9. Tevbe ( Berâe ) Sûresi ( سُورَةُ التَّوْبَةِ ) Surah At-Tawba
Kur’ân sayfa no : 186 - 206   Cüz : 10 - 11   Âyet sayısı : 129
Okuyan : Şeyh Abdul Rahman Al-Ussi

  • 9. Tevbe ( Berâe ) Sûresi ( سُورَةُ التَّوْبَةِ ) Surah At-Tawba

    Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim
    Kovulmuş Olan Şeytanın Şerrinden Allah’a Sığınırım

    ( 1 ) Berâetun minallâhi ve resûlihî ilâllezîne âhedtum minel muşrikîn (muşrikîne). ( 1 )   Müşriklerden, ahd aldığınız kimselere Allah’tan ve O’nun Resûl'ünden bir beraattir (bir ihtardır). ( 2 ) Fesîhû fil ardi erbeate eşhurin va'lemû ennekum gayru mu'cizîllâhi ve ennallâhe muhzîl kâfirîn(kâfirîne). ( 2 )   Artık yeryüzünde dört ay dolaşın. Ve muhakkak ki siz, Allah’ı aciz bırakamayacağınızı ve Allah’ın kâfirleri alçaltıcı olduğunu biliniz. ( 3 ) Ve ezanun minallâhi ve resûlihî ilân nâsi yevmel haccil ekberi ennallâhe berîun minel muşrikîne ve resûluh, fe in tubetum fe huve hayrun lekum, ve in tevelleytum fa'lemû ennekum gayru mua'cizîllâh (mu'cizîllâhi), ve beşşirillezîne keferû bi azâbin elîm(elîmin). ( 3 )   Allah'ın ve Peygamberinin, ortak koşanlardan uzak olduğunu, büyük hac günü, Allah ve peygamberi insanlara ilan eder. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlı olur, yüz çevirirseniz, bilin ki siz Allah'ı aciz bırakamazsınız. İnkar edenlere can yakıcı azabı müjdele. ( 4 ) İllâllezîne âhedtum minel muşrikîne summe lem yankusûkum şey'en ve lem yuzâhirû aleykum ehaden fe etimmû ileyhim ahdehum ilâ muddetihim, innallâhe yuhibbul muttekîn (muttekîne). ( 4 )   Yalnız, andlaşma hükümlerinde size karşı bir eksiklik yapmayan ve aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız andlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Allah sakınanları sever. ( 5 ) Fe izânselehal eşhurul hurumu fakatulûl muşrikîne haysu vecedetumûhum ve huzûhum vahsurûhum vaka'udû lehum kulle marsade (marsadin), fe in tâbû ve ekâmûs salâte ve âtûz zekâte fe hallû sebîlehum, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). ( 5 )   Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. ( 6 ) Ve in ehadun minel muşrikînestecâreke fe ecirhu hattâ yesmea kelâmallâhi summe ebelighu me'meneh, zâlike bi ennehum kavmun lâ ya'lemûn(ya'lemûne). ( 6 )   Puta tapanlardan biri sana sığınırsa, onu güvene al; ta ki Allah'ın sözünü dinlesin. Sonra onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur.
  • ( 7 ) Keyfe yekûnu lil muşrikîne ahdun indallâhi ve inde resûlihî illâllezîne âhedtum indel mescidil harâm(harâmi), fe mâstekâmû lekum festekîmû lehum, innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne). ( 7 )   Mescidi Haram'ın yanında andlaştıklarınızın dışında, puta tapanların Allah katında ve Peygamberi önünde nasıl bir andlaşmaları olabilir. Size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Allah, sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever. ( 8 ) Keyfe ve in yazherû aleykum lâ yerkubû fîkum illen ve lâ zimmeh (zimmeten), yurdûnekum bi efvâhihim ve te'bâ kulûbuhum, ve ekseruhum fâsikûn(fâsikûne). ( 8 )   Nasıl olabilir ki, size üstün gelselerdi ne bir yakınlık, ne de bir ahd gözetirlerdi. Kalpleriyle istemezlerken sizi ağızlarıyla hoşnut etmeye uğraşırlar; çokları fasıktırlar. ( 9 ) İşterev bi âyâtillâhi semenen kalîlen fe saddû an sebîlih, innehum sâe mâ kânû ya'melûn(ya'melûne). ( 9 )   Allah'ın ayetlerini az bir değere değişip, O'nun yolundan alıkoydular. Onların işledikleri gerçekten ne kötüdür! ( 10 ) Lâ yerkubûne fî mu'minin illen ve lâ zimmeh(zimmeten), ve ulâike humul mu'tedûn(mu'tedûne). ( 10 )   Onlar hiçbir müminin yakınlık veya ahdini gözetmezler. İşte aşırı gidenler bunlardır. ( 11 ) Fe in tâbû ve ekâmus salâte ve âtuz zekâte fe ihvânukum fîd dîn (dîni), ve nufassilul âyâti li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne). ( 11 )   Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, sizin din kardeşiniz olurlar. Bilen kimseler için ayetleri uzun uzadıya açıklıyoruz. ( 12 ) Ve in nekesû eymânehum min ba'di ahdihim ve taanû fî dînikum fe kâtilû eimmetel kufri innehum lâ eymâne lehum leallehum yentehûn(yentehûne). ( 12 )   Eğer andlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatırlarsa, inkarda önde gidenlerle savaşın, çünkü onların yeminleri sayılmaz, belki vazgeçerler. ( 13 ) E lâ tukâtilûne kavmen nekesû eymânehum ve hemmû bi ihrâcir resûli ve hum bedeûkum evvele merrah(merratin), e tahşevnehum, fallâhu ehakku en tahşevhu in kuntum mu'minîn(mu'minîne). ( 13 )   Yeminlerini bozan, Peygamberi sürgüne göndermeye azmeden bir toplumla savaşmanız gerekmez mi ki, önce onlar başlamışlardır? Onlardan korkar mısınız? Eğer inanıyorsanız bilin ki asıl korkmanız gereken Allah'tır.
