-
Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım
( 21 ) Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekade istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ.
( 21 ) Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.
( 22 ) Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucerimîne ve yekûlûne hicaran mahcûrâ.
( 22 ) Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler.
( 23 ) Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ.
( 23 ) Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.
( 24 ) Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ.
( 24 ) O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.
( 25 ) Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ.
( 25 ) O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
( 26 ) El mulku yevme izinil hakku lir rahmân, ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ.
( 26 ) O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.
( 27 ) Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ.
( 27 ) Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.
( 28 ) Yâ veyletâ leytenî lem ettehiz fulânen halîlâ.
( 28 ) Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.
( 29 ) Lekade edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ.
( 29 ) Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.
( 30 ) Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ.
( 30 ) Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der.
( 31 ) Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucerimîn, ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ.
( 31 ) Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter.
( 32 ) Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideh, kezâlike li nusebbite bihî fuâdek ve rattelnâhu tertîlâ.
( 32 ) İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.
-
( 33 ) Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakki ve ahsene tefsîrâ.
( 33 ) Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım.
( 34 ) Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ.
( 34 ) Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır.
( 35 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ.
( 35 ) And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.
( 36 ) Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedemîrâ.
( 36 ) "Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.
( 37 ) Ve kavme nûhin lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh, ve a’tedenâ liz zâlimîne azâben elîmâ.
( 37 ) Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır.
( 38 ) Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ.
( 38 ) Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik.
( 39 ) Ve kullen darabenâ lehul emsâl ve kullen tebbernâ tetbîrâ.
( 39 ) Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.
( 40 ) Ve lekade etev alâl karyetilletî umtirat mataras sev’, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ.
( 40 ) Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.
( 41 ) Ve izâ raevke in yettehizûneke illâ huzuvân, e hâzâllezî beasallâhu resûlâ.
( 41 ) Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar.
( 42 ) İn kâde le yudillunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ.
( 42 ) "Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.
( 43 ) E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ.
( 43 ) Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
-
( 44 ) Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kilûn, in hum illâ kel en’âm bel hum edallu sebîlâ.
( 44 ) Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.
( 45 ) E lem tera ilâ rabbike keyfe meddez zille, ve lev şâe le cealehu sâkinân, summe cealnâş şemse aleyhi delîlâ.
( 45 ) Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı. Sonra da Güneş’i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı.
( 46 ) Summe kabadenâhu ileynâ kabedan yesîrâ.
( 46 ) Sonra da onu yavaş yavaş kısaltarak, Bize (Kendimize) çektik.
( 47 ) Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ.
( 47 ) Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır.
( 48 ) Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetih, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ.
( 48 ) Ve rüzgârı, müjdeleyici olarak rahmetinin önünde gönderen, O’dur. Ve Biz, semadan tertemiz su indirdik.
( 49 ) Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskiyehu mimmâ halakanâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ.
( 49 ) (Bu), onunla ölü beldeyi canlandırmamız ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan çoğunu sulamamız içindir.
( 50 ) Ve lekade sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ.
( 50 ) And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir.
( 51 ) Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ.
( 51 ) Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
( 52 ) Fe lâ tutiil kâfirîne ve câhidehum bihî cihâden kebîrâ.
( 52 ) Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et.
( 53 ) Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâcun, ve ceale beynehumâ, berzehan ve hicaran mahcûrâ.
( 53 ) Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır.
( 54 ) Ve huvellezî halaka minel mâi beşeran fe cealehû neseben ve sihrâ, ve kâne rabbuke kadîrâ.
( 54 ) İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir.
( 55 ) Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ.
( 55 ) Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.
-
( 56 ) Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ.
( 56 ) Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
( 57 ) Kul mâ es’elukum aleyhi min ecerin illâ men şâ e ey yettehize ilâ rabbihî sebîlâ.
( 57 ) De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum."
( 58 ) Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ.
( 58 ) Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.
( 59 ) Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş rahmânu fes’el bihî habîrâ.
( 59 ) Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.
( 60 ) Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ. ( SECDE ÂYETİ )
( 60 ) Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır.
( 61 ) Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ.
( 61 ) Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir.
( 62 ) Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hilfeten li men erâde ey yezzekkere ev erâde şukûrâ.
( 62 ) İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
( 63 ) Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alâl ardi hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ.
( 63 ) Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler.
( 64 ) Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kiyâmâ.
( 64 ) Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.
( 65 ) Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehennem inne azâbehâ kâne garâmâ.
( 65 ) Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler.
( 66 ) İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ.
( 66 ) Muhakkak ki o, kötü bir karargâh, kötü bir ikâmet yeridir.
( 67 ) Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakaturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ.
( 67 ) Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
-
( 68 ) Vellezîne lâ yede’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yakutulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakki ve lâ yeznûn, ve mey yef’al zâlike yelka esâmâ.
( 68 ) Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur.
( 69 ) Yudâaf lehul azâbu yevmel kiyâmeti ve yahlude fîhî muhânâ.
( 69 ) Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır.
( 70 ) İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât, ve kânallâhu gafûran rahîmâ.
( 70 ) Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.
( 71 ) Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ.
( 71 ) Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur.
( 72 ) Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ.
( 72 ) Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.
( 73 ) Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahirrû aleyhâ summen ve umyânen.
( 73 ) Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.
( 74 ) Vellezîne yekûlûne rabbenâ hebe lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vece’alnâ lil muttakîne imâmâ.
( 74 ) Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler.
( 75 ) Ulâike yucezevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ.
( 75 ) İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar.
( 76 ) Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ.
( 76 ) Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır!
( 77 ) Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kade kezzebetum fe sevfe yekûnu lizâmâ.
( 77 ) De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır.
-
26. Şuarâ Sûresi ( سُورَةُ الشُّعَرَاءِ ) Surah Ash-Shu'araa
Bismillâhir rahmânir rahîm
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
( 1 ) Tâ, Sîn, Mîm.
( 1 ) Ta, Sin, Mim.
( 2 ) Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).
( 2 ) Bunlar apaçık Kitap'ın ayetleridir.
( 3 ) Lealleke bâhiun nefseke ellâ yekûnû muk’minîn(mu’minîne).
( 3 ) İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.
