29. Ankebût Sûresi ( سُورَةُ الْعَنْكَبُوتِ ) Surah Al-Ankaboot
Kur’ân sayfa no : 395 - 403   Cüz : 20 - 21   Âyet sayısı : 69
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 29. Ankebût Sûresi ( سُورَةُ الْعَنْكَبُوتِ ) Surah Al-Ankaboot

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm. ( 1 )   Elif, Lam, Mim. ( 2 ) E hasiben nâsu ey yutrakû ey yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn. ( 2 )   İnsanlar, "amenna (îmân ettik)" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? ( 3 ) Ve lekade fetennâllezîne min kabelihim fe le ya’lemennallâhullezîne sadakû ve le ya’lemenel kâzibîn. ( 3 )   Ve andolsun ki onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah sadıkları da (doğru söyleyenleri de) tekzip edenleri de (yalancıları da) mutlaka bilir. ( 4 ) Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti ey yesbikûnâ, sâe mâ yahkumûn. ( 4 )   Yoksa, kötülük yapanlar Bizden kaçabileceklerini mi sanarlar? Ne kötü hüküm veriyorlar! ( 5 ) Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi le ât, ve huves semîul alîm. ( 5 )   Allah'la karşılaşmayı uman bilsin ki, Allah'ın bunun için belirttiği vakit gelecektir. O, işitir ve bilir. ( 6 ) Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih, innallâhe le ganiyyun anil âlemîn. ( 6 )   Hak uğrunda cihat eden, ancak kendisi için cihat etmiş olur. Doğrusu Allah, alemlerden müstağnidir.
  • ( 7 ) Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le neceziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn. ( 7 )   İnanıp yararlı iş işleyenlerin kötülüklerini, and olsun ki, örteriz; onları, yaptıklarından daha güzeli ile mükafatlandırırız. ( 8 ) Ve vassaynâl insâne bi vâlideyhi husnâ, ve in câhedâke li tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tuti’humâ, ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn. ( 8 )   Biz, insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer ana baba, seni bir şeyi körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Yaptıklarınızı size bildiririm. ( 9 ) Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nudehilennehum fîs sâlihîn. ( 9 )   İnanıp, yararlı iş işleyenleri, and olsun, iyilerin arasına koyarız. ( 10 ) Ve minen nâsi mey yekûlu âmennâ billâhi fe izâ ûziye fîllâhi ceale fitneten nâsi ke azâbillâhi, ve le in câe nasrun mir rabbike le yekûlunne innâ kunnâ meakum, e ve leysallâhu bi a’leme bi mâ fî sudûril âlemîn. ( 10 )   İnsanlardan: "Allah'a inandık" diyenler vardır; ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca, insanların ezasını Allah'ın azabı gibi tutarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa, and olsun ki, "Doğrusu biz sizinle beraberdik" derler. Allah, herkesin kalbinde olanları en iyi bilen değil midir? ( 11 ) Ve le ya’lemennallâhullezîne âmenû ve le ya’lemennel munâfikîn. ( 11 )   Allah elbette inananları bilir ve elbette ikiyüzlüleri de bilir. ( 12 ) Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûttebiû sebîlenâ velnahmil hatâyâkum, ve mâ hum bi hâmilîne min hatâyâhum min şey’, innehum le kâzibûn. ( 12 )   İnkar edenler inananlara: "Bizim yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz taşıyalım" derler. Oysa onların günahlarından hiçbirini yüklenecek değillerdir. Doğrusu onlar yalancıdırlar. ( 13 ) Ve le yahmilunne eskâlehum ve eskâlen mea eskâlihim ve le yus’elunne yevmel kiyâmeti ammâ kânû yefterûn. ( 13 )   Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü sorguya çekileceklerdir. ( 14 ) Ve lekade erselnâ nûhan ilâ kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmen, fe ehazehumut tûfânu ve hum zâlimûn. ( 14 )   And olsun ki, Nuh'u milletine gönderdik; aralarında bin seneden elli yıl eksik kaldı. Sonunda onlar haksızlık yaparken, tufan onları yakalayıverdi.
