Cüz   27
Kur’ân sayfa no : 521 - 540  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 31 ) Kâle fe mâ hatabukum eyyuhâl murselûn(murselûne). ( 31 ) İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi. ( 32 ) Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucerimîn(mucrimîne). ( 32 ) Dediler ki: “Muhakkak ki biz, mücrim bir kavme gönderildik.” ( 33 ) Li nursile aleyhim hıcâraten min tîn. ( 33 ) Onların üzerlerine balçıktan taşlar yollamak için. ( 34 ) Musevvemeten inde rabbike lil musrifîn(musrifîne). ( 34 ) Onlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için işaretlenmiş olan (taşlardır). ( 35 ) Fe ahracenâ men kâne fîhâ minel muk’minîn(mu’minîne). ( 35 ) Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. ( 36 ) Fe mâ vecedenâ fîhâ gayra beytin minel muslimîn(muslimîne). ( 36 ) Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk. ( 37 ) Ve teraknâ fîhâ âyeten lillezîne yahâfûnel azâbel elîm(elîme). ( 37 ) Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık. ( 38 ) Ve fî mûsâ iz erselnâhu ilâ fir’avne bi sultânin mubîn. ( 38 ) Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik. ( 39 ) Fe tevellâ bi ruknihî ve kâle sâhırun ev mecenûnun. ( 39 ) Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi. ( 40 ) Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemmi ve huve mulîm(mulîmun). ( 40 ) Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti. ( 41 ) Ve fî âdin iz erselnâ aleyhimur rîhal akîm(akîme). ( 41 ) Ve Ad (kavminde) de (ibretler, deliller vardır). Onlara, “yok edici” bir rüzgâr göndermiştik. ( 42 ) Mâ tezeru min şey’in etet aleyhi illâ cealethu ker ramîm(ramîmi). ( 42 ) (O rüzgâr), üzerinden geçtiği (hiç)bir şeyi bırakmayarak, mutlaka kül gibi toz haline getirdi. ( 43 ) Ve fî semûde iz kîle lehum temetteû hattâ hîn. ( 43 ) Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti. ( 44 ) Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus sâikatu ve hum yanzurûn(yanzurûne). ( 44 ) Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı. ( 45 ) Fe mâstetâû min kıyâmin ve mâ kânû muntesirîn. ( 45 ) Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler. ( 46 ) Ve kavme nûhın min kabel, inne hum kânû kavmen fâsıkîn(fâsıkîne). ( 46 ) Daha önce de Nuh milletini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir milletti. ( 47 ) Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(mûsiûne). ( 47 ) Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz. ( 48 ) Vel arda feraşnâhâ fe ni’mel mâhidûn(mâhidûne). ( 48 ) Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz! ( 49 ) Ve min kulli şey’in halakanâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). ( 49 ) İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır. ( 50 ) Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun). ( 50 ) De ki: "Öyleyse Allah'a koşusun; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım." ( 51 ) Ve lâ tece’alû meallâhi ilâhen âhar(âhara), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun). ( 51 ) "Allah'ın yanında başkasını tanrı kılmayın; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım."
  • ( 52 ) Kezâlike mâ etâllezîne min kabelihim min resûlin illâ kâlû sâhırun ev mecenûn(mecnûnun). ( 52 ) Onlardan öncekilere, herhangi bir peygamber gelince: "sihirbazdır" veya "Delidir" derlerdi. ( 53 ) E tevâsav bih, bel hum kavmun tâgûn(tâgûne). ( 53 ) Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır; bunlar azgın bir millettir. ( 54 ) Fe tevelle anhum fe mâ ente bi melûm(melûme). ( 54 ) Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin. ( 55 ) Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeul mu’minîn(mu’minîne). ( 55 ) Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir. ( 56 ) Ve mâ halakatul cinne vel inse illâ li ya'budûn. ( 56 ) Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır. ( 57 ) Mâ urîdu minhum min rızkın ve mâ urîdu ey yut’imûn. ( 57 ) Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem. ( 58 ) İnnallâhe huver razzâku zul kuvvetil metîn(metînu). ( 58 ) Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır. ( 59 ) Fe inne lillezîne zalemû zenûben misle zenûbi ashâbihim fe lâ yesta’cilûn. ( 59 ) Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler. ( 60 ) Fe veylun lillezîne keferû miy yevmihimullezî yûadûn(yûadûne). ( 60 ) Söz verilen günün azabından vay o inkar edenlere!

    52. Tûr Sûresi ( سُورَةُ الطُّورِ ) Surah At-Tur

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Vet tûr. ( 1 ) Tur Dağı’na yemin olsun. ( 2 ) Ve kitâbin mestûr. ( 2 ) Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun. ( 3 ) Fî rakkın menşûr. ( 3 ) (…ki o Kitab’ın) içinde yazılar sayfalarda yayılmıştır. ( 4 ) Vel beytil ma’mûr. ( 4 ) Beyti Mamur’a (Mamur Ev’e) andolsun. ( 5 ) Ves sakafil merfû. ( 5 ) Yükseltilmiş tavana (yeryüzünün tavanına) andolsun. ( 6 ) Vel bahril mescûr. ( 6 ) Dolu denize andolsun. ( 7 ) İnne azâbe rabbike le vâkı’. ( 7 ) Muhakkak ki Rabbinin azabı, mutlaka vuku bulacaktır. ( 8 ) Mâ lehu min dâfii. ( 8 ) Onu (azabı) defedecek yoktur. ( 9 ) Yevme temûrus semâu mevra. ( 9 ) O gün gökyüzü şiddetle sarsılıp sallanır. ( 10 ) Ve tesîrul cibâlu seyrâ(seyran). ( 10 ) Ve dağlar seyir halinde yürür (hareket eder). ( 11 ) Fe veylun yevme izin lil mukezzibîn. ( 11 ) İşte (o) izin günü tekzip edenlerin (yalanlayanların) vay haline. ( 12 ) Ellezîne hum fî havdın yel’abûn(yel’abûne). ( 12 ) Onlar ki, lüzumsuz şeylere dalıp oyalananlardır. ( 13 ) Yevme yuda’ûne ilâ nâri cehenneme de’â(de’an). ( 13 ) O gün cehennem ateşine sürüklenerek atılırlar. ( 14 ) Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne). ( 14 ) İşte bu tekzip etmiş (yalanlamış) olduğunuz ateştir.
  • ( 15 ) E fe sihrun hâzâ em entum lâ tubesirûn(tubsirûne). ( 15 ) Acaba bu bir sihir mi? Yoksa siz mi görmüyorsunuz? ( 16 ) Islevhâ fasbirû ev lâ tasbirû sevâun aleykum, innemâ tucezevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ( 16 ) Ona (ateşe) yaslanın. Artık sabretseniz de, sabretmeseniz de sizin için birdir. Sadece yapmış olduğunuz şeylerle cezalandırılırsınız. ( 17 ) İnnel muttakîne fî cennâtin ve naîm. ( 17 ) Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve ni’metler içindedir. ( 18 ) Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vakâhum rabbuhum azâbel cahîm(cahîmi). ( 18 ) Rab’lerinin onlara verdiği şeylerle mutludurlar ve Rab’leri onları alevli ateşin (cehennemin) azabından korudu. ( 19 ) Kulû veşrabû henîen bi mâ kuntum ta’melûn. ( 19 ) Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için. ( 20 ) Muttekiîne alâ sururin masfûfeh, ve zevvecnâhum bi hûrin în. ( 20 ) (Takva sahipleri), sıralanmış tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır ve onları güzel gözlü huriler ile evlendirdik. ( 21 ) Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhakanâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’, kullumriin bi mâ kesebe rehîn. ( 21 ) İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır. ( 22 ) Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn(yeştehûne). ( 22 ) Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz. ( 23 ) Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîm. ( 23 ) Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır. ( 24 ) Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lu’luun meknûn. ( 24 ) Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar. ( 25 ) Ve akabele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne). ( 25 ) Birbirlerine dönüp soruşurlar: ( 26 ) Kâlû innâ kunnâ kabelu fî ehlinâ muşfikîn(muşfikîne). ( 26 ) “Gerçekten biz daha önce ailemizle beraberken korkuyorduk.” dediler. ( 27 ) Fe mennallâhu aleynâ ve vakânâ azâbes semûm(semûmi). ( 27 ) Şimdi Allah bizi ni’metlendirdi ve bizi (cehennemin) kavurucu ateşinin azabından korudu. ( 28 ) İnnâ kunnâ min kabelu ned’ûhu, innehu huvel berrur rahîm(rahîmu). ( 28 ) Muhakkak ki biz, daha önceden O’na (Allah’a) dua ediyorduk. Muhakkak ki O; Berr’dir (çok cömert, çok lütufkârdır), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir). ( 29 ) Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecenûn(mecnûnin). ( 29 ) Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin. ( 30 ) Em yekûlûne şâirun neterabbesu bihî raybel menûn. ( 30 ) Yoksa senin için şöyle mi derler: "Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." ( 31 ) Kul terabbesû fe innî meakum minel muterabbisîn(muterabbisîne). ( 31 ) De ki: "Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim."
  • ( 32 ) Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn(tâgûne). ( 32 ) Bunu onlara akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler? ( 33 ) Em yekûlûne tekavveleh, bel lâ yuk’minûn(yu’minûne). ( 33 ) Yahut: "Onu kendi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır, inanmıyorlar. ( 34 ) Felye’tû bi hadîsin mislihî in kânû sâdikîn(sâdikîne). ( 34 ) Eğer iddialarında samimi iseler Kuran'ın benzeri bir söz meydana getirsinler. ( 35 ) Em hulikû min gayri şey'in em humul hâlikûn(hâlikûne). ( 35 ) Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir? ( 36 ) Em halakûs semâvâti vel ard(arda), bel lâ yûkınûn(yûkınûne). ( 36 ) Yoksa gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır, Allah'a kesin olarak inanmıyorlar. ( 37 ) Em indehum hazâinu rabbike em humul musaytırûn(musaytırûne). ( 37 ) Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa onlar mı işe hakimdirler? ( 38 ) Em lehum sullemuy yestemiûne fîh, felye’ti mustemiuhum bi sultânin mubîn(mubînin). ( 38 ) Yoksa, üzerine çıkıp vahiy dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin. ( 39 ) Em lehul benâtu ve lekumul benûn(benûne). ( 39 ) Demek kızlar Allah'ın, oğullar sizin öyle mi? ( 40 ) Em tes’eluhum eceran fe hum min magramin muskalûn(muskalûne). ( 40 ) Yahut sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? ( 41 ) Em indehumul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne). ( 41 ) Veya, görülmeyeni bilmek kendilerine aittir de, onlar mı yazıyorlar? ( 42 ) Em yurîdûne keydâ(keyden), fellezîne keferû humul mekîdûn(mekîdûne). ( 42 ) Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Ama o tuzağa yakalanacak olanlar inkar edenlerdir. ( 43 ) Em lehum ilâhun gayrullâh(gayrullâhi), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). ( 43 ) Yoksa Allah'tan başka bir tanrıları mı vardır? Allah, onların ortak koşmalarından münezzehtir. ( 44 ) Ve iy yerav kisfen mines semâi sâkıtay yekûlû sehâbun merkûm(merkûmun). ( 44 ) Gökten azap olarak düşen bir parça görseler: "Bulut kümesidir" derler. ( 45 ) Fe zerhum hattâ yulâkû yevmehumullezî fîhî yus’akûn. ( 45 ) Çarpılacakları güne erişmelerine kadar onları bırak. ( 46 ) Yevme lâ yugnî anhum keyduhum şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). ( 46 ) O gün, düzenleri kendilerine bir fayda vermez; yardım da görmezler. ( 47 ) Ve inne lillezîne zalemû azâben dûne zâlike ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 47 ) Zulmedenlere, şüphesiz, bundan başka da azap vardır; fakat onların çoğu bilmezler. ( 48 ) Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûm(tekûmu). ( 48 ) Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek tesbih et; ( 49 ) Ve minel leyli fe sebbihhu ve idebâran nucûm. ( 49 ) Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et.
  • 53. Necm Sûresi ( سُورَةُ النَّجْمِ ) Surah An-Najm

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Ven necemi izâ hevâ. ( 1 ) Batmakta olan yıldıza and olsun ki, ( 2 ) Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ. ( 2 ) Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır. ( 3 ) Ve mâ yentıku anil hevâ. ( 3 ) O, kendiliğinden konuşmamaktadır. ( 4 ) İn huve illâ vahyun yûhâ. ( 4 ) Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir. ( 5 ) Allemehu şedîdul kuvâ. ( 5 ) O’na çok şiddetli ve kudretli olan (Cebrail A.S) öğretti. ( 6 ) Zû mirratin, festevâ. ( 6 ) O (Cebrail A.S), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi). ( 7 ) Ve huve bil ufukil a’lâ. ( 7 ) Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü). ( 8 ) Summe denâ fe tedellâ. ( 8 ) Sonra yaklaşmış ve inmiştir. ( 9 ) Fe kâne kâbe kavseyni ev edenâ. ( 9 ) Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu. ( 10 ) Fe evhâ ilâ abedihî mâ evhâ. ( 10 ) Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti. ( 11 ) Mâ kezebel fuâdu mâ raâ. ( 11 ) Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı. ( 12 ) E fe tumârûnehu alâ mâ yerâ. ( 12 ) Ey inkarcılar! Onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız? ( 13 ) Ve lekade raâhu nezleten uhrâ. ( 13 ) And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür. ( 14 ) İnde sideratil muntehâ. ( 14 ) And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür. ( 15 ) İndehâ cennetul me’vâ. ( 15 ) Orada Me'va cenneti vardır. ( 16 ) İz yagşes siderate mâ yagşâ. ( 16 ) Sidre'yi bürüyen bürüyordu. ( 17 ) Mâ zâgal basaru ve mâ tagâ. ( 17 ) Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı. ( 18 ) Lekade raâ min âyâti rabbihil kuberâ. ( 18 ) And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü. ( 19 ) E fe raeytumul lâte vel uzzâ. ( 19 ) Siz, Lât ve Uzza’yı gördünüz mü? ( 20 ) Ve menâtes sâlisetel uhrâ. ( 20 ) Ve diğerini, üçüncüsü Menat’ı (gördünüz mü?) ( 21 ) E lekumuz zekeru ve lehul unsâ. ( 21 ) Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın mı? ( 22 ) Tilke izen kısmetun dîzâ. ( 22 ) Öyleyse bu haksız bir paylaşma; ( 23 ) İn hiye illâ esmâun semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultân(sultânin), in yettebiûne illâz zanne ve mâ tehvâl enfus, ve lekade câehum mir rabbihimul hudâ. ( 23 ) Bunlar sizin ve babalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onları destekleyen bir delil indirmemiştir. Onlar sadece sanıya ve canlarının istediğine uymaktadırlar. Oysa onlara Rablerinden and olsun ki doğruluk rehberi gelmiştir. ( 24 ) Em lil insâni mâ temennâ. ( 24 ) Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır? ( 25 ) Fe lillâhil âhiratu vel ûlâ. ( 25 ) Hayatın ilki de sonu da Allah'ındır. ( 26 ) Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di ey ye’zenallâhu limey yeşâu ve yerdâ. ( 26 ) Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz.
  • ( 27 ) İnnellezîne lâ yuk’minûne bil âhirati le yusemmûnel melâikete tesmiyetel unsâ. ( 27 ) Doğrusu ahirete inanmayanlar, meleklere "dişi" adını takarlar. ( 28 ) Ve mâ lehum bihî min ilm, in yettebiûne illâz zann(zanne), ve innez zann lâ yugnî minel hakkı şey'â(şey’en). ( 28 ) Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece sanıya uyarlar. Sanı ise şüphesiz gerçeği ifade etmez. ( 29 ) Fe a'rıd an men tevellâ an zikrinâ ve lem yuride illâl hayâted dunyâ. ( 29 ) Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma. ( 30 ) Zâlike mebeleguhum minel ilm, inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bi menihtedâ. ( 30 ) Bu onların ulaştıkları bilginin seviyesini gösterir. Doğrusu Rabbin yolundan sapmış olanı pek iyi bilir, doğru yolda olanı da çok iyi bilir. ( 31 ) Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı li yeceziyellezîne esâû bimâ amilû ve yecezîyellezîne ahsenû bil husnâ. ( 31 ) Ve göklerde ve yerde olan şeyler Allah içindir. Kötülük yapanları, yaptıkları sebebiyle cezalandırsın ve ahsen davrananları daha güzeli ile mükâfatlandırsın diye. ( 32 ) Ellezîne yecetenibûne kebâiral ismi vel fevâhışe illâl lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul mağfirah, huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum ecinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ. ( 32 ) Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir. ( 33 ) E fe raeytellezî tevellâ. ( 33 ) (Allah’tan) yüz çevireni gördün mü? ( 34 ) Ve a’tâ kalîlen ve ekdâ. ( 34 ) Ve o, pek az verdi, kalanını kesti (vazgeçti, vermedi). ( 35 ) E indehu ilmul gaybi fe huve yerâ. ( 35 ) Görülmeyenin ilmi yanında da o mu görüyor? ( 36 ) Em lem yunebbe’ bimâ fî suhufi mûsâ. ( 36 ) Yoksa Hz. Musa’nın sayfalarında olan şeylerden ona haber verilmedi mi? ( 37 ) Ve ibrâhîmellezî veffâ. ( 37 ) Ve Hz. İbrâhîm ki, o vefa etti (Allah’ın emirlerini ifa etti). ( 38 ) Ellâ teziru vâziratun vizra uhrâ. ( 38 ) Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez; ( 39 ) Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ. ( 39 ) İnsan ancak çalıştığına erişir. ( 40 ) Ve enne sa’yehu sevfe yurâ. ( 40 ) Onun çalışması şüphesiz görülecektir. ( 41 ) Summe yucezâhul cezâel evfâ. ( 41 ) Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir. ( 42 ) Ve enne ilâ rabbikel muntehâ. ( 42 ) Doğrusu son varış Rabbinedir. ( 43 ) Ve ennehu huve adhake ve ebekâ. ( 43 ) Doğrusu, güldüren de ağlatan da O'dur. ( 44 ) Ve ennehu huve emâte ve ahyâ. ( 44 ) Doğrusu dirilten de öldüren de O'dur.
  • ( 45 ) Ve ennehu halakaz zevceyniz zekere vel unsâ. ( 45 ) Ve muhakkak ki O, erkek ve dişi çiftler yarattı. ( 46 ) Min nutafetin izâ tumnâ. ( 46 ) Meni akıtıldığı zaman, bir nutfeden (bir damladan). ( 47 ) Ve enne aleyhin neş’etel uhrâ. ( 47 ) Doğrusu ölümden sonra tekrar dirilten de O'dur. ( 48 ) Ve ennehu huve agnâ ve akanâ. ( 48 ) Doğrusu zengin eden de varlıklı kılan da O'dur. ( 49 ) Ve ennehu huve rabbuş şı’râ. ( 49 ) Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur. ( 50 ) Ve ennehu ehleke âdenil ûlâ. ( 50 ) Ve muhakkak ki, evvelki Âd (halkını) helâk etti. ( 51 ) Ve semûde fe mâ ebekâ. ( 51 ) Ve Semud’u (da helâk etti). Böylece (onları) bâki kılmadı (geriye kimseyi bırakmadı). ( 52 ) Ve kavme nûhın min kabel, innehum kânû hum azleme ve atagâ. ( 52 ) Daha önce de Nuh milletini yok eden O'dur; çünkü onlar çok zalim ve pek taşkın kimselerdi. ( 53 ) Vel mu’tefikete ehvâ. ( 53 ) Ve alt üst edilen beldeyi, (Cebrail (A.S) göğe kaldırıp) yerin dibine geçirdi. ( 54 ) Fe gaşşâhâ mâ gaşşâ. ( 54 ) Artık onu (o kavmi) kaplayan (azap) kapladı ama ne kaplama! ( 55 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbike tetemârâ. ( 55 ) Ey kişi! Rabbinin hangi nimetinden şüpheye düşersin? ( 56 ) Hâzâ nezîrun minen nuzuril ûlâ. ( 56 ) İşte ilk uyaranlar gibi bu da bir uyarandır. ( 57 ) Ezifetil âzifeh. ( 57 ) Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır. ( 58 ) Leyse lehâ min dûnillâhi kâşifeh. ( 58 ) Onu Allah'tan başka ortaya koyacak yoktur. ( 59 ) E fe min hâzâl hadîsi ta’cebûn(ta’cebûne). ( 59 ) Bu söze mi şaşıyorsunuz? ( 60 ) Ve tedhakûne ve lâ tebekûn(tebkûne). ( 60 ) Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz. ( 61 ) Ve entum sâmidûn(sâmidûne). ( 61 ) Habersiz oyalanmaktasınız. ( 62 ) Fescudû lillâhi va’abudû. (SECDE ÂYETİ) ( 62 ) Artık secdeye varın, Allah'a kulluk edin.

