15. Hicr Sûresi ( سُورَةُ الْحِجْرِ ) Surah Al-Hijr
Kur’ân sayfa no : 261 - 266   Cüz : 14   Âyet sayısı : 99
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 15. Hicr Sûresi ( سُورَةُ الْحِجْرِ ) Surah Al-Hijr

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbi ve kur’ânin mubîn. ( 1 )   Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitap'ın ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir. ( 2 ) Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn. ( 2 )   İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır. ( 3 ) Zerhum ye’kulû ve yetemetteû ve yulhihimul emel fe sevfe ya’lemûn. ( 3 )   Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ilerde öğrenecekler. ( 4 ) mâ ehleknâ min karyetin illâ ve lehâ kitâbun ma’lûm. ( 4 )   Yok ettiğimiz herhangi bir kasabanın elbette belli bir yazısı vardır. ( 5 ) tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn. ( 5 )   Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de. ( 6 ) kâlû yâ eyyuhâllezî nuzzile aleyhiz zikru, inneke le mecnûn ( 6 )   Ve: “Ey kendisine zikir indirilen! Gerçekten sen, mutlaka mecnunsun (delisin).” dediler. ( 7 ) v mâ te’tînâ bil melâiketi in kunte minas sâdıkîn. ( 7 )   Eğer sen sadıklardansan, bize melekleri getirmen gerekmez miydi? ( 8 ) nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn. ( 8 )   Biz melekleri ancak gerekince indiririz. O takdirde de ceza görecekler asla geri bırakılmazlar. ( 9 ) nâ nahnu nezzelnâz zikre ve innâ lehu le hâfizûn. ( 9 )   Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz. ( 10 ) lekade erselnâ min kablike fî şiyaıl evvelîn. ( 10 )   And olsun ki, senden önce çeşitli ümmetlere peygamber göndermiştik. ( 11 ) mâ ye’tîhim mir resûlin illâ kânû bihî yestehziûn. ( 11 )   Onlara gelen her peygamberi alaya alıyorlardı. ( 12 ) âlike neslukuhu fî kulûbil mucerimîn. ( 12 )   İşte böylece onu (alay etmeyi), mücrimlerin kalplerine sokarız. ( 13 ) yu’minûne bihî ve kade halet sunnetul evvelîn. ( 13 )   Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler. ( 14 ) lev fetahnâ aleyhim bâben mines semâi fe zallû fîhi ya’rucûn. ( 14 )   Ve onlara semadan bir kapı açsak, böylece oradan yükselseler (çıksalar) bile. ( 15 ) kâlû innemâ sukkiret ebesârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn. ( 15 )   Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar.
  • ( 16 ) lekade cealnâ fîs semâi burûcen ve zeyyennâhâ lin nâzırîn. ( 16 )   And olsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık. ( 17 ) hafıznâhâ min kulli şeytânin racîm. ( 17 )   Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk. ( 18 ) â menisterakas sem’a fe etbeahu şihâbun mubîn. ( 18 )   Fakat kulak hırsızlığı yapan olursa, parlak bir ateş onu kovalar. ( 19 ) arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ ravâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn. ( 19 )   Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik. ( 20 ) cealnâ lekum fîhâ meâyişe ve mel lestum lehu bi râzıkîn. ( 20 )   Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik. ( 21 ) in min şey’in illâ indenâ hazâinuhu ve mâ nunezziluhû illâ bi kaderin ma’lûm. ( 21 )   Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz. ( 22 ) erselnâr riyâha levâkıha fe enzelnâ mines semâi mâen fe eskaynâkumûhu, ve mâ entum lehu bi hâzinîn. ( 22 )   Rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız. ( 23 ) innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn. ( 23 )   Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız. ( 24 ) lekade alimnâl mustakdimîne minkum ve lekade alimnâl muste’hırîn. ( 24 )   And olsun ki, sizden önce geçenleri biliriz; and olsun ki, geri kalanları da biliriz. ( 25 ) inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakîmun alîm. ( 25 )   Doğrusu Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O Hakim'dir, Herşeyi Bilen'dir. ( 26 ) lekade halaknâl insâne min salsâlin min hamein mesnûn. ( 26 )   And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. ( 27 ) cânne halakanâhu min kabelu min nâris semûm. ( 27 )   Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık. ( 28 ) iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeran min salsâlin min hamein mesnûn. ( 28 )   Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben mutlaka, "hamein mesnûn olan salsalin"den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.” ( 29 ) izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi mir rûhî fe kaû lehu sâcidîn. ( 29 )   Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın! ( 30 ) Fe secedel melâiketu kulluhum ecemaûn. ( 30 )   Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti. ( 31 ) İllâ ibelîse, ebâ en yekûne meas sâcidîn. ( 31 )   İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı.
  • ( 32 ) Kâle yâ ibelîsu mâ leke ellâ tekûne meas sâcidîn. ( 32 )   Allah: "Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?" dedi. ( 33 ) Kâle lem ekun li escude li beşerin halakatehu min salsâlin min hamein mesnûn. ( 33 )   O: "Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi. ( 34 ) Kâle fahruce minhâ fe inneke recîm. ( 34 )   (Allahû Tealâ şöyle) buyurdu: “Hemen oradan çık! Muhakkak ki; sen bu sebeple kovuldun.” ( 35 ) Ve inne aleykel lâ’nete ilâ yevmid dîn ( 35 )   Ve muhakkak ki; lânet, dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar senin üzerinedir. ( 36 ) Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yube’asûn ( 36 )   "Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele" dedi. ( 37 ) Kâle fe inneke minel munzarîn. ( 37 )   (Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Öyleyse sen, gerçekten mühlet (süre) verilenlerdensin.” ( 38 ) İlâ yevmil vaktil ma’lûm. ( 38 )   Malûm olan (bilinen) vaktin gününe kadar. ( 39 ) Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fîl ardı ve le ugviyennehum ecemeîn. ( 39 )   (İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.” ( 40 ) İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn. ( 40 )   “Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” ( 41 ) Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm. ( 41 )   Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.” ( 42 ) İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn. ( 42 )   Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur. ( 43 ) Ve inne cehenneme le mev’ıduhum ecemaîn. ( 43 )   "Ve Cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir." ( 44 ) Lehâ sebe’atu ebvâb, li kulli bâbin minhum cuz’un makasûm. ( 44 )   O cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır. ( 45 ) İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn. ( 45 )   Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise, cennetlerde, pınar başlarındadırlar. ( 46 ) Udehulûhâ bi selâmin âminîn ( 46 )   "Oraya güven içinde, esenlikle girin" denilir. ( 47 ) Ve neza’nâ mâ fî sudûrihim min gıllin ıhvânen alâ sururin mutekâbilîn. ( 47 )   Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir. ( 48 ) Lâ yemessuhum fîhâ nasabun ve mâ hum minhâ bi muhracîn. ( 48 )   Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir. ( 49 ) Nebbi’ ibâdî ennî enel gafûrur rahîm. ( 49 )   Kullarıma haber ver. Muhakkak ki; Ben Gafur’um (mağfiret edenim) ve Rahîm’im (rahmet edenim, rahmet nuru gönderenim). ( 50 ) Ve enne azâbî huvel azâbul elîm. ( 50 )   Ve muhakkak ki; Benim azabım; o, elîm (çok acı) bir azaptır. ( 51 ) Ve nebbi’hum an dayfi ibrâhîm. ( 51 )   Onlara İbrahim'in konuklarını da anlat:
  • ( 52 ) İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmân, kâle innâ minkum vecilûn. ( 52 )   Onun yanına girdikleri zaman: “Selâm (olsun)” dediler. (İbrâhîm a.s) şöyle dedi: “Gerçekten biz sizden korkuyoruz.” ( 53 ) Kâlû lâ tevcel innâ nubeşşiruke bi gulâmin alîm. ( 53 )   (İbrâhîm (a.s)’ın misafirleri) şöyle dediler: “(Siz) korkmayın! Muhakkak ki; biz seni, bir âlim (erkek) çocuk ile müjdeliyoruz.” ( 54 ) Kâle e beşşertumûnî alâ en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirûn. ( 54 )   "Ben kocamışken bana müjde mi veriyorsunuz? Neye dayanarak müjdeliyorsunuz?" deyince: ( 55 ) Kâlû beşşernâke bil hakkı fe lâ tekun minel kânıtîn. ( 55 )   "Seni gerçekten müjdeliyoruz, umutsuzlardan olma" demişlerdi. ( 56 ) Kâle ve mey yakanetu mir rahmeti rabbihî illâd dâllûn. ( 56 )   “Dalâlette olanlardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser?” dedi. ( 57 ) Kâle fe mâ hatabukum eyyuhâl murselûn. ( 57 )   Şöyle dedi: “Ey elçiler! Bundan sonra sizin konuşacağınız konu nedir?” ( 58 ) Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucerimîn. ( 58 )   “Muhakkak ki; biz, mücrim (günahkâr) bir kavme gönderildik.” dediler. ( 59 ) İllâ âle lûtin, innâ le muneccûhum ecemaîn. ( 59 )   Lut’un ailesi hariç, muhakkak ki; Biz onların hepsini mutlaka kurtaracağız. ( 60 ) İllâmraetehu kaddernâ innehâ le minel gâbirîn. ( 60 )   Onun hanımı (kadını) hariç. Çünkü onun mutlaka geride kalanlardan (helâk olacaklardan) olmasını takdir ettik. ( 61 ) Fe lemmâ câe âle lûtınil murselûn. ( 61 )   Böylece, gönderilmiş olan resûller (elçiler), Lut’un ailesine geldiği zaman… ( 62 ) Kâle innekum kavmun munkerûn. ( 62 )   (Lut (a.s) şöyle) dedi: “Muhakkak ki; siz tanınmayan bir kavimsiniz (yabancı bir topluluksunuz).” ( 63 ) Kâlû bel ci’nâke bi mâ kânû fîhi yemterûn. ( 63 )   “Hayır, biz, onların hakkında şüphe ettikleri şey ile sana geldik.” dediler. ( 64 ) Ve eteynâke bil hakkı ve innâ le sâdikûn. ( 64 )   Ve biz sana hakkı getirdik. Ve muhakkak ki; biz sadıklarız (doğru söyleyenleriz). ( 65 ) Fe esri bi ehlike bi kıta’ın minel leyli vettebı’ edebârahum ve lâ yeltefit minkum ehadun vamdû hatsu tu’merûn. ( 65 )   Hemen ailenle, gecenin bir kısmında yürüyerek yola çıkın! Onların arkasından, onları takip et. Sizden hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın. Ve emrolunacağınız yere gidin. ( 66 ) Ve kadaynâ ileyhi zâlikel emre enne dâbira hâulâi makatûun musbihîn. ( 66 )   Böylece Lut'a bunların sonlarının kesilmiş olarak sabahlıyacaklarını bildirdik. ( 67 ) Ve câe ehlul medîneti yestebeşirûn. ( 67 )   Şehir halkı, sevinerek geldiler. ( 68 ) Kâle inne hâulâi dayfî fe lâ tefdahûn. ( 68 )   (Lut a.s) şöyle dedi: “Muhakkak ki; bunlar benim misafirlerimdir. Artık beni mahçup etmeyin(utandırmayın).” ( 69 ) Vettekullâhe ve lâ tuhzûn. ( 69 )   Allah’a karşı takva sahibi olun, sakının. Beni alçaltmayın (rezil etmeyin). ( 70 ) Kâlû e ve lem nenheke anil âlemîn. ( 70 )   "Biz sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasak etmemiş miydik?" dediler.
  • ( 71 ) Kâle hâulâi benâtî in kuntum fâilîn. ( 71 )   Lut: "Alacaksanız, işte benim kızlarım" dedi. ( 72 ) Le amruke innehum le fî sekretihim ya’mehûn. ( 72 )   Senin hayatına and olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. ( 73 ) Fe ehazethumus sayhatu muşrikîn. ( 73 )   Tanyeri ağarırken, çığlık onları yakalayıverdi. ( 74 ) Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâraten min siccîl. ( 74 )   Memleketlerini alt üst ettik, üzerlerine sert taş yağdırdık. ( 75 ) İnne fî zâlike le âyâtin lil mutevessimîn . ( 75 )   Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır. ( 76 ) Ve innehâ le bi sebîlin mukîm. ( 76 )   O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hala durmaktadır. ( 77 ) İnne fî zâlike le âyeten lil muk’minîn. ( 77 )   Bunda inananlar için ibret vardır. ( 78 ) Ve in kâne ashâbul eyketi le zâlimîn. ( 78 )   Eykeliler de, şüphesiz zalim kimselerdi. ( 79 ) Fentekamnâ minhum, ve innehumâ le bi imâmin mubîn. ( 79 )   Bunun için onlardan da öç aldık. Hala her iki memleket de işlek bir yol üzerindedirler. ( 80 ) Ve lekade kezzebe ashâbul hicril murselîn. ( 80 )   And olsun ki, Hicr halkı peygamberi yalanlamışlardı. ( 81 ) Ve âteynâhum âyâtinâ fe kânû anhâ mu’rıdîn. ( 81 )   Onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde, yüz çevirmişlerdi. ( 82 ) Ve kânû yanhıtûne minel cibâli buyûten âminîn. ( 82 )   Dağlarda, güven içinde olarak evler yontuyorlardı. ( 83 ) Fe ehazethumus sayhatu musbıhîn. ( 83 )   Sabaha karşı çığlık onları yakalayıverdi. ( 84 ) Fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn. ( 84 )   Yaptıkları kendilerine bir fayda sağlamadı. ( 85 ) Ve mâ halakanâs semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakk, ve innes sâate le âtiyeh fasfehıs safhal cemîl. ( 85 )   Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları gereğince yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi davran. ( 86 ) İnne rabbeke huvel hallâkul alîm. ( 86 )   Doğrusu yaratan ve bilen ancak Rabbindir. ( 87 ) Ve lekade âteynâke seb’an minel mesânî vel kur’ânel azîm. ( 87 )   And olsun ki, sana daima tekrarlanan yedi ayetli Fatiha'yı ve Kuran-ı Azim'i verdik. ( 88 ) Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil muk’minîn. ( 88 )   Kafirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme, onlara üzülme; inananları kanatların altına al. ( 89 ) Ve kul innî enen nezîrul mubîn. ( 89 )   De ki: "Doğrusu ben apaçık bir uyarıcıyım." ( 90 ) Ke mâ enzelnâ alâl mukatesimîn. ( 90 )   Muktesimlere (kısım kısım ayıranlara) indirdiğimiz gibi.
  • ( 91 ) Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn. ( 91 )   Onlar, Kur’ân-ı Kerim’i parça parça kıldılar. ( 92 ) Fe ve rabbike le nes’elennehum ecemaîn. ( 92 )   Artık Rabbine andolsun ki; onların hepsine mutlaka soracağız. ( 93 ) Ammâ kânû ya’melûn. ( 93 )   Yapmış oldukları şeylerden. ( 94 ) Fasda’ bi mâ tu’meru ve a’rıd anil muşrikîn. ( 94 )   Artık buyrulanı açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme. ( 95 ) İnnâ kefeynâkel mustehziîn. ( 95 )   Muhakkak ki; Biz, alay edenlere karşı sana kâfiyiz (yeteriz). ( 96 ) Ellezîne yece’alûne meallâhi ilâhen âhar, fe sevfe ya’lemûn. ( 96 )   Allah ile beraber başka ilâh kılanlar (kabul edenler), artık yakında bilecekler (öğrenecekler). ( 97 ) Ve lekade na’lemu enneke yadîku sadruke bi mâ yekûlûn. ( 97 )   And olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz. ( 98 ) Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sâcidîn. ( 98 )   Öyleyse Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. ( 99 ) Va’bude rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn. ( 99 )   Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk’ul yakîne, Allah’a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.