14. İbrâhîm Sûresi ( سُورَةُ اِبْرٰه۪يمَ ) Surah Ibrahim
Kur’ân sayfa no : 254 - 260   Cüz : 13   Âyet sayısı : 52
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 14. İbrâhîm Sûresi ( سُورَةُ اِبْرٰه۪يمَ ) Surah Ibrahim

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilân nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd. ( 1 )   Elif lâm râ. Rab’lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; Azîz, Hamîd olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır. ( 2 ) Allâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard, ve veylun lil kâfirîne min azâbin şedîde. ( 2 )   O Allah ki; semalarda ve yeryüzünde ne varsa O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı kâfirlerin vay haline. ( 3 ) Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alâl âhırati ve yasuddûne an sebîlillâhi ve yebegûnehâ ivecâ, ulâike fî dalâlin baîde. ( 3 )   Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyup onun eğriliğini isterler. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler. ( 4 ) Ve mâ erselnâ mir resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâu, ve huvel azîzul hakîm. ( 4 )   Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O'dur. ( 5 ) Ve lekade erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahrice kavmeke minez zulumâti ilân nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr. ( 5 )   And olsun ki Musa'yı ayetlerimizle, "Milletini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah'ın günlerini onlara hatırlat" diye göndermiştik. Bunlarda, çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır.
  • ( 6 ) Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebenâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun mir rabbikum azîm. ( 6 )   Musa, milletine dedi ki: "Allah'ın size olan nimetlerini anın; size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtardı; bütün bunlarda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır." ( 7 ) Ve iz teezzene rabbukum le in şekertum le ezîdennekum ve le in kefertum inne azâbî le şedîde. ( 7 )   Rabbiniz: "Şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir" diye bildirmişti. ( 8 ) Ve kâle mûsâ in tekfurû entum ve men fîl ardı cemîan fe innallâhe le ganiyyun hamîde. ( 8 )   Musa: "Siz ve yeryüzünde olanlar, hepiniz nankörlük etseniz, Allah yine de müstağni ve övülmeğe layık olandır" demişti. ( 9 ) E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûde, vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illâllâh, câethum rusuluhum bil beyyinâti fe reddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîbe. ( 9 )   Sizden önce gecen Nuh, Ad, Semud milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri ki onları Allah'tan başkası bilmez size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: "Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz" dediler. ( 10 ) Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard, yede’ûkum li yagfira lekum min zunûbikum ve yuahhırakum ilâ ecelin musemmâ, kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn. ( 10 )   Onların peygamberleri: "Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?" dediler. Onlar da: "Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz" dediler.
  • ( 11 ) Kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerun mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ mey yeşâu min ibâdih, ve mâ kâne lenâ en ne’tiyekum bi sultânin illâ bi iznillâh, ve alâllâhi felyetevekkelil muk’minûn. ( 11 )   Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin." ( 12 ) Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kade hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi felyetevekkelil mutevekkilûn . ( 12 )   "Bize yollarımızı gösteren Allah'a niçin güvenmeyelim? Bize ettiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Güvenenler ancak Allah'a güvensinler." ( 13 ) Ve kâlellezîne keferû li rusulihim le nuhricennekum min ardınâ ev le teûdunne fî milletinâ, fe evhâ ileyhim rabbuhum le nuhlikennez zâlimîn. ( 13 )   Kâfirler, resûllerine dediler ki: “Sizi mutlaka arzımızdan (ülkemizden) çıkaracağız veya mutlaka bizim dînimize döneceksiniz.” Bunun üzerine onlara Rab’leri: “Mutlaka zalimleri helâk edeceğiz.” diye vahyetti. ( 14 ) Ve le nuskinennekumul arda min ba’dihim, zâlike li men hâfe makâmî ve hâfe vaîde. ( 14 )   Sizi onlardan sonra mutlaka yeryüzünde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve tehdidimden (vaadimden) korkan kimse içindir. ( 15 ) Vesteftehû ve hâbe kullu cebbârin anîde. ( 15 )   Peygamberler yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı. ( 16 ) Min verâihî cehennemu ve yuskâ min mâin sadîde. ( 16 )   Ardında cehennem vardır; orada kendisine irinli su içirilecektir. ( 17 ) Yetecerrauhu ve lâ yekâdu yusîguhu ve ye’tîhil mevtu min kulli mekânin ve mâ huve bi meyyit, ve min verâihî azâbun galîz. ( 17 )   Onu yudum yudum alacak fakat yutamıyacaktır. Ölüm ona her taraftan geldiği halde, ölemiyecek, arkasından da çetin bir azap gelecektir. ( 18 ) Meselullezîne keferû bi rabbihim a’mâluhum ke ramâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf, lâ yakdirûne mimmâ kesebû alâ şey’, zâlike huved dalâlul baîde. ( 18 )   Rablerini inkar edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır.
  • ( 19 ) E lem tera ennallâhe halakas semâvâti vel arda bil hakk, iy yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîde. ( 19 )   Gökleri ve yeri gerçekten Allah'ın yarattığını bilmiyor musun? Dilerse sizi yok edip yeni bir topluluk var eder. ( 20 ) Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz. ( 20 )   Bu, Allah için güç değildir. ( 21 ) Ve berazû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’, kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ e cezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs. ( 21 )   İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkarlar; güçsüzler, büyüklük taslayanlara: "Doğrusu biz size uymuştuk, Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?" derler. Cevap olarak: "Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi eriştirirdik. Artık sızlansak da sabretsek de birdir, çünkü kaçacak yerimiz yoktur" derler. ( 22 ) Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe vaadekum va’del hakkı ve vaadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebetum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrihiyy, innî kefertu bi mâ eşraktumûni min kabl, innez zâlimîne lehum azâbun elîm. ( 22 )   İş olup bitince, şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır" der. ( 23 ) Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tahiyyetuhum fîhâ selâm. ( 23 )   İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: "Selam!"dır. ( 24 ) E lem tere keyfe daraballâhu meselen kelimeten tayyibeten ke şeceratin tayyibetin asluhâ sâbitun ve fer’uhâ fis semâ. ( 24 )   Allah nasıl örnek verdi, görmedin mi? Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir. Onun aslı sabittir (kökü topraktadır). Ve onun dalları semadadır.
  • ( 25 ) Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn. ( 25 )   O her zaman Rabbinin izni ile meyvesini verir. Ve Allah, insanlara örnek (darb-ı misal) verir. Böylece (umulur ki;) onlar tezekkür ederler. ( 26 ) Ve meselu kelimetin habîsetin ke şeceratin habîsetinictusset min fevkıl ardı mâ lehâ min karâr. ( 26 )   Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. ( 27 ) Yusebbitullâhullezîne âmenû bil kavlis sâbiti fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırah, ve yudıllullâhuz zâlimîne ve yef’alullâhu mâ yeşâu. ( 27 )   Allah inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar. ( 28 ) E lem tera ilâllezîne beddelû ni’metallâhi kufran ve ehallû kavmehum dâral bevâr. ( 28 )   Allah’ın ni'metini küfürle değiştirenleri ve kendi kavimlerini helâk yurduna götürenleri görmedin mi? ( 29 ) Cehenneme, yaslevnehâ, ve bi’sel karâr. ( 29 )   Cehennem; ona yaslanırlar. Karar kılınan yer ne kötü! ( 30 ) Ve cealû lillâhi endâden li yudıllû an sebîlih, kul temetteû fe inne masîrakum ilân nâr. ( 30 )   Allah'ın yolundan sapıtmak için O'na eşler koşmuşlardı. De ki: "Yaşayın bakalım, hiç şüphesiz varacağınız yer ateş olacaktır." ( 31 ) Kul li ibâdiyellezîne âmenû yukîmus salâte ve yunfikû mimmâ razakanâhum sirran ve alâniyeten min kabeli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hilâl. ( 31 )   İnanan kullarıma söyle, namazı kılsınlar; alışveriş ve dostluğun olmayacağı günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli sarfetsinler. ( 32 ) Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve enzele mines semâi mâen fe ahrace bihî mines semerâti rızkal lekum, ve sehhara lekumul fulke li teceriye fîl bahri bi emrih, ve sehhara lekumul enhâr. ( 32 )   Semaları ve arzı yaratan ve semadan suyu indiren, böylece onunla sizin için ürünlerden rızık çıkaran ve denizlerde emri ile akıp gitmesi için gemileri size musahhar kılan ve nehirleri de sizin emrinize veren Allah’tır. ( 33 ) Ve sehhara lekumuş şemse vel kamere dâibeyn, ve sehhara lekumul leyle ven nehâr. ( 33 )   Ve ikisi de (adetleri üzere sünnetullah ile) devamlı hareket halinde olan güneşi ve ay'ı size musahhar kıldı. Geceyi ve gündüzü de size musahhar kıldı.