    54. Kamer Sûresi ( سُورَةُ الْقَمَرِ ) Surah Al-Qamar

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) İkaterabetis sâatu ven şakkal kamer(kameru). ( 1 ) Saat yaklaştı ve Kamer (Ay) yarıldı. ( 2 ) Ve in yerav âyetey yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirr. ( 2 ) Ve onlar, bir mucize görseler, yüz çevirirler. Ve bu “Sürekli bir sihirdir.” derler. ( 3 ) Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr. ( 3 ) Yalanlarlar da kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır. ( 4 ) Ve lekade câehum minel enbâi mâ fihî muzdecar(muzdecerun). ( 4 ) And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. ( 5 ) Hikmetun bâligah fe mâ tugnin nuzur(nuzuru). ( 5 ) Bu haberlerin her birinde üstün hikmet vardır; ama uyarmalar fayda vermiyor. ( 6 ) Fe tevelle anhum, yevme yede’ud dâi ilâ şey’in nukur(nukurin). ( 6 ) Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
  • ( 7 ) Huşşean ebesâruhum yahrucûne minel ecedâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun). ( 7 ) Kabirlerden, gözleri dehşete düşmüş olarak çıkarlar. Sanki onlar, etrafa yayılan çekirgeler gibidir. ( 8 ) Muhtıîne ilâd dâ, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir(asirun). ( 8 ) Davetçiye doğru koşan kâfirler: “Bu, çok zor bir gün.” diyecekler. ( 9 ) Kezzebet kabelehum kavmu nûhın fe kezzebu abedenâ ve kâlû mecenûnun vezducir(vezducire). ( 9 ) Bu ortak koşanlardan önce Nuh milleti de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi, yolu kesilmişti. ( 10 ) Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır. ( 10 ) O da: "Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı. ( 11 ) Fe fetahnâ ebevâbes semâi bi mâin munhemir(munhemirin). ( 11 ) Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık. ( 12 ) Ve feccernâl arda uyûnen feltekal mâu alâ emrin kade kadir(kudire). ( 12 ) Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; her iki su, takdir edilen bir ölçüye göre birleşti. ( 13 ) Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin). ( 13 ) Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi) üzerinde taşıdık. ( 14 ) Tecerî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire). ( 14 ) (Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu, inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak. ( 15 ) Ve lekad teraknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin). ( 15 ) And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur? ( 16 ) Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 16 ) Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 17 ) Ve lekade yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 17 ) And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 18 ) Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 18 ) Ad milleti peygamberini yalanlamıştı; Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 19 ) İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî yevmi nahsin mustemirr(mustemirrin). ( 19 ) Muhakkak ki Biz, onların üzerine uğursuzluğu (felâketleri), gün boyu devam eden sarsaran rüzgârı (çok şiddetli, uğultulu ve çok soğuk bir kasırga) gönderdik. ( 20 ) Tenziun nâse ke ennehum a’câzu nahlin munkair(munkairin). ( 20 ) (Öyle bir rüzgâr ki) insanları, sanki kökünden koparılmış hurma kütükleri gibi (havaya fırlatıp) atar. ( 21 ) Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 21 ) Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 22 ) Ve lekade yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 22 ) And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 23 ) Kezzebet semûdu bin nuzur. ( 23 ) Semud milleti uyaran peygamberleri yalanladı. ( 24 ) Fe kâlû e beşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur(suurin). ( 24 ) O zaman şöyle dediler: “Bizden biri olan bir beşere mi? Biz, ona mı tâbî olacağız? O taktirde muhakkak ki biz, gerçekten dalâlet ve çılgınlık içinde oluruz.” ( 25 ) E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun). ( 25 ) Zikir, aramızdan ona mı ilka edildi (ulaştırıldı)? Hayır o, haddini aşan bir yalancıdır. ( 26 ) Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru). ( 26 ) Yarın, kimin pek yalancı ve şımarık olduğunu bileceklerdir. ( 27 ) İnnâ mursilûn nâkati fitneten lehum fertekıbehum vestabir. ( 27 ) Doğrusu, onları denemek üzere dişi deveyi gönderen Biziz. Salih'e şöyle demiştik: "Onları gözetle ve sabret;
  • ( 28 ) Ve nebbi’hum ennel mâe kısmetun beynehum, kullu şirbin muhtedar(muhtedarun). ( 28 ) Onlara, sıralarına göre suyun kendileriyle o deve aralarında pay edilmiş olunduğunu söyle." ( 29 ) Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akara). ( 29 ) Ama bir arkadaşlarını çağırdılar, o da kılıcını alarak deveyi kesti. ( 30 ) Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 30 ) Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 31 ) İnnâ erselnâ aleyhim sayhaten vâhıdeten fe kânû ke heşîmil muhtezir(muhteziri). ( 31 ) Nitekim üzerlerine bir çığlık gönderdik de, ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular. ( 32 ) Ve lekade yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 32 ) And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 33 ) Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur. ( 33 ) Lut milleti uyaran peygamberleri yalanladı. ( 34 ) İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin). ( 34 ) Muhakkak ki Biz, onların üzerine helâk edici bir kasırga gönderdik. Seher vaktinde Lut (A.S)’ın ailesi hariç, onları kurtardık. ( 35 ) Ni’meten min indina, kezâlike necezî men şeker(şekere). ( 35 ) Katımızdan bir ni’met olarak, şükreden kimseyi işte Biz, böyle mükâfatlandırırız. ( 36 ) Ve lekade enzerahum batşetenâ fe temârav bin nuzur(nuzuri). ( 36 ) Lut, and olsun ki, onları Bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar uyarmaları şüphe ile karşılayarak dinlemediler. ( 37 ) Ve lekade râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur. ( 37 ) And olsun ki, onlar Lut'un konukları olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ettik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik. ( 38 ) Ve lekade sabbehahum bukraten azâbun mustekırr(mustekırrun). ( 38 ) And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi. ( 39 ) Fe zûkû azâbî ve nuzur. ( 39 ) "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik. ( 40 ) Ve lekade eyessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 40 ) And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 41 ) Ve lekade câe âle fir’avnen nuzur(nuzuru). ( 41 ) And olsun ki, Firavun erkanına uyaranlar geldi. ( 42 ) Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin mukatedir(muktedirin). ( 42 ) Mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine onları güç ve kuvvet sahibi olana yakışır bir şekilde yakaladık. ( 43 ) E kuffârukum hayrun min ulâikum em lekum berâetun fîz zubur(zuburi). ( 43 ) Sizin inkarcılarınız bunlardan daha mı üstündür? Yoksa Kitablarda size bir kurtuluş belgesi mi var? ( 44 ) Em yekûlûne nahnu cemîun muntasir(muntesirun). ( 44 ) Yoksa: "Biz öç alabilecek bir topluluğuz" mu diyorlar? ( 45 ) Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura). ( 45 ) Toplulukları dağıtılacak, yüzgeri edileceklerdir. ( 46 ) Belis sâatu mev’ıduhum ves sâ’atu edehâ ve emarr(emerru). ( 46 ) Kıyamet onların azap ile vadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür! ( 47 ) İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur(suurin). ( 47 ) Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. ( 48 ) Yevme yushabûne fîn nâri alâ vucûhihim, zûkû messe sekar(sekare). ( 48 ) Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara: "Cehennemin dokunan azabını tadın" denir. ( 49 ) İnnâ kulle şey’in halakanâhu bi kader(kaderin). ( 49 ) Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.
  • ( 50 ) Ve mâ emrunâ illâ vâhıdetun ke lemhın bil basar(basari). ( 50 ) Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir. ( 51 ) Ve lekade ehleknâ eşyâakum fe hel min muddekir(muddekirin). ( 51 ) And olsun ki, benzerlerinizi yok etti, öğüt alan yok mudur? ( 52 ) Ve kullu şey’in fealûhu fîz zubur(zuburi). ( 52 ) İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır. ( 53 ) Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar(mustetarun). ( 53 ) Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır. ( 54 ) İnnel muttakîne fî cennâtin ve nehar(neherin). ( 54 ) Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve nehir kenarlarındadır. ( 55 ) Fî mak’adi sıdikın inde melîkin mukatedir(muktedirin). ( 55 ) Kudret Sahibi Melik’in huzurunda, sadıklar makamındadır.

    55. Rahmân Sûresi ( سُورَةُ الرَّحْمٰنِ ) Surah Ar-Rahman

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Er rahmân. ( 1 ) (O) Rahman’dır. ( 2 ) Allemel kur’ân. ( 2 ) Kuran'ı öğretti; ( 3 ) Halakal insân. ( 3 ) İnsanı yarattı, ( 4 ) Allemehul beyân. ( 4 ) Ona, beyanı (idrak edip ifade etmeyi ve açıklamayı) O öğretti. ( 5 ) Eş şemsu vel kameru bi husbân. ( 5 ) Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir. ( 6 ) Ven necemu veş şeceru yescudân. ( 6 ) Bitkiler ve ağaçlar O'nun buyruğuna boyun eğerler. ( 7 ) Ves semâe rafeahâ ve vadaal mîzân. ( 7 ) O, göğü yükseltmiştir; tartıyı koymuştur. ( 8 ) Ellâ tatgav fîl mîzân. ( 8 ) Artık tartıda tecavüz etmeyin. ( 9 ) Ve ekîmul vezne bil kıstı ve lâ tuhsırûl mîzân. ( 9 ) Tartmayı doğru yapın, tartıyı eksik tutmayın. ( 10 ) Vel arda vadaahâ lil enâm. ( 10 ) Allah, yeri yaratıkları için meydana getirmiştir. ( 11 ) Fîhâ fâkihetun ven nahlu zâtul ekmâm. ( 11 ) Orada meyveler ve tomurcuklu hurma ağaçları vardır. ( 12 ) Vel habbu zul asfi ver reyhân. ( 12 ) Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler vardır. ( 13 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 13 ) Ey insanlar ve cinler! Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 14 ) Halakal insâne min salsâlin kel fahhâr. ( 14 ) O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır. ( 15 ) Ve halakal cânne min mâricin min nâr. ( 15 ) Cinleri de yalın bir alevden yaratmıştır. ( 16 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 16 ) Öyleyken; Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
  • ( 17 ) Rabbul meşrikayni ve rabbul magribeyn. ( 17 ) O, iki doğunun Rabbidir, iki batının Rabbidir. ( 18 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 18 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 19 ) Merecel bahrayni yeltekıyân. ( 19 ) Acı ve tatlı sulu iki denizi birbirine kavuşmamak üzere salıvermiştir. ( 20 ) Beynehumâ berzehun lâ yebegıyân. ( 20 ) Aralarında bir engel vardır; birbirinin sınırını aşamazlar. ( 21 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 21 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 22 ) Yahrucu min humâl lu’luu vel mercân. ( 22 ) Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar. ( 23 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 23 ) Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 24 ) Ve lehul cevâril munşeâtu fîl bahri kel a’lâm. ( 24 ) Denizde yürüyen dağlar gibi gemiler O'nundur. ( 25 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 25 ) Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 26 ) Kullu men aleyhâ fân. ( 26 ) Yeryüzünde bulunan her şey fanidir. ( 27 ) Ve yebekâ vecehu rabbike zûl celâli vel ikrâm. ( 27 ) Ancak, yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir. ( 28 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 28 ) Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 29 ) Yes’eluhu men fîs semâvâti vel ard, kulle yevmin huve fî şe’n. ( 29 ) Göklerde ve yerde olan kimseler her şeyi O'ndan isterler; O her an kainata tasarruf etmektedir. ( 30 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 30 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 31 ) Se nefrugu lekum eyyuhâs sekalân. ( 31 ) Ey insan ve cin toplulukları! Sizin de hesabınızı ele alacağız. ( 32 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 32 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 33 ) Yâ ma'şeral cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min akatâris semâvâti vel ardı fenfuzû, lâ tenfuzûne illâ bi sultân. ( 33 ) Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki! ( 34 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 34 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 35 ) Yurselu aleykumâ şuvâzun min nârin ve nuhâsun fe lâ tentesırân. ( 35 ) Ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız. ( 36 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 36 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 37 ) Fe îzen şakkatis semâu fe kânet verdeten ked dihân. ( 37 ) Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur? ( 38 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 38 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 39 ) Fe yevme izin lâ yus’elu an zenbihî insun ve lâ cânn. ( 39 ) O gün ne insana ve ne cine suçu sorulur. ( 40 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 40 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
  • ( 41 ) Yu’raful mucerımûne bi sîmâhum fe yu’hazu bin nevâsî vel akadâm. ( 41 ) Suçlular simalarından tanınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar. ( 42 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 42 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 43 ) Hâzihî cehennemulletî yukezzibu bihâl mucerimûn. ( 43 ) İşte suçluların yalanladıkları cehennem budur. ( 44 ) Yetûfûne beynehâ ve beyne hamîmin ân. ( 44 ) Onlar, cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar. ( 45 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 45 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 46 ) Ve li men hâfe makâme rabbihî cennetân. ( 46 ) Rabbine karşı durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır. ( 47 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 47 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 48 ) Zevâtâ efnân. ( 48 ) Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur. ( 49 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 49 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 50 ) Fî himâ aynâni teceriyân. ( 50 ) Bu cennetlerden akan iki kaynak vardır. ( 51 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 51 