- 
                        
                             
 
	Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim	
 Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım
 
 ( 21 )  Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekade istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ.	
	( 21 )   Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.	
		
	( 22 )  Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucerimîne ve yekûlûne hicaran mahcûrâ.	
	( 22 )   Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler.	
		
	( 23 )  Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ.	
	( 23 )   Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.	
		
	( 24 )  Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ.	
	( 24 )   O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.	
		
	( 25 )  Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ.	
	( 25 )   O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.	
		
	( 26 )  El mulku yevme izinil hakku lir rahmân, ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ.	
	( 26 )   O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.	
		
	( 27 )  Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ.	
	( 27 )   Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.	
		
	( 28 )  Yâ veyletâ leytenî lem ettehiz fulânen halîlâ.	
	( 28 )   Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.	
		
	( 29 )  Lekade edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ.	
	( 29 )   Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.	
		
	( 30 )  Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ.	
	( 30 )   Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der.	
		
	( 31 )  Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucerimîn, ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ.	
	( 31 )   Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter.	
		
	( 32 )  Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideh, kezâlike li nusebbite bihî fuâdek ve rattelnâhu tertîlâ.	
	( 32 )   İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.
 
- 
                        
                             
 
	( 33 )  Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakki ve ahsene tefsîrâ.	
	( 33 )   Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım.	
		
	( 34 )  Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ.	
	( 34 )   Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır.	
		
	( 35 )  Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ.	
	( 35 )   And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.	
		
	( 36 )  Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedemîrâ.	
	( 36 )   "Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.	
		
	( 37 )  Ve kavme nûhin lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh, ve a’tedenâ liz zâlimîne azâben elîmâ.	
	( 37 )   Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır.	
		
	( 38 )  Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ.	
	( 38 )   Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik.	
		
	( 39 )  Ve kullen darabenâ lehul emsâl ve kullen tebbernâ tetbîrâ.	
	( 39 )   Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.	
		
	( 40 )  Ve lekade etev alâl karyetilletî umtirat mataras sev’, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ.	
	( 40 )   Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.	
		
	( 41 )  Ve izâ raevke in yettehizûneke illâ huzuvân, e hâzâllezî beasallâhu resûlâ.	
	( 41 )   Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar.	
		
	( 42 )  İn kâde le yudillunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ.	
	( 42 )   "Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.	
		
	( 43 )  E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ.	
	( 43 )   Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 44 )  Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kilûn, in hum illâ kel en’âm bel hum edallu sebîlâ.	
	( 44 )   Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.	
		
	( 45 )  E lem tera ilâ rabbike keyfe meddez zille, ve lev şâe le cealehu sâkinân, summe cealnâş şemse aleyhi delîlâ.	
	( 45 )   Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı. Sonra da Güneş’i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı.	
		
	( 46 )  Summe kabadenâhu ileynâ kabedan yesîrâ.	
	( 46 )   Sonra da onu yavaş yavaş kısaltarak, Bize (Kendimize) çektik.	
		
	( 47 )  Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ.	
	( 47 )   Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır.	
		
	( 48 )  Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetih, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ.	
	( 48 )   Ve rüzgârı, müjdeleyici olarak rahmetinin önünde gönderen, O’dur. Ve Biz, semadan tertemiz su indirdik.	
		
	( 49 )  Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskiyehu mimmâ halakanâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ.	
	( 49 )   (Bu), onunla ölü beldeyi canlandırmamız ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan çoğunu sulamamız içindir.	
		
	( 50 )  Ve lekade sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ.	
	( 50 )   And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir.	
		
	( 51 )  Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ.	
	( 51 )   Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.	
		
	( 52 )  Fe lâ tutiil kâfirîne ve câhidehum bihî cihâden kebîrâ.	
	( 52 )   Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et.	
		
	( 53 )  Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâcun, ve ceale beynehumâ, berzehan ve hicaran mahcûrâ.	
	( 53 )   Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır.	
		
	( 54 )  Ve huvellezî halaka minel mâi beşeran fe cealehû neseben ve sihrâ, ve kâne rabbuke kadîrâ.	
	( 54 )   İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir.	
		
	( 55 )  Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ.	
	( 55 )   Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 56 )  Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ.	
	( 56 )   Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.	
		
	( 57 )  Kul mâ es’elukum aleyhi min ecerin illâ men şâ e ey yettehize ilâ rabbihî sebîlâ.	
	( 57 )   De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum."	
		
	( 58 )  Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ.	
	( 58 )   Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.	
		
	( 59 )  Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş rahmânu fes’el bihî habîrâ.	
	( 59 )   Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.	
		
	( 60 )  Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ. ( SECDE ÂYETİ )	
	( 60 )   Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır.	
		
	( 61 )  Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ.	
	( 61 )   Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir.	
		
	( 62 )  Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hilfeten li men erâde ey yezzekkere ev erâde şukûrâ.	
	( 62 )   İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.	
		
	( 63 )  Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alâl ardi hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ.	
	( 63 )   Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler.	
		
	( 64 )  Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kiyâmâ.	
	( 64 )   Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.	
		
	( 65 )  Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehennem inne azâbehâ kâne garâmâ.	
	( 65 )   Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler.	
		
	( 66 )  İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ.	
	( 66 )   Muhakkak ki o, kötü bir karargâh, kötü bir ikâmet yeridir.	
		
	( 67 )  Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakaturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ.	
	( 67 )   Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 68 )  Vellezîne lâ yede’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yakutulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakki ve lâ yeznûn, ve mey yef’al zâlike yelka esâmâ.	
	( 68 )   Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur.	
		
	( 69 )  Yudâaf lehul azâbu yevmel kiyâmeti ve yahlude fîhî muhânâ.	
	( 69 )   Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır.	
		
	( 70 )  İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât, ve kânallâhu gafûran rahîmâ.	
	( 70 )   Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.	
		
	( 71 )  Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ.	
	( 71 )   Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur.	
		
	( 72 )  Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ.	
	( 72 )   Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.	
		
	( 73 )  Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahirrû aleyhâ summen ve umyânen.	
	( 73 )   Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.	
		
	( 74 )  Vellezîne yekûlûne rabbenâ hebe lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vece’alnâ lil muttakîne imâmâ.	
	( 74 )   Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler.	
		
	( 75 )  Ulâike yucezevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ.	
	( 75 )   İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar.	
		
	( 76 )  Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ.	
	( 76 )   Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır!	
		
	( 77 )  Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kade kezzebetum fe sevfe yekûnu lizâmâ.	
	( 77 )   De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	26. Şuarâ Sûresi ( سُورَةُ الشُّعَرَاءِ ) Surah Ash-Shu'araa	
 
 Bismillâhir rahmânir rahîm
 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
 
 ( 1 ) Tâ, Sîn, Mîm.	
	( 1 )   Ta, Sin, Mim.	
		
