26. Şuarâ Sûresi ( سُورَةُ الشُّعَرَاءِ ) Surah Ash-Shu'araa
Kur’ân sayfa no : 366 - 375   Cüz : 19   Âyet sayısı : 227
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 26. Şuarâ Sûresi ( سُورَةُ الشُّعَرَاءِ ) Surah Ash-Shu'araa

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Tâ, Sîn, Mîm. ( 1 )   Ta, Sin, Mim. ( 2 ) Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni). ( 2 )   Bunlar apaçık Kitap'ın ayetleridir. ( 3 ) Lealleke bâhiun nefseke ellâ yekûnû muk’minîn(mu’minîne). ( 3 )   İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin. ( 4 ) İn neşe’ nunezzil aleyhim mines semâi âyeten fe zallet a’nâkuhum lehâ hâdiîn(hâdiîne). ( 4 )   Biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar. ( 5 ) Ve mâ ye’tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu’ridîn(mu’ridîne). ( 5 )   Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. ( 6 ) Fe kade kezzebû fe se ye’tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). ( 6 )   Evet, yalanladılar; alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır. ( 7 ) E ve lem yerav ilâl ardi kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin). ( 7 )   Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir. ( 8 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 8 )   Şüphesiz bunlarda Allah'ın kudretine işaret vardır, ama çoğu inanmazlar. ( 9 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîme). ( 9 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. ( 10 ) Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni’til kavmez zâlimîn(zâlimîne). ( 10 )   Ve Rabbin, Musa (A.S)’a zalimler kavmine gitmesi (için) nida etmişti. ( 11 ) Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne). ( 11 )   Firavun kavmi (hâlâ) takva sahibi olmuyorlar mı? ( 12 ) Kâle rabbi innî ehâfu ey yukezzibûn. ( 12 )   (Musa A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum.” dedi. ( 13 ) Ve yadîku saderî ve lâ yentaliku lisânî fe ersil ilâ hârûn(hârûne). ( 13 )   Ve göğsüm daralıyor ve dilim dönmüyor. Bunun için Harun’a gönder. ( 14 ) Ve lehum aleyye zenbun fe ehâfu ey yakatulûni. ( 14 )   Ve onlara göre ben, günahkârım. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum. ( 15 ) Kâle kellâ, fezhebâ bi âyâtinâ innâ meakum mustemiûn(mustemiûne). ( 15 )   (Allahû Tealâ): “Hayır, haydi âyetlerimizle (ikiniz birden) gidin! Muhakkak ki Biz, sizinle beraber işitenleriz.” dedi. ( 16 ) Fe’tiyâ fir’avne fe kûlâ innâ resûlu rabbil âlemîn(âlemîne). ( 16 )   Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: “Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz.” deyin. ( 17 ) En ersil meanâ benî isrâîl(isrâîle). ( 17 )   Benî İsrail’i (İsrailoğulları’nı) bizimle beraber gönder! ( 18 ) Kâle e lem nurabbike fînâ velîden ve lebiste fînâ min umurike sinîn(sinîne). ( 18 )   “Seni biz çocukken, içimizde himaye edip yetiştirmedik mi? Ve ömrünün birçok yılında içimizde kalmadın mı?” dedi. ( 19 ) Ve fealte fa’letekelletî fealte ve ente minel kâfirîn(kâfirîne). ( 19 )   Ve sen, yapacağın işi yaptın (cinayet işledin). Ve sen, kâfirlerdensin.
