34. Sebe' Sûresi ( سُورَةُ سَبَأٍ ) Surah Saba
Kur’ân sayfa no : 427 - 433   Cüz : 22   Âyet sayısı : 54
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 34. Sebe' Sûresi ( سُورَةُ سَبَأٍ ) Surah Saba

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardi ve lehul hamdu fîl âhirah, ve huvel hakîmul habîr. ( 1 )   Hamd, göklerde olanlar ve yerde bulunanlar Kendisinin olan Allah'a mahsustur. O, Hakim'dir, her şeyden haberdardır. ( 2 ) Ya’lemu mâ yelicu fîl ardi ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr. ( 2 )   Yere gireni ve oradan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, merhametlidir, mağfiret sahibidir. ( 3 ) Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînâs sâah, kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gaybe, lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardi ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn. ( 3 )   İnkar edenler: "Kıyamet bize gelmeyecektir" dediler. De ki: "Hayır, öyle değil; görülmeyeni bilen Rabbim'e and olsun ki, o saat size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O'nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık Kitap'tadır." ( 4 ) Li yeceziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihât, ulâike lehum magfiratun ve rizkun kerîm. ( 4 )   (Kıyâmetin kopması) âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları mükâfatlandırmak içindir. İşte onlar ki; onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır. ( 5 ) Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbun mir ricezin elîm. ( 5 )   Ve âyetlerimizi aciz bırakmak konusunda çalışanlar, işte onlar ki; onlar için elîm azaptan iğrenç bir azap vardır. ( 6 ) Ve yerâllezîne ûtûl ilmellezî unzile ileyke mir rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sirâtil azîzil hamîde. ( 6 )   Kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu, güçlü ve hamde layık olanın yolunu gösterdiğini bilirler. ( 7 ) Ve kâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculiy yunebbiukum izâ muzzikatum kulle mumezzekin innekum le fî halkin cedîde. ( 7 )   Ve kâfirler dediler ki: "Siz tamamen parça parça olduğunuz (öldükten sonra vücudunuz çürüdüğü zaman) sizin mutlaka yeniden halkedileceğinizi (yaratılacağınızı) haber veren bir adamı size gösterelim mi?"
  • ( 8 ) Efterâ alâllahi keziben em bihî cinneh, belillezîne lâ yuk’minûne bil âhirati fîl azâbi ved dalâlil baîde. ( 8 )   Allah’a yalanla iftira mı etti? Yoksa onda cinnet (delilik) mi var? Hayır, onlar, ahirete inanmayanlar, azapta ve uzak bir dalâlet içindedirler. ( 9 ) E fe lem yerav ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ard, in neşe’ nahsif bihimul arda ev nuskita aleyhim kisefen mines semâ, inne fî zâlike le âyeten li kulli abedin munîbe. ( 9 )   Önlerinde ve ardlarında olan göğü ve yeri görmezler mi? Dilesek onları yere geçirir veya göğün bir parçasını başlarına indiririz. Bunlarda, Allah'a yönelen her kul için dersler vardır. ( 10 ) Ve lekade âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahu vet tayr, ve elennâ lehul hadîde. ( 10 )   Ve andolsun ki Dâvud (a.s)’a, Bizden bir fazilet verdik (nefsini tasfiye ettik). Ey dağlar, onunla beraber bana yönelin ve ey kuşlar (siz de)! Ve Biz de ona demiri yumuşattık. ( 11 ) Eni’mel sâbigâtin ve kaddir fîs serd va’melû sâlihâ, innî bimâ tamelûne basîr. ( 11 )   (Bedeni örten) uzun (geniş) zırhlar yap. Ve onu örgü (iç içe halkalar) şeklinde dizayn et. Ve salih amel (zikirle nefs tezkiyesi) yapın! Muhakkak ki Ben, yaptıklarınızı görenim. ( 12 ) Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve ravâhuhâ şehr ve eselnâ lehu aynel kitr, ve minel cinni mey ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve mey yezig minhum an emrinâ nuzikuhu min azâbis saîr. ( 12 )   Gündüz estiğinde bir aylık mesafeye gidip, akşam da bir aylık mesafeden gelen rüzgarı Süleyman'ın buyruğu altına verdik. Onun için su gibi erimiş bakır akıttık. Rabbinin izniyle, yanında iş gören cinleri onun buyruğu altına verdik ki, bunlar içinde buyruğumuzdan çıkan olursa ona alevli ateşin azabını tattırırdık. ( 13 ) Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyât, i’melû âle dâvûde şukrâ, ve kalîlun min ibâdiyeş şekûr. ( 13 )   Süleyman için, o ne dilerse, mabedler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır." ( 14 ) Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardi te’kulu minseeteh, fe lemmâ harra tebeyyenetil cinnu el lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn. ( 14 )   Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler görülmeyeni bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı.
