46. Ahkâf Sûresi ( سُورَةُ الْاَحْقَافِ ) Surah Al-Ahqaf
Kur’ân sayfa no : 501 - 505   Cüz : 26   Âyet sayısı : 35
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 46. Ahkâf Sûresi ( سُورَةُ الْاَحْقَافِ ) Surah Al-Ahqaf

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mîm. ( 1 )   Ha, Mim. ( 2 ) Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm ( 2 )   Bu Kitap'ın indirilmesi güçlü olan, Hakim olan Allah katındandır. ( 3 ) Mâ halakanâs semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil hakki ve ecelin musemmâ, vellezîne keferû ammâ unzirû mu’ridûn ( 3 )   Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak gerçek üzere ve belirli bir süre için yarattık; inkar edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. ( 4 ) Kul e raeytum mâ tede’ûne min dûnillâhi erûnî mâzâ halakû minel ardi em lehum şirkun fîs semâvât, îtûnî bi kitâbin min kabeli hâzâ ev esâratin min ilmin in kuntum sâdikîn ( 4 )   De ki: "Allah'ı bırakıp taptığınız şeyleri görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yaratmışlar bana göstersenize! Yoksa Allah'la ortaklıkları göklerde midir? Eğer doğru sözlü iseniz, size indirilmiş bir kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı varsa bana getirin." ( 5 ) Ve men edallu mimmey yede’û min dûnillâhi mel lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kiyâmeti ve hum an duâihim gâfilûn ( 5 )   Allah'ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kimdir? Çünkü, yalvardıkları şeyler yalvarışlarından habersizdirler.
  • ( 6 ) Ve izâ huşiran nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim kâfirîn ( 6 )   Ama, insanlar kıyamet günü toplatılınca, putları onlara düşman olurlar ve tapınmalarını inkar ederler. ( 7 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lil hakki lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn ( 7 )   Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman inkar edenler, kendilerine gelen gerçek için: "Bu, apaçık bir büyüdür" derler. ( 8 ) Em yekûlûnefterâh, kul inifteraytuhu fe lâ temlikûne lî minallahi şey’â, huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh, kefâ bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur rahîm ( 8 )   Veya, "onu uydurdu" derler. De ki: "Eğer onu uydurdumsa, beni Allah'a karşı hiçbir şekilde savunamazsınız; O, Kuran için yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayandır, merhamet edendir." ( 9 ) Kul mâ kuntu bide’an miner rusuli ve mâ ederî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn ( 9 )   De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." ( 10 ) Kul e raeytum in kâne min indillâhi ve kefertum bihî ve şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ yehdîl kavmez zâlimîn ( 10 )   De ki: "Eğer bu Kitap Allah katından ise ve siz de onu inkar etmişseniz; İsrailoğullarından bir şahit de bunun böyle olduğuna şehadet edip de inanmışken, siz yine de büyüklük taslarsınız, bana söyleyin kendinize yazık etmiş olmaz mısınız?" Doğrusu Allah zalim milleti doğru yola eriştirmez. ( 11 ) Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenû lev kâne hayran mâ sebekûnâ ileyh, ve iz lem yehtedû bihî fe se yekûlûne hâzâ ifkun kadîm ( 11 )   İnkar edenler, inananlar için: "Eğer İslamiyet'te bir hayır olsaydı, bu hususta bizden öne geçemezlerdi" derler. Bununla doğru yola girmedikleri için de, "Bu, eski bir uydurmadır" derler. ( 12 ) Ve min kabelihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirallezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn ( 12 )   Kuran'dan önce, Musa'nın kitabı (Tevrat), bir rahmet ve rehberdi. Bu Kuran da, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap'dır. ( 13 ) İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn ( 13 )   Doğrusu, "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. ( 14 ) Ulâike ashâbul cenneti hâlidîne fîhâ, cezâen bimâ kânû ya’melûn ( 14 )   İşte onlar, cennetliklerdir; işlediklerine karşılık olarak, içinde temelli kalacaklardır.
