38. Sâd Sûresi ( سُورَةُ صۤ ) Surah Saad
Kur’ân sayfa no : 452 - 457   Cüz : 23   Âyet sayısı : 88
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 38. Sâd Sûresi ( سُورَةُ صۤ ) Surah Saad

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Sâde, vel kur’âni zîz zikr. ( 1 )   Sâd, zikrin sahibi Kur’ân’a andolsun. ( 2 ) Belillezîne keferû fî izzetin ve şikâka. ( 2 )   Hayır, kâfirler gurur ve ayrılık içindedirler. ( 3 ) Kem ehleknâ min kabelihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne menâs. ( 3 )   Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Feryat ediyorlardı; oysa artık kurtulma zamanı değildi. ( 4 ) Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhirun kezzâbe. ( 4 )   Ve onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesi acayiplerine gitti (şaşırdılar). Ve kâfirler: "Bu çok yalancı bir büyücü." dediler. ( 5 ) E cealel âlihete ilâhen vâhide, inne hâzâ le şey’un ucâbe. ( 5 )   İlâhları bir tek ilâh mı kılıyor? Muhakkak ki bu, gerçekten acayip (şaşılacak) bir şey. ( 6 ) Ventalekal meleu minhum enimşû vasbirû alâ âlihetikum inne hâzâ le şey’uy yurâde. ( 6 )   Ve onlardan ileri gelenler: "Yürüyün! İlâhlarınıza karşı sabırlı (kararlı) olun. Muhakkak ki sizden istenen mutlaka budur." (diyerek) ayrıldılar. ( 7 ) Mâ semi’nâ bi hâzâ fîl milletil âhirati, in hâzâ illâhtilâka. ( 7 )   Biz, diğer dînler içinde bunun gibi (bu konuda) bir şey (bütün ilâhların tek bir ilâh olduğunu) işitmedik. Bu sadece bir iftiradır. ( 8 ) E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâbe. ( 8 )   Zikir, bizim aramızda ona mı indirildi? Hayır, onlar Benim Zikrim’den şüphe içindedirler. Hayır, onlar azabımı henüz tatmadılar. ( 9 ) Em indehum hazâinu rahmeti rabbikel azîzil vehhâbe. ( 9 )   Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? ( 10 ) Em lehum mulkus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ, felyertekû fîl esbâbe. ( 10 )   Yahut, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyle ise sebeplere tevessül edip göğe yükselsinler! ( 11 ) Cundun mâ hunâlike mehzûmun minel ahzâbe. ( 11 )   Onlar burada takım takım bozguna uğramış perişan bir ordudur. ( 12 ) Kezzebet kabelehum kavmu nûhin ve âdun ve fir’avnu zul evtâde. ( 12 )   Onlardan önce Nuh (A.S)’ın kavmi, Ad kavmi ve kazıklar sahibi firavun da yalanlamıştı. ( 13 ) Ve semûdu ve kavmu lûtin ve ashâbul eykeh, ulâikel ahzâbe. ( 13 )   Ve Semud kavmi, Lut (A.S)’ın kavmi ve Eyke halkı; işte onlar da (yalanlayan) fırkalardır. ( 14 ) İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ikâbe. ( 14 )   Hepsi peygamberleri yalanladı da azabımı hakettiler. ( 15 ) Ve mâ yanzuru hâulâi illâ sayhaten vâhideten mâ lehâ min fevâka. ( 15 )   Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler. ( 16 ) Ve kâlû rabbenâ accil lenâ kittanâ kabele yevmil hisâbe. ( 16 )   Onlar ise "Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver" derler.