( 4 ) İn neşe’ nunezzil aleyhim mines semâi âyeten fe zallet a’nâkuhum lehâ hâdiîn(hâdiîne).
( 4 ) Biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar.
( 5 ) Ve mâ ye’tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu’ridîn(mu’ridîne).
( 5 ) Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.
( 6 ) Fe kade kezzebû fe se ye’tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
( 6 ) Evet, yalanladılar; alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır.
( 7 ) E ve lem yerav ilâl ardi kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin).
( 7 ) Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir.
( 8 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 8 ) Şüphesiz bunlarda Allah'ın kudretine işaret vardır, ama çoğu inanmazlar.
( 9 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîme).
( 9 ) Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
( 10 ) Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni’til kavmez zâlimîn(zâlimîne).
( 10 ) Ve Rabbin, Musa (A.S)’a zalimler kavmine gitmesi (için) nida etmişti.
( 11 ) Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne).
( 11 ) Firavun kavmi (hâlâ) takva sahibi olmuyorlar mı?
( 12 ) Kâle rabbi innî ehâfu ey yukezzibûn.
( 12 ) (Musa A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum.” dedi.
( 13 ) Ve yadîku saderî ve lâ yentaliku lisânî fe ersil ilâ hârûn(hârûne).
( 13 ) Ve göğsüm daralıyor ve dilim dönmüyor. Bunun için Harun’a gönder.
( 14 ) Ve lehum aleyye zenbun fe ehâfu ey yakatulûni.
( 14 ) Ve onlara göre ben, günahkârım. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.
( 15 ) Kâle kellâ, fezhebâ bi âyâtinâ innâ meakum mustemiûn(mustemiûne).
( 15 ) (Allahû Tealâ): “Hayır, haydi âyetlerimizle (ikiniz birden) gidin! Muhakkak ki Biz, sizinle beraber işitenleriz.” dedi.
( 16 ) Fe’tiyâ fir’avne fe kûlâ innâ resûlu rabbil âlemîn(âlemîne).
( 16 ) Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: “Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz.” deyin.
( 17 ) En ersil meanâ benî isrâîl(isrâîle).
( 17 ) Benî İsrail’i (İsrailoğulları’nı) bizimle beraber gönder!
( 18 ) Kâle e lem nurabbike fînâ velîden ve lebiste fînâ min umurike sinîn(sinîne).
( 18 ) “Seni biz çocukken, içimizde himaye edip yetiştirmedik mi? Ve ömrünün birçok yılında içimizde kalmadın mı?” dedi.
( 19 ) Ve fealte fa’letekelletî fealte ve ente minel kâfirîn(kâfirîne).
( 19 ) Ve sen, yapacağın işi yaptın (cinayet işledin). Ve sen, kâfirlerdensin.
-
( 20 ) Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne).
( 20 ) Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.
( 21 ) Fe ferartu minkum lemmâ hiftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne).
( 21 ) O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım. Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı. Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı.
( 22 ) Ve tilke ni’metun temunnuhâ aleyye en abbedte benî isrâîl(isrâîle).
( 22 ) Ve bu bana lütufta bulunduğun ni’met, Benî İsrail’i (İsrailoğulları’nı) senin köle yapmandır.
( 23 ) Kâle fir’avnu ve mâ rabbul âlemîn(âlemîne).
( 23 ) Firavun: "Alemlerin Rabbi de nedir?" dedi.
( 24 ) Kâle rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn(mûkinîne).
( 24 ) Musa: "Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.
( 25 ) Kâle li men havlehû e lâ testemiûn(testemiûne).
( 25 ) Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.
( 26 ) Kâle rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne).
( 26 ) "O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.
( 27 ) Kâle inne resûlekumullezî ursile ileykum le mecenûn(mecnûnun).
( 27 ) Firavun, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi.
( 28 ) Kâle rabbul meşriki vel magribi ve mâ beynehumâ, in kuntum ta’kilûn(ta’kilûne).
( 28 ) Musa: "Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.
( 29 ) Kâle leinittehazte ilâhen gayrî le ece’alenneke minel mescûnîn(mescûnîne).
( 29 ) Firavun: "Benden başkasını tanrı edinirsen, and olsun ki seni zindanlık ederim" dedi.
( 30 ) Kâle e ve lev ci’tuke bi şey’in mubîn(mubînin).
( 30 ) Musa: "Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?" dedi.
( 31 ) Kâle fe’ti bihî in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
( 31 ) Firavun: "Doğru sözlülerden isen haydi getir" dedi.
( 32 ) Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn(mubînun).
( 32 ) Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi.
( 33 ) Ve nezea yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzirîn(nâzirîne).
( 33 ) Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü.
( 34 ) Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhirun alîm(alîmun).
( 34 ) (Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: “Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır.” dedi.
( 35 ) Yurîdu ey yuhricekum min ardikum bi sihrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
( 35 ) Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Bu taktirde ne emredersiniz?
( 36 ) Kâlû ercih ve ehâhu vebe’as fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).
( 36 ) “Onu ve kardeşini beklet. Ve şehirlere toplayıcılar gönder!” dediler.
( 37 ) Ye’tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin).
( 37 ) Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler.
( 38 ) Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin).
( 38 ) Sihirbazlar, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar.
( 39 ) Ve kîle lin nâsi hel entum mucetemiûn(muctemiûne).
( 39 ) İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
-
( 40 ) Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne).
( 40 ) "Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler.
( 41 ) Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir’avne e inne lenâ le eceran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).
( 41 ) Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler.
( 42 ) Kâle neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne).
( 42 ) Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi.
( 43 ) Kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne).
( 43 ) Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi.
( 44 ) Fe elkav hibâlehum ve isiyyehum ve kâlû bi izzeti fir’avne innâ le nahnul gâlibûn(gâlibûne).
( 44 ) Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler.
( 45 ) Fe elkâ mûsâ asâhu fe izâ hiye telekafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne).
( 45 ) Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi.
( 46 ) Fe ulkiyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).
( 46 ) Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar.
( 47 ) Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn(âlemîne).
( 47 ) “Âlemlerin Rabbine îmân ettik.” dediler.
( 48 ) Rabbi mûsâ ve hârûn(hârûne).
( 48 ) Musa (A.S) ve Harun (A.S)’ın Rabbine (îmân ettik).
( 49 ) Kâle âmentum lehu kabele en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihra, fe le sevfe ta’lemûn(ta’lemûne), le ukattianne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum ecemaîn(ecmaîne).
( 49 ) Firavun: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım" dedi.
( 50 ) Kâlû lâ dayr innâ ilâ rabbinâ munkalibûn(munkalibûne).
( 50 ) “Önemli değil. Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız).” dediler.
( 51 ) İnnâ natameu en yagfira lenâ rabbunâ hatâyânâ en kunnâ evvelel muk’minîn(mu’minîne).
( 51 ) Muhakkak ki biz, mü’minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz).
( 52 ) Ve evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî innekum muttebeûn(muttebeûne).
( 52 ) Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik.
( 53 ) Fe ersele fir’avnu fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).
( 53 ) Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi.
( 54 ) İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne).
( 54 ) Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup.
( 55 ) Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne).
( 55 ) Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum).
( 56 ) Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne).
( 56 ) Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz.
( 57 ) Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin).
( 57 ) Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
( 58 ) Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin).
( 58 ) Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık).
( 59 ) Kezâlike, ve evresnâhâ benî isrâîl(isrâîle).
( 59 ) İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları’nı varis kıldık.
( 60 ) Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne).
( 60 ) Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler.
-
( 61 ) Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le muderakûn(mudrakûne).
( 61 ) İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları: "İşte yakalandık" dediler.
( 62 ) Kâle kellâ, inne maiye rabbî se yehdîn.
( 62 ) Musa: "Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir" dedi.
( 63 ) Fe evhaynâ ilâ mûsâ enidrib bi asâkel bahr, fenfeleka fe kâne kullu firkin ket tavdil azîm(azîmi).
( 63 ) Bunun üzerine Biz Musa'ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi.
( 64 ) Ve ezlefnâ semmel âharîn(âharîne).
( 64 ) İşte oraya, geridekileri de yaklaştırdık.
( 65 ) Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecemaîn(ecmaîne).
( 65 ) Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
( 66 ) Summe agrakanâl âharîn(âharîne).
( 66 ) Öbürlerini suda boğduk.
( 67 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 67 ) Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.
( 68 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 68 ) Doğrusu Rabbin, güçlü olandır, merhamet edendir.
( 69 ) Vetlu aleyhim nebee ibrâhîm(ibrâhîme).
( 69 ) Onlara İbrahim'in kıssasını anlat.
( 70 ) İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta’budûn(ta’budûne).
( 70 ) İbrahim, babasına ve milletine: "Nelere tapıyorsunuz?" demişti.
( 71 ) Kâlû na’budu asnâmen fe nezallu lehâ âkifîn(âkifîne).
( 71 ) "Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz" demişlerdi.
( 72 ) Kâle hel yesmeûnekum iz tede’ûn(ted’ûne).
( 72 ) (İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi.
( 73 ) Ev yenfeûnekum ev yedeurrûn(yedurrûne).
( 73 ) Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı?
( 74 ) Kâlû bel vecedenâ âbâenâ kezâlike yef’alûn(yef’alûne).
( 74 ) "Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk" demişlerdi.
( 75 ) Kâle e fe raeytum mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne).
( 75 ) (İbrâhîm A.S): “Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi.
( 76 ) Entum ve âbâukumul akademûn(akdemûne).
( 76 ) Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri).
( 77 ) Fe innehum aduvvun lî illâ rabbel âlemîn(âlemîne).
( 77 ) Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç.
( 78 ) Ellezî halakanî fe huve yehdîn.
( 78 ) Beni yaratan da hidayete erdiren de O’dur.
( 79 ) Vellezî huve yuta’imunî ve yeskîn.
( 79 ) Ve beni yediren ve içiren, O’dur.
( 80 ) Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn.
( 80 ) Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O’dur.
( 81 ) Vellezî yumîtunî summe yuhyîn.
( 81 ) Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O’dur.
( 82 ) Vellezî atameu ey yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni).
( 82 ) Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O’dur.
( 83 ) Rabbi hebe lî hukmen ve elhiknî bis sâlihîn(sâlihîne).
( 83 ) Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et.
-
( 84 ) Vece’al lî lisâne sidkin fîl âhirîn(âhirîne).
( 84 ) Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla).
( 85 ) Vece’alnî min veraseti cennetin naîm(naîmi).
( 85 ) Ve beni, ni’metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl.
( 86 ) Vagfir li ebî innehu kâne mined dâllîn(dâllîne).
( 86 ) Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu.
( 87 ) Ve lâ tuhzinî yevme yûbe’asûn(yûb’asûne).
( 87 ) Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme.
( 88 ) Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne).
( 88 ) Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma).
( 89 ) İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin).
( 89 ) Allah’a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç.
( 90 ) Ve uzlifetil cennetu lil muttakîn(muttakîne).
( 90 ) Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı.
( 91 ) Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne).
( 91 ) Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi.
( 92 ) Ve kîle lehum eyne mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne).
( 92 ) Ve onlara: “Tapmakta olduğunuz şeyler nerede?” denildi.
( 93 ) Min dûnillâh(dûnillâhi), hel yensurûnekum ev yentesirûn(yentesirûne).
( 93 ) Allah’tan başka (ilâhlarınız) size yardım ediyorlar mı (edebiliyorlar mı) veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı?
( 94 ) Fe kubekibû fîhâ hum vel gâvun(gâvune).
( 94 ) Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar.
( 95 ) Ve cunûdu ibelîse ecmeûn(ecmeûne).
( 95 ) Ve iblisin ordularının hepsi.
