olsun ki bu Kuran'da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Bununla beraber, eğer sen onlara bir mucize getirmiş olsan, inkar edenler: "Siz ancak batıl şeyler ortaya atanlarsınız" derler. ( 59 ) Kezâlike yatabaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn. ( 59 ) Allah bilmeyenlerin kalblerini işte böylece kapatır. ( 60 ) Fâsbir inne va’dallâhi hakk ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn. ( 60 ) Sabret ki, Allah'ın sözü şüphesiz gerçektir. Kesin olarak inanmayanlar seni hafife almasınlar.
  • 31. Lokmân Sûresi ( سُورَةُ لُقْمٰانَ ) Surah Luqman

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm. ( 1 ) Elif, Lam, Mim. ( 2 ) Tilke âyâtul kitâbil hakîm. ( 2 ) Bunlar, hakîm (hikmet ve hükümle dolu) olan Kitab’ın Âyetleri’dir. ( 3 ) Huden ve rahmeten lil muhsinîn. ( 3 ) Muhsinler için hidayet (e erdirici) ve rahmettir. ( 4 ) Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhirati hum yûkinûn. ( 4 ) O kimseler namazı kılarlar, zekatı verirler; ahirete de yakinen inanırlar. ( 5 ) Ulâike alâ huden mir rabbihim ve ulâike humul muflihûn. ( 5 ) İşte onlar Rablerinin yolunda olanlardır, işte onlar saadete erenlerdir. ( 6 ) Ve minen nâsi mey yeşterî lehvel hadîsi li yudille an sebîlillâhi bi gayri ilmin ve yettehizehâ huzuvâ, ulâike lehum azâbun muhîn. ( 6 ) İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir. ( 7 ) Ve izâ tutlâ aleyhi âyâtunâ vellâ mustekbiran ke en lem yesma’hâ keenne fî uzuneyhi vakarâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm. ( 7 ) Ayetlerimiz sapık kimseye okunduğu zaman sanki kulaklarında ağırlık var da işitmiyormuş gibi büyüklenerek sırt çevirir. İşte ona can yakıcı azabı müjde et. ( 8 ) İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum cennâtun naîm. ( 8 ) Muhakkak ki âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar için naîm cennetleri vardır. ( 9 ) Hâlidîne fîhâ, va’dallâhi hakkâ, ve huvel azîzul hakîm. ( 9 ) (Onlar) orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah’ın vaadi haktır. Ve O; Azîz’dir (yüce), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibi). ( 10 ) Halakas semâvâti bi gayri amedin teravnehâ ve elkâ fîl ardi ravâsiye en temîde bikum ve besse fîhâ min kulli dâbbeh, ve enzelnâ mines semâi mâen fe enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm. ( 10 ) Allah gökleri gördüğünüz gibi direksiz yaratmış, sizi sallar diye yeryüzüne sabit dağlar koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her hoş çiftten yetiştirmişizdir. ( 11 ) Hâzâ halkullâhi fe erûnî mâzâ halakallezîne min dûnih, beliz zâlimûne fî dalâlin mubîn. ( 11 ) İşte bu Allah'ın yaratışıdır. Ondan başkasının ne yarattığını Bana gösterin. Hayır; gösteremezler, zalimler apaçık sapıklık içindedir.