  • ( 17 ) isbir alâ mâ yekûlûne vezkur abedenâ dâvûde zel eyde, innehû evvâbe. ( 17 )   Onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Davud'u an; o, daima Allah'a yönelirdi. ( 18 ) İnnâ sahharnâl cibâle meahu yusebbihne bil aşiyyi vel işrâka. ( 18 )   Muhakkak ki Biz, dağları ona musahhar (emrine amade) kıldık. İşrak vakti ve akşam vakti onunla beraber tesbih ederlerdi. ( 19 ) Vet tayra mahşûrah, kullun lehû evvâbe. ( 19 )   Ve kuşları da birarada toplanmış olarak (ona musahhar kıldık). Onların hepsi, ona evvab idiler (yönelmişlerdi ve sığınmışlardı). ( 20 ) Ve şededenâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel hitâbe. ( 20 )   Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve kesin hüküm selahiyeti vermiştik. ( 21 ) Ve hel etâke nebeul hasmi, iz tesevverûl mihrâbe. ( 21 )   Ve o hasımların (davacıların) haberi sana geldi mi? Mihraba (Dâvud (a.s)’ın ibadet ettiği yere) duvarın üstünden aşarak gelmişlerdi. ( 22 ) İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’din fahkum beynenâ bil hakki ve lâ tuştit vehdinâ ilâ sevâis sirâta. ( 22 )   Dâvud (a.s)’ın yanına girdikleri zaman (Dâvud a.s) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır." ( 23 ) İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hitâbe. ( 23 )   "Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır; O'nu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi." ( 24 ) Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih, ve inne kesîran minel huletâ i le yebegî ba’duhum alâ ba’din illâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfera rabbehu ve harra râkian ve enâbede. ( SECDE ÂYETİ ) ( 24 )   Davud: "And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da ne kadar azdır!" demişti. Davud, Kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yönelmişti. ( 25 ) Fe gafernâ lehu zâlike, ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâbe. ( 25 )   Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır. ( 26 ) Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardi fahkum beynen nâsi bil hakki ve lâ tettebiil hevâ fe yudilleke an sebîlillâh, innellezîne yadillûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâbe. ( 26 )   Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır.
  • ( 27 ) Ve mâ halaknâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ bâtilâ, zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen nâr. ( 27 )   Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bunun boşuna olduğu, inkar edenlerin sanısıdır. Vay ateşe uğrayacak inkarcıların haline! ( 28 ) Em nece’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl ardi em nece’alul muttakîne kel fuccâr. ( 28 )   Yoksa, inanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde, bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa, Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkanlar gibi mi tutarız? ( 29 ) Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârakun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ulûl elbâbe. ( 29 )   Sana indirdiğimiz bu Kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar. ( 30 ) Ve vehebnâ li dâvûde suleymân, ni’mel abd, innehû evvâbe. ( 30 )   Davud'a Süleyman'ı bahşettik; o ne güzel bir kuldu! Doğrusu o daima Allah'a yönelirdi. ( 31 ) İz urida aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul ciyâde. ( 31 )   Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu. ( 32 ) Fe kâle innî ahbebetu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ tevârat bil hicâbe. ( 32 )   Bunun üzerine dedi ki: "Muhakkak ki ben, (onları) Rabbimi zikrettiğim için hayır (hayra, daimî zikre ulaşanların) sevgisi ile seviyorum." (Atlar tozu dumana katıp koşarak toz) perdesinin arkasında kaybolunca. ( 33 ) Ruddûhâ aleyy, fe tafika meshan bis sûki vel a’nâka. ( 33 )  "Onları bana geri getirin." (dedi). Sonra bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. ( 34 ) Ve lekade fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden summe enâbe. ( 34 )   And olsun ki Süleyman'ı denedik, hükümranlığını zayıf düşürdük; sonra eski haline döndü. ( 35 ) Kâle rabbigfir lî vehebe lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâbe. ( 35 )   Süleyman: "Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın" dedi. ( 36 ) Fe sehharnâ lehur rîha tecerî bi emrihî ruhâen haysu esâbe. ( 36 )   Bunun üzerine rüzgârı ona musahhar (emre amade) kıldık. Onun emri ile dilediği yere hafif hafif eserek giderdi. ( 37 ) Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâs. ( 37 )   Ve şeytanları da hepsini ki, onlar bina yapanlar ve dalgıçlardır. ( 38 ) Ve âharîne mukarranîne fîl asfâde. ( 38 )   Ve diğerlerini (de) zincirlerle birbirine bağlı olarak (emre amade kıldık). ( 39 ) Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri hisâbe. ( 39 )   "İşte Bizim bağışımız budur; ister ver, ister tut, hesapsızdır." dedik. ( 40 ) Ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâbe. ( 40 )   Doğrusu onun katımızda yakınlığı ve güzel bir istikbali vardır. ( 41 ) Vezkur abedenâ eyyûbe, iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâbe. ( 41 )   Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine: "Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azap verdi" diye seslenmişti. ( 42 ) Urkud bi ricelik, hâzâ mugteselun bâridun ve şerâbe. ( 42 )   "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su" dedik.