  • ( 15 ) Fe enceynâhu ve ashâbes sefîneti ve cealnâhâ âyeten lil âlemîn. ( 15 )   Ama Biz, Nuh'u ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu dünyalara bir ibret kıldık. ( 16 ) Ve ibrâhîme iz kâle li kavmihî’budûllâhe vettekûh, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn. ( 16 )   İbrahim'i de gönderdik. Milletine: "Allah'a kulluk edin, O'ndan sakının; bilirseniz bu sizin için daha iyidir" dedi. ( 17 ) İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne ifke, innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rizkân, febetegû indallâhir rizka va’budûhu veşkurû leh, ileyhi turceûn. ( 17 )   Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz. ( 18 ) Ve in tukezzibû fe kade kezzebe umemun min kabelikum, ve mâ alâr resûli illâl belâgul mubîn. ( 18 )   Eğer siz Peygamberi yalanlıyorsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen, sadece apaçık tebliğdir. ( 19 ) E ve lem yerav keyfe yubediullâhul halka, summe yuîduh, inne zâlike alâllâhi yesîr. ( 19 )   Allah'ın yaratmaya nasıl başlayıp, sonra onu nasıl tekrar edeceğini anlamazlar mı? Doğrusu bu Allah'a kolaydır. ( 20 ) Kul sîrû fîl ardi fanzurû keyfe bedeel halk, summallâhu yunşîun neş’etel âhirah, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr. ( 20 )   "Yeryüzünde dolaşın ve böylece ilk yaratılışın nasıl olduğuna bakın. Sonra Allah, ahiretin yaratılışını inşa edecek (gerçekleştirecek). Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir." de. ( 21 ) Yuazzibu mey yeşâu ve yerhamu mey yeşâ, ve ileyhi tukalebûn. ( 21 )   (Allah), dilediği kişiye azap eder ve dilediği kişiye rahmet eder (Rahîm esmasıyla tecelli eder). Ve O’na, (halden hale çevrilip) döndürüleceksiniz. ( 22 ) Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ardi ve lâ fîs semâ ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr. ( 22 )   Siz ne yeryüzünde ve ne de gökte Allah'ı aciz bırakabilirsiniz. Allah'tan başka bir dost ve yardımcınız da bulunmaz." ( 23 ) Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm. ( 23 )   Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler, işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır. İşte can yakıcı azap onlar içindir.
  • ( 24 ) Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrikûhu fe encâhullâhu minen nâr, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yuk’minûn. ( 24 )   İbrahim'in sözlerine milletinin cevabı sadece: "Onu öldürün yahut yakın" demek oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır. ( 25 ) Ve kâle innemâttehaztum min dûnillâhi evsânen meveddete beynikum fîl hayâtid dunyâ, summe yevmel kiyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’din ve yel’anu ba’dukum ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsirîn. ( 25 )   İbrahim şöyle demişti: "Dünya hayatında, Allah'ı bırakıp aranızda putları muhabbet vesilesi kıldınız. Sonra kıyamet günü, birbirinize küfreder ve karşılıklı lanet okursunuz. Varacağınız yer ateştir; yardımcılarınız da yoktur." ( 26 ) Fe âmene lehu lûta ve kâle innî muhâcirun ilâ rabbî, innehu huvel azîzul hakîm. ( 26 )   Bunun üzerine Lut ona inandı ve İbrahim "Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum, O şüphesiz güçlüdür, Hakim'dir" dedi. ( 27 ) Ve vehebenâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitâbe, ve âteynâhu ecerehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhirati le mines sâlihîn. ( 27 )   İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u bahşettik. Soyundan gelenlere Kitap ve peygamberlik verdik. Onu dünyada mükafatlandırdık; doğrusu o ahirette de iyilerdendir. ( 28 ) Ve lûtan iz kâle li kavmihî innekum le te’tûnel fâhişete mâ sebekakum bihâ min ehadin minel âlemîn. ( 28 )   Lut da, milletine şöyle demişti: "Doğrusu siz dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz." ( 29 ) E innekum le te’tûner ricâle ve takataûnes sebîle ve te’tûne fî nâdîkumul munker, fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû’tinâ bi azâbillâhi in kunte mines sâdikîn. ( 29 )   "Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" Milletinin cevabı: "Doğru sözlü isen bize Allah'ın azabını getir" demek oldu. ( 30 ) Kâle rabbinsurnî alâl kavmil mufsidîn. ( 30 )   Lut: "Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et" dedi.