	( 2 ) Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).	
	( 2 )   Bunlar apaçık Kitap'ın ayetleridir.	
		
	( 3 ) Lealleke bâhiun nefseke ellâ yekûnû muk’minîn(mu’minîne).	
	( 3 )   İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.	
		
	( 4 ) İn neşe’ nunezzil aleyhim mines semâi âyeten fe zallet a’nâkuhum lehâ hâdiîn(hâdiîne).	
	( 4 )   Biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar.	
		
	( 5 ) Ve mâ ye’tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu’ridîn(mu’ridîne).	
	( 5 )   Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.	
		
	( 6 ) Fe kade kezzebû fe se ye’tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).	
	( 6 )   Evet, yalanladılar; alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır.	
		
	( 7 ) E ve lem yerav ilâl ardi kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin).	
	( 7 )   Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir.	
		
	( 8 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 8 )   Şüphesiz bunlarda Allah'ın kudretine işaret vardır, ama çoğu inanmazlar.	
		
	( 9 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîme).	
	( 9 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.	
		
	( 10 ) Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni’til kavmez zâlimîn(zâlimîne).	
	( 10 )   Ve Rabbin, Musa (A.S)’a zalimler kavmine gitmesi (için) nida etmişti.	
		
	( 11 ) Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne).	
	( 11 )   Firavun kavmi (hâlâ) takva sahibi olmuyorlar mı?	
		
	( 12 ) Kâle rabbi innî ehâfu ey yukezzibûn.	
	( 12 )   (Musa A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum.” dedi.	
		
	( 13 ) Ve yadîku saderî ve lâ yentaliku lisânî fe ersil ilâ hârûn(hârûne).	
	( 13 )   Ve göğsüm daralıyor ve dilim dönmüyor. Bunun için Harun’a gönder.	
		
	( 14 ) Ve lehum aleyye zenbun fe ehâfu ey yakatulûni.	
	( 14 )   Ve onlara göre ben, günahkârım. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.	
		
	( 15 ) Kâle kellâ, fezhebâ bi âyâtinâ innâ meakum mustemiûn(mustemiûne).	
	( 15 )   (Allahû Tealâ): “Hayır, haydi âyetlerimizle (ikiniz birden) gidin! Muhakkak ki Biz, sizinle beraber işitenleriz.” dedi.	
		
	( 16 ) Fe’tiyâ fir’avne fe kûlâ innâ resûlu rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 16 )   Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: “Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz.” deyin.	
		
	( 17 ) En ersil meanâ benî isrâîl(isrâîle).	
	( 17 )   Benî İsrail’i (İsrailoğulları’nı) bizimle beraber gönder!	
		
	( 18 ) Kâle e lem nurabbike fînâ velîden ve lebiste fînâ min umurike sinîn(sinîne).	
	( 18 )   “Seni biz çocukken, içimizde himaye edip yetiştirmedik mi? Ve ömrünün birçok yılında içimizde kalmadın mı?” dedi.	
		
	( 19 ) Ve fealte fa’letekelletî fealte ve ente minel kâfirîn(kâfirîne).	
	( 19 )   Ve sen, yapacağın işi yaptın (cinayet işledin). Ve sen, kâfirlerdensin.
 
- 
                        
                             
 
	( 20 ) Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne).	
	( 20 )   Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.	
		
	( 21 ) Fe ferartu minkum lemmâ hiftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne).	
	( 21 )   O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım. Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı. Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı.	
		
	( 22 ) Ve tilke ni’metun temunnuhâ aleyye en abbedte benî isrâîl(isrâîle).	
	( 22 )   Ve bu bana lütufta bulunduğun ni’met, Benî İsrail’i (İsrailoğulları’nı) senin köle yapmandır.	
		
	( 23 ) Kâle fir’avnu ve mâ rabbul âlemîn(âlemîne).	
	( 23 )   Firavun: "Alemlerin Rabbi de nedir?" dedi.	
		
	( 24 ) Kâle rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn(mûkinîne).	
	( 24 )   Musa: "Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.	
		
	( 25 ) Kâle li men havlehû e lâ testemiûn(testemiûne).	
	( 25 )   Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.	
		
	( 26 ) Kâle rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne).	
	( 26 )   "O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.	
		
	( 27 ) Kâle inne resûlekumullezî ursile ileykum le mecenûn(mecnûnun).	
	( 27 )   Firavun, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi.	
		
	( 28 ) Kâle rabbul meşriki vel magribi ve mâ beynehumâ, in kuntum ta’kilûn(ta’kilûne).	
	( 28 )   Musa: "Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.	
		
	( 29 ) Kâle leinittehazte ilâhen gayrî le ece’alenneke minel mescûnîn(mescûnîne).	
	( 29 )   Firavun: "Benden başkasını tanrı edinirsen, and olsun ki seni zindanlık ederim" dedi.	
		
	( 30 ) Kâle e ve lev ci’tuke bi şey’in mubîn(mubînin).	
	( 30 )   Musa: "Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?" dedi.	
		
	( 31 ) Kâle fe’ti bihî in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).	
	( 31 )   Firavun: "Doğru sözlülerden isen haydi getir" dedi.	
		
	( 32 ) Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn(mubînun).	
	( 32 )   Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi.	
		
	( 33 ) Ve nezea yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzirîn(nâzirîne).	
	( 33 )   Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü.	
		
	( 34 ) Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhirun alîm(alîmun).	
	( 34 )   (Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: “Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır.” dedi.	
		
	( 35 ) Yurîdu ey yuhricekum min ardikum bi sihrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne).	
	( 35 )   Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Bu taktirde ne emredersiniz?	
		
	( 36 ) Kâlû ercih ve ehâhu vebe’as fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).	
	( 36 )   “Onu ve kardeşini beklet. Ve şehirlere toplayıcılar gönder!” dediler.	
		
	( 37 ) Ye’tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin).	
	( 37 )   Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler.	
		
	( 38 ) Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin).	
	( 38 )   Sihirbazlar, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar.	
		
	( 39 ) Ve kîle lin nâsi hel entum mucetemiûn(muctemiûne).	
	( 39 )   İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 40 ) Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne).	
	( 40 )   "Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler.	
		
	( 41 ) Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir’avne e inne lenâ le eceran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).	
	( 41 )   Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler.	
		
	( 42 ) Kâle neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne).	
	( 42 )   Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi.	
		