  • ( 12 ) Ve lekade âteynâ lukamânel hikmete enişkur lillâh, ve mey yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsih, ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîde. ( 12 ) And olsun ki, Lokman'a, Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. Şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir, övülmeğe layık olandır. ( 13 ) Ve iz kâle lukamânu libenihî ve huve yaizuhu yâ buneyye lâ tuşrik billâh, inneş şirke le zulmun azîm. ( 13 ) Lokman, oğluna öğüt vererek: "Ey oğulcuğum! Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti. ( 14 ) Ve vassaynâl insâne bi vâlideyhi, hamelethu ummuhu vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li vâlideyke, ileyyel masîr. ( 14 ) Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır. ( 15 ) Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tuti’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ ma’rûfe vettebi’ sebîle men enâbe ileyy, summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn. ( 15 ) Ey insanoğlu! Ana baba, seni, körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin; Bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz Bana'dır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm. ( 16 ) Yâ buneyye innehâ in teku miskâle habbetin min hardalin fe tekun fî sahratin ev fîs semâvâti ev fîl ardi ye’ti bihâllâh, innellâhe latîfun habîr. ( 16 ) Lokman: "Ey oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Latif'tir, haberdardır". ( 17 ) Yâ buneyye ekimis salâte ve’mur bil ma’rûfi venhe anil munkeri vasbir alâ mâ esâbek, inne zâlike min azmil umûr. ( 17 ) "Ey oğulcuğum! Namazı kıl, uygun olanı buyurup fenalığı önle, başına gelene sabret; doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdir." ( 18 ) Ve lâ tusa’ir haddeke lin nâsi ve lâ temşi fîl ardi meraha innallâhe lâ yuhibbu kulle muhtâlin fehûr. ( 18 ) "İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez." ( 19 ) Vaksid fî meşyike vagdud min savtik, inne enkeral asvâti le savtul hamîr. ( 19 ) "Yürüyüşünde tabii ol; sesini kıs. Seslerin en çirkini şüphesiz merkeblerin sesidir."
  • ( 20 ) E lem terav ennallâhe sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardi ve esbega aleykum niamehu zâhiraten ve bâtineh, ve minen nâsi mey yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr. ( 20 ) Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bir Kitap bulunmadan tartışanlar vardır. ( 21 ) Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecedenâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yede’ûhum ilâ azâbis saîr. ( 21 ) Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" denince: "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmışsa? ( 22 ) Ve mey yuslim vecehehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, ve ilâllâhi âkibetul umûr. ( 22 ) İyilik yaparak kendini Allah'a veren kimse, şüphesiz en sağlam kulpa sarılmış olur. İşlerin sonucu Allah'a aittir. ( 23 ) Ve men kefere fe lâ yahzunke kufruh, ileynâ merciuhum fe nunebbiuhum bi mâ amilû, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr. ( 23 ) İnkar edenin inkarcılığı seni üzmesin; onların dönüşü Bize'dir; o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah, kalblerde olanı şüphesiz bilir. ( 24 ) Numettiuhum kalîlen summe nadtarruhum ilâ azâbin galîz. ( 24 ) Onları az bir süre geçindiririz, sonra da ağır bir azaba sürükleriz. ( 25 ) Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh, kulil hamdulillâh, bel ekseruhum lâ ya’lemûn. ( 25 ) And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, "Allah'tır" derler. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur", ama çoğu bilmezler. ( 26 ) Lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard, innallâhe huvel ganiyyul hamîde. ( 26 ) Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır. ( 27 ) Ve lev enne mâ fîl ardi min şeceratin akelâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihî sebe’atu ebehurin mâ nefidet kelimâtullâh, innallâhe azîzun hakîm. ( 27 ) Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa ve yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa yine de Allah'ın sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakim'dir. ( 28 ) Mâ halkukum ve lâ ba’sukum illâ ke nefsin vâhideh, innallâhe semîun basîr. ( 28 ) Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
  • ( 29 ) E lem tera ennallâhe yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli, ve sahharaş şemse vel kamere kulluy yecerî ilâ ecelin musemmen ve ennallâhe bi mâ ta’melûne habîr. ( 29 ) Allah'ın geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını, her biri belirli bir süreye kadar hareket edecek olan güneşi ve ayı buyruk altında tuttuğunu; Allah'ın, yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmez misin? ( 30 ) Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve enne mâ yede’ûne min dûnihil bâtilu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr. ( 30 ) Bu, Allah'ın hak olmasından ve O'ndan başka taptıkları şeylerin batıl olmasındandır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür. ( 31 ) E lem tera ennel fulke tecerî fîl bahri bi ni’metillâhi li yuriyekum min âyâtih inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr. ( 31 ) Gemilerin denizde Allah'ın lütfuyla yürüdüğünü görmez misin? Allah böylece size varlığının delillerini gösterir. Bunlarda, pek sabırlı ve çok şükreden kimselerin hepsine dersler vardır. ( 32 ) Ve izâ gaşiyehum mevcun kez zuleli deavûllâhe muhlisîne lehud dîne, fe lemmâ neccâhum ilâl berri fe minhum mukateside, ve mâ yecehadu bi âyâtinâ illâ kullu hattârin kefûr. ( 32 ) Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar; onları karaya çıkararak kurtardığında, içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkar eder. ( 33 ) Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yecezî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’e inne va’dallâhi hakk fe lâ tegurrannekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrannekum billâhil garûr. ( 33 ) Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın. ( 34 ) İnnallâhe indehu ilmus sâati, ve yunezzilul gayse, ve ya’lemu mâ fîl erhâm, ve mâ tederî nefsun mâzâ teksibu gade, ve mâ tederî nefsun bi eyyi ardin temût, innallâhe alîmun habîr. ( 34 ) Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde bulunanı O bilir, kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdardır.
