56. Vâkia Sûresi ( سُورَةُ الْوَاقِعَةِ ) Surah Al-Waaqia
Kur’ân sayfa no : 533 - 536   Cüz : 27   Âyet sayısı : 96
Okuyan :Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi

  • 56. Vâkia Sûresi ( سُورَةُ الْوَاقِعَةِ ) Surah Al-Waaqia

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 )   İzâ vakaatil vâkıah. ( 2 )   Leyse li vak’atihâ kâzibeh. ( 3 )   Hâfidatun râfiah. ( 1-3 )   Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. ( 4 )   İzâ ruccetil ardu reccâ. ( 5 )   Ve bussetil cibâlu bessâ. ( 6 )   Fe kânet hebâen munbessâ. ( 7 )   Ve kuntum ezvâcen selâseh. ( 4-7 )   Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz. ( 8 )   Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneh. ( 9 )   Ve ashâbul meş'emeti mâ ashâbul meş’emeh. ( 8-9 )   Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! ( 10 )   Ves sâbikûnes sâbikûn. ( 10 )   İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır. ( 11 )   Ulâikel mukarrabûn. ( 12 )   Fî cennâtin naîm. ( 11-12 )   Naim cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. ( 13 )   Sulletun minel evvelîn. ( 14 )   Ve kalîlun minel âhirîn. ( 13-14 )   Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. ( 15 )   Alâ sururin mevdûneh. ( 16 )   Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn. ( 15-16 )   Mücevheratla işlenmiş tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar.
  • ( 17 )   Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn. ( 18 )   Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn. ( 19 )   Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn. ( 20 )   Ve fâkihetin mimmâ yetehayyerûn. ( 21 )   Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn. ( 17-21 )   Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar. ( 22 )   Ve hûrun în. ( 23 )   Ke emsâlil lu’luil meknûn. ( 24 )   Cezâen bi mâ kânû ya’melûn. ( 22 - 24 )   İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. ( 25 )   Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ te’sîmâ. ( 25 )   Sadece selama karşılık selam sözü işitirler. ( 26 )   İllâ kîlen selâmen selâmâ. ( 26 )   Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! ( 27 )   Ve ashâbul yemîni mâ ashâbul yemîn. ( 28 )   Fî sidirin mahdûd. ( 29 )   Ve talhın mendûd. ( 30 )   Ve zıllin memdûd. ( 31 )   Ve mâin meskûb. ( 32 )   Ve fâkihetin kesîrah. ( 33 )   Lâ makatûatin ve lâ memnûah. ( 34 )   Ve furuşin merfûah. ( 27 - 34 )   Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. ( 35 )   İnnâ enşe’nâ hunne inşââ. ( 36 )   Fe cealnâ hunne ebekâra. ( 37 )   Uruben etrâbâ. ( 38 )   Li ashâbil yemîn. ( 35 - 38 )   Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. ( 39 )   Sulletun minel evvelîn. ( 40 )   Ve sulletun minel âhırîn. ( 39 - 40 )   Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. ( 41 )   Ve ashâbuş şimâli mâ ashâbuş şimâl. ( 41 )   Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! ( 42 )   Fî semûmin ve hamîm. ( 43 )   Ve zıllin miy yahmûm. ( 44 )   Lâ bâridin ve lâ kerîm. ( 42 - 44 )   İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar. ( 45 )   İnnehum kânû kabele zâlike mutrefîn. ( 46 )   Ve kânû yusirrûne alâl hınsil azîm. ( 45 - 46 )   Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı. ( 47 )   Ve kânû yekûlûne e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le mebe’ûsûn. ( 47 )   Şöyle söylerlerdi: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?" ( 48 )   E ve âbâunâl evvelûn. ( 48 )   "Önce gelip geçmiş babalarımız da mı?" ( 49 )   Kul innel evvelîne vel âhirîn. ( 50 )   Le mecemûûne ilâ mîkâti yevmin ma’lûm. ( 49 - 50 )   De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır."