  • ( 20 ) Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne). ( 20 )   Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi. ( 21 ) Fe ferartu minkum lemmâ hiftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne). ( 21 )   O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım. Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı. Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı. ( 22 ) Ve tilke ni’metun temunnuhâ aleyye en abbedte benî isrâîl(isrâîle). ( 22 )   Ve bu bana lütufta bulunduğun ni’met, Benî İsrail’i (İsrailoğulları’nı) senin köle yapmandır. ( 23 ) Kâle fir’avnu ve mâ rabbul âlemîn(âlemîne). ( 23 )   Firavun: "Alemlerin Rabbi de nedir?" dedi. ( 24 ) Kâle rabbus semâvâti vel ardi ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn(mûkinîne). ( 24 )   Musa: "Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi. ( 25 ) Kâle li men havlehû e lâ testemiûn(testemiûne). ( 25 )   Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi. ( 26 ) Kâle rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne). ( 26 )   "O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi. ( 27 ) Kâle inne resûlekumullezî ursile ileykum le mecenûn(mecnûnun). ( 27 )   Firavun, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi. ( 28 ) Kâle rabbul meşriki vel magribi ve mâ beynehumâ, in kuntum ta’kilûn(ta’kilûne). ( 28 )   Musa: "Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi. ( 29 ) Kâle leinittehazte ilâhen gayrî le ece’alenneke minel mescûnîn(mescûnîne). ( 29 )   Firavun: "Benden başkasını tanrı edinirsen, and olsun ki seni zindanlık ederim" dedi. ( 30 ) Kâle e ve lev ci’tuke bi şey’in mubîn(mubînin). ( 30 )   Musa: "Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?" dedi. ( 31 ) Kâle fe’ti bihî in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). ( 31 )   Firavun: "Doğru sözlülerden isen haydi getir" dedi. ( 32 ) Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn(mubînun). ( 32 )   Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi. ( 33 ) Ve nezea yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzirîn(nâzirîne). ( 33 )   Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü. ( 34 ) Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhirun alîm(alîmun). ( 34 )   (Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: “Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır.” dedi. ( 35 ) Yurîdu ey yuhricekum min ardikum bi sihrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne). ( 35 )   Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Bu taktirde ne emredersiniz? ( 36 ) Kâlû ercih ve ehâhu vebe’as fîl medâini hâşirîn(hâşirîne). ( 36 )   “Onu ve kardeşini beklet. Ve şehirlere toplayıcılar gönder!” dediler. ( 37 ) Ye’tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin). ( 37 )   Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler. ( 38 ) Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin). ( 38 )   Sihirbazlar, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar. ( 39 ) Ve kîle lin nâsi hel entum mucetemiûn(muctemiûne). ( 39 )   İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
  • ( 40 ) Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne). ( 40 )   "Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler. ( 41 ) Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir’avne e inne lenâ le eceran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne). ( 41 )   Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler. ( 42 ) Kâle neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne). ( 42 )   Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi. ( 43 ) Kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne). ( 43 )   Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi. ( 44 ) Fe elkav hibâlehum ve isiyyehum ve kâlû bi izzeti fir’avne innâ le nahnul gâlibûn(gâlibûne). ( 44 )   Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler. ( 45 ) Fe elkâ mûsâ asâhu fe izâ hiye telekafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne). ( 45 )   Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi. ( 46 ) Fe ulkiyes seharatu sâcidîn(sâcidîne). ( 46 )   Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar. ( 47 ) Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn(âlemîne). ( 47 )   “Âlemlerin Rabbine îmân ettik.” dediler. ( 48 ) Rabbi mûsâ ve hârûn(hârûne). ( 48 )   Musa (A.S) ve Harun (A.S)’ın Rabbine (îmân ettik). ( 49 ) Kâle âmentum lehu kabele en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihra, fe le sevfe ta’lemûn(ta’lemûne), le ukattianne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum ecemaîn(ecmaîne). ( 49 )   Firavun: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım" dedi. ( 50 ) Kâlû lâ dayr innâ ilâ rabbinâ munkalibûn(munkalibûne). ( 50 )   “Önemli değil. Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız).” dediler. ( 51 ) İnnâ natameu en yagfira lenâ rabbunâ hatâyânâ en kunnâ evvelel muk’minîn(mu’minîne). ( 51 )   Muhakkak ki biz, mü’minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz). ( 52 ) Ve evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî innekum muttebeûn(muttebeûne). ( 52 )   Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik. ( 53 ) Fe ersele fir’avnu fîl medâini hâşirîn(hâşirîne). ( 53 )   Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi. ( 54 ) İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne). ( 54 )   Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup. ( 55 ) Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne). ( 55 )   Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum). ( 56 ) Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne). ( 56 )   Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz. ( 57 ) Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin). ( 57 )   Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık. ( 58 ) Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin). ( 58 )   Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık). ( 59 ) Kezâlike, ve evresnâhâ benî isrâîl(isrâîle). ( 59 )   İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları’nı varis kıldık. ( 60 ) Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne). ( 60 )   Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler.
  • ( 61 ) Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le muderakûn(mudrakûne). ( 61 )   İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları: "İşte yakalandık" dediler. ( 62 ) Kâle kellâ, inne maiye rabbî se yehdîn. ( 62 )   Musa: "Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir" dedi. ( 63 ) Fe evhaynâ ilâ mûsâ enidrib bi asâkel bahr, fenfeleka fe kâne kullu firkin ket tavdil azîm(azîmi). ( 63 )   Bunun üzerine Biz Musa'ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi. ( 64 ) Ve ezlefnâ semmel âharîn(âharîne). ( 64 )   İşte oraya, geridekileri de yaklaştırdık. ( 65 ) Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecemaîn(ecmaîne). ( 65 )   Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. ( 66 ) Summe agrakanâl âharîn(âharîne). ( 66 )   Öbürlerini suda boğduk. ( 67 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 67 )   Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. ( 68 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 68 )   Doğrusu Rabbin, güçlü olandır, merhamet edendir. ( 69 ) Vetlu aleyhim nebee ibrâhîm(ibrâhîme). ( 69 )   Onlara İbrahim'in kıssasını anlat. ( 70 ) İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta’budûn(ta’budûne). ( 70 )   İbrahim, babasına ve milletine: "Nelere tapıyorsunuz?" demişti. ( 71 ) Kâlû na’budu asnâmen fe nezallu lehâ âkifîn(âkifîne). ( 71 )   "Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz" demişlerdi. ( 72 ) Kâle hel yesmeûnekum iz tede’ûn(ted’ûne). ( 72 )   (İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi. ( 73 ) Ev yenfeûnekum ev yedeurrûn(yedurrûne). ( 73 )   Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı? ( 74 ) Kâlû bel vecedenâ âbâenâ kezâlike yef’alûn(yef’alûne). ( 74 )   "Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk" demişlerdi. ( 75 ) Kâle e fe raeytum mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne). ( 75 )   (İbrâhîm A.S): “Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi. ( 76 ) Entum ve âbâukumul akademûn(akdemûne). ( 76 )   Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri). ( 77 ) Fe innehum aduvvun lî illâ rabbel âlemîn(âlemîne). ( 77 )   Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç. ( 78 ) Ellezî halakanî fe huve yehdîn. ( 78 )   Beni yaratan da hidayete erdiren de O’dur. ( 79 ) Vellezî huve yuta’imunî ve yeskîn. ( 79 )   Ve beni yediren ve içiren, O’dur. ( 80 ) Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn. ( 80 )   Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O’dur. ( 81 ) Vellezî yumîtunî summe yuhyîn. ( 81 )   Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O’dur. ( 82 ) Vellezî atameu ey yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni). ( 82 )   Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O’dur. ( 83 ) Rabbi hebe lî hukmen ve elhiknî bis sâlihîn(sâlihîne). ( 83 )   Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et.
  • ( 84 ) Vece’al lî lisâne sidkin fîl âhirîn(âhirîne). ( 84 )   Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla). ( 85 ) Vece’alnî min veraseti cennetin naîm(naîmi). ( 85 )   Ve beni, ni’metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl. ( 86 ) Vagfir li ebî innehu kâne mined dâllîn(dâllîne). ( 86 )   Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu. ( 87 ) Ve lâ tuhzinî yevme yûbe’asûn(yûb’asûne). ( 87 )   Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme. ( 88 ) Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne). ( 88 )   Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma). ( 89 ) İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin). ( 89 )   Allah’a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç. ( 90 ) Ve uzlifetil cennetu lil muttakîn(muttakîne). ( 90 )   Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı. ( 91 ) Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne). ( 91 )   Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi. ( 92 ) Ve kîle lehum eyne mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne). ( 92 )   Ve onlara: “Tapmakta olduğunuz şeyler nerede?” denildi. ( 93 ) Min dûnillâh(dûnillâhi), hel yensurûnekum ev yentesirûn(yentesirûne). ( 93 )   Allah’tan başka (ilâhlarınız) size yardım ediyorlar mı (edebiliyorlar mı) veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı? ( 94 ) Fe kubekibû fîhâ hum vel gâvun(gâvune). ( 94 )   Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar. ( 95 ) Ve cunûdu ibelîse ecmeûn(ecmeûne). ( 95 )   Ve iblisin ordularının hepsi. ( 96 ) Kâlû ve hum fîhâ yahtesimûn(yahtesimûne). ( 96 )   Onlar (taptıkları şeyler ve onlara tapanlar) orada hasım olarak (düşmanca çekişerek) dediler ki… ( 97 ) Tallâhi in kunnâ le fî dalâlin mubîn(mubînin). ( 97 )   Allah’a yemin olsun ki, biz mutlaka apaçık bir dalâlet içindeydik. ( 98 ) İz nusevvîkum bi rabbil âlemîn(âlemîne). ( 98 )   Âlemlerin Rabbi ile sizi (putları) bir tutuyorduk. ( 99 ) Ve mâ edallenâ illâl mucerimûn(mucrimûne). ( 99 )   Ve bizi mücrimlerden (hidayete mani olanlardan) başkası dalâlette bırakmadı. ( 100 ) Fe mâ lenâ min şâfiîn(şâfiîne). ( 100 )   Artık bizim için bir şefaatçi yoktur. ( 101 ) Ve lâ sadîkin hamîm(hamîmin). ( 101 )   Ve (bizim için) sadık bir dost yoktur. ( 102 ) Fe lev enne lenâ kerraten fe nekûne minel muk’minîn(mu’minîne). ( 102 )   Bizim için keşke bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı, o zaman biz mü’minlerden olurduk. ( 103 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 103 )   Bunda şüphesiz bir ders vardır ama çoğu inanmamıştır. ( 104 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 104 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. ( 105 ) Kezzebet kavmu nûhinil murselîn(murselîne). ( 105 )   Nuh'un milleti peygamberlerini yalanladı. ( 106 ) İz kâle lehum ahûhum nûhun e lâ tettekûn(tettekûne). ( 106 )   Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti. ( 107 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). ( 107 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. ( 108 ) Fettekûllâhe ve atîûn. ( 108 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin. ( 109 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min eceri, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). ( 109 )   Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. ( 110 ) Fettekûllâhe ve atîûn. ( 110 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin. ( 111 ) Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne). ( 111 )   "Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır" dediler.
  • ( 112 ) Kâle ve mâ ilmî bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne). ( 112 )   “Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi. ( 113 ) İn hisâbuhum illâ alâ rabbî lev teş’urûn(teş’urûne). ( 113 )   Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız. ( 114 ) Ve mâ ene bi târidil muk’minîn(mu’minîne). ( 114 )   Ve ben mü’minleri tardedici (kovacak) değilim. ( 115 ) İn ene illâ nezîrun mubîn(mubînun). ( 115 )   Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım). ( 116 ) Kâlû le in lem tentehi yâ nûhule tekûnenne minel mercûmîn(mercûmîne). ( 116 )   "Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler. ( 117 ) Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn. ( 117 )   Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi. ( 118 ) Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel muk’minîn(mu’minîne). ( 118 )   Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü’minlerden benimle beraber olanları kurtar. ( 119 ) Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni). ( 119 )   Bunun üzerine onu ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. ( 120 ) Summe agrakanâ ba’dul bâkîn(bâkîne). ( 120 )   Sonra de geride kalanları suda boğduk. ( 121 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 121 )   Doğrusu bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. ( 122 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 122 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. ( 123 ) Kezzebet âdunil murselîn(murselîne). ( 123 )   Ad milleti de peygamberleri yalanladı. ( 124 ) İz kâle lehum ahûhum hûdun e lâ tettekûn(tettekûne). ( 124 )   Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. ( 125 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). ( 125 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. ( 126 ) Fettekullâhe ve atîûni. ( 