52. Tûr Sûresi ( سُورَةُ الطُّورِ ) Surah At-Tur
Kur’ân sayfa no : 522 - 524   Cüz : 27   Âyet sayısı : 49
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 52. Tûr Sûresi ( سُورَةُ الطُّورِ ) Surah At-Tur

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Vet tûr. ( 1 )   Tur Dağı’na yemin olsun. ( 2 ) Ve kitâbin mestûr. ( 2 )   Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun. ( 3 ) Fî rakkın menşûr. ( 3 )   (…ki o Kitab’ın) içinde yazılar sayfalarda yayılmıştır. ( 4 ) Vel beytil ma’mûr. ( 4 )   Beyti Mamur’a (Mamur Ev’e) andolsun. ( 5 ) Ves sakafil merfû. ( 5 )   Yükseltilmiş tavana (yeryüzünün tavanına) andolsun. ( 6 ) Vel bahril mescûr. ( 6 )   Dolu denize andolsun. ( 7 ) İnne azâbe rabbike le vâkı’. ( 7 )   Muhakkak ki Rabbinin azabı, mutlaka vuku bulacaktır. ( 8 ) Mâ lehu min dâfii. ( 8 )   Onu (azabı) defedecek yoktur. ( 9 ) Yevme temûrus semâu mevra. ( 9 )   O gün gökyüzü şiddetle sarsılıp sallanır. ( 10 ) Ve tesîrul cibâlu seyrâ(seyran). ( 10 )   Ve dağlar seyir halinde yürür (hareket eder). ( 11 ) Fe veylun yevme izin lil mukezzibîn. ( 11 )   İşte (o) izin günü tekzip edenlerin (yalanlayanların) vay haline. ( 12 ) Ellezîne hum fî havdın yel’abûn(yel’abûne). ( 12 )   Onlar ki, lüzumsuz şeylere dalıp oyalananlardır. ( 13 ) Yevme yuda’ûne ilâ nâri cehenneme de’â(de’an). ( 13 )   O gün cehennem ateşine sürüklenerek atılırlar. ( 14 ) Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne). ( 14 )   İşte bu tekzip etmiş (yalanlamış) olduğunuz ateştir.
  • ( 15 ) E fe sihrun hâzâ em entum lâ tubesirûn(tubsirûne). ( 15 )   Acaba bu bir sihir mi? Yoksa siz mi görmüyorsunuz? ( 16 ) Islevhâ fasbirû ev lâ tasbirû sevâun aleykum, innemâ tucezevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ( 16 )   Ona (ateşe) yaslanın. Artık sabretseniz de, sabretmeseniz de sizin için birdir. Sadece yapmış olduğunuz şeylerle cezalandırılırsınız. ( 17 ) İnnel muttakîne fî cennâtin ve naîm. ( 17 )   Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve ni’metler içindedir. ( 18 ) Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vakâhum rabbuhum azâbel cahîm(cahîmi). ( 18 )   Rab’lerinin onlara verdiği şeylerle mutludurlar ve Rab’leri onları alevli ateşin (cehennemin) azabından korudu. ( 19 ) Kulû veşrabû henîen bi mâ kuntum ta’melûn. ( 19 )   Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için. ( 20 ) Muttekiîne alâ sururin masfûfeh, ve zevvecnâhum bi hûrin în. ( 20 )   (Takva sahipleri), sıralanmış tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır ve onları güzel gözlü huriler ile evlendirdik. ( 21 ) Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhakanâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’, kullumriin bi mâ kesebe rehîn. ( 21 )   İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır. ( 22 ) Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn(yeştehûne). ( 22 )   Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz. ( 23 ) Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîm. ( 23 )   Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır. ( 24 ) Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lu’luun meknûn. ( 24 )   Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar. ( 25 ) Ve akabele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne). ( 25 )   Birbirlerine dönüp soruşurlar: ( 26 ) Kâlû innâ kunnâ kabelu fî ehlinâ muşfikîn(muşfikîne). ( 26 )   “Gerçekten biz daha önce ailemizle beraberken korkuyorduk.” dediler. ( 27 ) Fe mennallâhu aleynâ ve vakânâ azâbes semûm(semûmi). ( 27 )   Şimdi Allah bizi ni’metlendirdi ve bizi (cehennemin) kavurucu ateşinin azabından korudu. ( 28 ) İnnâ kunnâ min kabelu ned’ûhu, innehu huvel berrur rahîm(rahîmu). ( 28 )   Muhakkak ki biz, daha önceden O’na (Allah’a) dua ediyorduk. Muhakkak ki O; Berr’dir (çok cömert, çok lütufkârdır), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir). ( 29 ) Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecenûn(mecnûnin). ( 29 )   Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin. ( 30 ) Em yekûlûne şâirun neterabbesu bihî raybel menûn. ( 30 )   Yoksa senin için şöyle mi derler: "Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." ( 31 ) Kul terabbesû fe innî meakum minel muterabbisîn(muterabbisîne). ( 31 )   De ki: "Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim."
