Cüz   17
Kur’ân sayfa no : 321 - 340  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    21. Enbiyâ Sûresi ( سُورَةُ الْاَنْبِيَاءِ ) Surah Al-Anbiyaa

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) ikaterabe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mau’ridûn. ( 1 ) İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hala habersiz, hakdan yüz çeviriyorlar. ( 2 ) Mâ ye’tîhim min zikrin mir rabbihim muhdesin illâstemeûhu ve hum yel’abûn. ( 2 ) Rabbinden, yeni bir zikir (uyarı) gelmeye görsün. Onu, ancak oynayarak (alay ederek) dinlerler. ( 3 ) Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necevellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihra ve entum tubesirûn. ( 3 ) Onların kalpleri, (Allah’ın söylediklerine) önem vermemekte. Ve zulmedenler, gizlice (şöyle) fısıldaştılar: “Bu (Hz. Muhammed S.A.V), sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey mi? Yoksa siz, görerek (göz göre göre) sihre mi kapılıyorsunuz?” ( 4 ) Kâle rabbî ya’lemul kavle fîs semâi vel ard ve huves semîul alîm. ( 4 ) Peygamber: "Benim Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir. O, işitendir, bilendir" dedi. ( 5 ) Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâirun, felye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn. ( 5 ) Onlar: "Hayır; bunlar karışık rüyalardır", "Hayır; onu uydurmuştur", "Hayır; o şairdir", "Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin" dediler. ( 6 ) Mâ âmenet kabelehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yuk’minûn. ( 6 ) Onlardan önce yoketmiş olduğumuz kasabalar halkı inanmadılar, bunlar mı inanacaklar? ( 7 ) Ve mâ erselnâ kabeleke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn. ( 7 ) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Bilmiyorsanız kitablılara sorun. ( 8 ) Ve mâ cealnâhum ceseden lâ yek’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn. ( 8 ) Biz onları yemek yemez birer ceset kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi. ( 9 ) Summe sadakanâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknâl musrifîn. ( 9 ) Sonra Biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri ise yok ettik. ( 10 ) Lekade enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kilûn. ( 10 ) And olsun ki, size şerefiniz ve öğüt veren bir Kitap indirdik; akletmiyor musunuz?
  • ( 11 ) Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn. ( 11 ) Halkı zalim olan nice kasabaları kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler varettik. ( 12 ) Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn. ( 12 ) Onlar bizim baskınımızı hissettiklerinde, oradan kaçmağa koyuluyorlardı. ( 13 ) Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn. ( 13 ) "Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurdlarınıza dönün, elbette sorguya çekileceksiniz" dedik. ( 14 ) Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn. ( 14 ) "Vay başımıza gelenlere! Doğrusu biz haksızlık yapmış kimseleriz" dediler. ( 15 ) Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn. ( 15 ) Biz onları biçilmiş ot ve bir yığın kül haline getirinceye kadar haykırmaları devam etti. ( 16 ) Ve mâ halakanâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâibîn. ( 16 ) Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. ( 17 ) Lev eradenâ en nettehize lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâilîn. ( 17 ) Eğlenme dileseydik, bunu yapacak olsaydık, şanımıza uygun şekilde yapardık; ama yapmayız. ( 18 ) Bel nakazifu bil hakki alâl bâtili fe yedemeguhu fe izâ huve zâhik, ve lekumul veylu mimmâ tasifûn. ( 18 ) Gerçeği batılın başına çarparız ve onun beynini parçalar; böylece batıl ortadan kalkar. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü yazıklar olsun size! ( 19 ) Ve lehu men fîs semâvâti vel ard, ve men indehu lâ yestekbirûne an ibâdetihî ve lâ yestahsirûn. ( 19 ) Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten çekinmezler ve usanmazlar. ( 20 ) Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn. ( 20 ) Gece ve gündüz, bıkmadan tesbih ederler. ( 21 ) Emittehazû âliheten minel ardi hum yunşirûn. ( 21 ) Yeryüzünde edindikleri tanrılar mı, onlar mı ölüleri diriltecekler? ( 22 ) Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subehânallâhi rabbil arşi ammâ yasifûn. ( 22 ) Eğer yerle gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. ( 23 ) Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn. ( 23 ) O, yaptığından sorumlu değildir, onlar ise sorumlu tutulacaklardır. ( 24 ) Emittehazû min dûnihî âliheteh, kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kabelî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakk fe hum mua’ridûn. ( 24 ) O'nu bırakıp tanrılar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin. İşte benim ve ümmetimin Kitap'ı ve senden öncekilerin kitapları." Hayır; onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.
