10. Yûnus Sûresi ( سُورَةُ يُونُسَ ) Surah Yunus
Kur’ân sayfa no : 207 - 220   Cüz : 11   Âyet sayısı : 109
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 10. Yûnus Sûresi ( سُورَةُ يُونُسَ ) Surah Yunus

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm(hakîmi). ( 1 )   Elif, Lam, Ra. İşte bunlar hikmetli Kitap'ın ayetleridir. ( 2 ) E kâne lin nâsi aceben en evhaynâ ilâ raculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sidekin inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhirun mubîn(mubînun). ( 2 )   İçlerinden birine, "İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında yüksek makamlar olduğunu müjdele" diye vahyetmemiz, insanların tuhafına mı gitti ki, kafirler: "Bu apaçık bir büyücüdür" dediler? ( 3 ) İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ min ba'di iznih, zâlikumullâhu rabbukum fa'budûh, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne). ( 3 )   Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz? ( 4 ) İleyhi merciukum cemîâ(cemîan), va'dallâhi hakkâ(hakkan), innehu yebedeul halka summe yuîduhu li yeceziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti bil kist, vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne). ( 4 )   Hepinizin dönüşü, O'nadır. Allah'ın vadi haktır. O, önce yaratır, sonra inanıp yararlı işler yapanların ve inkar edenlerin hareketlerinin karşılığını adaletle vermek için tekrar diriltir. İnkarcılara, inkarlarından ötürü kızgın bir içecek ve can yakıcı azab vardır. ( 5 ) Huvellezî cealeş şemse diyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta'lemû adedes sinîne vel hisâbe(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk(hakki), yufassilul âyâti li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne). ( 5 )   Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için, aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır; bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor. ( 6 ) İnne fîhtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halakallâhu fîs semâvâti vel ardi le âyâtin li kavmin yettekûn(yettekûne). ( 6 )   Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında, O'na karşı gelmekten sakınan kimseler için ayetler vardır.
  • ( 7 ) İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatameennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne). ( 7 )   Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır. ( 8 ) Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne). ( 8 )   İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir). ( 9 ) İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecerî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi). ( 9 )   İnananlar ve yararlı iş yapanları, imanlarına karşılık Rableri doğru yola eriştirir; nimet cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar. ( 10 ) Da'vâhum fîhâ subehânekellâhumme ve tahiyyetuhum fîhâ selâm(selâmun), ve âhiru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn(âlemîne). ( 10 )   Oradaki duaları: "Münezzehsin ey Allah'ım", dirlik temennileri: "Selam size" ve dualarının sonu da: "Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun"dur. ( 11 ) Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne). ( 11 )   İyiliği acele isteyen kimselere Allah fenalığı da çarçabuk verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakırız. ( 12 ) Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ(kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrahu merre ke’en lem yede’unâ ilâ durrin messeh, kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). ( 12 )   İnsana bir darlık gelince, yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner. İşlerinde tutumsuz olanlara, yaptıkları böylece güzel görünür. ( 13 ) Ve lekade ehleknâl kurûne min kabelikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike necezil kavmel mucrimîn(mucrimîne). ( 13 )   And olsun ki, sizden önce nice nesilleri, peygamberleri onlara belgeler getirmişken, haksızlık ederek inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız. ( 14 ) Summe cealnâkum halâife fîl ardi min ba’dihim li nanzura keyfe ta’melûn(ta’melûne). ( 14 )   Sonra onların ardından, nasıl davranacağınıza bakmak için sizi yeryüzünde onların yerine geçirdik.
  • ( 15 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena'ti bi kur'ânin gayri hâzâ ev beddilh, kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy, innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin). ( 15 )   Ayetlerimiz onlara açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir" dediler. De ki: "Onu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak, bana vahyolunana uyarım. Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım." ( 16 ) Kul lev şâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ ederâkum bih, fe kade lebistu fîkum umuran min kabelih, e fe lâ ta'kilûn(ta'kilûne). ( 16 )   De ki: "Allah dileseydi ben onu size okumazdım, size de bildirmemiş olurdu. Daha önce yıllarca aranızda bulundum, hiç düşünmüyor musunuz?" ( 17 ) Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih, innehû lâ yuflihul mucerimûn(mucrimûne). ( 17 )   Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Suçlular elbette saadete erişemezler. ( 18 ) Ve ya'budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh(indallâhi), kul e tunebbiûnallâhe bimâ lâ ya'lemu fîs semâvâti ve lâ fîl ard(ardi), subehânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). ( 18 )   Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır" derler. De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir. ( 19 ) Ve mâ kânen nâsu illâ ummeten vâhideten fahtelefû, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum fîmâ fîhi yahtelifûn(yahtelifûne). ( 19 )   İnsanlar bir tek ümmettiler, sonra ayrılığa düştüler; şayet Rabbinden, daha önce bir takdir geçmemiş olsaydı, aralarında ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu. ( 20 ) Ve yekûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih, fe kul innemâl gaybu lillâhi fentezirû, innî meakum minel muntazirîn(muntazirîne). ( 20 )   "Rabbinden ona (Muhammed'e) bir mucize indirilse ne olur!" derler. Onlara de ki: "Gaybı bilmek Allah'a mahsustur; bekleyin, doğrusu ben de sizinle birlikte beklemekteyim."
  • ( 21 ) Ve izâ ezakanân nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne). ( 21 )   İnsanlara darlık geldikten sonra onlara bolluğu taddırdığımızda, hemen ayetlerimize dil uzatmağa kalkışırlar; onlara de ki: "Hile yapanın cezasını vermekte Allah daha çabuktur." Elçi meleklerimiz kurduğunuz tuzakları hiç şüphesiz yazmaktadırlar. ( 22 ) Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr(bahri), hattâ izâ kuntum fîl fulki, ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîne, le in enceytenâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne). ( 22 )   Sizi karada ve denizde yürüten Allah'tır. Bulunduğunuz gemi, içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken yolcular neşelenirler; bir fırtına çıkıp da onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda ise Allah'ın dinine sarılarak, "Bizi bu tehlikeden kurtarırsan and olsun ki şükredenlerden oluruz" diye O'na yalvarırlar. ( 23 ) Fe lemmâ encâhum izâ hum yebegûne fîl ardi bi gayril hakk(hakki), yâ eyyuhân nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne). ( 23 )   Allah onları kurtarınca, hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar! Geçici dünya hayatında yaptığınız taşkınlık aleyhinizedir. Sonra dönüşünüz Bizedir. Yaptıklarınızı size bildiririz. ( 24 ) İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâine enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardi mimmâ ye'kulun nâsu vel en'âm(en'âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâran fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil ems, kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne). ( 24 )   Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir ki, onunla insan ve hayvanların yiyeceği bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Yeryüzünün süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, gece veya gündüz buyruğumuz o yere gelmiş ve orayı hiçbir şey bitirmemişe çevirmişiz; bir gün önce birşey yokmuş gibi olmuştur. Düşünen millet için ayetleri böylece uzun açıklıyoruz. ( 25 ) Vallâhu yede'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustekîm(mustekîmin). ( 25 )   Allah, cennete çağırır ve dilediğini doğru yola eriştirir.
  • ( 26 ) Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh, ulâike ashâbul cenneh, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). ( 26 )   İyi davrananlara; daima daha iyisi ve üstünü verilir. Onların yüzlerine ne bir karalık, ne de zillet bulaşır. İşte onlar cennetliklerdir, orada temelli kalırlar. ( 27 ) Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh, mâ lehum minallâhi min âsim, ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kitaan minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). ( 27 )   Kötülük işleyenlere kötülükleri kadar ceza verilir; onların yüzlerini zillet bürür; Allah'a karşı onları savunacak yoktur; yüzleri, geceden kara bir parçayla örtülmüş gibidir. Bunlar cehennemliklerdir, orada temelli kalırlar. ( 28 ) Ve yevme nahşuruhum cemîan summe nekûlu lillezîne eşrakû mekânekum entum ve şurakâ ukum, fe zeyyelnâ beynehum, ve kâle şurakâuhum mâ kuntum iyyânâ ta'budûn(ta'budûne). ( 28 )   Ve o gün onların hepsini toplayacağız. Sonra şirk koşanlara şöyle diyeceğiz: “Siz ve şirk koştuklarınız yerlerinize.” Böylece onların aralarını açtık. Ve onların ortak koştukları: “Siz sadece bize ibadet (kulluk) etmiyordunuz.” dedi(ler). ( 29 ) Fe kefâ billâhi şehîden beynenâ ve beynekum in kunnâ an ibâdetikum le gâfilîn(gâfilîne). ( 29 )   Artık şahit olarak bizim ve sizin (bizimle sizin) aranızda Allah kâfidir. Biz, sizin ibadetinizden gerçekten gâfildik (habersizdik). ( 30 ) Hunâlike tebelû kullu nefsin mâ eslefet ve ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne). ( 30 )   İşte orada herkes dünyada yapmış olduğuyla imtihan verir ve gerçek Mevlaları olan Allah'a döndürülür. Uydurdukları putlar da ortadan kaybolmuştur. ( 31 ) Kul mey yerzukukum mines semâi vel ardi em mey yemlikus sem'a vel ebesâre ve men yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve men yudebbirul emr, fe se yekûlûnallâh(yekûlûnallâhu), fe kul e fe lâ tettekûn(tettekûne). ( 31 )   De ki: "Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?" Onlar: "Allah'tır! " diyecekler. "O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de. ( 32 ) Fe zâlikumullâhu rabbukumul hakk(hakku), fe mâzâ ba'del hakki illâd dalâl(dalâlu), fe ennâ tusrafûn(tusrafûne). ( 32 )   İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürülüyorsunuz? ( 33 ) Kezâlike hakkat kelimetu rabbike alâllezîne fesekû ennehum lâ yuk’minûn(yu’minûne). ( 33 )   Böylece, fasık olanların inanmayacaklarına dair Rabbinin söylediği söz gerçekleşti.
  • ( 34 ) Kul hel min şurakâikum men yebedeul halka summe yuîduh, kulillâhu yebedeul halka summe yuîduh fe ennâ tu'fekûn(tu'fekûne). ( 34 )   De ki: "Koştuğunuz ortaklardan, önce yaratan, sonra bunu tekrar eden var mıdır?" De ki: "Allah önce yaratır, sonra bunu tekrar eder. Nasıl da döndürülürsünüz! " ( 35 ) Kul hel min şurakâikum men yehdî ilâl hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakki), e fe men yehdî ilâl hakki ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). ( 35 )   De ki: "Koştuğunuz ortaklardan gerçeğe eriştiren var mıdır?" De ki: "Ama Allah gerçeğe eriştirir. Gerçeğe eriştiren mi, yoksa, birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmağa daha layıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?" ( 36 ) Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakki şey'â(şey'en), innallâhe alîmun bimâ yef'alûn(yef'alûne). ( 36 )   Onların çoğu zanna uyarlar; gerçekte ise zan, hakikat karşısında bir şey ifade etmez. Allah, yaptıklarını şüphesiz bilir. ( 37 ) Ve mâ kâne hâzâl kur'ânu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîlel kitâbi lâ raybe fîhi min rabbil âlemîn(âlemîne). ( 37 )   Bu Kuran, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve O Kitap'ı açıklar. Alemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe yoktur. ( 38 ) Em yekûlûnefterâh, kul fe'tû bi sûretin mislihî vede'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne). ( 38 )   Senin için, "Onu uydurdu mu?" diyorlar. De ki: "Onun surelerine benzer bir sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın." ( 39 ) Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye'tihim te'vîluh, kezâlike kezzebellezîne min kabelihim fanzur keyfe kâne âkibetuz zâlimîn(zâlimîne). ( 39 )   Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak. ( 40 ) Ve minhum men yu'minu bihî ve minhum men lâ yu'minu bih, ve rabbuke a'lemu bil mufsidîn(mufsidîne). ( 40 )   Aralarında ona inanan ve inanmayan vardır. Rabbin, bozguncuları daha iyi bilir. ( 41 ) Ve in kezzebûke fe kul lî amelî ve lekum amelukum, entum berîûne mimmâ a'melu ve ene berîun mimmâ ta'melûn(ta'melûne). ( 41 )   Seni yalanlarlarsa, "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir; siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim" de. ( 42 ) Ve minhum men yestemiûne ileyk, e fe ente tusmius summe ve lev kânû lâ ya'kilûn(ya'kilûne). ( 42 )   Aralarında sana kulak veren vardır. Sen, sağırlara, üstelik akılları da almazsa, işittirebilir misin?
  • ( 43 ) Ve minhum men yanzuru ileyk, e fe ente tehdil umye ve lev kânû lâ yubesirûn(yubsirûne). ( 43 )   Aralarında sana bakan vardır. Sen körleri, görmezlerken doğru yola iletebilir misin? ( 44 ) İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ( 44 )   Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler. ( 45 ) Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârafûne beynehum, kade hasirallezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne). ( 45 )   Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece tanışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah'ın karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir. ( 46 ) Ve immâ nurîyenneke ba’dellezî naiduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ merciuhum summallâhu şehîdun alâ mâ yef’alûn(yef’alûne). ( 46 )   Onlara, söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya dünyada sana gösteririz, veya senin ruhunu alırız da nasıl olsa onların dönüşü Bizedir; (ahirette görürsün) Allah onların yaptıklarına şahiddir. ( 47 ) Ve li kulli ummetin resûl, feizâ câe resûluhum kudiye beynehum bil kisti ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne). ( 47 )   Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onlara peygamberleri geldiğinde aralarında adaletle hüküm verilmiş olur. Onların hakları yenmez. ( 48 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va'du in kuntum sadikîn(sadikîne). ( 48 )   "Bu iddiada samimi iseniz, bu azabın gerçekleşmesi ne zamandır? söyle" derler. ( 49 ) Kul lâ emliku li nefsî darran ve lâ nef'an illâ mâ şâallâh(şâallâhu), li kulli ummetin ecel(ecelun), izâ câe eceluhum fe lâ yeste'hirûne sâah ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne). ( 49 )   De ki: "Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar." ( 50 ) Kul e raeytum in etâkum azâbuhu beyâten ev nehâren mâzâ yesta'cilu minhul mucerimûn(mucrimûne). ( 50 )   De ki: "Allah'ın azabı size gece veya gündüz gelirse, ne yaparsınız? Suçlular neye bunda acele ediyorlar?" ( 51 ) E summe izâ mâ vakaa âmentum bih, âl'âne ve kade kuntum bihî testa'cilûn(testa'cilûne). ( 51 )   Vuku bulduktan sonra mı O'na inanacaksınız? İnanmayanlar azabı görünce, "şimdi miydi?" derler. "Elbette, siz onu acele istiyordunuz" denir. ( 52 ) Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel huldi, hel tucezevne illâ bimâ kuntum teksibûn(teksibûne). ( 52 )   Haksızlık edenlere de: "Sürekli azabı tadın, ancak yaptığınıza karşılık ceza çekiyorsunuz" denir. ( 53 ) Ve yestenbiûneke e hakkun huv, kul î ve rabbî innehu le hakk ve mâ entum bi mua’cizîn(mu’cizîne). ( 53 )   "O gerçek midir?" diye senden sorarlar. De ki: "Evet, Rabbim hakkı için o gerçektir, siz aciz kılamazsınız (önleyemezsiniz)."
  • ( 54 ) Ve lev enne li kulli nefsin zalemet mâ fîl ardi leftedet bih, ve eserrûn nedâmete lemmâ raevul azâbe, ve kudiye beynehum bil kist ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). ( 54 )   Haksızlık etmiş olan her kişi, yeryüzünde olan her şeye sahip olsa, onu azabın fidyesi olarak verirdi. Azabı görünce pişmanlık gösterdiler. Haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmolunmuştur. ( 55 ) E lâ inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardi), e lâ inne va'dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne). ( 55 )   İyi bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir, ama çoğu bunu bilmez. ( 56 ) Huve yuhyî ve yumîtu ve ileyhi turceûn(turceûne). ( 56 )   Dirilten ve öldüren O'dur. O'na döneceksiniz. ( 57 ) Yâ eyyuhân nâsu kade câetkum mev'izatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil muk'minîn(mu'minîne). ( 57 )   Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalblerde olana şifa, inananlara doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir. ( 58 ) Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, huve hayrun mimmâ yecemeûn(yecmeûne). ( 58 )   De ki: "Bunlar, Allah'ın bol nimeti ve rahmetiyledir." Buna sevinsinler. O, onların topladıklarından daha hayırlıdır. ( 59 ) Kul e raeytum mâ enzelallâhu lekum min rizkin fe cealtum minhu harâmen ve halâlen, kul allâhu ezine lekum em alâllâhi tefterûn(tefterûne). ( 59 )   De ki: "Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?" De ki: "Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah'a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?" ( 60 ) Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllâhil kezibe yevmel kiyâmeh, innallâhe le zû fadlin alân nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne). ( 60 )   Allah'a karşı yalan uyduranlar kıyamet gününü ne zannederler? Doğrusu Allah'ın insanlara olan nimeti boldur, fakat çoğu şükretmezler. ( 61 ) Ve mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ ta'melûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne fîh ve mâ ya'zubu an rabbike min miskâli zerratin fîl ardi ve lâ fîs semâi ve lâ asgara min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin). ( 61 )   Ne iş yaparsan yap ve sizler ona dair Kuran'dan ne okursanız okuyun; ne yaparsanız yapın; yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka Biz sizi görürüz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü veya daha büyüğü şüphesiz apaçık bir Kitap'dadır.
  • ( 62 ) E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). ( 62 )   İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. ( 63 ) Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). ( 63 )   Onlar Allah'a inanmış ve O'na karşı gelmekten sakınmışlardır. ( 64 ) Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhirah, lâ tebedîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). ( 64 )   Dünya hayatında da, ahirette de müjde onlaradır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. Bu büyük başarıdır. ( 65 ) Ve lâ yahzunke kavluhum, innel izzete lillâhi cemîâ(cemîan), huves semîul alîm(alîmu). ( 65 )   İnkarcıların sözleri seni üzmesin, çünkü bütün kudret Allah'ındır. O, işitir ve bilir. ( 66 ) E lâ inne lillâhi men fîs semâvâti ve men fîl ard(ardi), ve mâ yettebiullezîne yede'ûne min dûnillâhi şûrakâe, in yettebiûne illâz zanne ve in hum illâ yahrusûn(yahrusûne). ( 66 )   İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah'ındır. Allah'ı bırakıp ortak koşanlar sadece zanna uyanlardır. Onlar ancak tahminde bulunuyorlar. ( 67 ) Huvellezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubesirâ(mubsiren), inne fî zâlike leâyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne). ( 67 )   Size geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü çalışasınız diye aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Kulak veren millet için bunlarda ayetler vardır. ( 68 ) Kâlûttehazallâhu velede subehâneh, huvel ganiyy, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardi), in indekum min sultânin bi hâzâ, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 68 )   "Allah çocuk edindi" dediler; haşa; O müstağnidir; göklerde ve yerde olanlara sahiptir. Elinizde, onun çocuk edindiğine dair bir delil yoktur, bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı nasıl söylüyorsunuz? ( 69 ) Kul innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne). ( 69 )   De ki: "Allah'a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa erişemezler." ( 70 ) Metâun fîd dunyâ summe ileynâ merciuhum summe nuzîkuhumul azâbeş şedîde bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne). ( 70 )   Onlar için dünyada bir müddet geçinme vardır, sonra dönüşleri Bizedir. İnkarlarına karşılık onlara çetin azab taddıracağız.
  • ( 71 ) Vetlu aleyhim nebee nûhşin, iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebura aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecemiû emrekum ve şurakâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne). ( 71 )   Onlara Nuh'un başından geçenleri anlat: Milletine, "Ey milletim! Eğer durumum, Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa ki ben Allah'a güvenmişimdir siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin; yapacağınız iş sonra size bir tasa vermesin. Sonra onu bana uygulayın ve beni ertelemeyin" demişti. ( 72 ) Fe in tevelleytum fe mâ seeltukum min ecer, in eceriye illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne). ( 72 )   "Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim Allah'a aiddir. Müslimlerden olmakla emrolundum." ( 73 ) Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknâlezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn(munzerîne). ( 73 )   Onu yalancı saydılar; ama Biz onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Onları ötekilerin yerine geçirdik, ayetlerimizi yalanlayanları suda boğduk. Uyarılanlardan söz dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak. ( 74 ) Summe beasnâ min ba’dihî rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fe mâ kânû li yuk’minû bimâ kezzebû bihî min kabl(kablu), kezâlike natbeu alâ kulûbil mugtedîn(mugtedîne). ( 74 )   Sonra onun ardından milletlere peygamberler gönderdik, onlara belgeler getirdiler. Diğerlerinin daha önce yalan saymış olduklarına bunlar da inanmadılar. Aşırı gidenlerin kalblerini işte böylece mühürleriz. ( 75 ) Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucerimîn(mucrimîne). ( 75 )   Onların ardından da Firavun ve erkanına ayetlerimizle Musa ve Harun'u gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir millet oldular. ( 76 ) Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sihrun mubîn(mubînun). ( 76 )   Gerçek, katımızdan onlara gelince: "Doğrusu bu apaçık bir büyüdür" dediler. ( 77 ) Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakki lemmâ câekum, e sihrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhirûn(sâhirûne). ( 77 )   Musa: "Size gelen gerçeğe dil mi uzatırsınız? Bu sihir midir? Sihirbazlar zaten başarı kazanamazlar" dedi. ( 78 ) Kâlû e ci’tenâ li telfitenâ ammâ vecedenâ aleyhi âbâenâ ve tekûne lekumâl kiberiyâu fîl ardi, ve mâ nahnu lekumâ bi muk’minîn(mu’minîne). ( 78 )   "Siz ikiniz, bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek ve yeryüzünün büyükleri olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanmıyoruz" dediler.
  • ( 79 ) Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhirin alîm(alîmin). ( 79 )   Firavun: "Bütün bilgin sihirbazları bana getirin" dedi. ( 80 ) Fe lemmâ câes seharatu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne). ( 80 )   Sihirbazlar gelince Musa onlara: "Atacağınızı atın" dedi. ( 81 ) Fe lemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci’tum bihis sihr(sihru), innallâhe se yubetiluh, innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn(mufsidîne). ( 81 )   Onlar attıkları zaman Musa (A.S) şöyle dedi: “Sizin getirdiğiniz şey sihirdir. Muhakkak ki Allah, onu bâtıl (geçersiz) kılacaktır.” Allah, muhakkak ki fesat çıkaranların amelini ıslâh etmez. ( 82 ) Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucerimûn(mucrimûne). ( 82 )   Ve mücrimler (suçlular) kerih görse de (istemese de) Allah hakkı gerçekleştirecektir. ( 83 ) Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne le âlin fîl ardi ve innehu le minel musrifîn(musrifîne). ( 83 )   Firavun ve erkanının kendilerine fenalık yapmasından korktuklarından, milletinin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa'ya inanmamıştı, çünkü Firavun o yerde hakimdi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. ( 84 ) Ve kâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum billâhi fe aleyhi tevekkelû in kuntum muslimîn(muslimîne). ( 84 )   Musa: "Ey milletim! Allah'a inanıyorsanız ve teslim olmuşsanız O'na güvenin" dedi. ( 85 ) Fe kâlû alâllâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tece’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne). ( 85 )   Bunun üzerine: “Biz Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zalim kavme fitne (konusu) kılma.” dediler. ( 86 ) Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn(kâfirîne). ( 86 )   Ve bizi, Senin rahmetinle kâfirler kavminden kurtar. ( 87 ) Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi misra buyûten vece’alû buyûtekum kibeleten ve ekîmus sâlah, ve beşşiril muk’minîn(mu’minîne). ( 87 )   Musa ve kardeşine: "Mısır'da milletinize evler hazırlayın; evlerinizi namazgah edinin, namaz kılın" diye vahyettik, "İnananlara müjde et." ( 88 ) Ve kâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve melâhu zîneten ve emvâlen fîl hayâtid dunyâ rabbenâ li yudillû an sebîlik, rabbenâtmis alâ emvâlihim veşdude alâ kulûbihim fe lâ yuk’minû hattâ yeravûl azâbel elîm(elîme). ( 88 )   Musa: "Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun'a ve erkanına ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan şaşırtmaları için mi? Rabbimiz! Mallarını yok et, kalblerini sık; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar" dedi.
  • ( 89 ) Kâle kade ucîbet da’vetukumâ festekîmâ ve lâ tettebi ânni sebîlellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 89 )   Allah: "İkinizin duası kabul olundu. Dürüst hareket edin; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın" dedi. ( 90 ) Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve adevâ(adven), hattâ izâ ederakehul garaku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illâllezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn(muslimîne). ( 90 )   İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda: "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben O'na teslim olanlardanım" dedi. ( 91 ) Âl’âne ve kade asayte kabelu ve kunte minel mufsidîn(mufsidîne). ( 91 )   O'na: "Şimdi mi inandın? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin" dendi. ( 92 ) Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeh, ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn(gâfilûne). ( 92 )   "Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için bugün sadece senin cesedini çıkarıp (sahile) atacağız" dedik. Doğrusu insanların çoğu ayetlerimizden habersizdir. ( 93 ) Ve lekade bevve’nâ benî isrâîle mubevvee sidikin ve razaknâhum minet tayyibâti, fe mâhtelefû hattâ câehumul ilm, inne rabbeke yakadî beynehum yevmel kiyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne). ( 93 )   And olsun ki, İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar ayrılığa düşmediler. ( 94 ) Fe in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne yakaraûnel kitâbe min kabelik, lekad câekel hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterîn(mumterîne). ( 94 )   Sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce indirdiğimiz Kitap'ları okuyanlara sor. And olsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir, sakın şüphelenenlerden olma. ( 95 ) Ve lâ tekûnenne minellezîne kezzebû bi âyâtillâhi fe tekûne minel hâsirîn(hâsirîne). ( 95 )   Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, yoksa kaybedenlerden olursun. ( 96 ) İnnellezîne hakkat aleyhim kelimetu rabbike lâ yuk’minûn(yu’minûne). ( 96 )   Muhakkak ki onlar, Rabbinin sözünü üzerlerine hakettiler. Onlar, mü’min olmazlar. ( 97 ) Ve lev câethum kullu âyetin hattâ yeravûl azâbel elîm(elîme). ( 97 )   Ve eğer onlara bütün âyetler gelse bile, elîm azabı görene kadar (onlar mü’min olmazlar - âyet 96).
  • ( 98 ) Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ kavme yûnuse, lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hizyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn(hînin). ( 98 )   Bir kent halkı inanmalı değil miydi ki, imanları kendilerine fayda versin! İşte Yunus'un milleti, inandığı zaman, dünya hayatında rezilliği gerektiren azabı onlardan kaldırdık ve onları bir süre daha bu dünyada geçindirdik. ( 99 ) Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardi kulluhum cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu muk’minîn(mu’minîne). ( 99 )   Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın? ( 100 ) Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yece’alur ricese alâllezîne lâ ya’kilûn(ya’kilûne). ( 100 )   Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azab verir. ( 101 ) Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard(ardi), ve mâ tugnîl âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yuk’minûn(yu’minûne). ( 101 )   "Göklerde ve yerde neler var, bir bakın" de. İnanmayacak bir millete ayetler ve uyarmalar fayda vermez. ( 102 ) Fe hel yentezirûne illâ misle eyyâmillezîne halev min kabelihim, kul fentezirû innî meakum minel muntezirîn(muntezirîne). ( 102 )   Kendilerinden önce geçenlerin başlarına gelen olaylardan başka bir şey mi bekliyorlar? "Bekleyin, ben de sizinle beraber beklemekteyim" de. ( 103 ) Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlike, hakkan aleynâ nuncil muk’minîn(mu’minîne). ( 103 )   Sonra Biz, peygamberlerimizi ve inananları böylece kurtarırız, inananları (verdiğimiz söz gereğince) kurtarmamız Bize haktır. ( 104 ) Kul yâ eyyuhân nâsu in kuntum fî şekkin min dînî,fe lâ a’budullezîne ta’budûne min dûnillâhi, ve lâkin a’budullâhellezî yeteveffâkum, ve umirtu en ekûne minel muk’minîn(mu’minîne). ( 104 )   De ki: "Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. İnananlardan olmakla emrolundum." ( 105 ) Ve en ekim veceheke lid dîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). ( 105 )   (Muhammed'e) "Yüzünü, doğruya yönelmiş olarak dine çevir, sakın ortak koşanlardan olma; sana fayda da zarar da veremeyecek, Allah'tan başkasına yalvarma; öyle yaparsan şüphesiz, zalimlerden olursun" denildi. ( 106 ) Ve lâ tede’u min dûnillâhi mâ lâ yenfeuke ve lâ yadeurruke, fe in fealte fe inneke izen minez zâlimîn(zâlimîne). ( 106 )   (Muhammed'e) "Yüzünü, doğruya yönelmiş olarak dine çevir, sakın ortak koşanlardan olma; sana fayda da zarar da veremeyecek, Allah'tan başkasına yalvarma; öyle yaparsan şüphesiz, zalimlerden olursun" denildi.
  • ( 107 ) Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ huv, ve in yurideke bi hayrin fe lâ râdde li fadlih, yusîbu bihî men yeşâu min ibâdih, ve huvel gafûrur rahîm(rahîmu). ( 107 )   Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir. ( 108 ) Kul yâ eyyuhân nâsu kade câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih, ve men dalle fe innemâ yadillu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl(vekîlin). ( 108 )   De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Doğru yola giren ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına olarak sapıtmıştır. Ben sizin üzerinize vekil değilim." ( 109 ) Vettebi’ mâ yûhâ ileyke vasbir hattâ yahkumallâh, ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne). ( 109 )   Sana vahyedilene uy; Allah hükmünü verene kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.