  • ( 15 ) Lekade kâne li sebein fî meskenihim âyeh, cennetâni ay yemînin ve şimâl, kulû mir rizki rabbikum veşkurû leh, beldetun tayyibetun ve rabbun gafûr. ( 15 )   Sebelilerin yurtlarında Allah'ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: "Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab" denmişti. ( 16 ) Fe a’radû fe erselnâ aleyhim seylel arimi ve beddelnâhum bi cenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin hamtin ve eslin ve şeyin min sidirin kalîl. ( 16 )   Fakat onlar yüz çevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik, onların bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. ( 17 ) Zâlike cezeynâhum bimâ keferû, ve hel nucâzî illâl kefûr. ( 17 )   İşte böylece, inkarlarından ötürü onları cezalandırdık. Biz nankörden başkasına ceza mı veririz? ( 18 ) Ve cealnâ beynehum ve beynel kurâlletî bâraknâ fîhâ kuran zâhiraten ve kaddernâ fîhâs seyr, sîrû fîhâ leyâliye ve eyyâmen âminîn. ( 18 )   Onlarla, kutlu kıldığımız şehirler arasında, karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş, oraları gezilecek belirli konak yerleri yapmıştık, "Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde gezin" demiştik. ( 19 ) Fe kâlû rabbenâ bâide beyne esfârinâ ve zalem û enfusehum fe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle mumezzak, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr. ( 19 )   Ama onlar: "Rabbimiz! Yolculuklarımızın mesafesini uzak kıl" deyip kendilerine yazık ettiler. Biz de onları efsane yapıverdik, darmadağın ettik. Doğrusu bunlarda, pek sabreden ve çok şükreden kimseler için dersler vardır. ( 20 ) Ve lekade saddaka aleyhim ibilîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel muk’minîn. ( 20 )   And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı. ( 21 ) Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme mey yuk’miknu bil âhirati mimmen huve minhâ fî şekk, ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz. ( 21 )   Oysa İblis'in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama Biz ahirete inanan kimselerle ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır. ( 22 ) Kulide’ûllezîne zeamtum min dûnillâh, lâ yemlikûne miskâle zerratin fîs semâvâti ve lâ fîl ardi ve mâ lehum fîhimâ min şirkin ve mâ lehu minhum min zahîr. ( 22 )   De ki: "Allah'ı bırakıp de göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadığı, her ikisinde de bir ortaklığı bulunmadığı ve hiçbiri Allah'a yardımcı olmadığı halde tanrı olduklarını ileri sürdüklerinizi yardıma çağırsanıza!"