  • ( 25 ) Ve mâ erselnâ min kabelike mir resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûn. ( 25 ) Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: "Benden başka tanrı yoktur, Bana kulluk edin" diye vahyetmişizdir. ( 26 ) Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subehâneh, bel ibâdun mukramûn. ( 26 ) "Rahman çocuk edindi" dediler. Haşa; hayır, melekler şerefli kılınmış kullardır. ( 27 ) Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn. ( 27 ) Allah'tan önce söz söyleyemezler; ancak O'nun emri üzerine iş işlerler. ( 28 ) Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn. ( 28 ) Allah, onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler. ( 29 ) Ve mey yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike necezîhi cehennem, kezâlike necezîz zâlimîn. ( 29 ) Bunlar içinde kim "Ben, Allah'tan başka bir tanrıyım" derse, işte onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını böyle veririz. ( 30 ) E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetakanâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy, e fe lâ yuk’minûn. ( 30 ) İnkar edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı? ( 31 ) Ve cealnâ fîl ardi ravâsiye en temîde bi him ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn. ( 31 ) Yeryüzüne, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat gidebilsinler diye aralarında geniş yollar varettik. ( 32 ) Ve cealnâs semâe sakafen mahfûzâ, ve hum an âyâtihâ mua’ridûn. ( 32 ) Göğü karışıklıktan korunmuş bir tavan kıldık; oysa onlar bundaki delillerden yüz çeviriyorlar. ( 33 ) Ve huvellezî halakal leyle ven nehâra veş şemse vel kamer, kullun fî felekin yesbehûn. ( 33 ) Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yürür. ( 34 ) Ve mâ cealnâ li beşerin min kabelikel hald, e fe in mitte fe humul hâlidûn. ( 34 ) Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? ( 35 ) Kullu nefsin zâikatul mevt, ve nebelûkum biş şerri vel hayri fitneh, ve ileynâ turceûn. ( 35 ) Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda Bize dönersiniz.
  • ( 36 ) Ve izâ raâkellezîne keferû iy yettehizûneke illâ huzuvâ, e hâzâllezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn. ( 36 ) İnkarcılar seni gördükleri zaman, şüphesiz, seni alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. "Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mudur?" derler ve Rahman'ın Kitabını işte onlar inkar ederler. ( 37 ) Hulikal insânu min acel, se urîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn. ( 37 ) İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim, bunu Benden acele istemeyin. ( 38 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn. ( 38 ) "Doğru sözlü iseniz bildirin bu tehdit ne zamandır?" derler. ( 39 ) Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâra ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn. ( 39 ) Bu kafirler, ateşi yüzlerinden ve sırtlarından menedemeyecekleri ve yardım da göremiyecekleri zamanı keşke bilseler. ( 40 ) Bel te’tîhim bagteten fe tebehetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn. ( 40 ) Belki aniden gelecek de onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çeviremezler; kendileri de ertelenmez. ( 41 ) Ve lekadistuhzie bi rusulin min kabelike fe hâka billezîne sehirû minhum mâ kânû bihî yestehziûn. ( 41 ) And olsun ki, senden önce birçok peygamber alaya alınmıştı da, alaya alanları, eğlendikleri şey mahvetmişti. ( 42 ) Kul mey yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân, bel hum an zikri rabbihim mu’aridûn. ( 42 ) De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahman'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin Kitabından yüz çevirmektedirler. ( 43 ) Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasra enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn. ( 43 ) Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler. Katımızdan da dostluk görmezler. ( 44 ) Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur, e fe lâ yarevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etarâfihâ, e fe humul gâlibûn. ( 44 ) Biz bunlara ve babalarına geçimlikler verdik de ömürleri uzadı; şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mıdır?
  • ( 45 ) Kul innemâ unzirukum bil vahy ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn. ( 45 ) De ki: "Ben ancak sizi vahy ile uyarıyorum" Uyarıldıkları zaman, sağırlar çağrıyı duymazlar. ( 46 ) Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn. ( 46 ) Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa: "Vah bize! Doğrusu biz haksızdık" derler. ( 47 ) Ve nedaul mevâzînel kista li yevmil kiyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â ve in kâne miskâle habbetin min hardalin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn. ( 47 ) Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz. ( 48 ) Ve lekade âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve diyâen ve zikren lil muttakîn. ( 48 ) And olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran Kitap'ı sakınanlar için ışık ve öğüt olarak verdik. ( 49 ) Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn. ( 49 ) Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar; kıyamet saatinden de titrerler. ( 50 ) Ve hâzâ zikrun mubârakun enzelnâh, e fe entum lehu munkirûn. ( 50 ) İşte bu, indirdiğimiz kutsal bir Kitap'dır. Siz mi onu inkar ediyorsunuz? ( 51 ) Ve lekade âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kabelu ve kunnâ bihî âlimîn. ( 51 ) And olsun ki, daha önce İbrahim'e de akla uygun olanı göstermiştik. Biz onu biliyorduk. ( 52 ) İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn. ( 52 ) İbrahim, babasına ve milletine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti. ( 53 ) Kâlû vecedenâ âbâenâ lehâ âbidîn. ( 53 ) "Babalarımızı onlara tapar bulduk" demişlerdi. ( 54 ) Kâle lekade kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn. ( 54 ) İbrahim: "And olsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" deyince: ( 55 ) Kâlû e ci’tenâ bil hakki em ente minel lâibîn. ( 55 ) "Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler. ( 56 ) Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardillezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn. ( 56 ) O şöyle dedi: "Hayır; Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim." ( 57 ) Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudebirîn. ( 57 ) "Allah'a yemin ederim ki, siz ayrıldıktan sonra, putlarınıza bir tuzak kuracağım!"
  • ( 58 ) Fe cealehum cuzâzen illâ kebîran lehum leallehum ileyhi yerciûn. ( 58 ) Hepsini paramparça edip, içlerinden büyüğünü ona başvursunlar diye, sağlam bıraktı. ( 59 ) Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn. ( 59 ) Milleti: "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir" dediler. ( 60 ) Kâlû semi’nâ fetey yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm. ( 60 ) “Ona (kendisine), İbrâhîm denen gencin, onları zikrettiğini (putlardan bahsettiğini) işittik.” dediler. ( 61 ) Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn. ( 61 ) “Öyleyse onu, insanların gözü önüne getirin! Böylece onlar şahit olurlar.” dediler. ( 62 ) Kâlû e ente e fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrâhîm. ( 62 ) İbrahim gelince, ona: "Ey İbrahim, bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler. ( 63 ) Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentikûn. ( 63 ) İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi. ( 64 ) Fe raceû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn. ( 64 ) Kendi kendilerine: "Doğrusu siz haksızsınız", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: "Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin" dediler. ( 65 ) Summe nukisû alâ ruûsihim, lekade alimte mâ hâulâi yentikûn. ( 65 ) Kendi kendilerine: "Doğrusu siz haksızsınız", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: "Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin" dediler. ( 66 ) Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum. ( 66 ) (İbrâhîm A.S): “Hâlâ size bir faydası ve zararı olmayan, Allah’tan başka şeylere mi tapıyorsunuz?” dedi. ( 67 ) Uffil lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâh, e fe lâ ta’kilûn. ( 67 ) Size ve Allah’tan başka taptığınız şeylere yazıklar olsun. Hâlâ akıl etmiyor musunuz? ( 68 ) Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâilîn. ( 68 ) Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler. ( 69 ) Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîm. ( 69 ) Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik. ( 70 ) Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn. ( 70 ) Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık. ( 71 ) Ve necceynâhu ve lûtan ilâl ardilletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn. ( 71 ) Onu da, Lut'u da, alemler için kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık. ( 72 ) Ve vehebenâ lehu ishâka, ve ya’kûbe nâfileh, ve kullen cealnâ sâlihîn. ( 72 ) İbrahim'e, buna ilaveten İshak ve Yakub'u da verdik, her birini iyi kimseler kıldık.
  • ( 73 ) Ve cealnâhum eimmetey yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh, ve kânû lenâ âbidîn. ( 73 ) Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi. ( 74 ) Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ilmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis, innehum kânû kavme sev’in fâsikîn. ( 74 ) Lut'a da hüküm ve ilim verdik; onu, çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir milletti. ( 75 ) Ve edehalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn. ( 75 ) Lut'u rahmetimizin içine aldık; doğrusu o iyilerdendi. ( 76 ) Ve nûhan iz nâdâ min kabelu festecebenâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm. ( 76 ) Nuh da daha önceleri Bize yalvarmıştı, onun duasını kabul edip, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık. ( 77 ) Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agrakanâhum ecemaîn. ( 77 ) Ayetlerimizi yalanlayan millete karşı ona yardım ettik. Doğrusu onlar fena bir milletti, hepsini suda boğduk. ( 78 ) Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm, ve kunnâ li hukmihim şâhidîn. ( 78 ) Davud ve Süleyman da milletin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken, Biz onların hükmüne şahiddik. ( 79 ) Fe fehhemnâhâ suleymân, ve kullen âteynâ hukmen ve ilme ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr, ve kunnâ fâilîn. ( 79 ) Süleyman'a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları Biz yapmıştık. ( 80 ) Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsinekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn. ( 80 ) Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz? ( 81 ) Ve li suleymâner rîha âsifeten tecerî bi emrihî ilâl ardilletî bâraknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn. ( 81 ) Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz herşeyi biliyorduk.
  • ( 82 ) Ve mineş şeyâtîni mey yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik, ve kunnâ lehum hâfizîn. ( 82 ) Dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini gözetiyorduk. ( 83 ) Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn. ( 83 ) Eyyub da: "Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisisin" diye Rabbine nida etmişti. ( 84 ) Festecebenâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durr ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min indinâ ve zikrâ lil âbidîn. ( 84 ) Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik. ( 85 ) Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl, kullun mines sâbirîn. ( 85 ) İsmail, İdris ve Zülkifl hakkında anlattığımızı da an; onların her biri sabredenlerdendi. ( 86 ) Ve edehalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn. ( 86 ) Onları rahmetimizin içine aldık; doğrusu onlar iyilerdendi. ( 87 ) Ve zennûni iz zehebe mugâdiben fe zanne el len nakadire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti el lâ ilâhe illâ ente subehâneke innî kuntu minez zâlimîn. ( 87 ) Zünnun (Balık Sahibi; Yunus) hakkında söylediğimizi de an. O, öfkelenerek giderken, kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı; fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka tanrı yoktur, Sen münezzehsin, doğrusu ben haksızlık edenlerdenim" diye seslenmişti. ( 88 ) Festecebenâ lehu ve necceynâhu minel gamm, ve kezâlike nuncil muk’minîn. ( 88 ) Biz de ona cevap verip, onu üzüntüden kurtarmıştık. inananları böyle kurtarırız. ( 89 ) Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn. ( 89 ) Zekeriya da: "Rabbim! Beni tek Başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın" diye nida etmişti. ( 90 ) Festecebenâ lehu, ve vehebenâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh, innehum kânû yusâriûne fîl hayrâti ve yede’ûnenâ ragaben ve rahebe, ve kânû lenâ hâşiîn. ( 90 ) Biz de ona icabet ederek, Yahya'yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı.
  • ( 91 ) Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebenehâ âyeten lil âlemîn. ( 91 ) Mahrem yerini koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, alemler için bir mucize kılmıştık. ( 92 ) İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhideten ve ene rabbukum fa’budûn. ( 92 ) Doğrusu tevhid dini olan Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim, artık Bana kulluk edin. ( 93 ) Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn. ( 93 ) Ama insanlar, din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar, hepsi Bize döneceklerdir. ( 94 ) Fe mey ya’mel mines sâlihâti ve huve muk’minun fe lâ kufrâne li sa’yihî, ve innâ lehu kâtibûn. ( 94 ) İnanmış olarak yararlı iş işleyenin ameli inkar edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız. ( 95 ) Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn. ( 95 ) Yok ettiğimiz kasaba halkının ahirette ceza görmek üzere Bize dönmemesi imkansızdır. ( 96 ) Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn. ( 96 ) Yecüc ve Mecüc'ün seddi yıkıldığı zaman her dere ve tepeden boşanırlar. ( 97 ) Vakaterabel va’dul hakku fe izâ hiye şâhisatun ebesârullezîne keferû, yâ veylenâ kade kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn. ( 97 ) Gerçek vaad yaklaştığında, inkar edenlerin gözleri beleriverir: "Vah bize! Bundan önce gaflet içindeydik, hem de zalimdik" derler. ( 98 ) İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehenneme, entum lehâ vâridûn. ( 98 ) Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz. ( 99 ) Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn. ( 99 ) Eğer bunlar tanrı olsaydı cehenneme girmezlerdi; hepsi orada temelli kalacaktır. ( 100 ) Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn. ( 100 ) Orada onlara ah etmek vardır; birşey de işitemezler. ( 101 ) İnnellezîne sebekat lehum minnâl husnâ ulâike anhâ muba’adûn. ( 101 ) Yaptıklarına karşılık katımızdan kendileri için iyi şeyler yazılmış olanlar, işte onlar cehennemden uzak tutulanlardır.
  • ( 102 ) Lâ yesmeûne hasîsehâ, ve hum fî mâştehet enfusuhum hâlidûn. ( 102 ) Cehennemin uğultusunu duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar. ( 103 ) Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâiketu, hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn. ( 103 ) En büyük korku bile onları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılarlar. ( 104 ) Yevme natavis semâe ke tayyis sicilli lil kutube, kemâ bede’nâ evvele halkin nuîduh, va’den aleynâ, innâ kunnâ fâilîn. ( 104 ) Göğü, kitap dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu Biz yaparız. ( 105 ) Ve lekade ketebenâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ibâdiyes sâlihûn. ( 105 ) And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık. ( 106 ) İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn. ( 106 ) Doğrusu bu Kuran'da, kulluk eden kimselere bildiri vardır. ( 107 ) Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn. ( 107 ) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. ( 108 ) Kul innemâ yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhide, fe hel entum muslimûn. ( 108 ) De ki: "Doğrusu tanrınızın tek bir Tanrı olduğu bana şüphesiz vahyolundu. Artık müslüman olacak mısınız?" ( 109 ) Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâ, ve in ederî e karîbun em baîdun mâ tûadûn. ( 109 ) Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı uzak mı olduğunu bilmem." ( 110 ) İnnehu ya’lemul cehre minel kavli ve ya’lemu mâ tektumûn. ( 110 ) "Doğrusu O, açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir." ( 111 ) Ve in ederî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn. ( 111 ) "Bilmem; belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir." ( 112 ) Kâle rabbihkum bil hakk, ve rabbunâr rahmânul musteânu alâ mâ tasifûn. ( 112 ) Peygamber: "Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet, anlattıklarınıza karşı ancak Rahman olan Rabbimizden yardım istenir" dedi.
  • 22. Hac Sûresi ( سُورَةُ الْحَجِّ ) Surah Al-Hajj

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekum, inne zelzeletes sâati şey’un azîm. ( 1 ) Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir. ( 2 ) Yevme terevnehâ tezhelu kullu murdiatin ammâ erdaat ve tedau kullu zâti hamlin hamlehâ ve terân nâse sukârâ ve mâ hum bi sukârâ ve lâkinne azâballâhi şedîde. ( 2 ) Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün oysa sarhoş değildirler, fakat bu sadece Allah'ın azabının çetin olmasındandır. ( 3 ) Ve minen nâsi mey yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve yettebiu kulle şeytânin merîde. ( 3 ) Allah hakkında bilmeden taşıyan ve her azılı şeytana uyan insanlar vardır. ( 4 ) Kutibe aleyhi ennehu men tevellâhu fe ennehu yudilluhu ve yehdîhi ilâ azâbis saîr. ( 4 ) Onun hakkında şöyle yazılmıştır: O kendisini dost edinen kimseyi saptırır ve alevli azaba götürür. ( 5 ) Yâ eyyuhân nâsu in kuntum fî raybin minel ba’si fe innâ halakanâkum min turâbin summe min nutafetin summe min alakatin summe min mudgatin muhallekatin ve gayri muhallekatin li nubeyyine lekum, ve nukirru fîl erhâmi mâ neşâu ilâ ecelin musemmen summe nuhricukum tiflen summe li tebelugû eşuddekum ve minkum mey yuteveffâ ve minkum mey yuraddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme min ba’di ilmin şey’â, ve terâl arda hâmideten fe izâ enzelnâ aleyhâl mâehtezzet ve rabet ve enbetet min kulli zevcin behîce. ( 5 ) Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için, Biz sizi topraktan sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken birşey bilmez olur. Yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetiştirir.
