- 
                        
                        
	25. Furkân Sûresi ( سُورَةُ الْفُرْقَانِ ) Surah Al-Furqaan	
 
 Bismillâhir rahmânir rahîm
 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
 
 ( 1 )  Tebârakellezî nezzelel furkâne alâ abedihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ.	
	( 1 )   Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan’ı indiren (Allah), mübarek’tir.	
		
	( 2 )  Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardi ve lem yettehiz veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takadîrâ.	
	( 2 )   O (Allah) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O’nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O’nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.
 
- 
                        
                             
 
	( 3 )  Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ.	
	( 3 )   Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.	
		
	( 4 )  Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn, fe kade câû zulmen ve zûrâ.	
	( 4 )   İnkar edenler: "Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.	
		
	( 5 )  Ve kâlû esâtîrul evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukraten ve asîlâ.	
	( 5 )   "Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler.	
		
	( 6 )  Kul enzelehullezî ya’lemus sirre fîs semâvâti vel ard, innehu kâne gafûran rahîmâ.	
	( 6 )   De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir."	
		
	( 7 )  Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâki, lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ.	
	( 7 )   Ve dediler ki: “Bu nasıl resûl ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Böylece onunla beraber uyarıcı olurdu.”	
		
	( 8 )  Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetun ye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ.	
	( 8 )   Veya ona, (gökten) bir hazine atılsaydı (verilseydi) veya ondan (ürünlerinden) yiyeceği bir bahçesi olsaydı. Ve zalimler: “Siz ancak, sihir yapılmış (büyülenmiş) bir adama tâbî oluyorsunuz.” dediler.	
		
	( 9 )  Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ.	
	( 9 )   Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.	
		
	( 10 )  Tebârakellezî in şâe ceale leke hayran min zâlike cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru ve yece’al leke kusûrâ.	
	( 10 )   Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, içlerinden ırmaklar akan cennetler verebilen ve köşkler kurabilen Allah yücelerin yücesidir.	
		
	( 11 )  Bel kezzebû bis sâah ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ.	
	( 11 )   Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 12 )  İzâ raethum min mekânin baîdin semiû lehâ tegayyuzan ve zefîrâ.	
	( 12 )   Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler.	
		
	( 13 )  Ve izâ ulkû minhâ mekânen dayyikan mukarranîne deav hunâlike subûrâ.	
	( 13 )   Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler.	
		
	( 14 )  Lâ tede’ûl yevme subûran vâhiden vede’û subûran kesîrâ.	
	( 14 )   "Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir.	
		
	( 15 )  Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttakûn, kânet lehum cezâen ve masîrâ.	
	( 15 )   De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?"	
		
	( 16 )  Lehum fîhâ mâ yeşâûne hâlidîn, kâne alâ rabbike va’den mes’ûlâ.	
	( 16 )   Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir.	
		
	( 17 )  Ve yevme yahşuruhum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi fe yekûlu e entum adleltum ibâde hâulâi em hum dallûs sebîl.	
	( 17 )   O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der.	
		
	( 18 )  Kâlû subehâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehize min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikra, ve kânû kavmen bûra.	
	( 18 )   Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler.	
		
	( 19 )  Fe kade kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfen ve lâ nasrâ, ve mey yazlim minkum nuzikahu azâben kebîrâ.	
	( 19 )   "Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir.	
		
	( 20 )  Ve mâ erselnâ kabeleke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâka ve cealnâ ba’dakum li ba’din fitneten, e tasbirûn, ve kâne rabbuke basîrâ.	
	( 20 )   Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 21 )  Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekade istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ.	
	( 21 )   Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.	
		
	( 22 )  Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucerimîne ve yekûlûne hicaran mahcûrâ.	
	( 22 )   Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler.	
		
	( 23 )  Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ.	
	( 23 )   Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.	
		
	( 24 )  Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ.	
	( 24 )   O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.	
		
	( 25 )  Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ.	
	( 25 )   O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.	
		
	( 26 )  El mulku yevme izinil hakku lir rahmân, ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ.	
	( 26 )   O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.	
		
	( 27 )  Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ.	
	( 27 )   Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.	
		
	( 28 )  Yâ veyletâ leytenî lem ettehiz fulânen halîlâ.	
	( 28 )   Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.	
		
	( 29 )  Lekade edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ.	
	( 29 )   Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.	
		
	( 30 )  Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ.	
	( 30 )   Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der.	
		
	( 31 )  Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucerimîn, ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ.	
	( 31 )   Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter.	
		
	( 32 )  Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideh, kezâlike li nusebbite bihî fuâdek ve rattelnâhu tertîlâ.	
	( 32 )   İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 33 )  Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakki ve ahsene tefsîrâ.	
	( 33 )   Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım.	
		
	( 34 )  Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ.	
	( 34 )   Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır.	
		
	( 35 )  Ve lekade âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ.	
	( 35 )   And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.	
		
	( 36 )  Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedemîrâ.	
	( 36 )   "Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.	
		
