44. Duhân Sûresi ( سُورَةُ الدُّخَانِ ) Surah Ad-Dukhaan
Kur’ân sayfa no : 495 - 497   Cüz : 25   Âyet sayısı : 59
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 44. Duhân Sûresi ( سُورَةُ الدُّخَانِ ) Surah Ad-Dukhaan

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mîm. ( 1 )   Ha, Mim. ( 2 ) Vel kitâbil mubîn. ( 2 )   Kitab-ı Mübîn’e (Apaçık Kitab’a) andolsun. ( 3 ) İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubârakeh innâ kunnâ munzirîn. ( 3 )   Muhakkak ki Biz onu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyaranlarız. ( 4 ) Fihâ yufraku kullu emrin hakîm. ( 4 )   Hikmetli (hükmedilmiş) emirlerin (işlerin) hepsi, onda (o gecede) ayırt edilir (belirlenir). ( 5 ) Emran min indinâ innâ kunnâ mursilîn ( 5 )   Katımızdan bir emir olarak. Muhakkak ki Biz, (Kur’ân’ı ve resûlleri) gönderenleriz. ( 6 ) Rahmeten mi rabbik, innehu huves semîul alîm. ( 6 )   Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki O; O, en iyi işiten, en iyi bilendir. ( 7 ) Rabbis semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn. ( 7 )   Göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer siz yakîn sahibi iseniz. ( 8 ) Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît, rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn. ( 8 )   O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki atalarınızın da Rabbidir. ( 9 ) Bel hum fî şekkin yel’abûn. ( 9 )   Ama inkarcılar, dirilmekten şüphededirler, bunu eğlenceye alırlar. ( 10 ) Fertekibe yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn. ( 10 )   Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle. ( 11 ) Yagşân nâs, hâzâ azâbun elîm. ( 11 )   (O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. ( 12 ) Rabbenâkşif annâl azâbe innâ muk’minûn. ( 12 )   İnsanlar: "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır; doğrusu artık biz inananlarız" derler. ( 13 ) Ennâ lehumuz zikrâ ve kade câehum resûlun mubîn. ( 13 )   Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar. ( 14 ) Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecenûn. ( 14 )   Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler. ( 15 ) İnnâ kâşifûl azâbi kalîle innekum âidûn. ( 15 )   Biz sizden azabı az bir süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz. ( 16 ) Yevme nebetişul batşetel kuberâ innâ muntekimûn. ( 16 )   Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız. ( 17 ) Ve lekade fetennâ kabelehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm. ( 17 )   And olsun ki, onlardan önce, Firavun milletini denemiştik. Onlara gelen değerli bir peygamber demişti ki: ( 18 ) En eddû ileyye ibâdallâh, innî lekum resûlun emîn. ( 18 )   "Ey Allah'ın kulları! Bana gelin, doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."
  • ( 19 ) Ve el lâ ta’lû alâllâh, innî âtîkum bi sultânin mubîn. ( 19 )   "Allah'a karşı üstün gelmeye kalkışmayın; doğrusu ben size apaçık bir delil getirdim." ( 20 ) Ve innî uztu bi rabbî ve rabbikum en tercumûn. ( 20 )   "Beni taşlamanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım." ( 21 ) Ve in lem tu’minû lî fa’tezilûn. ( 21 )   "Bana inanmazsanız, başımdan çekilin." ( 22 ) Fe deâ rabbehû enne hâulâi kavmun mucerimûn. ( 22 )   Bunlar, suçlu bir millet olduğu için, Rabbine yardım etmesi için yalvardı. ( 23 ) Fe esri bi ibâdî leylen innekum muttebeûn. ( 23 )   Allah da şöyle buyurdu: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip olunacaksınız." ( 24 ) Vetrukil bahra rahvâ, innehum cundun mugrakûn. ( 24 )   "Denizi sakin iken geride bırak, doğrusu onlar suda boğulacak bir ordudur." ( 25 ) Kem terakû min cennâtin ve uyûn. ( 25 )   Bahçelerden ve pınarlardan nicelerini terkettiler. ( 26 ) Ve zurûin ve makâmin kerîm. ( 26 )   Ve ekinler ve kerim mekânlar (güzel köşkler). ( 27 ) Ve na’metin kânû fîhâ fâkihîn. ( 27 )   Ve orada zevk içinde yaşadıkları ni’metler (terkettiler). ( 28 ) Kezâlik ve evrasnâhâ kavmen âharîn. ( 28 )   Bu böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık. ( 