51. Zâriyât Sûresi ( سُورَةُ الذَّارِيَاتِ ) Surah Adh-Dhaariyat
Kur’ân sayfa no : 519 - 522   Cüz : 26 - 27   Âyet sayısı : 60
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 51. Zâriyât Sûresi ( سُورَةُ الذَّارِيَاتِ ) Surah Adh-Dhaariyat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Vez zâriyâti zerve. ( 1 )   Savurarak esip dağıtan rüzgârlara andolsun! ( 2 ) Fel hâmilâti vıkra. ( 2 )   Ve de yük taşıyanlara (yağmur yüklü bulutlara). ( 3 ) Fel câriyâti yusra. ( 3 )   Sonra kolayca akıp gidenlere (süzülenlere). ( 4 ) Fel mukassimâti, emre. ( 4 )   Hem de emrederek (işleri), (görevli meleklere) taksim edenlere (andolsun ki...) ( 5 ) İnnemâ tûadûne le sâdik. ( 5 )   Muhakkak ki size vaadolunanlar kesinlikle doğrudur. ( 6 ) Ve inned dîne le vâkıa. ( 6 )   Ve muhakkak ki dîn (hesap görme; mükâfat veya ceza), kesinlikle vuku bulacaktır (gerçekleşecektir).
  • ( 7 ) Ves semâi zâtil hubuk. ( 7 )   Ve dairesel yollara sahip olan semaya andolsun. ( 8 ) İnnekum le fî kavlin muhtelif. ( 8 )   Muhakkak ki siz, mutlaka ihtilâflı bir söz (düşünce) içindesiniz. ( 9 ) Yu’feku anhu men ufik. ( 9 )   Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür. ( 10 ) Kutilel harrâsûn(harrâsûne). ( 10 )   Yalancılar kahrolsun! ( 11 ) Ellezîne hum fî gamratin sâhûn(sâhûne). ( 11 )   Onlar ki cehalet içinde, gaflette olanlardır. ( 12 ) Yes’elûne eyyâne yevmud dîn(dîni). ( 12 )   İşlerin karşılık göreceği günün zamanını sorarlar. ( 13 ) Yevme hum alân nâri yuftenûn(yuftenûne). ( 13 )   O, kendilerinin ateşte azap görecekleri gündür. ( 14 ) Zûkû fitnetekum, hâzâllezî kuntum bihî testa’cilûn(testa’cilûne). ( 14 )   Onlara: "Azabınızı tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" denir. ( 15 ) İnnel muttakîne fî cennâtin ve uyûn. ( 15 )   Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlardadır. ( 16 ) Âhizîne mâ âtâhum rabbuhum, innehum kânû kabele zâlike muhsinîn(muhsinîne). ( 16 )   Rab’lerinin onlara verdiği şeyi alanlar; muhakkak ki onlar, bundan önce muhsin olanlardır. ( 17 ) Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn(yehceûne). ( 17 )   Onlar, geceleri az uyuyanlardı. ( 18 ) Ve bil eshârihum yestağfirûn(yestağfirûne). ( 18 )   Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi. ( 19 ) Ve fî emvâlihim hakkun lis sâili vel mahrûm. ( 19 )   Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi. ( 20 ) Ve fîl ardı âyâtun lil mûkınîn(mûkınîne). ( 20 )   Yakîn hasıl edenler için yeryüzünde (Allah’ın) âyetleri vardır. ( 21 ) Ve fî enfusikum, e fe lâ tubesirûn(tubsirûne). ( 21 )   Ve kendi nefslerinizde de (âyetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? ( 22 ) Ve fîs semâi rızkukum ve mâ tûadûn(tûadûne). ( 22 )   Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir. ( 23 ) Fe ve rabbis semâi vel ardı innehu le hakkun misle mâ ennekum tentıkûn(tentıkûne). ( 23 )   Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir. ( 24 ) Hel etâke hadîsu dayfi ibrâhîmel mukramîn(mukramîne). ( 24 )   İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi? ( 25 ) İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun(selâmun), kavmun munkerûn(munkerûne). ( 25 )   Onlar, İbrahim'in yanına girip: "Selam sana" demişlerdi, İbrahim de: "Selam size" demişti; içinden de, onların "tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti. ( 26 ) Fe râga ilâ ehlihî fe câe bi icelin semîn. ( 26 )   Bunun üzerine (Hz. İbrâhîm) gizlice ailesinin yanına gidip hemen (kızarmış) semiz bir buzağı getirdi. ( 27 ) Fe karrabehû ileyhim kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne). ( 27 )   Böylece onu (yemeği) onlara yaklaştırdı (ikram etti): “Yemez misiniz?” dedi. ( 28 ) Fe evcese minhum hîfeh, kâlû lâ tehaf, ve beşşerûhu bi gulâmin alîm(alîmin). ( 28 )   (Yemediklerini görünce) onlardan endişeye düştü; "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler. ( 29 ) Fe akabeletimraetuhu fî sarratin fe sakket vecehehâ ve kâlet acûzun akîm. ( 29 )   Bunun üzerine karısı hayretle seslenerek geldi, elleriyle yüzünü kapayarak: "kısır bir kocakarı!" dedi. ( 30 ) Kâlû kezâliki kâle rabbuk, innehu huvel hakîmul alîm. ( 30 )   Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler.
  • ( 31 ) Kâle fe mâ hatabukum eyyuhâl murselûn(murselûne). ( 31 )   İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi. ( 32 ) Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucerimîn(mucrimîne). ( 32 )   Dediler ki: “Muhakkak ki biz, mücrim bir kavme gönderildik.” ( 33 ) Li nursile aleyhim hıcâraten min tîn. ( 33 )   Onların üzerlerine balçıktan taşlar yollamak için. ( 34 ) Musevvemeten inde rabbike lil musrifîn(musrifîne). ( 34 )   Onlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için işaretlenmiş olan (taşlardır). ( 35 ) Fe ahracenâ men kâne fîhâ minel muk’minîn(mu’minîne). ( 35 )   Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. ( 36 ) Fe mâ vecedenâ fîhâ gayra beytin minel muslimîn(muslimîne). ( 36 )   Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk. ( 37 ) Ve teraknâ fîhâ âyeten lillezîne yahâfûnel azâbel elîm(elîme). ( 37 )   Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık. ( 38 ) Ve fî mûsâ iz erselnâhu ilâ fir’avne bi sultânin mubîn. ( 38 )   Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik. ( 39 ) Fe tevellâ bi ruknihî ve kâle sâhırun ev mecenûnun. ( 39 )   Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi. ( 40 ) Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemmi ve huve mulîm(mulîmun). ( 40 )   Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti. ( 41 ) Ve fî âdin iz erselnâ aleyhimur rîhal akîm(akîme). ( 41 )   Ve Ad (kavminde) de (ibretler, deliller vardır). Onlara, “yok edici” bir rüzgâr göndermiştik. ( 42 ) Mâ tezeru min şey’in etet aleyhi illâ cealethu ker ramîm(ramîmi). ( 42 )   (O rüzgâr), üzerinden geçtiği (hiç)bir şeyi bırakmayarak, mutlaka kül gibi toz haline getirdi. ( 43 ) Ve fî semûde iz kîle lehum temetteû hattâ hîn. ( 43 )   Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti. ( 44 ) Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus sâikatu ve hum yanzurûn(yanzurûne). ( 44 )   Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı. ( 45 ) Fe mâstetâû min kıyâmin ve mâ kânû muntesirîn. ( 45 )   Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler. ( 46 ) Ve kavme nûhın min kabel, inne hum kânû kavmen fâsıkîn(fâsıkîne). ( 46 )   Daha önce de Nuh milletini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir milletti. ( 47 ) Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(mûsiûne). ( 47 )   Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz. ( 48 ) Vel arda feraşnâhâ fe ni’mel mâhidûn(mâhidûne). ( 48 )   Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz! ( 49 ) Ve min kulli şey’in halakanâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). ( 49 )   İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır. ( 50 ) Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun). ( 50 )   De ki: "Öyleyse Allah'a koşusun; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım." ( 51 ) Ve lâ tece’alû meallâhi ilâhen âhar(âhara), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun). ( 51 )   "Allah'ın yanında başkasını tanrı kılmayın; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım."
  • ( 52 ) Kezâlike mâ etâllezîne min kabelihim min resûlin illâ kâlû sâhırun ev mecenûn(mecnûnun). ( 52 )   Onlardan öncekilere, herhangi bir peygamber gelince: "sihirbazdır" veya "Delidir" derlerdi. ( 53 ) E tevâsav bih, bel hum kavmun tâgûn(tâgûne). ( 53 )   Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır; bunlar azgın bir millettir. ( 54 ) Fe tevelle anhum fe mâ ente bi melûm(melûme). ( 54 )   Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin. ( 55 ) Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeul mu’minîn(mu’minîne). ( 55 )   Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir. ( 56 ) Ve mâ halakatul cinne vel inse illâ li ya'budûn. ( 56 )   Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır. ( 57 ) Mâ urîdu minhum min rızkın ve mâ urîdu ey yut’imûn. ( 57 )   Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem. ( 58 ) İnnallâhe huver razzâku zul kuvvetil metîn(metînu). ( 58 )   Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır. ( 59 ) Fe inne lillezîne zalemû zenûben misle zenûbi ashâbihim fe lâ yesta’cilûn. ( 59 )   Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler. ( 60 ) Fe veylun lillezîne keferû miy yevmihimullezî yûadûn(yûadûne). ( 60 )   Söz verilen günün azabından vay o inkar edenlere!

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.