	( 37 )  Ve kavme nûhin lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh, ve a’tedenâ liz zâlimîne azâben elîmâ.	
	( 37 )   Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır.	
		
	( 38 )  Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ.	
	( 38 )   Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik.	
		
	( 39 )  Ve kullen darabenâ lehul emsâl ve kullen tebbernâ tetbîrâ.	
	( 39 )   Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.	
		
	( 40 )  Ve lekade etev alâl karyetilletî umtirat mataras sev’, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ.	
	( 40 )   Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.	
		
	( 41 )  Ve izâ raevke in yettehizûneke illâ huzuvân, e hâzâllezî beasallâhu resûlâ.	
	( 41 )   Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar.	
		
	( 42 )  İn kâde le yudillunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ.	
	( 42 )   "Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.	
		
	( 43 )  E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ.	
	( 43 )   Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 44 )  Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kilûn, in hum illâ kel en’âm bel hum edallu sebîlâ.	
	( 44 )   Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.	
		
	( 45 )  E lem tera ilâ rabbike keyfe meddez zille, ve lev şâe le cealehu sâkinân, summe cealnâş şemse aleyhi delîlâ.	
	( 45 )   Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı. Sonra da Güneş’i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı.	
		
	( 46 )  Summe kabadenâhu ileynâ kabedan yesîrâ.	
	( 46 )   Sonra da onu yavaş yavaş kısaltarak, Bize (Kendimize) çektik.	
		
	( 47 )  Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ.	
	( 47 )   Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır.	
		
	( 48 )  Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetih, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ.	
	( 48 )   Ve rüzgârı, müjdeleyici olarak rahmetinin önünde gönderen, O’dur. Ve Biz, semadan tertemiz su indirdik.	
		
	( 49 )  Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskiyehu mimmâ halakanâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ.	
	( 49 )   (Bu), onunla ölü beldeyi canlandırmamız ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan çoğunu sulamamız içindir.	
		
	( 50 )  Ve lekade sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ.	
	( 50 )   And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir.	
		
	( 51 )  Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ.	
	( 51 )   Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.	
		
	( 52 )  Fe lâ tutiil kâfirîne ve câhidehum bihî cihâden kebîrâ.	
	( 52 )   Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et.	
		
	( 53 )  Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâcun, ve ceale beynehumâ, berzehan ve hicaran mahcûrâ.	
	( 53 )   Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır.	
		
	( 54 )  Ve huvellezî halaka minel mâi beşeran fe cealehû neseben ve sihrâ, ve kâne rabbuke kadîrâ.	
	( 54 )   İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir.	
		
	( 55 )  Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ.	
	( 55 )   Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 56 )  Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ.	
	( 56 )   Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.	
		
	( 57 )  Kul mâ es’elukum aleyhi min ecerin illâ men şâ e ey yettehize ilâ rabbihî sebîlâ.	
	( 57 )   De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum."	
		
	( 58 )  Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ.	
	( 58 )   Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.	
		
	( 59 )  Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş rahmânu fes’el bihî habîrâ.	
	( 59 )   Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.	
		
	( 60 )  Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ. ( SECDE ÂYETİ )	
	( 60 )   Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır.	
		
	( 61 )  Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ.	
	( 61 )   Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir.	
		
	( 62 )  Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hilfeten li men erâde ey yezzekkere ev erâde şukûrâ.	
	( 62 )   İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.	
		
	( 63 )  Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alâl ardi hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ.	
	( 63 )   Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler.	
		
	( 64 )  Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kiyâmâ.	
	( 64 )   Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.	
		
	( 65 )  Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehennem inne azâbehâ kâne garâmâ.	
	( 65 )   Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler.	
		
	( 66 )  İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ.	
	( 66 )   Muhakkak ki o, kötü bir karargâh, kötü bir ikâmet yeridir.	
		
	( 67 )  Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakaturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ.	
	( 67 )   Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.	
                        
                         
- 
                        
                             
 
	( 68 )  Vellezîne lâ yede’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yakutulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakki ve lâ yeznûn, ve mey yef’al zâlike yelka esâmâ.	
	( 68 )   Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur.	
		
	( 69 )  Yudâaf lehul azâbu yevmel kiyâmeti ve yahlude fîhî muhânâ.	
	( 69 )   Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır.	
		
	( 70 )  İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât, ve kânallâhu gafûran rahîmâ.	
	( 70 )   Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.	
		
	( 71 )  Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ.	
	( 71 )   Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur.	
		
	( 72 )  Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ.	
	( 72 )   Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.	
		
	( 73 )  Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahirrû aleyhâ summen ve umyânen.	
	( 73 )   Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.	
		
	( 74 )  Vellezîne yekûlûne rabbenâ hebe lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vece’alnâ lil muttakîne imâmâ.	
	( 74 )   Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler.	
		
	( 75 )  Ulâike yucezevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ.	
	( 75 )   İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar.	
		
	( 76 )  Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ.	
	( 76 )   Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır!	
		
	( 77 )  Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kade kezzebetum fe sevfe yekûnu lizâmâ.	
	( 77 )   De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır.