Cüz   24
Kur’ân sayfa no : 461 - 480  
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi   ( Kâbe İmamı )

  • Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 32 ) Fe men azlemu mimmen kezzebe alâllâhi ve kezzebe bis sidiki iz câeh, e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn. ( 32 ) Allah'a karşı yalan uydurandan, kendisine gelmiş gerçeği yalan sayandan daha zalim olan kimdir? İnkarcılar için cehennemde dur durak olmaz olur mu? ( 33 ) Vellezî câ e bis sidiki ve saddeka bihî ulâike humul muttakûn. ( 33 ) Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. ( 34 ) Lehum mâ yeşâûne inde rabbihim, zâlike cezâul muhsinîn. ( 34 ) Onlara, Rablerinin katında diledikleri şeyler vardır, bu, iyilerin mükafatıdır. ( 35 ) Li yukeffirallâhu anhum esveellezî amilû ve yeceziyehum ecerahum bi ahsenillezî kânû ya’melûn. ( 35 ) Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter, onlara, işledikleri şeylerin en güzel karşılıklarını verir. ( 36 ) E leysallâhu bi kâfin abedeh, ve yuhavvifûneke billezîne min dûnih, ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min hâde. ( 36 ) Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başka şeylerle korkutuyorlar. Allah'ın, saptırdığını doğru yola koyacak yoktur. ( 37 ) Ve mey yehdillâhu fe mâ lehu min mudill, e leysallâhu bi azîzin zîntikâm. ( 37 ) Allah'ın doğru yola eriştirdiğini de saptıracak yoktur. Allah, güçlü olan, öç alabilen değil midir? ( 38 ) Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh, kul e fe raeytum mâ tede’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetih, kul hasbiyallâh, aleyhi yetevekkelul mutevekkilûn. ( 38 ) And olsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan: "Allah'tır" derler. De ki: "Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmetdilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?" De ki: "Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir." ( 39 ) Kul yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil, fe sevfe ta’lemûn. ( 39 ) De ki: "Ey kavmim! Bulunduğunuz mekânda (elinizden geleni) yapın! Muhakkak ki ben de yapacağım. Öyleyse yakında bileceksiniz." ( 40 ) Mey ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yahillu aleyhi azâbun mukîm. ( 40 ) Kendisini rezil edecek azap, kime gelecekse (ona ulaşır) ve mukim (sürekli) azap onun üstüne iner.
  • ( 41 ) İnnâ enzelnâ aleykel kitâbe lin nâsi bil hakk, fe men ihtedâ fe li nefsih, ve men dalle fe innemâ yadillu aleyhâ, ve mâ ente aleyhim bi vekîl. ( 41 ) Doğrusu Biz, insanlar için Kitap'ı gerçekle sana indirdik; kim doğru yolda ise bu kendi lehinedir; sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlara vekil değilsin. ( 42 ) Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhâl mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn. ( 42 ) Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır. ( 43 ) Emittehazû min dûnillâhi şufeâ , kul e ve lev kânû lâ yemlikûne şey’en ve lâ ya’kilûn. ( 43 ) Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?" ( 44 ) Kul lillâhiş şefâatu cemîa, lehu mulkus semâvâti vel ard, summe ileyhi turceûn. ( 44 ) De ki: "Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz." ( 45 ) Ve izâ zukirallâhu vahdehuşmeezzet kulûbullezîne lâ yuk’minûne bil âhirah, ve izâ zukirellezîne min dûnihi izâ hum yestebeşirûn. ( 45 ) Allah tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbleri nefretle çarpar, ama Allah'tan başka putlar anıldığı zaman hemen yüzleri güler. ( 46 ) Kulillâhumme fâtiras semâvâti vel ardi âlimel gaybi veş şehâdeti ente tahkumu beyne ibâdike fî mâ kânû fîhi yahtelifûn. ( 46 ) De ki: "Ey göklerin, yerin yaratanı, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'ım! Kullarının ayrılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında Sen hükmedeceksin." ( 47 ) Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fîl ardi cemîan ve mislehu meahu leftedev bihî min sûil azâbi yevmel kiyâmeh, ve bedâ lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn. ( 47 ) Yeryüzünde olanların hepsi ve bir misli daha zalimlerin olmuş olsa, kıyamet günündeki kötü azap için fidye verseler kabul edilmez. Allah katından onlara, hiç hesaplamadıkları şeyler beliriverir.