	( 43 ) Kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne).	
	( 43 )   Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi.	
		
	( 44 ) Fe elkav hibâlehum ve isiyyehum ve kâlû bi izzeti fir’avne innâ le nahnul gâlibûn(gâlibûne).	
	( 44 )   Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler.	
		
	( 45 ) Fe elkâ mûsâ asâhu fe izâ hiye telekafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne).	
	( 45 )   Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi.	
		
	( 46 ) Fe ulkiyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).	
	( 46 )   Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar.	
		
	( 47 ) Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 47 )   “Âlemlerin Rabbine îmân ettik.” dediler.	
		
	( 48 ) Rabbi mûsâ ve hârûn(hârûne).	
	( 48 )   Musa (A.S) ve Harun (A.S)’ın Rabbine (îmân ettik).	
		
	( 49 ) Kâle âmentum lehu kabele en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihra, fe le sevfe ta’lemûn(ta’lemûne), le ukattianne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum ecemaîn(ecmaîne).	
	( 49 )   Firavun: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım" dedi.	
		
	( 50 ) Kâlû lâ dayr innâ ilâ rabbinâ munkalibûn(munkalibûne).	
	( 50 )   “Önemli değil. Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız).” dediler.	
		
	( 51 ) İnnâ natameu en yagfira lenâ rabbunâ hatâyânâ en kunnâ evvelel muk’minîn(mu’minîne).	
	( 51 )   Muhakkak ki biz, mü’minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz).	
		
	( 52 ) Ve evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî innekum muttebeûn(muttebeûne).	
	( 52 )   Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik.	
		
	( 53 ) Fe ersele fir’avnu fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).	
	( 53 )   Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi.	
		
	( 54 ) İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne).	
	( 54 )   Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup.	
		
	( 55 ) Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne).	
	( 55 )   Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum).	
		
	( 56 ) Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne).	
	( 56 )   Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz.	
		
	( 57 ) Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin).	
	( 57 )   Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.	
		
	( 58 ) Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin).	
	( 58 )   Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık).	
		
	( 59 ) Kezâlike, ve evresnâhâ benî isrâîl(isrâîle).	
	( 59 )   İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları’nı varis kıldık.	
		
	( 60 ) Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne).	
	( 60 )   Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 61 ) Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le muderakûn(mudrakûne).	
	( 61 )   İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları: "İşte yakalandık" dediler.	
		
	( 62 ) Kâle kellâ, inne maiye rabbî se yehdîn.	
	( 62 )   Musa: "Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir" dedi.	
		
	( 63 ) Fe evhaynâ ilâ mûsâ enidrib bi asâkel bahr, fenfeleka fe kâne kullu firkin ket tavdil azîm(azîmi).	
	( 63 )   Bunun üzerine Biz Musa'ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi.	
		
	( 64 ) Ve ezlefnâ semmel âharîn(âharîne).	
	( 64 )   İşte oraya, geridekileri de yaklaştırdık.	
		
	( 65 ) Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecemaîn(ecmaîne).	
	( 65 )   Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.	
		
	( 66 ) Summe agrakanâl âharîn(âharîne).	
	( 66 )   Öbürlerini suda boğduk.	
		
	( 67 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 67 )   Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.	
		
	( 68 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 68 )   Doğrusu Rabbin, güçlü olandır, merhamet edendir.	
		
	( 69 ) Vetlu aleyhim nebee ibrâhîm(ibrâhîme).	
	( 69 )   Onlara İbrahim'in kıssasını anlat.	
		
	( 70 ) İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta’budûn(ta’budûne).	
	( 70 )   İbrahim, babasına ve milletine: "Nelere tapıyorsunuz?" demişti.	
		
	( 71 ) Kâlû na’budu asnâmen fe nezallu lehâ âkifîn(âkifîne).	
	( 71 )   "Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz" demişlerdi.	
		
	( 72 ) Kâle hel yesmeûnekum iz tede’ûn(ted’ûne).	
	( 72 )   (İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi.	
		
	( 73 ) Ev yenfeûnekum ev yedeurrûn(yedurrûne).	
	( 73 )   Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı?	
		
	( 74 ) Kâlû bel vecedenâ âbâenâ kezâlike yef’alûn(yef’alûne).	
	( 74 )   "Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk" demişlerdi.	
		
	( 75 ) Kâle e fe raeytum mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne).	
	( 75 )   (İbrâhîm A.S): “Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi.	
		
	( 76 ) Entum ve âbâukumul akademûn(akdemûne).	
	( 76 )   Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri).	
		
	( 77 ) Fe innehum aduvvun lî illâ rabbel âlemîn(âlemîne).	
	( 77 )   Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç.	
		
	( 78 ) Ellezî halakanî fe huve yehdîn.	
	( 78 )   Beni yaratan da hidayete erdiren de O’dur.	
		
	( 79 ) Vellezî huve yuta’imunî ve yeskîn.	
	( 79 )   Ve beni yediren ve içiren, O’dur.	
		
	( 80 ) Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn.	
	( 80 )   Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O’dur.	
		
	( 81 ) Vellezî yumîtunî summe yuhyîn.	
	( 81 )   Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O’dur.	
		
	( 82 ) Vellezî atameu ey yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni).	
	( 82 )   Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O’dur.	
		
	( 83 ) Rabbi hebe lî hukmen ve elhiknî bis sâlihîn(sâlihîne).	
	( 83 )   Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 84 ) Vece’al lî lisâne sidkin fîl âhirîn(âhirîne).	
	( 84 )   Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla).	
		
	( 85 ) Vece’alnî min veraseti cennetin naîm(naîmi).	
	( 85 )   Ve beni, ni’metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl.	
		
	( 86 ) Vagfir li ebî innehu kâne mined dâllîn(dâllîne).	
	( 86 )   Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu.	
		
	( 87 ) Ve lâ tuhzinî yevme yûbe’asûn(yûb’asûne).	
	( 87 )   Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme.	
		
	( 88 ) Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne).	
	( 88 )   Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma).	
		
	( 89 ) İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin).	
	( 89 )   Allah’a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç.	
		
	( 90 ) Ve uzlifetil cennetu lil muttakîn(muttakîne).	
	( 90 )   Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı.	
		
	( 91 ) Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne).	
	( 91 )   Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi.	
		
	( 92 ) Ve kîle lehum eyne mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne).	
	( 92 )   Ve onlara: “Tapmakta olduğunuz şeyler nerede?” denildi.	
		