  • ( 14 ) Kâtilûhum yuazzibhumullâhu bi eydîkum ve yuhzihim ve yansurkum aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu'minîn(mu'minîne). ( 14 )   Onlarla savaşın. Allah sizin ellerinizle onları azaplandırır ve onları alçaltır. Ve onlara karşı size yardım eder (zafere ulaştırır). Ve mü’minler kavminin göğüslerine şifa verir (iyileştirir, ferahlatır). ( 15 ) Ve yuzhibe gayza kulûbihim, ve yetûbullâhu alâ men yeşâ, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). ( 15 )   Ve onların kalplerindeki öfkeyi giderir. Ve Allah, dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Ve Allah; Alîm’dir (bilen), Hakîm’dir (hikmet sahibi, hüküm sahibi). ( 16 ) Em hasibtum en tutrekû ve lemmâ ya'lemillâhullezîne câhedû minkum ve lem yettehizû min dûnillâhi ve lâ resûlihî ve lâl mu'minîne velîceh(velîceten), vallâhu habîrun bi mâ ta'melûn(ta'melûne). ( 16 )   Allah, içinizden cihat edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır. ( 17 ) Mâ kâne lil muşrikîne ey ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne). ( 17 )   Puta tapanların kendilerinin inkarcı olduklarını itiraf edip dururken Allah'ın mescidlerini onarmaları gerekmez. Onların işledikleri boşa gitmiştir, cehennemde temelli kalacaklardır. ( 18 ) İnnemâ ya'muru mesâcidallâhi men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve ekâmes salâte ve âtez zekâte ve lem yahşe illâllâh fe asâ ulâike en yekûnû minel muhtedîn(muhtedîne). ( 18 )   Allah'ın mescidlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru yolda bulunanlardan olabilirler. ( 19 ) E cealtum sikâyetel hâcci ve imâratel mescidil harâmi ke men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve câhede fî sebilillâh(sebilillâhi), lâ yestevûne indallâh(indallâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne). ( 19 )   Hacca gelenlere su vermeyi, Mescidi Haramı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihat edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar; Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. ( 20 ) Ellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim a'zamu dereceten indallâh(indallâhi) ve ulâike humul fâizûn (fâizûne). ( 20 )   İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır.
  • ( 21 ) Yubeşşiruhum rabbuhum bi rahmetin minhu ve ridvânin ve cennâtin lehum fîhâ naîmun mukîm(mukîmun). ( 21 )   Rableri onlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde tükenmez nimetler bulunan cennetleri müjdeler. Doğrusu büyük ecir Allah katındadır. ( 22 ) Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), innallâhe indehû ecerun azîm (azîmun). ( 22 )   Rableri onlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde tükenmez nimetler bulunan cennetleri müjdeler. Doğrusu büyük ecir Allah katındadır. ( 23 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehizû âbâekum ve ihvânekum evliyâe inistehabbûl kufre alâl îmân, ve men yetevellehum minkum fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne). ( 23 )   Ey inananlar! Babalarınızı, kardeşlerinizi küfrü imana tercih ediyorlarsa dost edinmeyin. Sizden onları kim dost edinirse doğrusu kendine yazık etmiş olurlar. ( 24 ) Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ihvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâluniktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi emrih, vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne). ( 24 )   De ki: "Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez." ( 25 ) Lekade nasarakumullâhu fî mevâtine kesîrah ve yevme huneynin iz a'cebetkum kesretukum fe lem tugni ankum şey'en ve dâkat aleykumul ardu bi mâ rahubet summe velleytum mudebirîn(mudbirîne). ( 25 )   And olsun ki Allah size birçok yerlerde, ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanıza döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti. ( 26 ) Summe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alâl mu'minîne ve enzele cunûden lem terevhâ ve azzebellezîne keferû ve zâlike cezâul kâfirîn(kâfirîne). ( 26 )   Bozgundan sonra Allah, Peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve görmediğiniz askerler indirdi; inkar edenleri azaba uğrattı. İnkarcıların cezası budur.
  • ( 27 ) Summe yetûbullâhu min ba'di zâlike alâ men yeşâ, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). ( 27 )   Allah bundan sonra da dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bağışlar ve merhamet eder. ( 28 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû innemâl muşrikûne necesun fe lâ yakarabûl mescidel harâme ba’de âmihim hâzâ ve in hiftum ayleten fe sevfe yugnîkumullâhu min fadlihî in şâe, innallâhe alîmun hakîm(hakîmun). ( 28 )   Ey inananlar! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıllardan sonra Mescidi Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz bilendir, hakimdir. ( 29 ) Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhiri ve lâ yuharrimûne mâ harramallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakki minellezîne ûtûl kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn(sâgirûne). ( 29 )   Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın. ( 30 ) Ve kâletil yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârâl mesîhubnullâh(mesîhubnullâhi) zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kabl kâtelehumullâh(kâtelehumullâhu) ennâ yu'fekûn(yu'fekûne). ( 30 )   Yahudiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar, "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları yok etsin, nasıl da uyduruyorlar! ( 31 ) İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi vel mesîhabene meryem(meryeme), ve mâ umirû illâ li ya'budû ilâhen vâhidâ (vâhiden),lâ ilâhe illâ huve, subehânehu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). ( 31 )   Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir.