  • ( 48 ) Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn. ( 48 ) Onlara, işledikleri kötü şeyler belli olur; alaya aldıkları şeyler de kendilerini çepeçevre sarar. ( 49 ) Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilm, bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn. ( 49 ) İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bize yalvarır. Sonra katımızdan ona bir nimet verdiğimiz zaman: "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır; o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler. ( 50 ) Kade kâlehâllezîne min kabelihim fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn. ( 50 ) Bunu onlardan öncekiler de söylemişti, ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi. ( 51 ) Fe esâbehum seyyiâtu mâ kesebû, vellezîne zalemû min hâulâi se yusîbuhum seyyiâtu mâ kesebû ve mâ hum bi mu’cizîn. ( 51 ) Bunun için, işledikleri kötülükler başlarına geldi. Bunlar içinde zulmedenlerin de kazandıkları kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Allah'ı aciz bırakamazlar. ( 52 ) E ve lem ya’lemû ennallâhe yebesutur rizka li mey yeşâu ve yakadir, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yuk’minûn. ( 52 ) Allah'ın rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır. ( 53 ) Kul yâ ibâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ takanetû min rahmetillâh, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ, innehu huvel gafûrur rahîm. ( 53 ) De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." ( 54 ) Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabeli ey ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn. ( 54 ) "Rabbinize yönelin. Azap size gelmeden önce O'na teslim olun; sonra yardım görmezsiniz." ( 55 ) Vettebiû ahsene mâ unzile ileykum mir rabbikum min kabeli ey ye’tiyekumul azâbu bagteten ve entum lâ teş’urûn. ( 55 ) "Size ansızın, farkına varmadan azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilen en güzel söze, Kuran'a uyun." ( 56 ) En tekûle nefsun yâ hasratâ alâ mâ ferrattu fî cenbillâhi ve in kuntu le mines sâhirîn. ( 56 ) Kişinin: "Allah'a karşı aşırı gitmemden ötürü bana yazıklar olsun. Gerçekten ben alaya alanlardandım" diyeceği günden sakının.
  • ( 57 ) Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttakîn. ( 57 ) Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın). ( 58 ) Ev tekûle hîne terâl azâbe lev enne lî kerraten fe ekûne minel muhsinîn. ( 58 ) Veya azabı gördüğünüz an: "Keşke benim bir kere daha (fırsatım) olsaydı, o zaman muhsinlerden olurdum." diyenlerden (olmayın). ( 59 ) Belâ kade câetke âyâtî fe kezzebete bihâ vestekberte ve kunte minel kâfirîn. ( 59 ) Ey insanoğlu! Evet; ayetlerim sana gelmişti de onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştun. ( 60 ) Ve yevmel kiyâmeti terâllezîne kezebû alâllâhi vucûhuhum musveddeh, e leyse fî cehenneme mesven lil mutekebbirîn. ( 60 ) Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü, yüzlerinin simsiyah olduğunu görürsün. Böbürlenenler için cehennemde bir durak olmaz olur mu? ( 61 ) Ve yuneccîllâhullezînettekav bi mefâzetihim lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn. ( 61 ) Allah, sakınanları başarılarından ötürü kurtarır. Onlara hiçbir kötülük gelmez; onlar üzülmezler. ( 62 ) Allahu hâliku kulli şey’ ve huve alâ kulli şey’in vekîl. ( 62 ) Allah her şeyin yaratanıdır. O her şeye Vekil'dir. ( 63 ) Lehu makâlîdus semâvâti vel ard, vellezîne keferû bi âyâtillâhi ulâike humul hâsirûn. ( 63 ) Göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, işte onlar hüsrandadırlar. ( 64 ) Kul e fe gayrallâhi te’murûnnî a’budu eyyuhâl câhilûn. ( 64 ) De ki: "Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?" ( 65 ) Ve lekade ûhiye ileyke ve ilâllezîne min kabelike, le in eşrakte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn. ( 65 ) And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuştur: "And olsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun." ( 66 ) Belillâhe fa’bude ve kun mineş şâkirîn. ( 66 ) "Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve şukredenlerden ol." ( 67 ) Ve mâ kaderûllâhe hakka kaderihî vel ardu cemîan kabedatuhu yevmel kiyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînih, subehânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn. ( 67 ) Onlar Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.
  • ( 68 ) Ve nufiha fîs sûri fe saika men fîs semâvâti ve men fîl ardi illâ men şâallâh, summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kiyâmuy yanzurûn. ( 68 ) Sura üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sura bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. ( 69 ) Ve eşrakatil ardu bi nûri rabbihâ ve vudial kitâbu ve cîe bin nebiyyîne veş şuhedâi ve kudiye beynehum bil hakki ve hum lâ yuzlemûn. ( 69 ) Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitap açılır, peygamberler ve şahidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. ( 70 ) Ve vuffiyet kullu nefsin mâ amilet ve huve a’lemu bimâ yef’alûn. ( 70 ) Her kişiye işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir. ( 71 ) Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ, hattâ izâ câuhâ futihat ebevâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâ e yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn. ( 71 ) İnkar edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapıları açılır; bekçileri onlara: "Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi" derler. "Evet geldi" derler. Lakin azap sözü inkarcıların aleyhine gerçekleşir. ( 72 ) Kîledehulû ebevâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn. ( 72 ) Onlara: "Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir. ( 73 ) Vesîkallezînettekav rabbehum ilâl cenneti zumerâ, hattâ izâ câuhâ ve futihat ebevâbuhâ ve kâle lehum hazenetuhâ selâmun aleykum tibetum fedehulûhâ hâlidîn. ( 73 ) Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: "Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler. ( 74 ) Ve kâlûl hamdu lillâhillezî sadakanâ va’dehu ve evresenâl arda netebevveu minel cenneti haysu neşâ, fe ni’me ecerul âmilîn. ( 74 ) Onlar: "Bize verdiği sözde duran ve bizi bu yere varis kılan Allah'a hamdolsun. Cennette istediğimiz yerde oturabiliriz. Yararlı iş işleyenlerin ecri ne güzelmiş!" derler.