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 52 ) Fî himâ min kulli fâkihetin zevcân. ( 52 ) Bu cennetlerde türlü meyveden çift çift vardır. ( 53 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 53 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 54 ) Muttekiîne alâ furuşin batâinuhâ min isteberak, ve cenel cenneteyni dân. ( 54 ) Orada, örtüleri parlak atlastan yataklara yaslanırlar; iki cennetin meyvelerini de kolayca toplarlar. ( 55 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 55 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 56 ) Fîhinne kâsirâtut tarfi lem yatamishunne insun kabelehum ve lâ cânn. ( 56 ) Orada, bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş, daha önce ne insan ve ne de cinlerin dokunmuş olduğu eşler vardır. ( 57 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 57 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 58 ) Ke enne hunnel yâkûtu vel mercân. ( 58 ) Onlar yakut ve mercan gibidirler. ( 59 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 59 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 60 ) Hel cezâul ihsâni illâl ihsân. ( 60 ) İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir? ( 61 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 61 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 62 ) Ve min dûnihimâ cennetân. ( 62 ) Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. ( 63 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 63 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 64 ) Mudehâmmetân. ( 64 ) Renkleri koyu yeşildir. ( 65 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 65 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 66 ) Fîhi mâ aynâni neddâhatân. ( 66 ) İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır. ( 67 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 67 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
  • ( 68 ) Fîhi mâ fâkihetun ve nahlun ve rummân. ( 68 ) İkisinde de türlü türlü meyveler, hurmalıklar ve nar ağaçları vardır. ( 69 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 69 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 70 ) Fîhinne hayrâtun hisân. ( 70 ) Oralarda iyi huylu güzel kadınlar vardır. ( 71 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 71 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 72 ) Hûrun makasûrâtun fîl hiyâm. ( 72 ) Çadırlar içinde ceylan gözlüler vardır. ( 73 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 73 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 74 ) Lem yatamishunne insun kabelehum ve lâ cânn. ( 74 ) Onlara daha önce insan da, cin de dokunmamıştır. ( 75 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 75 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 76 ) Muttekiîne alâ rafrafin hudrin ve abekariyyin hisân. ( 76 ) Cennetlikler orada yeşil yastıklara ve harikulade işlemeli döşeklere yaslanırlar. ( 77 ) Fe bi eyyi âlâ i rabbikumâ tukezzibân.. ( 77 ) Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? ( 78 ) Tebârakesmu rabbike zîl celâli vel ikrâm. ( 78 ) Büyük ve pek cömert olan Rabbinin adı ne yücedir!

    56. Vâkia Sûresi ( سُورَةُ الْوَاقِعَةِ ) Surah Al-Waaqia

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) İzâ vakaatil vâkıah ( 2 ) Leyse li vak’atihâ kâzibeh. ( 3 ) Hâfidatun râfiah. ( 1-3 ) Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. ( 4 ) İzâ ruccetil ardu reccâ. ( 5 ) Ve bussetil cibâlu bessâ. ( 6 ) Fe kânet hebâen munbessâ. ( 7 ) Ve kuntum ezvâcen selâseh. ( 4-7 ) Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz. ( 8 ) Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeh. ( 9 ) Ve ashâbul meş'emeti mâ ashâbul meş’emeh. ( 8-9 ) Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! ( 10 ) Ves sâbikûnes sâbikûn. ( 10 ) İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır. ( 11 ) Ulâikel mukarrabûn. ( 12 ) Fî cennâtin naîm. ( 11-12 ) Naim cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. ( 13 ) Sulletun minel evvelîn. ( 14 ) Ve kalîlun minel âhirîn. ( 13-14 ) Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. ( 15 ) Alâ sururin mevdûneh. ( 16 ) Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn. ( 15-16 ) Mücevheratla işlenmiş tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar.
  • ( 17 ) Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn. ( 18 ) Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn. ( 19 ) Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn. ( 20 ) Ve fâkihetin mimmâ yetehayyerûn. ( 21 ) Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn. ( 17-21 ) Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar. ( 22 ) Ve hûrun în. ( 23 ) Ke emsâlil lu’luil meknûn. ( 24 ) Cezâen bi mâ kânû ya’melûn. ( 22-24 ) İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. ( 25 ) Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ te’sîmâ. ( 25 ) Sadece selama karşılık selam sözü işitirler. ( 26 ) İllâ kîlen selâmen selâmâ. ( 26 ) Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! ( 27 ) Ve ashâbul yemîni mâ ashâbul yemîn. ( 28 ) Fî sidirin mahdûde. ( 29 ) Ve talhın mendûde. ( 30 ) Ve zıllin memdûde. ( 31 ) Ve mâin meskûbe. ( 32 ) Ve fâkihetin kesîrah. ( 33 ) Lâ maktûatin ve lâ memnûah. ( 34 ) Ve furuşin merfûah. ( 27-34 ) Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. ( 35 ) İnnâ enşe’nâ hunne inşââ. ( 36 ) Fe cealnâ hunne ebekâra. ( 37 ) Uruben etrâbâ. ( 38 ) Li ashâbil yemîn. ( 35-38 ) Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. ( 39 ) Sulletun minel evvelîn. ( 40 ) Ve sulletun minel âhırîn. ( 39-40 ) Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. ( 41 ) Ve ashâbuş şimâli mâ ashâbuş şimâl. ( 41 ) Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! ( 42 ) Fî semûmin ve hamîm. ( 43 ) Ve zıllin miy yahmûm. ( 44 ) Lâ bâridin ve lâ kerîm. ( 42-44 ) İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar. ( 45 ) İnnehum kânû kabele zâlike mutrefîn. ( 46 ) Ve kânû yusirrûne alâl hınsil azîm. ( 45-46 ) Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı. ( 47 ) Ve kânû yekûlûne e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le mebe’ûsûn. ( 47 ) Şöyle söylerlerdi: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?" ( 48 ) E ve âbâunâl evvelûn. ( 48 ) "Önce gelip geçmiş babalarımız da mı?" ( 49 ) Kul innel evvelîne vel âhirîn. ( 50 ) Le mecmûûne ilâ mîkâti yevmin ma’lûm. ( 49-50 ) De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır."
