30. Rûm Sûresi ( سُورَةُ الرُّومِ ) Surah Ar-Room
Kur’ân sayfa no : 403 - 409   Cüz : 21   Âyet sayısı : 60
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 30. Rûm Sûresi ( سُورَةُ الرُّومِ ) Surah Ar-Room

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm. ( 1 )   Elif, Lam, Mim. ( 2 ) Gulibetir rûm. ( 2 )   Rumlar’a gâlip gelindi (Rumlar mağlûp oldular). ( 3 ) Fî edenâl ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn. ( 3 )   Ve onlar, yakın bir yerde, yenilmelerinden sonra gâlip gelecekler. ( 4 ) Fî bıd’ı sinîn, lillâhil emru min kabelu ve min ba’d, ve yevme izin yefrahul muk’minûn. ( 4 )   Birkaç (3 ile 9) sene içinde. Bundan önce de sonra da emir, Allah’ındır. O gün mü’minler, ferahlayacaklar (sevinecekler). ( 5 ) Bi nasrillâh, yansuru mey yeşâ, ve huvel azîzur rahîm. ( 5 )   Allah’ın yardımı ile (Allah), dilediğine yardım eder. Ve O; Azîz’dir (yüce, üstün), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli eden, esirgeyen, rahmet nuru gönderen).
  • ( 6 ) Va’dallâh, lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 6 )   Bu, Allah'ın vaadidir; Allah verdiği sözden caymaz, fakat insanların çoğu bilmezler. ( 7 ) Ya’lemûne zâhiran minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhırati hum gâfilûn. ( 7 )   Onlar, dünya hayatının görülen kısmını bilirler. Onlar, ahiretten habersizdirler. ( 8 ) E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ ve inne kesîran minen nâsi bi li kâi rabbihim le kâfirûn. ( 8 )   Kendi kendilerine, Allah'ın gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, gerçek olarak ve belirli bir süre için yarattığını düşünmezler mi? Doğrusu insanların çoğu, Rablerine kavuşacaklarını inkar ederler. ( 9 ) E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabelihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amarûhâ eksera mimmâ amarûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinât, fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn. ( 9 )   Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler, yeryüzünü kazıp alt üst ederek onlardan çok imar etmiş kimseydiler ve onlara belgelerle peygamberler gelmişti. Böylece Allah onlara zulmetmiyor, onlar kendilerine zulmediyorlardı. ( 10 ) Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn. ( 10 )   Sonra Allah'ın ayetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanların sonu pek kötü oldu. ( 11 ) Allâhu yebedeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn. ( 11 )   Allah önce yaratır, ölümünden sonra tekrar diriltir. Sonunda O'na döneceksiniz. ( 12 ) Ve yevme tekûmus sâatu yubelisul mucerimûn. ( 12 )   Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz kalıverirler. ( 13 ) Ve lem yekun lehum min şurakâihim şufeâu ve kânû bi şurakâihim kâfirîn. ( 13 )   Koştukları ortakları artık şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler. ( 14 ) Ve yevme tekûmus sâatu yevme izin yeteferrakûn. ( 14 )   Kıyamet koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar. ( 15 ) Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun. ( 15 )   Ama inanıp yararlı iş işleyenler, ağırlanacakları bir cennette bulunurlar.
  • ( 16 ) Ve emmâllezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhırati fe ulâike fîl azâbi muhdarûn. ( 16 )   İnkar edip, ayetlerimizi ve ahirette Bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabla yüzyüze bırakılırlar. ( 17 ) Fe subehânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn. ( 17 )   Öyleyse akşam ve sabah vaktinde Allah’ı tesbih edin (münezzeh kılın)! ( 18 ) Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn. ( 18 )   Ve göklerde ve yerde hamd, O’na mahsustur. İkindide ve öğle vaktinde (O’na hamdedin)! ( 19 ) Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhracûn. ( 19 )   O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz. ( 20 ) Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn. ( 20 )   Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız. ( 21 ) Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh, inne fî zâlike le âyâtin li kavmiy yetefekkerûn. ( 21 )   İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır. ( 22 ) Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn. ( 22 )   Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır. ( 23 ) Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebetigâukum min fadlih, inne fî zâlike le âyâtin li kavmiy yesmeûn. ( 23 )   Geceleyin uyumanız, gündüz de lütfundan rızık aramanız O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda kulak veren millet için dersler vardır. ( 24 ) Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaen, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn. ( 24 )   Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır.
  • ( 25 ) Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrih, summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn. ( 25 )   Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile ayakta durması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz. ( 26 ) Ve lehu men fîs semâvâti vel ard, kullun lehu kânitûn. ( 26 )   Göklerde ve yerde olanlar O'nundur; hepsi O'na boyun eğmiştir. ( 27 ) Ve huvellezî yebedeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh, ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm. ( 27 )   Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O'nundur. O, güçlüdür, Hakim'dir. ( 28 ) Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurakâe fî mâ razakanâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmiy ya’kılûn. ( 28 )   Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız. ( 29 ) Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilm, fe mey yehdî men edallallâh, ve mâ lehum min nâsırîn. ( 29 )   Hayır; zulmedenler, körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur. ( 30 ) Fe ekim veceheke lid dîni hanîfe, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebedîle li halkıllâh, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 30 )   Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler. ( 31 ) Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn. ( 31 )   O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. ( 32 ) Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyea, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn. ( 32 )   (O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
  • ( 33 ) Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyh summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn. ( 33 )   Ve insanlara bir zarar dokunduğu zaman Rab’lerine dua ederek, O’na yönelirler. Sonra onlara kendisinden rahmet tattırdığı (Rahîm esması ile hidayete erdirdiği) zaman onlardan bir kısmı Rab’lerine şirk (ortak) koşarlar (hidayetteyken dalâlete düşerler). ( 34 ) Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn. ( 34 )   Onlara verdiklerimizi inkâr etsinler. Böylece metalansınlar (faydalansınlar). Yakında bilecekler. ( 35 ) Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn. ( 35 )   Yoksa onlara ortak koşmalarını söyleyen bir delil mi indirdik. ( 36 ) Ve izâ ezakanân nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbehum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yakanetûn. ( 36 )   İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler, ama yaptıklarından ötürü başlarına bir kötülük gelirse hemen ümitlerini kaybediverirler. ( 37 ) E ve lem yerav ennellâhe yebesutur rızka li mey yeşâu ve yakadir, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yuk’minûn. ( 37 )   Allah'ın, rızkı dilediğine yayıp bir ölçüye göre verdiğini görmezler mi? Doğrusu bunda, inananlar için dersler vardır. ( 38 ) Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebenes sebîl, zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vecehallâh ve ulâike humul muflihûn. ( 38 )   Yakınlığı olana, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar saadete erenlerdir. ( 39 ) Ve mâ âteytum mir riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vecehallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn. ( 39 )   İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz; fakat, Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekat) böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat artıranlardır. ( 40 ) Allâhullezî halakakum summe razakakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurakâ ikum mey yef’alu min zâlikum min şey’, subehânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn. ( 40 )   Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir. ( 41 ) Zaheral fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn. ( 41 )   İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.
  • ( 42 ) Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabl, kâne ekseruhum muşrikîn. ( 42 )   De ki: "Yeryüzünde dolaşın da daha öncekilerden çoğu ortak koşan (müşrik) olanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın." ( 43 ) Fe ekim veceheke lid dînil kayyimi min kabeli ey ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâh yevme izin yassaddeûn. ( 43 )   İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz o günün gelmesinden önce, kendini dosdoğru dine yönelt. ( 44 ) Men kefere fe aleyhi kufruh, ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn. ( 44 )   Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. Yararlı iş işleyen kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar. ( 45 ) Li yeceziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih innehu lâ yuhıbbul kâfirîn. ( 45 )   Çünkü Allah inanıp yararlı iş işleyenlere lütfundan karşılık verecektir. Doğrusu O, inkarcıları sevmez. ( 46 ) Ve min âyâtihî ey yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum mir rahmetihî ve li teceriyel fulku bi emrihî ve li tebetegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn. ( 46 )   Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, O'nun varlığının belgelerindendir. Belki şükredersiniz. ( 47 ) Ve lekade erselnâ min kabelike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne eceramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul muk’minîn. ( 47 )   And olsun ki! Senden önce, birçok peygamberleri ümmetlerine gönderdik, onlara belgeler getirdiler; dinlemeyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu. ( 48 ) Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebesutuhu fîs semâ i keyfe yeşâu ve yece’aluhu kisefen fe terâl vedeka yahrucu min hılâlih, fe izâ esâbe bihî mey yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebeşirûn. ( 48 )   O Allah’tır ki, rüzgârları gönderir, böylece bulutları hareket ettirir. Sonra semada onu dilediği gibi yayar. Ve onu kısımlara ayırır, bundan sonra onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Böylece kullarından dilediğine onu (yağmuru) isabet ettirdiği zaman onlar sevinirler. ( 49 ) Ve in kânû min kabeli ey yunezzele aleyhim min kabelihî le mubelisîn. ( 49 )   Ve onlar, onun (yağmurun) onlara indirilmesinden önce gerçekten ümitlerini kesenlerdi. ( 50 ) Fanzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr. ( 50 )   Allah'ın rahmetinin belirtilerine bir bak, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ölüleri O diriltir. O her şeye Kadir'dir.
  • ( 51 ) Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn. ( 51 )   Bir rüzgar göndersek de yeşilliklerin sarardığını görseler hemen nankörlüğe başlarlar. ( 52 ) Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâ e izâ vellev mudebirîn. ( 52 )   Tabiidir ki sen ölülere katiyyen işittiremezsin; dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. ( 53 ) Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ mey yuk’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn. ( 53 )   Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin; ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; işte onlar Müslümanlardır. ( 54 ) Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeh, yahluku mâ yeşâ, ve huvel alîmul kadîr. ( 54 )   Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra kuvvetli kılan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz ve ihtiyar yapan Allah'tır. O, dilediğini yaratır; bilendir, Kadir olandır. ( 55 ) Ve yevme tekûmus sâatu yukasimul mucerimûne mâ lebisû gayra sâah, kezâlike kânû yu’fekûn. ( 55 )   Kıyamet koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı. ( 56 ) Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekade lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’s fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn. ( 56 )   Kendilerine ilim ve iman verilenler; "And olsun ki, siz Allah'ın yazısında mevcut yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür, fakat sizler anlamıyordunuz" derler. ( 57 ) Fe yevme izin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn. ( 57 )   Zulmedenlerin, o gün mazeretleri fayda vermez; artık kendilerinden Allah'ı hoşnut edecek şeyleri yapmaları da istenmez. ( 58 ) Ve lekade darabenâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli mesel, ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubetılûn. ( 58 )   And olsun ki bu Kuran'da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Bununla beraber, eğer sen onlara bir mucize getirmiş olsan, inkar edenler: "Siz ancak batıl şeyler ortaya atanlarsınız" derler. ( 59 ) Kezâlike yatabaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn. ( 59 )   Allah bilmeyenlerin kalblerini işte böylece kapatır. ( 60 ) Fâsbir inne va’dallâhi hakk ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn. ( 60 )   Sabret ki, Allah'ın sözü şüphesiz gerçektir. Kesin olarak inanmayanlar seni hafife almasınlar.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.