54. Kamer Sûresi ( سُورَةُ الْقَمَرِ ) Surah Al-Qamar
Kur’ân sayfa no : 527 - 530   Cüz : 27   Âyet sayısı : 55
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi
( Kâbe İmamı )

  • 54. Kamer Sûresi ( سُورَةُ الْقَمَرِ ) Surah Al-Qamar

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) İkaterabetis sâatu ven şakkal kamer(kameru). ( 1 )   Saat yaklaştı ve Kamer (Ay) yarıldı. ( 2 ) Ve in yerav âyetey yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirr. ( 2 )   Ve onlar, bir mucize görseler, yüz çevirirler. Ve bu “Sürekli bir sihirdir.” derler. ( 3 ) Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr. ( 3 )   Yalanlarlar da kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır. ( 4 ) Ve lekade câehum minel enbâi mâ fihî muzdecar(muzdecerun). ( 4 )   And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. ( 5 ) Hikmetun bâligah fe mâ tugnin nuzur(nuzuru). ( 5 )   Bu haberlerin her birinde üstün hikmet vardır; ama uyarmalar fayda vermiyor. ( 6 ) Fe tevelle anhum, yevme yede’ud dâi ilâ şey’in nukur(nukurin). ( 6 )   Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
  • ( 7 ) Huşşean ebesâruhum yahrucûne minel ecedâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun). ( 7 )   Kabirlerden, gözleri dehşete düşmüş olarak çıkarlar. Sanki onlar, etrafa yayılan çekirgeler gibidir. ( 8 ) Muhtıîne ilâd dâ, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir(asirun). ( 8 )   Davetçiye doğru koşan kâfirler: “Bu, çok zor bir gün.” diyecekler. ( 9 ) Kezzebet kabelehum kavmu nûhın fe kezzebu abedenâ ve kâlû mecenûnun vezducir(vezducire). ( 9 )   Bu ortak koşanlardan önce Nuh milleti de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi, yolu kesilmişti. ( 10 ) Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır. ( 10 )   O da: "Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı. ( 11 ) Fe fetahnâ ebevâbes semâi bi mâin munhemir(munhemirin). ( 11 )   Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık. ( 12 ) Ve feccernâl arda uyûnen feltekal mâu alâ emrin kade kadir(kudire). ( 12 )   Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; her iki su, takdir edilen bir ölçüye göre birleşti. ( 13 ) Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin). ( 13 )   Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi) üzerinde taşıdık. ( 14 ) Tecerî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire). ( 14 )   (Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu, inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak. ( 15 ) Ve lekad teraknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin). ( 15 )   And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur? ( 16 ) Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 16 )   Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 17 ) Ve lekade yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 17 )   And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 18 ) Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 18 )   Ad milleti peygamberini yalanlamıştı; Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 19 ) İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî yevmi nahsin mustemirr(mustemirrin). ( 19 )   Muhakkak ki Biz, onların üzerine uğursuzluğu (felâketleri), gün boyu devam eden sarsaran rüzgârı (çok şiddetli, uğultulu ve çok soğuk bir kasırga) gönderdik. ( 20 ) Tenziun nâse ke ennehum a’câzu nahlin munkair(munkairin). ( 20 )   (Öyle bir rüzgâr ki) insanları, sanki kökünden koparılmış hurma kütükleri gibi (havaya fırlatıp) atar. ( 21 ) Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 21 )   Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 22 ) Ve lekade yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 22 )   And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 23 ) Kezzebet semûdu bin nuzur. ( 23 )   Semud milleti uyaran peygamberleri yalanladı. ( 24 ) Fe kâlû e beşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur(suurin). ( 24 )   O zaman şöyle dediler: “Bizden biri olan bir beşere mi? Biz, ona mı tâbî olacağız? O taktirde muhakkak ki biz, gerçekten dalâlet ve çılgınlık içinde oluruz.” ( 25 ) E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun). ( 25 )   Zikir, aramızdan ona mı ilka edildi (ulaştırıldı)? Hayır o, haddini aşan bir yalancıdır. ( 26 ) Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru). ( 26 )   Yarın, kimin pek yalancı ve şımarık olduğunu bileceklerdir. ( 27 ) İnnâ mursilûn nâkati fitneten lehum fertekıbehum vestabir. ( 27 )   Doğrusu, onları denemek üzere dişi deveyi gönderen Biziz. Salih'e şöyle demiştik: "Onları gözetle ve sabret;
  • ( 28 ) Ve nebbi’hum ennel mâe kısmetun beynehum, kullu şirbin muhtedar(muhtedarun). ( 28 )   Onlara, sıralarına göre suyun kendileriyle o deve aralarında pay edilmiş olunduğunu söyle." ( 29 ) Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akara). ( 29 )   Ama bir arkadaşlarını çağırdılar, o da kılıcını alarak deveyi kesti. ( 30 ) Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur. ( 30 )   Benim azabım ve uyarmam nasılmış? ( 31 ) İnnâ erselnâ aleyhim sayhaten vâhıdeten fe kânû ke heşîmil muhtezir(muhteziri). ( 31 )   Nitekim üzerlerine bir çığlık gönderdik de, ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular. ( 32 ) Ve lekade yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 32 )   And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 33 ) Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur. ( 33 )   Lut milleti uyaran peygamberleri yalanladı. ( 34 ) İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin). ( 34 )   Muhakkak ki Biz, onların üzerine helâk edici bir kasırga gönderdik. Seher vaktinde Lut (A.S)’ın ailesi hariç, onları kurtardık. ( 35 ) Ni’meten min indina, kezâlike necezî men şeker(şekere). ( 35 )   Katımızdan bir ni’met olarak, şükreden kimseyi işte Biz, böyle mükâfatlandırırız. ( 36 ) Ve lekade enzerahum batşetenâ fe temârav bin nuzur(nuzuri). ( 36 )   Lut, and olsun ki, onları Bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar uyarmaları şüphe ile karşılayarak dinlemediler. ( 37 ) Ve lekade râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur. ( 37 )   And olsun ki, onlar Lut'un konukları olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ettik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik. ( 38 ) Ve lekade sabbehahum bukraten azâbun mustekırr(mustekırrun). ( 38 )   And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi. ( 39 ) Fe zûkû azâbî ve nuzur. ( 39 )   "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik. ( 40 ) Ve lekade eyessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin). ( 40 )   And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? ( 41 ) Ve lekade câe âle fir’avnen nuzur(nuzuru). ( 41 )   And olsun ki, Firavun erkanına uyaranlar geldi. ( 42 ) Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin mukatedir(muktedirin). ( 42 )   Mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine onları güç ve kuvvet sahibi olana yakışır bir şekilde yakaladık. ( 43 ) E kuffârukum hayrun min ulâikum em lekum berâetun fîz zubur(zuburi). ( 43 )   Sizin inkarcılarınız bunlardan daha mı üstündür? Yoksa Kitablarda size bir kurtuluş belgesi mi var? ( 44 ) Em yekûlûne nahnu cemîun muntasir(muntesirun). ( 44 )   Yoksa: "Biz öç alabilecek bir topluluğuz" mu diyorlar? ( 45 ) Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura). ( 45 )   Toplulukları dağıtılacak, yüzgeri edileceklerdir. ( 46 ) Belis sâatu mev’ıduhum ves sâ’atu edehâ ve emarr(emerru). ( 46 )   Kıyamet onların azap ile vadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür! ( 47 ) İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur(suurin). ( 47 )   Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. ( 48 ) Yevme yushabûne fîn nâri alâ vucûhihim, zûkû messe sekar(sekare). ( 48 )   Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara: "Cehennemin dokunan azabını tadın" denir. ( 49 ) İnnâ kulle şey’in halakanâhu bi kader(kaderin). ( 49 )   Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.
  • ( 50 ) Ve mâ emrunâ illâ vâhıdetun ke lemhın bil basar(basari). ( 50 )   Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir. ( 51 ) Ve lekade ehleknâ eşyâakum fe hel min muddekir(muddekirin). ( 51 )   And olsun ki, benzerlerinizi yok etti, öğüt alan yok mudur? ( 52 ) Ve kullu şey’in fealûhu fîz zubur(zuburi). ( 52 )   İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır. ( 53 ) Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar(mustetarun). ( 53 )   Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır. ( 54 ) İnnel muttakîne fî cennâtin ve nehar(neherin). ( 54 )   Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve nehir kenarlarındadır. ( 55 ) Fî mak’adi sıdikın inde melîkin mukatedir(muktedirin). ( 55 )   Kudret Sahibi Melik’in huzurunda, sadıklar makamındadır.