  • ( 32 ) Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrahu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne). ( 32 )   Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. ( 33 ) Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakki li yuzhirahu alâd dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne). ( 33 )   Puta tapanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini doğru yol ve hak dinle gönderen Allah'tır. ( 34 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran minel ahbâri ver ruhbâni le ye'kulûne emvâlen nâsi bil bâtili ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne yeknizûnez zehebe vel fiddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin). ( 34 )   Ey inananlar! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. ( 35 ) Yevme yuhmâ aleyhâ fî nâri cehenneme fe tukvâ bihâ cibâhuhum ve cunûbuhum ve zuhûruhum, hâzâ mâ keneztum li enfusikum fe zûkû mâ kuntum teknizûn(teknizûne). ( 35 )   Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak, "Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir; biriktirdiğinizi tadın" denecek. ( 36 ) İnne iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşera şehren fî kitâbillâhi yevme halakas semâvâti vel arda minhâ erbeatun hurum(hurumun) zâliked dînul kayyim fe lâ tazlimû fîhinne enfusekum ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ yukâtilûnekum kâffeh(kâffeten), va'lemû ennallâhe meal muttekîn(muttekîne). ( 36 )   Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah'a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aydır. Bu dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık etmeyin, topyekun sizinle savaşan putperestlerle siz de topyekun savaşın, Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bilin.
  • ( 37 ) İnnemân nesîu ziyâdetun fîl kufr yudallu bihillezîne keferû yuhillûnehu âmen ve yuharrimûnehu âmen li yuvâtiû iddete mâ harramallâhu fe yuhillû mâ harramallâh(harramallâhu), zuyyine lehum sûu a'mâlihim, vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne). ( 37 )   Sapıtmak için hürmetli ayların yerlerini değiştirip geciktirmek, küfürde gerçekten ileri gitmekdir. İnkar edenler Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına uydurmak için, onu bir yıl haram, bir yıl helal sayıyor, böylece Allah'ın haram kıldığını helalkılıyorlar. Kötü işleri kendilerine güzel göründü. Allah inkar eden toplumu doğru yola eriştirmez. ( 38 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû mâ lekum izâ kîle lekumunfirû fî sebîlillâhissâkaltum ilâl ard(ardi), e radîtum bil hayâtid dunyâ minel âhirah(âhirati), fe mâ metâul hayâtid dunyâ fîl âhirati illâ kalîl(kalîlun). ( 38 )   Ey inananlar! Size ne oldu ki, "Allah yolunda, savaşa çıkın" dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre pek az bir şeydir. ( 39 ) İllâ tenfirû yuazzibkum azâben elîmen ve yestebedil kavmen gayrakum ve lâ tedurrûhu şey'â (şey’en), vallâhu alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun). ( 39 )   Çıkmazsanız Allah size can yakıcı azabla azabeder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir. ( 40 ) İlla tensurûhu fe kade nasarahullâhu iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun). ( 40 )   Ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, bilin ki, inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına (Ebu Bekir'e) "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu; Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hakimdir.
  • ( 41 ) İnfirû hifâfen ve sikâlen ve câhidû bi emvâlikum ve enfusikum fî sebîlillâh(sebîlillâhi), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne). ( 41 )   İsteyen, istemeyen, hepiniz savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır. ( 42 ) Lev kâne aradan karîben ve seferen kâsiden lettebeûke ve lâkin beudet aleyhimuş şukkah(şukkatu), ve se yahlifûne billâhi levisteta'nâ le haracenâ meakum, yuhlikûne enfusehum, vallâhu ya'lemu innehum le kâzibûn(kâzibûne). ( 42 )   Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı, fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, "Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık" diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor. ( 43 ) Afâllâhu ank, lime ezinte lehum hattâ yetebeyyene lekellezîne sadakû ve ta'lemel kâzibîn(kâzibîne). ( 43 )   Allah seni affetsin; doğrular sana belli olup, yalancıları bilmeden önce, niçin onlara izin verdin? ( 44 ) Lâ yeste'zinukellezîne yu'minûne billâhi vel yevmil âhiri en yucâhidû bi emvâlihim ve enfusihim, vallâhu alîmun bil muttakîn(muttakîne). ( 44 )   Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallariyle, canlariyle savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler. Allah sakınanları bilir. ( 45 ) İnnemâ yeste'zinukellezîne lâ yu'minûne billâhi vel yevmil âhiri vertâbet kulûbuhum fe hum fî raybihim yeteraddedûn(yeteraddedûne). ( 45 )   Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalbleri şüpheye düşüp şüphelerinde bocalayan kimseler senden izin isterler. ( 46 ) Ve lev erâdûl hurûce le eaddû lehû uddeten ve lâkin kerihallâhunbiâsehum fe sebbetahum ve kîlak'udû meal kâidîn (kâidîne). ( 46 )   Eğer savaşa çıkmak isteselerdi bir hazırlık yaparlardı. Ama Allah davranışlarını beğenmedi de onları alıkoydu. "Acizlerle beraber oturun" denildi. ( 47 ) Lev haracû fîkum mâ zâdûkum illâ habâlen ve le evdaû hilâlekum yebegûnekumul fitneh(fitnete), ve fîkum semmâûne lehum, vallâhu alîmun biz zâlimîn(zâlimîne). ( 47 )   Aranızda savaşa çıkmış olsalardı, ancak sizi bozmağa çalışırlar ve fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak verenler var. Allah kendilerine yazık edenleri bilir.