126 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). ( 127 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). ( 127 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. ( 128 ) E tebnûne bi kulli rîin âyeten ta’besûn(ta’besûne). ( 128 )   Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz? ( 129 ) Ve tettehizûne mesânia leallekum tahludûn(tahludûne). ( 129 )   Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz. ( 130 ) Ve izâ betaştum betaştum cebbârîn(cebbârîne). ( 130 )   Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz). ( 131 ) Fettekullâhe ve atîûni. ( 131 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). ( 132 ) Vettekûllezî emeddekum bimâ ta’lemûn(ta’lemûne). ( 132 )   Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah’a) karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). ( 133 ) Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne). ( 133 )   Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti. ( 134 ) Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin). ( 134 )   Ve bahçelerle ve pınarlarla… ( 135 ) İnnî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin). ( 135 )   Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım. ( 136 ) Kâlû sevâun aleynâ e vaazte em lem tekun minel vâizîn(vâizîne). ( 136 ) "İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir.
  • ( 137 ) İn hâzâ illâ hulukul evvelîn(evvelîne). ( 137 )   Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir. ( 138 ) Ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne). ( 138 )   Ve biz azaplandırılacak değiliz. ( 139 ) Fe kezzebûhu fe ehleknâhum, inne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 139 )   Böylece onu yalanladılar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda şüphesiz ki ders vardır; ama çoğu inanmamıştır. ( 140 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 140 )   Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir. ( 141 ) Kezzebet semûdul murselîn(murselîne). ( 141 )   Semud milleti de peygamberleri yalanladı. ( 142 ) İz kâle lehum ahûhum sâlihun e lâ tettekûn(tettekûne). ( 142 )   Onların kardeşi Salih (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. ( 143 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). ( 143 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. ( 144 ) Fettekullâhe ve atîûn. ( 144 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). ( 145 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). ( 145 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. ( 146 ) E tutrakûne fî mâ hâhunâ âminîn(âminîne). ( 146 )   Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız? ( 147 ) Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin). ( 147 )   Bahçelerde ve pınarlarda… ( 148 ) Ve zurûin ve nahlin tal’uhâ hedîm(hedîmun). ( 148 )   Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar… ( 149 ) Ve tenhitûne minel cibâli buyûten fârihîn(fârihîne). ( 149 )   Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz). ( 150 ) Fettekullâhe ve atîûni. ( 150 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). ( 151 ) Ve lâ tutîû emral musrifîn(musrifîne). ( 151 )   Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin. ( 152 ) Ellezîne yufsidûne fîl ardi ve lâ yuslihûn(yuslihûne). ( 152 )   Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler. ( 153 ) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne). ( 153 )   “Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler. ( 154 ) Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe’ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). ( 154 )   Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir. ( 155 ) Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm(ma’lûmin). ( 155 )   (Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi. ( 156 ) Ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbu yevmin azîm(azîmin). ( 156 )   Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar). ( 157 ) Fe akarûhâ fe asbahû nâdimîn(nâdimîne). ( 157 )   Onlar ise deveyi kestiler; ama pişman da oldular. ( 158 ) Fe ehazehumul azâbe(azâbu), inne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 158 )   Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır. ( 159 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 159 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
  • ( 160 ) Kezzebet kavmu lûtinil murselîn(murselîne). ( 160 )   Lut milleti de peygamberleri yalanladı. ( 161 ) İz kâle lehum ahûhum lûtun e lâ tettekûn(tettekûne). ( 161 )   Onların kardeşi Lut (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. ( 162 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). ( 162 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. ( 163 ) Fettekullâhe ve atîûni. ( 163 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun). ( 164 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). ( 164 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. ( 165 ) E te’tûnez zukrâne minel âlemîn(âlemîne). ( 165 )   Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)? ( 166 ) Ve tezerûne mâ halaka lekum rabbukum min ezvâcikum, bel entum kavmun âdûn(âdûne). ( 166 )   Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz. Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz. ( 167 ) Kâlû le in lem tentehi yâ lûtu le tekûnenne minel muhracîn(muhracîne). ( 167 )   "Ey Lut! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın" dediler. ( 168 ) Kâle innî li amelikum minel kâlîn(kâlîne). ( 168 )   “Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim).” dedi. ( 169 ) Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya’melûn(ya’melûne). ( 169 )   Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar. ( 170 ) Fe necceynâhu ve ehlehû ecemaîn(ecmaîne). ( 170 )   Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık. ( 171 ) İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne). ( 171 )   Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (A.S)’ın hanımı) hariç. ( 172 ) Summe demmernâl âharîn(âharîne). ( 172 )   Diğerlerini yerle bir ettik. ( 173 ) Ve emtarnâ aleyhim matara(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne). ( 173 )   Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi! ( 174 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum mku’minîn(mu’minîne). ( 174 )   Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. ( 175 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 175 )   Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir. ( 176 ) Kezzebe ashâbul eyketil murselîn(murselîne). ( 176 )   Ormanlık yerde oturanlar, Eykeliler de peygamberleri yalanladı. ( 177 ) İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn(tettekûne). ( 177 )   Şuayb (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. ( 178 ) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). ( 178 )   Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. ( 179 ) Fettekullâhe ve atîûn. ( 179 )   Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun). ( 180 ) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in eceriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). ( 180 )   Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. ( 181 ) Evfûl keyle ve lâ tekûnû minel muhsirîn(muhsirîne). ( 181 )   Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın. ( 182 ) Vezinû bil kistâsil mustekîm(mustekîmi). ( 182 )   İstikamet üzere olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın. ( 183 ) Ve lâ tebe+hasun nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardi mufsidîn(mufsidîne). ( 183 )   İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah’a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin). Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın.
  • ( 184 ) Vettekûllezî halakakum vel cibilletel evvelîn(evvelîne). ( 184 )   Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). ( 185 ) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne). ( 185 )   “Sen sadece büyülenmişlerdensin.” dediler. ( 186 ) Ve mâ ente illâ beşerun mislunâ ve in nazunnuke le minel kâzibîn(kâzibîne). ( 186 )   Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz. ( 187 ) Fe eskit aleynâ kisefen mines semâi in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). ( 187 )   Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür. ( 188 ) Kâle rabbî a’lemu bi mâ ta’melûn(ta’melûne). ( 188 )   Şuayb: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir" dedi. ( 189 ) Fe kezzebûhu fe ehazehum azâbu yevmiz zulleh(zulleti), innehu kâne azâbe yevmin azîm(azîmin). ( 189 )   Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü. ( 190 ) İnne fî zâlike le âyeh, ve mâ kâne ekseruhum muk’minîn(mu’minîne). ( 190 )   Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır. ( 191 ) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). ( 191 )   Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. ( 192 ) Ve innehu le tenzîlu rabbil âlemîn(âlemîne). ( 192 )   Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir. ( 193 ) Nezele bihir rûhul emîn(emînu). ( 193 )   O’nu, Ruh’ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi. ( 194 ) Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne). ( 194 )   Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine. ( 195 ) Bi lisânin arabiyyin mubîn(mubînin). ( 195 )   Apaçık bir Arap lisanı ile. ( 196 ) Ve innehu lefî zuburil evvelîn(evvelîne). ( 196 )   O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir. ( 197 ) E ve lem yekun lehum âyeten ey ya’lemehu ulemâu benî isrâîl(isrâîle). ( 197 )   İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu? ( 198 ) Ve lev nezzelnâhu alâ ba’dil a’cemîn(a’cemîne). ( 198 )   Ve eğer Biz, O’nu bir kısım a’cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik. ( 199 ) Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî muk’minîn(mu’minîne). ( 199 )   Böylece onlara, O’nu okusaydı (gene de) O’na îmân etmezlerdi (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi). ( 200 ) Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucerimîn(mucrimîne). ( 200 )   Biz O’nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik). ( 201 ) Lâ yuk’minûne bihî hattâ yeravul azâbel elîm(elîme). ( 201 )   Onlar elîm azabı görmedikçe O’na îmân etmezler (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi). ( 202 ) Fe ye’tîyehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne). ( 202 )   Böylece o (azap), onlara ansızın gelir ve onlar farkında olmazlar. ( 203 ) Fe yekûlû hel nahnu munzarûn(munzarûne). ( 203 )   O zaman "Erteye bırakılmaz mıyız?" derler. ( 204 ) E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne). ( 204 )   Bizim azabımızı mı acele istiyorlardı? ( 205 ) E fe raeyte in metta’nâhum sinîn(sinîne). ( 205 )   İşte gördün mü? Onları senelerce metalandırsak bile. ( 206 ) Summe câehum mâ kânû yûadûn(yûadûne). ( 206 )   Sonra vaadolundukları şey (azap) onlara geldi.