  • ( 15 ) Ve vassaynâl insâne bi vâlideyhi ihsâne, hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhe, ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehra, hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzi’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslih lî fî zurriyyetî, innî tubutu ileyke ve innî minel muslimîn ( 15 )   Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir; zira annesi, onu, karnında, zorluğa uğrayarak taşımış; onu güçlükle doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Sonunda erginlik çağına erince ve kırk yaşına varınca: "Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi ve benim hoşnut olacağın yararlı bir işi yapmamı sağla; bana verdiğin gibi soyuma da salah ver; doğrusu Sana yöneldim, ben, kendini Sana verenlerdenim" demesi gerekir. ( 16 ) Ulâikellezîne netekabbelu anhum ahsene mâ amilû ve netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh, va’des sidkillezî kânû yûadûn ( 16 )   İşte, işlediklerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz bu kimseler, cennetlikler içindedirler. Bu, verilen doğru bir sözdür. ( 17 ) Vellezî kâle li vâlideyhi uffin lekumâ e teidâninî en uhrace ve kade haletil kurûnu min kabelî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne va’dallâhi hakku, fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul evvelîn ( 17 )   Annesine babasına: "Of ikinizden; benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni tekrar diriltilmemle mi tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne babası Allah'a sığınarak: "Sana yazıklar olsun! İnan; doğrusu Allah'ın sözü gerçektir" dedikleri halde: "Bu, Kuran öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" diye cevap verenler işte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, Allah'ın azap vadinin aleyhlerinde gerçekleştiği kimselerdir. Doğrusu onlar hüsranda olanlardır. ( 18 ) Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kade halet min kabelihim minel cinni vel ins, innehum kânû hâsirîn ( 18 )   Annesine babasına: "Of ikinizden; benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni tekrar diriltilmemle mi tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne babası Allah'a sığınarak: "Sana yazıklar olsun! İnan; doğrusu Allah'ın sözü gerçektir" dedikleri halde: "Bu, Kuran öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" diye cevap verenler işte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, Allah'ın azap vadinin aleyhlerinde gerçekleştiği kimselerdir. Doğrusu onlar hüsranda olanlardır. ( 19 ) Ve li kullin deracâtun mimmâ amilû, ve li yuveffiyehum a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn ( 19 )   İşlediklerinden ötürü herkesin bir derecesi vardır. Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Kendilerine haksızlık yapılmaz. ( 20 ) Ve yevme yu’radullezîne keferû alân nâri, ezhebetum tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tucezevne azâbel hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardi bi gayril hakki ve bi mâ kuntum tefsukûn ( 20 )   İnkar edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara: "Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz; ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz"
  • ( 21 ) Vezkur ehâ âdin, iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kade haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâhe, innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm ( 21 )   Ad milletinin kardeşi Hud'u an; ondan önce ve sonra, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin" diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken, Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmış "Doğrusu sizin için, büyük günün azabından korkuyorum" demişti. ( 22 ) Kâlû e ci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdikîn ( 22 )   "Bize, bizi tanrılarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediler. ( 23 ) Kâle innemâl ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî ve lâkinnî erâkum kavmen tecehelûn ( 23 )   "Doğrusu bunun ne zaman geleceğini Allah bilir; ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum; fakat sizin cahil bir millet olduğunuzu görüyorum." dedi. ( 24 ) Fe lemmâ raevhu âridan mustakabile evdiyetihim kâlû hâzâ âridun mumtirunâ, bel huve mâsta’celtum bih, rîhun fîhâ azâbun elîm ( 24 )   Fakat onu (azabı) vadilerine doğru yönelen bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler. Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır (fırtınadır). ( 25 ) Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike necezîl kavmel mucerimîn ( 25 )   O Rabbinin emriyle herşeyi dumura uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin onların meskenlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. Mücrim kavmi, işte böyle cezalandırırız. ( 26 ) Ve lekade mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’a ve ebesâran ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebesâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yecehadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn ( 26 )   And olsun ki onlara, size vermediğimiz servet ve imkanı vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik; ama kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı, zira, Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı, alaya aldıkları şeyler onları kuşatıp yokediverdi. ( 27 ) Ve lekade ehleknâ mâ havlekum minel kurâ ve sarrafnâl âyâti leallehum yerciûn ( 27 )   And olsun ki, çevrenizde bulunan birçok kentleri yok etmişizdir. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri türlü türlü anlatmışızdır. ( 28 ) Fe lev lâ nasara humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen âlih, bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû yefterûn ( 28 )   O zamanlar, Allah'ı bırakıp da O'na yakınlık peyda etmek için edindikleri tanrılar kendilerine yardım etmeli değil miydi? Ama tanrıları onlardan uzaklaştılar. Bu, onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.
  • ( 29 ) Ve iz sarafnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’âne, fe lemmâ hadarûhu kâlû ensitû, fe lemmâ kudiye vellev ilâ kavmihim munzirîn ( 29 )   Kuran'ı dinleyecek cinlerden bir takımını sana yöneltmiştik. Onlar Kuran'ı dinlemeğe hazır olunca birbirlerine: "Susun" dediler. Kuran'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak milletlerine döndüler. ( 30 ) Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilâl hakki ve ilâ tarîkin mustakîm ( 30 )   Şöyle dediler: "Ey milletimiz! Doğrusu biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan, gerçeği ve doğru yolu gösteren bir kitap dinledik." ( 31 ) Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm ( 31 )   "Ey milletimiz! Allah'a çağırana (Muhammed'e) uyun ve O'na inanın da Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azabdan korusun." ( 32 ) Ve mey lâ yucibe dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardi ve leyse lehu min dûnihî evliyâ, ulâike fî dalâlin mubîn ( 32 )   Allah'a çağırana uymayan kimse bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakamaz; onların O'ndan başka dostları da bulunmaz; işte onlar apaçık sapıklıktadırlar. ( 33 ) E ve lem yerav ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve lem ya’ye bi halkihinne bi kâdirin alâ ey yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli şey’in kadîr ( 33 )   Gökleri, yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi? Evet; O her şeye Kadir'dir. ( 34 ) Ve yevme yu’radullezîne keferû alân nâri,e leyse hâzâ bil hakk, kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum tekfurûn ( 34 )   İnkar edenler, ateşe sunuldukları gün onlara: "Bu, gerçek değil miydi?" denir, onlar: "Rabbimize and olsun ki evet gerçekti" derler. Allah: "İnkar etmenizden ötürü azabı tadın" der. ( 35 ) Fasbir kemâ sabera ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yeravne mâ yûadûne lem yelibesû illâ sâaten min nehâr, belâg, fe hel yuhleku illâl kavmul fâsikûn ( 35 )   Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret; inkarcılar için acele etme; onlar, kendilerine söz verileni gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir; yoldan çıkmış olanlardan başkası mı yok edilir?

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.