  • ( 75 ) Ve terâl melâikete hâffîne min havlil arşi yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudiye beynehum bil hakki ve kiylel hamdu lillâhi rabbil âlemîn. ( 75 ) Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hüküm olunmuştur. "Övgü, Alemlerin Rabbi olan Allah içindir" denir.

    40. Mü'min ( Ğâfîr ) Sûresi ( سُورَةُ الْمُؤْمِنِ ) Surah Ghafir

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mîm. ( 1 ) Ha, Mim. ( 2 ) Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm. ( 2 ) Kitap'ın indirilmesi, güçlü ve bilgin olan Allah katındandır. ( 3 ) Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavl, lâ ilâhe illâ huv, ileyhil masîr. ( 3 ) O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. O'ndan başka tanrı yoktur, dönüş O'nadır. ( 4 ) Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illâllezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâde. ( 4 ) Allah'ın ayetleri üzerinde, inkar edenlerden başkası tartışmaya girişmez. İnkarcıların memlekette gezip dolaşması seni aldatmasın. ( 5 ) Kezzebet kabelehum kavmu nûhin vel ahzâbu min ba’dihim ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtili li yudehidû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ikâbe. ( 5 ) Onlardan önce, Nuh milleti, ardından, peygamberlere karşı gelen topluluklar da peygamberlerini yalanlamış; her ümmet, peygamberini cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı batılla gidermek için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine Ben onları yakaladım. Cezalandırmam nasılmış? ( 6 ) Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alâllezîne keferû ennehum ashâbun nâr. ( 6 ) İnkar edenlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşti. ( 7 ) Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yuk’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kihim azâbel cahîm. ( 7 ) Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O'na inanırlar. Müminler için: "Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru" diye bağışlanma dilerler.
  • ( 8 ) Rabbenâ ve edehilhum cennâti adeninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm. ( 8 ) "Rabbimiz! Müminleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hakim olan ancak Sensin" ( 9 ) Ve kihimus seyyiât, ve men tekis seyyiâti yevme izin fe kade rahimteh ve zâlike huvel fevzul azîm. ( 9 ) "Onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur." ( 10 ) İnnellezîne keferû yunâdevne le makatullâhi ekberu min makatikum enfusekum iz tud’avne ilâl îmâni fe tekfurûn. ( 10 ) Ama inkar edenlere, "Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür; imana çağrıldığınızda inkar ederdiniz" diye seslenilir. ( 11 ) Kâlû rabbenâ emettenâsneteyni ve ahyeytenâsneteyni fa’terafnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl. ( 11 ) Onlar: "Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik, bir daha çıkmağa yol var mıdır?" derler. ( 12 ) Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrak bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr. ( 12 ) Onlara: "Yalnız Allah çağrıldığı zaman inkar ederdiniz de, O'na eş koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm, yüce Allah'ındır" denir. ( 13 ) Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rizkâ, ve mâ yetezekkeru illâ mey yunîbe. ( 13 ) Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz. ( 14 ) Fede’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn. ( 14 ) Ey inananlar! İnkarcılar istemese de, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. ( 15 ) Rafîud deracâti zûl arşi, yulkir rûha min emrihî alâ mey yeşâu min ibâdihî li yunzira yevmet telâk. ( 15 ) Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir. ( 16 ) Yevme hum bârizûn lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’, li menil mulkul yevm, lillâhil vâhidil kahhâr. ( 16 ) O gün onlar meydana çıkarlar; onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. "Bugün hükümranlık kimindir?" denir; hepsi: "Gücü herşeye yeten tek Allah'ındır" derler.
  • ( 17 ) El yevme tucezâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevm, innallâhe serîul hisâbe. ( 17 ) Bugün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir. ( 18 ) Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledâl hanâciri kâzimîn, mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâ. ( 18 ) Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur. ( 19 ) Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr. ( 19 ) Allah gözlerin hainliğini ve gönüllerin gizlediğini bilir. ( 20 ) Vallâhu yakadî bil hakk, vellezîne yede’ûne min dûnihî lâ yakadûne bi şey’, innallâhe huves semîul basîr. ( 20 ) Allah, gerçekle hükmeder. O'nu bırakıp da yalvardıkları putlar bir şeye hüküm veremez. Şüphesiz Allah işitir ve görür. ( 21 ) E ve lem yesîrû fîl ardi fe yanzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kabelihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl ardi fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk. ( 21 ) Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce ve kendilerinden daha kuvvetli olan ve yeryüzünde daha çok eser bırakan kimselerin sonuçlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları suçlarıyla yakalamıştır. Allah'a karşı onları koruyan yoktur. ( 22 ) Zâlike bi ennehum kânet te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe keferû fe ehazehumullâh, innehu kaviyyun şedîdul ikâbe. ( 22 ) Bu, kendilerine açık belgelerle gelen peygamberlerini inkar etmelerinden ötürüdür. Allah da onları bunun için yakalamıştır. Doğrusu O, kuvvetlidir, cezalandırması da şiddetlidir. ( 23 ) Ve lekade erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn. ( 23 ) And olsun ki Musa'yı, mucizelerimiz ve apaçık delillerle Firavun, Haman ve Karun'a göndermişizdir. Onlar: "Bu, yalancı sihirbazın biridir" demişlerdi. ( 24 ) İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâbe. ( 24 ) And olsun ki Musa'yı, mucizelerimiz ve apaçık delillerle Firavun, Haman ve Karun'a göndermişizdir. Onlar: "Bu, yalancı sihirbazın biridir" demişlerdi. ( 25 ) Fe lemmâ câehum bil hakki min indinâ kâlûktulû ebenâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl. ( 25 ) Musa katımızdan onlara gerçeği getirince: "Onunla beraber iman etmiş kimselerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın" dediler. Ama inkarcıların hilesi elbette boşa gider.
  • ( 26 ) Ve kâle fir’avnu zerûnî akutul mûsâ velyed’u velyed’u rabbeh, innî ehâfu ey yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardil fesâde. ( 26 ) Firavun: "Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim, o, Rabbine yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağından korkuyorum" dedi. ( 27 ) Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yuk’minu bi yevmil hisâbe. ( 27 ) Musa: "Doğrusu ben, hesap görülecek güne inanmayan böbürlenenlerin hepsinden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım" dedi. ( 28 ) Ve kâle raculun muk’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e takatulûne raculen ey yekûle rabbiyallâhu ve kade câekum bil beyyinâti mir rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh, ve iy yeku sâdikan yusibekum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâbe. ( 28 ) Firavun ailesinden olup da, inandığını gizleyen bir adam dedi ki: "Rabbim Allah'tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa size Rabbinizden belgelerle gelmiştir. Eğer yalancıysa, yalanı kendisinedir; eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Doğrusu Allah, aşırı yalancıyı doğru yola eriştirmez." ( 29 ) Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardi fe mey yansurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâde. ( 29 ) "Ey milletim; Bugün memlekette hükümranlık sizindir, galip olanlar sizsiniz. Ama Allah'ın baskını bize çatınca, O'na karşı bize kim yardım eder?" Firavun: "Ben size kendi görüşümden başkasını söylemiyorum. Ben size ancak doğru yolu gösteriyorum" dedi. ( 30 ) Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâbe. ( 30 ) Ve âmenû olan adam şöyle dedi: "Ey kavmim, muhakkak ki ben, ahzab günü (fırkalara ayrılmışların günü) gibi bir günün, size (gelmesinden) korkuyorum!" ( 31 ) Misle de’bi kavmi nûhin ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâde. ( 31 ) Nuh, Adin ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonraki kavimlerin durumu gibi. Ve Allah, kulları için zulüm dilemez. ( 32 ) Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâde. ( 32 ) "Ey milletim! Ahu figan gününden sizin hesabınıza korkuyorum." ( 33 ) Yevme tuvellûne mudebirîne, mâ lekum minallâhi min âsim ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min hâde. ( 33 ) "Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah'a karşı sizi koruyan bulunmaz. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur."
  • ( 34 ) Ve lekade câekum yûsufu min kabelu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih, hattâ izâ heleke kultum ley yebe’asallâhu min ba’dihî resûlâ, kezâlike yudillullâhu men huve musrifun murtâbe. ( 34 ) "And olsun ki, Yusuf da, daha önce, size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda Yusuf ölünce, Allah onun ardından hiçbir peygamber göndermeyecek demiştiniz. Allah, aşırı şüpheciyi işte böylece saptırır." ( 35 ) Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum, kebura makaten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatabaullâhu alâ kulli kalbi mutekebbirin cebbâr. ( 35 ) "Bunlar, Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu, Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi arttırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler." ( 36 ) Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubeni lî sarhan leallî ebelugul esbâbe. ( 36 ) Ve firavun şöyle dedi: "Ey Haman! Benim için yüksek bir kule inşa et. Umulur ki böylece sebeplere (hedeflere) ulaşırım." ( 37 ) Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ, ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl, ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâbe. ( 37 ) "Göklerin sebeplerine (yollarına) (ulaşırım), böylece Musa’nın İlâhı’na muttali olurum. Muhakkak ki ben, onun yalancı olduğunu zannediyorum." Ve işte böylece firavuna kötü ameli süslendi. Ve böylece yoldan saptırıldı. Ve firavunun hilesi hüsrandan başka birşey olmadı. ( 38 ) Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâde. ( 38 ) O inanan kimse dedi ki: "Ey milletim! Bana uyun, sizi doğru yola eriştireyim." ( 39 ) Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirata hiye dârul karâr. ( 39 ) "Ey milletim! Şüphesiz bu dünya hayatı geçicidir, ama ahiret, doğrusu işte o, kalınacak yurttur." ( 40 ) Men amile seyyieten fe lâ yucezâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve muk'minun fe ulâike yedehulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâbe. ( 40 ) "Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar."