	( 93 ) Min dûnillâh(dûnillâhi), hel yensurûnekum ev yentesirûn(yentesirûne).	
	( 93 )   Allah’tan başka (ilâhlarınız) size yardım ediyorlar mı (edebiliyorlar mı) veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı?	
		
	( 94 ) Fe kubekibû fîhâ hum vel gâvun(gâvune).	
	( 94 )   Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar.	
		
	( 95 ) Ve cunûdu ibelîse ecmeûn(ecmeûne).	
	( 95 )   Ve iblisin ordularının hepsi.	
		
	( 96 ) Kâlû ve hum fîhâ yahtesimûn(yahtesimûne).	
	( 96 )   Onlar (taptıkları şeyler ve onlara tapanlar) orada hasım olarak (düşmanca çekişerek) dediler ki…	
		
	( 97 ) Tallâhi in kunnâ le fî dalâlin mubîn(mubînin).	
	( 97 )   Allah’a yemin olsun ki, biz mutlaka apaçık bir dalâlet içindeydik.	
		
	( 98 ) İz nusevvîkum bi rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 98 )   Âlemlerin Rabbi ile sizi (putları) bir tutuyorduk.	
		
	( 99 ) Ve mâ edallenâ illâl mucerimûn(mucrimûne).	
	( 99 )   Ve bizi mücrimlerden (hidayete mani olanlardan) başkası dalâlette bırakmadı.	
		
	( 100 ) Fe mâ lenâ min şâfiîn(şâfiîne).	
	( 100 )   Artık bizim için bir şefaatçi yoktur.	
		
	( 101 ) Ve lâ sadîkin hamîm(hamîmin).	
	( 101 )   Ve (bizim için) sadık bir dost yoktur.	
		
	( 102 ) Fe lev enne lenâ kerraten fe nekûne minel muk’minîn(mu’minîne).	
	( 102 )   Bizim için keşke bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı, o zaman biz mü’minlerden olurduk.	
		
	( 103 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 103 )   Bunda şüphesiz bir ders vardır ama çoğu inanmamıştır.	
		
	( 104 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 104 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.	
		
	( 105 ) Kezzebet kavmu nûhinil murselîn(murselîne).	
	( 105 )   Nuh'un milleti peygamberlerini yalanladı.	
		
	( 106 ) İz kâle lehum ahûhum nûhun e lâ tettekûn(tettekûne).	
	( 106 )   Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti.	
		
	( 107 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).	
	( 107 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.	
		
	( 108 ) Fettekûllâhe ve atîûn.	
	( 108 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.	
		
	( 109 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min eceri, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 109 )   Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.	
		
	( 110 ) Fettekûllâhe ve atîûn.	
	( 110 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.	
		
	( 111 ) Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne).	
	( 111 )   "Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır" dediler.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 112 ) Kâle ve mâ ilmî bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).	
	( 112 )   “Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi.	
		
	( 113 ) İn hisâbuhum illâ alâ rabbî lev teş’urûn(teş’urûne).	
	( 113 )   Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız.	
		
	( 114 ) Ve mâ ene bi târidil muk’minîn(mu’minîne).	
	( 114 )   Ve ben mü’minleri tardedici (kovacak) değilim.	
		
	( 115 ) İn ene illâ nezîrun mubîn(mubînun).	
	( 115 )   Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım).	
		
	( 116 ) Kâlû le in lem tentehi yâ nûhule tekûnenne minel mercûmîn(mercûmîne).	
	( 116 )   "Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler.	
		
	( 117 ) Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn.	
	( 117 )   Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi.	
		
	( 118 ) Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel muk’minîn(mu’minîne).	
	( 118 )   Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü’minlerden benimle beraber olanları kurtar.	
		
	( 119 ) Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni).	
	( 119 )   Bunun üzerine onu ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.	
		
	( 120 ) Summe agrakanâ ba’dul bâkîn(bâkîne).	
	( 120 )   Sonra de geride kalanları suda boğduk.	
		
	( 121 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 121 )   Doğrusu bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.	
		
	( 122 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 122 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.	
		
	( 123 ) Kezzebet âdunil murselîn(murselîne).	
	( 123 )   Ad milleti de peygamberleri yalanladı.	
		
	( 124 ) İz kâle lehum ahûhum hûdun e lâ tettekûn(tettekûne).	
	( 124 )   Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.	
		
	( 125 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).	
	( 125 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.	
		
	( 126 ) Fettekullâhe ve atîûni.	
	( 126 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).	
		
	( 127 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 127 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.	
		
	( 128 ) E tebnûne bi kulli rîin âyeten ta’besûn(ta’besûne).	
	( 128 )   Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz?	
		
	( 129 ) Ve tettehizûne mesânia leallekum tahludûn(tahludûne).	
	( 129 )   Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz.	
		
	( 130 ) Ve izâ betaştum betaştum cebbârîn(cebbârîne).	
	( 130 )   Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz).	
		
	( 131 ) Fettekullâhe ve atîûni.	
	( 131 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).	
		
	( 132 ) Vettekûllezî emeddekum bimâ ta’lemûn(ta’lemûne).	
	( 132 )   Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah’a) karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin).	
		
	( 133 ) Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne).	
	( 133 )   Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti.	
		
	( 134 ) Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin).	
	( 134 )   Ve bahçelerle ve pınarlarla…	
		
	( 135 ) İnnî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).	
	( 135 )   Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım.	
		
	( 136 ) Kâlû sevâun aleynâ e vaazte em lem tekun minel vâizîn(vâizîne).	
	( 136 ) "İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 137 ) İn hâzâ illâ hulukul evvelîn(evvelîne).	
	( 137 )   Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir.	
		
	( 138 ) Ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).	
	( 138 )   Ve biz azaplandırılacak değiliz.	
		
	( 139 ) Fe kezzebûhu fe ehleknâhum, inne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 139 )   Böylece onu yalanladılar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda şüphesiz ki ders vardır; ama çoğu inanmamıştır.	
		
	( 140 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 140 )   Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.	
		
	( 141 ) Kezzebet semûdul murselîn(murselîne).	
	( 141 )   Semud milleti de peygamberleri yalanladı.	
		
	( 142 ) İz kâle lehum ahûhum sâlihun e lâ tettekûn(tettekûne).	
	( 142 )   Onların kardeşi Salih (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.	
		
	( 143 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).	
	( 143 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.	
		
	( 144 ) Fettekullâhe ve atîûn.	
	( 144 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).	
		
	( 145 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 145 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.	
		
	( 146 ) E tutrakûne fî mâ hâhunâ âminîn(âminîne).	
	( 146 )   Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız?	
		
	( 147 ) Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).	
	( 147 )   Bahçelerde ve pınarlarda…	
		
	( 148 ) Ve zurûin ve nahlin tal’uhâ hedîm(hedîmun).	
	( 148 )   Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar…	
		
	( 149 ) Ve tenhitûne minel cibâli buyûten fârihîn(fârihîne).	
	( 149 )   Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz).	
		
	( 150 ) Fettekullâhe ve atîûni.	
	( 150 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).	
		
	( 151 ) Ve lâ tutîû emral musrifîn(musrifîne).	
	( 151 )   Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin.	
		
	( 152 ) Ellezîne yufsidûne fîl ardi ve lâ yuslihûn(yuslihûne).	
	( 152 )   Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler.	
		
	( 153 ) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).	
	( 153 )   “Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler.	
		
	( 154 ) Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe’ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).	
	( 154 )   Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir.	
		
	( 155 ) Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm(ma’lûmin).	
	( 155 )   (Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi.	
		
	( 156 ) Ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbu yevmin azîm(azîmin).	
	( 156 )   Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar).	
		
	( 157 ) Fe akarûhâ fe asbahû nâdimîn(nâdimîne).	
	( 157 )   Onlar ise deveyi kestiler; ama pişman da oldular.	
		
	( 158 ) Fe ehazehumul azâbe(azâbu), inne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 158 )   Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır.	
		
	( 159 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 159 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 160 ) Kezzebet kavmu lûtinil murselîn(murselîne).	
	( 160 )   Lut milleti de peygamberleri yalanladı.	
		
	( 161 ) İz kâle lehum ahûhum lûtun e lâ tettekûn(tettekûne).	
	( 161 )   Onların kardeşi Lut (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.	
		
	( 162 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).	
	( 162 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.	
		
	( 163 ) Fettekullâhe ve atîûni.	
	( 163 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun).	
		
	( 164 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 164 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.	
		
	( 165 ) E te’tûnez zukrâne minel âlemîn(âlemîne).	
	( 165 )   Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)?	
		
	( 166 ) Ve tezerûne mâ halaka lekum rabbukum min ezvâcikum, bel entum kavmun âdûn(âdûne).	
	( 166 )   Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz. Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz.	
		
	( 167 ) Kâlû le in lem tentehi yâ lûtu le tekûnenne minel muhracîn(muhracîne).	
	( 167 )   "Ey Lut! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın" dediler.	
		
	( 168 ) Kâle innî li amelikum minel kâlîn(kâlîne).	
	( 168 )   “Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim).” dedi.	
		
	( 169 ) Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya’melûn(ya’melûne).	
	( 169 )   Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar.	
		
	( 170 ) Fe necceynâhu ve ehlehû ecemaîn(ecmaîne).	
	( 170 )   Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık.	
		
	( 171 ) İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).	
	( 171 )   Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (A.S)’ın hanımı) hariç.	
		
	( 172 ) Summe demmernâl âharîn(âharîne).	
	( 172 )   Diğerlerini yerle bir ettik.	
		
	( 173 ) Ve emtarnâ aleyhim matara(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne).	
	( 173 )   Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi!	
		
	( 174 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum mku’minîn(mu’minîne).	
	( 174 )   Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.	
		
	( 175 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 175 )   Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.	
		
	( 176 ) Kezzebe ashâbul eyketil murselîn(murselîne).	
	( 176 )   Ormanlık yerde oturanlar, Eykeliler de peygamberleri yalanladı.	
		
	( 177 ) İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn(tettekûne).	
	( 177 )   Şuayb (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.	
		
	( 178 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun).	
	( 178 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.	
		
	( 179 ) Fettekullâhe ve atîûn.	
	( 179 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun).	
		
	( 180 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 180 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.	
		
	( 181 ) Evfûl keyle ve lâ tekûnû minel muhsirîn(muhsirîne).	
	( 181 )   Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın.	
		
	( 182 ) Vezinû bil kistâsil mustekîm(mustekîmi).	
	( 182 )   İstikamet üzere olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın.	
		
	( 183 ) Ve lâ tebe+hasun nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardi mufsidîn(mufsidîne).	
	( 183 )   İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah’a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin). Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 184 ) Vettekûllezî halakakum vel cibilletel evvelîn(evvelîne).	
	( 184 )   Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin).	
		
	( 185 ) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).	
	( 185 )   “Sen sadece büyülenmişlerdensin.” dediler.	
		
	( 186 ) Ve mâ ente illâ beşerun mislunâ ve in nazunnuke le minel kâzibîn(kâzibîne).	
	( 186 )   Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz.	
		
	( 187 ) Fe eskit aleynâ kisefen mines semâi in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).	
	( 187 )   Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür.	
		
	( 188 ) Kâle rabbî a’lemu bi mâ ta’melûn(ta’melûne).	
	( 188 )   Şuayb: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir" dedi.	
		
	( 189 ) Fe kezzebûhu fe ehazehum azâbu yevmiz zulleh(zulleti), innehu kâne azâbe yevmin azîm(azîmin).	
	( 189 )   Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü.	
		
	( 190 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne).	
	( 190 )   Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır.	
		
	( 191 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).	
	( 191 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.	
		
	( 192 ) Ve innehu le tenzîlu rabbil âlemîn(âlemîne).	
	( 192 )   Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir.	
		
	( 193 ) Nezele bihir rûhul emîn(emînu).	
	( 193 )   O’nu, Ruh’ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi.	
		
	( 194 ) Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne).	
	( 194 )   Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine.	
		
	( 195 ) Bi lisânin arabiyyin mubîn(mubînin).	
	( 195 )   Apaçık bir Arap lisanı ile.	
		
	( 196 ) Ve innehu lefî zuburil evvelîn(evvelîne).	
	( 196 )   O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir.	
		
	( 197 ) E ve lem yekun lehum âyeten ey ya’lemehu ulemâu benî isrâîl(isrâîle).	
	( 197 )   İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu?	
		
	( 198 ) Ve lev nezzelnâhu alâ ba’dil a’cemîn(a’cemîne).	
	( 198 )   Ve eğer Biz, O’nu bir kısım a’cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik.	
		
	( 199 ) Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî muk’minîn(mu’minîne).	
	( 199 )   Böylece onlara, O’nu okusaydı (gene de) O’na îmân etmezlerdi (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi).	
		
	( 200 ) Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucerimîn(mucrimîne).	
	( 200 )   Biz O’nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik).	
		
	( 201 ) Lâ yuk’minûne bihî hattâ yeravul azâbel elîm(elîme).	
	( 201 )   Onlar elîm azabı görmedikçe O’na îmân etmezler (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi).	
		
	( 202 ) Fe ye’tîyehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).	
	( 202 )   Böylece o (azap), onlara ansızın gelir ve onlar farkında olmazlar.	
		
	( 203 ) Fe yekûlû hel nahnu munzarûn(munzarûne).	
	( 203 )   O zaman "Erteye bırakılmaz mıyız?" derler.	
		
	( 204 ) E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne).	
	( 204 )   Bizim azabımızı mı acele istiyorlardı?	
		
	( 205 ) E fe raeyte in metta’nâhum sinîn(sinîne).	
	( 205 )   İşte gördün mü? Onları senelerce metalandırsak bile.	
		
	( 206 ) Summe câehum mâ kânû yûadûn(yûadûne).	
	( 206 )   Sonra vaadolundukları şey (azap) onlara geldi.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 207 ) Mâ agnâ anhum mâ kânû yumetteûn(yumetteûne).	
	( 207 )   Onların metalandırıldıkları şeyler, onlara fayda vermez (onları müstağni kılmaz).	
		
	( 208 ) Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ lehâ munzirûn(munzirûne).	
	( 208 )   Hatırla ki Biz, zalimler (zulmedenler) olmadık.	
		
	( 209 ) Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).	
	( 209 )   Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz.	
		
	( 210 ) Ve mâ tenezzelet bihiş şeyâtîn(şeyâtînu).	
	( 210 )   Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir.	
		
	( 211 ) Ve mâ yenbagî lehum ve mâ yestetîûn(yestetîûne).	
	( 211 )   Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.	
		
	( 212 ) İnnehum anis sem’i le ma’zûlûn(ma’zûlûne).	
	( 212 )   Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır.	
		
	( 213 ) Fe lâ tede’u meallahi ilâhen âhara fe tekûne minel muazzebîn(muazzebîne).	
	( 213 )   O halde sakın Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarma, yoksa azap göreceklerden olursun.	
		
	( 214 ) Ve enzir aşîratekel akarabîn(akrebîne).	
	( 214 )   Önce en yakın hısımlarını uyar.	
		
	( 215 ) Vahfid cenâhake li menittebeake minel muk’minîn(mu’minîne).	
	( 215 )   Sana uyan müminleri kanatların altına al.	
		
	( 216 ) Fe in asavke fe kul innî berîun mimmâ ta’melûn(ta’melûne).	
	( 216 )   Sana başkaldırırlarsa: "Yaptıklarınızdan uzağım" de.	
		
	( 217 ) Ve tevekkel alâl azîzir rahîm(rahîmi).	
	"( 217 )   Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah’a) tevekkül et (O’nu vekil et ve güven).
"	
		
	( 218 ) Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu).	
	( 218 )   O, sen kıyam ettiğin zaman seni görür.	
		
	( 219 ) Ve tekallubeke fîs sâcidîn(sâcidîne).	
	( 219 )   Ve secde edenler arasında senin dönmeni (de görür).	
		
	( 220 ) İnnehu huves semîul alîm(alîmu).	
	( 220 )   Muhakkak ki O; O, Sem’î’dir (en iyi işten) Alîm’dir (en iyi bilen).	
		
	( 221 ) Hel unebbiukum alâ men tenezzeluş şeyâtîn(şeyâtînu).	
	( 221 )   "Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?" de.	
		
	( 222 ) Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin).	
	( 222 )   Onlar, günahkar iftiracıların hepsine iner.	
		
	( 223 ) Yulkûnes sem’a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne).	
	( 223 )   Bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalancıdırlar.	
		
	( 224 ) Veş şuarâu yettebiuhumul gâvûn(gâvûne).	
	( 224 )   O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar.	
		
	( 225 ) E lem tera ennehum fî kulli vâdin yehîmûn(yehîmûne).	
	( 225 )   Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi?	
		
	( 226 ) Ve ennehum yekûlûne mâ lâ yef’alûn(yef’alûne).	
	( 226 )   Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.	
		
	( 227 ) İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve zekerûllâhe kesîran ventesarû min ba’di mâ zulimû, ve se ya’lemullezîne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn(yenkalibûne).	
	( 227 )   Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır. Haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	27. Neml Sûresi ( سُورَةُ النَّمْلِ ) Surah An-Naml	
 
 Bismillâhir rahmânir rahîm
 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
 
 ( 1 ) Tâ sîn, tilke âyâtul kur’âni ve kitâbin mubîn.	
	( 1 )   Ta, Sin, Bunlar Kuran'ın, Kitab-ı Mübin'in ayetleridir.	
		
	( 2 ) Huden ve buşrâ lil muk’minîn.	
	( 2 )   Mü’minler için hidayete erdirici ve müjdeleyicidir.	
		
	( 3 ) Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhirati hum yûkinûn.	
	( 3 )   Onlar, namazı ikame ederler, zekâtı verirler ve onlar ki, onlar ahirete yakîn (sahibi) olarak inanırlar.	
		
	( 4 ) İnnellezîne lâ yuk’minûne bil âhirati zeyyennâ lehum a’mâlehum fe hum ya’mehûn.	
	( 4 )   Ahirete inanmayanların yaptıkları işleri kendilerine güzel göstermişizdir; bu yüzden körü körüne bocalarlar.	
		
	( 5 ) Ulâikellezîne lehum sûul azâbi ve hum fîl âhirati humul ahserûn.	
	( 5 )   Kötü azap işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır.	
		
	( 6 ) Ve inneke le tulekkal kur’âne mil ledun hakîmin alîm.	
	( 6 )   Şüphesiz, Kuran'ı, Hakim ve Alim olan Allah katından almaktasın.	
		
	( 7 ) İz kâle mûsâ li ehlihî innî ânestu nârân, se âtîkum minhâ bi haberin ev âtîkum bi şihâbin kabesin leallekum tastalûn.	
	( 7 )   Musa, ailesine: "Ben bir ateş gördüm; size oradan ya bir haber getireceğim, yahut ısınasınız diye tutuşmuş bir odun getireceğim" demişti.	
		