  • ( 48 ) Lekadibetegûl fîtnete min kabelu ve kallebû lekel umûre hattâ câel hakku ve zahere emrullâhi ve hum kârihûn(kârihûne). ( 48 )   And olsun ki, daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı bir takım işler çeviriyorlardı, sonunda onlar istemedikleri halde hak ortaya çıktı, Allah'ın emri üstün geldi. ( 49 ) Ve minhum men yekûlu'zen lî ve lâ teftinnî, e lâ fîl fitneti sekatû, ve inne cehenneme le muhîtatun bil kâfîrîn(kâfîrîne). ( 49 )   Onlardan, "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" diyen vardır. Bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdi. Cehennem, inkar edenleri şüphesiz kuşatacaktır. ( 50 ) İn tusibeke hasenetun tesu'hum, ve in tusibeke musîbetun yekûlû kade ehaznâ emrenâ min kabelu ve yetevellev ve hum ferihûn(ferihûne). ( 50 )   Sana bir iyilik gelince onların fenasına gider; bir kötülük gelse, "Biz önceden ihtiyatlı davrandık" derler, sevinerek dönüp giderler. ( 51 ) Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne). ( 51 )   De ki: "Allah'ın bize yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim Mevlamızdır, inananlar Allah'a güvensin." ( 52 ) Kul hel terabbesûne binâ illâ ihdâl husneyeyn(husneyeyni) ve nahnu neterabbesu bikum en yusîbekumullâhu bi azâbin min indihî ev bi eydînâ, fe terabbasû innâ meakum muterabbisûn(muterabbisûne). ( 52 )   De ki: "Bize iki iyiden, gazilik ve şehidlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oysa biz Allah'ın kendi katından veya elimizle, sizi bir azaba uğratmasını bekliyoruz. Bekleyiniz, doğrusu biz de sizinle birlikte beklemekteyiz." ( 53 ) Kul enfikû tav’an ev kerhen len yutekabbele minkum, innekum kuntum kavmen fâsikîn(fâsikîne). ( 53 )   De ki: "İstekli yahut isteksiz olarak verin, nasıl olsa kabul edilmeyecektir. Siz şüphesiz fasık bir topluluksunuz." ( 54 ) Ve mâ meneahum en tukabele minhum nefekâtuhum illâ ennehum keferû billâhi ve bi resûlihî ve lâ ye’tûnes salâte illâ ve hum kusâlâ ve lâ yunfikûne illâ ve hum kârihûn(kârihûne). ( 54 )   Verdiklerinin kabul olunmasına engel olan, Allah'ı ve Peygamberini inkar etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri, istemeye istemeye vermeleridir.
  • ( 55 ) Fe lâ tu’cibeke emvâluhum ve lâ evlâduhum, innemâ yurîdullâhu li yuazzibehum bihâ fîl hayâtid dunyâ ve tezheka enfusuhum ve hum kâfirûn(kâfirûne). ( 55 )   Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister. ( 56 ) Ve yahlifûne billâhi innehum le minkum, ve mâ hum minkum ve lâkinne hum kavmun yefrakûn(yefrakûne). ( 56 )   Sizden olmadıkları halde, sizinle beraber olduklarına Allah'a yemin ederler. Oysa onlar korkak bir topluluktur. ( 57 ) Lev yecidûne melceen ev magârâtin ev muddehalen le vellev ileyhi ve hum yecemehûn(yecmehûne). ( 57 )   Bir sığınak veya mağara yahut girecek bir yer bulmuş olsalardı, çarçabuk oraya yönelirlerdi. ( 58 ) Ve minhum men yelmizuke fîs sadakâti(sadakâti), fe in u’tû minhâ radû ve in lem yu’tav minhâ îzâ hum yeshatûn(yeshatûne). ( 58 )   Sadakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara verilirse hoşnut olurlar, verilmezse, hemen öfkeleniverirler. ( 59 ) Ve lev ennehum radû mâ âtâhumullâhu ve resûluhu ve kâlû hasbunâllâhu se yu’tinâllâhu min fadlihî ve resûluhû innâ ilâllâhi râgibûn(râgibûne). ( 59 )   Eğer onlar, Allah ve Peygamberinin kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve "Allah bize yeter, O ve Peygamberi bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah'a gönül bağlayanlardanız" deselerdi daha hayırlı olurdu. ( 60 ) İnnemâs sadakâtu lil fukarâi vel mesakîni vel âmilîne aleyhâ vel muellefeti kulûbuhum ve fîr rikâbi vel gârimîne ve fî sebîlillâhi vebenis sebîl(vebnis sebîli), farîdaten minallâh(minallâhi), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). ( 60 )   Zekatlar; Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalbleri Müslümanlığa ısındırılacaklara verilir; kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarfedilir. Allah bilendir, hakimdir. ( 61 ) Ve minhumullezîne yu’zûnen nebiyye ve yekûlûne huve uzun(uzunun), kul uzunu hayrin lekum yu’minu billâhi ve yu’minu lil mu’minîne ve rahmetun lillezîne âmenû minkum, vellezîne yu’zûne resûlallâhi lehum azâbun elîm(elîmun). ( 61 )   İkiyüzlülerin içinde "O her şeye kulak kesiliyor" diyerek Peygamberi incitenler vardır. De ki: "O kulak, Allah'a inanan ve müminlere inanan, sizin için hayırlı olan, içinizden inanan kimselere rahmet olan bir kulaktır." Allah'ın Peygamberini incitenlere can yakıcı azab vardır.
