Cüz   18
Kur’ân sayfa no : 341 - 360  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    23. Mü'minûn Sûresi ( سُورَةُ الْمُؤْمِنُونَ ) Surah Al-Muminoon

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Kade eflehal muk’minûn. ( 1 ) Müminler saadete ermişlerdir. ( 2 ) Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn. ( 2 ) Onlar namazda huşu içindedirler. ( 3 ) Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn. ( 3 ) Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. ( 4 ) Vellezîne hum liz zekâti fâilûn. ( 4 ) Onlar zekatlarını verirler. ( 5 ) Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn. ( 5 ) Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır. ( 6 ) İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn. ( 6 ) Zevcelerine veya ellerinin altında sahip olduklarına (cariyelerine karşı davranışları) hariç. O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler. ( 7 ) Fe menibetegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn. ( 7 ) Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. ( 8 ) Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn. ( 8 ) Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. ( 9 ) Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfizûn. ( 9 ) Namazlarına riayet ederler. ( 10 ) Ulâike humul vârisûn. ( 10 ) İşte onlar, varis olanlardır (mirasın sahipleridir). ( 11 ) Ellezîne yerisûnel firdevse, hum fîhâ hâlidûn. ( 11 ) Onlar, firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır. ( 12 ) Ve lekade halakanâl insâne min sulâletin min tîn. ( 12 ) And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. ( 13 ) Summe cealnâhu nutafeten fî karârin mekîn. ( 13 ) Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. ( 14 ) Summe halakanân nutafete alakaten fe halaknâl alakate mudgaten fe halakanâl mudgate izâmen fe kesevnâl izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar, fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn. ( 14 ) Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur! ( 15 ) Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn. ( 15 ) Sizler, bütün bunlardan sonra ölürsünüz. ( 16 ) Summe innekum yevmel kiyâmeti tube’asûn. ( 16 ) Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz. ( 17 ) Ve lekade halakanâ fevkakum sebe'a tarâika ve mâ kunnâ anil halki gâfilîn. ( 17 ) And olsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz.
  • ( 18 ) Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ard ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn. ( 18 ) Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz. ( 19 ) Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâbin, lekum fîhâ fevâkihu kesîratun ve minhâ te’kulûn. ( 19 ) Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm bahçeleri inşa ettik (oluşturduk). Orada sizin için onların pekçok meyveleri vardır ve onlardan yersiniz. ( 20 ) Ve şeceraten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sibegin lil âkilîn. ( 20 ) Ve Turi Sina’da yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkarır. Ve (o), yiyenler için bir katıktır. ( 21 ) Ve inne lekum fîl en’âmi le ibarah, nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîratun ve minhâ te’kulûn. ( 21 ) Ehli hayvanlarda size ders vardır; onlardan çıkan sütten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardır. Onlardan yersiniz. ( 22 ) Ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn. ( 22 ) Hem onların ve hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız. ( 23 ) Ve lekade erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh, e fe lâ tettekûn. ( 23 ) And olsun ki Nuh'u milletine gönderdik; onlara: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sakınmaz mısınız?" dedi. ( 24 ) Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mislukum yurîdu ey yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâiketen, mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn. ( 24 ) Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler. ( 25 ) İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn. ( 25 ) O ancak cinnet getirmiş bir adamdır. O halde, onu belli bir süre bekleyin (gözetim altında tutun)! ( 26 ) Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn. ( 26 ) Nuh: "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et" dedi. ( 27 ) Fe evhaynâ ileyhi enisnail fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavli minhum, ve lâ tuhâtibenî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn. ( 27 ) Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır."
  • ( 28 ) Fe izâsteveyte ente ve men meake alâl fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn. ( 28 ) Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: "Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun" de. ( 29 ) Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâraken ve ente hayrul munzilîn. ( 29 ) "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin" de. ( 30 ) İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubetelîn. ( 30 ) Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz. ( 31 ) Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn. ( 31 ) Bunların ardından başka nesiller varettik. ( 32 ) Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh, e fe lâ tettekûn. ( 32 ) Onlara aralarından: "Allah"a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik. ( 33 ) Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhirati ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrabu mimmâ teşrabûn. ( 33 ) Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: "Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir." ( 34 ) Ve le in ata’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn. ( 34 ) "Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur." ( 35 ) E yaidukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn. ( 35 ) "Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?" ( 36 ) Heyhâte heyhâte limâ tûadûn. ( 36 ) "Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!" ( 37 ) İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi mebe’ûsîn. ( 37 ) "Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz ve yaşarız (kimimiz ölür kimimiz doğar); tekrar diriltilmeyiz." ( 38 ) İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi muk’minîn. ( 38 ) "Bu, sadece Allah'a karşı yalan uyduranın biridir. Biz ona inanmayız." ( 39 ) Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn. ( 39 ) O peygamber: "Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et" dedi. ( 40 ) Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn. ( 40 ) Allah da: "Az sonra pişman olacaklar" buyurdu. ( 41 ) Fe ehazethumus sayhatu bil hakki fe cealnâhum gusâe, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn. ( 41 ) Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun! ( 42 ) Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn. ( 42 ) Ardlarından başka nesiller varettik.
  • ( 43 ) Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hirûn. ( 43 ) Hiçbir ümmet, kendi süresini ne çabuklaştırabilir ve ne de geciktirebilir. ( 44 ) Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûh fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs, fe bu’del li kavmin lâ yuk’minûn. ( 44 ) Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalancı saydılar. Onları birbiri peşinden yok edip hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan millet, rahmetden ırak olsun! ( 45 ) Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn. ( 45 ) Sonra Hz. Musa’yı ve kardeşi Hz. Harun’u, âyetlerimizle ve apaçık sultanla (Tevrat’la) gönderdik. ( 46 ) İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn. ( 46 ) (Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u), firavun ve onun ileri gelenlerine (gönderdik). Fakat onlar, kibirlendiler (büyüklendiler). Ve âlîn (mağrur, zorba) bir kavim oldular. ( 47 ) Fe kâlû e nuk’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn. ( 47 ) Sonra dediler ki: “Bizim gibi iki beşere (Hz. Musa ve Hz. Harun’a), îmân mı edelim? Ve onların ikisinin (Musa ve Harun A.S’ın) kavmi, bize kul (köle) olmasına rağmen.” ( 48 ) Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn. ( 48 ) Böylece ikisini de yalanladılar. Ve helâk edilenlerden oldular. ( 49 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe leallehum yehtedûn. ( 49 ) And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik. ( 50 ) Ve cealnâbene meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabevetin zâti karârin ve maîn. ( 50 ) Meryem oğlunu da, annesini de mucize kıldık. Her ikisini de, pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik. ( 51 ) Yâ eyyuhâr rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ, innî bimâ ta’melûne alîm. ( 51 ) Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim. ( 52 ) Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhideten ve ene rabbukum fettekûn. ( 52 ) Şüphesiz bu Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Benden sakının. ( 53 ) Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ, kullu hizbin bimâ ledeyhim ferihûn. ( 53 ) Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur. ( 54 ) Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn. ( 54 ) Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak. ( 55 ) E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn. ( 55 ) Mal ve oğullarla onları desteklediğimizi mi sanıyorlar? ( 56 ) Nusâriu lehum fîl hayrât bel lâ yeş’urûn. ( 56 ) Onlara hayırları çabuklaştırdığımızı (mı sanıyorlar)? Hayır, onlar farkında değillerdir. ( 57 ) İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn. ( 57 ) Muhakkak ki onlar, Rab’lerinin haşyetinden korkanlardır. ( 58 ) Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yuk’minûn. ( 58 ) Ve onlar, Rab’lerinin âyetlerine îmân ederler. ( 59 ) Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn. ( 59 ) Ve onlar, Rab’lerine şirk koşmazlar.
  • ( 60 ) Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn. ( 60 ) Ve onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab’lerine geri dönenler (ulaşanlar) olduğundan onların kalpleri titrer. ( 61 ) Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn. ( 61 ) İşte onlar hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, onda (hayırlarda) öne geçenlerdir. ( 62 ) Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbuy yantiku bil hakk ve hum lâ yuzlemûn. ( 62 ) Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar. ( 63 ) Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn. ( 63 ) Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan başka da onların yapageldikleri işler de vardır. ( 64 ) Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yece’erûn. ( 64 ) Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler. ( 65 ) Lâ tece’erûl yevm innekum minnâ lâ tunsarûn. ( 65 ) Onlara şöyle deriz: "Bugün feryat etmeyin, doğrusu katımızdan bir yardım görmezsiniz." ( 66 ) Kade kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn. ( 66 ) Âyetlerimiz size tilâvet edilmişti (okunmuştu). O zaman siz, topuklarınız üzerinde geri dönüp kaçmıştınız. ( 67 ) Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn. ( 67 ) (Siz), ona (âyetlerime) kibirlenenlerdiniz. Gece toplanarak (âyetlerim hakkında) saçma sapan konuşuyordunuz. ( 68 ) E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn. ( 68 ) Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? ( 69 ) Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn. ( 69 ) Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar? ( 70 ) Em yekûlûne bihî cinneh, bel câehum bil hakki ve ekseruhum lil hakki kârihûn. ( 70 ) Ya da: "Onda delilik var" diyorlar öyle mi? Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır. ( 71 ) Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn, bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn. ( 71 ) Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler. ( 72 ) Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayr ve huve hayrur râzikîn. ( 72 ) Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. ( 73 ) Ve inneke le tede’ûhum ilâ sirâtin mustakîm. ( 73 ) Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun. ( 74 ) Ve innellezîne lâ yuk’minûne bil âhirati anis sirâti le nâkibûn. ( 74 ) Ve muhakkak ki ahirete (Allah'a hayatta iken ulaşmaya) inanmayanlar, mutlaka yoldan (Sıratı Mustakîm'den) sapanlardır (dalâlette olanlardır).