  • ( 6 ) Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve ennehu yuhyil mevtâ ve ennehu alâ kulli şey’in kadîr. ( 6 ) Muhakkak ki Allah, işte O, Hakk’tır. Ve muhakkak ki O, ölüleri diriltir ve muhakkak ki O, herşeye kaadirdir. ( 7 ) Ve ennes sâate âtiyetun lâ raybe fîhâ ve ennallâhe yebe’asu men fîl kubûr. ( 7 ) Ve onda (vuku bulacağında) şüphe olmayan o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Ve muhakkak ki Allah, kabirlerde olan kimseleri beas edecektir (diriltecektir). ( 8 ) Ve minen nâsi mey yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr. ( 8 ) Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder. ( 9 ) Sâniye itafihî li yudille an sebîlillâh, lehu fid dunyâ hiz ve nuzîkuhu yevmel kiyâmeti azâbel harîka. ( 9 ) Allah’ın yolundan saptırmak için onu (Allah’ın dînindeki esasları) eğip büker (değiştirir). Onun için dünyada rezillik vardır. Ve ona kıyâmet günü yakıcı bir azap tattıracağız. ( 10 ) Zâlike bimâ kaddemet yedâke ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîde. ( 10 ) Ona: "Bunlar senin yaptıklarından ötürüdür" denir, yoksa Allah, kullarına karşı hiç de zalim değildir. ( 11 ) Ve minen nâsi mey ya’budullâhe alâ harf, fe in asâbehu hayrunitmeenne bih, ve in asâbethu fitnetunin kalebe alâ vecehihî, hasired dunyâ vel âhirah, zâlike huvel husrânul mubîn. ( 11 ) İnsanlar içinde Allah'a, bir yar kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur. ( 12 ) Yede’û min dûnillâhi mâ lâ yadurruhû ve mâ lâ yenfeuh, zâlike huved dalâlul baîde. ( 12 ) Allah'ı bırakıp, kendisine fayda da zarar da veremeyen şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur. ( 13 ) Yede’û le men darruhû akrabu min nef’ih, le bi’sel mevlâ ve le bi’sel aşîr. ( 13 ) Kendisine zararı faydasından daha yakın olana yalvarır. Yalvardığı şey ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır! ( 14 ) İnnallâhe yudehilullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâr, innallâhe yef’alu mâ yurîde. ( 14 ) Doğrusu Allah, inananları ve yararlı işler işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah, şüphesiz, istediğini yapar. ( 15 ) Men kâne yezunnu en len yensurahullâhu fîd dunyâ vel âhirati felyemdude bi sebebin ilâs semâi summelyakata’ felyenzur hel yuzhibenne keyduhu mâ yagîz. ( 15 ) Allah'ın peygamber'e dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?
  • ( 16 ) Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinâtin ve ennallâhe yehdî mey yurîde. ( 16 ) İşte böylece Kuran'ı apaçık ayetler olarak indirdik. Allah, şüphesiz, dilediğini doğru yola eriştirir. ( 17 ) İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrakû innallâhe yafsilu beynehum yevmel kiyâmeh, innallâhe alâ kulli şey’in şehîde. ( 17 ) Doğrusu, inananlar ve yahudiler, sabiiler, hıristiyanlar, mecusiler, ortak koşanlar arasında, kıyamet günü Allah kesin hüküm verecektir. Doğrusu Allah herşeye şahiddir. ( 18 ) E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fîs semâvâti ve men fîl ardi veş şemsu vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devâbbu ve kesîrun minen nâs, ve kesîrun hakka aleyhil azâbe, ve mey yuhinillâhu fe mâ lehu min mukrim, innallâhe yef’alu mâ yeşâ. ( SECDE ÂYETİ ) ( 18 ) Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun? İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah'ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Doğrusu Allah ne dilerse yapar. ( 19 ) Hâzâni hasmânihtesamû fî rabbihim fellezîne keferû kuttiat lehum siyâbun min nârin, yusabbu min fevki ruûsihumul hamîm. ( 19 ) Bu ikisi (mü’minler ve kâfirler), Rab’leri hakkında mücâdele eden iki hasımdır. O inkâr edenler ki onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir. Onların başlarının üzerinden kaynar su dökülecek. ( 20 ) Yusheru bihî mâ fî butûnihim vel culûde. ( 20 ) Onunla, onların karınlarındakiler (iç organları) ve ciltleri (derileri) eritilecek. ( 21 ) Ve lehum makâmiu min hadîde. ( 21 ) Ve onlar için demirden kamçılar vardır. ( 22 ) Kullemâ erâdû ey yahrucû minhâ min gammin uîdû fîhâ ve zûkû azâbel harîka. ( 22 ) Orada, uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler her defasında oraya geri çevrilirler: "Yakıcı azabı tadın" denir. ( 23 ) İnnallâhe yudehilullezîne âmenû ve amilus sâlihâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru yuhallevne fîhâ min esâvira min zehebin ve lu’lue, ve libâsuhum fîhâ harîr. ( 23 ) Doğrusu Allah, inanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.