  • ( 62 ) Yahlifûne billâhi lekum li yurdûkum, vallâhu ve resûluhû ehakku en yurdûhu in kânû mu’minîn(mu’minîne). ( 62 )   Sizi hoşnut etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer inanıyorlarsa Allah'ı ve Peygamberini hoşnut etmeleri daha gereklidir. ( 63 ) E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hizyul azîm(azîmu). ( 63 )   Allah'a ve Peygamberine karşı koymağa kalkışana, ebedi kalacağı cehennem ateşi bulunduğunu bilmezler mi? Büyük rezillik budur. ( 64 ) Yahzerul munâfikûne en tunezzele aleyhim sûretun tunebbiuhum bi mâ fî kulûbihim, kulistehziu, innallâhe muhricun mâ tahzerûn(tahzerûne). ( 64 )   İkiyüzlüler, kalblerinde olanı haber verecek bir surenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: "Alay edin bakalım, Allah çekindiğiniz şeyi ortaya koyacaktır." ( 65 ) Ve le in seeltehum le yekûlunne innemâ kunnâ nahûdu ve nel’abe(nel’abu), kul e billâhi ve âyâtihî ve resûlihî kuntum testehziûn (testehziûne). ( 65 )   Onlara soracak olursan, "Biz and olsun ki, eğlenip oynuyorduk" diyecekler; De ki: "Allah'la, ayetleriyle, Peygamberiyle mi alay ediyordunuz?" ( 66 ) Lâ ta’tezirû kade kefertum ba’de îmânikum, in na’fu an tâifetin minkum nuazzibe tâifeten bi ennehum kânû mucerimîn(mucrimîne). ( 66 )   Özür beyan etmeyin, inandıktan sonra inkar ettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, suçlarından ötürü bir topluluğa da azab ederiz. ( 67 ) El munâfikûne vel munâfikâtu ba’duhum min ba’d, ye’murûne bil munkeri ve yenhevne anil ma’rûfi ve yakabidûne eydiyehum nesûllâhe fe nesiyehum innel munâfikîne humul fâsikûn(fâsikûne). ( 67 )   İkiyüzlü erkek ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar; elleri de sıkıdır; Allah'ı unuttular, bu yüzden Allah da onları unuttu. Doğrusu ikiyüzlüler fasıktırlar. ( 68 ) Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun). ( 68 )   Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara ve inkarcılara, ebedi kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. O, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir (rahmetinden uzak kılmıştır). Onlara devamlı azab vardır.
  • ( 69 ) Kellezîne min kabelikum kânû eşedde minkum kuvveten ve eksere emvâlen ve evlâdâ(evlâden), festemteû bi halâkihim, festemta’tum bi halâkikum kemâstemteallezîne min kabelikum bi halâkihim ve hudtum kellezî hâdû, ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve ulâike humul hâsirûn (hâsirûne). ( 69 )   Ey ikiyüzlüler! Siz, sizden önce daha kuvvetli, malları ve çocukları daha çok olup, hisselerince bunlardan faydalanan kimseler gibisiniz. Sizden öncekiler, hisselerince faydalandıkları gibi siz de hissenizce faydalandınız ve onların batıla daldıklarıgibi siz de daldınız. İşte bunlar dünyada ve ahirette işleri boşa çıkanlardır, işte bunlar mahvolanlardır. ( 70 ) E lem ye’tihim nebeullezîne min kabelihim kavmi nuhin ve âdin ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi meryene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ( 70 )   Kendilerinden önce olan Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberleri onlara gelmedi mi? Peygamberleri onlara belgeler getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendilerine yazık etmişlerdir. ( 71 ) Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d, ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh, ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun). ( 71 )   Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir. ( 72 ) Vaadallâhul mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adn, ve ridvânun minallâhi ekber(ekberu), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). ( 72 )   Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde hoş meskenler vadetmiştir. Allah'ın hoşnut olması en büyük şeydir. İşte büyük kurtuluş budur.
  • ( 73 ) Yâ eyyuhân nebiyyu câhidil kuffâra vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru). ( 73 )   Ey Peygamber! İnkarcılarla, ikiyüzlülerle savaş; onlara karşı sert davran. Varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür. ( 74 ) Yahlifûne billâhi mâ kâlû, ve lekade kâlû kelimetel kufri ve keferû ba’de islâmihim ve hemmû bi mâ lem yenâlû, ve mâ nekamû illâ en agnâhumullâhu ve resûluhu min fadlih, fe in yetûbû yeku hayran lehum, ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben elîmen fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve mâ lehum fîl ardi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). ( 74 )   And olsun ki, müslüman olduktan sonra inkar edip küfür sözünü söylemişler iken, söylemedik diye Allah'a yemin ettiler, başaramayacakları bir şeye giriştiler; Allah ve Peygamberi bol nimetinden onları zenginleştirdi ve öç almaya kalktılar. Eğer tevbe ederlerse iyiliklerine olur; şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünya ve ahirette can yakıcı azaba uğratır. Yeryüzünde bir dost ve yardımcıları yoktur. ( 75 ) Ve minhum men âhedallâhe le in âtânâ min fadlihî le nessaddekanne ve le nekûnenne mines sâlihîn(sâlihîne). ( 75 )   Aralarında: "Allah bize bol nimetinden verecek olursa, and olsun ki sadaka vereceğiz ve iyilerden olacağız" diye O'na and verenler vardır. ( 76 ) Fe lemmâ âtâhum min fadlihî bahilû bihî ve tevellev ve hum mu’ridûn(mu’ridûne). ( 76 )   Allah onlara bol nimetinden verince, cimrilik ettiler, yüz çevirdiler. Zaten dönektirler. ( 77 ) Fe a’kabehum nifâkan fî kulûbihim ilâ yevmi yelkavnehu bi mâ ahlefullâhe mâ vaadûhu ve bi mâ kânû yekzibûn(yekzibûne). ( 77 )   Allah'a verdikleri sözden caydıkları ve yalancı oldukları için O'nunla karşılaşacakları güne kadar Allah kalblerine nifak soktu. ( 78 ) E lem ya’lemû ennallâhe ya’lemu sirrahum ve necevâhum ve ennallâhe allâmul guyûbe(guyûbi). ( 78 )   İkiyüzlüler, Allah'ın onların sırlarını ve gizli toplantılarını bildiğini, Allah'ın görünmeyenleri bilen olduğunu bilmiyorlar mıydı? ( 79 ) Ellezîne yelmizûnel muttavviîne minel mu’minîne fîs sadakâti vellezîne lâ yecidûne illâ cuhdehum fe yesharûne minhum, sehirallâhu minhum, ve lehum azâbun elîm(elîmun). ( 79 )   Sadaka vermekte gönülden davranan müminlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu davranışlarının cezasını Allah verir; onlara can yakıcı azab vardır.
