25. Furkân Sûresi ( سُورَةُ الْفُرْقَانِ ) Surah Al-Furqaan
Kur’ân sayfa no : 358 - 365   Cüz : 18 - 19   Âyet sayısı : 77
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 25. Furkân Sûresi ( سُورَةُ الْفُرْقَانِ ) Surah Al-Furqaan

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tebârakellezî nezzelel furkâne alâ abedihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ. ( 1 )   Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan’ı indiren (Allah), mübarek’tir. ( 2 ) Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardi ve lem yettehiz veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takadîrâ. ( 2 )   O (Allah) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O’nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O’nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.
  • ( 3 ) Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ. ( 3 )   Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler. ( 4 ) Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn, fe kade câû zulmen ve zûrâ. ( 4 )   İnkar edenler: "Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. ( 5 ) Ve kâlû esâtîrul evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukraten ve asîlâ. ( 5 )   "Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler. ( 6 ) Kul enzelehullezî ya’lemus sirre fîs semâvâti vel ard, innehu kâne gafûran rahîmâ. ( 6 )   De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." ( 7 ) Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâki, lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ. ( 7 )   Ve dediler ki: “Bu nasıl resûl ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Böylece onunla beraber uyarıcı olurdu.” ( 8 ) Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetun ye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ. ( 8 )   Veya ona, (gökten) bir hazine atılsaydı (verilseydi) veya ondan (ürünlerinden) yiyeceği bir bahçesi olsaydı. Ve zalimler: “Siz ancak, sihir yapılmış (büyülenmiş) bir adama tâbî oluyorsunuz.” dediler. ( 9 ) Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ. ( 9 )   Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. ( 10 ) Tebârakellezî in şâe ceale leke hayran min zâlike cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru ve yece’al leke kusûrâ. ( 10 )   Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, içlerinden ırmaklar akan cennetler verebilen ve köşkler kurabilen Allah yücelerin yücesidir. ( 11 ) Bel kezzebû bis sâah ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ. ( 11 )   Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır.
  • ( 12 ) İzâ raethum min mekânin baîdin semiû lehâ tegayyuzan ve zefîrâ. ( 12 )   Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler. ( 13 ) Ve izâ ulkû minhâ mekânen dayyikan mukarranîne deav hunâlike subûrâ. ( 13 )   Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler. ( 14 ) Lâ tede’ûl yevme subûran vâhiden vede’û subûran kesîrâ. ( 14 )   "Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir. ( 15 ) Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttakûn, kânet lehum cezâen ve masîrâ. ( 15 )   De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?" ( 16 ) Lehum fîhâ mâ yeşâûne hâlidîn, kâne alâ rabbike va’den mes’ûlâ. ( 16 )   Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir. ( 17 ) Ve yevme yahşuruhum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi fe yekûlu e entum adleltum ibâde hâulâi em hum dallûs sebîl. ( 17 )   O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der. ( 18 ) Kâlû subehâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehize min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikra, ve kânû kavmen bûra. ( 18 )   Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler. ( 19 ) Fe kade kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfen ve lâ nasrâ, ve mey yazlim minkum nuzikahu azâben kebîrâ. ( 19 )   "Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir. ( 20 ) Ve mâ erselnâ kabeleke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâka ve cealnâ ba’dakum li ba’din fitneten, e tasbirûn, ve kâne rabbuke basîrâ. ( 20 )   Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.
  • ( 21 ) Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekade istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ. ( 21 )   Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. ( 22 ) Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucerimîne ve yekûlûne hicaran mahcûrâ. ( 22 )   Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler. ( 23 ) Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ. ( 23 )   Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz. ( 24 ) Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ. ( 24 )   O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir. ( 25 ) Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ. ( 25 )   O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. ( 26 ) El mulku yevme izinil hakku lir rahmân, ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ. ( 26 )   O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür. ( 27 ) Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ. ( 27 )   Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der. ( 28 ) Yâ veyletâ leytenî lem ettehiz fulânen halîlâ. ( 28 )   Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim. ( 29 ) Lekade edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ. ( 29 )   Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir. ( 30 ) Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ. ( 30 )   Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der. ( 31 ) Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucerimîn, ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ. ( 31 )   Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter. ( 32 ) Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideh, kezâlike li nusebbite bihî fuâdek ve rattelnâhu tertîlâ. ( 32 )   İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.
  • ( 33 ) Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakki ve ahsene tefsîrâ. ( 33 )   Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım. ( 34 ) Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ. ( 34 )   Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır. ( 35 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ. ( 35 )   And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık. ( 36 ) Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedemîrâ. ( 36 )   "Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik. ( 37 ) Ve kavme nûhin lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh, ve a’tedenâ liz zâlimîne azâben elîmâ. ( 37 )   Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır. ( 38 ) Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ. ( 38 )   Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik. ( 39 ) Ve kullen darabenâ lehul emsâl ve kullen tebbernâ tetbîrâ. ( 39 )   Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik. ( 40 ) Ve lekade etev alâl karyetilletî umtirat mataras sev’, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ. ( 40 )   Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. ( 41 ) Ve izâ raevke in yettehizûneke illâ huzuvân, e hâzâllezî beasallâhu resûlâ. ( 41 )   Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar. ( 42 ) İn kâde le yudillunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ. ( 42 )   "Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir. ( 43 ) E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ. ( 43 )   Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
  • ( 44 ) Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kilûn, in hum illâ kel en’âm bel hum edallu sebîlâ. ( 44 )   Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar. ( 45 ) E lem tera ilâ rabbike keyfe meddez zille, ve lev şâe le cealehu sâkinân, summe cealnâş şemse aleyhi delîlâ. ( 45 )   Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı. Sonra da Güneş’i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı. ( 46 ) Summe kabadenâhu ileynâ kabedan yesîrâ. ( 46 )   Sonra da onu yavaş yavaş kısaltarak, Bize (Kendimize) çektik. ( 47 ) Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ. ( 47 )   Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır. ( 48 ) Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetih, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ. ( 48 )   Ve rüzgârı, müjdeleyici olarak rahmetinin önünde gönderen, O’dur. Ve Biz, semadan tertemiz su indirdik. ( 49 ) Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskiyehu mimmâ halakanâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ. ( 49 )   (Bu), onunla ölü beldeyi canlandırmamız ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan çoğunu sulamamız içindir. ( 50 ) Ve lekade sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ. ( 50 )   And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir. ( 51 ) Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ. ( 51 )   Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik. ( 52 ) Fe lâ tutiil kâfirîne ve câhidehum bihî cihâden kebîrâ. ( 52 )   Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et. ( 53 ) Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâcun, ve ceale beynehumâ, berzehan ve hicaran mahcûrâ. ( 53 )   Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır. ( 54 ) Ve huvellezî halaka minel mâi beşeran fe cealehû neseben ve sihrâ, ve kâne rabbuke kadîrâ. ( 54 )   İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir. ( 55 ) Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ. ( 55 )   Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.
  • ( 56 ) Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ. ( 56 )   Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. ( 57 ) Kul mâ es’elukum aleyhi min ecerin illâ men şâ e ey yettehize ilâ rabbihî sebîlâ. ( 57 )   De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum." ( 58 ) Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ. ( 58 )   Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter. ( 59 ) Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş rahmânu fes’el bihî habîrâ. ( 59 )   Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor. ( 60 ) Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ. ( SECDE ÂYETİ ) ( 60 )   Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır. ( 61 ) Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ. ( 61 )   Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir. ( 62 ) Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hilfeten li men erâde ey yezzekkere ev erâde şukûrâ. ( 62 )   İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur. ( 63 ) Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alâl ardi hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ. ( 63 )   Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler. ( 64 ) Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kiyâmâ. ( 64 )   Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler. ( 65 ) Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehennem inne azâbehâ kâne garâmâ. ( 65 )   Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler. ( 66 ) İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ. ( 66 )   Muhakkak ki o, kötü bir karargâh, kötü bir ikâmet yeridir. ( 67 ) Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakaturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ. ( 67 )   Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
  • ( 68 ) Vellezîne lâ yede’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yakutulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakki ve lâ yeznûn, ve mey yef’al zâlike yelka esâmâ. ( 68 )   Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur. ( 69 ) Yudâaf lehul azâbu yevmel kiyâmeti ve yahlude fîhî muhânâ. ( 69 )   Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır. ( 70 ) İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât, ve kânallâhu gafûran rahîmâ. ( 70 )   Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder. ( 71 ) Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ. ( 71 )   Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur. ( 72 ) Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ. ( 72 )   Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler. ( 73 ) Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahirrû aleyhâ summen ve umyânen. ( 73 )   Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. ( 74 ) Vellezîne yekûlûne rabbenâ hebe lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vece’alnâ lil muttakîne imâmâ. ( 74 )   Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler. ( 75 ) Ulâike yucezevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ. ( 75 )   İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar. ( 76 ) Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ. ( 76 )   Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır! ( 77 ) Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kade kezzebetum fe sevfe yekûnu lizâmâ. ( 77 )   De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.