20. Tâhâ Sûresi ( سُورَةُ طٰهٰ ) Surah Taa-Haa
Kur’ân sayfa no : 311 - 320   Cüz : 16   Âyet sayısı : 135
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 20. Tâhâ Sûresi ( سُورَةُ طٰهٰ ) Surah Taa-Haa

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tâ, hâ. ( 1 ) Ta, Ha. ( 2 ) Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ. ( 2 ) Kur’ân’ı sana meşakkat (güçlük) olsun diye indirmedik. ( 3 ) İllâ tezkiraten li mey yahşâ. ( 3 ) Huşû sahiplerine zikir (öğüt) olsun diye. ( 4 ) Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ. ( 4 ) Arzı ve yüksek semaları yaratan tarafından indirilmiştir. ( 5 ) Er rahmânu alâl arşistevâ. ( 5 ) Rahman arşa hükmetmektedir. ( 6 ) Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardi ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ. ( 6 ) Göklerde ve yerde, her ikisi arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nundur. ( 7 ) Ve in teceher bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ. ( 7 ) Sen sözü istersen açığa vur, şüphesiz O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. ( 8 ) Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ. ( 8 ) Allah'tan başka tanrı yoktur, en güzel isimler O'nundur. ( 9 ) Ve hel etâke hadîsu mûsâ. ( 9 ) Musa'nın başından geçen olay sana geldi mi? ( 10 ) İz raâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alân nâri hudâ. ( 10 ) O, bir ateş görmüştü de, ailesine: "Durun, ben bir ateş gördüm, ya ondan size bir kor getirir, ya da ateşin yanında bir yol gösteren bulurum" demişti. ( 11 ) Fe lemmâ etâhâ nûdiye yâ mûsâ. ( 11 ) Musa ateşin yanına gelince: "Ey Musa!" diye seslenildi: ( 12 ) İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk, inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ. ( 12 ) "Ben şüphesiz senin Rabbinim; ayağındakileri çıkar; çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva'dasın."
  • ( 13 ) Ve enahtertuke festemi’ li mâ yûhâ. ( 13 ) "Ben seni seçtim; artık vahyolunanları dinle." ( 14 ) İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budenî ve ekimis salâte li zikrî. ( 14 ) "Şüphesiz Ben Allah'ım, Benden başka tanrı yoktur; Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl." ( 15 ) İnnes sâate âtiyetun ekâdu uhfîhâ li tucezâ kullu nefsin bimâ tes’â. ( 15 ) Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tuttuğum kıyamet mutlaka gelecektir. ( 16 ) Fe lâ yasuddenneke anhâ mel lâ yuk’minu bihâ vettebea hevâhu fe terdâ. ( 16 ) "Buna inanmayan ve hevesine uyan kimse seni ondan alıkoymasın, yoksa helak olursun." ( 17 ) Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ. ( 17 ) "Ey Musa! Sağ elindeki nedir?" ( 18 ) Kâle hiye asâye, etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ. ( 18 ) Musa: "O benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim, ondan daha birçok işlerde faydalanırım" dedi. ( 19 ) Kâle elkihâ yâ mûsâ. ( 19 ) Allah: "Ey Musa! Bırak onu" dedi. ( 20 ) Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â. ( 20 ) Bırakınca, değnek hemen, koşan bir yılan oluverdi. ( 21 ) Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâl ûlâ. ( 21 ) “Onu al ve korkma! Onu ilk suretine (durumuna) döndüreceğiz.” dedi. ( 22 ) Vadmum yedeke ilâ cenâhike tahruce beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ. ( 22 ) Elini, (koynunun) yan tarafına koy (sok). Başka bir âyet (mucize) olarak, kusursuz (lekesiz) ve beyaz (nurlu) olarak çıkar. ( 23 ) Li nuriyeke min âyâtinâl kuberâ. ( 23 ) Büyük âyetlerimizden (mucizelerimizden) birini, sana göstermemiz içindir. ( 24 ) İzhebe ilâ fir’avne innehu tagâ. ( 24 ) "Firavun'a git, doğrusu o azmıştır." ( 25 ) Kâle rabbişrah lî saderî. ( 25 ) (Musa A.S): “Rabbim benim göğsümü şerhet (yar, aç).” dedi. ( 26 ) Ve yessir lî emrî. ( 26 ) Ve bana işimi kolaylaştır. ( 27 ) Vahlul ukadeten