  • ( 80 ) İstagfir lehum ev lâ testagfir lehum, in testagfir lehum sebe’îne merraten fe len yagfirallâhu lehum, zâlike bi ennehum keferû billâhi ve resûlih, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne). ( 80 )   Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, Allah'ı ve Peygamberini inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasık topluluğu doğru yola eriştirmez. ( 81 ) Ferihal muhallefûne bi mak’adihim hilâfe resûlillâhi ve kerihû en yucâhidû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi ve kâlû lâ tenfirû fîl harr(harri), kul nâru cehenneme eşeddu harrâ(harran), lev kânû yefkahûn(yefkahûne). ( 81 )   Allah'ın Peygamberinin hilafına geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallariyle ve canlariyle cihat hoşlarına gitmedi. "Sıcakta savaşa çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke bilseydiler! ( 82 ) Fel yadhakû kalîlen vel yebekû kesîrâ(kesîran), cezâen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne). ( 82 )   Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. ( 83 ) Fe in receakallâhu ilâ tâifetin minhum feste’zenûke lil hurûci fe kul len tahrucû maiye ebeden ve len tukâtilû maiye aduvve(aduvven), innekum radîtum bil kuûdi evvele merratin faka’udû meal hâlifîn(hâlifîne). ( 83 )   Allah seni geri döndürüp, onlardan bir toplulukla karşılaştırdığı zaman, senden savaşa çıkmak için izin isterlerse, de ki: "Benimle asla çıkamayacaksınız, benim yanımda hiçbir düşmanla savaşmıyacaksınız; çünkü baştan, oturup kalmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlarla beraber oturun." ( 84 ) Ve lâ tusalli alâ ehadin minhum mâte ebeden ve lâ tekum alâ kaberihi, innehum keferû billâhi ve resûlihî ve mâtû ve hum fâsikûn (fâsikûne). ( 84 )   Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler. ( 85 ) Ve lâ tu’cibeke emvâluhum ve evlâduhum, innemâ yurîdullâhu en yuazzibehum bihâ fîd dunyâ ve tezheka enfusuhum ve hum kâfirûn(kâfirûne). ( 85 )   Malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; Allah bunlarla onlara dünyada azabetmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister. ( 86 ) Ve izâ unzilet sûretun en âminû billâhi ve câhidû mea resûlihiste’zeneke ulût tavli minhum ve kâlû zernâ nekun meal kâidîn(kâidîne). ( 86 )   "Allah'a inanın ve Peygamberinin yanında savaşın" diye bir sure inmiş olsa, onların gücü yetenleri sizden izin isterler ve "Bizi bırak oturanlarla beraber kalalım" derler.
  • ( 87 ) Radû bi en yekûnû meal havâlifi ve tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn(yefkahûne). ( 87 )   Geri kalan kadınlarla beraber bulunmaya razı oldular. Kalbleri kapanmıştır, bu yüzden anlamazlar. ( 88 ) Lâkinir resûlu vellezîne âmenû meahu câhedû bi emvâlihim ve enfusihim, ve ulâike lehumul hayrât ve ulâike humul muflihûn(muflihûne). ( 88 )   Ama Peygamber ve onunla beraber bulunan müminler, mallariyle ve canlariyle savaştılar. İşte iyilikler onlaradır, saadete erişenler de onlardır. ( 89 ) Eaddallâhu lehum cennâtin tecerî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, zâlikel fevzul azîm(azîmu). ( 89 )   Allah onlara temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük kurtuluş budur. ( 90 ) Ve câel muazzirûne minel a’râbi lî yu’zene lehum ve kaadellezîne kezebûllâhe ve resûlehu, se yusîbullezîne keferû minhum azâbun elîm(elîmun). ( 90 )   Bedevilerden, izin almak üzere, özür beyan eden kimseler geldiler. Allah'a ve Peygamberine yalan söyleyenler ise, özür bile beyan etmeksizin geri kaldılar. Onlardan kafir olanlar can yakıcı azaba uğrayacaktır. ( 91 ) Leyse alâd duafâi ve lâ alâl merdâ ve lâ alâllezîne lâ yecidûne mâ yunfikûne haracun izâ nasahû lillâhi ve resûlihî, mâ alâl muhsinîne min sebîl(sebîlin), vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). ( 91 )   Güçsüzlere, hastalara ve sarfedecek bir şeyi bulunmayanlara, Allah ve Peygamberine bağlı kaldıkları müddetçe sorumluluk yoktur. İyi davrananlara sorumluluk olmaz. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. ( 92 ) Ve lâ alâllezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâ ahmilukum aleyhi tevellev ve a'yunuhum tefîdu mined dem'i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn(yunfikûne). ( 92 )   Binek vermen için sana geldiklerinde, "Size binek bulamıyorum" dediğin zaman, sarfedecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri dönenlere de sorumluluk yoktur. ( 93 ) İnnemâs sebîlu alâllezîne yeste'zinûneke ve hum agniyâu, radû bi en yekûnû meal havâlifi ve tabeallâhu alâ kulûbihim fe hum lâ ya'lemûn(ya'lemûne). ( 93 )   Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyen, geride kalan kadınlarla bulunmaya razı olanlara ve Allah kalblerini mühürlemiş olduğu için bilmeyenleredir.