29 ) Fe mâ beket aleyhimus semâu vel ardu ve mâ kânû munzarîn. ( 29 )   Gök ve yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlar erteye bırakılmamışlardı. ( 30 ) Ve lekade necceynâ benî isrâîle minel azâbil muhîn. ( 30 )   Ve andolsun ki Biz, İsrailoğullarını (firavunun) zelil azab(ın)dan kurtardık. ( 31 ) Min fir’avn, innehu kâne âliyen minel musrifîn. ( 31 )   O firavun ki, şüphesiz o, haddi aşanlardan ve büyüklük taslayanlardandı. ( 32 ) Ve lekadihternâhum alâ ilmin alâl âlemîn. ( 32 )   And olsun ki, onların durumunu bilerek dünyaların üzerinde seçkin kıldık. ( 33 ) Ve âteynâhum minel âyâti mâ fîhi belâun mubîn. ( 33 )   Onlara, her birinde açıkça bir imtihan bulunan, mucizeler verdik. ( 34 ) İnne hâulâi le yekûlûn. ( 34 )   Gerçekten onlar, mutlaka diyecekler ki. ( 35 ) İn hiye illâ mevtetunâl ûlâ ve mâ nahnu bi munşerîn. ( 35 )   (Bizim ölümümüz) sadece ilk ölümümüzdür. Ve biz, neşrolunacak (tekrar diriltilecek) değiliz. ( 36 ) Fe’tû bi âbâinâ in kuntum sâdikîn. ( 36 )   Siz doğru söyleyenlerseniz, o halde babalarımızı (geri) getirin. ( 37 ) E hum hayrun em kavmu tubbein vellezîne min kabelihim, ehleknâhum innehum kânû mucerimîn. ( 37 )   Bunlar mı daha üstün yoksa Tubba milleti ve onlardan öncekiler mi? Onları yok etmişizdir, çünkü onlar suçlu idiler. ( 38 ) Ve mâ halakenâs semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ lâibîn. ( 38 )   Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık. ( 39 ) Mâ halaknâhumâ illâ bil hakki ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn. ( 39 )   Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi yarattık, ama insanların çoğu bilmezler.
  • ( 40 ) İnne yevmel fasli mîkâtuhum ecemaîn. ( 40 )   Doğrusu hüküm günü hepsinin bir arada bulunacağı gündür. ( 41 ) Yevme lâ yugnî mevlen en mevlen şey’en ve lâ hum yunsarûn. ( 41 )   O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da görmezler. ( 42 ) İllâ mer rahimallâh, innehu huvel azîzur rahîm. ( 42 )   Yalnız, Allah'ın merhamet ettiği kimseler bunların dışındadır. O, şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. ( 43 ) İnne şeceratez zakkûm. ( 43 )   Günahkârların yemeğidir. ( 44 ) Taâmul esîm. ( 44 )   Günahkârların yemeğidir. ( 45 ) Kel muhli, yaglî fîl butûn. ( 45 )  Erimiş maden gibi karınlarında kaynar. ( 46 ) Ke galyil hamîm. ( 46 )   Kaynar suyun kaynaması gibi. ( 47 ) Huzûhu fa’tilûhu ilâ sevâil cahîm. ( 47 )   Onu tutun (yakalayın)! Hemen cehennemin ortasına sürükleyin. ( 48 ) Summe subbû fevka ra’sihî min azâbil hamîm. ( 48 )   Sonra başının üstüne azap olarak kaynar su dökün. ( 49 ) Zuku, inneke entel azîzul kerîm. ( 49 )   (Azabı) tat! (Hani) sen, gerçekten azîzdin ve kerimdin (kendini öyle zannediyordun). ( 50 ) İnne hâzâ mâ kuntum bihî temterûn. ( 50 )   Muhakkak ki bu azap, sizin şüphe ettiğiniz şeydir. ( 51 ) İnnel muttakîne fî makâmin emîn. ( 51 )   Muhakkak ki takva sahipleri, mutlaka emin makamlardadır. ( 52 ) Fî cennâtin ve uyûn. ( 52 )   Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. ( 53 ) Yelbesûne min sundusin ve isteberakin mutekâbilîn. ( 53 )   İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar. ( 54 ) Kezâlike ve zevvecenâhum bi hûrin în. ( 54 )   Bu böyledir; onları iri siyah gözlü hurilerle eşlendiririz. ( 55 ) Yede’ûne fîhâ bi kulli fâkihetin âminîn. ( 55 )   Orada, güven içinde olarak her yemişi isteyebilirler. ( 56 ) Lâ yezûkûne fîhâl mevte illâl mevtetel ûlâ, ve vekâhum azâbel cahîm. ( 56 )   Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah, böylece) onları cehennem azabından korumuştur. ( 57 ) Fadlen mir rabbik zâlike huvel fevzul azîm. ( 57 )   Senin Rabbinden fazl (lütuf) olarak işte bu, (en büyük kurtuluş) fevz-ül azîmdir. ( 58 ) Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn. ( 58 )   İşte böylece O’nu (Kur’ân-ı Kerim’i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler. ( 59 ) Fertekibi innehum murtekibûn. ( 59 )   Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.