  • ( 75 ) Ve lev rahimnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn. ( 75 ) Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar. ( 76 ) Ve lekade ehaznâhum bil azâbi fe mâstekânû li rabbihim ve mâ yetedarraûn. ( 76 ) And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı. ( 77 ) Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mubelisûn. ( 77 ) Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler. ( 78 ) Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebesâra vel ef’ideh, kalîlen mâ teşkurûn. ( 78 ) Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz. ( 79 ) Ve huvellezî zereekum fîl ardi ve ileyhi tuhşerûn. ( 79 ) Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız. ( 80 ) Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr, e fe lâ ta’kilûn. ( 80 ) Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz? ( 81 ) Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn. ( 81 ) Hayır; yine de öncekilerin dediklerini derler. ( 82 ) Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le mebe’ûsûn. ( 82 ) “Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten, mutlaka biz beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?” dediler. ( 83 ) Lekade vuidenâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kabelu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn. ( 83 ) Andolsun ki bu, bize vaadedildi ve daha önce de babalarımıza. Bu ancak evvelkilerin efsaneleridir. ( 84 ) Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn. ( 84 ) De ki: "Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?" ( 85 ) Se yekûlûne lillâh, kul e fe lâ tezekkerûn. ( 85 ) "Allah'ındır" diyecekler, "Öyleyse ders almaz mısınız?" de. ( 86 ) Kul mer rabbus semâvâtis seb’i ve rabbul arşil azîm. ( 86 ) "Yedi göğün de Rabbi, yüce arşın da Rabbi kimdir?" de. ( 87 ) Se yekûlûne lillâh, kul e fe lâ tettekûn. ( 87 ) "Allah'tır" diyecekler! "Öyleyse O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de. ( 88 ) Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn. ( 88 ) "Biliyorsanız söyleyin her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?" ( 89 ) Se yekûlûne lillâh, kul fe ennâ tusharûn. ( 89 ) "Allah'tır" diyecekler; "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz" de.
  • ( 90 ) Bel eteynâhum bil hakki ve innehum le kâzibûn. ( 90 ) Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar. ( 91 ) Mâttehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâh izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d, subehânallâhi ammâ yasifûn. ( 91 ) Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. ( 92 ) Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn. ( 92 ) O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir. ( 93 ) Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn, ( 93 ) De ki: “Rabbim, eğer vaadolunan şeyi bana gösterecek isen.” ( 94 ) Rabbi fe lâ tece’alnî fîl kavmiz zâlimîn. ( 94 ) Rabbim, öyleyse beni zalimler kavmi içinde bırakma. ( 95 ) Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neiduhum le kâdirûn. ( 95 ) Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz. ( 96 ) İdefa’ billetî hiye ahsenus seyyieh, nahnu a’lemu bi mâ yasifûn. ( 96 ) Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz. ( 97 ) Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn. ( 97 ) De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım." ( 98 ) Ve eûzu bike rabbi ey yahdurûn. ( 98 ) "Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım." ( 99 ) Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn. ( 99 ) Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. ( 100 ) Leallî a’melu sâlihan fîmâ terakt kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yube’asûn. ( 100 ) Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. ( 101 ) Fe izâ nufiha fîs sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn. ( 101 ) Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar. ( 102 ) Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn. ( 102 ) Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. ( 103 ) Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn. ( 103 ) Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler. ( 104 ) Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn. ( 104 ) Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.
  • ( 105 ) E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn. ( 105 ) Allah: "Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?" der. ( 106 ) Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şikvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn. ( 106 ) Şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir millet olmuştuk." ( 107 ) Rabbenâ ahricenâ minhâ fe in udenâ fe innâ zâlimûn. ( 107 ) "Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz." ( 108 ) Kâlehseû fîhâ ve lâ tukellimûn. ( 108 ) Dedi ki: “Orada (cehennemde) kalın ve bana (bir şey) söylemeyin!” ( 109 ) İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhimîn. ( 109 ) Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “Rabbimiz, biz âmenû olduk (ölmeden önce Sana ulaşmayı diledik). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esma’n ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.” ( 110 ) Fettehaztumûhum sihriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn. ( 110 ) Böylece onları alay konusu edindiniz. Öyle ki (bu), size Benim zikrimi unutturdu. Ve siz, onlara gülüyordunuz. ( 111 ) İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn. ( 111 ) Muhakkak ki Ben, onlar sabırlarından dolayı kurtuluşa erenler olduğundan, bugün onlara mükâfatlarını verdim. ( 112 ) Kâle kem lebistum fîl ardi adede sinîn. ( 112 ) Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız" der. ( 113 ) Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn. ( 113 ) "Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor" derler. ( 114 ) Kâle in lebistum illâ kalîle lev ennekum kuntum ta’lemûn. ( 114 ) Dedi ki: “Ancak az bir zaman kaldınız. Siz bilmiş olsaydınız.” ( 115 ) E fe hasibtum ennemâ halakanâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn. ( 115 ) Öyleyse Bizim, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz? ( 116 ) Fe teâlallâhul melikul hakk, lâ ilâhe illâ huve, rabbul arşil kerîm. ( 116 ) Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir. ( 117 ) Ve mey yede’u meallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hisâbuhu inde rabbih, innehu lâ yuflihul kâfirûn. ( 117 ) Allah'la beraber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka tanrıya tapanın hesabını Rabbi görecektir. İnkarcılar elbette kurtulamazlar. ( 118 ) Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhimîn. ( 118 ) De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
  • 24. Nûr Sûresi ( سُورَةُ النُّورِ ) Surah An-Noor

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Sûratun enzelnâhâ ve faradenâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn. ( 1 ) Bu, indirip, hükümlerini kesinleştirdiğimiz suredir. Öğüt alasınız diye onda apaçık ayetler indirdik. ( 2 ) Ez zâniyetu vez zânî fecelidû kulle vâhidin min humâ miete celdeh ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tuk’minûne billâhi vel yevmil âhir, vel yeşhede azâbehumâ tâifetun minel muk’minîn. ( 2 ) Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun. ( 3 ) Ez zânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen vez zâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik, ve hurrime zâlike alâl muk’minîn. ( 3 ) Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir. Bu, müminlere yasak edilmiştir. ( 4 ) Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye’tû bi erbaati şuhedâ e fecelidûhum semânîne celdeten ve lâ takabelû lehum şehâdeten ebedâ, ve ulâike humul fâsikûn. ( 4 ) İffetli kadınlara zina isnat edip de, sonra dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahidliğini kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkmış kimselerdir. ( 5 ) İllâllezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm. ( 5 ) Ama bundan sonra, tevbe edip düzelenler bunun dışındadır. Şüphesiz Allah bağışlar ve merhamet eder. ( 6 ) Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbaû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdikîn. ( 6 ) Ve zevcelerine (eşlerine) zina (iftirası) atanlar, kendilerinden başka şahitleri yoksa o zaman onların herbirinin şahitliği; kendisinin, muhakkak sadıklardan (doğru söyleyenlerden) olduğuna dair, dört defa Allah’a şahitlik (yemin) etmesidir. ( 7 ) Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn. ( 7 ) Ve (yeminin) beşincisi, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasıdır. ( 8 ) Ve yederaû anhâl azâbe en teşhede erbaa şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn. ( 8 ) Ve (zevcenin, kadın eşin), Allah’a dört defa onun (zevcin, erkek eşin) mutlaka yalancılardan olduğuna dair şahitlik (yemin) etmesi, ondan (kadından) azabı (cezayı) kaldırır. ( 9 ) Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn. ( 9 ) Ve (yeminin) beşincisi eğer o (eşi), sadıklardan (doğru söyleyenlerden) ise Allah’ın gadabının (azabının) kendi üzerine olmasıdır. ( 10 ) Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe tevvâbun hakîm. ( 10 ) Allah'ın size nimet ve rahmeti bulunmasa ve Allah tevbeleri kabul eden ve Hakim olmasaydı suçlunun hemen cezasını verirdi.
