35. Fâtır ( Melâike ) Sûresi ( سُورَةُ فَاطِرٍ ) Surah Faatir
Kur’ân sayfa no : 433 - 439   Cüz : 22   Âyet sayısı : 45
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 35. Fâtır ( Melâike ) Sûresi ( سُورَةُ فَاطِرٍ ) Surah Faatir

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) El hamdu lillâhi fâtiris semâvâti vel ardi câilil melâiketi rusulen ulî ecenihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halki mâ yeşâ, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr. ( 1 )   Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır. Doğrusu Allah, her şeye Kadir olandır. ( 2 ) Mâ yeftehillâhu lin nâsi mir rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dih, ve huvel azîzul hakîm. ( 2 )   Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur. O, güçlü'dür, Hakim'dir. ( 3 ) Yâ eyyuhân nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikin gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard, lâ ilâhe illâ huv fe ennâ tu’fekûn. ( 3 )   Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?
  • ( 4 ) Ve iy yukezzibûke fe kade kuzzibet rusulun min kabelik, ve ilâllâhi turceul umûr. ( 4 )   Seni yalanlıyorlarsa bil ki senden önce de nice peygamberler yalanlanmıştır. Bütün işler Allah' a döndürülür. ( 5 ) Yâ eyyuhân nâsu inne va’dallâhi hakk fe lâ tegurrannekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrannekum billâhil garûr. ( 5 )   Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın. ( 6 ) İnneş şeytâne lekum aduvvun fettehizûhu aduvvâ, innemâ yede’û hizbehu li yekûnû min ashâbis saîr. ( 6 )   Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır. ( 7 ) Ellezîne keferû lehum azâbun şedîde, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiratun ve ecerun kebîr. ( 7 )   İnkar eden kimselere çetin azap vardır. ( 8 ) E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe raâhu hasenâ, fe innallâhe yudillu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâ, fe lâ tezhebe nefsuke aleyhim haserât, innallâhe alîmun bimâ yesneûn. ( 8 )   Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse, kötülüğü hiç işlemeyene benzer mi? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Artık onlara üzülerek kendini harabetme; Allah onların yaptıklarını şüphesiz bilir. ( 9 ) Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe sukanâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr. ( 9 )   Rüzgarları gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir. ( 10 ) Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ, ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîde, ve mekru ulâike huve yebûr. ( 10 )   Kudret isteyen kimse bilsin ki, kudret, bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de yararlı iş yükseltir. Kötülük yapmakta düzen kuranlara, onlara, çetin azap vardır. İşte bunların kurdukları düzenler boşa çıkar. ( 11 ) Vallâhu halakakum min turâbin summe min nutafetin summe cealekum ezvâcâ, ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih, ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâbe, inne zâlike alâllâhi yesîr. ( 11 )   Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde varetmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak O'nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin azalması şüphesiz Kitap'dadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır.
  • ( 12 ) Ve mâ yestevîl bahrâni hâzâ azbun furâtun sâigun şerâbuhu ve hâzâ milhun ucâce, ve min kullin te’kulûne lahmen tariyyen ve testahricûne hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke fîhi mevâhira li tebetegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn. ( 12 )   İki deniz bir değildir. Birinin suyu tatlı ve kolay içimlidir; diğeri tuzlu ve acıdır. Her birinden taze balık eti yersiniz; takındığınız süsler çıkarırsınız; Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yararak gittiğini görürsün. Belki artık şükredersiniz. ( 13 ) Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sahharaş şemse vel kamere kulluy yecerî li ecelin musemmâ, zâlikumullâhu rabbukum lehul mulk, vellezîne tede’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kitamîr. ( 13 )   Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar; belirli bir süre içinde hareket eden güneş ve ayı buyruk altına almıştır. İşte bu, Rabbiniz olan Allah'tır, hükümranlık O'nundur. O'nu bırakıp taptıklarınız, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. ( 14 ) İn tede’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevmel kiyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr. ( 14 )   Onları çağırırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size cevap veremezler; ama kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkar ederler. Herşeyden haberdar olan Allah gibi, sana kimse haber vermez. ( 15 ) Yâ eyyuhân nâsu entumul fukarâu ilâllâh, vallâhu huvel ganiyyul hamîde. ( 15 )   Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız, Allah ise müstağnidir, övülmeğe layık olandır. ( 16 ) İy yeşe’ yuzhibekum ve ye’ti bi halkin cedîde. ( 16 )   Dilerse sizi yokeder, yeniden başkalarını yaratır. ( 17 ) Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz. ( 17 )   Bu, Allah'a göre zor değildir. ( 18 ) Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in tede’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh, ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih, ve ilâllâhil masîr. ( 18 )   Günahkar kimse diğerinin günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını olsa bile, yükünden birşey taşınmaz. Sen ancak, görmediği halde Rablerinden korkanları, namazı kılanları uyarırsın. Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur; dönüş ancak Allah'adır.
  • ( 19 ) Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîr. ( 19 )   Ve âmâ (kör) olanla basiret sahibi olan (gören) müsavi (eşit) olmaz. ( 20 ) Ve lâz zulumâtu ve lân nûr. ( 20 )   Ve zulmet (karanlık) ve nur (aydınlık) da (eşit olmaz). ( 21 ) Ve lâz zillu ve lâl harûr. ( 21 )   Ve gölge ve sıcaklık da (eşit olmaz). ( 22 ) Ve mâ yestevîl ahyâu ve lâl emvât, innallâhe yusmiu mey yeşâ, ve mâ ente bi musmiin men fîl kubûr. ( 22 )   Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen, kabirlerde olanlara işittiremezsin. ( 23 ) İn ente illâ nezîr. ( 23 )   Sen sadece bir uyarıcısın. ( 24 ) İnnâ erselnâke bil hakki beşîran ve nezîrâ, ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr. ( 24 )   Şüphesiz Biz seni, müjdeci ve uyarıcı olarak, gerçekle gönderdik. Geçmiş her ümmet içinde de mutlaka bir uyarıcı bulunagelmiştir. ( 25 ) Ve iy yukezzibûke fe kade kezzebellezîne min kabelihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr. ( 25 )   Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara belgeler, sayfalar ve nurlu kitaplar getirmişlerdi. ( 26 ) Summe ehaztullezîne keferû fe keyfe kâne nekîr. ( 26 )   Sonra Ben, inkar edenleri yakaladım. Beni inkar etmek nasıl olur? ( 27 ) E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahracenâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûde. ( 27 )   Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş; dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar varetmişizdir. ( 28 ) Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik, innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâ, innallâhe azîzun gafûr. ( 28 )   İnsanlar, yerde yürüyenler ve davarlar da böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak bilginlerdir. Doğrusu Allah güçlüdür, bağışlayandır. ( 29 ) İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razakanâhum sirran ve alâniyetey yercûne ticâraten len tebûr. ( 29 )   Allah'ın Kitap'ına uyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler, tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. ( 30 ) Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlih, innehu gafûrun şekûr. ( 30 )   Çünkü Allah bu kimselerin ecirlerini tam verir ve lütfu ile arttırır. Doğrusu O, bağışlayandır, şükrün karşılığını bol bol verendir.
  • ( 31 ) Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyh, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr. ( 31 )   Bu, sana vahyettiğimiz, öncekileri doğrulayan gerçek Kitap'dır. Allah şüphesiz kullarından haberdardır, görendir. ( 32 ) Summe evresnâl kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihî, ve minhum mukatesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâh, zâlike huvel fadlul kebîr. ( 32 )   Sonra bu Kitap'ı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır. Onlardan kimi kendine yazık eder, kimi orta davranır, kimi de, Allah'ın izniyle, iyiliklere koşar. İşte büyük lütuf budur. ( 33 ) Cennâtu adenin yedehulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’lue, ve libâsuhum fîhâ harîr. ( 33 )   Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir. ( 34 ) Ve kâlûl hamdu lillâhillezî ezhebe annâl hazen, inne rabbenâ le gafûrun şekûr. ( 34 )   Derler ki: "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir." ( 35 ) Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlihî, lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûbe. ( 35 )   "Bizi lütfuyla, temelli kalınacak cennete O yerleştirdi. Orada bize ne bir yorgunluk gelecek ve ne de usanç gelecektir." ( 36 ) Vellezîne keferû lehum nâru cehenneme, lâ yukadâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike necezî kulle kefûr. ( 36 )   İnkar edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. Her inkarcıyı böylece cezalandırırız. ( 37 ) Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricenâ na’mel sâlihan gayrallezî kunnâ na’mel, e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr, fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr. ( 37 )   Orada; "Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim" diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: "Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mi? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz." ( 38 ) İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ard, innehu alîmun bi zâtis sudûr. ( 38 )   Allah şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir.
  • ( 39 ) Huvellezî cealekum halâife fîl ard, fe men kefere fe aleyhi kufruh, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ makatâ, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâ. ( 39 )   Sizleri yeryüzüne de hakim kılan O'dur. İnkar edenin inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında yalnız kendilerine olan gazabı arttırır. İnkarcıların inkarı, hüsrandan başka birşey arttırmaz. ( 40 ) Kul e raeytum şurakâekumullezîne tede’ûne min dûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardi em lehum şirkun fîs semâvâti, em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minh, bel iy yaiduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ. ( 40 )   De ki: "Allah'ı bırakıp da taptığınız putlarınıza hiç baktınız mı? Bana gösterin, onlar yerden hangi şeyi yarattılar?" Yoksa onların Allah'la ortaklığı göklerde midir? Yoksa Biz onlara kitap verdik de ondaki delillere mi dayanırlar? Hayır; zalimler, birbirlerine sadece aldatıcı söz söylerler. ( 41 ) İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dih, innehu kâne halîmen gafûrâ. ( 41 )   Doğrusu, zeval bulmasın diye gökleri ve yeri tutan Allah'tır. Eğer onlar zevale uğrarsa O'ndan başka, and olsun ki onları kimse tutamaz. O, şüphesiz Halim'dir, bağışlayandır. ( 42 ) Ve akasemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdâl umem, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ. ( 42 )   Ve Allah’a en kuvvetli yeminleri ile kasem ettiler. Eğer gerçekten onlara nezir gelirse, mutlaka en çok hidayete eren ümmetlerden biri olacaklarına. Fakat (bu), onlara nezir (uyarıcı) geldiği zaman onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı. ( 43 ) İstikbâran fîl ardi ve mekras seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlih, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn, fe len tecide li sunnetillâhi tebedîlâ, ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ. ( 43 )   Yeryüzünde kibirlendiler ve kötü hile düzenlediler. Oysa kötü hileler, sahibinden başkasına isabet etmez (ulaşmaz). Öyleyse onlar, evvelkilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar (bekliyorlar)? Halbuki Allah’ın sünnetinde asla bir tebdil (değişiklik) bulamazsın. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir tahvil (değişme) bulamazsın. ( 44 ) E ve lem yesîrû fîl ardi fe yanzurû keyfe kâne âkibetullezîne min kabelihim ve kânû eşedde minhum kuvveh, ve mâ kânallâhu lî yu’cizehu min şey’in fîs semâvâti ve lâ fîl ard, innehu kâne alîmen kadîrâ. ( 44 )   Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, Kadir olandır.
  • ( 45 ) Ve lev yuâhizullâhun nâse bimâ kesebû mâ terake alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yuahhiruhum ilâ ecelin musemme, fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâ. ( 45 )   Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.