  • ( 32 ) Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn(tâgûne). ( 32 )   Bunu onlara akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler? ( 33 ) Em yekûlûne tekavveleh, bel lâ yuk’minûn(yu’minûne). ( 33 )   Yahut: "Onu kendi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır, inanmıyorlar. ( 34 ) Felye’tû bi hadîsin mislihî in kânû sâdikîn(sâdikîne). ( 34 )   Eğer iddialarında samimi iseler Kuran'ın benzeri bir söz meydana getirsinler. ( 35 ) Em hulikû min gayri şey'in em humul hâlikûn(hâlikûne). ( 35 )   Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir? ( 36 ) Em halakûs semâvâti vel ard(arda), bel lâ yûkınûn(yûkınûne). ( 36 )   Yoksa gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır, Allah'a kesin olarak inanmıyorlar. ( 37 ) Em indehum hazâinu rabbike em humul musaytırûn(musaytırûne). ( 37 )   Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa onlar mı işe hakimdirler? ( 38 ) Em lehum sullemuy yestemiûne fîh, felye’ti mustemiuhum bi sultânin mubîn(mubînin). ( 38 )   Yoksa, üzerine çıkıp vahiy dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin. ( 39 ) Em lehul benâtu ve lekumul benûn(benûne). ( 39 )   Demek kızlar Allah'ın, oğullar sizin öyle mi? ( 40 ) Em tes’eluhum eceran fe hum min magramin muskalûn(muskalûne). ( 40 )   Yahut sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? ( 41 ) Em indehumul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne). ( 41 )   Veya, görülmeyeni bilmek kendilerine aittir de, onlar mı yazıyorlar? ( 42 ) Em yurîdûne keydâ(keyden), fellezîne keferû humul mekîdûn(mekîdûne). ( 42 )   Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Ama o tuzağa yakalanacak olanlar inkar edenlerdir. ( 43 ) Em lehum ilâhun gayrullâh(gayrullâhi), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). ( 43 )   Yoksa Allah'tan başka bir tanrıları mı vardır? Allah, onların ortak koşmalarından münezzehtir. ( 44 ) Ve iy yerav kisfen mines semâi sâkıtay yekûlû sehâbun merkûm(merkûmun). ( 44 )   Gökten azap olarak düşen bir parça görseler: "Bulut kümesidir" derler. ( 45 ) Fe zerhum hattâ yulâkû yevmehumullezî fîhî yus’akûn. ( 45 )   Çarpılacakları güne erişmelerine kadar onları bırak. ( 46 ) Yevme lâ yugnî anhum keyduhum şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). ( 46 )   O gün, düzenleri kendilerine bir fayda vermez; yardım da görmezler. ( 47 ) Ve inne lillezîne zalemû azâben dûne zâlike ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). ( 47 )   Zulmedenlere, şüphesiz, bundan başka da azap vardır; fakat onların çoğu bilmezler. ( 48 ) Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûm(tekûmu). ( 48 )   Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek tesbih et; ( 49 ) Ve minel leyli fe sebbihhu ve idebâran nucûm. ( 49 )   Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.