13. Ra'd Sûresi ( سُورَةُ الرَّعْدِ ) Surah Ar-Ra'd
Kur’ân sayfa no : 248 - 254   Cüz : 13   Âyet sayısı : 43
Okuyan : Mishary bin Rashid Alafasy

  • 13. Ra'd Sûresi ( سُورَةُ الرَّعْدِ ) Surah Ar-Ra'd

    Bismillâhir rahmânir rahîm
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    ( 1 ) Elif lâm mîm râ tilke âyâtul kitâbe, vellezî unzile ileyke min rabbikel hakku ve lâkinne ekseran nâsi lâ yuk’minûn. ( 1 )   Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitap'ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen Kitap haktır; fakat insanların çoğu inanmazlar. ( 2 ) Allâhullezî rafeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alâl arş ve sehharaş şemse vel kamer, kulluy yecerî li ecelin musemmâ, yudebbirul emre yufassilul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkinûn. ( 2 )   Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay'ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız. ( 3 ) Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ ravâsiye ve enhârâ, ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyn yugşil leylen nehâr, inne fî zâlike le âyâtin li kavmiy yetefekkerûn. ( 3 )   Yeri düzleyen, orada dağlar, nehirler var eden, her türlü üründen çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle bürüyen de O'dur. Doğrusu bunlarda, düşünen kimseler için ibretler vardır. ( 4 ) Ve fîl ardi kitaun mutecâvirâtun ve cennâtun min a’nâbin ve zer’un ve nahîlun sinvânun ve gayru sinvânin yuskâ bi mâin vâhide, ve nufaddilu ba’dehâ alâ ba’din fîl ukul, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kilûn. ( 4 )   Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bunda ibretler vardır. ( 5 ) Ve in ta’cebe fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkin cedîde, ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkihim, ve ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn. ( 5 )   Şaşacaksan, onların: "Biz toprak olunca mı yeniden yaratılacağız?" demelerine şaşmak gerekir. İşte onlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. İşte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
  • ( 6 ) Ve yesta’cilûneke bis seyyieti kabelel haseneti ve kade halet min kabelihimul mesulât, ve inne rabbeke le zû magfiratin lin nâsi alâ zulmihim, ve inne rabbeke le şedîdul ikâbe. ( 6 )   Puta tapanlar senden, iyilikten önce kötülük isterler, oysa onlardan önce nice ibret alınacak cezalar verilmiştir. Doğrusu Rabbinin, insanların zulümlerine rağmen onlara mağfireti vardır. Rabbinin cezalandırması çetindir. ( 7 ) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun mir rabbih, innemâ ente munzir ve li kulli kavmin hâde. ( 7 )   İnkar edenler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Sen ancak bir uyarıcısın. Her milletin bir yol göstereni vardır. ( 8 ) Allâhu ya’lemu mâ tahmilu kullu unsâ ve mâ tegîdul erhâmu ve mâ tezdâde, ve kullu şey’in indehu bi mikadâr. ( 8 )   Allah her dişinin rahminde taşıdığını, rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir. O'nun katında her şey bir ölçüye göredir. ( 9 ) Âlimul gaybi veş şehâdetil kebîrul muteâl. ( 9 )   Görünen (şahit olunan) ve görünmeyeni (gaybı) bilir. Büyüktür, Âlîdir (Yücedir). ( 10 ) Sevâun minkum men eserrel kavle ve men cehere bihî ve men huve mustahfin bil leyli ve sâribun bin nehâr. ( 10 )   Sizden, sözü gizleyen kimse ile onu alenen (açıkça) söyleyen kimse ve o geceleyin gizlenip, gündüzleyin yoluna devam eden kimse müsavidir (eşittir). (O, hepsini bilir. âyet: 9) ( 11 ) Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh, innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh, ve mâ lehum min dûnihî min vâl. ( 11 )   Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler. Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık onun önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan başka hamide bulunmaz. ( 12 ) Huvellezî yurîkumul berka havfen ve tamaan ve yunşius sehâbes sikâl. ( 12 )   Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmurla yüklü bulutları meydana getiren O'dur. ( 13 ) Ve yusebbihur ra’du bi hamdihî vel melâiketu min hîfetihî, ve yursilus savâika fe yusîbu bihâ mey yeşâu ve hum yucâdilûne fîllâh, ve huve şedîdul mihâl. ( 13 )   O'nu, gök gürlemesi hamd ile, melekler de korkularından tesbih ederler. Onlar pek kuvvetli olan Allah hakkında çekişirken, O, yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar.