  • 32. Secde Sûresi ( سُورَةُ السَّجْدَةِ ) Surah As-Sajda

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm. ( 1 ) Elif, Lam, Mim. ( 2 ) Tenzîlul kitâbi lâ raybe fîhi mir rabbil âlemîn. ( 2 ) Şüphe götürmeyen Kitap, Alemlerin Rabbi'nin indirdiğidir. ( 3 ) Em yekûlûnefterâh, bel huvel hakku mir rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kabelike leallehum yehtedûn. ( 3 ) "Onu peygamberin kendisi uydurdu" diyorlar, öyle mi? Hayır; O, senden önce peygamber gönderilmemiş olan bir milleti uyarman için sana Rabbinden gelen bir gerçektir. Belki artık doğru yolu bulurlar. ( 4 ) Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş, mâ lekum min dûnihî min veliyyin ve lâ şefîi, e fe lâ tetezekkerûn. ( 4 ) Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz? ( 5 ) Yudebbirul emre mines semâi ilâl ardi summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mikadâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn. ( 5 ) Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir. ( 6 ) Zâlike âlimul gaybi veş şehâdetil azîzur rahîm. ( 6 ) O, görülmeyeni de görüleni de bilendir, güçlüdür, merhametlidir. ( 7 ) Ellezî ahsene kulle şey’in halakah ve bedee halkal insâni min tîn. ( 7 ) Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır. ( 8 ) Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn. ( 8 ) Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı). ( 9 ) Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhih ve ceale lekumus sem’a vel ebesâra vel ef’ideh, kalîlen mâ teşkurûn. ( 9 ) Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz. ( 10 ) Ve kâlû e izâ dalelnâ fîl ardi e innâ le fî halkin cedîde, bel hum bi likâi rabbihim kâfirûn. ( 10 ) Puta tapanlar: "Toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?" derler. Evet; onlar, Rab'lerine kavuşmayı inkar edenlerdir. ( 11 ) Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn. ( 11 ) De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz."
  • ( 12 ) Ve lev terâ izil mucerimûne nâkisû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebesarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn. ( 12 ) Suçluları Rablerinin huzurunda, başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık" derlerken bir görsen! ( 13 ) Ve lev şi’nâ le âteynâ kulle nefsin hudâhâ ve lâkin hakkal kavlu minnî le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecemaîn. ( 13 ) Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağıma dair Benden söz çıkmıştır. ( 14 ) Fe zûkû bi mâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ, innâ nesînâkum ve zûkû azâbel huldi bi mâ kuntum ta’melûn. ( 14 ) "Bugüne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün; doğrusu Biz de sizi unuttuk, yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın" deriz. ( 15 ) İnnemâ yuk’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn. ( SECDE ÂYETİ ) ( 15 ) Fakat Bizim âyetlerimize îmân edenler (âmenû olanlar) onlardır ki, (âyetlerimiz) zikredildiği zaman (hemen) secde ederek yere kapanırlar. Ve Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve onlar kibirlenmezler. ( 16 ) Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcii yede’ûne rabbehum havfen ve tameen ve mimmâ razakanâhum yunfikûn. ( 16 ) Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). Rab’lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler). ( 17 ) Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurrati a’yun, cezâen bi mâ kânû ya’melûn. ( 17 ) Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez. ( 18 ) E fe men kâne muk’minen ke men kâne fâsika, lâ yestevûn. ( 18 ) İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar. ( 19 ) Emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum cennâtul me’vâ nuzulen bi mâ kânû ya’melûn. ( 19 ) İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, onların yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. ( 20 ) Ve emmâllezîne fesekû fe me’vâhumun nâr, kulle mâ erâdû ey yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben nârillezî kuntum bihî tukezzibûn. ( 20 ) Ama yoldan çıkanların, işte onların varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara: "Yalanlayıp, durduğunuz ateşin azabını tadın" denir.