  • ( 43 ) Ve vehebenâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ulîl elbâbe. ( 43 )   Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, ona tekrar ailesini ve geçmiş olanlarla bir mislini daha vermiştik. ( 44 ) Ve huz bi yedike digsen fadrib bihî ve lâ tahnes, innâ vecedenâhu sâbirâ, ni’mel abd, innehû evvâbe. ( 44 )   "Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma" demiştik. Doğrusu Biz onu sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu, daima Allah'a yönelirdi. ( 45 ) Vezkur ibâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ulîl eydî vel ebesâr. ( 45 )   Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an. ( 46 ) İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr. ( 46 )   Biz onları ahiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler kıldık. ( 47 ) Ve innehum indenâ le minel mustafeynel ahyâ. ( 47 )   Doğrusu onlar katımızda seçkin, iyi kimselerdendirler. ( 48 ) Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifl, ve kullun minel ahyâr. ( 48 )   İsmail'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de an. Hepsi iyilerdendir. ( 49 ) Hâzâ zikr, ve inne lil muttakîne le husne meâbe. ( 49 )   İşte bu güzel bir anmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. ( 50 ) Cennâti adenin mufettehaten le humul ebvâbe. ( 50 )   Kapıları onlara açılmış Adn cennetleri vardır. ( 51 ) Muttekîne fîhâ yede’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîratin ve şerâbe. ( 51 )   Orada tahtlara yaslanmış olarak türlü meyveler ve içecekler isterler. ( 52 ) Ve indehum kâsirâtut tarfi etrâbe. ( 52 )   Yanlarında, gözlerini eşlerine dikmiş yaşıt güzeller vardır. ( 53 ) Hâzâ mâ tûadûne li yevmil hisâbe. ( 53 )   İşte bu hesap günü için, size söz verilenlerdir. ( 54 ) İnne hâzâ le rizkunâ mâ lehu min nefâde. ( 54 )   Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir. ( 55 ) Hâzâ, ve inne lit tâgiyne le şerra meâbe. ( 55 )   Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır. ( 56 ) Cehenneme, yaslevnehâ, fe bi’sel mihâde. ( 56 )   Cehenneme girerler; ne kötü bir konaktır! ( 57 ) Hâzâ felyezûkûhu hamîmun ve gassâka. ( 57 )   İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar. ( 58 ) Ve âharu min şeklihî ezvâce. ( 58 )   Bunlara benzer daha başkaları da vardır... ( 59 ) Hâzâ fevcun mukatehimun meakum, lâ merhaben bihim, innehum sâlûn nâr. ( 59 )   (İnkarcıların ileri gelenlerine denir ki;) "İşte şunlar sizinle beraber girecek olanlardır." (Derler ki;) "Onlar rahat yüzü görmesin. Behemehal ateşe gireceklerdir" ( 60 ) Kâlû bel entum, lâ merhaben bikum, entum kaddemtumûhu lenâ, fe bi’sel karâr. ( 60 )   (Onlara uyanlar;) "Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bunu başımıza getiren sizsiniz; ne kötü bir duraktır!" derler. ( 61 ) Kâlû rabbenâ men kaddeme lenâ hâzâ fe zidehu azâben di’fen fîn nâr. ( 61 )   "Rabbimiz! Bunu kim başımıza getirdiyse, ateşte onun azabını kat kat artır" derler.