  • ( 24 ) Ve hudû ilât tayyibî minel kavli ve hudû ilâ sirâtil hamîde. ( 24 ) Bu kimseler, sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, övülmeğe layık olan Allah'ın yoluna eriştirilmişlerdir. ( 25 ) İnnellezîne keferû ve yasuddûne an sebîlillâhi vel mescidil harâmillezî cealnâhu lin nâsi sevâenil âkifu fîhi vel bâde, ve mey yuride fîhi bi ilhâdin bi zulmin nuzikahu min âzâbin elîm. ( 25 ) Doğrusu inkar edenleri, Allah'ın yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılınan Mescidi Haram'dan alıkoyanları ve orada zulm ile yanlış yola saptırmak isteyeni, can yakıcı bir azaba uğratırız. ( 26 ) Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûde. ( 26 ) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut" diye İbrahim'i Kabe'nin yerine yerleştirmiştik. ( 27 ) Ve ezzin fîn nâsi bil hacci ye’tûke ricâlen ve alâ kulli dâmiriy ye’tîne min kulli feccin amîka. ( 27 ) İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler. ( 28 ) Li yeşhedû menâfia lehum ve yezkurusmallâhi fî eyyâmin ma’lûmâtin alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm, fe kulû minhâ ve at’imul bâisel fakîr. ( 28 ) Taki kendi menfaatlerine şahid olsunlar; Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Siz de bunlardan yiyin, çaresiz kalmış yoksulu da doyurun. ( 29 ) Summel yakadû tefesehum vel yûfû nuzûrahum vel yettavvefû bil beytil atîka. ( 29 ) Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kabe'yi tavaf etsinler. ( 30 ) Zâlike ve mey yuazzim hurumâtillâhi fe huve hayrun lehu inde rabbih, ve uhillet lekumul en’âmu illâ mâ yutlâ aleykum fecetenibûr ricese minel evsâni vecetenibû kavlez zûr. ( 30 ) İşte böyle. Kim Allah'ın yasaklarına saygı gösterirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğinedir. (Haram olduğu) size okunanlar dışında kalan hayvanlar, size helal kılındı. O halde pis putlardan sakının; yalan sözden kaçının.
  • ( 31 ) Hunefâe lillâhi gayra muşrikîne bihy, ve mey yuşrik billâhi fe ke ennemâ harra mines semâi fe tahtafuhut tayru ev tehvî bihir rîhu fî mekânin sahîka. ( 31 ) Allah'a ortak koşmaksızın O'na yönelerek pis putlardan kaçının, yalan sözden çekinin. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer. ( 32 ) Zâlik ve mey yuazzim şeâirallâhi fe innehâ min takavâl kulûbe. ( 32 ) Bu böyledir; kişinin Allah'ın nişanelerine hürmet göstermesi, kalblerin Allah'a karşı gelmekten sakınmasındandır. ( 33 ) Lekum fîhâ menâfiu ilâ ecelin musemmen summe mahilluhâ ilâl beytil atîka. ( 33 ) Bu nişanelerde sizin için belli bir süreye kadar faydalar vardır. Sonra bunlar Beyti Atik'de, Kabe'de son bulurlar. ( 34 ) Ve li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm, fe ilâhukum ilâhun vâhidun fe lehû eslimû ve beşşiril muhbitîn. ( 34 ) Ve Biz, bütün ümmetler için (kurban konusunda aynı) usulleri tayin ettik ki onlara, (Allah’ın) rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah’ın İsmi’ni zikretsinler (Allah’ın İsmi ile kurbanları kessinler). O halde, sizin İlâhınız Tek Bir İlâh’tır. Öyleyse O’na teslim olun! Ve muhbitleri müjdele. ( 35 ) Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum vas sâbirîne alâ mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razakanâhum yunfikûn. ( 35 ) Onlar, Allah’ı zikrettikleri zaman kalpleri titreyenlerdir (Allah’tan gelen bir cereyanla kalpleri ve vücutları sarsılanlardır). Onlara isabet edenlere (musîbetlere) sabredenlerdir ve salâtı (namazı) ikame edenlerdir. Ve onlar, onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler. ( 36 ) Vel budene cealnâhâ lekum min şeâirillâhi lekum fîhâ hayr, fezkurûsmallâhi aleyhâ savâff, fe izâ vecebet cunûbuhâ fe kulû minhâ ve ata’imûl kânia vel mu’terr, kezâlike sahharnâhâ lekum leallekum teşkurûn. ( 36 ) İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik. ( 37 ) Ley yenâlallâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn. ( 37 ) Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır. Allah'a ulaşacak olan ancak sizin O'nun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah'ı yüceltmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir. İyilik yapanlara müjde et. ( 38 ) İnnallâhe yudâfiu anillezîne âmenû, innallâhe lâ yuhibbu kulle havvânin kefûr. ( 38 ) Allah şüphesiz inananları savunur, çünkü hainleri ve nankörleri hiç sevmez.
  • ( 39 ) Uzine lillezîne yukâtelûne bi ennehum zulimû, ve innallâhe alâ nasrihim le kadîr. ( 39 ) Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir'dir. ( 40 ) Ellezîne uhricû min diyârihim bi gayri hakkin illâ ey yekûlû rabbunâllâh, ve lev lâ def’ullâhin nâse ba’dahum bi ba’din le huddimet savâmiu ve biyaun ve salavâtun ve mesâcidu yuzkeru fîhâsmullâhi kesîra, ve le yansurannallâhu mey yansuruh, innallâhe le kaviyyun azîz. ( 40 ) Onlar haksız yere ve "Rabbimiz Allah'tır" dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür. ( 41 ) Ellezîne in mekkennâhum fîl ardi ekâmûs salâte ve âtevuz zekâte ve emerû bil ma’rûfi ve nehev anil munker, ve lillâhi âkibetul umûr. ( 41 ) Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekat verirler, uygun olanı emrederler, fenalığı yasak ederler. İşlerin sonucu Allah'a aittir. ( 42 ) Ve in yukezzibûke fe kade kezzebet kabelehum kavmu nûhin ve âdun ve semûde. ( 42 ) Ve eğer seni yalanlıyorlarsa (bil ki), onlardan önce Nuh kavmi, Adn kavmi ve Semud kavmi de (peygamberlerini) yalanlamışlardı. ( 43 ) Ve kavmu ibrâhîme ve kavmu lûta. ( 43 ) Ve İbrâhîm (A.S)’ın kavmi de ve Lut (A.S)’ın kavmi de (yalanlamıştı). ( 44 ) Ve ashâbu medyen, ve kuzzibe mûsâ fe emleytu lil kâfirîne summe ehaztuhum, fe keyfe kâne nekîr. ( 44 ) Ve Medyen halkı da (yalanladı) ve Musa (A.S) da yalanlandı. Fakat kâfirlere, mühlet (zaman) verdim. Sonra (da) onları aldım. O zaman benim cezalandırmam nasıl oldu? ( 45 ) Fe ke eyyin min karyetin ehleknâhâ ve hiye zâlimetun fe hiye hâviyetun alâ urûşihâ ve bi’rin muattalatin ve kasrin meşîde. ( 45 ) Nice kasabaların halkını haksızlık yaparken yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları metruk, sarayları bomboş kalmıştır. ( 46 ) E fe lem yesîrû fîl ardi fe tekûne lehum kulûbuy ya’kilûne bihâ ev âzânuy yesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’mâl ebesâru ve lâkin ta’mâl kulûbulletî fîs sudûr. ( 46 ) Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalbler de körleşir.
  • ( 47 ) Ve yesta’cilûneke bil azâbi ve ley yuhlifallâhu va’deh, ve inne yevmen inde rabbike ke elfi senetin mimmâ teuddûn. ( 47 ) Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktır. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir. ( 48 ) Ve ke eyyin min karyetin emleytu lehâ ve hiye zâlimetun summe ehaztuhâ, ve ileyyel masîr. ( 48 ) Nice kasabalara, haksız oldukları halde, mehil vermiştim; sonunda onları yakalayıverdim. Dönüş ancak Bana'dır. ( 49 ) Kul yâ eyyuhân nâsu innemâ ene lekum nezîrun mubîn. ( 49 ) "Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım" de. ( 50 ) Fellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiratun ve rizkun kerîm. ( 50 ) Cömertçe verilmiş rızık ve mağfiret, inanan ve yararlı iş işleyenleredir. ( 51 ) Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike ashâbul cehîm. ( 51 ) Ayetlerimizi tartışarak bozmağa uğraşanlar, işte onlar cehennemliklerdir. ( 52 ) Ve mâ erselnâ min kabelike min resûlin ve lâ nebiyyin illâ izâ temennâ elkaş şeytânu fî umniyyetihî, fe yensehullâhu mâ yulkiş şeytânu summe yuhkimullâhu âyâtih, vallâhu alîmun hakîm. ( 52 ) Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ( 53 ) Li yec’ale mâ yulkiş şeytânu fitneten lillezîne fî kulûbihim maradun vel kâsiyeti kulûbuhum, ve innez zâlimîne le fî şikâkin baîde. ( 53 ) Kalplerinde maraz (hastalık) olan ve kalpleri kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) olanlara, şeytanın ilka ettiği (ulaştırdığı) şeyi fitne (imtihan) kılmak içindir. Ve muhakkak ki zalimler, elbette uzak bir ayrılık içindedirler (Sıratı Mustakîm’den uzaklaşmışlardır, ayrılmışlardır). ( 54 ) Ve li ya’lemellezîne ûtûl ilme ennehul hakku mir rabbike fe yuk’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sirâtin mustakîm. ( 54 ) Bu, kendilerine ilim verilenlerin Kuran'ın, senin Rabbin'den bir gerçek olduğunu bilip de ona inanmaları ve gönüllerini bağlamaları içindir. Allah inananları şüphesiz doğru yola eriştirir. ( 55 ) Ve lâ yezâlullezîne keferû fî miryetin minhu hattâ te’tiyehumus sâatu bagteten ev ye’tiyehum azâbu yevmin akîm. ( 55 ) İnkar edenler, ceza saati kendilerine ansızın gelene veya gecesi olmayan günün azabı çatana kadar Kuran'dan şüphe etmekte devam ederler.
  • ( 56 ) El mulku yevme izin lillâhi, yahkumu beynehum, fellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî cennâtin naîm. ( 56 ) İşte o gün hükümranlık Allah'ındır. O aralarında hükmeder. İnanıp yararlı iş işleyenler nimet cennetlerindedirler. ( 57 ) Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ fe ulâike lehum azâbun muhîn. ( 57 ) İnkar edenler, ayetlerimizi yalan sayan kimseler, işte onlar için hakir düşüren azap vardır. ( 58 ) Vellezîne hâcerû fî sebîlillâhi summe kutilû ev mâtû le yerzukannehumullâhu rizkan hasenâ, ve innallâhe le huve hayrur râzikîn. ( 58 ) Allah yolunda hicret edenlere, sonra öldürülen veya ölenlere Allah, elbette onlara güzel bir rızık verecektir. Rızık verenlerin en hayırlısı yalnız Allah'tır. ( 59 ) Le yudehilennehum mudahaley yerdavneh, ve innallâhe le alîmun halîm. ( 59 ) And olsun ki, onları hoşnut olacakları bir yere koyar. Şüphesiz Allah bilendir, Halim'dir. ( 60 ) Zâlik, ve men âkabe bi misli mâ ûkibe bihî summe bugiye aleyhi le yansurennehullâh, innallâhe le afuvvun gafûr. ( 60 ) Bu böyledir; kim kendisine verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de saldırılırsa, Allah ona, and olsun ki yardım edecektir. Allah şüphesiz, affeder ve bağışlar. ( 61 ) Zâlike bi ennallâhe yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve ennallâhe semîun basîr. ( 61 ) Böyledir; Allah geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar ve Allah şüphesiz işitir ve görür. ( 62 ) Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve enne mâ yede’ûne min dûnihî huvel bâtilu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr. ( 62 ) Keza Hak yalnız Allah'tır; O'nu bırakıp taptıkları sadece batıldır. Doğrusu Allah yücedir büyüktür. ( 63 ) E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen fe tusbihul ardu muhdarrah, innallâhe latîfun habîr. ( 63 ) Allah'ın gökten indirdiği su ile yerin yemyeşil olduğunu görmez misin? Doğrusu Allah Latif'dir, haberdardır. ( 64 ) Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard, ve innallâhe le huvel ganiyyul hamîde. ( 64 ) Göklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Doğrusu Allah müstağnidir, övülmeğe layık olandır.