  • ( 94 ) Ya'tezirûne ileykum izâ reca'tum ileyhim, kul lâ ta'tezirû len nu'mine lekum kade nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerâllâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn(ta'melûne). ( 94 )   Savaştan döndüğünüzde size özür beyan ederler. Onlara de ki: "özür beyan etmeyin, size inanmayacağız, Allah haberlerinizi bize bildirmiştir. Allah da, Peygamberi de işleyeceklerinizi görecektir. Sonunda, görülmeyeni ve görüneni bilen Allah'a geri çevrileceksiniz. O, işlediklerinizi size haber verecektir." ( 95 ) Se yahlifûne billâhi lekum izânkalebetum ileyhim li tu'ridû anhum, fe a'ridû anhum, innehum rics ve me’vâhum cehennemu (cehennemu), cezâen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne). ( 95 )   Döndüğünüzde kendilerine çıkışmamanız için, Allah'a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin; çünkü pistirler. Yaptıklarının karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir. ( 96 ) Yahlifûne lekum li terdav anhum, fe in terdav anhum fe innallâhe lâ yerdâ anil kavmil fâsikîn(fâsikîne). ( 96 )   Kendilerinden hoşnut olasınız diye, size and verirler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile, Allah, yoldan çıkmış kimselerden razı olmaz. ( 97 ) El a'râbu eşeddu kufran ve nifâkan ve ecederu ellâ ya'lemû hudûde mâ enzelallâhu alâ resûlih, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). ( 97 )   Bedevilerin küfür ve nifakları her yönden, daha ileridir. Allah'ın, Peygamberine indirdiğinin sınırlarını bilmemek, onlara daha layıktır. Allah bilendir, hakimdir. ( 98 ) Ve minel a'râbi men yettehizu mâ yunfiku magramen ve yeterabbesu bi kumud devâir(devâire), aleyhim dâiratus sev’i, vallâhu semîun alîm(alîmun). ( 98 )   Bedevilerden, Allah yolunda sarfettiklerini angarya sayanlar ve sizin başınıza belalar gelmesini bekleyenler vardır. Belalar onlara olsun; Allah işitir ve bilir. ( 99 ) Ve minel a'râbî men yu'minu billâhi vel yevmil âhiri ve yettehizu mâ yunfiku kurubâtin indallâhi ve salavâtir resûl(resûli), e lâ innehâ kurbetun lehum, se yudhiluhumullâhu fî rahmetih, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). ( 99 )   Bedevilerden, Allah'a ve ahiret gününe inanan, sarfettiğini, Allah katında ibadet ve Peygamberin dualarına nail olmağa vesile sayanlar da vardır. Bilin ki, verdikleri onlar için ibadettir. Allah, onlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz bağışlar ve merhamet eder.
  • ( 100 ) Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radiyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecerî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu). ( 100 )   İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnuddurlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur. ( 101 ) Ve mimmen havlekum minel a’râbi munâfikûn(munâfikûne), ve min ehlil medîneti meredû alân nifâki lâ ta’lemuhum, nahnu na’lemuhum, se nuazzibuhum merrateyni summe yuraddûne ilâ azâbin azîm(azîmin). ( 101 )   Çevrenizdeki Bedeviler içinde ikiyüzlüler ve Medine'liler içinde de ikiyüzlülükte direnenler vardır. Onları siz değil, ancak Biz biliriz. Kendilerine iki defa azabedeceğiz; onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar. ( 102 ) Ve âharûne’terefû bi zunûbihim haletû amelen sâlihan ve âhara seyyiâ(seyyien), asâllâhu en yetûbe aleyhim, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). ( 102 )   Savaştan geri kalanların bir kısmı da, suçlarını itiraf ettiler. Onlar iyi işi kötüyle karıştırmışlardı. Allah'ın onların tevbesini kabul etmesi umulur; çünkü O bağışlayandır, merhamet edendir. ( 103 ) Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun). ( 103 )   Mallarının bir kısmını, kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al, onlara dua et; senin duan onlar için bir güvendir. Allah işitir ve bilir. ( 104 ) E lem ya’lemû ennallâhe huve yakabelut tevbete an ibâdihî ve ye’huzus sadakâti ve ennallâhe huvet tevvâbur rahîm(rahîmu). ( 104 )   Allah'ın, kullarının tevbesini kabul ettiğini, sadakalar aldığını, Allah'ın tevbeleri kabul ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı? ( 105 ) Ve kuli’melû fe se yerâllâhu amelekum ve resûluhu vel mu’minûn(mu’minûne), ve se tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ( 105 )   De ki: "İstediğinizi işleyin; Allah, Peygamberi ve müminler işlediklerinizi görecektir. Hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size, işlediklerinizi bildirecektir." ( 106 ) Ve âharûne murcevne li emrillâhi immâ yuazzibuhum ve immâ yetûbu aleyhim, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). ( 106 )   Savaştan geri kalanların bir kısmının işi de Allah'ın buyruğuna kalmıştır. Allah onlara ya azabeder, ya da tevbelerini kabul eder. O bilendir, hakimdir.
  • ( 107 ) Vellezînettehazû mesciden dirâran ve kufran ve tefrîkan beynel mu’minîne ve irsâden li men hâraballâhe ve resûlehu min kabl(kablu), ve le yahlifunne in eredenâ illâl husnâ, vallâhu yeşhedu innehum le kâzibûn(kâzibûne). ( 107 )   Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını ayırmak, Allah ve Peygamber'ine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescid kurup: "Biz sadece iyilik yapmak istedik" diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahiddir. ( 108 ) Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alât takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîh, fîhi ricâlun yuhibbûne en yetetahherû, vallâhu yuhibbul muttahhirîn(muttahhirîne). ( 108 )   O mescide hiç girme! İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescidde bulunman daha uygundur. Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever. ( 109 ) E fe men essese bunyânehu alâ takvâ minallâhi ve ridvânin hayrun em men essese bunyânehu alâ şefâ curufin hârin fenhâra bihî fî nâri cehennem(cehenneme), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne). ( 109 )   Yapısını, Allah'tan sakınmak ve Onun hoşnudluğuna ermek için yapan kimse mi daha hayırlıdır; yoksa, yapısını kayacak bir yar kıyısına yapıp da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden kimselere doğru yolu göstermez. ( 110 ) Lâ yezâlu bunyânuhumullezî benev rîbeten fî kulûbihim illâ en tekattaa kulûbuhum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). ( 110 )   Yaptıkları bina, kalblerinde şüphe ve ızdırap kaynağı olmakta kalbleri paralanana kadar devam edecektir. Allah bilendir, hakimdir. ( 111 ) İnnallâheşterâ minel mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumul cenneh(cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yukatelûne va’den aleyhi hakkan fît tevrâti vel incîli vel kur’ân(kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâh, festebşirû bi bey’ikumullezî bâya’tum bih, ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). ( 111 )   Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kuran'da söz verilmiş bir hak olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; bu büyük başarıdır.