  • ( 62 ) Ve kâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen kunnâ neudduhum minel eşrâr. ( 62 )   Şöyle derler: "Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?" ( 63 ) Ettehaznâhum sihriyyen em zâgat anhumul ebesâr. ( 63 )   "Onları alaya alırdık; yoksa şimdi gözlere görünmezler mi?" ( 64 ) İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin nâr. ( 64 )   İşte cehennemliklerin bu şekilde tartışması gerçektir. ( 65 ) Kul innemâ ene munzir ve mâ min ilâhin illâllâhul vâhidul kahhâr. ( 65 )   De ki: "Ben sadece bir uyarıcıyım. Gücü her şeye yeten tek Allah'tan başka tanrı yoktur." ( 66 ) Rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâl azîzul gaffâr. ( 66 )   "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, güçlüdür, çok bağışlayandır." ( 67 ) Kul huve nebeun azîm. ( 67 )   De ki: "O (Kur’ân), Büyük Bir Haber’dir." ( 68 ) Entum anhu mu’ridûn. ( 68 )   Siz O’ndan yüz çevirenlersiniz. ( 69 ) Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz yahtesimûn. ( 69 )   "Onlar tartışırlarken Melei Ala'daki bu olanlar hakkında bir bilgim yoktu." ( 70 ) İy yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun mubîn. ( 70 )   "Bana sadece vahyolunuyor; doğrusu ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." ( 71 ) İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeran min tîn. ( 71 )   Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti. ( 72 ) Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi mir rûhî fe kaû lehu sâcidîn. ( 72 )   Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın! ( 73 ) Fe secedel melâiketu kulluhum ecemaûn. ( 73 )   Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde etti. ( 74 ) İllâ ibilîse, istekbere ve kâne minel kâfirîn. ( 74 )   Bütün melekler secde etmişlerdi, fakat İblis; o, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu. ( 75 ) Kâle yâ ibilîsu mâ meneake en tescude limâ halakatu bi yedeyy, estekberte em kunte minel âlîn. ( 75 )   Allah: "Ey İblis, ellerimle (kudretimle) yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?" dedi. ( 76 ) Kâle ene hayrun minh, halakatenî min nârin ve halakatehu min tîn. ( 76 )   İblis: "Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" dedi. ( 77 ) Kâle fahruce minhâ fe inneke racîm. ( 77 )   (Allahû Tealâ): "Haydi oradan (cennetten) çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi. ( 78 ) Ve inne aleyke la'netî ilâ yevmid dîn. ( 78 )   Ve muhakkak ki dîn gününe (kıyâmet gününe) kadar lânetim senin üzerinedir. ( 79 ) Kâle rabbi fe enzirnî ilâ yevmi yube’asûn. ( 79 )   "Rabbim! Dirilecekleri güne kadar beni (canımı almayı) ertele" dedi. ( 80 ) Kâle fe inneke minel munzarîn. ( 80 )   (Allahû Tealâ): "Öyleyse muhakkak ki sen, tehir edilenlerdensin." dedi. ( 81 ) İlâ yevmil vakatil ma’lûm. ( 81 )   Vakti malum olan (bilinen) güne kadar. ( 82 ) Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecemaîn. ( 82 )   (İblis): "Bundan sonra Senin izzetine (andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi. ( 83 ) İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn. ( 83 )   Onlardan Senin muhlis kulların hariç.
  • ( 84 ) Kâle fel hakku vel hakka ekûl. ( 84 )   (Allahû Tealâ): "İşte bu Hakk’tır. Ve Ben, hakkı söylerim." dedi. ( 85 ) Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecemaîn. ( 85 )   Cehennemi mutlaka seninle ve onlardan sana tâbî olanların hepsiyle dolduracağım. ( 86 ) Kul mâ es’elukum aleyhi min ecerin ve mâ ene minel mutekellifîn. ( 86 )   De ki: "Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim." ( 87 ) İn huve illâ zikrun lil âlemîn. ( 87 )   "Bu Kuran, ancak dünyalar için bir öğüttür." ( 88 ) Ve le ta’lemunne nebeehu ba’de hîn. ( 88 )   "Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra öğreneceksiniz."

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.