50. Kâf Sûresi ( سُورَةُ قۤ ) Surah Qaaf
Kur’ân sayfa no : 517 - 519   Cüz : 26   Âyet sayısı : 45
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 50. Kâf Sûresi ( سُورَةُ قۤ ) Surah Qaaf

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 )   Kâf vel kur’ânil mecîde. ( 1 )   Kaf. Şanlı Kuran'a and olsun. ( 2 )   Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâlel kâfirûne hâzâ şey’un acîbe. ( 2 )   Hayır, kendilerinden bir nezirin onlara gelmesine şaşırdılar. Bunun üzerine kâfirler: “Bu şaşılacak bir şey.” dediler. ( 3 )   E izâ mitnâ ve kunnâ turâbâ, zâlike race’un baîde. ( 3 )   “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltileceğiz)?” İşte bu, uzak (gerçekleşmesi mümkün olmayan) bir dönüştür. ( 4 )   Kade alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîz. ( 4 )   Onlardan kimlerin ölüp toprağa karıştığını biliyoruz. Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitap vardır. ( 5 )   Bel kezzebû bil hakki lemmâ câehum fe hum fî emrin merîce. ( 5 )   Hayır; onlar, gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler. ( 6 )   E fe lem yanzurû ilâs semâi fevkahum keyfe beneynâhâ ve zeyyennâhâ ve mâ lehâ min furûce. ( 6 )   Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişizdir bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur. ( 7 )   Vel arda mededenâhâ ve elkaynâ fîhâ ravâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîce. ( 7 )   Ve arz; onu döşedik, yaydık ve oraya sağlam dağlar attık (yerleştirdik). Ve orada her çeşit bitkiden güzel çiftler yetiştirdik. ( 8 )   Tebesiraten ve zikrâ li kulli abedin munîbe. ( 8 )   Münib olan (Allah’a yönelen: Allah’a ulaşmayı dileyen) bütün kullarına basiret olsun (onların kalp gözleri açılsın) ve (çok) zikretsinler (daimî zikre ulaşsınlar) diye. ( 9 )   Ve nezzelnâ mines semâi mâen mubâraken fe enbetnâ bihî cennâtin ve habbel hasîde. ( 9 )   Ve gökten mübarek (bereketli) su (yağmur) indirdik. Böylece onunla bahçeler ve hasat edilen hububat yetiştirdik. ( 10 )   Ven nahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîde. ( 10 )   Ve üst üste kümelenmiş tomurcukları olan uzun hurma ağaçları (yetiştirdik). ( 11 )   Rizkan lil ibâde ve ahyeynâ bihî beldeten meytâ(meyten), kezâlikel hurûce. ( 11 )   Kullar için rızık olsun diye. Ve onunla ölü beldeye hayat verdik. (Ölümden sonra topraktan) Çıkış (diriliş), işte bunun gibidir. ( 12 )   Kezzebet kabelehum kavmu nûhin ve ashâbur ressi ve semûde. ( 12 )   Onlardan evvel Hz. Nuh’un kavmi, Ress’in halkı ve Semûd halkı da (resûllerini) yalanladı. ( 13 )   Ve âdun ve fir’avnu ve ihvânu lûta. ( 13 )   Ve Ad (kavmi), Firavun ve Lut (A.S)’ın kardeşleri de. ( 14 )   Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubba, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîde. ( 14 )   Ve Eyke halkı ve Tubb kavmi, hepsi resûllerini yalanladı. Böylece vaadim (cezam) hak oldu (Allah’ın vaadi yerine geldi). ( 15 )   E fe ayînâ bil halkil evvel, bel hum fî lebesin min halkin cedîde. ( 15 )   Biz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır; onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler.
