36. Yâsîn Sûresi ( سُورَةُ يٰسۤ ) Surah Yaasen
Kur’ân sayfa no : 439 - 444   Cüz : 23   Âyet sayısı : 83
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi

  • 36. Yâsîn Sûresi ( سُورَةُ يٰسۤ ) Surah Yaasen

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Yâ sîn. ( 1 )   Ya, Sin. ( 2 ) Vel kur’ânil hakîm. ( 2 )   Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun. ( 3 ) İnneke leminel murselîn. ( 3 )   Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin. ( 4 ) Alâ sirâtin mustakîm. ( 4 )   Sıratı Mustakîm üzerinde(sin). ( 5 ) Tenzîlel azîzir rahîm. ( 5 )   Azîz ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. ( 6 ) Li tunzira kavmen mâ unzira âbâuhum fe hum gâfilûn. ( 6 )   Babaları uyarılmamış bir kavmi, uyarman içindir. Çünkü onlar gâfillerdir. ( 7 ) Lekade hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yuk’minûn. ( 7 )   And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar. ( 8 ) İnnâ cealnâ fî a’nâkihim aglâlen fe hiye ilâl ezkâni fe hum mukamehûn. ( 8 )   Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başları yukarı kalkıktır. ( 9 ) Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubesirûn. ( 9 )   Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler. ( 10 ) Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yuk’minûn. ( 10 )   Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar. ( 11 ) İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybe, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecerin kerîm. ( 11 )   Sen ancak, Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele. ( 12 ) İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârahum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn. ( 12 )   Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bir kitabda saymışızdır.
  • ( 13 ) Vadribe lehum meselen ashâbel karyeti, iz câehâl murselûn. ( 13 )   İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat: ( 14 ) İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn. ( 14 )   Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi. ( 15 ) Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn. ( 15 )   "Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz" dediler. ( 16 ) Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn. ( 16 )   (Resûller) dediler ki: "Bizim, gerçekten size gönderilmiş resûller olduğumuzu Rabbimiz biliyor." ( 17 ) Ve mâ aleynâ illâl belâgul mubîn. ( 17 )   Ve bizim üzerimizde açıkça tebliğden (bildirmekten) başka bir şey (sorumluluk) yoktur. ( 18 ) Kâlû innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm. ( 18 )   "Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır" dediler. ( 19 ) Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn. ( 19 )   Elçiler: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi. ( 20 ) Ve câe min akasal medîneti raculuy yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn. ( 20 )   Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun." ( 21 ) İttebiû men lâ yes’elukum eceran ve hum muhtedûn. ( 21 )   "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar." ( 22 ) Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn. ( 22 )   "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz." ( 23 ) E ettehizu min dûnihî âliheten iy yuridinir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkizûn. ( 23 )   "O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar." ( 24 ) İnnî izen le fî dalâlin mubîn. ( 24 )   "Doğrusu o takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum." ( 25 ) İnnî âmentu bi rabbikum fesmeûn. ( 25 )   "Şüphesiz ben Rabbinize inandım, beni dinleyin." ( 26 ) Kîledehulil cenneh, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn. ( 26 )   (Ona): "Cennete gir!" denildi. "Keşke kavmim bilseydi." dedi. ( 27 ) Bimâ gafera lî rabbî ve cealenî minel mukramîn. ( 27 )   Bu sebeple, Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve ikram edilenlerden kıldığını (bilselerdi).
  • ( 28 ) Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn. ( 28 )   Ve onun arkasından, onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indiriciler de olmadık. ( 29 ) İn kânet illâ sayhaten vâhideten fe izâ hum hâmidûn. ( 29 )   (Onların cezası) sadece bir sayha (şiddetli ses dalgası) oldu. O zaman onlar sönenler oldular. ( 30 ) Yâ hasreten alâl ibâde, mâ ye’tîhim mir resûlin illâ kânû bihî yestehziûn. ( 30 )   Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı. ( 31 ) E lem yerav kem ehleknâ kabelehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yarciûn. ( 31 )   Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi? ( 32 ) Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn. ( 32 )   Hepsi huzurumuza getirileceklerdir. ( 33 ) Ve âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracenâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn. ( 33 )   İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler. ( 34 ) Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn. ( 34 )   Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız. ( 35 ) Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn. ( 35 )   Onun ve elleriyle yaptıklarının ürünlerini yesinler; şükretmezler mi? ( 36 ) Subehânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn. ( 36 )   Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir. ( 37 ) Ve âyetun lehumul leylu, neslehu minhun nehâra fe izâ hum muzlimûn. ( 37 )   Onlara bir delil de gecedir; gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler. ( 38 ) Veş şemsu tecerî li mustekarrin lehâ, zâlike takadîrul azîzil alîm. ( 38 )   Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur. ( 39 ) Vel kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm. ( 39 )   Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir. ( 40 ) Lâş şemsu yenbegî lehâ en tuderikel kamera ve lâl leylu sâbikun nehâr, ve kullun fî felekin yesbehûn. ( 40 )   Aya erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.
  • ( 41 ) Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn. ( 41 )   Ve onların zürriyetlerini (nesillerini) dolu gemilerde taşımamız onlar için bir âyettir. ( 42 ) Ve halakanâ lehum min mislihî mâ yerkebûn. ( 42 )   Ve onlar için, onun gibi (gemiler gibi) binecekleri şeyler yarattık. ( 43 ) Ve in neşe’ nugrikahum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn. ( 43 )   Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi. ( 44 ) İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn. ( 44 )   Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık. ( 45 ) Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn. ( 45 )   Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler. ( 46 ) Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn. ( 46 )   Zaten Rabbinin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdi. ( 47 ) Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu mel lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn. ( 47 )   Onlara: "Allah'ın size verdiği rızıktan sarfedin" denince inkar edenler inananlara: "Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler. ( 48 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn. ( 48 )   "Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler. ( 49 ) Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten te’huzuhum ve hum yahissimûn. ( 49 )   Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. ( 50 ) Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn. ( 50 )   O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler. ( 51 ) Ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecedâsi ilâ rabbihim yensilûn. ( 51 )   Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. ( 52 ) Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn. ( 52 )   "Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir. ( 53 ) İn kânet illâ sayhaten vâhideten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn. ( 53 )   Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. ( 54 ) Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tucezevne illâ mâ kuntum ta’melûn. ( 54 )   Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz.
  • ( 55 ) İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn. ( 55 )   Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. ( 56 ) Hum ve ezvâcuhum fî zilâlin alâl erâiki muttekiûn. ( 56 )   Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır. ( 57 ) Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn. ( 57 )   Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır. ( 58 ) Selâmun kavlen mir rabbin rahîm. ( 58 )   Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır. ( 59 ) Vemtâzûl yevme eyyuhâl mucerimûn. ( 59 )   Ve ey mücrimler (suçlular)! Bugün ayrılın (bir kenara çekilin). ( 60 ) E lem a’hade ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân, innehu lekum aduvvun mubîn. ( 60 )   Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır. ( 61 ) Ve eni’budûnî, hâzâ sirâtun mustakîm. ( 61 )   Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır. ( 62 ) Ve lekade edalle minkum cibillen kesîra, e fe lem tekûnû ta’kilûn. ( 62 )   And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? ( 63 ) Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn. ( 63 )   İşte bu, size söz verilen cehennemdir. ( 64 ) islevhâl yevme bimâ kuntum tekfurûn. ( 64 )   Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin. ( 65 ) El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn. ( 65 )   İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder. ( 66 ) Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sirâta fe ennâ yubesirûn. ( 66 )   Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi? ( 67 ) Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn. ( 67 )   Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi. ( 68 ) Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk, e fe lâ ya’kilûn. ( 68 )   Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Akletmezler mi? ( 69 ) Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî leh, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn. ( 69 )   Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır. ( 70 ) Li yunzira men kâne hayyen ve yehikkal kavlu alâl kâfirîn. ( 70 )   Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de inkarcıların aleyhine çıksın.
  • ( 71 ) E ve lem yerav ennâ halakanâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn. ( 71 )   Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar. ( 72 ) Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn. ( 72 )   Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır. ( 73 ) Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribe, e fe lâ yeşkurûn. ( 73 )   Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır; şükretmezler mi? ( 74 ) Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn. ( 74 )   Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler. ( 75 ) Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn. ( 75 )   Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler. ( 76 ) Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn. ( 76 )   Bunların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz. ( 77 ) E ve lem yeral insânu ennâ halakanâhu min nutafetin fe izâ huve hasîmun mubîn. ( 77 )   İnsan, onu bir nutfeden nasıl yarattığımızı görmedi mi? Sonra da Bize (karşı) apaçık hasım (düşman) oldu. ( 78 ) Ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkah, kâle mey yuhyil izâme ve hiye ramîm. ( 78 )   Ve kendi yaratılışını unutup Bize misal getirdi: "Kemiklerimiz çürüyüp dağılmış haldeyken kim onlara can verecek?" dedi. ( 79 ) Kul yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merrah, ve huve bi kulli halkin alîm. ( 79 )   De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir." ( 80 ) Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkidûn. ( 80 )   Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız. ( 81 ) E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ ey yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm. ( 81 )   Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur; çünkü O, yaratan ve bilendir. ( 82 ) İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en eyyekûle lehu kun fe yekûn. ( 82 )   Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir, hemen olur. ( 83 ) Fe subehânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn. ( 83 )   Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.