  • ( 34 ) Ve âtâkum min kulli mâ seeltumûh, ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ,innel insâne le zalûmun keffâr. ( 34 )   Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür. ( 35 ) Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâl belede âminen vecenubenî ve beniyye en na’budel asnâm. ( 35 )   İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." ( 36 ) Rabbi innehunne adlelne kesîran minen nâs, fe men tebianî fe innehu minnî, ve men asânî fe inneke gafûrun rahîm. ( 36 )   "Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin." ( 37 ) Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharrami rabbenâ li yukîmus salâte fece’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim verzukuhum mines semerâti leallehum yeşkurûn. ( 37 )   "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır." ( 38 ) Rabbenâ inneke ta’lemu mâ nuhfî ve mâ nu’lin, ve mâ yahfâ alâllâhi min şey’in fîl ardı ve lâ fîs semâ. ( 38 )   "Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz." ( 39 ) El hamdulillâhillezî vehebe lî alâ kiberi ismâîle ve ishâk, inne rabbî le semîud duâi. ( 39 )   "Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir." ( 40 ) Rabbice’alnî mukîmes salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ. ( 40 )   "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur." ( 41 ) Rabbenâgfirlî ve li vâlideyye ve lil muk’minîne yevme yekûmul hisâbe. ( 41 )   "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla." ( 42 ) Ve lâ tahsebennallâhe gâfilen ammâ ya’meluz zâlimûn, innemâ yuahhıruhum li yevmin teşhasu fîhil ebesâr. ( 42 )   Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.
  • ( 43 ) Muhtıîne mukniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef’idetuhum hevâun. ( 43 )   O gün başları kalkmış, gözleri kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde koşup duracaklardır. ( 44 ) Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucibe da’veteke ve nettebiir rusul, e ve lem tekûnû akasemtum min kabelu mâ lekum min zevâl. ( 44 )   Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz? ( 45 ) Ve sekentum fî mesâkinillezîne zalemû enfusehum ve tebeyyene lekum keyfe fealnâ bihim ve darabenâ lekumul emsâl. ( 45 )   Ve siz, nefslerine zulmedenlerin meskenlerine (yerlerine) yerleştiniz ve onlara neler yaptığımız size açıklandı. Ve size örnekler verdik. ( 46 ) Ve kade mekerû mekrehum ve indallâhi mekruhum, ve in kâne mekruhum li tezûle minhul cibâl. ( 46 )   Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah'ın elindeydi. ( 47 ) Fe lâ tahsebennallâhe muhlife va’dihî rusuleh, innallâhe azîzun zuntikâm ( 47 )   Öyleyse Allah’ı sakın resûllerine karşı vaadini yerine getirmez sanma. Muhakkak ki; Allah, azîzdir, intikam sahibidir. ( 48 ) Yevme tubeddelul ardu gayral ardı ves semâvât ve berazû lillâhil vâhıdil kahhâr. ( 48 )   O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar. ( 49 ) Ve terel mucerimîne yevme izin mukarranîne fîl asfâde. ( 49 )   O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. ( 50 ) Serâbîluhum min katırânin ve tagşâ vucûhehumun nâr. ( 50 )   Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir. ( 51 ) Li yeceziyallâhu kulle nefsin mâ kesebet, innallâhe serîul hısâbe. ( 51 )   Bu, Allah herkese yaptığının karşılığını vereceği için böyledir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görür. ( 52 ) Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ulûl elbâbe. ( 52 )   Bu Kuran, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.