  • ( 51 )   Summe innekum eyyuhâd dâllûnel mukezzibûn. ( 51 )   Sonra, siz ey sapıklar, yalanlayanlar! ( 52 )   Le âkilûne min şecerin min zakkum. ( 52 )   Doğrusu bir zakkum ağacından yiyeceksiniz. ( 53 )   Fe mâliûne minhâl butûn. ( 53 )   Karınlarınızı onunla dolduracaksınız; ( 54 )   Fe şâribûne aleyhi minel hamîm. ( 54 )   Onun üzerine kaynar su içeceksiniz; ( 55 )   Fe şâribûne şurbel hîm. ( 55 )   Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz; ( 56 )   Hâzâ nuzuluhum yevmed dîn. ( 56 )   İşte onlara, ceza günü sunulacak konukluk budur. ( 57 )   Nahnu halakanâkum fe lev lâ tusaddikûn. ( 57 )   Sizi yaratan Biziz; hala tasdik etmez misiniz? ( 58 )   E fe raeytum mâ tumnûn. ( 59 )   E entum tahlukûneh em nahnul hâlikûn. ( 58 - 59 )   Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? ( 60 )   Nahnu kaddernâ beynekumul mevte ve mâ nahnu bi mesbûkîn. ( 61 )   Alâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fî mâ lâ ta’lemûn. ( 60 - 61 )   Ölümü aranızda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. ( 62 )   Ve lekade alimtumun neş’etel ûlâ fe lev lâ tezekkerûn. ( 62 )   And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz? ( 63 )   E fe raeytum mâ tahrusûn. ( 64 )   E entum tezraûneh em nahnuz zâriûn. ( 63 - 64 )   Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yoksa Biz mi bitiriyoruz? ( 65 )   Lev neşâu le cealnâhu hutâme fe zaltum tefekkehûn. ( 66 )   İnnâ le mugramûn. ( 67 )   Bel nahnu mahrûmûn. ( 65 - 67 )   Dilersek Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız; "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık". ( 68 )   E fe raeytumul mâellezî teşrebûn. ( 69 )   E entum enzeltumûhu minel muzn em nahnul munzilûn. ( 68 - 69 )   Söyleyin; içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz? ( 70 )   Lev neşâu cealnâhu ucâcen fe levlâ teşkurûn. ( 70 )   Dileseydik onu acılaştırırdık; hala şükretmez misiniz? ( 71 )   E fe raeytumun nârelletî tûrûn. ( 72 )   E entum enşe’tum şeceratehâ em nahnul munşiûn. ( 71 - 72 )   Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz? ( 73 )   Nahnu cealnâhâ tezkiraten ve metâan lil mukuvîn. ( 73 )   Biz onu bir ibret ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık. ( 74 )   Fe sebbih bismi rabbikel azîm. ( 74 )   Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et. ( 75 )   Fe lâ ukasimu bi mevâkiin nucûm. ( 76 )   Ve innehu le kasemun lev ta’lemûne azîm. ( 75 - 76 )   Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim; ki bunun ne büyük yemin olduğunu bir bilseniz!
  • ( 77 )   İnnehu le kur’ânun kerîm. ( 78 )   Fî kitâbin meknûn. ( 79 )   Lâ yemessuhû illâl mutahherûn. ( 80 )   Tenzîlun mir rabbil âlemîn. ( 77 - 80 )   Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir. ( 81 )   E fe bi hâzâl hadîsi entum mudehinûn. ( 81 )   Siz bu sözü mü hor görüyorsunuz? ( 82 )   Ve tece’alûne rızkakum ennekum tukezzibûn. ( 82 )   Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz? ( 83 )   Fe lev lâ izâ belegatil hulkûm. ( 84 )   Ve entum hîne izin tenzurûn. ( 85 )   Ve nahnu akrabu ileyhi minkum ve lâkin lâ tubasirûn. ( 83 - 85 )   Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken, Biz o kişiye sizden daha yakınızdır, ama görmezsiniz. ( 86 )   Fe lev lâ in kuntum gayra medînîn. ( 87 )   Terciûnehâ in kuntum sâdikîn. ( 86 - 87 )   Siz dirilip yaptıklarınıza karşılık görmeyecekseniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize! ( 88 )   Fe emmâ in kâne minel mukarrabîn. ( 89 )   Fe revhun ve reyhânun ve cennetu naîm. ( 88 - 89 )   Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cenneti onundur. ( 90 )   Ve emmâ in kâne min ashâbil yemîn. ( 90 )   Eğer defteri sağdan verilenlerden ise, ( 91 )   Fe selâmun leke min ashâbil yemîn. ( 91 )   "Ey sağcılardan olan kişi, sana selam olsun!" denir. ( 92 )   Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn. ( 92 )   Eğer, sapık yalancılardan ise, ( 93 )   Fe nuzulun min hamîm. ( 93 )   Ona kaynar sudan konukluk sunulur. ( 94 )   Ve tasliyetu cahîm. ( 94 )   Cehenneme sokulur. ( 95 )   İnne hâzâ le huve hakkul yakîn. ( 95 )   Doğrusu kesin gerçek budur. ( 96 )   Fe sebbih bismi rabbikel azîm. ( 96 )   Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.