23. Mü'minûn Sûresi ( سُورَةُ الْمُؤْمِنُونَ ) Surah Al-Muminoon
Kur’ân sayfa no : 341 - 348   Cüz : 18   Âyet sayısı : 118
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 23. Mü'minûn Sûresi ( سُورَةُ الْمُؤْمِنُونَ ) Surah Al-Muminoon

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Kade eflehal muk’minûn. ( 1 )   Müminler saadete ermişlerdir. ( 2 ) Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn. ( 2 )   Onlar namazda huşu içindedirler. ( 3 ) Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn. ( 3 )   Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. ( 4 ) Vellezîne hum liz zekâti fâilûn. ( 4 )   Onlar zekatlarını verirler. ( 5 ) Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn. ( 5 )   Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır. ( 6 ) İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn. ( 6 )   Zevcelerine veya ellerinin altında sahip olduklarına (cariyelerine karşı davranışları) hariç. O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler. ( 7 ) Fe menibetegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn. ( 7 )   Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. ( 8 ) Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn. ( 8 )   Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. ( 9 ) Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfizûn. ( 9 )   Namazlarına riayet ederler. ( 10 ) Ulâike humul vârisûn. ( 10 )   İşte onlar, varis olanlardır (mirasın sahipleridir). ( 11 ) Ellezîne yerisûnel firdevse, hum fîhâ hâlidûn. ( 11 )   Onlar, firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır. ( 12 ) Ve lekade halakanâl insâne min sulâletin min tîn. ( 12 )   And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. ( 13 ) Summe cealnâhu nutafeten fî karârin mekîn. ( 13 )   Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. ( 14 ) Summe halakanân nutafete alakaten fe halaknâl alakate mudgaten fe halakanâl mudgate izâmen fe kesevnâl izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar, fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn. ( 14 )   Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur! ( 15 ) Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn. ( 15 )   Sizler, bütün bunlardan sonra ölürsünüz. ( 16 ) Summe innekum yevmel kiyâmeti tube’asûn. ( 16 )   Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz. ( 17 ) Ve lekade halakanâ fevkakum sebe'a tarâika ve mâ kunnâ anil halki gâfilîn. ( 17 )   And olsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz.
  • ( 18 ) Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ard ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn. ( 18 )   Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz. ( 19 ) Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâbin, lekum fîhâ fevâkihu kesîratun ve minhâ te’kulûn. ( 19 )   Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm bahçeleri inşa ettik (oluşturduk). Orada sizin için onların pekçok meyveleri vardır ve onlardan yersiniz. ( 20 ) Ve şeceraten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sibegin lil âkilîn. ( 20 )   Ve Turi Sina’da yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkarır. Ve (o), yiyenler için bir katıktır. ( 21 ) Ve inne lekum fîl en’âmi le ibarah, nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîratun ve minhâ te’kulûn. ( 21 )   Ehli hayvanlarda size ders vardır; onlardan çıkan sütten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardır. Onlardan yersiniz. ( 22 ) Ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn. ( 22 )   Hem onların ve hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız. ( 23 ) Ve lekade erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh, e fe lâ tettekûn. ( 23 )   And olsun ki Nuh'u milletine gönderdik; onlara: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sakınmaz mısınız?" dedi. ( 24 ) Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mislukum yurîdu ey yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâiketen, mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn. ( 24 )   Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler. ( 25 ) İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn. ( 25 )   O ancak cinnet getirmiş bir adamdır. O halde, onu belli bir süre bekleyin (gözetim altında tutun)! ( 26 ) Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn. ( 26 )   Nuh: "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et" dedi. ( 27 ) Fe evhaynâ ileyhi enisnail fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavli minhum, ve lâ tuhâtibenî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn. ( 27 )   Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır."
  • ( 28 ) Fe izâsteveyte ente ve men meake alâl fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn. ( 28 )   Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: "Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun" de. ( 29 ) Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâraken ve ente hayrul munzilîn. ( 29 )   "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin" de. ( 30 ) İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubetelîn. ( 30 )   Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz. ( 31 ) Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn. ( 31 )   Bunların ardından başka nesiller varettik. ( 32 ) Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh, e fe lâ tettekûn. ( 32 )   Onlara aralarından: "Allah"a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik. ( 33 ) Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhirati ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrabu mimmâ teşrabûn. ( 33 )   Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: "Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir." ( 34 ) Ve le in ata’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn. ( 34 )   "Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur." ( 35 ) E yaidukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn. ( 35 )   "Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?" ( 36 ) Heyhâte heyhâte limâ tûadûn. ( 36 )   "Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!" ( 37 ) İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi mebe’ûsîn. ( 37 )   "Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz ve yaşarız (kimimiz ölür kimimiz doğar); tekrar diriltilmeyiz." ( 38 ) İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi muk’minîn. ( 38 )   "Bu, sadece Allah'a karşı yalan uyduranın biridir. Biz ona inanmayız." ( 39 ) Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn. ( 39 )   O peygamber: "Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et" dedi. ( 40 ) Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn. ( 40 )   Allah da: "Az sonra pişman olacaklar" buyurdu. ( 41 ) Fe ehazethumus sayhatu bil hakki fe cealnâhum gusâe, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn. ( 41 )   Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun! ( 42 ) Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn. ( 42 )   Ardlarından başka nesiller varettik.
  • ( 43 ) Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hirûn. ( 43 )   Hiçbir ümmet, kendi süresini ne çabuklaştırabilir ve ne de geciktirebilir. ( 44 ) Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûh fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs, fe bu’del li kavmin lâ yuk’minûn. ( 44 )   Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalancı saydılar. Onları birbiri peşinden yok edip hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan millet, rahmetden ırak olsun! ( 45 ) Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn. ( 45 )   Sonra Hz. Musa’yı ve kardeşi Hz. Harun’u, âyetlerimizle ve apaçık sultanla (Tevrat’la) gönderdik. ( 46 ) İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn. ( 46 )   (Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u), firavun ve onun ileri gelenlerine (gönderdik). Fakat onlar, kibirlendiler (büyüklendiler). Ve âlîn (mağrur, zorba) bir kavim oldular. ( 47 ) Fe kâlû e nuk’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn. ( 47 )   Sonra dediler ki: “Bizim gibi iki beşere (Hz. Musa ve Hz. Harun’a), îmân mı edelim? Ve onların ikisinin (Musa ve Harun A.S’ın) kavmi, bize kul (köle) olmasına rağmen.” ( 48 ) Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn. ( 48 )   Böylece ikisini de yalanladılar. Ve helâk edilenlerden oldular. ( 49 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe leallehum yehtedûn. ( 49 )   And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik. ( 50 ) Ve cealnâbene meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabevetin zâti karârin ve maîn. ( 50 )   Meryem oğlunu da, annesini de mucize kıldık. Her ikisini de, pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik. ( 51 ) Yâ eyyuhâr rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ, innî bimâ ta’melûne alîm. ( 51 )   Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim. ( 52 ) Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhideten ve ene rabbukum fettekûn. ( 52 )   Şüphesiz bu Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Benden sakının. ( 53 ) Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ, kullu hizbin bimâ ledeyhim ferihûn. ( 53 )   Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur. ( 54 ) Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn. ( 54 )   Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak. ( 55 ) E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn. ( 55 )   Mal ve oğullarla onları desteklediğimizi mi sanıyorlar? ( 56 ) Nusâriu lehum fîl hayrât bel lâ yeş’urûn. ( 56 )   Onlara hayırları çabuklaştırdığımızı (mı sanıyorlar)? Hayır, onlar farkında değillerdir. ( 57 ) İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn. ( 57 )   Muhakkak ki onlar, Rab’lerinin haşyetinden korkanlardır. ( 58 ) Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yuk’minûn. ( 58 )   Ve onlar, Rab’lerinin âyetlerine îmân ederler. ( 59 ) Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn. ( 59 )   Ve onlar, Rab’lerine şirk koşmazlar.
  • ( 60 ) Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn. ( 60 )   Ve onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab’lerine geri dönenler (ulaşanlar) olduğundan onların kalpleri titrer. ( 61 ) Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn. ( 61 )   İşte onlar hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, onda (hayırlarda) öne geçenlerdir. ( 62 ) Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbuy yantiku bil hakk ve hum lâ yuzlemûn. ( 62 )   Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar. ( 63 ) Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn. ( 63 )   Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan başka da onların yapageldikleri işler de vardır. ( 64 ) Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yece’erûn. ( 64 )   Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler. ( 65 ) Lâ tece’erûl yevm innekum minnâ lâ tunsarûn. ( 65 )   Onlara şöyle deriz: "Bugün feryat etmeyin, doğrusu katımızdan bir yardım görmezsiniz." ( 66 ) Kade kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn. ( 66 )   Âyetlerimiz size tilâvet edilmişti (okunmuştu). O zaman siz, topuklarınız üzerinde geri dönüp kaçmıştınız. ( 67 ) Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn. ( 67 )   (Siz), ona (âyetlerime) kibirlenenlerdiniz. Gece toplanarak (âyetlerim hakkında) saçma sapan konuşuyordunuz. ( 68 ) E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn. ( 68 )   Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? ( 69 ) Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn. ( 69 )   Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar? ( 70 ) Em yekûlûne bihî cinneh, bel câehum bil hakki ve ekseruhum lil hakki kârihûn. ( 70 )   Ya da: "Onda delilik var" diyorlar öyle mi? Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır. ( 71 ) Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn, bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn. ( 71 )   Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler. ( 72 ) Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayr ve huve hayrur râzikîn. ( 72 )   Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. ( 73 ) Ve inneke le tede’ûhum ilâ sirâtin mustakîm. ( 73 )   Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun. ( 74 ) Ve innellezîne lâ yuk’minûne bil âhirati anis sirâti le nâkibûn. ( 74 )   Ve muhakkak ki ahirete (Allah'a hayatta iken ulaşmaya) inanmayanlar, mutlaka yoldan (Sıratı Mustakîm'den) sapanlardır (dalâlette olanlardır).
  • ( 75 ) Ve lev rahimnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn. ( 75 )   Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar. ( 76 ) Ve lekade ehaznâhum bil azâbi fe mâstekânû li rabbihim ve mâ yetedarraûn. ( 76 )   And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı. ( 77 ) Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mubelisûn. ( 77 )   Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler. ( 78 ) Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebesâra vel ef’ideh, kalîlen mâ teşkurûn. ( 78 )   Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz. ( 79 ) Ve huvellezî zereekum fîl ardi ve ileyhi tuhşerûn. ( 79 )   Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız. ( 80 ) Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr, e fe lâ ta’kilûn. ( 80 )   Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz? ( 81 ) Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn. ( 81 )   Hayır; yine de öncekilerin dediklerini derler. ( 82 ) Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le mebe’ûsûn. ( 82 )   “Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten, mutlaka biz beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?” dediler. ( 83 ) Lekade vuidenâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kabelu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn. ( 83 )   Andolsun ki bu, bize vaadedildi ve daha önce de babalarımıza. Bu ancak evvelkilerin efsaneleridir. ( 84 ) Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn. ( 84 )   De ki: "Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?" ( 85 ) Se yekûlûne lillâh, kul e fe lâ tezekkerûn. ( 85 )   "Allah'ındır" diyecekler, "Öyleyse ders almaz mısınız?" de. ( 86 ) Kul mer rabbus semâvâtis seb’i ve rabbul arşil azîm. ( 86 )   "Yedi göğün de Rabbi, yüce arşın da Rabbi kimdir?" de. ( 87 ) Se yekûlûne lillâh, kul e fe lâ tettekûn. ( 87 )   "Allah'tır" diyecekler! "Öyleyse O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de. ( 88 ) Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn. ( 88 )   "Biliyorsanız söyleyin her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?" ( 89 ) Se yekûlûne lillâh, kul fe ennâ tusharûn. ( 89 )   "Allah'tır" diyecekler; "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz" de.
  • ( 90 ) Bel eteynâhum bil hakki ve innehum le kâzibûn. ( 90 )   Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar. ( 91 ) Mâttehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâh izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d, subehânallâhi ammâ yasifûn. ( 91 )   Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. ( 92 ) Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn. ( 92 )   O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir. ( 93 ) Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn, ( 93 )   De ki: “Rabbim, eğer vaadolunan şeyi bana gösterecek isen.” ( 94 ) Rabbi fe lâ tece’alnî fîl kavmiz zâlimîn. ( 94 )  Rabbim, öyleyse beni zalimler kavmi içinde bırakma. ( 95 ) Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neiduhum le kâdirûn. ( 95 )   Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz. ( 96 ) İdefa’ billetî hiye ahsenus seyyieh, nahnu a’lemu bi mâ yasifûn. ( 96 )   Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz. ( 97 ) Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn. ( 97 )   De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım." ( 98 ) Ve eûzu bike rabbi ey yahdurûn. ( 98 )   "Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım." ( 99 ) Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn. ( 99 )   Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. ( 100 ) Leallî a’melu sâlihan fîmâ terakt kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yube’asûn. ( 100 )   Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. ( 101 ) Fe izâ nufiha fîs sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn. ( 101 )   Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar. ( 102 ) Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn. ( 102 )   Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. ( 103 ) Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn. ( 103 )   Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler. ( 104 ) Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn. ( 104 )   Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.
  • ( 105 ) E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn. ( 105 )   Allah: "Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?" der. ( 106 ) Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şikvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn. ( 106 )   Şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir millet olmuştuk." ( 107 ) Rabbenâ ahricenâ minhâ fe in udenâ fe innâ zâlimûn. ( 107 )   "Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz." ( 108 ) Kâlehseû fîhâ ve lâ tukellimûn. ( 108 )   Dedi ki: “Orada (cehennemde) kalın ve bana (bir şey) söylemeyin!” ( 109 ) İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhimîn. ( 109 )   Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “Rabbimiz, biz âmenû olduk (ölmeden önce Sana ulaşmayı diledik). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esma’n ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.” ( 110 ) Fettehaztumûhum sihriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn. ( 110 )   Böylece onları alay konusu edindiniz. Öyle ki (bu), size Benim zikrimi unutturdu. Ve siz, onlara gülüyordunuz. ( 111 ) İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn. ( 111 )   Muhakkak ki Ben, onlar sabırlarından dolayı kurtuluşa erenler olduğundan, bugün onlara mükâfatlarını verdim. ( 112 ) Kâle kem lebistum fîl ardi adede sinîn. ( 112 )   Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız" der. ( 113 ) Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn. ( 113 )   "Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor" derler. ( 114 ) Kâle in lebistum illâ kalîle lev ennekum kuntum ta’lemûn. ( 114 )   Dedi ki: “Ancak az bir zaman kaldınız. Siz bilmiş olsaydınız.” ( 115 ) E fe hasibtum ennemâ halakanâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn. ( 115 )   Öyleyse Bizim, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz? ( 116 ) Fe teâlallâhul melikul hakk, lâ ilâhe illâ huve, rabbul arşil kerîm. ( 116 )   Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir. ( 117 ) Ve mey yede’u meallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hisâbuhu inde rabbih, innehu lâ yuflihul kâfirûn. ( 117 )   Allah'la beraber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka tanrıya tapanın hesabını Rabbi görecektir. İnkarcılar elbette kurtulamazlar. ( 118 ) Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhimîn. ( 118 )   De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.