48. Fetih Sûresi ( سُورَةُ الْفَتْحِ ) Surah Al-Fath
Kur’ân sayfa no : 510 - 514   Cüz : 26   Âyet sayısı : 29
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 48. Fetih Sûresi ( سُورَةُ الْفَتْحِ ) Surah Al-Fath

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ ( 1 )   Doğrusu Biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. ( 2 ) Li yagfira lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhara ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sirâtan mustekîmâ ( 2 )   Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir. ( 3 ) Ve yansurakallâhu nasran azîzâ ( 3 )   Böylece sana, kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde yardım eder. ( 4 ) Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard, ve kânallâhu alîmen hakîmâ ( 4 )   İnananların, imanlarını kat kat artırmaları için, kalblerine güven indiren O'dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah bilendir, Hakim olandır. ( 5 ) Li yudehilel muk’minîne vel muk’minâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffira anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ ( 5 )   İnanan erkek ve kadınları, içinde temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur. ( 6 ) Ve yuazzibel munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sev’ aleyhim dâiratus sev’, ve gadiballâhu aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem, ve sâet masîrâ ( 6 )   İnananlara yardım etmez diye Allah'a kötü sanıda bulunan ikiyüzlü erkek ve kadınlara, puta tapan erek ve kadınlara Allah azabetsin; kötü sanıları kendi baslarına gelsin! Allah onlara gazabetmiş, onları lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Ne kötü dönüş yeridir! ( 7 ) Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard ve kânallâhu azîzen hakîmâ ( 7 )   Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah güçlü olandır. Hakim olandır. ( 8 ) İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ ( 8 )   Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyen ve uyarıcı olarak gönderdik. ( 9 ) Li tuk’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkirûh, ve tusebbihûhu bukraten ve asîlâ ( 9 )   Allah ve O’nun Resûl’üne îmân edin, O’nu saygıyla yüceltin ve sabah akşam O’nu tesbih edin diye.
  • ( 10 ) İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh, yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi eceran azîmâ ( 10 )   Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir. ( 11 ) Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe mey yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef’â, bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ ( 11 )   Bedevilerin savaştan geri kalmış olanları, sana: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile" diyecekler. Dilleriyle, gönüllerinde bulunmayanı söylerler; de ki: "Allah size bir zarar gelmesini dilerse, yahut bir fayda elde etmenizi dilerse, O'na karşı kimin gücü bir şeye yeter? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." ( 12 ) Bel zanentum ey ley yenkaliber resûlu vel muk’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ ( 12 )   Aslında siz, Peygamberin ve inananların, ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, gönüllerinize güzel görünmüştü de kötü sanıda bulunmuştunuz. Hayırsız bir topluluk oldunuz. ( 13 ) Ve mel lem yuk’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tedenâ lil kâfirîne saîrâ ( 13 )   Allah'a ve Peygamberine kim inanmamışsa bilsin ki, şüphesiz Biz, inkarcılar için çılgın alevli cehennemi hazırlamışızdır. ( 14 ) Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard, yagfiru li mey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâ, ve kânallahu gafûran rahîmâ ( 14 )   Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azabeder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. ( 15 ) Se yekûlul muhallefûne izântalaktum ilâ megânime li te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne ey yubeddilû kelâmallâh, kul len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl, fe se yekûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ ( 15 )   Savaştan geri kalmış olanlar, siz ganimetleri almaya giderken: "Bırakın, biz de sizinle gelelim" diyeceklerdir. Onlar Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Bize uymayacaksınız; Allah sizin için önceden böyle buyurmuştur." Size: "Hayır, bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Aksine, kendileri ancak pek az söz anlayan kimselerdir.
  • ( 16 ) Kul lil muhallefîne minel a’râbi se tude’avne ilâ kavmin ulî be’sil şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn, fe in tutîû yu’tikumullâhu eceran hasenâ, ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kabelu yuazzibkum azâben elîmâ ( 16 )   Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: "güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksanız; eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi can yakan bir azaba uğratır." ( 17 ) Leyse alâl a’mâ haracun ve lâ alâl a’raci haracun ve lâ alâl marîdi harac, ve mey yutiillahe ve resûlehu yudihilhu cennâtin tecerî min tahtihâl enhâr, ve mey yetevelle yuazzibehu azâben elîmâ. ( 17 )   Ama, gözleri görmeyen kimse savaşa gelmezse ona bir sorumluluk yoktur; topala ve hastaya da sorumluluk yoktur. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır. ( 18 ) Lekade radiyallâhu anil muk’minîne iz yubâyiûneke tahteş şecerati fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ. ( 18 )   Andolsun ki, o ağacın altında sana tâbî oldukları zaman Allah, mü’minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı biliyordu. Böylece onların üzerine sekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih nasip etti. ( 19 ) Ve megânime kesîratey ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ ( 19 )   Ve pekçok da ganimet vardır. Onları alırlar. Ve Allah; Azîz’dir, Hakîm’dir. ( 20 ) Vaadekumullâhu megânime kesîraten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil muk’minîne ve yehdiyekum sirâtan mustakîmâ ( 20 )   Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vadetmiştir. İnananlar için bir belge olması, sizi doğru yola eriştirmesi için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir. ( 21 ) Ve uhrâ lem takadirû aleyhâ kade ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ ( 21 )   Bundan başka, sizin gücünüzün yetmediği fakat Allah'ın sizin için sakladığı ganimetler de vardır. Allah her şeye Kadir olandır. ( 22 ) Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edebâra summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ ( 22 )   İnkar edenler sizinle savaşsalardı yüzgeri döneceklerdi. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardı. ( 23 ) Sunnetallâhilletî kade halet min kabl, ve len tecide li sunnetillâhi tebedîlâ ( 23 )   Allah'ın önceden gelip geçmişlere uyguladığı yasası budur. Allah'ın yasasında değişme bulamazsın.
  • ( 24 ) Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batani mekkete min ba’di en azferakum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ ( 24 )   Sizi onlara üstün kıldıktan sonra, Mekke bölgesinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan geri tutan, savaşı önleyen O'dur. Allah yaptıklarınızı görendir. ( 25 ) Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel hediye ma’kûfen ey yebeluga mahilleh, ve lev lâ ricâlun muk’minûne ve nisâun muk’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm, li yudehilallâhu fî rahmetihî mey yeşâ, lev tezeyyelû le azzebnâllezîne keferû minhum azâben elîmâ ( 25 )   Onlar inkar edenlerdir, sizi Mescidi Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer inananlarla inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkar edenleri can yakıcı bir azaba uğratırdık. ( 26 ) İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel muk’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bigâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ ( 26 )   İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliyye çağının asabiyet ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir. ( 27 ) Lekade sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk, le tedehulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassirîne lâ tehâfûn, fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ ( 27 )   And olsun ki Allah, Peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Ey inananlar! Siz, Allah dilerse, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram'a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Size, bundan başka, yakın zamanda bir zafer verecektir. ( 28 ) Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakki li yuzhirahu alâd dîni kullih, ve kefâ billâhi şehîdâ ( 28 )   Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi Kuran ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.
  • ( 29 ) Muhammedun resûlullâh, vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebetegûne fadlen minallâhi ve ridvâne sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûde, zâlike meseluhum fît tevrât, ve meseluhum fîl incîli, ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkihî yuk’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr, vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfiraten ve eceren azîmâ ( 29 )   Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.