  • ( 51 ) Summe innekum eyyuhâd dâllûnel mukezzibûn. ( 51 ) Sonra, siz ey sapıklar, yalanlayanlar! ( 52 ) Le âkilûne min şecerin min zakkum. ( 52 ) Doğrusu bir zakkum ağacından yiyeceksiniz. ( 53 ) Fe mâliûne minhâl butûn. ( 53 ) Karınlarınızı onunla dolduracaksınız; ( 54 ) Fe şâribûne aleyhi minel hamîm. ( 54 ) Onun üzerine kaynar su içeceksiniz; ( 55 ) Fe şâribûne şurbel hîm. ( 55 ) Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz; ( 56 ) Hâzâ nuzuluhum yevmed dîn. ( 56 ) İşte onlara, ceza günü sunulacak konukluk budur. ( 57 ) Nahnu halakanâkum fe lev lâ tusaddikûn. ( 57 ) Sizi yaratan Biziz; hala tasdik etmez misiniz? ( 58 ) E fe raeytum mâ tumnûn. ( 59 ) E entum tahlukûnehû em nahnul hâlikûn. ( 58-59 ) Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? ( 60 ) Nahnu kaddernâ beynekumul mevte ve mâ nahnu bi mesbûkîn. ( 61 ) Alâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fî mâ lâ ta’lemûn. ( 60-61 ) Ölümü aranızda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. ( 62 ) Ve lekade alimtumun neş’etel ûlâ fe lev lâ tezekkerûn. ( 62 ) And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz? ( 63 ) E fe raeytum mâ tahrusûn. ( 64 ) E entum tezraûnehû em nahnuz zâriûn. ( 63-64 ) Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yoksa Biz mi bitiriyoruz? ( 65 ) Lev neşâu le cealnâhu hutâmen fe zaltum tefekkehûn. ( 66 ) İnnâ le mugramûn. ( 67 ) Bel nahnu mahrûmûn. ( 65-67 ) Dilersek Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız; "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık". ( 68 ) E fe raeytumul mâellezî teşrebûn. ( 69 ) E entum enzeltumûhu minel muzni em nahnul munzilûn. ( 68-69 ) Söyleyin; içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz? ( 70 ) Lev neşâu cealnâhu ucâcen fe levlâ teşkurûn. ( 70 ) Dileseydik onu acılaştırırdık; hala şükretmez misiniz? ( 71 ) E fe raeytumun nârelletî tûrûn. ( 72 ) E entum enşe’tum şeceratehâ em nahnul munşiûn. ( 71-72 ) Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz? ( 73 ) Nahnu cealnâhâ tezkiraten ve metâan lil mukuvîn. ( 73 ) Biz onu bir ibret ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık. ( 74 ) Fe sebbih bismi rabbikel azîm. ( 74 ) Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et. ( 75 ) Fe lâ ukasimu bi mevâkiin nucûm. ( 76 ) Ve innehu le kasemun lev ta’lemûne azîm. ( 75-76 ) Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim; ki bunun ne büyük yemin olduğunu bir bilseniz!
  • ( 77 ) İnnehu le kur’ânun kerîm. ( 78 ) Fî kitâbin meknûn. ( 79 ) Lâ yemessuhû illâl mutahherûn. ( 80 ) Tenzîlun mir rabbil âlemîn. ( 77-80 ) Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir. ( 81 ) E fe bi hâzâl hadîsi entum mudehinûn. ( 81 ) Siz bu sözü mü hor görüyorsunuz? ( 82 ) Ve tece’alûne rızkakum ennekum tukezzibûn. ( 82 ) Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz? ( 83 ) Fe lev lâ izâ belegatil hulkûm. ( 84 ) Ve entum hîne izin tenzurûn. ( 85 ) Ve nahnu akrabu ileyhi minkum ve lâkin lâ tubesirûn. ( 83-85 ) Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken, Biz o kişiye sizden daha yakınızdır, ama görmezsiniz. ( 86 ) Fe lev lâ in kuntum gayra medînîn. ( 87 ) Terciûnehâ in kuntum sâdikîn. ( 86-87 ) Siz dirilip yaptıklarınıza karşılık görmeyecekseniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize! ( 88 ) Fe emmâ in kâne minel mukarrabîn. ( 89 ) Fe revhun ve reyhânun ve cennetu naîm. ( 88-89 ) Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cenneti onundur. ( 90 ) Ve emmâ in kâne min ashâbil yemîn. ( 90 ) Eğer defteri sağdan verilenlerden ise, ( 91 ) Fe selâmun leke min ashâbil yemîn. ( 91 ) "Ey sağcılardan olan kişi, sana selam olsun!" denir. ( 92 ) Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn. ( 92 ) Eğer, sapık yalancılardan ise, ( 93 ) Fe nuzulun min hamîm. ( 93 ) Ona kaynar sudan konukluk sunulur. ( 94 ) Ve tasliyetu cahîm. ( 94 ) Cehenneme sokulur. ( 95 ) İnne hâzâ le huve hakkul yakîn. ( 95 ) Doğrusu kesin gerçek budur. ( 96 ) Fe sebbih bismi rabbikel azîm. ( 96 ) Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et.

    57. Hadîd Sûresi ( سُورَةُ الْحَد۪يدِ ) Surah Al-Hadid

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). ( 1 ) Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir. ( 2 ) Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumît, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). ( 2 ) Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir. ( 3 ) Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun). ( 3 ) O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.
  • ( 4 ) Huvellezî halakas semâvâti vel arda fi sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş(arşi), ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun). ( 4 ) Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür. ( 5 ) Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru). ( 5 ) Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler Allah'a döndürülür. ( 6 ) Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyl(leyli) ve huve alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). ( 6 ) Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar; O kalblerde olanı bilendir. ( 7 ) Âminû billâhi ve resûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh, fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecerun kebîr(kebîrun). ( 7 ) Ey insanlar! Allah'a ve Peygamberine inanın; sizi varis kıldığı şeylerden sarfedin; aranızdan, inanıp da sarfeden kimselere büyük ecir vardır ( 8 ) Ve mâ lekum lâ tu’minûne billâhi, ver resûlu yede’ûkum li tu’minû bi rabbikum ve kade ehaze mîsâkakum in kuntum muk’minîn(mu’minîne). ( 8 ) Peygamber sizi, Rabbinize inanmaya çağırdığı halde, Allah'a niçin inanmazsınız? Hem O, sizden söz almıştı, inanmışlar iseniz; bu çağrıya koşun. ( 9 ) Huvellezî yunezzilu alâ abedihî âyâtin beyyinâtin li yuhricekum minez zulumâti ilân nûr(nûri), ve innallâhe bikum le raûfun rahîm(rahîmun). ( 9 ) Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna, apaçık ayetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir. ( 10 ) Ve mâ lekum ellâ tunfikû fî sebîlillâhi, ve lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), lâ yestevî minkum men enfeka min kabelil fethi ve kâtel, ulâike a’zamu dereceten minellezîne enfekû min ba’du ve kâtelû ve kullen vaadallâhul husnâ, vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun). ( 10 ) Göklerin ve yerin mirasçısı Allah olduğu halde, Allah yolunda siz niçin sarf etmiyorsunuz? İçinizden Mekke'nin fethinden önce sarfeden ve savaşan kimseler, daha sonra sarfedip savaşan kimselerle bir değildirler, öncekiler daha üstün derecededirler. Allah, hepsine cenneti vadetmiştir. Allah, işlediklerinizden haberdardır. ( 11 ) Men zellezî yukaridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehu ve lehû ecerun kerîm(kerîmun). ( 11 ) Allah'a kim güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek bir ecir de vardır.