  • ( 41 ) Ve yâ kavmi mâ lî ede’ûkum ilân necâti ve tede’ûnenî ilân nâr. ( 41 ) "Ey milletim! Nedir başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz." ( 42 ) Tede’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ede’ûkum ilâl azîzil gaffâr. ( 42 ) "Siz beni Allah'ı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum." ( 43 ) Lâ cereme ennemâ tede’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhirati ve enne meraddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr. ( 43 ) "Beni kendisine çağırdığınızın, bu dünyada da ahirette de çağırabilecek kabiliyette olmadığında, hepimizin Allah'a döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur." ( 44 ) Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâh, innallâhe basîrun bil ibâde. ( 44 ) "Size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kulları görür." ( 45 ) Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâbe. ( 45 ) Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı. ( 46 ) En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyye ve yevme tekûmus sâatu, edehilû âle firavne eşeddel azâbe. ( 46 ) Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, "Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun"denir. ( 47 ) Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben minen nâr. ( 47 ) Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslayanlara: "Doğrusu biz size uymuştuk, şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?" derler. ( 48 ) Kâlellezînestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kade hakeme beynel ibâde. ( 48 ) Büyüklük taslayanlar: "Doğrusu hepimiz onun içindeyiz. Allah kullar arasında şüphesiz hüküm vermiştir" derler. ( 49 ) Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâbe. ( 49 ) Ateşte olanlar, cehennemin bekçilerine: "Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin" derler.
  • ( 50 ) Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât, kâlû belâ, kâlû fede’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl. ( 50 ) Bekçiler: "Size, belgelerle peygamberleriniz gelmiş miydi?" derler. Onlar da: "Evet, gelmişti" derler. Bekçiler: "O halde kendiniz yalvarın" derler. İnkarcıların yalvarışı şüphesiz boşunadır. ( 51 ) İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâde. ( 51 ) Doğrusu Biz, peygamberlerimize ve inananlara dünya hayatında ve şahidlerin şahidlik edecekleri günde yardım ederiz. ( 52 ) Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziratuhum ve lehumullâ’netu ve lehum sûud dâr. ( 52 ) O gün zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır. ( 53 ) Ve lekade âteynâ mûsâl hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâbe. ( 53 ) Ve andolsun ki Musa’ya hidayet verdik. Ve Benî İsrail’i, kitaba varis kıldık. ( 54 ) Huden ve zikrâ li ulîl elbâbe. ( 54 ) Ulûl’elbab için hidayet ve zikir olarak. ( 55 ) Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibekâr. ( 55 ) Sabret, Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Suçunun bağışlanmasını dile; Rabbini akşam, sabah, överek tesbih et. ( 56 ) İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kiberun mâ hum bi bâligîh, festeiz billâh, innehu huves semîul basîr. ( 56 ) Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır. Sen Allah'a sığın. O şüphesiz işitendir, görendir. ( 57 ) Le halkus semâvâti vel ardi ekberu min halkin nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 57 ) Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. ( 58 ) Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lâl musî , kalîlen mâ tetezekkerûn. ( 58 ) Körle gören, inanıp yararlı iş işleyenlerle kötülük yapan bir değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz?
  • ( 59 ) İnnes sâate le âtiyetun lâ raybe fîhâ ve lâkinne ekseran nâsi lâ yuk’minûn. ( 59 ) Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Bunda şüphe yoktur, fakat, insanların çoğu inanmıyor. ( 60 ) Ve kâle rabbukumud’ûnî estecibe lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedehulûne cehenneme dâhirîn. ( 60 ) Rabbiniz: "Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuştur. ( 61 ) Allâhullezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâra mubesirâ, innallâhe le zû fadlin alân nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ yeşkurûn. ( 61 ) Size, geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Doğrusu Allah insanlara karşı lütufkardır, ama insanların çoğu şükretmezler. ( 62 ) Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huv fe ennâ tu’fekûn. ( 62 ) İşte herşeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah budur. O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp döndürülürsünüz? ( 63 ) Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yecehadûn. ( 63 ) Allah'ın ayetlerini bile bile inkar edenler böylece döndürülüyorlardı. ( 64 ) Allâhullezî ceale lekumul arda karâren ves semâe binâen ve savverakum fe ahsene suverakum ve razakakum minet tayyibât, zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârakallâhu rabbul âlemîn. ( 64 ) Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir! ( 65 ) Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fede’ûhu muhlisîne lehud dîn, el hamdu lillâhi rabbil âlemîn. ( 65 ) O diridir, O'ndan başka tanrı yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Övgü, Alemlerin Rabbi Allah içindir. ( 66 ) Kul innî nuhîtu en a’budellezîne tede’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu mir rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn. ( 66 ) De ki: "Sizin, Allah'ı bırakıp da kulluk ettiklerinize kulluk etmek bana yasak kılınmıştır. Zira bana Rabbimden belgeler gelmiştir. Ben, kendimi Alemlerin Rabbine vermekle emrolundum."