  • ( 16 )   Ve lekade halaknâl insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh, ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîde. ( 16 )   And olsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz; Biz ona şah damarından daha yakınız. ( 17 )   İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîde. ( 17 )   O zaman, sağda ve solda oturan iki telâkki edici (tesbit edici melek), (amelleri) tespit ederler. ( 18 )   Mâ yelfizu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîde. ( 18 )   Bir söz söylenmez ki, onun yanında hazır gözetleyiciler (tarafından tespit edilmiş) olmasın. ( 19 )   Ve câet sekratul mevti bil hakk, zâlike mâ kunte minhu tehîde. ( 19 )   Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir, ey insan, işte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir. ( 20 )   Ve nufiha fîs sûr, zâlike yevmul vaîde. ( 20 )   Sura üfürülür. İşte bu geleceği söz verilen gündür. ( 21 )   Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîde. ( 21 )   Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahit bulunduğu halde gelir. ( 22 )   Lekade kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gitâeke fe besarukel yevme hadîde. ( 22 )   Ona: "And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir" denir. ( 23 )   Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîde. ( 23 )   Yanındaki melek: "İşte bu yanımdaki hazırdır" der. ( 24 )   Elkiyâ fî cehenneme kulle keffârin anîd. ( 24 )   “Bütün inatçı kâfirleri cehenneme atın!” ( 25 )   Mennâin lil hayri mu’tedin murîbe. ( 25 )   “Hayra mani olan, haddi aşan, şüphe eden …” ( 26 )   Ellezî ceale meallâhi ilâhen âhara fe elkiyâhu fîl azâbiş şedîde. ( 26 )   “O, Allah ile beraber başka ilâh edindi. Öyleyse ikiniz onu şiddetli azabın içine atın!” ( 27 )   Kâle karînuhu rabbenâ mâ etgaytuhu ve lâkin kâne fî dalâlin baîde. ( 27 )   Yanındaki şeytan: "Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı" der. ( 28 )   Kâle lâ tahtesimû ledeyye ve kade kaddemtu ileykum bil vaîde. ( 28 )   (Allahû Teâla): “Huzurumda kavga etmeyin. Size daha önce vaadimi (cezamı) bildirmiştim.” der. ( 29 )   Mâ yubeddelul kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin lil abîde. ( 29 )   “Katımda söz değiştirilmez. Ve Ben, kullarıma zulmedici değilim.” ( 30 )   Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîde. ( 30 )   O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz, o: "Daha var mı?" der. ( 31 )   Ve uzlifetil cennetu lil muttakîne gayra baîde. ( 31 )   Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır, zaten uzakta değildir. ( 32 )   Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz. ( 32 )   İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için. ( 33 )   Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbe. ( 33 )   Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için). ( 34 )   Udehulûhâ bi selâm, zâlike yevmul hulûde. ( 34 )   Oraya selâmla (selametle) girin. İşte bu ebediyyet (sonsuzluk) günüdür. ( 35 )   Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîde. ( 35 )   Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır.
  • ( 36 )   Ve kem ehleknâ kabelehum min karnin hum eşeddu minhum bataşen fe nakkabû fîl bilâdi, hel min mahîs. ( 36 )   Bu inkarcılardan önce, kendilerinden daha kuvvetli olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. Kurtuluşu var mı? ( 37 )   İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîde. ( 37 )   Doğrusu bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak verene ders vardır. ( 38 )   Ve lekade halaknâs semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin ve mâ messenâ min lugûbe. ( 38 )   And olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz bir yorgunluk da duymadık. ( 39 )   Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kabele tulûiş şemsi ve kabelel gurûbe. ( 39 )   Söylediklerine sabret; Rabbini, güneşin doğmasından önce ve batışından önce överek tesbih et. ( 40 )   Ve minel leyli fe sebbihhu ve edebâras sucûde. ( 40 )   Geceleyin ve secdelerin ardından O'nu tesbih et. ( 41 )   Vestemi’ yevme yunâdil munâdi min mekânin karîbe. ( 41 )   Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. ( 42 )   Yevme yesmeûnes sayhate bil hakk, zâlike yevmul hurûce. ( 42 )   O gün çığlığı gerçekten duyarlar; işte o, kabirden çıkış günüdür. ( 43 )   İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu ve ileynâl masîr. ( 43 )   Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir. ( 44 )   Yevme teşakkakul ardu anhum sirââ, zâlike haşrun aleynâ yesîr. ( 44 )   O gün, yer yarılır, onlar çabucak ayrılır; bu, Bize göre kolay bir toplamadır. ( 45 )   Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûn ve mâ ente aleyhim bi cebbâr fe zekkir bil kur’âni mey yehâfu vaîde. ( 45 )   Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.