Cüz   14
Kur’ân sayfa no : 261 - 280  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    15. Hicr Sûresi ( سُورَةُ الْحِجْرِ ) Surah Al-Hijr

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbi ve kur’ânin mubîn. ( 1 ) Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitap'ın ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir. ( 2 ) Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn. ( 2 ) İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır. ( 3 ) Zerhum ye’kulû ve yetemetteû ve yulhihimul emel fe sevfe ya’lemûn. ( 3 ) Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ilerde öğrenecekler. ( 4 ) mâ ehleknâ min karyetin illâ ve lehâ kitâbun ma’lûm. ( 4 ) Yok ettiğimiz herhangi bir kasabanın elbette belli bir yazısı vardır. ( 5 ) tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn. ( 5 ) Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de. ( 6 ) kâlû yâ eyyuhâllezî nuzzile aleyhiz zikru, inneke le mecnûn ( 6 ) Ve: “Ey kendisine zikir indirilen! Gerçekten sen, mutlaka mecnunsun (delisin).” dediler. ( 7 ) v mâ te’tînâ bil melâiketi in kunte minas sâdıkîn. ( 7 ) Eğer sen sadıklardansan, bize melekleri getirmen gerekmez miydi? ( 8 ) nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn. ( 8 ) Biz melekleri ancak gerekince indiririz. O takdirde de ceza görecekler asla geri bırakılmazlar. ( 9 ) nâ nahnu nezzelnâz zikre ve innâ lehu le hâfizûn. ( 9 ) Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz. ( 10 ) lekade erselnâ min kablike fî şiyaıl evvelîn. ( 10 ) And olsun ki, senden önce çeşitli ümmetlere peygamber göndermiştik. ( 11 ) mâ ye’tîhim mir resûlin illâ kânû bihî yestehziûn. ( 11 ) Onlara gelen her peygamberi alaya alıyorlardı. ( 12 ) âlike neslukuhu fî kulûbil mucerimîn. ( 12 ) İşte böylece onu (alay etmeyi), mücrimlerin kalplerine sokarız. ( 13 ) yu’minûne bihî ve kade halet sunnetul evvelîn. ( 13 ) Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler. ( 14 ) lev fetahnâ aleyhim bâben mines semâi fe zallû fîhi ya’rucûn. ( 14 ) Ve onlara semadan bir kapı açsak, böylece oradan yükselseler (çıksalar) bile. ( 15 ) kâlû innemâ sukkiret ebesârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn. ( 15 ) Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar.
  • ( 16 ) lekade cealnâ fîs semâi burûcen ve zeyyennâhâ lin nâzırîn. ( 16 ) And olsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık. ( 17 ) hafıznâhâ min kulli şeytânin racîm. ( 17 ) Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk. ( 18 ) â menisterakas sem’a fe etbeahu şihâbun mubîn. ( 18 ) Fakat kulak hırsızlığı yapan olursa, parlak bir ateş onu kovalar. ( 19 ) arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ ravâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn. ( 19 ) Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik. ( 20 ) cealnâ lekum fîhâ meâyişe ve mel lestum lehu bi râzıkîn. ( 20 ) Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik. ( 21 ) in min şey’in illâ indenâ hazâinuhu ve mâ nunezziluhû illâ bi kaderin ma’lûm. ( 21 ) Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz. ( 22 ) erselnâr riyâha levâkıha fe enzelnâ mines semâi mâen fe eskaynâkumûhu, ve mâ entum lehu bi hâzinîn. ( 22 ) Rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız. ( 23 ) innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn. ( 23 ) Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız. ( 24 ) lekade alimnâl mustakdimîne minkum ve lekade alimnâl muste’hırîn. ( 24 ) And olsun ki, sizden önce geçenleri biliriz; and olsun ki, geri kalanları da biliriz. ( 25 ) inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakîmun alîm. ( 25 ) Doğrusu Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O Hakim'dir, Herşeyi Bilen'dir. ( 26 ) lekade halaknâl insâne min salsâlin min hamein mesnûn. ( 26 ) And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. ( 27 ) cânne halakanâhu min kabelu min nâris semûm. ( 27 ) Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık. ( 28 ) iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeran min salsâlin min hamein mesnûn. ( 28 ) Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben mutlaka, "hamein mesnûn olan salsalin"den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.” ( 29 ) izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi mir rûhî fe kaû lehu sâcidîn. ( 29 ) Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın! ( 30 ) Fe secedel melâiketu kulluhum ecemaûn. ( 30 ) Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti. ( 31 ) İllâ ibelîse, ebâ en yekûne meas sâcidîn. ( 31 ) İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı.