mil lisânî. ( 27 ) Ve dilimden düğümü (peltekliği) çöz. ( 28 ) Yefkahû kavlî. ( 28 ) Sözlerimi idrak etsinler. ( 29 ) Vece’al lî vezîren min ehlî. ( 29 ) Ve ailemden bana bir yardımcı kıl. ( 30 ) Hârûne ahî. ( 30 ) Kardeşim Harun. ( 31 ) Uşdude bihî ezrî. ( 31 ) Onunla, gücümü artır (beni güçlendir). ( 32 ) Ve eşrikhu fî emrî. ( 32 ) Ve onu, işimde bana ortak kıl. ( 33 ) Key nusebbihake kesîrâ. ( 33 ) Seni, çok tesbih etmemiz için. ( 34 ) Ve nezkureke kesîrâ. ( 34 ) Ve Seni, çok zikredelim. ( 35 ) İnneke kunte binâ basîrâ. ( 35 ) Muhakkak ki Sen, bizi görensin. ( 36 ) Kâle kade ûtîte su’leke yâ mûsâ. ( 36 ) (Allahû Tealâ): “Ey Musa! Sana istediğin verilmiştir.” dedi. ( 37 ) Ve lekade menennâ aleyke merraten uhrâ. ( 37 ) Ve andolsun ki seni, bir kere daha ni’metlendirdik (ni’metlendirmiştik).
  • ( 38 ) İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ. ( 38 ) Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik. ( 39 ) Enikazifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkihil yemmu bis sâhili ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî. ( 39 ) (Onu sandığa koymasını, sonra onu denize (Nil Nehri’ne) bırakmasını (vahyetmiştik). Böylece deniz, onu sahile atsın, Benim ve onun düşmanı, onu alsın. Ve gözümün önünde (korumam altında) yetiştirilmen için sana, Kendimden muhabbet (sevgi) verdim. ( 40 ) İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ mey yekfuluh, fe raca’nâke ilâ ummike key takarra aynuhâ ve lâ tahzen, ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûne, fe lebiste sinîne fî ehli medeyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ. ( 40 ) Kızkardeşin Firavun'un sarayına giderek: "Ona bakacak birini size göstereyim mi?" diyordu. Böylece, annen üzülmesin, sevinsin diye, seni ona iade etmiştik. Sen bir cana kıymıştın, seni üzüntüden kurtarmış ve seni birçok musibetlerle denemiştik. Bunun için, Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra, ey Musa, peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa gelince dönüp geldin. ( 41 ) Vastana’tuke li nefsî. ( 41 ) Seni kendim için ayırdım. ( 42 ) İzhebe ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî. ( 42 ) Sen ve kardeşin, ayetlerimle gidin; beni anmakta gevşek davranmayın. ( 43 ) İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ. ( 43 ) Firavun'a gidin, doğrusu o azmıştır. ( 44 ) Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ. ( 44 ) Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar. ( 45 ) Kâlâ rabbenâ innenâ nehâfu ey yefruta aleynâ ev ey yatagâ. ( 45 ) Musa ve kardeşi: "Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığının artmasından korkarız" dediler. ( 46 ) Kâle lâ tehâfâ innenî meakumâ esmau ve erâ. ( 46 ) (Allahû Tealâ): “İkiniz (de) korkmayın! Muhakkak ki Ben, sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” dedi. ( 47 ) Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibehum, kade ci’nâke bi âyetin mir rabbik, ves selâmu alâ menittebeal hudâ. ( 47 ) O halde ikiniz ona gidin ve ona şöyle söyleyin: “Muhakkak ki biz, senin Rabbinin iki resûlüyüz. İsrailoğulları’nı artık bizimle beraber gönder ve onlara azap etme! Sana Rabbinden âyet (mucize) getirdik. Ve hidayete tâbî olanlara selâm olsun.” ( 48 ) İnnâ kade ûhiye ileynâ ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevellâ. ( 48 ) Muhakkak ki yalanlayanların ve yüz çevirenlerin üzerine azap olduğu bize vahyolundu. ( 49 ) Kâle fe men rabbikumâ yâ mûsâ. ( 49 ) Firavun: "Musa! Rabbiniz kimdir?" dedi. ( 50 ) Kâle rabbunâllezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ. ( 50 ) Musa: "Rabbimiz, her şeye ayrı bir özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir" dedi. ( 51 ) Kâle fe mâ bâlul kurûnil ûlâ. ( 51 ) Firavun: "Öyleyse önceki nesillerin durumu ne oluyor?" dedi.
  • ( 52 ) Kâle ilmuhâ inde rabbî fî kitâbe, lâ yadillu rabbî ve lâ yensâ. ( 52 ) Musa: "Onların bilgisi Rabbimin katında yazılıdır. Rabbim şaşırmaz ve unutmaz." dedi. ( 53 ) Ellezî ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mines semâi mâen, fe ahracenâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ. ( 53 ) Sizin için yeryüzünü döşeyen, yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o su ile türlü türlü, çift çift bitkiler yetiştirdik. ( 54 ) Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ. ( 54 ) İster yiyin, ister hayvanlarınızı otlatın, onlarda akıl sahipleri için şüphesiz dersler vardır. ( 55 ) Minhâ halakanâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ. ( 55 ) Sizi yerden yarattık, oraya döndüreceğiz, sizi tekrar oradan çıkaracağız. ( 56 ) Ve lekade eraynâhu âyâtinâ kullehâ fe kezzebe ve ebâ. ( 56 ) Ve andolsun ki; âyetlerimizin (mucizelerimizin) hepsini, ona gösterdik. Buna rağmen yalanladı ve (yalanında) direndi. ( 57 ) Kâle e ci’tenâ li tuhricenâ min ardinâ bi sihrike yâ mûsâ. ( 57 ) “Sen bizi, sihrin ile yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin ya Musa?” dedi. ( 58 ) Fe le ne’tiyenneke bi sihrin mislihî fece’al beynenâ ve beyneke mev’iden lâ nuhlifuhu nahnu ve lâ ente mekânen suvâ. ( 58 ) Öyleyse biz de sana mutlaka onun gibi bir sihir getireceğiz. Şimdi (sen), seninle bizim aramızda bir zaman (buluşma zamanı) (ve) bizim ve senin, ihtilâf etmeyeceğimiz uygun bir yer tayin et (seç). ( 59 ) Kâle mev’idukum yevmuz zîneti ve ey yuhşeren nâsu duhâ. ( 59 ) Musa: "Buluşma zamanımız sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir" dedi. ( 60 ) Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ. ( 60 ) Firavun döndü, tuzaklarını toplayıp o gün geldi. ( 61 ) Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alâllâhi keziben fe yushitekum bi azâbe, ve kade hâbe menifterâ. ( 61 ) Musa onlara: "Size yazıklar olsun! Allah'a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azabla yok eder. Allah'a iftira eden hüsrana uğrar" dedi. ( 62 ) Fe tenâzeû emrahum beynehum ve eserrûn necevâ. ( 62 ) Sihirbazlar işi aralarında tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular. ( 63 ) Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni ey yuhricâkum min ardikum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ. ( 63 ) “Bu ikisi gerçekten iki sihirbazdır. Sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve üstün olan tarikatınızı (yolunuzu, dîninizi), yok etmek istiyorlar.” dediler. ( 64 ) Fe ecemiû keydekum summe’tû saffâ, ve kade eflehal yevme menista’lâ. ( 64 ) (Firavun şöyle dedi): “Artık hilelerinizi (sihirlerinizi) toplayın. Sonra saf saf (sırayla) gelin. Ve o gün üstün gelen, felâha (kurtuluşa, zafere) ulaşmış olur.”
  • ( 65 ) Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne evvele men elkâ. ( 65 ) "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy, ya da önce biz koyalım" dediler. ( 66 ) Kâle bel elkû, fe izâ hibâluhum ve isiyyuhum yuhayyelu ileyhi min sihrihim ennehâ tes’â. ( 66 ) Musa: "Siz koyun" dedi. Hemen, değnekleri ve ipleri, sihirleri yüzünden, Musa'ya sanki yürüyorlarmış gibi geldi. ( 67 ) Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ. ( 67 ) Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti. ( 68 ) Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ. ( 68 ) "Korkma, sen muhakkak daha üstünsün" dedik. ( 69 ) Ve elki mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhir, ve lâ yuflihus sâhiru haysu etâ. ( 69 ) "Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun, yaptıkları sadece sihirbaz düzenidir. Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz." ( 70 ) Fe ulkiyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ. ( 70 ) Sonunda sihirbazlar: "Biz Musa ve Harun'un Rabbine inandık" deyip secdeye kapandılar. ( 71 ) Kâle âmentum lehu kabele en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr, fe le ukattianne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûin nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebekâ. ( 71 ) Firavun "Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu size sihri öğreten, büyüğünüz odur. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sizi hurma kütüklerine asacağım. Hangimizin azabının daha çetin ve daha devamlı olduğunu bileceksiniz" dedi. ( 72 ) Kâlû len nu’sireka alâ mâ câenâ minel beyyinâti vellezî fataranâ fakadi mâ ente kâd, innemâ takadî hâzihil hayâted dunyâ. ( 72 ) İman eden sihirbazlar: "Seni, gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. Doğrusu biz, yanılmalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha iyi ve daha devamlıdır" dediler. ( 73 ) İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfira lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr, vallâhu hayrun ve ebekâ. ( 73 ) İman eden sihirbazlar: "Seni, gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. Doğrusu biz, yanılmalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha iyi ve daha devamlıdır" dediler. ( 74 ) İnnehu mey ye’ti rabbehu mucerimen fe inne lehu cehenneme, lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ. ( 74 ) Rabbine suçlu olarak gelen bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar. ( 75 ) Ve mey ye’tihî mu’kminen kade amiles sâlihâti fe ulâike lehumud deracâtul ulâ. ( 75 ) Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O’na (Allah’a) mü’min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır. ( 76 ) Cennâtu adenin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ. ( 76 ) İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.
  • ( 77 ) Ve lekade evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadribe lehum tarîkan fîl bahri yebesâ, lâ tehâfu deraken ve lâ tahşâ. ( 77 ) And olsun ki Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt, denizde onlara kuru bir yol aç, batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme" diye vahyettik. ( 78 ) Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum. ( 78 ) Firavun, ordusuyla onları takip etti, deniz de onları içine alıverdi, hem de ne alış! ( 79 ) Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ. ( 79 ) Firavun, milletini saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi. ( 80 ) Yâ benî isrâîle kade enceynâkum min aduvvikum ve vâadenâkum cânibet tûril eymene ve nezzelnâ aleykumul menne ves selvâ. ( 80 ) Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanını size vadettik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik. ( 81 ) Kulû min tayyibâti mâ razakanâkum ve lâ tatagav fîhi fe yahille aleykum gadabî ve mey yahlil aleyhi gadabî fe kade hevâ. ( 81 ) Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı haketmeyesiniz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur. ( 82 ) Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ. ( 82 ) Doğrusu Ben, tevbe edeni, inanıp yararlı iş işleyerek doğru yola gireni bağışlarım. ( 83 ) Ve mâ a’celeke an kavmike yâ mûsâ. ( 83 ) "Musa! Seni milletinden daha çabuk gelmeye sevkeden nedir?" dedik. ( 84 ) Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke rabbi li terdâ. ( 84 ) Musa: "Onlar ardımdadır, Rabbim! Hoşnut olman için Sana acele geldim" dedi. ( 85 ) Kâle fe innâ kade fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumus sâmiriyy. ( 85 ) Allah: "Doğrusu Biz, senden sonra milletini sınadık; Samiri onları saptırdı" dedi. ( 86 ) Fe racea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esife, kâle yâ kavmi e lem yaidekum rabbukum va’den hasene, e fe tâle aleykumul ahdu em eradtum ey yahille aleykum gadabun mir rabbikum fe ahleftum mev’idî. ( 86 ) Musa, milletine kızgın ve üzgün olarak döndü. "Ey milletim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti, yoksa Rabbinizin gazabına mı uğramak istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?" dedi. ( 87 ) Kâlû mâ ahlefnâ mev’ideke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâran min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy. ( 87 ) Onlar: "Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O milletin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı. Biz onları ateşe attık, aynı şekilde Samiri de attı" dediler.
  • ( 88 ) Fe ahrace lehum icelen ceseden lehu huvârun fe kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu mûsâ fe nesi. ( 88 ) Bunun üzerine Samiri onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya koydu. O ve adamları: "Bu sizin de Musa'nın da tanrısıdır, ama o unuttu" dediler. ( 89 ) E fe lâ yerevne ellâ yerciu ileyhim kavlen ve lâ yemliku lehum darran ve lâ nef’â. ( 89 ) Görmüyorlar mıydı ki, o heykel onlara ne söz söyleyebilir, ne zarar ve ne de fayda verebilirdi? ( 90 ) Ve lekade kâle lehum hârûnu min kabelu yâ kavmi innemâ futintum bih ve inne rabbekumur rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî. ( 90 ) And olsun ki, Harun da onlara önceden: "Ey milletim! Siz bu buzağı ile sınanıyorsunuz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahman'dır. Bana uyun, emrime itaat edin" demişti. ( 91 ) Kâlû len neberaha aleyhi âkifîne hattâ yercia ileynâ mûsâ. ( 91 ) "Musa bize dönene kadar buna sarılmaktan vazgeçmeyeceğiz" demişlerdi. ( 92 ) Kâle yâ hârûnu mâ meneake iz raeytehum dallû. ( 92 ) (Musa A.S): “Ey Harun! Onların dalâlete düştüğünü gördüğün zaman (onları uyarmaktan) seni ne men etti?” dedi. ( 93 ) Ellâ tettebian, e fe asayte emrî. ( 93 ) Niçin bana tâbî olmadın? Yoksa emrime isyan mı ettin? ( 94 ) Kâle yebeneumme lâ te’huz bi lihyetî ve lâ bi ra’sî, innî haşîtu en tekûle ferrakate beyne benî isrâîle ve lem terkube kavlî. ( 94 ) Harun: "Ey Annemoğlu! Saçımdan sakalımdan tutma; doğrusu İsrailoğulları arasına ayrılık koydun, sözüme bakmadın demenden korktum" dedi. ( 95 ) Kâle fe mâ hatbuke yâ sâmiriyy. ( 95 ) Musa: "Ey Samiri! Ya senin yaptığın nedir?" dedi. ( 96 ) Kâle basurtu bi mâ lem yabesurû bihî fe kabadtu kabedaten min eserir resûli fe nebeztuhâ ve kezâlike sevvelet lî nefsî. ( 96 ) Samiri: "Onların görmedikleri bir şey gördüm ve o sana gelen elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Bunu ziynet eşyasının eritildiği potaya attım. Nefsim böyle yaptırdı" dedi. ( 97 ) Kâle fezhebe fe inne leke fîl hayâti en tekûle lâ misâs ve inne leke mev’iden len tuhlefeh, vanzur ilâ ilâhikellezî zalte aleyhi âkifâ, le nuharrikannehu summe le nensifennehu fîl yemmi nesfâ. ( 97 ) Musa: "Defol! Doğrusu artık hayatta, "Bana dokunmayın!" demenden başka yapacağın yoktur. Senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Durup üzerinde titrediğin tanrına bak, onu yakacağız, sonra denize dökeceğiz" dedi. ( 98 ) İnnemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ huv, vesia kulle şey’in ilme. ( 98 ) Sizin Tanrınız, ancak, O'ndan başka tanrı olmayan Allah'tır. İlmi her şeyi içine almıştır.
  • ( 99 ) Kezâlike nakussu aleyke min enbâi mâ kade sebaka, ve kade âteynâke min ledunnâ zikrâ. ( 99 ) İşte böylece geçmiş olan haberleri sana anlatıyoruz. Ve sana katımızdan Zikri (Kur’ân’ı) verdik. ( 100 ) Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kiyâmeti vizrâ. ( 100 ) Kim ondan yüz çevirirse, o zaman muhakkak ki o, kıyâmet günü (ağır) bir yük (kaybettiği dereceleri) yüklenir. ( 101 ) Hâlidîne fîh, ve sâe lehum yevmel kiyâmeti himlâ. ( 101 ) Devamlı bu günahın azabında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için ne kötüdür bu yük! ( 102 ) Yevme yunfehu fîs sûr ve nahşurul mucerimîne yevme izin zurkâ. ( 102 ) Sura üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. ( 103 ) Yetehâfetûne beynehum in lebistum illâ aşrâ. ( 103 ) "Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz" diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. ( 104 ) Nahnu a’lemu bimâ yekûlûne iz yekûlu emseluhum tarîkaten in lebistum illâ yevmâ. ( 104 ) Aralarında konuştuklarını Biz daha iyi biliriz. En akıllıları: "Sadece bir gün eğleştiniz" der. ( 105 ) Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ. ( 105 ) Ve sana dağ(lar)dan soruyorlar. O zaman onlara de ki: “Rabbim onları savurup atacak.” ( 106 ) Fe yezeruhâ kâan safsafâ. ( 106 ) Böylece onu (dağların yerini) boş bir düzlük olarak bırakacaktır. ( 107 ) Lâ terâ fîhâ ivecen ve lâ emtâ. ( 107 ) Orada (dağların yerinde) bir eğrilik ya da bir engebe (alçaklık yükseklik) görmezsin. ( 108 ) Yevme izin yettebiûned dâiye lâ ivece leh, ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ. ( 108 ) İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar. Rahmân’a karşı sesler kısılır. O zaman hemsten (hafif fısıltıdan) başka bir şey (ses) işitmezsin. ( 109 ) Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radiye lehu kavlâ. ( 109 ) O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. ( 110 ) Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bihî ilmâ. ( 110 ) Allah onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların hiçbirinin ilmi ise O'nu kuşatamaz. ( 111 ) Ve anetil vucûhu lil hayyil kayyûm, ve kade hâbe men hamele zulmâ. ( 111 ) İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah'a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. ( 112 ) Ve mey ya’mel mines sâlihâti ve huve muk’minun fe lâ yehâfu zulmen ve lâ hadmâ. ( 112 ) İnanmış olarak, yararlı işler işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz. ( 113 ) Ve kezâlike enzelnâhu kur’ânen arabîyyen ve sarrafnâ fîhi minel vaîdi leallehum yettekûne ev yuhdisu lehum zikrâ. ( 113 ) İşte Kuran'ı, Arapça okunmak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir.
  • ( 114 ) Fe teâlâllâhul melikul hak, ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabeli en yukadâ ileyke vahyuh ve kul rabbi zidenî ilmâ. ( 114 ) Gerçek hükümdar olan Allah Yüce'dir. Kuran sana vahyedilirken, vahy bitmezden önce, unutmamak için, tekrarda acele edip durma, "Rabbim! ilmimi artır" de. ( 115 ) Ve lekade ahidenâ ilâ âdeme min kabelu fe nesîye ve lem necide lehu azmâ. ( 115 ) And olsun ki daha önce "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. ( 116 ) Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ ibelîse, ebâ. ( 116 ) Ve meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin!” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O (iblis), direndi (secde etmedi). ( 117 ) Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ. ( 117 ) Bunun üzerine, (Âdem a.s’a şöyle) dedik: “Ey Âdem! Muhakkak ki bu (şeytan), senin için ve zevcen (eşin) için düşmandır. Sonra sakının (dikkat edin ki) sizin ikinizi (de) cennetten çıkarmasın. O zaman şâkî olursunuz.” ( 118 ) İnne leke ellâ teceûa fîhâ ve lâ ta’râ. ( 118 ) Muhakkak ki senin için orada (cennette) acıkmak ve çıplak kalmak yoktur. ( 119 ) Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ. ( 119 ) Ve muhakkak ki sen, orada susamazsın ve (sıcaktan) yanmazsın. ( 120 ) Fe vesvese ileyhiş şeytânu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şeceratil huldi ve mulkin lâ yebelâ. ( 120 ) Ama şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi. ( 121 ) Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafikâ yahsifâni aleyhimâ min varakil cenneh ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ. ( 121 ) Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. ( 122 ) Summecetebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ. ( 122 ) Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi. ( 123 ) Kâlehbitâ minhâ cemîa ba’dukum li ba’din aduvv, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadillu ve lâ yeşkâ. ( 123 ) Onlara şöyle dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur." ( 124 ) Ve men a’rada en zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kiyâmeti a’mâ. ( 124 ) Benim Kitap'ımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. ( 125 ) Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kade kuntu basîrâ. ( 125 ) O zaman: "Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim" der.
  • ( 126 ) Kâle kezâlike etetke âyâtunâ fe nesîtehâ, ve kezâlikel yevme tunsâ. ( 126 ) Allah: "Böyledir, ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der. ( 127 ) Ve kezâlike necezî men esrafe ve lem yuk’min bi âyâti rabbih, ve le azâbul âhirati eşeddu ve ebekâ. ( 127 ) İşte haddi aşanları, Rabbinin ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem, ahiretin azabı bu dünya azabından daha şiddetli ve daha devamlıdır. ( 128 ) E fe lem yehdi lehum kem ehleknâ kabelehum minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ. ( 128 ) Onları yerlerinde gezdikleri, kendilerinden önce yok etmiş olduğumuz bunca nesiller doğru yola sevketmedi mi? Doğrusu bunlarda akıl sahipleri için ibretler vardır. ( 129 ) Ve lev lâ kelimetun sebekat mir rabbike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ. ( 129 ) Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı. ( 130 ) Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kabele tulûiş şemsi ve kabele gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ. ( 130 ) Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin. ( 131 ) Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehratel hayâtid dunyâ li neftinehum fîh, ve rizku rabbike hayrun ve ebekâ. ( 131 ) Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır. ( 132 ) Ve’mur ehleke bis salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rizkâ, nahnu nerzukuk, vel âkibetu lit takvâ. ( 132 ) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır. ( 133 ) Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin mir rabbih, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ. ( 133 ) "Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya" derler. Onlara, önceki Kitablarda bulunan belgeler gelmedi mi? ( 134 ) Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kabelihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabeli en nezille ve nahzâ. ( 134 ) Eğer onları ondan önce bir azaba uğratarak yok etseydik: "Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmazdan önce ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi. ( 135 ) Kul kullun muterabbisun fe terabbesû, fe se ta’lemûne men ashâbus sirâtis seviyyi ve menihtedâ. ( 135 ) De ki: "Herkes gözlemektedir, siz de gözleyin. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolda bulunduğunu bileceksiniz."


Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.