( 96 ) Kâlû ve hum fîhâ yahtesimûn(yahtesimûne).
( 96 ) Onlar (taptıkları şeyler ve onlara tapanlar) orada hasım olarak (düşmanca çekişerek) dediler ki…
( 97 ) Tallâhi in kunnâ le fî dalâlin mubîn(mubînin).
( 97 ) Allah’a yemin olsun ki, biz mutlaka apaçık bir dalâlet içindeydik.
( 98 ) İz nusevvîkum bi rabbil âlemîn(âlemîne).
( 98 ) Âlemlerin Rabbi ile sizi (putları) bir tutuyorduk.
( 99 ) Ve mâ edallenâ illâl mucerimûn(mucrimûne).
( 99 ) Ve bizi mücrimlerden (hidayete mani olanlardan) başkası dalâlette bırakmadı.
( 100 ) Fe mâ lenâ min şâfiîn(şâfiîne).
( 100 ) Artık bizim için bir şefaatçi yoktur.
( 101 ) Ve lâ sadîkin hamîm(hamîmin).
( 101 ) Ve (bizim için) sadık bir dost yoktur.
( 102 ) Fe lev enne lenâ kerraten fe nekûne minel muk’minîn(mu’minîne).
( 102 ) Bizim için keşke bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı, o zaman biz mü’minlerden olurduk.
( 103 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 103 ) Bunda şüphesiz bir ders vardır ama çoğu inanmamıştır.
( 104 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 104 ) Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
( 105 ) Kezzebet kavmu nûhinil murselîn(murselîne).
( 105 ) Nuh'un milleti peygamberlerini yalanladı.
( 106 ) İz kâle lehum ahûhum nûhun e lâ tettekûn(tettekûne).
( 106 ) Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti.
( 107 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).
( 107 ) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
( 108 ) Fettekûllâhe ve atîûn.
( 108 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
( 109 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min eceri, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).
( 109 ) Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
( 110 ) Fettekûllâhe ve atîûn.
( 110 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
( 111 ) Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne).
( 111 ) "Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır" dediler.
-
( 112 ) Kâle ve mâ ilmî bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
( 112 ) “Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi.
( 113 ) İn hisâbuhum illâ alâ rabbî lev teş’urûn(teş’urûne).
( 113 ) Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız.
( 114 ) Ve mâ ene bi târidil muk’minîn(mu’minîne).
( 114 ) Ve ben mü’minleri tardedici (kovacak) değilim.
( 115 ) İn ene illâ nezîrun mubîn(mubînun).
( 115 ) Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım).
( 116 ) Kâlû le in lem tentehi yâ nûhule tekûnenne minel mercûmîn(mercûmîne).
( 116 ) "Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler.
( 117 ) Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn.
( 117 ) Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi.
( 118 ) Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel muk’minîn(mu’minîne).
( 118 ) Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü’minlerden benimle beraber olanları kurtar.
( 119 ) Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni).
( 119 ) Bunun üzerine onu ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.
( 120 ) Summe agrakanâ ba’dul bâkîn(bâkîne).
( 120 ) Sonra de geride kalanları suda boğduk.
( 121 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 121 ) Doğrusu bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.
( 122 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 122 ) Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
( 123 ) Kezzebet âdunil murselîn(murselîne).
( 123 ) Ad milleti de peygamberleri yalanladı.
( 124 ) İz kâle lehum ahûhum hûdun e lâ tettekûn(tettekûne).
( 124 ) Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
( 125 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).
( 125 ) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
( 126 ) Fettekullâhe ve atîûni.
( 126 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
( 127 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).
( 127 ) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
( 128 ) E tebnûne bi kulli rîin âyeten ta’besûn(ta’besûne).
( 128 ) Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz?
( 129 ) Ve tettehizûne mesânia leallekum tahludûn(tahludûne).
( 129 ) Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz.
( 130 ) Ve izâ betaştum betaştum cebbârîn(cebbârîne).
( 130 ) Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz).
( 131 ) Fettekullâhe ve atîûni.
( 131 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
( 132 ) Vettekûllezî emeddekum bimâ ta’lemûn(ta’lemûne).
( 132 ) Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah’a) karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin).
( 133 ) Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne).
( 133 ) Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti.
( 134 ) Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin).
( 134 ) Ve bahçelerle ve pınarlarla…
( 135 ) İnnî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).
( 135 ) Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım.
( 136 ) Kâlû sevâun aleynâ e vaazte em lem tekun minel vâizîn(vâizîne).
( 136 ) "İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir.
-
( 137 ) İn hâzâ illâ hulukul evvelîn(evvelîne).
( 137 ) Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir.
( 138 ) Ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).
( 138 ) Ve biz azaplandırılacak değiliz.
( 139 ) Fe kezzebûhu fe ehleknâhum, inne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 139 ) Böylece onu yalanladılar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda şüphesiz ki ders vardır; ama çoğu inanmamıştır.
( 140 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 140 ) Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.
( 141 ) Kezzebet semûdul murselîn(murselîne).
( 141 ) Semud milleti de peygamberleri yalanladı.
( 142 ) İz kâle lehum ahûhum sâlihun e lâ tettekûn(tettekûne).
( 142 ) Onların kardeşi Salih (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
( 143 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).
( 143 ) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
( 144 ) Fettekullâhe ve atîûn.
( 144 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
( 145 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).
( 145 ) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
( 146 ) E tutrakûne fî mâ hâhunâ âminîn(âminîne).
( 146 ) Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız?
( 147 ) Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).
( 147 ) Bahçelerde ve pınarlarda…
( 148 ) Ve zurûin ve nahlin tal’uhâ hedîm(hedîmun).
( 148 ) Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar…
( 149 ) Ve tenhitûne minel cibâli buyûten fârihîn(fârihîne).
( 149 ) Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz).
( 150 ) Fettekullâhe ve atîûni.
( 150 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
( 151 ) Ve lâ tutîû emral musrifîn(musrifîne).
( 151 ) Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin.
( 152 ) Ellezîne yufsidûne fîl ardi ve lâ yuslihûn(yuslihûne).
( 152 ) Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler.
( 153 ) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).
( 153 ) “Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler.
( 154 ) Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe’ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
( 154 ) Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir.
( 155 ) Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm(ma’lûmin).
( 155 ) (Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi.
( 156 ) Ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbu yevmin azîm(azîmin).
( 156 ) Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar).
( 157 ) Fe akarûhâ fe asbahû nâdimîn(nâdimîne).
( 157 ) Onlar ise deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
( 158 ) Fe ehazehumul azâbe(azâbu), inne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 158 ) Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır.
( 159 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 159 ) Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
-
( 160 ) Kezzebet kavmu lûtinil murselîn(murselîne).
( 160 ) Lut milleti de peygamberleri yalanladı.
( 161 ) İz kâle lehum ahûhum lûtun e lâ tettekûn(tettekûne).
( 161 ) Onların kardeşi Lut (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
( 162 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).
( 162 ) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
( 163 ) Fettekullâhe ve atîûni.
( 163 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
( 164 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).
( 164 ) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
( 165 ) E te’tûnez zukrâne minel âlemîn(âlemîne).
( 165 ) Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)?
( 166 ) Ve tezerûne mâ halaka lekum rabbukum min ezvâcikum, bel entum kavmun âdûn(âdûne).
( 166 ) Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz. Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz.
( 167 ) Kâlû le in lem tentehi yâ lûtu le tekûnenne minel muhracîn(muhracîne).
( 167 ) "Ey Lut! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın" dediler.
( 168 ) Kâle innî li amelikum minel kâlîn(kâlîne).
( 168 ) “Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim).” dedi.
( 169 ) Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya’melûn(ya’melûne).
( 169 ) Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar.
( 170 ) Fe necceynâhu ve ehlehû ecemaîn(ecmaîne).
( 170 ) Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık.
( 171 ) İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).
( 171 ) Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (A.S)’ın hanımı) hariç.
( 172 ) Summe demmernâl âharîn(âharîne).
( 172 ) Diğerlerini yerle bir ettik.
( 173 ) Ve emtarnâ aleyhim matara(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne).
( 173 ) Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi!
( 174 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum mku’minîn(mu’minîne).
( 174 ) Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.
( 175 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 175 ) Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.
( 176 ) Kezzebe ashâbul eyketil murselîn(murselîne).
( 176 ) Ormanlık yerde oturanlar, Eykeliler de peygamberleri yalanladı.
( 177 ) İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn(tettekûne).
( 177 ) Şuayb (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
( 178 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).
( 178 ) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
( 179 ) Fettekullâhe ve atîûn.
( 179 ) Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
( 180 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).
( 180 ) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
( 181 ) Evfûl keyle ve lâ tekûnû minel muhsirîn(muhsirîne).
( 181 ) Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın.
( 182 ) Vezinû bil kistâsil mustekîm(mustekîmi).
( 182 ) İstikamet üzere olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın.
( 183 ) Ve lâ tebe+hasun nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardi mufsidîn(mufsidîne).
( 183 ) İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah’a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin). Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın.
-
( 184 ) Vettekûllezî halakakum vel cibilletel evvelîn(evvelîne).
( 184 ) Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin).
( 185 ) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).
( 185 ) “Sen sadece büyülenmişlerdensin.” dediler.
( 186 ) Ve mâ ente illâ beşerun mislunâ ve in nazunnuke le minel kâzibîn(kâzibîne).
( 186 ) Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz.
( 187 ) Fe eskit aleynâ kisefen mines semâi in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
( 187 ) Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür.
( 188 ) Kâle rabbî a’lemu bi mâ ta’melûn(ta’melûne).
( 188 ) Şuayb: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir" dedi.
( 189 ) Fe kezzebûhu fe ehazehum azâbu yevmiz zulleh(zulleti), innehu kâne azâbe yevmin azîm(azîmin).
( 189 ) Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü.
( 190 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).
( 190 ) Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır.
( 191 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
( 191 ) Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
( 192 ) Ve innehu le tenzîlu rabbil âlemîn(âlemîne).
( 192 ) Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir.
( 193 ) Nezele bihir rûhul emîn(emînu).
( 193 ) O’nu, Ruh’ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi.
( 194 ) Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne).
( 194 ) Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine.
( 195 ) Bi lisânin arabiyyin mubîn(mubînin).
( 195 ) Apaçık bir Arap lisanı ile.
( 196 ) Ve innehu lefî zuburil evvelîn(evvelîne).
( 196 ) O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir.
( 197 ) E ve lem yekun lehum âyeten ey ya’lemehu ulemâu benî isrâîl(isrâîle).
( 197 ) İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu?
( 198 ) Ve lev nezzelnâhu alâ ba’dil a’cemîn(a’cemîne).
( 198 ) Ve eğer Biz, O’nu bir kısım a’cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik.
( 199 ) Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî muk’minîn(mu’minîne).
( 199 ) Böylece onlara, O’nu okusaydı (gene de) O’na îmân etmezlerdi (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi).
( 200 ) Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucerimîn(mucrimîne).
( 200 ) Biz O’nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik).
( 201 ) Lâ yuk’minûne bihî hattâ yeravul azâbel elîm(elîme).
( 201 ) Onlar elîm azabı görmedikçe O’na îmân etmezler (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi).
( 202 ) Fe ye’tîyehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
( 202 ) Böylece o (azap), onlara ansızın gelir ve onlar farkında olmazlar.
( 203 ) Fe yekûlû hel nahnu munzarûn(munzarûne).
( 203 ) O zaman "Erteye bırakılmaz mıyız?" derler.
( 204 ) E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne).
( 204 ) Bizim azabımızı mı acele istiyorlardı?
( 205 ) E fe raeyte in metta’nâhum sinîn(sinîne).
( 205 ) İşte gördün mü? Onları senelerce metalandırsak bile.
