41. Fussilet ( Hâ Mîm es-Secde ) Sûresi ( سُورَةُ فُصِّلَتْ ) Surah Fussilat
Kur’ân sayfa no : 476 - 481   Cüz : 24 - 25   Âyet sayısı : 54
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy
( Kur'ân Kârî’si, Hâfız, Vaiz, İmam ve Kıraât Alimi )

  • 41. Fussilet ( Hâ Mîm es-Secde ) Sûresi ( سُورَةُ فُصِّلَتْ ) Surah Fussilat

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Hâ mîm. ( 1 )   Ha, Mim. ( 2 ) Tenzîlun miner rahmânir rahîm. ( 2 )   Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir. ( 3 ) Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmiy ya’lemûn. ( 3 )   (O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur’ân’dır. ( 4 ) Beşîran ve nezîrâ, fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn. ( 4 )   Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler. ( 5 ) Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ tede’ûnâ ileyhi ve fî âzâninâ vakurun ve min beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ âmilûn. ( 5 )   Ve dediler ki: “Bizi kendisine davet ettiğin şeye karşı, kalplerimizde (idrak etmeyi önleyen) ekinnet, kulaklarımızda (işitmeyi engelleyen) vakra ve seninle bizim aramızda bir perde var. Artık (sen dilediğini) yap! Muhakkak ki biz de dilediğimizi yapacak olanlarız.” ( 6 ) Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh, ve veylun lil muşrikîn. ( 6 )   Onlara söyle: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!" ( 7 ) Ellezîne lâ yu’tûnez zekâte ve hum bil âhirati hum kâfirûn. ( 7 )   Onlar zekat vermezler; ahireti inkar edenler de yalnız onlardır. ( 8 ) İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum ecerun gayru memnûn. ( 8 )   Doğrusu inanıp yararlı iş işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır. ( 9 ) Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tece’alûne lehû endâdâ, zâlike rabbul âlemîn. ( 9 )   "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, alemlerin Rabbidir" de. ( 10 ) Ve ceale fîhâ ravâsiye min fevkihâ ve bârake fîhâ ve kaddera fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâmin, sevâen lis sâilîn. ( 10 )   Yeryüzüne üstünden ağır baskılar (dağlar) yerleştirdi, onu bereketli kıldı; arayıp soranlar için gıdalarını tam (toplam) dört gün içinde yetiştirmesi kanununu koydu (takdir etti). ( 11 ) Summestevâ ilâs semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardi’tiyâ tav’an ev kerhân, kâletâ eteynâ tâiîn. ( 11 )   Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik" dediler.
  • ( 12 ) Fe kadâhunne sebe’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve hifzâ, zâlike takadîrul azîzil alîm. ( 12 )   Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah'ın kanunudur. ( 13 ) Fe in a’radû fe kul enzertukum sâikaten misle sâikati âdin ve semûde. ( 13 )   Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım." ( 14 ) İz câethumur rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ellâ ta’budû illâllâh, kâlû lev şâe rabbunâ le enzele melâiketen fe innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn. ( 14 )   Onlara, önlerinden, artlarından, her yönden: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin" diyen peygamberler gelmişti: "Eğer Rabbimiz böyle bir şey dileseydi melekler indirirdi. Doğrusu sizinle gönderileni inkar ederiz" demişlerdi. ( 15 ) Fe emmâ âdun festekberû fîl ardi bi gayril hakki ve kâlû men eşeddu minnâ kuvveh, e ve lem yerav ennallâhellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh ve kânû bi âyâtinâ yecehadûn. ( 15 )   Ad milleti, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamış, "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" demişti. Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha kuvvetli olduğunu görmüyorlardı değil mi? Ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı. ( 16 ) Fe erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nahisâtin li nuzîkahum azâbel hizyi fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhirati ahzâ ve hum lâ yunsarûn. ( 16 )   Rezillik azabını onlara dünya hayatında tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler. ( 17 ) Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alâl hudâ fe ehazethum sâikatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn. ( 17 )   Semud milletine, doğru yolu göstermiştik, ama onlar körlüğü, doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Kazandıklarının karşılığı olarak onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı. ( 18 ) Ve necceynâllezîne âmenû ve kânû yettekûn. ( 18 )   İnananları ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtardık. ( 19 ) Ve yevme yuhşeru a’dâullâhi ilân nâri fe hum yûzeûn. ( 19 )   Allah'ın düşmanları o gün cehenneme sürülürler. Hepsi bir aradadırlar. ( 20 ) Hattâ izâ mâ câûhâ şehide aleyhim sem’uhum ve ebesâruhum ve culûduhum bimâ kânû ya’melûn. ( 20 )   Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahidlik ederler.
  • ( 21 ) Ve kâlû li culûdihim lime şehidtum aleynâ, kâlû entakanâllâhullezî entaka kulle şey’in ve huve halakakum evvele merratin ve ileyhi turceûn. ( 21 )   Derilerine: "Aleyhimize niçin şahidlik ettiniz?" derler. "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz" cevabını verirler. ( 22 ) Ve mâ kuntum testetirûne ey yeşhede aleykum sem’ukum ve lâ ebesârukum ve lâ culûdukum ve lâkin zanentum ennallâhe lâ ya’lemu kesîran mimmâ ta’melûn. ( 22 )   Siz, gözleriniz, kulaklarınız ve derilerinizin aleyhinize şahidlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır; Allah'ın, yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini sanıyordunuz. ( 23 ) Ve zâlikum zannukumullezî zanentum bi rabbikum erdâkum fe asbahtum minel hâsirîn. ( 23 )   İşte Rabbinizi böyle sanmanız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz. ( 24 ) Fe iy yasbirû fen nâru mesven lehum ve iy yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn. ( 24 )   İster sabretsinler ister etmesinler, onların durağı ateştir. Hoş tutulmalarını isteseler de artık hoş tutulmazlar. ( 25 ) Ve kayyadnâ lehum kuranâ e fe zeyyenû lehum mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kade halet min kabelihim minel cinni vel ins, innehum kânû hâsirîn. ( 25 )   Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler. ( 26 ) Ve kâlellezîne keferû lâ tesmeû li hâzâl kur’âni velgav fîhi leallekum taglibûn. ( 26 )   İnkar edenler: "Bu Kuran'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız" dediler. ( 27 ) Fe le nuzîkannellezîne keferû azâben şedîden ve le neceziyennehum esveellezî kânû ya’melûn. ( 27 )   İnkar edenlere çetin bir azap tattıracağız. İşledikleri en kötü işlere karşılık onların cezasını vereceğiz. ( 28 ) Zâlike cezâ u a’dâillâhin nâr, lehum fîhâ dârul hulde, cezâen bimâ kânû bi âyâtinâ yecehadûn. ( 28 )   İşte böyle; Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmeleri karşılığı orası onların temelli kalacakları yerdir. ( 29 ) Ve kâlellezîne keferû rabbenâ erinâllezeyni edallânâ minel cinni vel insi nece’al humâ tahte akadâminâ li yekûnâ minel esfelîn. ( 29 )   İnkar edenler: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar" derler.
  • ( 30 ) İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebeşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn. ( 30 )   Muhakkak ki: “Rabbimiz Allah’tır.” deyip, sonra (da) istikamet üzere olanlara (Allah’a yönelip dîni ikame edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler). ( 31 ) Nahnu evliyâukum fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhirah, ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn. ( 31 )   Biz dünyada ve ahirette sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın istediği ve talep ettiğiniz (her)şey vardır. ( 32 ) Nuzulen min gafûrin rahîm. ( 32 )   Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah) tarafından ziyafet (ikram) olarak. ( 33 ) Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn. ( 33 )   "Doğrusu ben, kendini Allah'a verenlerdenim" diyen, yararlı iş işleyen ve Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır? ( 34 ) Ve lâ testevîl hasenetu ve lâs seyyieh, idefa’ billetî hiye ahsenu fe izâllezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm. ( 34 )   İyilik ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi: Sen, fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün. ( 35 ) Ve mâ yulakkâhâ illâllezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzin azîm. ( 35 )   Bu, ancak sabredenlere vergidir; bu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir. ( 36 ) Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeiz billâh, innehu huves semîul alîm. ( 36 )   Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın; doğrusu O, işitendir, bilendir. ( 37 ) Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer, lâ tescudû liş şemsi ve lâ lil kameri vescudû lillâhillezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn. ( SECDE ÂYETİ ) ( 37 )   Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın varlığının belgelerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin; eğer Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin. ( 38 ) Fe inistekberû fellezîne inde rabbike yusebbihûne lehu bil leyli ven nehâri ve hum lâ yes’emûn. ( 38 )   Eğer büyüklük taslarlarsa kendi aleyhlerinedir. Rabbinin katında bulunanlar hiç usanmadan, O'nu gece gündüz tesbih ederler.
  • ( 39 ) Ve min âyâtihî enneke terâl arda hâşiaten fe izâ enzelnâ aleyhâl mâehtezzet ve rabet, innellezî ahyâhâ le muhyîl mevtâ, innehu alâ kulli şey’in kadîr. ( 39 )   Kupkuru gördüğün yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi, kabarması, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah şüphesiz ölüleri de diriltir. Doğrusu O her şeye kadir'dir. ( 40 ) İnnellezîne yulhidûne fî âyâtinâ lâ yahfevne aleynâ, e fe mey yulkâ fîn nâri hayrun em mey ye’tî âminen yevmel kiyâmeh, i’melû mâ şi’tum innehu bimâ ta’melûne basîr. ( 40 )   Ayetlerimizi inkar edenler Bize gizli değillerdir. Kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi işleyin, doğrusu O, yaptıklarınızı gören'dir. ( 41 ) İnnellezîne keferû biz zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz. ( 41 )   Gerçekten onlar, kendilerine zikir (Kur’ân) geldiği zaman (O’nu) inkâr ettiler. Ve muhakkak ki O, Azîz (yüce ve şerefli) bir Kitap’tır. ( 42 ) Lâ ye’tîhil bâtilu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih, tenzîlun min hakîmin hamîde. ( 42 )   Bâtıl, O'nun önünden ve arkasından O’na ulaşamaz. Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ve Hamîd (Kendisine hamdedilen) (Allah) tarafından indirilmiştir. ( 43 ) Mâ yukâlu leke illâ mâ kade kîle lir rusuli min kabelik, inne rabbeke le zû magfiratin ve zû ikâbin elîm. ( 43 )   Senin için söylenenler, senden önceki peygamberler için de söylenmişti. Doğrusu Rabbin hem bağışlayan ve hem de can yakıcı azap verendir. ( 44 ) Ve lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh, e a’cemiyyun ve arabîyy, kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ, vellezîne lâ yuk’minûne fî âzânihim vakarun ve huve aleyhim amâ, ulâike yunâdevne min mekânin baîde. ( 44 )   Biz bu Kuran'ı yabancı bir dil ile ortaya koysaydık: "Ayetleri uzun açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı bir dille söylenir mi?" derlerdi. De ki: "Bu, inananlara doğruluk rehberi ve gönüllerine şifadır." İnanmayanların kulaklarında ağırlık vardır ve onlara kapalıdır; sanki bunlara uzak bir mesafeden sesleniliyor da anlamıyorlar. ( 45 ) Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe fahtulife fîh, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum, ve innehum le fî şekkin minhu murîbe. ( 45 )   And olsun ki Musa'ya Kitap vermiştik de onda ayrılığa düşmüşlerdi. Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hükmedilmiş olurdu. Doğrusu onlar, onun hakkında şüphe ve endişe içindedirler. ( 46 ) Men amile sâlihan fe li nefsih ve men esâe fe aleyhâ, ve mâ rabbuke bi zallâmin lil abîde. ( 46 )   Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karşı zalim değildir.
  • ( 47 ) İleyhi yuraddu ilmus sâah, ve mâ tahrucu min semerâtin min ekmâmihâ ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih, ve yevme yunâdîhim eyne şurakâî kâlû âzennâke mâ minnâ min şehîde. ( 47 )   Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi ona aittir. O'nun bilgisi dışında hiçbir ürün kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Onlara: "Bana koştuğunuz ortaklar nerede?" diye seslendiği gün: "Sana, buna dair bizden hiçbir şahit olmadığınıarzederiz" derler. ( 48 ) Ve dalle anhum mâ kânû yede’ûne min kabl ve zannû mâ lehum min mahîs. ( 48 )   Önceden yalvarıp durdukları şeyler onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır. ( 49 ) Lâ yes’emul insânu min duâil hayri ve in messehuş şerru fe yeûsun kanûta. ( 49 )   İnsan, iyilik istemekten usanmaz da, kendisine bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, meyus olur. ( 50 ) Ve le in ezakanâhu rahmeten minnâ min ba’di darrâe messethu le yekûlenne hâzâ lî ve mâ ezunnus sâate kâimeten ve le in ruci’tu ilâ rabbî inne lî indehu lel husnâ, fe le nunebbiennellezîne keferû bimâ amilû ve le nuzîkannehum min azâbin galîz. ( 50 )   Başına gelen sıkıntıdan sonra, kendisine katımızdan bir rahmet tattırsak: "Bu benim hakkımdır; kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabbime döndürülürsem, O'nun katında and olsun ki, benim için daha güzel şeyler vardır" der. İnkar edenlere, işlediklerini, and olsun ki bildireceğiz. Onlara and olsun ki çetin bir azap tattıracağız. ( 51 ) Ve izâ en’amnâ alâl insâni a’rada ve neâ bi cânibihî, ve izâ messehuş şerru fe zû duâin arîd. ( 51 )   İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer; başına bir kötülük gelince uzun uzun yalvarır. ( 52 ) Kul e raeytum in kâne min indillâhi summe kefertum bihî men edallu mimmen huve fî şikâkin baîde. ( 52 )   De ki: "Kuran Allah katından gelmiş olup da siz de onu inkar etmişseniz, söyleyin bana, derin bir çıkmazda bulunan kimseden daha sapık kim vardır?" ( 53 ) Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâki ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk, e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîde. ( 53 )   Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? ( 54 ) E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhîta. ( 54 )   Dikkat edin; onlar Rablerine kavuşmaktan şüphededirler; dikkat edin; Allah şüphesiz her şeyi bilgisiyle kuşatandır.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.