  • ( 207 ) Mâ agnâ anhum mâ kânû yumetteûn(yumetteûne). ( 207 )   Onların metalandırıldıkları şeyler, onlara fayda vermez (onları müstağni kılmaz). ( 208 ) Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ lehâ munzirûn(munzirûne). ( 208 )   Hatırla ki Biz, zalimler (zulmedenler) olmadık. ( 209 ) Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). ( 209 )   Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz. ( 210 ) Ve mâ tenezzelet bihiş şeyâtîn(şeyâtînu). ( 210 )   Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir. ( 211 ) Ve mâ yenbagî lehum ve mâ yestetîûn(yestetîûne). ( 211 )   Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. ( 212 ) İnnehum anis sem’i le ma’zûlûn(ma’zûlûne). ( 212 )   Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır. ( 213 ) Fe lâ tede’u meallahi ilâhen âhara fe tekûne minel muazzebîn(muazzebîne). ( 213 )   O halde sakın Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarma, yoksa azap göreceklerden olursun. ( 214 ) Ve enzir aşîratekel akarabîn(akrebîne). ( 214 )   Önce en yakın hısımlarını uyar. ( 215 ) Vahfid cenâhake li menittebeake minel muk’minîn(mu’minîne). ( 215 )   Sana uyan müminleri kanatların altına al. ( 216 ) Fe in asavke fe kul innî berîun mimmâ ta’melûn(ta’melûne). ( 216 )   Sana başkaldırırlarsa: "Yaptıklarınızdan uzağım" de. ( 217 ) Ve tevekkel alâl azîzir rahîm(rahîmi). "( 217 )   Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah’a) tevekkül et (O’nu vekil et ve güven). " ( 218 ) Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu). ( 218 )   O, sen kıyam ettiğin zaman seni görür. ( 219 ) Ve tekallubeke fîs sâcidîn(sâcidîne). ( 219 )   Ve secde edenler arasında senin dönmeni (de görür). ( 220 ) İnnehu huves semîul alîm(alîmu). ( 220 )   Muhakkak ki O; O, Sem’î’dir (en iyi işten) Alîm’dir (en iyi bilen). ( 221 ) Hel unebbiukum alâ men tenezzeluş şeyâtîn(şeyâtînu). ( 221 )   "Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?" de. ( 222 ) Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin). ( 222 )   Onlar, günahkar iftiracıların hepsine iner. ( 223 ) Yulkûnes sem’a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne). ( 223 )   Bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalancıdırlar. ( 224 ) Veş şuarâu yettebiuhumul gâvûn(gâvûne). ( 224 )   O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar. ( 225 ) E lem tera ennehum fî kulli vâdin yehîmûn(yehîmûne). ( 225 )   Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi? ( 226 ) Ve ennehum yekûlûne mâ lâ yef’alûn(yef’alûne). ( 226 )   Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler. ( 227 ) İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve zekerûllâhe kesîran ventesarû min ba’di mâ zulimû, ve se ya’lemullezîne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn(yenkalibûne). ( 227 )   Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır. Haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.