  • ( 67 ) Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutufetin summe min alakatin summe yuhricukum tiflen summe li tebelugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ, ve minkum mey yuteveffâ min kabl ve li tebelugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kilûn. ( 67 ) Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O'dur. Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de, belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz. ( 68 ) Huvellezî yuhyî ve yumît, fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn. ( 68 ) Dirilten, öldüren O'dur. Bir şeye karar verirse "Ol" der, o da oluverir. ( 69 ) E lem tera ilâllezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi, ennâ yusrafûn. ( 69 ) Allah'ın ayetleri üzerinde tartışanları görmez misin? Nasıl da döndürülüyorlar? ( 70 ) Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn. ( 70 ) Kitap'ı ve peygamberlerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette bileceklerdir. ( 71 ) İzil aglâlu fî a’nâkihim ves selâsilu, yushabûn. ( 71 ) Onlar, boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler. ( 72 ) Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn. ( 72 ) Onlar kaynar suya sokulacaklar, sonra da ateşte tutuşturulacaklar (yakılacaklar). ( 73 ) Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn. ( 73 ) Sonra onlara: "Sizin şirk koşmuş olduğunuz şeyler nerede?" denir. ( 74 ) Min dûnillâh, Kâlû dallû annâ bel lem nekun nede’û min kabelu şey’â, kezâlike yudillullâhul kâfirîn. ( 74 ) Allah’tan başka. (Cehennemdekiler de) derler ki: "Onlar bizden saptılar (uzaklaştılar). Hayır, (meğer) biz daha önce (hiç) bir şeye tapmamışız. Allah, kâfirleri işte böyle dalâlette bırakır." ( 75 ) Zâlikum bimâ kuntum tefrahûne fîl ardi bi gayril hakki ve bimâ kuntum temrahûn. ( 75 ) İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve azmanız sebebiyledir. ( 76 ) Udehulû ebevâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn. ( 76 ) Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü. ( 77 ) Fasbir inne va’dallâhi hakk, fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn. ( 77 ) Sabret; şüphesiz Allah'ın verdiği söz gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni öldürürüz, nasıl olsa onların dönüşü Bizedir.
  • ( 78 ) Ve lekade erselnâ rusulen min kabelike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum mel lem naksus aleyk, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh, fe izâ câe emrullâhi kudiye bil hakki ve hasira hunâlikel mubatilûn. ( 78 ) And olsun ki, senden önce birçok peygamberler gönderdik; sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık; hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah'ın buyruğu gelince iş gerçekten biter. İşte o zaman, boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar. ( 79 ) Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ te’kulûn. ( 79 ) Binek olarak kullanmanız ve yemeniz için hayvanları sizin için yaratan Allah'tır. ( 80 ) Ve lekum fîhâ menâfiu ve li tebelugû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn. ( 80 ) Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır; gönüllerinizdeki arzulara, onlara binerek ulaşırsınız. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız. ( 81 ) Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn. ( 81 ) Allah size delillerini gösteriyor. Allah'ın delillerinden hangisini inkar edersiniz? ( 82 ) E fe lem yesîrû fîl ardi fe yanzurû keyfe kâne âkibetullezîne min kabelihim, kânû eksera minhum ve eşedde kuvveten ve âsâran fîl ardi femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn. ( 82 ) Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin sonuçlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Kazandıkları onlara bir fayda vermemiştir. ( 83 ) Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn. ( 83 ) Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi. ( 84 ) Fe lemmâ raev be’senâ kâlû âmennâ billâhi vahdehu ve kefernâ bimâ kunnâ bihî muşrikîn. ( 84 ) Şiddetli azabımızı gördüklerinde: "Yalnız Allah'a inandık; O'na koştuğumuz eşleri inkar ettik" dediler. ( 85 ) Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ raev be’senâ, sunnetallâhilletî kade halet fî ibâdih, ve hasira hunâlikel kâfirûn. ( 85 ) Ama, Bizim şiddetli azabımızı görüp de öyle inanmaları kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah'ın kulları hakkında, öteden beri yürürlükte olan yasasıdır. İşte inkarcılar o zaman hüsranda kaldılar.
  • 41. Fussilet ( Hâ Mîm es-Secde ) Sûresi ( سُورَةُ فُصِّلَتْ ) Surah Fussilat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mîm. ( 1 ) Ha, Mim. ( 2 ) Tenzîlun miner rahmânir rahîm. ( 2 ) Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir. ( 3 ) Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmiy ya’lemûn. ( 3 ) (O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur’ân’dır. ( 4 ) Beşîran ve nezîrâ, fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn. ( 4 ) Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler. ( 5 ) Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ tede’ûnâ ileyhi ve fî âzâninâ vakurun ve min beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ âmilûn. ( 5 ) Ve dediler ki: “Bizi kendisine davet ettiğin şeye karşı, kalplerimizde (idrak etmeyi önleyen) ekinnet, kulaklarımızda (işitmeyi engelleyen) vakra ve seninle bizim aramızda bir perde var. Artık (sen dilediğini) yap! Muhakkak ki biz de dilediğimizi yapacak olanlarız.” ( 6 ) Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh, ve veylun lil muşrikîn. ( 6 ) Onlara söyle: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!" ( 7 ) Ellezîne lâ yu’tûnez zekâte ve hum bil âhirati hum kâfirûn. ( 7 ) Onlar zekat vermezler; ahireti inkar edenler de yalnız onlardır. ( 8 ) İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum ecerun gayru memnûn. ( 8 ) Doğrusu inanıp yararlı iş işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır. ( 9 ) Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tece’alûne lehû endâdâ, zâlike rabbul âlemîn. ( 9 ) "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, alemlerin Rabbidir" de. ( 10 ) Ve ceale fîhâ ravâsiye min fevkihâ ve bârake fîhâ ve kaddera fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâmin, sevâen lis sâilîn. ( 10 ) Yeryüzüne üstünden ağır baskılar (dağlar) yerleştirdi, onu bereketli kıldı; arayıp soranlar için gıdalarını tam (toplam) dört gün içinde yetiştirmesi kanununu koydu (takdir etti). ( 11 ) Summestevâ ilâs semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardi’tiyâ tav’an ev kerhân, kâletâ eteynâ tâiîn. ( 11 ) Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik" dediler.
  • ( 12 ) Fe kadâhunne sebe’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve hifzâ, zâlike takadîrul azîzil alîm. ( 12 ) Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah'ın kanunudur. ( 13 ) Fe in a’radû fe kul enzertukum sâikaten misle sâikati âdin ve semûde. ( 13 ) Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım." ( 14 ) İz câethumur rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ellâ ta’budû illâllâh, kâlû lev şâe rabbunâ le enzele melâiketen fe innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn. ( 14 ) Onlara, önlerinden, artlarından, her yönden: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin" diyen peygamberler gelmişti: "Eğer Rabbimiz böyle bir şey dileseydi melekler indirirdi. Doğrusu sizinle gönderileni inkar ederiz" demişlerdi. ( 15 ) Fe emmâ âdun festekberû fîl ardi bi gayril hakki ve kâlû men eşeddu minnâ kuvveh, e ve lem yerav ennallâhellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh ve kânû bi âyâtinâ yecehadûn. ( 15 ) Ad milleti, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamış, "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" demişti. Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha kuvvetli olduğunu görmüyorlardı değil mi? Ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı. ( 16 ) Fe erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nahisâtin li nuzîkahum azâbel hizyi fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhirati ahzâ ve hum lâ yunsarûn. ( 16 ) Rezillik azabını onlara dünya hayatında tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler. ( 17 ) Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alâl hudâ fe ehazethum sâikatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn. ( 17 ) Semud milletine, doğru yolu göstermiştik, ama onlar körlüğü, doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Kazandıklarının karşılığı olarak onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı. ( 18 ) Ve necceynâllezîne âmenû ve kânû yettekûn. ( 18 ) İnananları ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtardık. ( 19 ) Ve yevme yuhşeru a’dâullâhi ilân nâri fe hum yûzeûn. ( 19 ) Allah'ın düşmanları o gün cehenneme sürülürler. Hepsi bir aradadırlar. ( 20 ) Hattâ izâ mâ câûhâ şehide aleyhim sem’uhum ve ebesâruhum ve culûduhum bimâ kânû ya’melûn. ( 20 ) Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahidlik ederler.
  • ( 21 ) Ve kâlû li culûdihim lime şehidtum aleynâ, kâlû entakanâllâhullezî entaka kulle şey’in ve huve halakakum evvele merratin ve ileyhi turceûn. ( 21 ) Derilerine: "Aleyhimize niçin şahidlik ettiniz?" derler. "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz" cevabını verirler. ( 22 ) Ve mâ kuntum testetirûne ey yeşhede aleykum sem’ukum ve lâ ebesârukum ve lâ culûdukum ve lâkin zanentum ennallâhe lâ ya’lemu kesîran mimmâ ta’melûn. ( 22 ) Siz, gözleriniz, kulaklarınız ve derilerinizin aleyhinize şahidlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır; Allah'ın, yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini sanıyordunuz. ( 23 ) Ve zâlikum zannukumullezî zanentum bi rabbikum erdâkum fe asbahtum minel hâsirîn. ( 23 ) İşte Rabbinizi böyle sanmanız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz. ( 24 ) Fe iy yasbirû fen nâru mesven lehum ve iy yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn. ( 24 ) İster sabretsinler ister etmesinler, onların durağı ateştir. Hoş tutulmalarını isteseler de artık hoş tutulmazlar. ( 25 ) Ve kayyadnâ lehum kuranâ e fe zeyyenû lehum mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kade halet min kabelihim minel cinni vel ins, innehum kânû hâsirîn. ( 25 ) Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler. ( 26 ) Ve kâlellezîne keferû lâ tesmeû li hâzâl kur’âni velgav fîhi leallekum taglibûn. ( 26 ) İnkar edenler: "Bu Kuran'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız" dediler. ( 27 ) Fe le nuzîkannellezîne keferû azâben şedîden ve le neceziyennehum esveellezî kânû ya’melûn. ( 27 ) İnkar edenlere çetin bir azap tattıracağız. İşledikleri en kötü işlere karşılık onların cezasını vereceğiz. ( 28 ) Zâlike cezâ u a’dâillâhin nâr, lehum fîhâ dârul hulde, cezâen bimâ kânû bi âyâtinâ yecehadûn. ( 28 ) İşte böyle; Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmeleri karşılığı orası onların temelli kalacakları yerdir. ( 29 ) Ve kâlellezîne keferû rabbenâ erinâllezeyni edallânâ minel cinni vel insi nece’al humâ tahte akadâminâ li yekûnâ minel esfelîn. ( 29 ) İnkar edenler: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar" derler.