  • ( 65 ) E lem tera ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardi vel fulke tecerî fîl bahri bi emrihî, ve yumsikus semâe en tekaa alâl ardi illâ bi iznih, innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm. ( 65 ) Allah'ın yerde olanları ve emriyle denizlerde yürüyen gemileri buyruğunuz altına vermiş olduğunu; buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü O'nun tuttuğunu görmez misin? Doğrusu Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametli olandır. ( 66 ) Ve huvellezî ahyâkum summe yumîtukum summe yuhyîkum, innel insâne le kefûr. ( 66 ) Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür. ( 67 ) Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûh fe lâ yunâziunneke fîl emr vede’u ilâ rabbik, inneke le alâ huden mustekîm. ( 67 ) Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah’a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin. ( 68 ) Ve in câdelûke fe kulillâhu a’lemu bimâ ta’melûn. ( 68 ) Ve eğer seninle mücâdele ederlerse o taktirde (onlara): “Allah yaptıklarınızı çok iyi bilir.” de. ( 69 ) Allâhu yahkumu beynekum yevmel kiyâmeti fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn. ( 69 ) Allah, kıyâmet günü, hakkında ihtilâf etmiş olduğunuz şeyler konusunda sizin aranızda hükmedecek. ( 70 ) E lem ta’lem ennallâhe ya’lemu mâ fis semâi vel ard, inne zâlike fî kitâbe, inne zâlike alâllâhi yesîr. ( 70 ) Gökte ve yerde olanı Allah'ın bildiğini bilmez misin? Bunlar hiç şüphesiz Kitap'dadır ve şüphesiz bunlar Allah'a kolaydır. ( 71 ) Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lem yunezzil bihî sultânen ve mâ leyse lehum bihî ilm, ve mâ liz zâlimîne min nasîr. ( 71 ) Onlar Allah'ı bırakıp da O'nun, haklarında hiçbir delil indirmediği, kendilerinde de bir bilgi olmayan şeylere taparlar. Zulmedenlerin yardımcısı olmaz. ( 72 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin ta’rifu fî vucûhillezîne keferûl munker, yekâdûne yestûne billezîne yetlûne aleyhim âyâtinâ, kul e fe unebbiukum bi şerrin min zâlikum, en nâru, vaadehâllâhullezîne keferû, ve bis’sel masîr. ( 72 ) Onlara ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman, inkar edenlerin yüzlerinden inkarlarını anlarsın. Nerdeyse, kendilerine ayetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Size bundan daha fenasını haber vereyim mi? Allah'ın inkarcılara vadettiği ateş! Ne kötü bir dönüştür!..
  • ( 73 ) Yâ eyyuhân nâsu duribe meselun festemiû leh, innellezîne tede’ûne min dûnillâhi ley yahlukû zubâben ve levictemeû leh, ve iy yeslubhumuz zubâbu şey’en lâ yestenkizûhu minh, daufat tâlibu vel matlûbe. ( 73 ) Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi onu dinleyin: Sizlerin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamıyacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu kurtaramazlar; isteyen de, istenen de aciz! ( 74 ) Mâ kaderûllâhe hakka kaderih, innallâhe le kaviyyun azîz. ( 74 ) Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür. ( 75 ) Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs, innallâhe semîun basîr. ( 75 ) Allah meleklerden ve insanlardan peygamberler seçer. Doğrusu Allah işitir ve görür. ( 76 ) Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve ilâllâhi turceul umûr. ( 76 ) O, geçmişlerini geleceklerini bilir. Bütün işler Allah'a döner. ( 77 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenûrkeû vescudû va’budû rabbekum vef’alûl hayra leallekum tuflihûn. (SECDE ÂYETİ) ( 77 ) Ey inananlar! Rüku edin, secdeye varın, Rabbiniz'e kulluk edin, iyilik yapın ki saadete erişesiniz. ( 78 ) Ve câhidû fîllâhi hakka cihâdih, huvecetebâkum ve mâ ceale aleykum fîd dîni min harace, millete ebîkum ibrâhîm, huve semmâkumul muslimîne min kabelu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alân nâs, fe ekîmûs salâte ve âtuz zekâte va’tesimû billâhi, huve mevlâkum, fe ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr. ( 78 ) Allah uğrunda gereği gibi cihat edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kuran'da, peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size müslüman adını veren O'dur. Artık, namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.