	( 8 ) Fe lemmâ câehâ nûdiye en bûrike men fîn nâri ve men havlehâ, ve subehânallâhi rabbil âlemîn.	
	( 8 )   Oraya geldiğinde, kendisine şöyle nida olunmuştu: "Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir"	
		
	( 9 ) Yâ mûsâ innehû enallâhul azîzul hakîm.	
	( 9 )   "Ey Musa! Gerçek şu ki, Ben, güçlü ve hakim olan Allah'ım"	
		
	( 10 ) Ve elki asâk, fe lemmâ raâhâ tehtezzu ke ennehâ cânnun vellâ mudebiran ve lem yuakkibe, yâ mûsâ lâ tehaf innî lâ yehâfu ledeyyel murselûn.	
	( 10 )   "Ve asanı at!" Bunun üzerine (asasını atınca) onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri dönüp kaçtı. "Ya Musa! Korkma, muhakkak ki Ben(im), Benim yanımda (huzurumda) resûller korkmazlar."	
		
	( 11 ) İllâ men zaleme summe beddele husnen ba’de sûin fe innî gafûrun rahîm.	
	( 11 )   Ancak zulmedenler hariç. Ama kim kötülüğü işledikten sonra iyiliğe (mürşidine tâbî olup günahlarını sevaba) çevirirse, o zaman muhakkak ki Ben, Gafûr’um (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren) Rahîm’im (Rahîm esmasıyla tecelli eden).	
		
	( 12 ) Ve edehil yedeke fî ceybike tahruce beydâe min gayri sû fî tis’i âyâtin ilâ fir’avne kavmih, innehum kânû kavmen fâsikîn.	
	( 12 )   Ve elini koynuna sok. Onu kusursuz beyaz olarak çıkar. Bu (âyet, mucize) firavuna ve onun kavmine (ait) dokuz âyet içindedir. Muhakkak ki onlar, fasık bir kavim oldular.	
		
	( 13 ) Fe lemmâ câethum âyâtunâ mubesiraten kâlû hâzâ sihrun mubîn.	
	( 13 )   Ayetlerimiz gözlerinin önüne serilince: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
 
- 
                        
                             
 
	( 14 ) Ve cehadû bihâ vesteykanethâ enfusuhum zulmen ve uluvvâ, fenzur keyfe kâne âkibetul mufsidîn.	
	( 14 )   Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!	
		
	( 15 ) Ve lekade âteynâ dâvûde ve suleymâne ilmâ, ve kâlâl hamdu lillâhillezî faddalenâ alâ kesîrin min ibâdihil muk’minîn.	
	( 15 )   And olsun ki, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. İkisi "Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler.	
		
	( 16 ) Ve varise suleymânu dâvûde ve kâle yâ eyyuhân nâsu ullimnâ mentikat tayri, ve ûtînâ min kulli şey’, inne hâzâ le huvel fadlul mubîn.	
	( 16 )   Süleyman Davud'a varis oldu: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur" dedi.	
		
	( 17 ) Ve huşira li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayri fe hum yûzeûn.	
	( 17 )   Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı.	
		
	( 18 ) Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli kâlet nemletun yâ eyyuhân nemludehulû mesâkinekum, lâ yahtimennekum suleymânu ve cunûduhu ve hum lâ yeş’urûn.	
	( 18 )   Sonunda, karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir dişi (kraliçe) karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin" dedi.	
		
	( 19 ) Fe tebesseme dâhiken min kavlihâ ve kâle rabbi evzi’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele salihan terdâhu ve edehilnî bi rahmetike fî ibâdikes sâlihîn.	
	( 19 )   Süleyman, onun sözüne hafifçe güldü ve: "Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kullarının arasına koy" dedi.	
		
	( 20 ) Ve tefekkadat tayra fe kâle mâliye lâ erâl huduhude em kâne minel gâibîn.	
	( 20 )   Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi.	
		
	( 21 ) Le uazzibennehu azâben şedîden ev le ezbehannehû ev le ye’tiyennî bi sultânin mubîn.	
	( 21 )   Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi.	
		
	( 22 ) Fe mekese gayra baîdin fe kâle ehattu bi mâ lem tuhita bihî ve ci’tuke min sebein bi nebein yakîn.	
	( 22 )   Çok geçmeden geldi. Ve: "Senin ihata edemediğin bir şeyi, ben ihata ettim (öğrendim). Seba’dan sana yakîn (kesin) bir haber getirdim." dedi.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 23 ) İnnî vecedtumraeten temlikuhum ve ûtiyet min kulli şey’in ve lehâ arşun azîm.	
	( 23 )   Gerçekten ben, onlara melik olan (hükümdarlık yapan) bir hanım buldum. Ona, herşeyden verilmiş ve onun büyük bir arşı (tahtı) var.	
		
	( 24 ) Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn.	
	( 24 )   Onu ve kavmini Allah’ın yerine güneşe secde ederken buldum. Ve şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş ve böylece (Allah’ın) sebîlinden (yolundan) men etmiş. Bu sebeple onlar hidayette değiller.	
		
	( 25 ) Ellâ yescudû lillâhillezî yuhricul hab’e fîs semâvâti vel ardi ve ya’lemu mâ tuhfûne ve mâ tu’linûn.  ( SECDE ÂYETİ ) 	
	( 25 )   Göklerde ve yerde saklı olanı (meydana) çıkaran ve sizin sakladığınızı da açıkladığınızı da bilen Allah’a, nasıl secde etmezler?	
		
	( 26 ) Allâhu lâ ilâhe illâ huve rabbul arşil azîm.	
	( 26 )   O Allah ki, arşıl azîm’in Rabbidir. O’ndan başka İlâh yoktur.	
		
	( 27 ) Kâle se nenzuru e sadakate em kunte minel kâzibîn.	
	( 27 )   Süleyman şöyle söyledi: "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız."	
		
	( 28 ) İzheb bi kitâbî hâzâ fe elkih ileyhim summe tevelle anhum fanzur mâzâ yerciûn.	
	( 28 )   "Şu yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak."	
		
	( 29 ) Kâlet yâ eyyuhâl meleu innî ulkiye ileyye kitâbun kerîm.	
	( 29 )   (Sebe Melikesi): "Ey ileri gelenler! Gerçekten bana kerim (kıymetli) bir yazı (mektup) bırakıldı." dedi.	
		
	( 30 ) İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm.	
	( 30 )   Muhakkak ki o Süleyman (A.S)’dan. Ve gerçekten o, Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı’yla (başlıyor).	
		
	( 31 ) Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn.	
	( 31 )   Bana karşı büyüklük taslamayın. Ve bana teslim olmak üzere gelin.	
		
	( 32 ) Kâlet yâ eyyuhâl meleu eftûnî fî emrî, mâ kuntu kâtiaten emran hattâ teşhedûn.	
	( 32 )   "Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem" dedi.	
		
	( 33 ) Kâlû nahnu ulû kuvvetin ve ulû be’sin şedîdin vel emru ileyki fanzurî mâzâ te’murîn.	
	( 33 )   "Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak."	
		
	( 34 ) Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleteh, ve kezâlike yef’alûn.	
	( 34 )   (Sebe Melikesi): "Muhakkak ki melikler (hükümdarlar), bir ülkeye girdikleri zaman, onu ifsad ederler (bozguna uğratırlar) ve onun halkının izzet sahibi olanlarını zillete düşürürler. Ve işte onlar böyle yaparlar." dedi.	
		
	( 35 ) Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâziratun bime yerciul murselûn.	
	( 35 )   Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 36 ) Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn.	
	( 36 )   Bunun üzerine (resûller hediyelerle) Süleyman (A.S)’a geldikleri zaman (Süleyman A.S): "Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah’ın bana verdiği şeyler, size verdiği şeylerden daha hayırlı. Hayır, siz hediyenizle seviniyorsunuz (övünüyorsunuz)." dedi.	
		
	( 37 ) İrci’ ileyhim fe le ne’tiyennehum bi cunûdin lâ kibele lehum bihâ ve le nuhricennehum minhâ ezilleten ve hum sâgirûn.	
	( 37 )   Onlara (geri) dön. Bundan sonra mutlaka onların karşı koyamayacakları ordularla onlara geliriz. Ve mutlaka onları küçük düşürerek, zilletle oradan çıkarırız.	
		
	( 38 ) Kâle yâ eyyuhâl meleu eyyekum ye’tînî bi arşihâ kabele ey ye’tûnî muslimîn.	
	( 38 )   Süleyman: "Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" dedi.	
		
	( 39 ) Kâle ifrîtun minel cinni ene âtîke bihî kabele en tekûme min makâmik ve innî aleyhi le kaviyyun emîn.	
	( 39 )   Cinlerden bir ifrit: "Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim" dedi.	
		
	( 40 ) Kâlellezî indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kabele ey yertedde ileyke tarfuk, fe lemmâ raâhu mustekirran indehu kâle hâzâ min fadli rabbî, li yebeluvenî e eşkur em ekfur, ve men şekera fe innemâ yeşkuru li nefsih ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun kerîm.	
	( 40 )   Kitabın bilgisine sahip olan biri: "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: "Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir" dedi.	
		
	( 41 ) Kâle nekkirû lehâ arşahâ nenzur e tehtedî em tekûnu minellezîne lâ yehtedûn.	
	( 41 )   Süleyman "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?" (yola gelecek mi, yoksa yola gelmeyenlerden mi olacak?) dedi.	
		
	( 42 ) Fe lemmâ câet kîle e hâkezâ arşuk, kâlet ke ennehu huv ve ûtînel ilme min kabelihâ ve kunnâ muslimîn.	
	( 42 )   Melike geldiğinde "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. O da "Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk" dedi.	
		
	( 43 ) Ve saddehâ mâ kânet ta’budu min dûnillâh, innehâ kânet min kavmin kâfirîn.	
	( 43 )   Melikeyi o zamana kadar alıkoyan, Allah'tan başka taptığı şeylerdi; çünkü kendisi inkarcı bir millettendi.	
		
	( 44 ) Kîle lehâdehulîs sarh, fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîr, kâlet rabbi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn.	
	( 44 )   Ona: "Köşke gir" dendi; salonu görünce, onu derin bir su zannetti, eteğini çekti. Süleyman: "Doğrusu bu camdan yapılmış mücella bir salondur" dedi. Melike: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 45 ) Ve lekade erselnâ ilâ semûde ahâhum sâlihan eni’budûllâhe fe izâhum ferîkâni yahtesimûn.	
	( 45 )   And olsun ki, Semud milletine kardeşleri Salih'i "Allah'a kulluk ediniz" desin diye gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümreye ayrıldılar.	
		
	( 46 ) Kâle yâ kavmi lime testa’cilûne bis seyyieti kabelel haseneh, lev lâ testagfirûnallâhe leallekum turhamûn.	
	( 46 )   Salih: "Ey milletim! Niye iyilikten önce, acele kötülük istiyorsunuz? Merhamet olunasınız diye Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı?" dedi.	
		
	( 47 ) Kâlût tayyarnâ bike ve bi men meak, kâle tâirukum indallâh bel entum kavmun tuftenûn.	
	( 47 )   "Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" dediler. Salih: "Uğursuzluğunuz Allah katındandır; belki imtihana çekilen bir milletsiniz" dedi.	
		
	( 48 ) Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtin yufsidûne fîl ardi ve lâ yuslihûn.	
	( 48 )   O şehirde, yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan dokuz kişi (çete) vardı.	
		
	( 49 ) Kâlû tekâsemû billâhi le nubeyyitennehu ve ehlehu summe le nekûlenne li veliyyihî mâ şehidenâ mehlike ehlihî ve innâ le sâdikûn.	
	( 49 )   "Biz gece ona ve ailesine baskın verelim, sonra da onun dostuna, ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz, diyelim" diye aralarında Allah'a yemin ettiler.	
		
	( 50 ) Ve mekerû mekran ve mekernâ mekran ve hum lâ yeş’urûn.	
	( 50 )   Onlar bir düzen kurdular. Biz farkettirmeden düzenlerini bozduk.	
		
	( 51 ) Fanzur keyfe kâne âkibetu mekrihim ennâ demmernâhum ve kavmehum ecemeîn.	
	( 51 )   Hilelerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve milletlerini, hepsini, yerle bir ettik.	
		
	( 52 ) Fe tilke buyûtuhum hâviyeten bimâ zalemû, inne fî zâlike le âyeten li kavmiy ya’lemûn.	
	( 52 )   İşte, haksızlıklarına karşılık çökmüş bulunan evleri! Bunda, bilen bir millet için şüphesiz, ders vardır.	
		
	( 53 ) Ve enceynâllezîne âmenû ve kânû yettekûn.	
	( 53 )   İnanıp Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.	
		
	( 54 ) Ve lûtan iz kâle li kavmihî e te’tûnel fâhişete ve entum tubesirûn.	
	( 54 )   Lut'u da gönderdik; milletine şöyle dedi: "Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?"	
		
	( 55 ) E innekum le te’tûner ricâle şehveten min dûnin nisâ, bel entum kavmun tecehelûn.	
	( 55 )   "Kadınları bırakıp, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz; evet, siz cahil bir milletsiniz."