  • ( 21 ) Ve le nuzîkannehum minel azâbil edenâ dûnel azâbil ekberi leallehum yeraciûn. ( 21 ) Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız. ( 22 ) Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî summe a’rada anhâ, innâ minel mucerimîne muntekimûn. ( 22 ) Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız. ( 23 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe fe lâ tekun fî miryetin min likâihî ve cealnâhu huden li benî isrâîl. ( 23 ) And olsun ki Musa'ya Kitap verdik; Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etme. Musa'ya verdiğimizi İsrailoğullarına doğruluk rehberi kıldık. ( 24 ) Ve cealnâ minhum eimmetey yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkinûn. ( 24 ) Sabredip ayetlerimize kesin olarak inanmalarından ötürü, aralarından, onları buyruğumuzla doğru yola götüren önderler yaptık. ( 25 ) İnne rabbeke huve yafsilu beynehum yevmel kiyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn. ( 25 ) Muhakkak ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeylerde kıyamet günü aralarında hükmedecektir. ( 26 ) E ve lem yehdi lehum kem ehleknâ min kabelihim minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyât, e fe lâ yesmeûn. ( 26 ) Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız onları doğru yola sevketmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi? ( 27 ) E ve lem yerav ennâ nesûkul mâe ilâl ardil curuzi fe nuhricu bihî zer’an te’kulu minhu en’âmuhum ve enfusuhum e fe lâ yubesirûn. ( 27 ) Kuru yerlere suyu gönderip onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkardığımızı görmezler mi? Görmüyorlar mı? ( 28 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl fethu in kuntum sâdikîn. ( 28 ) "Doğru söylüyorsanız bildirin bu hüküm ne zaman verilecektir?" derler. ( 29 ) Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn. ( 29 ) De ki: "Hükmün verileceği gün inkarcılara ne inanmaları fayda verir ve ne de ertelenirler." ( 30 ) Fe a’rid anhum ventezir innehum muntezirûn. ( 30 ) Onları bırak, bekle; zaten onlar da senin akıbetini beklemektedirler.
  • 33. Ahzâb Sûresi ( سُورَةُ الْاَحْزَابِ ) Surah Al-Ahzaab

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Yâ eyyuhân nebyyuttekllâhe ve lâ tutl kâfrîne vel munâfikîn, innallâhe kâne alîmen hakîmâ. ( 1 ) Ey peygamber! Allah'tan sakın, inkarcılara ve iki yüzlülere uyma, Allah şüphesiz bilendir, hakim'dir. ( 2 ) Vettebi’ mâ yûhâ leyke mn rabbik, nnallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ. ( 2 ) Sana Rabbinden vahyolunana uy; şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. ( 3 ) Ve tevekkel alâllâh ve kefâ billâhe vekîlâ. ( 3 ) Allah'a güven, Allah, vekil olarak yeter. ( 4 ) Mâ cealallâhu l raculin mn kalbeyn fî cevfh, ve mâ ceale ezvâcekumullâî tuzâhrûne mn hunne ummehâtkum, ve mâ ceale ede’yâekum ebnâekum, zâlkum kavlukum b efvâhkum, vallâhu yekûlul hakka ve huve yehdîs sebîl. ( 4 ) Allah insanın içine iki kalp koymamıştır. Allah, zıhar yapmanız suretiyle eşlerinizi, anneleriniz gibi yaratmamıştır; evlatlıklarınızı da öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söylemektedir, doğru yola O eriştirir. ( 5 ) Ude’ûhum l âbâhm huve akasatu ndallâh(ndallâh), fe n lem ta’lemû âbâehum fe hvânukum fîd dîn ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bhî ve lâkn mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûran rahîmâ. ( 5 ) Evlatlıkları babalarına nisbet edin, bu Allah katında en doğru olandır. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşi ve dostlarınız olarak kabul edin. İçinizden kasdederek yaptıklarınız bir yana, yanılmalarınızda size bir sorumluluk yoktur. Allah, bağışlar ve merhamet eder. ( 6 ) En nebyyu evlâ bl muk’mnîne mn enfushm ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulûl erhâm ba’duhum evlâ b ba’dn fî ktâbllâh mnel mu’mnîne vel muhâcrîne llâ en tef’alû lâ evlyâkum ma’rûfâ, kâne zâlke fîl ktâb mestûrâ. ( 6 ) Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba olanlar, miras hususunda, Allah'ın Kitap'ında birbirlerine müminler ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.
  • ( 7 ) Ve z ehaznâ mnen nebîyyîne mîsâkahum ve mnke ve mn nûhn ve brâhîme ve mûsâ ve îsâben meryem ve ehaznâ mnhum mîsâkan galîzâ. ( 7 ) Peygamberlerden söz almıştık. Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan sağlam bir söz almışızdır. ( 8 ) L yes’eles sâdkîne an sdkhm, ve eadde ll kâfrîne azâben elîmâ. ( 8 ) Allah, doğrulardan doğruluklarını sormak ve inkarcılara can yakıcı azap hazırlamak için bunu yapmıştır. ( 9 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurû n’metallâh aleykum z câetkum cunûdun fe erselnâ aleyhm rîhan ve cunûden lem teravhâ, ve kânallâhu bmâ ta’melûne basîrâ. ( 9 ) Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görüyordu. ( 10 ) z câukum mn fevkkum ve mn esfele mnkum ve z zâgatl ebesâru ve belegatl kulûbul hanâcre ve tezunnûne bllâhz zunûnâ. ( 10 ) Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi; gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti; Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz. ( 11 ) Hunâlkebtulyel muk’mnûne ve zulzlû zlzâlen şedîdâ. ( 11 ) İşte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı. ( 12 ) Ve z yekûlul munâfkûne vellezîne fî kulûbhm maradun mâ vaadenâllâhu ve resûluhû llâ gurûrâ. ( 12 ) İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık olanlar: "Allah ve Peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular" diyorlardı. ( 13 ) Ve z kâlet tâfetun mnhum yâ ehle yesrbe lâ mukâme lekum fercû, ve yeste’znu ferîkun mnhumun nebyye yekûlûne nne buyûtenâ avratun ve mâ hye b avrah, n yurîdûne llâ frârâ. ( 13 ) İçlerinden bir takımı: "Ey Medineliler! Tutunacak yeriniz yok, geri dönün" demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamberden: "Evlerimiz düşmana açıktır" diyerek izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi sadece kaçmak istiyorlardı. ( 14 ) Ve lev duhlet aleyhm mn akatârhâ summe sulûl ftnete le âtevhâ ve mâ telebbesû bhâ llâ yesîrâ. ( 14 ) Eğer Medine'nin etrafından üzerlerine varılmış olsa, sonra da kendilerinden fitne çıkarmaları istense hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı. ( 15 ) Ve lekade kânû âhedûllâhe mn kabelu lâ yuvellûnel edebâr, ve kâne ahdullâh mes’ûlâ. ( 15 ) And olsun ki, daha önce, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a ahd vermişlerdi. Allah'a verilen ahd sorulacaktır.