  • ( 14 ) Lehu da’vetul hakk, vellezîne yede’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ ke bâsiti keffeyhi ilâl mâi li yebeluga fâhu ve mâ huve bi bâligih, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl. ( 14 )   Gerçek dua ve ibadet ancak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiçbir cevap vermezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin yalvarışıda böyle, boşunadır. ( 15 ) Ve lillâhi yescudu men fîs semâvâti vel ardi tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl. ( SECDE ÂYETİ ) ( 15 )   Yerde ve göklerdeki kimseler de, gölgeleri de, sabah akşam, ister istemez Allah'a secde ederler. ( 16 ) Kul mer rabbus semâvâti vel ardi, kulillâh, kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ, kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr, em cealû lillâhi şurakâ e halakû ke halkihî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr. ( 16 )   De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?", "Allah'tır" de. "Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?" de. "Kör ile gören bir olur mu? Veya karanlıkla aydınlık bir midir?" de. Yoksa Allah'a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: "Her şeyi yaratan Allah'tır. O, her şeye üstün gelen tek Tanrı'dır." ( 17 ) Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden râbiyâ, ve mimmâ yûkidûne aleyhi fîn nâribetigâe hilyetin ev metâin zebedun misluh, kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtil, fe emmâz zebedu fe yezhebu cufâ e, ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusu fîl ard, kezâlike yadribullâhul emsâl. ( 17 )   Allah gökten su indirir, dereler onunla dolar taşar. Sel, üste çıkan köpüğü alır götürür. Süslenmek veya faydalanmak için ateşte erittiklerinizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Allah, hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. Allah bunun gibi daha nice misaller verir. ( 18 ) Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardi cemîan ve mislehu meahu leftedev bih, ulâike lehum sûul hisâbi ve me’vâhum cehennem, ve bi’sel mihâde. ( 18 )   Rablerinin çağrısına gelenlere en güzel karşılık vardır. O'nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve daha bir katı onların olsa, kurtulmak için fidye verirlerdi. İşte hesapları kötü olanlar bunlardır. Varacakları yer cehennemdir; ne kötü konaktır!
  • ( 19 ) E fe mey ya’lemu ennemâ unzile ileyke minr rabbikel hakku ke men huve a’mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâbe. ( 19 )   Sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahipleri ibret alırlar. ( 20 ) Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâka. ( 20 )   Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. ( 21 ) Vellezîne yasilûne mâ emerallâhu bihî ey yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâbe. ( 21 )   Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rablerinden korkarlar; kötü hesaptan ürkerler. ( 22 ) Vellezîne saberûbtigâe vecehi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razakanâhum sirran ve alâniyeten ve yederaûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukubed dâr. ( 22 )   Onlar, sabırla Rab’lerinin Vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır. ( 23 ) Cennâtu adenin yedehulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedehulûne aleyhim min kulli bâbe. ( 23 )   Adn cennetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler. ( 24 ) Selâmun aleykum bi mâ sabertum fe ni’me ukubed dâr. ( 24 )   Sabretmenizden dolayı size selâm olsun. Dar-ı dünyanın (dünya yurdunun) akıbeti (sonucu) ne güzel. ( 25 ) Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkihi ve yakataûne mâ emerallâhu bihi ey yûsale ve yufsidûne fîl ardi ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr. ( 25 )   Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt, cehennem, onlaradır. ( 26 ) Allâhu yebesutur rizka li mey yeşâu ve yakadir, ve ferihû bil hayâtid dunyâ, ve mâl hayâtud dunyâ fîl âhirati illâ metâ. ( 26 )   Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir. ( 27 ) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun mir rabbih, kul innallâhe yudillu mey yeşâu ve yehdî ileyhi men enâbe. ( 27 )   İnkar edenler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: "Doğrusu Allah dileyeni saptırır ve Kendisine yöneleni doğru yola eriştirir." ( 28 ) Ellezîne âmenû ve tatamainnu kulûbuhum bi zikrillâh e lâ bi zikrillâhi tatamainnul kulûbe. ( 28 )   Onlar inanmışlar, kalbleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.
  • ( 29 ) Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâbe. ( 29 )   İnanan ve yararlı iş işleyen kimseler için hoş bir hayat ve dönülecek güzel bir yer vardır. ( 30 ) Kezâlike erselnâke fî ummetin kade halet min kabelihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân, kul huve rabbî lâ ilâhe illâ huve, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâbe. ( 30 )   Sana vahyettiğimizi okuman için, seni de onlardan önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik; o ümmet merhametli olan Allah'ı inkar eder; de ki: "O benim Rabbim'dir, O'ndan başka Tanrı yoktur, yalnız O'na güvenirim, dönüşüm de O'nadır." ( 31 ) Ve lev enne kur’ânen suyyirat bihil cibâlu ev kuttiat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ, e fe lem yey’esillezîne âmenû el lev yeşâullâhu le hedân nâse cemîâ,ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh, innallâhe lâ yuhliful mîâde. ( 31 )   Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, "Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir" gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz. ( 32 ) Ve lekadeistuhzie bi rusulin min kabelike fe emleytu lillezîne keferû summe ehaztuhum, fe keyfe kâne ikâbe. ( 32 )   And olsun ki, senden önce de nice peygamberler alaya alınmıştı. İnkar edenleri önce erteledim, sonra cezalarını verdim. Cezalandırmam nasıldı? ( 33 ) E fe men huve kâimun alâ kulli nefsin bi mâ kesebet, ve cealû lillâhi şurakâ e, kul semmûhum, em tunebbiûnehu bi mâ lâ ya’lemu fîl ardi em bi zâhirin minel kavl, bel zuyyine lillezîne keferû mekruhum ve suddû anis sebîl, ve mey yudlilillâhu fe mâ lehu min hâde. ( 33 )   Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: "Onlara bir ad bulun bakalım; yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkonuldular. Zaten Allah'ın saptırdığına yol gösteren bulunmaz. ( 34 ) Lehum azâbun fîl hayâtid dunyâ ve le azâbul âhirati eşakk, ve mâ lehum minallâhi min vâka. ( 34 )   Onlara, dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise daha çetindir. Allah'a karşı onları bir koruyan da yoktur.
  • ( 35 ) Meselul cennetilletî vuidel muttekûn, tecerî min tahtihâl enhâr, ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukubellezînettekav ve ukubel kâfirînen nâr. ( 35 )   Allah'a karşı gelmekten sakınanlara vadedilen cennetin altından ırmaklar akar; oranın yiyecekleri ve gölgeleri devamlıdır. Bu, sakınanların elde edeceği sonuçtur, inkarcıların varacağı sonuç ise ateştir. ( 36 ) Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrahûne bimâ unzile ileyk ve minel ahzâbi mey yunkiru ba’dah, kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih, ileyhi ede’û ve ileyhi meâbe. ( 36 )   Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı guruplar içinde ise, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum. Hepinizi ancak O'na çağırıyorum vedönüşüm O'nadır." ( 37 ) Ve kezâlike enzelnâhu hukmen arabiyyâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’de mâ câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ vâka. ( 37 )   Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz. ( 38 ) Ve lekade erselnâ rusulen min kabelike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh, ve mâ kâne li resûlin ey ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh, li kulli ecelin kitâbe. ( 38 )   And olsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır. ( 39 ) Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit, ve indehu ummul kitâbe. ( 39 )   Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır; Ana Kitap O'nun katındadır. ( 40 ) Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel belâgu ve aleynâl hisâbe. ( 40 )   Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de senin canını alsak da, vazifen sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek Bize düşer. ( 41 ) E ve lem yerev ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallâhu yahkumu lâ muakkibe li hukmih, ve huve serîul hisâbe. ( 41 )   Görmüyorlar mı ki, Biz yeryüzünü etrafından gitgide eksiltmekteyiz. Hüküm Allah'ındır, O'nun hükmünü takip edip bozacak yoktur. O, hesabı çabuk görür. ( 42 ) Ve kade mekerallezîne min kabelihim fe lillâhil mekru cemîâ, ya’lemu mâ teksibu kullu nefs, ve se ya’lemul kuffâru li men ukubed dâr. ( 42 )   Onlardan öncekiler de tuzak kurdular, oysa bütün tuzaklar(ın cezası) Allah'ındır, Herkesin yaptığını bilir. İnkarcılar da, neticenin kimin olduğunu göreceklerdir.
  • ( 43 ) Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ, kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâbe. ( 43 )   İnkar edenler: "Sen peygamber değilsin" derler; de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve Kitap'ı bilenler yeter."

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.