  • ( 32 ) Kâle yâ ibelîsu mâ leke ellâ tekûne meas sâcidîn. ( 32 ) Allah: "Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?" dedi. ( 33 ) Kâle lem ekun li escude li beşerin halakatehu min salsâlin min hamein mesnûn. ( 33 ) O: "Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi. ( 34 ) Kâle fahruce minhâ fe inneke recîm. ( 34 ) (Allahû Tealâ şöyle) buyurdu: “Hemen oradan çık! Muhakkak ki; sen bu sebeple kovuldun.” ( 35 ) Ve inne aleykel lâ’nete ilâ yevmid dîn ( 35 ) Ve muhakkak ki; lânet, dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar senin üzerinedir. ( 36 ) Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yube’asûn ( 36 ) "Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele" dedi. ( 37 ) Kâle fe inneke minel munzarîn. ( 37 ) (Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Öyleyse sen, gerçekten mühlet (süre) verilenlerdensin.” ( 38 ) İlâ yevmil vaktil ma’lûm. ( 38 ) Malûm olan (bilinen) vaktin gününe kadar. ( 39 ) Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fîl ardı ve le ugviyennehum ecemeîn. ( 39 ) (İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.” ( 40 ) İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn. ( 40 ) “Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” ( 41 ) Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm. ( 41 ) Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.” ( 42 ) İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn. ( 42 ) Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur. ( 43 ) Ve inne cehenneme le mev’ıduhum ecemaîn. ( 43 ) "Ve Cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir." ( 44 ) Lehâ sebe’atu ebvâb, li kulli bâbin minhum cuz’un makasûm. ( 44 ) O cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır. ( 45 ) İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn. ( 45 ) Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise, cennetlerde, pınar başlarındadırlar. ( 46 ) Udehulûhâ bi selâmin âminîn ( 46 ) "Oraya güven içinde, esenlikle girin" denilir. ( 47 ) Ve neza’nâ mâ fî sudûrihim min gıllin ıhvânen alâ sururin mutekâbilîn. ( 47 ) Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir. ( 48 ) Lâ yemessuhum fîhâ nasabun ve mâ hum minhâ bi muhracîn. ( 48 ) Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir. ( 49 ) Nebbi’ ibâdî ennî enel gafûrur rahîm. ( 49 ) Kullarıma haber ver. Muhakkak ki; Ben Gafur’um (mağfiret edenim) ve Rahîm’im (rahmet edenim, rahmet nuru gönderenim). ( 50 ) Ve enne azâbî huvel azâbul elîm. ( 50 ) Ve muhakkak ki; Benim azabım; o, elîm (çok acı) bir azaptır. ( 51 ) Ve nebbi’hum an dayfi ibrâhîm. ( 51 ) Onlara İbrahim'in konuklarını da anlat:
  • ( 52 ) İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmân, kâle innâ minkum vecilûn. ( 52 ) Onun yanına girdikleri zaman: “Selâm (olsun)” dediler. (İbrâhîm a.s) şöyle dedi: “Gerçekten biz sizden korkuyoruz.” ( 53 ) Kâlû lâ tevcel innâ nubeşşiruke bi gulâmin alîm. ( 53 ) (İbrâhîm (a.s)’ın misafirleri) şöyle dediler: “(Siz) korkmayın! Muhakkak ki; biz seni, bir âlim (erkek) çocuk ile müjdeliyoruz.” ( 54 ) Kâle e beşşertumûnî alâ en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirûn. ( 54 ) "Ben kocamışken bana müjde mi veriyorsunuz? Neye dayanarak müjdeliyorsunuz?" deyince: ( 55 ) Kâlû beşşernâke bil hakkı fe lâ tekun minel kânıtîn. ( 55 ) "Seni gerçekten müjdeliyoruz, umutsuzlardan olma" demişlerdi. ( 56 ) Kâle ve mey yakanetu mir rahmeti rabbihî illâd dâllûn. ( 56 ) “Dalâlette olanlardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser?” dedi. ( 57 ) Kâle fe mâ hatabukum eyyuhâl murselûn. ( 57 ) Şöyle dedi: “Ey elçiler! Bundan sonra sizin konuşacağınız konu nedir?” ( 58 ) Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucerimîn. ( 58 ) “Muhakkak ki; biz, mücrim (günahkâr) bir kavme gönderildik.” dediler. ( 59 ) İllâ âle lûtin, innâ le muneccûhum ecemaîn. ( 59 ) Lut’un ailesi hariç, muhakkak ki; Biz onların hepsini mutlaka kurtaracağız. ( 60 ) İllâmraetehu kaddernâ innehâ le minel gâbirîn. ( 60 ) Onun hanımı (kadını) hariç. Çünkü onun mutlaka geride kalanlardan (helâk olacaklardan) olmasını takdir ettik. ( 61 ) Fe lemmâ câe âle lûtınil murselûn. ( 61 ) Böylece, gönderilmiş olan resûller (elçiler), Lut’un ailesine geldiği zaman… ( 62 ) Kâle innekum kavmun munkerûn. ( 62 ) (Lut (a.s) şöyle) dedi: “Muhakkak ki; siz tanınmayan bir kavimsiniz (yabancı bir topluluksunuz).” ( 63 ) Kâlû bel ci’nâke bi mâ kânû fîhi yemterûn. ( 63 ) “Hayır, biz, onların hakkında şüphe ettikleri şey ile sana geldik.” dediler. ( 64 ) Ve eteynâke bil hakkı ve innâ le sâdikûn. ( 64 ) Ve biz sana hakkı getirdik. Ve muhakkak ki; biz sadıklarız (doğru söyleyenleriz). ( 65 ) Fe esri bi ehlike bi kıta’ın minel leyli vettebı’ edebârahum ve lâ yeltefit minkum ehadun vamdû hatsu tu’merûn. ( 65 ) Hemen ailenle, gecenin bir kısmında yürüyerek yola çıkın! Onların arkasından, onları takip et. Sizden hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın. Ve emrolunacağınız yere gidin. ( 66 ) Ve kadaynâ ileyhi zâlikel emre enne dâbira hâulâi makatûun musbihîn. ( 66 ) Böylece Lut'a bunların sonlarının kesilmiş olarak sabahlıyacaklarını bildirdik. ( 67 ) Ve câe ehlul medîneti yestebeşirûn. ( 67 ) Şehir halkı, sevinerek geldiler. ( 68 ) Kâle inne hâulâi dayfî fe lâ tefdahûn. ( 68 ) (Lut a.s) şöyle dedi: “Muhakkak ki; bunlar benim misafirlerimdir. Artık beni mahçup etmeyin(utandırmayın).” ( 69 ) Vettekullâhe ve lâ tuhzûn. ( 69 ) Allah’a karşı takva sahibi olun, sakının. Beni alçaltmayın (rezil etmeyin). ( 70 ) Kâlû e ve lem nenheke anil âlemîn. ( 70 ) "Biz sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasak etmemiş miydik?" dediler.