  • ( 16 ) Kul len yenfeakumul frâru n ferartum mnel mevt evl katl ve zen lâ tumetteûne llâ kalîlâ(kalîlen). ( 16 ) De ki: "Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız bilin ki, kaçmak size fayda vermeyecektir; kaçsanız bile az bir zamandan fazla yaşatılmazsınız." ( 17 ) Kul men zellezî ya’smukum mnallâh n erâde bkum sûen ev erâdebkum rahmeh, ve lâ yecdûne lehum mn dûnllâh velyyen ve lâ nasîrâ(nasîran). ( 17 ) De ki: "Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet istese, O'na karşı kim sizi koruyabilir? Allah'tan başka dost ve yardımcı da bulamazsınız." ( 18 ) Kade ya’lemullâhul muavvkîne mnkum vel kâlîne l hvânhm helumme leynâ, ve lâ ye’tûnel be’se llâ kalîlâ(kalîlen). ( 18 ) Sizden muavvik olanları (Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yardıma mani olanları) ve kardeşlerine: "Bize gelin." diyenleri, Allah kesinlikle biliyordu. Ve onlar, pek azı hariç, savaşa gelmezler. ( 19 ) Eşhhaten aleykum fe zâ câel havfu raeytehum yanzurûne leyke tedûru a’yunuhum kellezî yugşâ aleyh mnel mevt(mevt), fe zâ zehebel havfu selekûkum b elsnetn hdâdn eşhhaten alâl hayr, ulâke lem yuk’mnû fe ahbetallâhu a’mâlehum, ve kâne zâlke alâllâh yesîrâ(yesîran). ( 19 ) Size karşı cimridirler. Fakat korku gelince, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimse gibi gözleri dönmüş olarak sana baktıklarını görürsün. Hayra karşı, keskin dilleri ile (yaralayıcı sözlerle) sizi incitirler. İşte onlar mü’min değildirler. Bu sebeple Allah, onların amellerini heba etti (yok etti). Ve işte bu, Allah’a göre çok kolay oldu. ( 20 ) Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve n ye’tl ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fîl a’râb yes’elûne an enbâkum, ve lev kânû fîkum mâ kâtelû llâ kalîlâ(kalîlen). ( 20 ) Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı, kendileri çöllerde bedevilerin yanında bulunup, sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi. Aranızda olsalar ancak pek az savaşırlardı. ( 21 ) Lekade kâne lekum fî resûlllâh usvetun hasenetun lmen kâne yercûllâhe vel yevmel âhra ve zekerallâhe kesîrâ(kesîran). ( 21 ) Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir. ( 22 ) Ve lemmâ raal mu’mnûnel ahzâbe kâlû hâzâ mâ vaadenâllâhu ve resûluhu ve sadakallâhu ve resûluh ve mâ zâdehum llâ îmânen ve teslîmâ(teslîmen). ( 22 ) İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: "İşte bu, Allah ve Peygamberinin bize vadettiğidir; Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir" dediler. Bu onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artırdı.
  • ( 23 ) Mnel muk’mnîne rcâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyh, fe mnhum men kadâ nahbehu ve mnhum mey yentezr ve mâ beddelû tebdîlâ(tebdîlan). ( 23 ) İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir. ( 24 ) L yeczyallâhus sâdkîne b sdkhm ve yuazzbel munâfkîne n şâe ev yetûbe aleyhm, nnallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen). ( 24 ) Bu sebeple Allah, doğruları doğrulukları ile mükafatlandırır; ikiyüzlüleri de dilerse azablandırır veya tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhamet edendir. ( 25 ) Ve raddallâhullezîne keferû b gayzhm lem yenâlû hayrâ(hayran), ve kefallâhul muk’mnînel ktâl, ve kânallâhu kavyyen azîzâ(azîzen). ( 25 ) Allah inkar edenleri, kinleriyle geri çevirdi, bir hayra ulaşamadılar; savaşta, inananlara Allah'ın yardımı yetti. Allah kuvvetli olandır, güçlü olandır. ( 26 ) Ve enzelellezîne zâherûhum mn ehll ktâb mn sayâsîhm ve kazefe fî kulûbhmur ru’be ferykan takatulûne ve te’srûne ferîkâ(ferîkan). ( 26 ) Allah, Kitap ehlinden, kafirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş, kalblerine korku salmıştı; onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz. ( 27 ) Ve evresekum ardahum ve dyârahum ve emvâlehum ve ardan lem tetaûhâ, ve kânallâhu alâ kull şey’n kadîrâ(kadîran). ( 27 ) Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah her şeye Kadir olandır. ( 28 ) Yâ eyyuhân nebyyu kul l ezvâcke n kuntunne turdenel hayâted dunyâ ve zynetehâ fe teâleyne umett’kunne ve userrhkunne serâhan cemîlâ(cemîlen). ( 28 ) Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: "Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim." ( 29 ) Ve n kuntunne turdenallâhe ve resûlehu ved dâral âhrate fe nnallâhe eadde ll muhsnât mnkunne eceran azîmâ(azîmen). ( 29 ) "Eğer Allah'ı, Peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır." ( 30 ) Yâ nsâen nebyy mey ye’t mn kunne b fâhşetn mubeyynetn yudâaf lehâl azâbu d’feyn, ve kâne zâlke alâllâh yesîrâ(yesîran). ( 30 ) Ey Peygamber'in hanımları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.