( 206 ) Summe câehum mâ kânû yûadûn(yûadûne).
( 206 ) Sonra vaadolundukları şey (azap) onlara geldi.
-
( 207 ) Mâ agnâ anhum mâ kânû yumetteûn(yumetteûne).
( 207 ) Onların metalandırıldıkları şeyler, onlara fayda vermez (onları müstağni kılmaz).
( 208 ) Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ lehâ munzirûn(munzirûne).
( 208 ) Hatırla ki Biz, zalimler (zulmedenler) olmadık.
( 209 ) Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
( 209 ) Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz.
( 210 ) Ve mâ tenezzelet bihiş şeyâtîn(şeyâtînu).
( 210 ) Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir.
( 211 ) Ve mâ yenbagî lehum ve mâ yestetîûn(yestetîûne).
( 211 ) Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.
( 212 ) İnnehum anis sem’i le ma’zûlûn(ma’zûlûne).
( 212 ) Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır.
( 213 ) Fe lâ tede’u meallahi ilâhen âhara fe tekûne minel muazzebîn(muazzebîne).
( 213 ) O halde sakın Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarma, yoksa azap göreceklerden olursun.
( 214 ) Ve enzir aşîratekel akarabîn(akrebîne).
( 214 ) Önce en yakın hısımlarını uyar.
( 215 ) Vahfid cenâhake li menittebeake minel muk’minîn(mu’minîne).
( 215 ) Sana uyan müminleri kanatların altına al.
( 216 ) Fe in asavke fe kul innî berîun mimmâ ta’melûn(ta’melûne).
( 216 ) Sana başkaldırırlarsa: "Yaptıklarınızdan uzağım" de.
( 217 ) Ve tevekkel alâl azîzir rahîm(rahîmi).
"( 217 ) Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah’a) tevekkül et (O’nu vekil et ve güven).
"
( 218 ) Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu).
( 218 ) O, sen kıyam ettiğin zaman seni görür.
( 219 ) Ve tekallubeke fîs sâcidîn(sâcidîne).
( 219 ) Ve secde edenler arasında senin dönmeni (de görür).
( 220 ) İnnehu huves semîul alîm(alîmu).
( 220 ) Muhakkak ki O; O, Sem’î’dir (en iyi işten) Alîm’dir (en iyi bilen).
( 221 ) Hel unebbiukum alâ men tenezzeluş şeyâtîn(şeyâtînu).
( 221 ) "Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?" de.
( 222 ) Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin).
( 222 ) Onlar, günahkar iftiracıların hepsine iner.
( 223 ) Yulkûnes sem’a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne).
( 223 ) Bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalancıdırlar.
( 224 ) Veş şuarâu yettebiuhumul gâvûn(gâvûne).
( 224 ) O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar.
( 225 ) E lem tera ennehum fî kulli vâdin yehîmûn(yehîmûne).
( 225 ) Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi?
( 226 ) Ve ennehum yekûlûne mâ lâ yef’alûn(yef’alûne).
( 226 ) Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.
( 227 ) İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve zekerûllâhe kesîran ventesarû min ba’di mâ zulimû, ve se ya’lemullezîne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn(yenkalibûne).
( 227 ) Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır. Haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.
-
27. Neml Sûresi ( سُورَةُ النَّمْلِ ) Surah An-Naml
Bismillâhir rahmânir rahîm
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
( 1 ) Tâ sîn, tilke âyâtul kur’âni ve kitâbin mubîn.
( 1 ) Ta, Sin, Bunlar Kuran'ın, Kitab-ı Mübin'in ayetleridir.
( 2 ) Huden ve buşrâ lil muk’minîn.
( 2 ) Mü’minler için hidayete erdirici ve müjdeleyicidir.
( 3 ) Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhirati hum yûkinûn.
( 3 ) Onlar, namazı ikame ederler, zekâtı verirler ve onlar ki, onlar ahirete yakîn (sahibi) olarak inanırlar.
( 4 ) İnnellezîne lâ yuk’minûne bil âhirati zeyyennâ lehum a’mâlehum fe hum ya’mehûn.
( 4 ) Ahirete inanmayanların yaptıkları işleri kendilerine güzel göstermişizdir; bu yüzden körü körüne bocalarlar.
( 5 ) Ulâikellezîne lehum sûul azâbi ve hum fîl âhirati humul ahserûn.
( 5 ) Kötü azap işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır.
( 6 ) Ve inneke le tulekkal kur’âne mil ledun hakîmin alîm.
( 6 ) Şüphesiz, Kuran'ı, Hakim ve Alim olan Allah katından almaktasın.
( 7 ) İz kâle mûsâ li ehlihî innî ânestu nârân, se âtîkum minhâ bi haberin ev âtîkum bi şihâbin kabesin leallekum tastalûn.
( 7 ) Musa, ailesine: "Ben bir ateş gördüm; size oradan ya bir haber getireceğim, yahut ısınasınız diye tutuşmuş bir odun getireceğim" demişti.
( 8 ) Fe lemmâ câehâ nûdiye en bûrike men fîn nâri ve men havlehâ, ve subehânallâhi rabbil âlemîn.
( 8 ) Oraya geldiğinde, kendisine şöyle nida olunmuştu: "Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir"
( 9 ) Yâ mûsâ innehû enallâhul azîzul hakîm.
( 9 ) "Ey Musa! Gerçek şu ki, Ben, güçlü ve hakim olan Allah'ım"
( 10 ) Ve elki asâk, fe lemmâ raâhâ tehtezzu ke ennehâ cânnun vellâ mudebiran ve lem yuakkibe, yâ mûsâ lâ tehaf innî lâ yehâfu ledeyyel murselûn.
( 10 ) "Ve asanı at!" Bunun üzerine (asasını atınca) onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri dönüp kaçtı. "Ya Musa! Korkma, muhakkak ki Ben(im), Benim yanımda (huzurumda) resûller korkmazlar."
