7 ÂYET VARDIR Kİ GÖK YERE İNSE BUNU OKUYAN KURTULUR..!
1) Bir mü'min bunları abdestli olarak yazıp üzerinde taşırsa, bütün canlı mahlûkatın dili o kimseye karşı bağlanmış olur ve o kimse hakkında herhangi kötü bir kelime sarf edemezler. 2) Bu âyetleri taşıyan kimseyi her gören sever, onu taltif eder ve taleplerini de severek yerine getirir. 3) Üzerinde bulunan dünya ve ahrete ait her çeşit üzüntü gam ve kederleri yok olur. 4) Kimse ona zarar veremeyeceği gibi bu âyetlerin bereketiyle bütün düşmanlarına galip gelir. 5) İmam Şehabettin’in “FEVAİD” adlı eserinde Kâ'bü’l-Ahbar (r.a) dan naklettiği bir rivayete göre şöyle demiştir: “Bu âyetleri okuduğum zaman gökyüzü yere inse ve yerle gök birbiri üstüne kapansa bana herhangi bir zarar olur diye hiç endişe duymam. Yüce Allah bana, bu âyetler sebebiyle bir çıkış yolu gösterip beni kurtarır.” 6) Yine Ka’bü’l-Ahbar (r.a.) diyor ki: “Bu ayetleri okuduğun takdirde yer ve gök afetlerinden, belalardan, düşmanın şerrinden, sihirbazın sihrinden bu duânın bereketiyle emin olursun.”(Mecmeatü’l-Ahzab)br>
7) Bir hadisi şerifte nakledildiğine göre “Bir mü'min, abdestli olarak ve inanarak bu 7 âyeti okumaya devam ederse, gökten dünyaya Uhut dağı büyüklüğünde azap ve belalar yağsa, bu âyetleri okuyan kimseye hiçbir zarar isabet etmez ve bütün belaları üzerinden kovar.” 8) İmam Şehabettin, Hz. Ali (r.a) den yaptığı bir rivayet şöyledir: “Her kim bu âyetleri sabah ve akşam okumaya devam ederse Allah o kimseyi zamanın hilelerinden düşmanların ve hasetçilerin kurdukları tuzaklardan ve her çeşit şer ve belalardan korur ve kendini himayesi altına alır" 9) Bu âyetleri okuyan ve iyi bir saatte yazıp üzerinde taşıyan, kendini akla hayale gelen ve gelmeyen bin türlü fitne fesat ve belalara karşı bir kale içerisine girmiş gibi, koruma altına alır. Bu âyetler inananlar için bir zırhtır.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
( 51 ) Kul ley yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi felyetevekkelil muk’minûn.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 51 ) De ki: "Allah'ın bize yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim Mevlamızdır, inananlar Allah'a güvensin."
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
( 107 ) Ve iy yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ huv, ve iy yurideke bi hayrin fe lâ râdde li fadlih, yusîbu bihî mey yeşâu min ibâdih, ve huvel gafûrur rahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 107 ) Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
( 6 ) Ve mâ min dâbbetin fîl ardi illâ alâllâhi rizkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 6 ) Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah'a aittir. O, canlıları babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta iken de bilir. Her şey apaçık bir Kitaptadır.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
( 56 ) İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhizun bi nâsiyetihâ, inne rabbî alâ sirâtın mustekîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 56 ) Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in kontrolü Allah'tadır).
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَكَأَيِّن مِن دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
( 60 ) Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rizkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 60 ) Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
( 2 ) Mâ yeftehillâhu lin nâsi mir rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dih, ve huvel azîzul hakîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 2 ) Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur. O, güçlü'dür, Hakim'dir.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
( 38 ) Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh, kul e fe raeytum mâ tede’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetih, kul hasbiyallâh, aleyhi yetevekkelul mutevekkilûn.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
( 38 ) And olsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan: "Allah'tır" derler. De ki: "Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmetdilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?" De ki: "Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir."