70. Meâric Sûresi ( سُورَةُ الْمَعَارِجِ ) Surah Al-Ma'aarij
Kur’ân sayfa no : 567 - 569   Cüz : 29   Âyet sayısı : 44
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 70. Meâric Sûresi ( سُورَةُ الْمَعَارِجِ ) Surah Al-Ma'aarij

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Seele sâilun bi azâbin vâkıa. ( 1 )   Talep sahibi birisi, vuku bulacak vakayı (azabı) istedi. ( 2 ) Lil kâfirîne leyse lehu dâfia. ( 2 )   Kâfirler için, onu geri çevirecek kimse yoktur. ( 3 ) Minallâhi zîl meârice. ( 3 )   (O azap), mearic (yüksekliklerin, yüksek derecelerin) sahibi Allah tarafındandır. ( 4 ) Ta'rucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikadaruhu hamsîne elfe seneh. ( 4 )   Melekler ve Cebrail o derecelere, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler. ( 5 ) Fasbir sabran cemîlâ. ( 5 )   Güzel güzel sabret; ( 6 ) İnnehum yeravnehu baîdâ. ( 6 )   Doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar. ( 7 ) Ve nerâhu karîbâ. ( 7 )   Ama biz onu yakın görmekteyiz. ( 8 ) Yevme tekûnus semâu kel muhl. ( 8 )   Gök, o gün, erimiş maden gibi olur. ( 9 ) Ve tekûnul cibâlu kel ıhn. ( 9 )   Dağlar da atılmış pamuğa döner. ( 10 ) Ve lâ yes’elu hamîmun hamîmâ. ( 10 )   Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz.
  • ( 11 ) Yubassarûnehum yeveddul mucerimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh. ( 11 )   Onlar birbirlerine gösterilirler, günahkâr olan izin günü, azaptan kurtulmak için, oğullarını fidye olarak verebilmeyi temenni eder. ( 12 ) Ve sâhıbetihî ve ahîh. ( 12 )   Kendi eşini ve kardeşini. ( 13 ) Ve fasîletihilletî tu’vîh. ( 13 )   Ve kendisini barındıran aşiretini. ( 14 ) Ve men fîl ardı cemî’an summe yuncîh. ( 14 )   Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (versin de), sonra kendisini kurtarsın. ( 15 ) Kellâ, innehâ lezâ. ( 15 )   Hayır, asla! Muhakkak ki o (kurtulmak istediği), alev alev yanan ateştir. ( 16 ) Nezzâaten liş şevâ. ( 16 )   (O ateş), baş derisini yakıp kavurucudur. ( 17 ) Tede’û men edbera ve tevellâ. ( 17 )   Kim arkasını döner ve (îmândan) yüz çevirirse onu çağırır. ( 18 ) Ve cemea fe ev’â. ( 18 )   Ve (mal, servet) toplayıp, sonra da onu biriktireni. ( 19 ) İnnel insâne hulika helûâ. ( 19 )   İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır: ( 20 ) İzâ messehuş şerru cezûâ. ( 20 )   Başına bir fenalık gelince feryat eder, ( 21 ) Ve izâ messehul hayru menûâ. ( 21 )   Bir iyiliğe uğrarsa onu herkesten meneder; ( 22 ) İllâl musallîn. ( 22 )   Namaz kılanlar hariç. ( 23 ) Ellezîne hum alâ salâtihim dâimûn. ( 23 )   Onlar namazlarına devam edenlerdir. ( 24 ) Vellezîne fî emvâlihim hakkun ma’lûm. ( 24 )   Ve onlar, mallarında belirli bir hak bulunanlardır. ( 25 ) Lis sâili vel mahrûm. ( 25 )   İsteyenler ve mahrum olanlar için. ( 26 ) Vellezîne yusaddikûne bi yevmid dîn. ( 26 )   Ve onlar ki, dîn gününü tasdik ederler. ( 27 ) Vellezîne hum min azâbi rabbihim muşfikûn. ( 27 )   Ve onlar, Rab’lerinin azabından korkanlardır. ( 28 ) İnne azâbe rabbihim gayru me’mûn. ( 28 )   Doğrusu Rablerinin azabından kimse güvende değildir. ( 29 ) Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn. ( 29 )   Ve onlar, ırzlarını muhafaza edenlerdir. ( 30 ) İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn. ( 30 )   Zevcelerine ve ellerinin arasında sahip olduklarına (cariyelerine karşı durumları) hariç. Çünkü muhakkak ki onlar, kınanmış değildir. ( 31 ) Fe menibetegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn. ( 31 )   Bu sınırları aşmak isteyenler, işte onlar, aşırı gidenlerdir. ( 32 ) Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn. ( 32 )   Emanetlerini ve sözlerini yerine getirenler, ( 33 ) Vellezîne hum bi şehâdâtihim kâimûn. ( 33 )   Şahidliklerini gereği gibi yapanlar, ( 34 ) Vellezîne hum alâ salâtihim yuhâfizûn. ( 34 )   Namazlarına riayet edenler, ( 35 ) Ulâike fî cennâtin mukramûn. ( 35 )   İşte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir. ( 36 ) Fe mâ lillezîne keferû kıbeleke muhtıîn. ( 36 )   İnkâr edenler, şimdi niçin senin tarafına doğru hızla koşar oldular? ( 37 ) Anil yemîni ve aniş şimâli ızîn. ( 37 )   Sağdan ve soldan dağınık gruplar halinde. ( 38 ) E yatmeu kullumriin minhum ey yudehale cennete naîm ( 38 )   Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor? ( 39 ) Kellâ, innâ halaknâhum mimmâ ya’lemûn. ( 39 )   Hayır; doğrusu onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır.
  • ( 40 ) Fe lâ, ukasimu bi rabbil meşârikı vel megâribi innâ le kâdirûn. ( 40 )   Artık hayır (öyle değil). Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim. Muhakkak ki Biz, elbette kaadiriz (öyle ki). ( 41 ) Alâ en nubeddile hayran minhum ve mâ nahnu bi mesbûkîn. ( 41 )   Onlardan daha hayırlısı ile değiştirmeye (onların yerine getirmeye)! Ve Biz, önüne geçilebilecek (engellenebilecek) değiliz. ( 42 ) Fe zerhum yahûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevme humullezî yûadûn. ( 42 )   Onları bırak; kendilerine söz verilen güne kavuşmalarına kadar dalıp oynasınlar. ( 43 ) Yevme yahrucûne minel ecedâsi sirâan ke ennehum ilâ nusubin yûfidûn. ( 43 )   Kabirlerinden süratle çıkacakları gün, sanki onlar bir hedefe koşuyor gibidir. ( 44 ) Hâşi’aten ebesâruhum terhekuhum zilleh, zâlikel yevmullezî kânû yûadûn. ( 44 )   Onların bakışları korkulu bir haldedir, onları bir zillet kaplar. İşte bu, onların vaadolundukları gündür.