  • ( 11 ) İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerran lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mâktesebe minel ism, vellezî tevellâ kiberahu minhum lehu azâbun azîm. ( 11 ) (Peygamber'in eşi hakkında) o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine kazandığı günah karşılığı ceza vardır; içlerinden elebaşılık yapana ise büyük azap vardır. ( 12 ) Lev lâ iz semi’tumûhu zannel muk’minûne vel muk’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn. ( 12 ) Onu işittiğiniz zaman, erkek kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi? ( 13 ) Lev lâ câû aleyhi bi erbaati şuhedâ, fe iz lem ye’tû biş şuhedâi fe ulâike indellâhi humul kâzibûn. ( 13 ) Dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar, şahit getirmedikçe Allah katında yalancı olanlardır. ( 14 ) Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu fîd dunyâ vel âhirati le messekum fî mâ efadtum fîhi azâbun azîm. ( 14 ) Allah'ın dünya ve ahirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü büyük bir azaba uğrardınız. ( 15 ) İz telakkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm. ( 15 ) Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü. ( 16 ) Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subehâneke hâzâ buhtânun azîm. ( 16 ) O'nu işittiğinizde: "Bu konuda konuşmamız yakışık almaz; haşa, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? ( 17 ) Yeizukumullâhu en teûdû li mislihî ebeden in kuntum muk’minîn. ( 17 ) Eğer mümin kişilerdenseniz, Allah buna benzer bir şeye bir daha dönmemenizi tavsiye eder. ( 18 ) Ve yubeyyinullâhu lekumul âyât, vallâhu alîmun hakîm. ( 18 ) Allah size ayetleri açıkça bildirir. Allah bilendir, Hakim'dir. ( 19 ) İnnellezîne yuhibbûne en teşîal fâhişetu fîllezîne âmenû lehum azâbun elîmun fîd dunyâ vel âhirah, vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn. ( 19 ) Müminler arasından hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette can yakıcı azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz. ( 20 ) Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm. ( 20 ) Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı hemen cezanızı verirdi.
  • ( 21 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân, ve mey yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî mey yeşâ, vallâhu semî’un alîm. ( 21 ) Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayasızlığı ve fenalığı emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir. ( 22 ) Ve lâ ye’teli ulûl fadli minkum ves seati ey yu’tû ulîl kurbâ vel mesâkîne vel muhâcirîne fî sebîlillâh, velya’fû velyasfehû, e lâ tuhibbûne ey yagfirallâhu lekum, vallâhu gafûrun rahîm. ( 22 ) İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır. ( 23 ) İnnellezîne yermûnel muhsanâtil gâfilâtil muk’minâti luinû fîd dunyâ vel âhirati ve lehum azâbun azîm. ( 23 ) Muhakkak ki gâfil (kendisinin haberi olmaksızın) muhsin (iffetli) kadınlara ve mü’min kadınlara (iftira) atanlar, dünya ve ahirette lânetlenmiştir. Ve onlara azîm azap vardır. ( 24 ) Yevme teşhedu aleyhim elsinetuhum ve eydîhim ve erculuhum bimâ kânû ya’melûn. ( 24 ) O gün onlara, onların dilleri, elleri ve ayakları (hayat filmleri) yapmış olduklarına şahitlik edecek. ( 25 ) Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn. ( 25 ) O gün, Allah onlara kesinleşmiş cezalarını verecektir. Allah'ın apaçık hak olduğunu bileceklerdir. ( 26 ) El habîsâtu lil habîsîne vel habîsûne lil habîsât, vet tayyibâtu lit tayyibîne vet tayyibûne lit tayyibât, ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn, lehum magfiratun ve rizkun kerîm. ( 26 ) Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır. ( 27 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedehulû buyûten gayra buyûtikum hattâ teste’nisû ve tusellimû alâ ehlihâ, zâlikum hayrun lekum leallekum tezekkerûn. ( 27 ) Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir.
  • ( 28 ) Fe in lem tecidû fîhâ ehaden fe lâ tedehulûhâ hattâ yu’zene lekum ve in kîle lekumurciû ferciû huve ezkâ lekum, vallâhu bimâ ta’melûne alîm. ( 28 ) Eğer evde kimseyi bulamazsanız, yine de size izin verilmedikçe içeriye girmeyiniz. Size "Dönün" denirse dönün. Bu, sizi daha çok temize çıkarır. Allah yaptıklarınızı bilir. ( 29 ) Leyse aleykum cunâhun en tedehulû buyûten gayra meskûnetin fîhâ metâun lekum, vallâhu ya’lemu mâ tubedûne ve mâ tektumûn. ( 29 ) İçinde malınız bulunan boş evlere girmenizde bir sorumluluk yoktur. Allah, açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de bilir. ( 30 ) Kul lil muk’minîne yaguddû min ebesârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrun bimâ yasneûn. ( 30 ) Mümin erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini, korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır. ( 31 ) Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebesârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubedîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinn, ve lâ yubedîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâi hinne ev âbâi buûletihinne ev ebenâihinne ev ebenâi buûletihinne ev ihvânihinne ev benî ihvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne, evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tiflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâ, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn, ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl muk’minûne leallekum tuflihûn. ( 31 ) Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün.
  • ( 32 ) Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, iy yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlih, vallâhu vâsiun alîm. ( 32 ) İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir. ( 33 ) Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih, vellezîne yebetegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayra, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alâl bigâi in eradene tehassunen li tebetegû aradal hayâtid dunyâ ve mey yukrihhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm. ( 33 ) Evlenemeyenler, Allah kendilerini lütfü ile zenginleştirene kadar iffetli davransınlar. Kölelerinizden hür olmak için bedel vermek isteyenlerin, onlarda bir iyilik görürseniz, bedel vermelerini kabul edin. Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin. Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilsin ki Allah hiç şüphesiz onu değil zorlanan kadınları bağışlar ve merhamet eder. ( 34 ) Ve lekade enzelnâ ileykum âyâtin mubeyyinâtin ve meselen minellezîne halev min kabelikum ve mev’izaten lil muttakîn. ( 34 ) And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenlerden misal ve sakınanlara öğüt indirdik. ( 35 ) Allâhu nûrus semâvâti vel ard, meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ misbâh, el misbâhu fî zucâceh, ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durriyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr, nûrun alâ nûr, yehdîllâhu li nûrihî mey yeşâ, ve yadribullâhul emsâle lin nâs, vallâhu bi kulli şey’in alîm. ( 35 ) Allah göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O, herşeyi bilir. ( 36 ) Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhâsmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl. ( 36 ) Allah'ın yüksek tutulmasına ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde, insanlar sabah akşam O'nu tesbih ederler.
  • ( 37 ) Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebesâr. ( 37 ) Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. ( 38 ) Li yeceziyehumullâhu ahsene mâ amilû ve yezîdehum min fadlih, vallâhu yerzuku mey yeşâu bi gayri hisâbe. ( 38 ) Allah, onları işlediklerinin en güzeliyle mükafatlandırır ve lütfundan onlara fazlasıyla verir. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır. ( 39 ) Vellezîne keferû a’mâluhum ke serâbin bi kîatin yahsebuhuz zam’ânu mâen, hattâ izâ câehu lem yecidehu şey’en ve vecedallâhe indehu fe veffâhu hisâbeh, vallâhu serîul hisâbe. ( 39 ) İnkar edenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir. ( 40 ) Ev ke zulumâtin fî bahril lucciyyin yagşâhu mevcun min fevkihî mevcun min fevkihî sehâbe, zulumâtun ba’duhâ fevka ba’din, izâ ahrace yedehu lem yekede yerâhâ ve men lem yece’alillâhu lehu nûran fe mâ lehu min nûr. ( 40 ) Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz. ( 41 ) E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardi vet tayru sâffât, kullun kade alime salâtehu ve tesbîhah, vallâhu alîmun bimâ yef’alûn. ( 41 ) Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir. ( 42 ) Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard, ve ilâllâhil masîr. ( 42 ) Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş Allah'adır. ( 43 ) E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yece'aluhu rukâmen fe terâl vedeka yahrucu min hilâlihî, ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beradin fe yusîbu bihî mey yeşâ ve yasrifuhu an mey yeşâ, yekâdu senâ berkihî yezhebu bil ebesâr. ( 43 ) Bilmez misiniz ki, Allah bulutları sürer, sonra onları bir araya getirir; üstüste yığar, sen de onların arasından yağmur yağdığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar gibi bulutlar indirir, dilediğini ona uğratır, dilediğinden de uzak tutar. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri alır!
  • ( 44 ) Yukallibullâhul leyle ven nehâr, inne fî zâlike le ibereten li ulîl ebesâr. ( 44 ) Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir. Doğrusu, görebilenler için bunda ibretler vardır. ( 45 ) Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum mey yemşî alâ batanihi ve minhum mey yemşî alâ riceleyni ve minhum mey yemşî alâ erba, yahlukullâhu mâ yeşâ, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr. ( 45 ) Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır, Allah şüphesiz herşeye Kadir'dir. ( 46 ) Lekade enzelnâ âyâtin mubeyyinât, vallâhu yehdî mey yeşâu ilâ sirâtin mustakîm. ( 46 ) And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. ( 47 ) Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik ve mâ ulâike bil muk’minîn. ( 47 ) Münafıklar: "Allah'a ve Peygamber'e inandık, itaat ettik" derler; sonra da bir takımı yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir. ( 48 ) Ve izâ duû ilâllâhi ve resûlihî li yahkume beynehum izâ ferîkun minhum mu’ridûn. ( 48 ) Aralarında hüküm vermek üzere Allah'a ve Peygamberine çağırıldıkları zaman, bir takımı hemen yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir. ( 49 ) Ve iy yekun lehumul hakku ye’tû ileyhi muz’inîn. ( 49 ) Ama hak kendilerinden tarafa ise, itaatle koşa koşa gelirler. ( 50 ) E fî kulûbihim maradun emirtâbû em yehâfûne ey yehîfallâhu aleyhim ve resûluh, bel ulâike humuz zâlimûn. ( 50 ) Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüphelenmişler midir, yahut Allah'ın ve Peygamberinin onlara haksızlık yapacağından mı korkmaktadırlar? Hayır; onlar sadece zalimdirler. ( 51 ) İnnemâ kâne kavlel muk’minîne izâ duû ilâllâhi ve resûlihî li yahkume beynehum ey yekûlû semi’nâ ve ata’nâ ve ulâike humul muflihûn. ( 51 ) Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: "İşittik, itaat ettik" demek, ancak müminlerin sözüdür, işte saadete erenler onlardır. ( 52 ) Ve mey yutiillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakahi fe ulâike humul fâizûn. ( 52 ) Allah'a ve Peygambere itaat eden, Allah'tan korkan ve O'ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtulanlardır. ( 53 ) Ve akasemû billâhi cehde eymânihim le in emertehum le yahrucunn, kul lâ tukasimû, tâatun ma’rûfehe, innallâhe habîrun bimâ ta’melûn. ( 53 ) Eğer kendilerine emredersen, o iki yüzlüler, savaşa çıkacaklarına bütün güçleriyle yemin ederler. De ki: "Yemin etmeyin; itaatiniz malumdur. Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır."
  • ( 54 ) Kul atîullâhe ve atîur resûl, fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ alâr resûli illâl belâgul mubîn. ( 54 ) De ki: "Allah'a itaat edin; Peygambere itaat edin." Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o Peygamber, kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Eğer O'na itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz, Peygambere düşen sadece, apaçık tebliğdir. ( 55 ) Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti le yestahlifennehum fîl ardi kemâstahlefellezîne min kabelihim, ve le yumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emna, ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’e, ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn. ( 55 ) Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkar eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır. ( 56 ) Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn. ( 56 ) Namaz kılın, zekat verin, Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin. ( 57 ) Lâ tahsebennellezîne keferû mu’cizîne fîl ard, ve me’vâhumun nâr, ve le bi’sel masîr. ( 57 ) İnkar edenlerin, Bizi yeryüzünde aciz bırakacaklarını sanmayasın. Varacakları yer ateştir. Ne kötü dönüştür! ( 58 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yebelugûl hulume minkum selâse merrât, min kabeli salâtil feceri, ve hîne tedaûne siyâbekum minez zahîrati, ve min ba’di salâtil işâ, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn, tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât, vallâhu alîmun hakîm. ( 58 ) Ey inananlar! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar, sizin açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilendir, Hakim'dir.
  • ( 59 ) Ve izâ belegal etefâlu minkumul hulume felyeste'zinû kemâste'zenellezîne min kabelihim, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtih, vallâhu alîmun hakîm. ( 59 ) Çocuklarınız erginlik çağına gelince, büyüklerinin izin istediği gibi, onlar da her defasında izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilendir, Hakim'dir. ( 60 ) Vel kavâidu minen nisâillatî lâ yercûne nikâhan fe leyse aleyhinne cunâhun ey yeda'ne siyâbehunne gayra muteberricâtin bi zîneh, ve ey yesta'fifne hayrun lehunn, vallâhu semîun alîm. ( 60 ) Evlenme ümidi kalmayan, ihtiyarlayıp oturmuş kadınlara, süslerini açığa vurmamak şartiyle, dış esvaplarını çıkarmaktan ötürü sorumluluk yoktur; ama sakınmaları kendileri için daha iyi olur. Allah işitir ve bilir. ( 61 ) Leyse alâl a'mâ haracun ve lâ alâl a'raci haracun ve lâ alâl marîdi haracun ve lâ alâl enfusikum en te'kulû min buyûtikum ev buyûti âbâikum ev buyûti ummehâtikum ev buyûti ihvânikum ev buyûti ehavâtikum ev buyûti a'mâmikum ev buyûti ammâtikum ev buyûti ahvâlikum ev buyûti hâlâtikum ev mâ melektum mefâtihahû ev sadîkikum, leyse aleykum cunâhun en te'kulû cemîan ev eştâtâ, fe izâ dahaltum buyûten fe sellimû alâ enfusikum tahiyyeten min indillâhi mubaraketen tayyibeh, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum ta'kilûn. ( 61 ) Kör için bir sorumluluk yoktur. Topal için bir sorumluluk yoktur. Hastaya da bir sorumluluk yoktur. Evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya kahyası olup anahtarları elinde olan evlerde, ya da dostlarınızın evlerinde izinsiz yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir sorumluluk yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, kendinize ehlinize Allah katından bereket, esenlik ve güzellik dileyerek selam verin. Allah size ayetleri, düşünesiniz diye böylece açıklar.
  • ( 62 ) İnnemâl muk’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiin lem yezhebû hattâ yeste’zinûh, innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yuk’minûne billâhi ve resûlih, fe izâste’zenûke li ba’di şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh, innallâhe gafûrun rahîm. ( 62 ) Doğrusu Allah'a ve Peygamberine inanan Müminler, Peygamberle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında, ondan izin almaksızın gitmezler. Senden izin isteyenler, işte onlar, Allah'a ve Peygamberine inananlardır. Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver, Allah'tan, onların bağışlanmalarını dile. Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder. ( 63 ) Lâ tece’alû duâer resûli beynekum ke duâi ba’dikum ba’da, kade ya’lemullâhullezîne yetesellelûne minkum livâzâ, felyahzerillezîne yuhâlifûne an emrihî en tusîbehum fitnetun ev yusîbehum azâbun elîm. ( 63 ) Peygamberin çağrısını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. Allah, içinizden sıvışıp gidenleri şüphesiz bilir. O'nun buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar. ( 64 ) E lâ inne lillâhi mâ fis semâvâti vel ard, kade ya’lemu mâ entum aleyhi, ve yevme yurceûne ileyhi fe yunebbiuhum bi mâ amilû, vallâhu bi kulli şey’in alîm. ( 64 ) Dikkat edin; göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. O, içinde bulunduğunuz durumu da, kendisine döndürüleceğiniz günü de gerçekten bilir. Onlara işlediklerini haber verir. Allah herşeyi bilir.

    25. Furkân Sûresi ( سُورَةُ الْفُرْقَانِ ) Surah Al-Furqaan

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tebârakellezî nezzelel furkâne alâ abedihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ. ( 1 ) Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan’ı indiren (Allah), mübarek’tir. ( 2 ) Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardi ve lem yettehiz veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takadîrâ. ( 2 ) O (Allah) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O’nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O’nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.
  • ( 3 ) Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ. ( 3 ) Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler. ( 4 ) Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn, fe kade câû zulmen ve zûrâ. ( 4 ) İnkar edenler: "Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. ( 5 ) Ve kâlû esâtîrul evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukraten ve asîlâ. ( 5 ) "Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler. ( 6 ) Kul enzelehullezî ya’lemus sirre fîs semâvâti vel ard, innehu kâne gafûran rahîmâ. ( 6 ) De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." ( 7 ) Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâki, lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ. ( 7 ) Ve dediler ki: “Bu nasıl resûl ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Böylece onunla beraber uyarıcı olurdu.” ( 8 ) Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetun ye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ. ( 8 ) Veya ona, (gökten) bir hazine atılsaydı (verilseydi) veya ondan (ürünlerinden) yiyeceği bir bahçesi olsaydı. Ve zalimler: “Siz ancak, sihir yapılmış (büyülenmiş) bir adama tâbî oluyorsunuz.” dediler. ( 9 ) Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ. ( 9 ) Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. ( 10 ) Tebârakellezî in şâe ceale leke hayran min zâlike cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru ve yece’al leke kusûrâ. ( 10 ) Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, içlerinden ırmaklar akan cennetler verebilen ve köşkler kurabilen Allah yücelerin yücesidir. ( 11 ) Bel kezzebû bis sâah ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ. ( 11 ) Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır.
  • ( 12 ) İzâ raethum min mekânin baîdin semiû lehâ tegayyuzan ve zefîrâ. ( 12 ) Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler. ( 13 ) Ve izâ ulkû minhâ mekânen dayyikan mukarranîne deav hunâlike subûrâ. ( 13 ) Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler. ( 14 ) Lâ tede’ûl yevme subûran vâhiden vede’û subûran kesîrâ. ( 14 ) "Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir. ( 15 ) Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttakûn, kânet lehum cezâen ve masîrâ. ( 15 ) De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?" ( 16 ) Lehum fîhâ mâ yeşâûne hâlidîn, kâne alâ rabbike va’den mes’ûlâ. ( 16 ) Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir. ( 17 ) Ve yevme yahşuruhum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi fe yekûlu e entum adleltum ibâde hâulâi em hum dallûs sebîl. ( 17 ) O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der. ( 18 ) Kâlû subehâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehize min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikra, ve kânû kavmen bûra. ( 18 ) Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler. ( 19 ) Fe kade kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfen ve lâ nasrâ, ve mey yazlim minkum nuzikahu azâben kebîrâ. ( 19 ) "Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir. ( 20 ) Ve mâ erselnâ kabeleke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâka ve cealnâ ba’dakum li ba’din fitneten, e tasbirûn, ve kâne rabbuke basîrâ. ( 20 ) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.