  • ( 71 ) Kâle hâulâi benâtî in kuntum fâilîn. ( 71 ) Lut: "Alacaksanız, işte benim kızlarım" dedi. ( 72 ) Le amruke innehum le fî sekretihim ya’mehûn. ( 72 ) Senin hayatına and olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. ( 73 ) Fe ehazethumus sayhatu muşrikîn. ( 73 ) Tanyeri ağarırken, çığlık onları yakalayıverdi. ( 74 ) Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâraten min siccîl. ( 74 ) Memleketlerini alt üst ettik, üzerlerine sert taş yağdırdık. ( 75 ) İnne fî zâlike le âyâtin lil mutevessimîn . ( 75 ) Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır. ( 76 ) Ve innehâ le bi sebîlin mukîm. ( 76 ) O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hala durmaktadır. ( 77 ) İnne fî zâlike le âyeten lil muk’minîn. ( 77 ) Bunda inananlar için ibret vardır. ( 78 ) Ve in kâne ashâbul eyketi le zâlimîn. ( 78 ) Eykeliler de, şüphesiz zalim kimselerdi. ( 79 ) Fentekamnâ minhum, ve innehumâ le bi imâmin mubîn. ( 79 ) Bunun için onlardan da öç aldık. Hala her iki memleket de işlek bir yol üzerindedirler. ( 80 ) Ve lekade kezzebe ashâbul hicril murselîn. ( 80 ) And olsun ki, Hicr halkı peygamberi yalanlamışlardı. ( 81 ) Ve âteynâhum âyâtinâ fe kânû anhâ mu’rıdîn. ( 81 ) Onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde, yüz çevirmişlerdi. ( 82 ) Ve kânû yanhıtûne minel cibâli buyûten âminîn. ( 82 ) Dağlarda, güven içinde olarak evler yontuyorlardı. ( 83 ) Fe ehazethumus sayhatu musbıhîn. ( 83 ) Sabaha karşı çığlık onları yakalayıverdi. ( 84 ) Fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn. ( 84 ) Yaptıkları kendilerine bir fayda sağlamadı. ( 85 ) Ve mâ halakanâs semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakk, ve innes sâate le âtiyeh fasfehıs safhal cemîl. ( 85 ) Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları gereğince yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi davran. ( 86 ) İnne rabbeke huvel hallâkul alîm. ( 86 ) Doğrusu yaratan ve bilen ancak Rabbindir. ( 87 ) Ve lekade âteynâke seb’an minel mesânî vel kur’ânel azîm. ( 87 ) And olsun ki, sana daima tekrarlanan yedi ayetli Fatiha'yı ve Kuran-ı Azim'i verdik. ( 88 ) Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil muk’minîn. ( 88 ) Kafirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme, onlara üzülme; inananları kanatların altına al. ( 89 ) Ve kul innî enen nezîrul mubîn. ( 89 ) De ki: "Doğrusu ben apaçık bir uyarıcıyım." ( 90 ) Ke mâ enzelnâ alâl mukatesimîn. ( 90 ) Muktesimlere (kısım kısım ayıranlara) indirdiğimiz gibi.
  • ( 91 ) Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn. ( 91 ) Onlar, Kur’ân-ı Kerim’i parça parça kıldılar. ( 92 ) Fe ve rabbike le nes’elennehum ecemaîn. ( 92 ) Artık Rabbine andolsun ki; onların hepsine mutlaka soracağız. ( 93 ) Ammâ kânû ya’melûn. ( 93 ) Yapmış oldukları şeylerden. ( 94 ) Fasda’ bi mâ tu’meru ve a’rıd anil muşrikîn. ( 94 ) Artık buyrulanı açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme. ( 95 ) İnnâ kefeynâkel mustehziîn. ( 95 ) Muhakkak ki; Biz, alay edenlere karşı sana kâfiyiz (yeteriz). ( 96 ) Ellezîne yece’alûne meallâhi ilâhen âhar, fe sevfe ya’lemûn. ( 96 ) Allah ile beraber başka ilâh kılanlar (kabul edenler), artık yakında bilecekler (öğrenecekler). ( 97 ) Ve lekade na’lemu enneke yadîku sadruke bi mâ yekûlûn. ( 97 ) And olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz. ( 98 ) Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sâcidîn. ( 98 ) Öyleyse Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. ( 99 ) Va’bude rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn. ( 99 ) Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk’ul yakîne, Allah’a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!

    16. Nahl Sûresi ( سُورَةُ النَّحْلِ ) Surah An-Nahl

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Etâ emrullâhi fe lâ testa’cilûhu, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). ( 1 ) Allah'ın buyruğu gelecektir; acele gelmesini istemeyin, Allah, ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir. ( 2 ) Yunezzilul melâikete bir rûhi min emrihî alâ men yeşâu min ibâdihî en enzirû ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekûni. ( 2 ) Allah kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle indirerek şöyle der: "İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Benden sakının." ( 3 ) Halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). ( 3 ) Gökleri ve yeri gereğince yaratmıştır. Onların eş koştukları şeylerden yücedir. ( 4 ) Halakal insâne min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubin(mubînun). ( 4 ) İnsanı nutfeden yaratmıştır. Öyleyken o nasıl da açıkça karşı koymaktadır! ( 5 ) Vel en’âme halakahâ, lekum fîhâ dif’un ve menâfiu ve minhâ te’kulûn(te’kulûne). ( 5 ) Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz. ( 6 ) Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrahûn(tesrehûne). ( 6 ) Onları getirirken de, gönderirken de zevk alırsınız.
  • ( 7 ) Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfusi, inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun). ( 7 ) Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere, yüklerinizi taşırlar. Doğrusu Rabbiniz şefkatlidir, merhametlidir. ( 8 ) Vel hayle vel bigâle vel hamîre li terkebûhâ ve zîneten, ve yahluku mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 8 ) Sizin için atları, katırları ve merkebleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır. ( 9 ) Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). ( 9 ) Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi. ( 10 ) Huvellezî enzele mines semâi mâen lekum minhu şarâbun ve minhu şecerun fîhi tusîmûn(tusîmûne). ( 10 ) Yukarıdan size su indiren O'dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter. ( 11 ) Yunbitu lekum bihiz zer’a vez zeytûne ven nahîle vel a’nâbe ve min kullis semerâti, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne). ( 11 ) Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır. ( 12 ) Ve sehhara lekumul leyle ven nehâre veş şemse vel kamere, ven nucûmu musahharâtun bi emrihî, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne). ( 12 ) Geceyi gündüzü, güneşi ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda, akleden kimseler için dersler vardır. ( 13 ) Ve mâ zerae lekum fîl ardı muhtelifen elvânuhu, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne). ( 13 ) Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda, öğüt alan kimseler için ibret vardır. ( 14 ) Ve huvellezî sehharal bahra li te’kulû minhu lahmen tariyyen ve testahricû minhu hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke mevâhira fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne). ( 14 ) Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol nimetinden faydalanmanız için denize -ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün- boyun eğdiren de O'dur. Artık belki şükredersiniz.
  • ( 15 ) Ve elkâ fîl ardı ravâsiye en temîde bikum ve enhâran ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne). ( 15 ) Ve sizinle sarsılır diye (sarsılmamanız için), yeryüzünde dağlar oluşturdu. Nehirler ve yollar (oluşturdu). Böylece yolunuzu bulursunuz (hidayete erersiniz). ( 16 ) Ve alâmâtin, ve bin necmi hum yehtedûn(yehtedûne). ( 16 ) Ve alâmetler (işaretler) ve yıldızla (devrin imamıyla) onlar, yol bulurlar (hidayete ererler). ( 17 ) E fe men yahluku ke men lâ yahluku, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne). ( 17 ) Hiç yaratan yaratamayana benzer mi? İbret almaz mısınız? ( 18 ) Ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ, innallâhe le gafûrun rahîm(rahîmun). ( 18 ) Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder. ( 19 ) Vallâhu ya’lemu mâ tusirrûne ve mâ tu’linûn(tu’linûne). ( 19 ) Allah, gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir. ( 20 ) Vellezîne yed’ûne min dûnillâhi lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûn(yuhlekûne). ( 20 ) Allah'ı bırakıp taptıkları şeyler, hiçbir şey yaratmazlar; esasen kendileri yaratıktır. ( 21 ) Emvâtun gayru ahyâin, ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn(yub’asûne). ( 21 ) Onlar cansız, ölüdürler. Ne zaman dirileceklerini de bilemezler. ( 22 ) İlâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fellezîne lâ yu’minûne bil âhirati kulûbuhum munkiratun ve hum mustekbirûn(mustekbirûne). ( 22 ) Tanrınız tek bir Tanrıdır. Ahirete inanmayanların kalbleri bunu inkar eder; onlar büyüklük taslarlar. ( 23 ) Lâ cereme ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne), innehu lâ yuhıbbul mustekbirîn(mustekbirîne). ( 23 ) Onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da Allah'ın bildiğinde şüphe yoktur. O, büyüklük taslayanları sevmez. ( 24 ) Ve izâ kîle lehum mâzâ enzele rabbukum, kâlû esâtîrul evvelîn(evvelîne). ( 24 ) Onlara: "Rabbiniz ne indirdi?" diye sorulsa: "öncekilerin masalları" derler. ( 25 ) Li yahmilû evzârahum kâmileten yevmel kıyâmeti ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri ilmin, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne). ( 25 ) Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilmeden saptırdıkları kimselerin günahlarını kısmen yüklenirler. Dikkat edin, yüklendikleri yük ne kötüdür! ( 26 ) Kad mekerellezîne min kablihim fe etâllâhu bunyânehum minel kavâıdi fe harra aleyhimus sakfu min fevkıhim ve etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne). ( 26 ) Onlardan öncekiler düzen kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarının temelini çökertti de tavanları başlarına yıkıldı. Azap, onlara farketmedikleri yerden geldi.
  • ( 27 ) Summe yevmel kıyâmeti yuhzîhim ve yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim, kâlellezîn ûtûl ilme innel hızyel yevme ves sûe alâl kâfirîn(kâfirîne). ( 27 ) Sonra kıyamet günü onları rezil eder ve: "Haklarında tartıştığınız Benim ortaklarım nerede?" der. İlim sahibleri şöyle derler: "Doğrusu bugün inkarcılara rezillik ve iğrençlik vardır." ( 28 ) Ellezîne teteveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim fe elkavûs seleme mâ kunnâ na’melu min sûin, belâ innallâhe alîmun bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ( 28 ) Melekler kendilerine yazık etmiş kimselerin canlarını alırken: "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diyerek teslim olurlar. Hayır; öyle değil; doğrusu Allah onların yaptıklarını bilmektedir. ( 29 ) Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne). ( 29 ) Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklenenlerin durağı ne kötüdür! ( 30 ) Ve kîle lillezînettekav mâzâ enzele rabbukum, kâlû hayran, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneten, ve le dârul âhırati hayrun, ve le ni’me dârul muttekîn(muttekîne). ( 30 ) Sakınan kimselere: "Rabbiniz ne indirdi?" denince, "İyilik" derler. Bu dünyada iyi davrananlara iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha iyidir. Sakınanların yurdu ne güzeldir! ( 31 ) Cennâtu adnin yedhulûnehâ tecrî min tahtihal enhâru lehum fîhâ mâ yeşâûn(yeşâûne), kezâlike yeczîllâhul muttekîn(muttekîne). ( 31 ) İçlerinden ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada, diledikleri kendilerine verilir. Allah sakınanları böylece mükafatlandırır. ( 32 ) Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yekûlûne selâmun aleykumudhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ( 32 ) Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: "Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin" derler. ( 33 ) Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye emru rabbike, kezâlike fe alâllezîne min kablihim, ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ( 33 ) Onlar kendilerine yalnız meleklerin veya senin Rabbinin buyruğunun gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmemişti, ama onlar kendilerine yazık ediyorlardı. ( 34 ) Fe esâbehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). ( 34 ) Bu yüzden, işledikleri kötülüklere uğradılar ve alay ettikleri şey onları kuşattı.
  • ( 35 ) Ve kâlellezîne eşrakû lev şâallâhu mâ abednâ min dûnihî min şey’in nahnu ve lâ âbâunâ ve lâ harramnâ min dûnihi min şey’in, kezâlike fe alâllezîne min kablihim, fe hel alâr rusuli illâl belâgul mubîn(mubînu). ( 35 ) Allah'a eş koşanlar: "Allah dileseydi O'ndan başka hiçbir şeye ne biz ve ne de babalarımız tapardı. O'nun buyruğu olmaksızın hiçbir şeyi haram kılmazdık" dediler. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere apaçık tebliğden başka ne vazife düşer? ( 36 ) Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). ( 36 ) And olsun ki, her ümmete: "Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının" diyen peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunugörün. ( 37 ) İn tahris alâ hudâhum fe innallâhe lâ yehdî men yudıllu ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne). ( 37 ) Onların doğru yolda olmalarına ne kadar özensen, yine de Allah, saptırdığını doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da olmaz. ( 38 ) Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu), belâ va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 38 ) Ve “Kim ölürse Allah, onu beas etmez (yeniden diriltmez).” diye en kuvvetli yeminleri ile Allah’a kasem ettiler. Hayır, (öyle değil). Bu, O’nun (Allah’ın) üzerinde hak bir vaaddir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler. ( 39 ) Li yubeyyine lehumullezî yahtelifûne fîhi ve li ya’lemellezîne keferû ennehum kânû kâzibîn(kâzibîne). ( 39 ) (Bu diriltme) hakkında ihtilâfa düştükleri şeyin, onlara beyan edilmesi (açıklanması) için ve inkâr edenlerin (kâfirlerin), kendilerinin şüphesiz (kesinlikle) yalancı olduklarını bilmeleri içindir. ( 40 ) İnnemâ kavlunâ li şey’in izâ eradnâhu en nekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu). ( 40 ) Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona "Ol" dememizdir ve hemen olur. ( 41 ) Vellezîne hâcerû fillâhi min ba’di mâ zulimû li nubevvi ennehum fîd dunyâ haseneten, ve le ecrul âhırati ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne). ( 41 ) Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşki bilseler! ( 42 ) Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne). ( 42 ) Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir.
  • ( 43 ) Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 43 ) Ve Biz, senden önce, kendilerine vahyettiğimiz ricalden (erkeklerden) başkasını (resûl olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline (daimi zikir sahiplerine) sorun! ( 44 ) Bil beyyinâti vez zuburi, ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne). ( 44 ) Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitaplarla (resûller gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için sana da zikri (Kur’ân-ı Kerim’i) indirdik. Umulur ki böylece onlar, tefekkür ederler. ( 45 ) E fe eminellezîne mekerû seyyiâti en yahsifallâhu bihimul arda ev ye’tiyehumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne). ( 45 ) Kötü işler düzenleyenler Allah'ın kendilerini yere batırmasından yahut farketmedikleri bir yerden onlara azabın gelmesinden güvende midirler? ( 46 ) Ev ye’huzehum fî tekallubihim fe mâ hum bi mu’cizîn(mu’cizîne). ( 46 ) Veya onlar dönüp dolaşırlarken, Allah’ın onları yakalamasından (yakalamamasından) emin mi oldular? Ve onlar, (Allah’ı) aciz bırakamazlar. ( 47 ) Ev ye’huzehum alâ tehavvuf(tehavvufin), fe inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun). ( 47 ) Veya onları korkuyorlarken yakalar. Buna rağmen muhakkak ki senin Rabbin, elbette Rauf’tur (çok şefkatlidir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir, merhametlidir). ( 48 ) E ve lem yerev ilâ mâ halakallâhu min şey’in yetefeyyeu zilâluhu anil yemîni veş şemâili succeden lillâhi ve hum dâhırûn(dâhırûne). ( 48 ) Allah'ın yarattığı şeylerin, gölgeleri sağa sola vurarak, Allah'a boyun eğerek secde etmekte olduklarını görmüyorlar mı? ( 49 ) Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne). ( SECDE ÂYETİ ) ( 49 ) Göklerde ve yerde bulunan her canlı ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah'a secde ederler. ( 50 ) Yehâfûne rabbehum min fevkıhim ve yef’alûne mâ yu’merûn(yu’merûne). ( 50 ) Üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar. ( 51 ) Ve kâlallâhu lâ tettehızû ilâheynisneyn(ilâheynisneyni), innemâ huve ilâhun vâhıd(vâhıdun), fe iyyâye ferhebûni. ( 51 ) Allah, "İki tanrı edinmeyin, O ancak bir tek Tanrı'dır. Yalnız Ben'den korkun" dedi. ( 52 ) Ve lehu mâ fîs semâvâti vel ardı ve lehud dînu vâsıbâ(vâsıben), e fe gayrallâhi tettekûn(tettekûne). ( 52 ) Göklerde ve yerde olan O'nundur. Kulluk da daima O'nadır. Allah'tan başkasından mı sakınıyorsunuz? ( 53 ) Ve mâ bikum min ni’metin fe minallâhi summe izâ messekumud durru fe ileyhi tec’erûn(tec’erûne). ( 53 ) Size gelen her nimet Allah'tandır. Sonra, bir sıkıntıya uğradığınızda yalnız O'na sığınırsınız. ( 54 ) Summe izâ keşefed durra ankum izâ ferîkun minkum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne). ( 54 ) Sonra O, sizden zararı (sıkıntıları) giderince o zaman da sizden bir grup, Rab’lerine şirk (ortak) koşarlar.
  • ( 55 ) Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû, fesevfe ta’lemûn(ta’lemûne). ( 55 ) Onlara verdiğimiz şeylere nankörlük etsinler! Haydi faydalanın (meta’lanın). Artık yakında bileceksiniz. ( 56 ) Ve yec’alûne li mâ lâ ya’lemûne nasîben mimmâ razaknâhum, tallâhi le tus’elunne ammâ kuntum tefterûn(tefterûne). ( 56 ) Kendilerine verdiğimiz rızıktan, onların ne olduğunu bilmeyen putlara pay ayırırlar. Allah'a and olsun ki, uydurup durduğunuz şeylerden elbette sorguya çekileceksiniz. ( 57 ) Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehu ve lehum mâ yeştehûn(yeştehûne). ( 57 ) Beğendikleri erkek çocukları kendilerine; kızları da Allah'a malediyorlar. O bundan münezzehtir. ( 58 ) Ve izâ buşşire ehaduhum bil unsâ zalle vechuhu musvedden ve huve kezîm(kezîmun). ( 58 ) Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. ( 59 ) Yetevârâ minel kavmi min sûi mâ buşşire bihî, e yumsikuhu alâ hûnin em yedussuhu fît turâbi, e lâ sâe mâ yahkumûn(yahkumûne). ( 59 ) Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar! ( 60 ) Lillezîne lâ yu’minûne bil âhırati meselus sev’i, ve lillâhil meselul â’lâ, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). ( 60 ) Ahirete inanmayanlar kötülük misalidirler. En üstün misali ise Allah verir. O Güçlü'dür, Hakim'dir. ( 61 ) Ve lev yuâhızullâhun nâse bi zulmihim mâ terake aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne). ( 61 ) Allah insanları haksızlıklarından ötürü yakalayacak olsaydı, yeryüzünde canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Süreleri dolunca onu ne bir saat geciktirebilirler ne de öne alabilirler. ( 62 ) Ve yec’alûne lillâhi mâ yekrahûne ve tesıfu elsinetuhumul kezibe enne lehumul husnâ, lâ cereme enne lehumun nâre ve ennehum mufratûn(mufretûne). ( 62 ) Beğenmediklerini Allah'a malederler. Dilleri, güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere söyler durur. Cehennemin onların olduğunda ve önceden oraya gideceklerinde şüphe yoktur. ( 63 ) Tallâhi lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe huve veliyyuhumul yevme ve lehum âzâbun elîm(elîmun). ( 63 ) Allah'a and olsun ki, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Şeytan yaptıklarını onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur. Onlara can yakıcı azap vardır. ( 64 ) Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne). ( 64 ) Sana Kitap'ı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik.
  • ( 65 ) Vallâhu enzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yesmeûn(yesmeûne). ( 65 ) Allah gökten su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Kulak veren kimseler için bunda ibret vardır. ( 66 ) Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreten, nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin lebenen hâlisen sâigan liş şâribîn(şâribîne). ( 66 ) Hayvanlarda da size ibretler vardır. Bağırsaklarındakiler ile kan arasından, içenlere halis ve içimi kolay süt içiririz. ( 67 ) Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenen, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne). ( 67 ) Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden şerbet, şıra (içecek) ve güzel rızık elde edersiniz. Düşünen millet için bunda ibret vardır. ( 68 ) Ve evhâ rabbuke ilân nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne). ( 68 ) Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti. ( 69 ) Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululen, yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne). ( 69 ) Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! Rabbinin emre amade kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır. ( 70 ) Vallâhu halakakum summe yeteveffâkum ve minkum men yureddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme ba’de ilmin şey’a(şey’en), innallâhe alîmun kadîr(kadîrun). ( 70 ) Allah sizi yaratmıştır, sonra öldürecektir, içinizden bir kısmı da ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bilmez olurlar. Doğrusu Allah bilendir, her şeye Kadir'dir. ( 71 ) Vallâhu faddale ba’dakum alâ ba’dın fîr rızk(rızkı), femâllezîne fuddılû bi râddî rızkıhim alâ mâ meleket eymânehum fe hum fîhi sevâun, e fe bi ni’metillâhi yechadûn(yechadûne). ( 71 ) Allah rızıkda kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar? ( 72 ) Vallâhu ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve ceale lekum min ezvâcikum benîne ve hafedeten ve razakakum minet tayyibât(tayyibâti), e fe bil bâtıli yu’minûne ve bi ni’metillâhi hum yekfurûn(yekfurûne). ( 72 ) Allah size kendinizden eşler var eder. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. Size temiz şeylerden rızık verir. Öyleyken batıla inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?
  • ( 73 ) Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yemliku lehum rızkan mines semâvâti vel ardı şey’en ve lâ yestetîûn(yestetîûne). ( 73 ) Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar? ( 74 ) Fe lâ tadribû lillâhil emsâle, innallâhe ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 74 ) Allah'a benzerler koşmaya kalkmayın. Şüphesiz Allah bilir, siz bilmezsiniz. ( 75 ) Daraballâhu meselen abden memlûken lâ yakdiru alâ şey’in ve men razaknâhu minnâ rızkan hasenen fe huve yunfiku minhu sırren ve cehren, hel yestevûn(yestevûne), elhamdulillâhi, bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 75 ) Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden kimseyi misal gösterir: Hiç bunlar eşit olur mu? Övülmeğe layık olan Allah'tır, fakat çoğu bilmezler. ( 76 ) Ve daraballâhu meselen raculeyni ehaduhumâ ebkemu lâ yakdiru alâ şey’in ve huve kellun alâ mevlâhu eynemâ yuveccihhu lâ ye’ti bi hayrin, hel yestevî huve ve men ye’muru bil adli ve huve alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). ( 76 ) Allah iki adamı misal veriyor: Biri hiçbir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz ki efendisine yüktür, nereye gönderse bir hayır çıkmaz; bu, doğru yolda olan, adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi? ( 77 ) Ve lillâhi gaybus semâvâti vel ard(ardı), ve mâ emrus sâati illâ ke lemhıl basari ev huve akrabu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). ( 77 ) Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir, kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz Allah her şeye Kadir'dir. ( 78 ) Vallâhu ahracekum min butûni ummehâtikum lâ ta’lemûne şey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete leallekum teşkurûn(teşkurûne). ( 78 ) Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalp vermiştir. ( 79 ) E lem yerev ilât tayri musahharâtin fî cevvis semâi, mâ yumsikuhunne illâllâhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne). ( 79 ) Göğün boşluğunda Allah'ın buyruğuna boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları Allah'tan başka tutan kimse yoktur. İnanan millet için bunda dersler vardır.
  • ( 80 ) Vallâhu ceale lekum min buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdil en’âmi buyûten testehıffûnehâ yevme za’nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş’ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn(hînin). ( 80 ) Allah size evlerinizi dinlenme yeri kıldı. Hayvanların derilerinden, yolculukta ve ikamet zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız evler; yün, tüy ve kıllarından bir süre kullanacağınız giyimlikler ve geçimlikler var etmiştir. ( 81 ) Vallâhu ceale lekum mimmâ halaka zılâlen ve ceale lekum minel cibâli eknânen ve ceale lekum serâbîle tekîkumul harra ve serâbîle tekîkum be’sekum, kezâlike yutimmu ni’metehu aleykum leallekum tuslimûn(tuslimûne). ( 81 ) Allah yarattıklarından size gölgeler yapmış; dağlarda sığınacağınız barınaklar var etmiş, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, harpte sizi koruyacak zırhlar vermiştir. Size olan nimetini müslüman olasınız diye işte bu şekilde tamamlamaktadır. ( 82 ) Fe in tevellev fe innemâ aleykel belâgul mubîn(mubînu). ( 82 ) Eğer yüz çevirirlerse, sana düşenin sadece açıkça tebliğ olduğunu bil. ( 83 ) Ya’rifûne ni’metallâhi summe yunkirûnehâ ve ekseruhumul kâfirûn(kâfirûne). ( 83 ) Allah'ın nimetini hem bilirler hem de inkar ederler. Zaten çoğu kafir kimselerdir. ( 84 ) Ve yevme neb’asu min kulli ummetin şehîden summe lâ yu’zenu lillezîne keferû ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne). ( 84 ) Kıyamet günü her ümmetten bir şahit getiririz; inkar edenlere itiraz için izin de verilmez, onların özürleri de dinlenmez. ( 85 ) Ve izâ raellezîne zalemûl azâbe fe lâ yuhaffefu anhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne). ( 85 ) Zulmedenler, azap görürlerken azabları hafifletilmez de geciktirilmez de. ( 86 ) Ve izâ raellezîne eşrakû şurakâehum kâlû rabbenâ hâulâi şurakâunâllezîne kunnâ ned’û min dûnike, fe elkav ileyhimul kavle innekum le kâzibûn(kâzibûne). ( 86 ) Allah'a ortak koşanlar, koştukları ortakları gördüklerinde: "Rabbimiz! Seni bırakıp yalvardığımız ortaklarımız bunlardır" derler. Koştukları ortaklar: "Doğrusu siz yalancısınız" diye söz atarlar. ( 87 ) Ve elkav ilâllâhi yevme izinis seleme ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne). ( 87 ) Puta tapanlar o gün Allah'ın hükmüne teslim olurlar; uydurdukları şeyler onlardan uzaklaşırlar.
  • ( 88 ) Ellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi zidnâhum azâben fevkal azâbi bimâ kânû yufsidûn(yufsidûne). ( 88 ) İnkar eden, Allah'ın yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık azap üstüne azap veririz. ( 89 ) Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâ bike şehîden alâ hâulâi, ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne). ( 89 ) O gün her ümmetten bir kişiyi onlara şahit tutarız. Seni de ümmetine şahit getiririz. Sana her şeyi açıklayan ve Müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kuran'ı indirdik. ( 90 ) İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagyi, yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). ( 90 ) Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir. ( 91 ) Ve evfû bi ahdillâhi izâ ahedtum ve lâ tenkudûl eymâne ba’de tevkîdihâ ve kad cealtumullâhe aleykum kefîlen, innallâhe ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne). ( 91 ) Ahitleştiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri bozmayın. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir. ( 92 ) Ve lâ tekûnû kelletî nekadat gazlehâ min ba’di kuvvetin enkâsen, tettehızûne eymânekum dehalan beynekum en tekûne ummetun hiye erbâ min ummetin, innemâ yeblûkumullâhu bihî, ve le yubeyyinenne lekum yevmel kıyâmeti mâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne). ( 92 ) Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. And olsun ki, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size kıyamet günü açıklar. ( 93 ) Ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ( 93 ) Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Ama O, istediğini saptırır, istediğini doğru yola eriştirir. İşlediklerinizden, and olsun ki, sorumlu tutulacaksınız.
  • ( 94 ) Ve lâ tettehızû eymânekum dehalan beynekum fe tezille kademun ba’de subûtihâ ve tezûkus sûe bimâ sadedtum an sebîlillâh(sebîlillâhi), ve lekum azâbun azîm(azîmun). ( 94 ) Birbirinizi aldatmak için yemin etmeyin ki, bu yüzden sağlamca yere basmakta olan ayak sürçebilir; Allah yolundan alıkoymanıza karşılık kötü bir azap tadarsınız ve (ahirette de) büyük bir azaba uğrarsınız. ( 95 ) Ve lâ teşterû bi ahdillâhi semenen kalîlen, innemâ indallâhi huve hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne). ( 95 ) Allah'ın ahdini hiçbir değere değişmeyin. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha iyidir. ( 96 ) Mâ indekum yenfedu ve mâ indallâhi bâk(bâkın), ve le necziyennellezîne saberû ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). ( 96 ) Sizde olanlar tükenir ama, Allah katında olanlar sonsuzdur, tükenmez. Sabredenlere ecirlerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz. ( 97 ) Men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeten, ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). ( 97 ) Kadın, erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerse, ona hoş bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz. ( 98 ) Fe izâ kara’tel kur’âne festeız billâhi mineş şeytânir racîm(racîmi). ( 98 ) Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. ( 99 ) İnnehu leyse lehu sultânun alâllezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne). ( 99 ) Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur. ( 100 ) İnnemâ sultânuhu alâllezîne yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn(müşrikûne). ( 100 ) O'nun nüfuzu sadece, O'nu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir. ( 101 ) Ve izâ beddelnâ âyeten mekâne âyetin vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente mufterin, bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 101 ) Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, "Sen sadece uyduruyorsun" derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler. ( 102 ) Kul nezzelehu rûhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezîne âmenû ve huden ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne). ( 102 ) De ki: "Kuran'ı; Ruhul Kudüs (Cebrail) Rabbinin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir."