  • ( 30 ) İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebeşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn. ( 30 ) Muhakkak ki: “Rabbimiz Allah’tır.” deyip, sonra (da) istikamet üzere olanlara (Allah’a yönelip dîni ikame edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler). ( 31 ) Nahnu evliyâukum fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhirah, ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn. ( 31 ) Biz dünyada ve ahirette sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın istediği ve talep ettiğiniz (her)şey vardır. ( 32 ) Nuzulen min gafûrin rahîm. ( 32 ) Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah) tarafından ziyafet (ikram) olarak. ( 33 ) Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn. ( 33 ) "Doğrusu ben, kendini Allah'a verenlerdenim" diyen, yararlı iş işleyen ve Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır? ( 34 ) Ve lâ testevîl hasenetu ve lâs seyyieh, idefa’ billetî hiye ahsenu fe izâllezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm. ( 34 ) İyilik ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi: Sen, fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün. ( 35 ) Ve mâ yulakkâhâ illâllezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzin azîm. ( 35 ) Bu, ancak sabredenlere vergidir; bu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir. ( 36 ) Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeiz billâh, innehu huves semîul alîm. ( 36 ) Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın; doğrusu O, işitendir, bilendir. ( 37 ) Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer, lâ tescudû liş şemsi ve lâ lil kameri vescudû lillâhillezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn. ( SECDE ÂYETİ ) ( 37 ) Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın varlığının belgelerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin; eğer Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin. ( 38 ) Fe inistekberû fellezîne inde rabbike yusebbihûne lehu bil leyli ven nehâri ve hum lâ yes’emûn. ( 38 ) Eğer büyüklük taslarlarsa kendi aleyhlerinedir. Rabbinin katında bulunanlar hiç usanmadan, O'nu gece gündüz tesbih ederler.
  • ( 39 ) Ve min âyâtihî enneke terâl arda hâşiaten fe izâ enzelnâ aleyhâl mâehtezzet ve rabet, innellezî ahyâhâ le muhyîl mevtâ, innehu alâ kulli şey’in kadîr. ( 39 ) Kupkuru gördüğün yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi, kabarması, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah şüphesiz ölüleri de diriltir. Doğrusu O her şeye kadir'dir. ( 40 ) İnnellezîne yulhidûne fî âyâtinâ lâ yahfevne aleynâ, e fe mey yulkâ fîn nâri hayrun em mey ye’tî âminen yevmel kiyâmeh, i’melû mâ şi’tum innehu bimâ ta’melûne basîr. ( 40 ) Ayetlerimizi inkar edenler Bize gizli değillerdir. Kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi işleyin, doğrusu O, yaptıklarınızı gören'dir. ( 41 ) İnnellezîne keferû biz zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz. ( 41 ) Gerçekten onlar, kendilerine zikir (Kur’ân) geldiği zaman (O’nu) inkâr ettiler. Ve muhakkak ki O, Azîz (yüce ve şerefli) bir Kitap’tır. ( 42 ) Lâ ye’tîhil bâtilu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih, tenzîlun min hakîmin hamîde. ( 42 ) Bâtıl, O'nun önünden ve arkasından O’na ulaşamaz. Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ve Hamîd (Kendisine hamdedilen) (Allah) tarafından indirilmiştir. ( 43 ) Mâ yukâlu leke illâ mâ kade kîle lir rusuli min kabelik, inne rabbeke le zû magfiratin ve zû ikâbin elîm. ( 43 ) Senin için söylenenler, senden önceki peygamberler için de söylenmişti. Doğrusu Rabbin hem bağışlayan ve hem de can yakıcı azap verendir. ( 44 ) Ve lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh, e a’cemiyyun ve arabîyy, kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ, vellezîne lâ yuk’minûne fî âzânihim vakarun ve huve aleyhim amâ, ulâike yunâdevne min mekânin baîde. ( 44 ) Biz bu Kuran'ı yabancı bir dil ile ortaya koysaydık: "Ayetleri uzun açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı bir dille söylenir mi?" derlerdi. De ki: "Bu, inananlara doğruluk rehberi ve gönüllerine şifadır." İnanmayanların kulaklarında ağırlık vardır ve onlara kapalıdır; sanki bunlara uzak bir mesafeden sesleniliyor da anlamıyorlar. ( 45 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe fahtulife fîh, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum, ve innehum le fî şekkin minhu murîbe. ( 45 ) And olsun ki Musa'ya Kitap vermiştik de onda ayrılığa düşmüşlerdi. Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hükmedilmiş olurdu. Doğrusu onlar, onun hakkında şüphe ve endişe içindedirler. ( 46 ) Men amile sâlihan fe li nefsih ve men esâe fe aleyhâ, ve mâ rabbuke bi zallâmin lil abîde. ( 46 ) Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karşı zalim değildir.


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.