  • ( 112 ) Et tâibûnel âbidûnel hâmidûnes sâihûner râkiûnes sâcidûnel âmirûne bil ma’rûfi ven nâhûne anil munkeri vel hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiril mu’minîn (mu’minîne). ( 112 )   Allah'a tevbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele. ( 113 ) Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû lil muşrikîne ve lev kânû ulî kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbul cahîm(cahîmi). ( 113 )   Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar için mağfiret dilemek Peygamber'e ve müminlere yaraşmaz. ( 114 ) Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’idetin vaadehâ iyyâhu, fe lemmâ tebeyyene lehû ennehu aduvvun lillâhi teberree minh, inne ibrâhîme le evvâhun halîm(halîmun). ( 114 )   İbrahim'in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. ( 115 ) Ve mâ kânallâhu li yudille kavmen ba’de iz hedâhum hattâ yubeyyine lehum mâ yettekûn(yettekûne), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun). ( 115 )   Allah, bir milleti doğru yola eriştirdikten sonra, sakınacakları şeyleri onlara açıklamadıkça, sapıklığa düşürmez. Allah şüphesiz her şeyi bilir. ( 116 ) İnnallâhe lehu mulkus semâvâti vel ard(ardi), yuhyî ve yumît(yumîtu), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). ( 116 )   Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur. ( 117 ) Lekade tâballâhu alân nebiyyi vel muhâcirîne vel ensârillezînettebeûhu fî sâatil usrati min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkin minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm(rahîmun). ( 117 )   And olsun ki, Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalbleri kaymak üzere iken Peygamber'e uyan Muhacirlerle Ensarın ve Peygamberin tevbelerini kabul etti. Tevbelerini, onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir.
  • ( 118 ) Ve alâs selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimul ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyh, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huvet tevvâbur rahîm(rahîmu). ( 118 )   Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp, Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O tevbeleri kabul eden, merhametli olandır. ( 119 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn (sâdikîne). ( 119 )   Ey inananlar! Allah'tan sakının ve doğrularla beraber olun. ( 120 ) Mâ kâne li ehlil medîneti ve men havlehum minel a’râbi en yetehallefû an resûlillâhi ve lâ yergabû bi enfusihim an nefsih, zâlike bi ennehum lâ yusîbuhum zameun ve lâ nasabun ve lâ mahmesatun fî sebîlillâhi ve lâ yetaûne mevtian yagîzul kuffâra ve lâ yenâlûne min aduvvin neylen illâ kutibe lehum bihî amelun sâlih(sâlihun), innallâhe lâ yudîu ecerel muhsinîn(muhsinîne). ( 120 )   Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kafirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. ( 121 ) Ve lâ yunfikûne nefakaten sagîraten ve lâ kebîraten ve lâ yaktaûne vâdien illâ kutibe lehum lî yecezîyehumullâhu ahsene mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). ( 121 )   Allah, yaptıklarının karşılığını en güzel şekilde kendilerine vermek üzere, az veya çok sarfettikleri her şey, yürüdükleri her yol, onlar için yazılır. ( 122 ) Ve mâ kânel mu’minûne li yenfirû kâffeh(kâffeten), fe lev lâ nefere min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fîd dîni ve li yunzirû kavmehum izâ receû ileyhim leallehum yahzerûn(yahzerûne). ( 122 )   İnananlar toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir taifenin dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı? Ki böylece belki yanlış hareketlerden çekinirler.
  • ( 123 ) Yâ eyyuhâllezîne âmenû kâtilûllezîne yelûnekum minel kuffâri velyecidû fîkum gilzah(gilzaten), va’lemû ennallâhe meal muttakîn(muttakîne). ( 123 )   Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. ( 124 ) Ve îzâ mâ unzilet sûretun fe minhum men yekûlu eyyukum zâdethu hâzihî îmânâ(îmânen), fe emmâllezîne âmenû fe zâdethum îmânen ve hum yestebşirûn(yestebşirûne). ( 124 )   Bir sure inince, aralarında "Bu, hanginizin imanını artırdı?" diyen ikiyüzlüler vardır. İnananların ise imanını artırmıştır; onlar birbirlerine bunu müjdelemek isterler. ( 125 ) Ve emmâllezîne fî kulûbihim maradun fe zâdethum ricesen ilâ ricesihim ve mâtû ve hum kâfirûn(kâfirûne). ( 125 )   Kalblerinde hastalık olanların ise pisliklerine pislik katmıştır; onlar kafir olarak ölmüşlerdir. ( 126 ) E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne). ( 126 )   Onlar, yılda bir iki defa belaya uğratılıp imtihana çekildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine tevbe etmiyorlar, ibret de almıyorlar. ( 127 ) Ve îzâ mâ unzilet sûretun nazara ba’duhum ilâ ba’din, hel yerâkum min ehadin summensarafû, sarafallâhu kulûbehum bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne). ( 127 )   Bir sure inince, "Sizi bir kimse görüyor mu?" diye birbirlerine bakarlar, sonra dönüp giderler. Anlamaz bir güruh olmalarına karşılık Allah onların kalblerini imandan döndürmüştür. ( 128 ) Lekade câekum resûlun min enfusikum azîzun, aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun). ( 128 )   Ey inananlar! And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir. ( 129 ) Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûv, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm(azîmi). ( 129 )   Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Allah bana yeter; O'ndan başka tanrı yoktur, yalnız O'na güveniyorum; O büyük arşın Rabbidir."

Âyetleri daha iyi anlamak için ehl-i sünnet hocalarımızın tefsirini okumanız tavsiye edilir.