  • ( 23 ) Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine leh, hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakk, ve huvel aliyyul kebîr. ( 23 )   Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar; "Hak söyledi" derler. O, yücedir, büyüktür. ( 24 ) Kul mey yerzukukum mines semâvâti vel ard, kulillâh ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn. ( 24 )   De ki: "Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?" De ki: "Allah'tır. Öyleyse doğru yolda veya apaçık bir sapıklıkta olan ya biziz ya sizsiniz." ( 25 ) Kul lâ tus’elûne ammâ eceremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn. ( 25 )   De ki: "İşlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmazsınız, sizin yaptıklarınızdan da biz sorumlu olmayız" ( 26 ) Kul yecemeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakki, ve huvel fettâhul alîm. ( 26 )   De ki: "Rabbimiz sonunda hepimizi toplar, sonra aramızda adaletle hükmeder. Adaletle hükmeden, bilen ancak O'dur." ( 27 ) Kul erûniyellezîne elhakatum bihî şurakâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm. ( 27 )   De ki: "O'na taktığınız ortakları bana gösterin, yoktur ki! O, güçlü olan, hakim olan Allah'tır." ( 28 ) Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 28 )   Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez. ( 29 ) Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn. ( 29 )   "Doğru sözlü iseniz söyleyin bu vaad ne zamandır?" derler. ( 30 ) Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhu sâaten ve lâ testakadimûn. ( 30 )   De ki: "Size, bir gün tayin edilmiştir. Ondan bir saat ne geri kalabilirsiniz ne de öne geçebilirsiniz." ( 31 ) Ve kâlellezîne keferû len nuk’mine bi hâzâl kur’âni ve lâ billezî beyne yedeyh, ve lev terâ iziz zâlimûne mevkûfûne inde rabbihim, yerciu ba’duhum ilâ ba’dinil kavle, yekûlullezînestud’ifû lillezînestekberû lev lâ entum le kunnâ muk’minîn. ( 31 )   İnkar edenler: "Bu Kuran'a ve ondan öncekilere inanmayacağız" dediler. Sen bu zalimleri, Rablerinin huzurunda dikilmiş oldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen! Güçsüz sayılanlar, büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık" derler.
  • ( 32 ) Kâlellezînestekberû lillezînestud’ifû e nahnu sadedenâkum anil hudâ ba’de iz câekum bel kuntum mucerimîn. ( 32 )   Büyüklük taslayanlar, Güçsüz sayılanlara: "Size doğruluk rehberi geldikten sonra ondan sizi biz mi alıkoyduk? Hayır; zaten suçlu kimselerdiniz" derler. ( 33 ) Ve kâlellezînestud’ifû lillezînestekberû bel mekrul leyli ven nehâri iz te’murûnenâ en nekfure billâhi ve nece’ale lehû endâdâ, ve eserrûn nedâmete lemmâ raevûl azâbe, ve cealnâl aglâle fî a’nâkillezîne keferû, hel yucezevne illâ mâ kânû ya’melûn. ( 33 )   Güçsüz sayılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır gece gündüz hile kuruyor ve bize Allah'ı inkar etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz" derler. Azabı gördüklerinde, ettiklerine içleri yanar. İnkar edenlerin boyunlarına demir halkalar vururuz. Yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler? ( 34 ) Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn. ( 34 )   Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kentin varlıklı kimseleri, "Biz sizinle gönderilen şeyleri inkar ediyoruz" dediler. ( 35 ) Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evlâden ve mâ nahnu bi muazzebîn. ( 35 )   Ve dediler ki: "Malları ve çocukları en çok olan bizleriz, azaba uğratılacak da değiliz" ( 36 ) Kul inne rabbî yebesutur rizka limey yeşâu ve yakadiru ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. ( 36 )   De ki: "Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler." ( 37 ) Ve mâ emvâlukum ve lâ evlâdukum billetî tukarribukum indenâ zulfâ illâ men âmene ve amile sâlihan fe ulâike lehum cezâud di’fi bimâ amilû ve hum fîl gurufâti âminûn. ( 37 )   Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte onların yaptıklarına karşılık mükafatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedirler. ( 38 ) Vellezîne yes’avne fî âyâtinâ muâcizîne ulâike fîl azâbi muhdarûn. ( 38 )   Ayetlerimizi etkisiz kılmaya çalışanlar; işte onlar, azabla yüz yüze bırakılırlar. ( 39 ) Kul inne rabbî yebesutur rizka li mey yeşâu min ibâdihî ve yakadiru leh, ve mâ enfakatum min şeyin fe huve yuhlifuh, ve huve hayrur râzikîn. ( 39 )   De ki: "Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır."