  • ( 31 ) Ve lemmâ câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ, kâlû innâ muhlikû ehli hâzihil karyeh, inne ehlehâ kânû zâlimîn. ( 31 )   Elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldiklerinde: "Biz şu kent halkını yok edeceğiz, çünkü oranın halkı zalim kimselerdir" dediler. ( 32 ) Kâle inne fîhâ lûtâ, kâlû nahnu a’lemu bi men fîhâ le nunecciyennehu ve ehlehû illâmraetehu kânet minel gâbirîn. ( 32 )   İbrahim: "Ama Lut oradadır" dedi, elçiler: "Biz orada olanları daha iyi biliriz; onu ve geride kalanlardan olacak karısı dışında ailesini kurtaracağız" dediler. ( 33 ) Ve lemmâ en câet rusulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’ân, ve kâlû lâ tehaf ve lâ tahzen, innâ muneccûke ve ehleke illâmraeteke kânet minel gâbirîn. ( 33 )   Ve resûllerimiz Lut (A.S)’a geldiği zaman üzüldü, telâşlandı ve onlarla içi daraldı. (Resûller): "Korkma ve mahzun olma (üzülme). Muhakkak ki biz, seni ve hanımın hariç, aileni mutlaka kurtaracağız. (Senin hanımın) geride kalanlardan olacak." dediler. ( 34 ) İnnâ munzilûne alâ ehli hâzihil karyeti ricezen mines semâi bimâ kânû yefsukûn. ( 34 )   Muhakkak ki biz, fısk yapmış oldukları şey (ahlâksızlık) sebebiyle bu beldenin halkı üzerine semadan ricz (azap) indirecek olanlarız. ( 35 ) Ve lekad teraknâ minhâ âyeten beyyineten li kavmiy ya’kilûn. ( 35 )   And olsun ki, Biz, düşünen kimseler için oradan apaçık bir belgeyi geride bırakmışızdır. ( 36 ) Ve ilâ medyene ehâhum şuayiben fe kâle yâ kavmi’budûllâhe vercûl yevmel âhira ve lâ ta’sev fîl ardi mufsidîn. ( 36 )   Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, "Ey milletim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi. ( 37 ) Fe kezzebûhu fe ehazethumur recefetu fe asbehû fî dârihim câsimîn. ( 37 )   Ama onu yalanladılar. Bu yüzden onları bir titreme aldı ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. ( 38 ) Ve âden ve semûde ve kad tebeyyene lekum min mesâkinihim, ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli ve kânû mustebesirîn. ( 38 )   Ad ve Semud milletlerini de yok ettik. Bunu, oturdukları yerler göstermektedir. Şeytan kendilerine, işlediklerini güzel gösterdi; onları doğru yoldan alıkoydu. Oysa kendileri bunu anlayacak durumda idiler.
  • ( 39 ) Ve kârûne ve fir’avne ve hâmân ve lekade câehum mûsâ bil beyyinâti festekberû fîl ardi ve mâ kânû sâbikîn. ( 39 )   Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da yok ettik. And olsun ki Musa kendilerine belgelerle gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa azabımızdan kurtulamazlardı. ( 40 ) Fe kullen ehaznâ bi zenbih, fe minhum men erselnâ aleyhi hâsibân, ve minhum men ehazethus sayhatu, ve minhum men hasefnâ bihil arda, ve minhum men agrakanâ, ve mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn. ( 40 )   Her birini günahı sebebiyle yakaladık; kimine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini bir çığlık yok etti, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara, Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendilerine yazık ediyorlardı. ( 41 ) Meselullezînettehazû min dûnillâhi evliyâe ke meselil ankebût, ittehazet beyte ve inne evhenel buyûti le beytul ankebût, lev kânû ya’lemûn. ( 41 )   Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan dişi örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler. ( 42 ) İnnallâhe ya’lemu mâ yed’ûne min dûnihî min şey’, ve huvel azîzul hakîm. ( 42 )   Doğrusu Allah, Kendini bırakıp da yalvardıkları şeyi bilir. O güçlüdür, Hakim'dir. ( 43 ) Ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâs ve mâ ya’kiluhâ illel âlimûn. ( 43 )   Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenler anlayabilir. ( 44 ) Halakallâhus semâvâti vel arda bil hakk, inne fî zâlike le âyetel lil mu’minîn. ( 44 )   Allah gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Doğrusu bunda inananlara bir ders vardır. ( 45 ) Utlu mâ ûhiye ileyke minel kitâbi ve ekimis salâh, innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker, ve le zikrullâhi ekber, vallâhu ya’lemu mâ tasneûn. ( 45 )   Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir.
  • ( 46 ) Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illâllezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhidun ve nahnu lehu muslimûn. ( 46 )   Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle deyin: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir, biz O'na teslim olmuşuzdur." ( 47 ) Ve kezâlike enzelnâ ileykel kitâbe, fellezîne âteynâ humul kitâbe yuk’minûne bih, ve min hâulâi mey yuk’minu bih, ve mâ yecehadu bi âyâtinâ illâl kâfirûn. ( 47 )   Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkarcılar bile bile tanımazlar. ( 48 ) Ve mâ kunte tetlû min kabelihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînik izen lertâbel mubetilûn. ( 48 )   Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. ( 49 ) Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm, ve mâ yecehadu bi âyâtinâ illâz zâlimûn. ( 49 )   Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkar etmez. ( 50 ) Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun mir rabbih, kul innemâl âyâtu indallâhi, ve innemâ ene nezîrun mubîn. ( 50 )   "Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?" derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım." ( 51 ) E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yuk’minûn. ( 51 )   Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır. ( 52 ) Kul kefâ billâhi beynî ve beynekum şehîdâ, ya’lemu mâ fîs semâvâti vel ard, vellezîne âmenû bil bâtili ve keferû billâhi ulâike humul hâsirûn. ( 52 )   De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahit olarak yeter. O, göklerde ve yerde olanı, batıla inananları ve Allah'ı inkar edenleri bilir." İşte kaybedenler bunlardır.