( 11 ) İllâ men zaleme summe beddele husnen ba’de sûin fe innî gafûrun rahîm.
( 11 ) Ancak zulmedenler hariç. Ama kim kötülüğü işledikten sonra iyiliğe (mürşidine tâbî olup günahlarını sevaba) çevirirse, o zaman muhakkak ki Ben, Gafûr’um (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren) Rahîm’im (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
( 12 ) Ve edehil yedeke fî ceybike tahruce beydâe min gayri sû fî tis’i âyâtin ilâ fir’avne kavmih, innehum kânû kavmen fâsikîn.
( 12 ) Ve elini koynuna sok. Onu kusursuz beyaz olarak çıkar. Bu (âyet, mucize) firavuna ve onun kavmine (ait) dokuz âyet içindedir. Muhakkak ki onlar, fasık bir kavim oldular.
( 13 ) Fe lemmâ câethum âyâtunâ mubesiraten kâlû hâzâ sihrun mubîn.
( 13 ) Ayetlerimiz gözlerinin önüne serilince: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
-
( 14 ) Ve cehadû bihâ vesteykanethâ enfusuhum zulmen ve uluvvâ, fenzur keyfe kâne âkibetul mufsidîn.
( 14 ) Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!
( 15 ) Ve lekade âteynâ dâvûde ve suleymâne ilmâ, ve kâlâl hamdu lillâhillezî faddalenâ alâ kesîrin min ibâdihil muk’minîn.
( 15 ) And olsun ki, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. İkisi "Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler.
( 16 ) Ve varise suleymânu dâvûde ve kâle yâ eyyuhân nâsu ullimnâ mentikat tayri, ve ûtînâ min kulli şey’, inne hâzâ le huvel fadlul mubîn.
( 16 ) Süleyman Davud'a varis oldu: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur" dedi.
( 17 ) Ve huşira li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayri fe hum yûzeûn.
( 17 ) Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı.
( 18 ) Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli kâlet nemletun yâ eyyuhân nemludehulû mesâkinekum, lâ yahtimennekum suleymânu ve cunûduhu ve hum lâ yeş’urûn.
( 18 ) Sonunda, karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir dişi (kraliçe) karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin" dedi.
( 19 ) Fe tebesseme dâhiken min kavlihâ ve kâle rabbi evzi’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele salihan terdâhu ve edehilnî bi rahmetike fî ibâdikes sâlihîn.
( 19 ) Süleyman, onun sözüne hafifçe güldü ve: "Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kullarının arasına koy" dedi.
( 20 ) Ve tefekkadat tayra fe kâle mâliye lâ erâl huduhude em kâne minel gâibîn.
( 20 ) Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi.
( 21 ) Le uazzibennehu azâben şedîden ev le ezbehannehû ev le ye’tiyennî bi sultânin mubîn.
( 21 ) Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi.
( 22 ) Fe mekese gayra baîdin fe kâle ehattu bi mâ lem tuhita bihî ve ci’tuke min sebein bi nebein yakîn.
( 22 ) Çok geçmeden geldi. Ve: "Senin ihata edemediğin bir şeyi, ben ihata ettim (öğrendim). Seba’dan sana yakîn (kesin) bir haber getirdim." dedi.
-
( 23 ) İnnî vecedtumraeten temlikuhum ve ûtiyet min kulli şey’in ve lehâ arşun azîm.
( 23 ) Gerçekten ben, onlara melik olan (hükümdarlık yapan) bir hanım buldum. Ona, herşeyden verilmiş ve onun büyük bir arşı (tahtı) var.
( 24 ) Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn.
( 24 ) Onu ve kavmini Allah’ın yerine güneşe secde ederken buldum. Ve şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş ve böylece (Allah’ın) sebîlinden (yolundan) men etmiş. Bu sebeple onlar hidayette değiller.
( 25 ) Ellâ yescudû lillâhillezî yuhricul hab’e fîs semâvâti vel ardi ve ya’lemu mâ tuhfûne ve mâ tu’linûn. ( SECDE ÂYETİ )
( 25 ) Göklerde ve yerde saklı olanı (meydana) çıkaran ve sizin sakladığınızı da açıkladığınızı da bilen Allah’a, nasıl secde etmezler?
( 26 ) Allâhu lâ ilâhe illâ huve rabbul arşil azîm.
( 26 ) O Allah ki, arşıl azîm’in Rabbidir. O’ndan başka İlâh yoktur.
( 27 ) Kâle se nenzuru e sadakate em kunte minel kâzibîn.
( 27 ) Süleyman şöyle söyledi: "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız."
( 28 ) İzheb bi kitâbî hâzâ fe elkih ileyhim summe tevelle anhum fanzur mâzâ yerciûn.
( 28 ) "Şu yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak."
( 29 ) Kâlet yâ eyyuhâl meleu innî ulkiye ileyye kitâbun kerîm.
( 29 ) (Sebe Melikesi): "Ey ileri gelenler! Gerçekten bana kerim (kıymetli) bir yazı (mektup) bırakıldı." dedi.
( 30 ) İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm.
( 30 ) Muhakkak ki o Süleyman (A.S)’dan. Ve gerçekten o, Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı’yla (başlıyor).
( 31 ) Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn.
( 31 ) Bana karşı büyüklük taslamayın. Ve bana teslim olmak üzere gelin.
( 32 ) Kâlet yâ eyyuhâl meleu eftûnî fî emrî, mâ kuntu kâtiaten emran hattâ teşhedûn.
( 32 ) "Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem" dedi.
( 33 ) Kâlû nahnu ulû kuvvetin ve ulû be’sin şedîdin vel emru ileyki fanzurî mâzâ te’murîn.
( 33 ) "Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak."
( 34 ) Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleteh, ve kezâlike yef’alûn.
( 34 ) (Sebe Melikesi): "Muhakkak ki melikler (hükümdarlar), bir ülkeye girdikleri zaman, onu ifsad ederler (bozguna uğratırlar) ve onun halkının izzet sahibi olanlarını zillete düşürürler. Ve işte onlar böyle yaparlar." dedi.
( 35 ) Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâziratun bime yerciul murselûn.
( 35 ) Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
-
( 36 ) Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn.
( 36 ) Bunun üzerine (resûller hediyelerle) Süleyman (A.S)’a geldikleri zaman (Süleyman A.S): "Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah’ın bana verdiği şeyler, size verdiği şeylerden daha hayırlı. Hayır, siz hediyenizle seviniyorsunuz (övünüyorsunuz)." dedi.
( 37 ) İrci’ ileyhim fe le ne’tiyennehum bi cunûdin lâ kibele lehum bihâ ve le nuhricennehum minhâ ezilleten ve hum sâgirûn.
( 37 ) Onlara (geri) dön. Bundan sonra mutlaka onların karşı koyamayacakları ordularla onlara geliriz. Ve mutlaka onları küçük düşürerek, zilletle oradan çıkarırız.
( 38 ) Kâle yâ eyyuhâl meleu eyyekum ye’tînî bi arşihâ kabele ey ye’tûnî muslimîn.
( 38 ) Süleyman: "Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" dedi.
( 39 ) Kâle ifrîtun minel cinni ene âtîke bihî kabele en tekûme min makâmik ve innî aleyhi le kaviyyun emîn.
( 39 ) Cinlerden bir ifrit: "Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim" dedi.
( 40 ) Kâlellezî indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kabele ey yertedde ileyke tarfuk, fe lemmâ raâhu mustekirran indehu kâle hâzâ min fadli rabbî, li yebeluvenî e eşkur em ekfur, ve men şekera fe innemâ yeşkuru li nefsih ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun kerîm.
( 40 ) Kitabın bilgisine sahip olan biri: "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: "Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir" dedi.
( 41 ) Kâle nekkirû lehâ arşahâ nenzur e tehtedî em tekûnu minellezîne lâ yehtedûn.
( 41 ) Süleyman "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?" (yola gelecek mi, yoksa yola gelmeyenlerden mi olacak?) dedi.
( 42 ) Fe lemmâ câet kîle e hâkezâ arşuk, kâlet ke ennehu huv ve ûtînel ilme min kabelihâ ve kunnâ muslimîn.
( 42 ) Melike geldiğinde "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. O da "Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk" dedi.
( 43 ) Ve saddehâ mâ kânet ta’budu min dûnillâh, innehâ kânet min kavmin kâfirîn.
( 43 ) Melikeyi o zamana kadar alıkoyan, Allah'tan başka taptığı şeylerdi; çünkü kendisi inkarcı bir millettendi.
( 44 ) Kîle lehâdehulîs sarh, fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîr, kâlet rabbi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn.
( 44 ) Ona: "Köşke gir" dendi; salonu görünce, onu derin bir su zannetti, eteğini çekti. Süleyman: "Doğrusu bu camdan yapılmış mücella bir salondur" dedi. Melike: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi.
-
( 45 ) Ve lekade erselnâ ilâ semûde ahâhum sâlihan eni’budûllâhe fe izâhum ferîkâni yahtesimûn.
( 45 ) And olsun ki, Semud milletine kardeşleri Salih'i "Allah'a kulluk ediniz" desin diye gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümreye ayrıldılar.
( 46 ) Kâle yâ kavmi lime testa’cilûne bis seyyieti kabelel haseneh, lev lâ testagfirûnallâhe leallekum turhamûn.
( 46 ) Salih: "Ey milletim! Niye iyilikten önce, acele kötülük istiyorsunuz? Merhamet olunasınız diye Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı?" dedi.
( 47 ) Kâlût tayyarnâ bike ve bi men meak, kâle tâirukum indallâh bel entum kavmun tuftenûn.
( 47 ) "Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" dediler. Salih: "Uğursuzluğunuz Allah katındandır; belki imtihana çekilen bir milletsiniz" dedi.
( 48 ) Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtin yufsidûne fîl ardi ve lâ yuslihûn.
( 48 ) O şehirde, yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan dokuz kişi (çete) vardı.
( 49 ) Kâlû tekâsemû billâhi le nubeyyitennehu ve ehlehu summe le nekûlenne li veliyyihî mâ şehidenâ mehlike ehlihî ve innâ le sâdikûn.
( 49 ) "Biz gece ona ve ailesine baskın verelim, sonra da onun dostuna, ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz, diyelim" diye aralarında Allah'a yemin ettiler.
( 50 ) Ve mekerû mekran ve mekernâ mekran ve hum lâ yeş’urûn.
( 50 ) Onlar bir düzen kurdular. Biz farkettirmeden düzenlerini bozduk.
( 51 ) Fanzur keyfe kâne âkibetu mekrihim ennâ demmernâhum ve kavmehum ecemeîn.
( 51 ) Hilelerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve milletlerini, hepsini, yerle bir ettik.
( 52 ) Fe tilke buyûtuhum hâviyeten bimâ zalemû, inne fî zâlike le âyeten li kavmiy ya’lemûn.
( 52 ) İşte, haksızlıklarına karşılık çökmüş bulunan evleri! Bunda, bilen bir millet için şüphesiz, ders vardır.
( 53 ) Ve enceynâllezîne âmenû ve kânû yettekûn.
( 53 ) İnanıp Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.
( 54 ) Ve lûtan iz kâle li kavmihî e te’tûnel fâhişete ve entum tubesirûn.
( 54 ) Lut'u da gönderdik; milletine şöyle dedi: "Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?"
( 55 ) E innekum le te’tûner ricâle şehveten min dûnin nisâ, bel entum kavmun tecehelûn.
( 55 ) "Kadınları bırakıp, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz; evet, siz cahil bir milletsiniz."