  • ( 40 ) Ve yevme yahşuruhum cemîan summe yekûlu lil melâiketi e hâulâi iyyâkum kânû ya’budûn. ( 40 )   Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: "Bunlar mı size tapıyordu?" der. ( 41 ) Kâlû subehâneke ente veliyyunâ min dûnihim, bel kânû ya’budûnel cinn, ekseruhum bihim muk’minûn. ( 41 )   Melekler: "Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı" derler. ( 42 ) Fel yevme lâ yemliku ba’dukum li ba’din nef’an ve lâ darrân, ve nekûlu lillezîne zalemû zûkû azâben nârilletî kuntum bihâ tukezzibûn. ( 42 )   Zalimlere: "Yalanladığınız ateşin azabını tadın, bugün birbirinize ne fayda ve ne de zarar verebilirsiniz" deriz. ( 43 ) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculuy yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ ve kâlellezîne keferû lil hakki lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn. ( 43 )   Ayetlerimiz onlara apaçık olarak okunduğu zaman: "Bu adam sizi babalarınızın taptıklarından alıkoymaktan başka bir şey istemiyor" derlerdi. "Bu Kuran düpedüz bir uydurmadan başka bir şey değildir" derlerdi. Hak, inkar edenlere geldiğinde, onun için: "Bu apaçık bir büyüdür" demişlerdi. ( 44 ) Ve mâ âteynâhum min kutubin yederusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kabeleke min nezîr. ( 44 )   Oysa Biz, onlara okuyacakları bir kitap vermemiş ve senden önce de onlara bir uyarıcı göndermemiştik. ( 45 ) Ve kezzebellezîne min kabelihim ve mâ belegû mi’şâra mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr. ( 45 )   Kendilerinden önce gelenleri de yalanlamışlardı; oysa bunlar, onlara verdiklerimizin onda birine bile erişememişlerdi. Böyleyken peygamberlerimizi yalanladılar; Beni inkar etmek nasıl olur? ( 46 ) Kul innemâ eizukum bi vâhidey, en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi sâhibikum min cinneh, in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîde. ( 46 )   De ki: "Size tek bir öğüdüm vardır: Allah için ikişer ikişer ve tek tek kalkınız, sonra düşününüz, göreceksiniz ki arkadaşınızda bir delilik yoktur. O yalnız çetin bir azabın öncesinde sizi uyarmaktadır." ( 47 ) Kul mâ seeltukum min ecerin fe huve lekum, in eceriye illâ alâllâh, ve huve alâ kulli şeyin şehîde. ( 47 )   De ki: "Ben sizden bir ücret istersem, o sizin olsun; benim ecrim Allah'a aittir. O her şeye şahiddir." ( 48 ) Kul inne rabbî yakazifu bil hakki, allâmul guyûbe. ( 48 )   De ki: "Görünmeyenleri en iyi bilen Rabbim, batılı hak ile ortadan kaldırır."
  • ( 49 ) Kul câel hakku ve mâ yubediûl bâtilu ve mâ yuîde. ( 49 )   De ki: "Hak geldi; artık batıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir." ( 50 ) Kul in dalaltu fe innemâ edillu alâ nefsî, ve in ihtedeytu fe bimâ yûhî ileyye rabbî, innehu semîun karîbe. ( 50 )   De ki: "Eğer saparsam, kendi zararıma sapmış olurum. Doğru yolda olursam, bu Rabbim'in bana vahyetmesiyledir. Doğrusu O, işitendir, yakın olandır" ( 51 ) Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhizû min mekânin karîbe. ( 51 )   Ve onları dehşete kapıldıkları zaman görsen. Artık kaçış (kurtuluş) yoktur. Ve onlar, (cehenneme) yakın bir yerden yakalandılar. ( 52 ) Ve kâlû âmennâ bihî, ve ennâ lehumut tenâvuşu min mekânin baîde. ( 52 )   Ve "O’na îmân ettik." dediler. (Hidayete) uzak bir yerden (dalâletten) onlar (îmânı) nasıl elde ederler? ( 53 ) Ve kade keferû bihî min kabl, ve yakazifûne bil gaybi min mekânin baîde. ( 53 )   Oysa onu daha önce inkar etmişler, uzak bir yer olan dünyadan görünmeyene dil uzatmışlardı. ( 54 ) Ve hîle beynehum ve beyne mâ yeştehûne kemâ fuile bi eşyâihim min kabl, innehum kânû fî şekkin murîbe. ( 54 )   Kendileriyle, arzuladıkları şeyler arasına artık engel konur; nitekim, daha önce, kendilerine benzeyenlere de aynı şey yapılmıştı. Çünkü onlar şüphe ve endişe içindeydiler.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.