42. Şûrâ Sûresi ( سُورَةُ الشُّورٰى ) Surat Ash-Shura
Kur’ân sayfa no : 482 - 488   Cüz : 25   Âyet sayısı : 53
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 42. Şûrâ Sûresi ( سُورَةُ الشُّورٰى ) Surat Ash-Shura

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mim. ( 1 )   Ha, Mim. ( 2 ) Ayn sin kâf. ( 2 )   Ayn, Sin, Kaf, ( 3 ) Kezâlike yûhî ileyke ve ilâllezîne min kabelikellâhul azîzul hakîm. ( 3 )   Güçlü olan, Hakim olan Allah, sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder. ( 4 ) Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard, ve huvel aliyyul azîm. ( 4 )   Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O'nundur. O, çok yücedir ve büyüktür. ( 5 ) Tekâdus semâvâtu yetefattarne min fevkihin vel melâiketu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yestagfirûne li men fîl ard, e lâ innallâhe huvel gafûrur rahîm. ( 5 )   Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak. Melekler Rablerini överek tesbih eder ve yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah Şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır. ( 6 ) Vellezînettehazû min dûnihî evliyâllâhu hafîzun aleyhim ve mâ ente aleyhim bi vekîl. ( 6 )   Allah'ı bırakıp da dostlar edinenlerin işlediklerini Allah gözetlemektedir. Sen, onlara vekil olmağa memur değilsin. ( 7 ) Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzira ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzira yevmel cem’i lâ raybe fîh, ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr. ( 7 )   Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer. ( 8 ) Ve lev şâallâhu le cealehum ummeten vâhideten ve lâkin yudehilu mey yeşâu fî rahmetih, vez zâlimûne mâ lehum min velîyyin ve lâ nasîr. ( 8 )   Eğer dilemiş olsaydı hepsini bir tek ümmet yapardı. Ama, O, rahmetine dilediğini kavuşturur. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı olmaz. ( 9 ) Emittehazû min dûnihî evliyâ, fallâhu huvel velîyyu ve huve yuhyîl mevtâ ve huve alâ kulli şey’in kadîr. ( 9 )   Demek onlar Allah'tan başka dostlar edindiler? Oysa dost, ancak Allah'tır. O, ölüleri diriltir. Her şeye Kadir'dir. ( 10 ) Ve mâhteleftum fîhi min şey’in fe hukmuhû ilâllâh, zâlikumullâhu rabbî aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîbe. ( 10 )   Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a aittir; "İşte bu Allah, benim Rabbimdir. O'na güvenirim ve O'na yönelirim." (demek gerekir)
  • ( 11 ) Fâtirus semâvâti vel ard, ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ, yezraukum fîh, leyse ke mislihî şey’, ve huves semîul basîr. ( 11 )   Göklerin ve yerin yaratanı, size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir. ( 12 ) Lehu mekâlîdus semâvâti vel ard, yebesutur rizka li mey yeşâu ve yakadir, innehu bi kulli şey’in alîm. ( 12 )   Göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Dilediğine rızkı yayar ve isterse kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O herşeyi bilendir. ( 13 ) Şerae lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîh, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh, allâhu yecetebî ileyhi mey yeşâu ve yehdî ileyhi mey yunîbe. ( 13 )   Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: "Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin." Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir. ( 14 ) Ve mâ teferrakû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat mir rabbike ilâ ecelin musemmen le kudiye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîbe. ( 14 )   Kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düşmeleri, ancak, birbirini çekememekten oldu. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilirdi. Arkalarından Kitaba varis kılınanlar da ondan şüphe ve endişe içindedirler. ( 15 ) Fe li zâlike fede’ vestekim kemâ umir, ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâbe, ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecemeu beynenâ, ve ileyhil masîr. ( 15 )   Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: "Allah'ın indirdiği Kitap'a inandım; aranızda adaletle hükmetmek ile emrolundum; Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir; bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar; dönüş O'nadır."
  • ( 16 ) Vellezîne yuhâccûne fîllâhi min ba’di mâstucîbe lehu huccetuhum dâhidatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azâbun şedîde. ( 16 )   Allah'ın çağrısına icabet eden bulunduktan sonra, O'nun hakkında tartışmağa girişenlerin delilleri Rableri katında hükümsüzdür. Onlara bir gazap vardır, çetin bir azap da onlar içindir. ( 17 ) Allâhullezî enzelel kitâbe bil hakki vel mîzân ve mâ yuderîke lealles sâate karîbe. ( 17 )   Gerçekten Kitap'ı ve ölçüyü indiren Allah'tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır. ( 18 ) Yesta’cilu bihâllezîne lâ yuk’minûne bihâ, vellezîne âmenû muşfikûne minhâ ve ya’lemûne ennehâl hakk e lâ innellezîne yumârûne fîs sâati le fî dalâlin baîde. ( 18 )   O'na inanmayanlar, acele olmasını beklerler; inananlar ise korku ile titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. ( 19 ) Allâhu latîfun bi ibâdihî yerzuku mey yeşâ, ve huvel kavîyyul azîz. ( 19 )   Allah, kullarına lütufta bulunandır. Dilediğini rızıklandırır. Kuvvetli olan da güçlü olan da O'dur. ( 20 ) Men kâne yurîdu harsel âhirati nezide lehu fî harsih, ve men kâne yurîdu harsed dunyâ nu’tihî minhâ ve mâ lehu fîl âhirati min nasîbe. ( 20 )   Ahiret kazancını isteyenin kazancını artırırız; dünya kazancını isteyene de ondan veririz; ama ahirette bir payı bulunmaz. ( 21 ) Em lehum şurakâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâh, ve lev lâ kelimetul fasli le kudiye beynehum, ve innez zâlimîne lehum azâbun elîm. ( 21 )   Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır. ( 22 ) Terâz zâlimîne muşfikîne mimmâ kesebû ve huve vâkiun bihim, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî ravdâtil cennât, lehum mâ yeşâûne inde rabbihim, zâlike huvel fadlul kebîr. ( 22 )   Yaptıkları şeyler başlarına gelirken, zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İnanıp yararlı işler işleyenler cennet bahçelerindedirler. Rablerinin katında, onlara diledikleri verilir. İşte büyük lütuf budur.
  • ( 23 ) Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilûs sâlihât, kul lâ es’elukum aleyhi eceran illâl meveddete fîl kurbâ ve mey yakaterif haseneten nezide lehu fîhâ husnâ, innallâhe gafûrun şekûr. ( 23 )   Allah, inanıp yararlı işler işleyen kullarını bununla müjdeler. De ki: "Ben sizden buna karşı yakınlara sevgiden (veya Allah'a yaklaşmaktan) başka bir ücret istemem." Kim güzel bir iş işlerse onun güzelliğini arttırırız. Doğrusu Allah bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. ( 24 ) Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ, fe iy yeşeillâhu yahtim alâ kalbik, ve yemhullâhul bâtila ve yuhikkul hakka bi kelimâtih, innehu alîmun bi zâtis sudûr. ( 24 )   Yoksa senin için "Allah'a karşı yalan yere iftira etti" mi derler? Allah dilerse senin kalbini mühürler, batılı da yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir. ( 25 ) Ve huvellezî yakabelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn. ( 25 )   Ve O, kullarının tövbelerini kabul eden ve seyyielerini (günahlarını) affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir. ( 26 ) Ve yestecîbullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve yezîduhum min fadlih, vel kâfirûne lehum azâbun şedîde. ( 26 )   (Allah), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlerin (dualarına) icabet eder. Ve onlara fazlından artırır. Ve kâfirler; onlar için şiddetli azap vardır. ( 27 ) Ve lev besetallâhur rizka li ibâdihî le begav fîl ardi ve lâkin yunezzilu bi kaderin mâ yeşâ, innehu bi ibâdihî habîrun basîr. ( 27 )   Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir. ( 28 ) Ve huvellezî yunezzilul gayse min ba’di mâ kanetû ve yenşuru rahmeteh, ve huvel velîyyul hamîde. ( 28 )   Umutsuzluğa düşmelerinin ardından yağmuru indiren, rahmetini yayan O'dur. O, övülmeğe layık olan dosttur. ( 29 ) Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardi ve mâ besse fîhimâ min dâbbeh, ve huve alâ cem’ihim izâ yeşâu kadîr. ( 29 )   Gökleri, yeri ve ikisinde yaydığı canlıları yaratması varlığının delillerindendir. ( 30 ) Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr. ( 30 )   Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder. ( 31 ) Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ard, ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr. ( 31 )   Yeryüzünde O'nu aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz da yardımcınız da yoktur.
  • ( 32 ) Ve min âyâtihil cevâri fîl bahri kel a’lâm. ( 32 )   Denizde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi O'nun varlığının delillerindendir. ( 33 ) İn yeşe’ yuskinir rîha fe yazlelne ravâkide alâ zahrih, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr. ( 33 )   O, dilerse rüzgarı durdurur, yelkenle giden gemiler o zaman denizin yüzünde durakalır. Bunlarda, sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için deliller vardır. ( 34 ) Ev yûbikhunne bimâ kesebû ve ya’fu an kesîr. ( 34 )   Yahut yaptıklarına karşılık onları ortadan kaldırır, bir çoğunu da bağışlar. ( 35 ) Ve ya’lemellezîne yucâdilûne fî âyâtinâ, mâ lehum min mahîs. ( 35 )   Ayetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak yer olmadığını bilsinler. ( 36 ) Fe mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ, ve mâ indallâhi hayrun ve ebekâ lillezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn. ( 36 )   İşte böylece size verilen herşey dünya hayatının metaıdır. Ve amenû olanlar için, Allah’ın indinde olanlar daha hayırlıdır ve bâkidir (kalıcıdır). Ve onlar, Rab’lerine tevekkül ederler. ( 37 ) Vellezîne yecetenibûne kebâiral ismi vel fevâhişe ve izâ mâ gadibûhum yagfirûn. ( 37 )   Ve onlar, günahların büyüğünden ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Ve öfkelendikleri zaman affederler. ( 38 ) Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ razakanâhum yunfikûn. ( 38 )   Ve onlar, Rab’lerine icabet ederler ve namazı kılarlar. Ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler. ( 39 ) Vellezîne izâ esâbehumul bagyuhum yentesirûn. ( 39 )   Bir haksızlığa uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar. ( 40 ) Ve cezâu seyyietin, seyyietun misluhâ, fe men afâ ve asleha fe eceruhu alâllâh, innehu lâ yuhibbuz zâlimîn. ( 40 )   Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez. ( 41 ) Ve le men intesare ba’de zulmihî fe ulâike mâ aleyhim min sebîl. ( 41 )   Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhine bir yol yoktur. ( 42 ) İnnemâs sebîlu alâllezîne yazlimûnen nâse ve yebegûne fîl ardi bi gayril hakk, ulâike lehum azâbun elîm. ( 42 )   İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır. İşte, can yakıcı azap bunlaradır. ( 43 ) Ve le men sabere ve gafere inne zâlike le min azmil umûr. ( 43 )   Ama sabredip bağışlayanın işi, işte bu, azmedilmeye değer işlerdendir. ( 44 ) Ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min velîyin min ba’dih, ve terâz zâlimîne lemmâ raevul azâbe yekûlûne hel ilâ meraddin min sebîl. ( 44 )   Allah kimi saptırırsa, artık onun bundan sonra bir dostu olmaz. Azabı gördüklerinde, zalimlerin: "Dönecek bir yol yok mudur?" dediklerini görürsün.
  • ( 45 ) Ve terâhum yu’radûne aleyhâ hâşiîne minez zulli yanzurûne min tarfin hafîyy, ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kiyâmeh, e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm. ( 45 )   Aşağılıktan başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarken, ateşe sunulduklarını görürsün. İnananlar: "Hüsranda olanlar, kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsranda bırakanlardır" derler. İyi bilin ki, zalimler sürekli bir azap içindedirler. ( 46 ) Ve mâ kâne lehum min evliyâe yensurûnehum min dûnillâh. Ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min sebîl. ( 46 )   Onların, Allah'tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur. Allah'ın saptırdığı kimsenin çıkar yolu olmaz. ( 47 ) İstecîbû li rabbikum min kabeli ey ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâh, mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr. ( 47 )   Allah katından, geri çevrilemeyecek günün gelmesinden önce Rabbinizin çağrısına cevap verin. O gün hiçbirinize sığınacak yer bulunmaz, inkar de edemezsiniz. ( 48 ) Fe in a’radû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ, in aleyke illâl belâg, ve innâ izâ ezakanâl insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibihum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr. ( 48 )   Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Biz seni onlara bekçi göndermedik; sana düşen sadece tebliğdir. Doğrusu Biz insana katımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman görürsün ki insan gerçekten pek nankördür. ( 49 ) Lillâhi mulkus semâvâti vel ard, yahluku mâ yeşâ, yehebu li mey yeşâu inâsen ve yehebu li mey yeşâuz zukûr. ( 49 )   Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk verir. ( 50 ) Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ, ve yece’alu mey yeşâu akîmâ, innehu alîmun kadîr. ( 50 )   Yahut hem kız hem erkek çocuk verir, dilediğini de kısır kılar. O, bilendir, her şeye Kadir'dir. ( 51 ) Ve mâ kâne li beşerin ey yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hicâbin ev yursile resûlen fe yûhiye bi iznihî mâ yeşâ, innehu aliyyun hakîm. ( 51 )   Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderir; izniyle, dilediğini vahyeder. Doğrusu O yücedir, Hakim'dir.
  • ( 52 ) Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tederî mâl kitâbu ve lâl îmânu ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sirâtin mustakîm. ( 52 )   Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun). ( 53 ) Sirâtillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard, e lâ ilâllâhi tesîrul umûr. ( 53 )   O Allah’ın yolu ki, göklerde ve yerde ne varsa Kendisinindir. (Bütün) emirler (işler) Allah’a seyreder (döner), değil mi?

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.