  • ( 53 ) Ve yesta’cilûneke bil azâbe, ve lev lâ ecelun musemmen le câehumul azâbu, ve le ye’tiyennehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn. ( 53 )   Senden azabı acele bekliyorlar. Eğer süre belirtilmiş olmasaydı azap onlara hemen gelirdi. Ama yine de onlar farkına varmadan başlarına ansızın gelecektir. ( 54 ) Yesta’cilûneke bil azâbi, ve inne cehenneme le muhîtatun bil kâfirîn. ( 54 )   Azabı senden acele istiyorlar. Muhakkak ki cehennem, kâfirleri mutlaka ihata edicidir (kuşatıcıdır). ( 55 ) Yevme yagşâhumul azâbu min fevkihim ve min tahti erculihim ve yekûlu zûkû mâ kuntum ta’melûn. ( 55 )   O gün azap, üstlerinden ve ayaklarının altından onları kaplayacak. Ve (Allah), "Yapmış olduğunuz şeyleri (cezasını) tadın!" diyecek. ( 56 ) Yâ ibâdiyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn. ( 56 )   Ey inanmış kullarım! Benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde güven içinde olacağınız yere gidip yalnız Bana kulluk ediniz. ( 57 ) Kullu nefsin zâikatul mevt summe ileynâ turceûn. ( 57 )   Her can ölümü tadacaktır. Sonunda Bize döneceksiniz. ( 58 ) Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafen tecerîmin tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecerul âmilîn. ( 58 )   Ve onlar ki âmenû oldular (Allah’a ulaşmayı dilediler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlediler. Onları mutlaka, altından nehirler akan cennette köşklere yerleştireceğiz. Orada ebediyyen kalıcıdırlar. Salih (nefsi ıslâh edici) amel işleyenlerin ecri (mükâfatı) ne güzel! ( 59 ) Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn. ( 59 )   Onlar, sabrın sahipleri ve Rab’lerine tevekkül edenlerdir. ( 60 ) Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rizkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm. ( 60 )   Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir. ( 61 ) Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehharaş şemse vel kamere le yekûlunnallâh, fe ennâ yu’fekûn. ( 61 )   And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz "Allah'tır" derler. Öyleyse niçin döndürülüyorlar? ( 62 ) Allâhu yebesutur rizka li mey yeşâu min ibâdihî ve yakadiru leh, innallâhe bi kulli şey’in alîm. ( 62 )   Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir. ( 63 ) Ve le in seeltehum men nezzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda min ba’di mevtihâ le yekûlunnallâh, kulil hamdu lillâh, bel ekseruhum lâ ya’kilûn. ( 63 )   And olsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz, "Allah'tır" derler. De ki: "Övülmek Allah içindir", fakat çoğu bunu akletmezler.
  • ( 64 ) Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laibe, ve inned dârel âhirate le hiyel hayevân, lev kânû ya’lemûn. ( 64 )   Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler! ( 65 ) Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîne, fe lemmâ neccâhum ilâl berri izâ hum yuşrikû. ( 65 )   Gemiye bindikleri zaman, dîni O’na halis kılarak Allah’a dua ederler. Fakat, onları karaya çıkarıp kurtardığımız zaman, onlar hemen şirk koşarlar. ( 66 ) Li yekfurû bimâ âteynâhum ve li yetemettaû, fe sevfe ya’lemûn. ( 66 )   Onlara verdiğimiz şeyleri inkâr etsinler (nankörlük etsinler) ve metalansınlar (faydalansınlar) diye. Ama yakında bilecekler. ( 67 ) E ve lem yerav ennâ cealnâ haramen âminen ve yutehattafun nâsu min havlihim, e fe bil bâtili yuk’minûne ve bi ni’metillâhi yekfurûn. ( 67 )   Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken Bizim Mekke'yi güven içinde ve kutsal bir yer kıldığımızı görmediler mi? Batıla inanıp Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar? ( 68 ) Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bil hakki lemmâ câeh, e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn. ( 68 )   Allah'a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde inkarcılar için durak yok mudur? ( 69 ) Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn. ( 69 )   Ama Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla beraberdir.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.