  • ( 103 ) Ve lekad na’lemu ennehum yekûlûne innemâ yuallimuhu beşerun, lisânullezî yulhıdûne ileyhi a’cemiyyun ve hâzâ lisânun arabiyyun mubîn(mubînun). ( 103 ) And olsun ki: "Ona elbette bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih Arapça'dır. ( 104 ) İnnellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi lâ yehdîhimullâhu ve lehum azâbun elîm(elîmun). ( 104 ) Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola eriştirmez. Onlara can yakıcı azap vardır. ( 105 ) İnnemâ yefterîl kezibellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi ve ulâike humul kâzibûn(kâzibûne). ( 105 ) Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlardır. Yalancılar işte onlardır. ( 106 ) Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men şeraha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh(minallâhi), ve lehum azâbun azîm(azîmun). ( 106 ) Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir. ( 107 ) Zâlike bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alâl âhırati ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne). ( 107 ) Bu, dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın da, inkarcı milleti doğru yola eriştirmemesinden ötürü böyledir. ( 108 ) Ulâikellezîne tabeallâhu alâ kulûbihim ve sem’ihim ve ebsârihim, ve ulâike humul gâfilûn(gâfilûne). ( 108 ) İşte Allah'ın kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimseler bunlardır. Gafiller de işte bunlardır. ( 109 ) Lâ cereme ennehum fîl âhırati humul hâsirûn(hâsirûne). ( 109 ) Ahirette zarara uğrayacakların bunlar olduğunda şüphe yoktur. ( 110 ) Summe inne rabbeke lillezîne hâcerû min ba’di mâ futinû summe câhedû ve saberû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun). ( 110 ) Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.
  • ( 111 ) Yevme te’tî kullu nefsin tucâdilu an nefsihâ ve tuveffâ kullu nefsin mâ amilet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). ( 111 ) O gün, herkesin kendi derdine düşüp çabalayacağı ve herkesin işlediğinin haksızlığa uğratılmadan kendisine ödeneceği bir gündür. ( 112 ) Ve daraballâhu meselen karyeten kânet âmineten mutmainneten ye’tîhâ rızkuhâ ragaden min kulli mekânin fe keferet bi en’umillâhi fe ezâkahallâhu libâsel cûi vel havfi bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne). ( 112 ) Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı. ( 113 ) Ve lekad câehum resûlun minhum fe kezzebûhu fe ehazehumul azâbu ve hum zâlimûn(zâlimûne). ( 113 ) And olsun ki, aralarından kendilerine bir peygamber gelmişti, onu yalancı saydılar. Haksızlık ederlerken azaba uğradılar. ( 114 ) Fe kulû mimmâ razakakumullâhu halâlen tayyiben veşkurû ni’metallâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne). ( 114 ) Yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, Allah'ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin, O'nun nimetine şükredin. ( 115 ) İnnemâ harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî, fe menıdturra gayra bâgın ve lâ âdin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). ( 115 ) Allah size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adına kesilenleri haram etmiştir. Darda kalan, aşırı gitmemek ve başkasının hakkına el uzatmamak şartiyle bunun dışındadır. Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder. ( 116 ) Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezibe, innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne). ( 116 ) Diliniz yalana alışmış olduğu için, "şu haram, bu helaldir" demeyin, zira Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler. ( 117 ) Metâun kalîlun ve lehum azâbun elîm(elîmun). ( 117 ) Az bir geçim ama ardından can yakıcı bir azap onlaradır. ( 118 ) Ve alâllezîne hâdû harramnâ mâ kasasnâ aleyke min kablu, ve mâ zalemnâhum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ( 118 ) Sana anlattıklarımızı, daha önce, yahudi olanlara da haram kılmıştık; biz onlara zulmetmedik, onlar kendilerine zulmediyorlardı.
  • ( 119 ) Summe inne rabbeke lillezîne amilûs sûe bi cehâletin summe tâbû min ba’di zâlike ve aslahû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun). ( 119 ) Sonra doğrusu Rabbin, bilmeyerek kötülük işleyip ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabbin bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder. ( 120 ) İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfen ve lem yeku minel muşrikîn(muşrikîne). ( 120 ) İbrahim, şüphesiz Allah'a boyun eğen ve O'na yönelen bir önderdi; puta tapanlardan değildi. ( 121 ) Şâkiran li en’umihî, ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). ( 121 ) Rabbinin nimetlerine şükrederdi; Rabbi de onu seçti ve doğru yola eriştirdi. ( 122 ) Ve âteynâhu fîd dunyâ haseneten, ve innehu fîl âhırati le mines sâlihîn(sâlihîne). ( 122 ) Dünyada ona güzellik verdik, ahirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır. ( 123 ) Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme hanîfen, ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne). ( 123 ) Şimdi sana, "Doğruya yönelen, puta tapanlardan olmayan İbrahim'in dinine uy" diye vahyettik. ( 124 ) İnnemâ cuiles sebtu alâllezînehtelefû fîhî, ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne). ( 124 ) Cumartesi ibadeti, ancak o gün üzerinde çekişenlere farz kılındı. Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyamet günü aralarında hükmedecektir. ( 125 ) Ud’u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsenu, inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne). ( 125 ) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. ( 126 ) Ve in âkabtum fe âkıbû bi misli mâ ûkıbtum bihî, ve le in sabertum le huve hayrun lis sâbirîn(sâbirîne). ( 126 ) Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun ki bu, sabredenler için daha iyidir. ( 127 ) Vasbır ve mâ sabruke illâ billâhi ve lâ tahzen aleyhim ve lâ teku fî daykın mimmâ yemkurûn(yemkurûne). ( 127 ) Sabret, senin sabrın ancak Allah'ın yardımıyladır; onlara üzülme, kurdukları düzenlerden de endişe etme. ( 128 ) İnnallâhe meallezînettekav vellezîne hum muhsinûn(muhsinûne). ( 128 ) Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.