  • ( 12 ) Yevme terâl muk’minîne vel muk’minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). ( 12 ) İnanmış erkek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle denecektir: "Müjde; bugün içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir." İşte bu büyük kurtuluştur. ( 13 ) Yevme yekûlul munâfikûne vel munâfikâtu lillezîne âmenûnzurûnâ nakatebis min nûrikum, kîlerciû verâekum fel temisû nûrân(nûren), fe duribe beynehum bi sûrin lehu bâbun, bâtınuhu fîhir rahmetu ve zâhiruhu min kıbelihil azâbe(azâbu). ( 13 ) İkiyüzlü erkek ve kadınlar müminlere: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım" dedikleri gün, onlara: "Ardınıza dönün de ışık arayın" denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir. ( 14 ) Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fetentum enfusekum ve terabbastum vertebetum ve garratkumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrakum billâhil garûr(garûmu). ( 14 ) İkiyüzlüler, inananlara: "Biz sizinle beraber değil miydik" diye seslenirler. Onlar: "Evet öyle; fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın buyruğu gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı." ( 15 ) Fel yevme lâ yu’hazu minkum fidiyetun ve lâ minellezîne keferû, me’vâkumun nâr(nâru), hiye mevlâkum, ve bi’sel masîr(masîru). ( 15 ) Bugün sizden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez; varacağınız yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür! ( 16 ) E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kabelu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne). ( 16 ) İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir. ( 17 ) İ’lemû ennellâhe yuhyil arda ba’de mevtihâ, kade beyyennâ lekumul âyâti leallekum ta’kılûn(ta’kılûne). ( 17 ) Allah'ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini bilin; size, akledesiniz diye açık açık deliller anlattık. ( 18 ) İnnel mussaddikîne vel mussaddikâti ve akaradûllâhe kardan haseney yudâafu lehum ve lehum ecerun kerîm(kerîmun). ( 18 ) Doğrusu, sadaka veren erkek ve kadınlara, Allah'a güzel bir takdimde bulunanlara kat kat karşılık verilir; onlara cömertçe verilecek bir ecir vardır.
  • ( 19 ) Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi). ( 19 ) Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır. ( 20 ) İ’lemû ennemâl hayâtud dunyâ leibun ve lehvun ve zînetun ve tefâhurun beynekum ve tekâsurun fîl emvâli vel evlâde(evlâdi), ke meseli gaysin a’cebel kuffâre nebâtuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yekûnu hutâmâ(hutâmen), ve fîl âhırati azâbun şedîdun ve magfiratun minallâhi ve rıdvân, ve mâl hayâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri). ( 20 ) Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. ( 21 ) Sâbikû ilâ magfiratin min rabbikum ve cennetin arduhâ ke ardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulih, zâlike fadlullâhi yu’tîhi mey yeşâ, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi). ( 21 ) Ey İnsanlar! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya, Allah'a ve Peygamberine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle göğün genişliği kadar olan cennete koşusun; bu Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir. ( 22 ) Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabeli en neberaehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun). ( 22 ) Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitap'da bulunmasın. Doğrusu bu Allah'a kolaydır. ( 23 ) Li keylâ te’sev alâ mâ fâtekum ve lâ tefrahû bi mâ âtâkum, vallâhu lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr(fehûrin). ( 23 ) Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez; ( 24 ) Ellezîne yebehalûne ve ye’murûnen nâse bil buhl, ve mey yetevelle fe innellâhe huvel ganiyyul hamîde(hamîdu). ( 24 ) Bunlar cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik yapmalarını söylerler. Allah'ın buyruğundan kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah şüphesiz müstağni ve övülmeğe layık olandır.
  • ( 25 ) Lekade erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnâl hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu mey yansuruhu ve rusulehu bil gaybe(gaybi), innallâhe kavîyyun azîz(azîzun). ( 25 ) And olsun ki peygamberlerimizi belgelerle gönderdik; insanların doğru (adaletli) hareket etmeleri için peygamberlere kitap ve ölçü indirdik; pek sert olan ve insanlara birçok faydası bulunan demiri de indirdik. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeksizin yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür. ( 26 ) Ve lekade erselnâ nûhan ve ibrâhîme ve cealnâ fî zurriyyetihimân nubuvvete vel kitâbe fe minhum muhtede, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne). ( 26 ) And olsun ki Nuh'u ve İbrahim'i Biz gönderdik; ikisinin soyundan gelenlere peygamberlik ve kitap verdik; soylarından gelenlerin kimi doğru yoldadır, birçoğu da yoldan çıkmıştır. ( 27 ) Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi îsâbeni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînettebeûhu ra’feten ve rahmeh, ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illâbtigâe rıdvânillâhi fe mâ raavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynâllezîne âmenû minhum ecerahum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne). ( 27 ) Onların izleri üzerinden peygamberlerimizi ard arda gönderdik; Meryem oğlu İsa'yı da ardlarından gönderdik ve ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk; üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler; içlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik; ama çoğu yoldan çıkmışlardır. ( 28 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve âminû bi resûlihî yu’tikum kifleyni mir rahmetihî ve yeceal lekum nûran temşûne bihî ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). ( 28 ) Ey inananlar! Allah'tan sakının, Peygamberine inanın ki, Allah size rahmetini iki kat versin; size ışığında yürüyeceğiniz bir ışık var etsin; sizi bağışlasın; Allah bağışlayandır, acıyandır. ( 29 ) Li ellâ ya’leme ehlul kitâbi ellâ yakadirûne alâ şey’in min fadlillâhi ve ennel fadle bi yedillâhi yu’tîhi mey yeşâ, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi). ( 29 ) Kitap ehli bilsinler ki, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemezler (bu lütfa malik değillerdir); lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir; Allah büyük lütuf sahibidir.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.